Loading AI tools
Güneydoğu Avrupa ve Batı Asya'da yer alan bir ülke Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Batı Asya'da Anadolu'da, diğer bir bölümü ise Güneydoğu Avrupa'nın uzantısı Doğu Trakya'da olan kıtalararası bir ülkedir. Batıda Bulgaristan ve Yunanistan, doğuda Gürcistan, Ermenistan, İran ve Azerbaycan, güneyde ise Irak ve Suriye ile sınır komşusudur. Güneyini Kıbrıs ve Akdeniz, batısını Ege Denizi, kuzeyini ise Karadeniz çevreler. Marmara Denizi ise İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Anadolu'yu Trakya'dan, yani Asya'yı Avrupa'dan ayırır. Resmî olarak laik bir devlet olan Türkiye'de nüfusun çoğunluğu Müslüman'dır. Ankara, Türkiye'nin başkenti ve ikinci en kalabalık şehri; İstanbul ise, Türkiye'nin en kalabalık şehri, ekonomik ve finansal merkezi ve aynı zamanda Avrupa'nın en kalabalık şehridir.
Türkiye Türkiye Cumhuriyeti | |||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Türkiye konumu (yeşil) | |||||||||||||
Başkent | Ankara 39°56′K 32°50′D | ||||||||||||
En büyük şehir | İstanbul 41°1′K 28°57′D | ||||||||||||
Resmî dil(ler) | Türkçe | ||||||||||||
Konuşulan diller | Türkçe | ||||||||||||
Etnik gruplar (2016 tahminî)[1] | |||||||||||||
Demonim | Türk | ||||||||||||
Hükûmet | Üniter cumhurbaşkanlığı sistemli anayasal cumhuriyet | ||||||||||||
| |||||||||||||
Yasama organı | Türkiye Büyük Millet Meclisi | ||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||
| |||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||
• Toplam | 783,562 km2 (36.) | ||||||||||||
• Su (%) | 2.03[2] | ||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||
• Aralık 2023 sayımı | 85,372,377[3] (17.) | ||||||||||||
• Yoğunluk | 111[3]/km2 (83.) | ||||||||||||
GSYİH (SAGP) | 2024 tahminî | ||||||||||||
• Toplam | $3.456 trilyon[4] (11.) | ||||||||||||
• Kişi başına | $40,283[4] (46.) | ||||||||||||
GSYİH (nominal) | 2024 tahminî | ||||||||||||
• Toplam | $1.344 trilyon[4] (18.) | ||||||||||||
• Kişi başına | $15,665[4] (71.) | ||||||||||||
Gini (2019) | 41.9[5] orta · 51. | ||||||||||||
İGE (2022) | 0.855[6] çok yüksek · 45. | ||||||||||||
Para birimi | Türk lirası (TRY · ₺) | ||||||||||||
Zaman dilimi | UTC+3 (TSİ) | ||||||||||||
Tarih formatı | gg/aa/yyyy (miladi) | ||||||||||||
Şebeke gerilimi | 230 V–50 Hz | ||||||||||||
Trafik akışı | sağ | ||||||||||||
Telefon kodu | +90 | ||||||||||||
ISO 3166 kodu | TR | ||||||||||||
İnternet alan adı | .tr |
Türkiye toprakları üzerindeki ilk yerleşmeler Yontma Taş Devri'nde başlar. Doğu Trakya'da Traklar olmak üzere, Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Dor istilası sonucu Yunanistan'dan kaçan Akalar tarafından kurulan İyon medeniyeti gibi çeşitli eski Anadolu medeniyetlerinin ardından, Makedonya kralı Büyük İskender'in egemenliğiyle ve fetihleriyle birlikte Helenistik Dönem başladı. Daha sonra, sırasıyla Roma İmparatorluğu ve Anadolu'nun Hristiyanlaştığı Bizans dönemleri yaşandı. Selçuklu Türklerinin 1071 yılında Bizans'a karşı kazandığı Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu'daki Bizans üstünlüğü büyük ölçüde kırılarak Anadolu, kısa süre içerisinde Selçuklulara bağlı Türk beyleri tarafından ele geçirildi ve Anadolu toprakları üzerinde İslamlaşma ve Türkleşme faaliyetleri başladı. Kısa sürede Anadolu'daki diğer Türk beyliklerinin üzerinde hâkimiyet kuran Konya merkezli Anadolu Selçuklu Sultanlığı, 1243 yılındaki Moğollara karşı kaybedilen Kösedağ Muharebesi'ne kadar Anadolu'yu yönetti. Anadolu'daki Moğol istilalarından sonra zayıf duruma düşen Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu'da yerini yeni Türk beyliklerine bıraktı.
13. yüzyılın sonlarından itibaren Batı Anadolu'daki Türk beyliklerinden biri olarak ön plana çıkan ve bağımsızlık kazanan Osmanlılar, 14. yüzyılda Balkan topraklarında gerçekleştirdiği fetihlerle büyük bir güç hâline geldi ve Anadolu'daki diğer Türk beylikleri üzerinde de hâkimiyet kurdu. Osmanlılar, 1453 yılında II. Mehmed'in İstanbul'u fethederek Bizans İmparatorluğu'na son vermesiyle imparatorluk hâline geldi. İmparatorluk, zirvesini 16. yüzyılda, özellikle I. Süleyman döneminde yaşadı. 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması sonrasında gelen bozgun ve 15 sene süren Kutsal İttifak Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'ya karşı üstünlüğü sona erdi.
19. yüzyıla gelindiğinde imparatorluk, Tanzimat adı verilen ciddi bir modernleşme sürecine girdi. 1876 yılında Türk tarihinin ilk yazılı anayasasının ilan edilip meclisin açılmasıyla başlayan I. Meşrutiyet devri, 1878 yılına kadar sürse de, 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilerek anayasa tekrar yürürlüğe girdi. Ancak yapılan reformlar, imparatorluğun dağılmasını engelleyemedi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri'nin yanında giren imparatorluk, savaş sonucunda yenik düşerek 30 Ekim 1918 tarihinde tüm orduların teslim olması şartını kabul etti ve akabinde İtilaf Devletleri'nce işgal edildi. 16 Mart 1920'de İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal edip bazı milletvekillerini tutuklayarak sürgüne göndermesi sonucunda Meclis-i Mebûsan'ın kapanmasıyla Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Onun önderliğinde işgalci kuvvetlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı (1919-1922) başarıya ulaşarak, 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı monarşisi ve Osmanlı İmparatorluğu tarihe karıştı. Cumhuriyet, ülkenin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından 29 Ekim 1923'te ilan edildi. 3 Mart 1924'te hilafetin kaldırılıp Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına sürgün edilmesinden sonra, çağdaş Türkiye'nin oluşumunda önemli yer tutacak olan bir dizi devrim gerçekleştirildi.
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen demokratik, laik ve üniter bir anayasal cumhuriyettir. Resmî dili Türkçedir ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman'dır. Türkiye, OECD, G20 ve Türk Devletleri Teşkilatı'nın kurucu üyesidir. Türkiye NATO'nun ilk üyelerinden biridir. AB adayı olan Türkiye, AB Gümrük Birliği, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve TÜRKSOY'un bir parçasıdır. Türkiye, askerî kapasitesi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç kabul edilirken; Avrupa ve Asya kıtalarının kavşak noktasında yer alması nedeniyle önemli bir jeostratejik güce sahiptir. Türkiye evrensel sağlık hizmetlerine, artan eğitim erişimine ve artan yenilikçiliğe sahiptir. 21 UNESCO Dünya Mirası alanı, 30 UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası[7] ve zengin mutfağı ile Türkiye, dünyanın en çok ziyaret edilen beşinci ülkesidir.
Türkiye'nin adı, "Türk" etnik kimliği adından gelir.[8] Sözcüğün günümüzdeki hâlinin orijinali, bugünkü Türkiye toprakları için ilk kez 12. yüzyılda İtalyanlar tarafından Orta Çağ Latincesi kullanılarak Turchia veya Turcmenia şekillerinde oluşturuldu.[9][10] Bunların yanı sıra, Orta Çağ'ın Alman seyyahları bölgeyi Turkei veya Tirkenland şeklinde, Fransızlar ise Turquie şeklinde andı.[10]
Sözcüğün Yunanca soydaşı olan Tourkia (Yunanca: Τουρκία), Bizans İmparatoru ve bilgini VII. Konstantinos tarafından De Administrando Imperio kitabında kullanıldı.[11][12][13][14] Osmanlı İmparatorluğu ise, kendi çağdaşı olan diğer ülkeler tarafından ara ara Türkiye veya Türk İmparatorluğu şeklinde tanınırdı.[15]
Aralık 2021'de cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ihracatta "Made in Türkiye" ibaresinin kullanılmasına ilişkin bir genelge yayımladı.[16] Genelgede ayrıca, diğer resmî yazışmalarla ilgili olarak, "(İngilizce) 'Turkey' gibi ifadeler yerine 'Türkiye' ifadesinin kullanılması konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceği" belirtilmiştir.[16][17][18] Gerekçe olarak da, Türkiye'nin "Türk milletinin kültür, medeniyet ve değerlerini en iyi şekilde temsil ve ifade etmesi" gösterilmiştir.[16] Mayıs 2022'de Türkiye hükûmeti, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlardan İngilizce olarak Turkey yerine Türkiye kullanılmasını talep etmiş ve bu talep Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir.[19][20][21][22]
Günümüzdeki Türkiye topraklarının çoğunu oluşturan Anadolu yarımadasındaki en eski arkeolojik bulgu, Gediz Nehri'nde bulunan ve yaklaşık 1,24 ila 1,17 milyon yıla tarihlenen taş bir alettir.[24] Ülkenin güney ile güneydoğu kısımları başta olmak üzere Anadolu'daki bilinen ilk yerleşimler, Eski Taş Çağı'na tarihlenir.[25][26][27][28] Geçmişinin MÖ 9600 civarına kadar uzandığı tahmin edilen Göbeklitepe adlı arkeolojik sit alanı, dünyada bilinen en eski insan yapımı yapıdır.[29] MÖ 7500'e veya MÖ 5700'e dayandığı düşünülen Orta Anadolu'daki Çatalhöyük, dünya üzerinde Cilalı Taş Devri ile Bakır Çağı'na ait en büyük ve en iyi korunmuş yerleşim yeridir.[30] MÖ 8200 ila 6000 arasında kurulduğu tahmin edilen Çayönü yerleşkesi de, bu yapılara yine örnek verilebilir. Çanakkale'de bulunan Troya'da ise Cilalı Taş Devri'nde başlayan yerleşmeler, Demir Çağı'na kadar devam etmiştir.[31]
Çeşitli Eski Anadolu milletleri, bölgede Cilalı Taş Devri'nin başlangıcına kadar varlığını sürdürdü.[27] Bu halkların çoğu Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu olarak kabul edilen Anadolu dillerini konuştular.[32] Bazı bilim insanları, Hint-Avrupa dillerinin, yine eski Anadolu dillerinden olan Hitit dili ve Luvi dilinden yayıldığını öne sürer.[33] Ayrıca Türkiye'nin Avrupa kıtasında kalan küçük bir bölümünü oluşturan Doğu Trakya ise, 40 bin yıl öncesine dayanan bir yerleşim tarihine sahiptir ve bölgenin sakinleri de tarıma başlayarak milattan 6000 yıl önce Cilalı Taş Devri'ne geçmiştir.[34][35]
Anadolu'nun bilinen ilk sakinleri, Hatti ve Hurri toplumlarıdır. Hint-Avrupa milletlerinden olmayan bu iki toplum, yaklaşık olarak MÖ 2300'lerde Orta ve Doğu Anadolu'da yaşadılar. Hatti ve Hurriler, Hint-Avrupa milletlerinden Hititlerin MÖ 2000-1700 yıllarında Anadolu'ya gelmesiyle yerini Hititlere bıraktı. Hititler, bölgedeki ilk büyük krallığı MÖ 13. yüzyılda kurdular. Asurlular da, MÖ 1950'den MÖ 612'ye kadar günümüz Türkiye'sinin güneydoğu topraklarını fethetti ve oraya yerleşti.[36][37] Urartuların MÖ 9. yüzyılda Asurluların kuzeyindeki güçlü rakibi olduğu ise, Asur kitabeleri aracılığıyla öğrenildi.[38] MÖ 612'den itibaren herhangi ciddi bir etki gösteremeyen Urartular, MÖ 590 yılında İran'dan gelen Medler tarafından yıkıldı.[39]
Orta Anadolu üzerinde büyük bir hâkimiyet kurmuş olan Hitit İmparatorluğu'nun da MÖ yaklaşık 1180'li yıllarda çöküşünün ardından, Hint-Avrupa milletlerinden Friglerin kurdukları Frigya, MÖ 7. yüzyılda Kimmerler tarafından yapılan saldırılara kadar Anadolu'da üstünlük elde etti.[40] Frigya'dan sonra Lidya, Karya ve Likya devletleri bölgede güç yakalayarak söz sahibi oldu.[41] Ekonomi alanıyla ön plana Lidyalılar, MÖ 546'da Ahameniş hükümdarı Büyük Kiros tarafından yıkılıncaya kadar Batı Anadolu'da varlığını sürdürdü.
Anadolu'nun sahil şeridinde MÖ 1200 yıllarında büyük ölçüde Aiol, İyon ve Yunan yerleşimleri başladı. Bu yerleşimciler tarafından Milet, Efes, Smyrna ve Byzantium gibi çok sayıda önemli şehir kuruldu. Son olarak Yunan koloniciler tarafından MÖ 657'de Megara kenti ortaya çıkarıldı. Yine bu dönemlerde, MÖ 6. yüzyılda, Türkiye'nin şu anki doğu toprakları üzerinde Ermeni Orontid Hanedanı tarafından bir devlet kuruldu.[42]
Anadolu, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda bir Pers devleti olan Ahameniş İmparatorluğu'nun egemenliğine girdi ve bu egemenlik, MÖ 334 yılındaki Makedonya Kralı Büyük İskender'in fetihlerine kadar devam etti.[43] Anadolu'nun içlerine kadar ilerleyen İskender; Frigya, Kapadokya ve en son Kilikya'ya kadar ulaştı. Ardından, İskenderun civarında (Antakya) gerçekleşen İssos Savaşı'nda ve akabinde Irak civarında meydana gelen Gaugamela Muharebesi'nde Ahameniş hükümdarı III. Darius'u perişan etti. Daha sonra Pers Kralı III. Darius'u devirdi ve Ahameniş İmparatorluğu'nu tamamen fethetti. Büyük bir yenilgiye uğrayan Darius, Fırat'ın doğusuna kadar sürüldü ve böylece Anadolu'daki Pers hakimiyeti son bulmuş oldu.
Büyük İskender döneminde kültürel kaynaşma ve Helenleştirme hareketi başlatıldı.[27] MÖ 323'te İskender'in Babil'deki ani ölümünün ardından Anadolu bölünerek küçük Helenistik krallıklar ortaya çıktı. Tüm bu krallıklar, MÖ 1. yüzyıl ortalarında Roma Cumhuriyeti'nin bir parçası haline geldi.[44] Büyük İskender'in, fetihleriyle başlatmış olduğu Helenleştirme hareketi ise Roma İmparatorluğu döneminde hızlandırıldı. Bu nedenle daha önceki yüzyıllarda var olan Anadolu dilleri ve kültürlerinin nesli tükenerek yerini Yunan dil ve kültürüne bıraktı.[45][46]
324 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin, imparatorluğun başkentini Byzantium'a taşıdı ve şehrin adını Nova Roma olarak değiştirdi. İmparator I. Theodosius'un (379-395) iki erkek çocuğu, babalarının 395'te ölmesinin ardından Roma İmparatorluğu'nu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölerek paylaştılar. Başkenti Roma olarak kalan Batı Roma İmparatorluğu, 476'da yıkıldı. Halk arasında Konstantinopolis (İstanbul) olarak yaygınlaşan şehir ise, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti oldu. Doğu Roma İmparatorluğu, daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu olarak anılmaya başladı, günümüz Türkiye topraklarının önemli bir kısmında hakimiyet kurdu ve Osmanlı Türklerinin İstanbul'u ele geçirdiği 1453 yılına kadar varlığını sürdürdü.[47]
Oğuz Türkleri, Müslüman olduktan sonra İslam dünyası çevrelerine daha yakın yerlerde ikamet ettiler ve 9. yüzyılda Hazar Denizi ile Aral Gölü'nün kuzeyine yerleşmeye başladılar.[48] 10. yüzyıl itibarıyla Selçuklular, Pers yurdunu da sınırları içine katarak, atalarının vatanı Orta Asya'dan batıya doğru göç etmeye başladılar ve Büyük Selçuklu Devleti'ni kurdular.[49]
11. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular, Anadolu'nun doğu bölgelerine yerleşmeye ve akınlar yapmaya başladılar. 1071'de, Sultan Alp Arslan döneminde, Selçuklu Türkleri ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'nden sonra gelen Selçuklu zaferiyle birlikte Anadolu toprakları üzerinde Türkleştirme ve İslamlaşma hareketi başladı.[50][51] Bu hareketle birlikte Anadolu'da Türk dilleri ve İslam tanıtılarak yaygın hâle geldi. Böylece bölgede yaygın olan Hristiyanlık ve Yunanca, yerini yavaş yavaş İslam ve Türk kültürüne bıraktı.[50] Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun parçalanmasının ardından, Anadolu'da diğer Türk beyliklerinin üzerinde hakimiyet kuran Anadolu Selçuklu Sultanlığı, uzunca bir süre Anadolu'yu yönetti. Başkenti İznik olan Anadolu Selçuklular, Birinci Haçlı Seferi sırasında İznik'in Bizans'ın eline geçmesiyle Sultan I. Kılıç Arslan tarafından 1097 tarihinde başkentini Konya'ya taşımıştır ve bu tarihten itibaren Konya, Selçuklu Devleti'nin başkenti olmuştur. Sultan I. Alâeddin Keykubad döneminde altın çağını yaşayan Selçuklular, I. Alaeddin'in ölümünün ardından duraklama sürecine girdi.
Alaeddin Keykubad'ın ölümünü fırsat bilen Moğollar, Selçukluların doğu sınırına saldırarak Anadolu içlerine girmeye çalıştılar. Nitekim 1243'te Anadolu Selçuklu Devleti ile Baycu Noyan komutasındaki Moğollar arasında gerçekleşen Kösedağ Muharebesi sonucunda gelen yenilgiyle Anadolu, Moğol hakimiyetine girmiştir ve Anadolu Selçuklu Devleti zayıflayıp yerini Türk beyliklerine bırakmıştır.[52] Bu beylikler arasında, Söğüt ve Bilecik çevresinde kurulu olan Osmanoğulları Beyliği, 13. yüzyılın sonlarına doğru bağımsızlığını ilan etmiştir.
Osman Gazi'nin başında olduğu Osmanoğulları Beyliği, sonraki yıllarda gittikçe büyüyerek Anadolu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Levant üzerinde hâkimiyet kurdu. 1453 yılında, II. Mehmed öncülüğünde Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis fethedildi ve imparatorluk tarihe karıştı.[53] Bu olaydan sonra Osmanlılar, bir imparatorluk hâline geldi.
1514 yılında I. Selim, Çaldıran Muharebesi ile Safevî hükümdarı Şah İsmail'i yenerek imparatorluğun sınırlarını doğu yönünde genişletti. 1517'de de Levant, Mısır ve Cezayir'i ele geçirdi ve Mısır'da hüküm süren Memlûk Sultanlığı'nı yıkarak İslam halifeliğinin Osmanlı İmparatorluğu'na geçmesini sağladı. Ardından Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi üzerinde Osmanlı ve Portekiz imparatorlukları arasında, Hint Okyanusu'nda üstünlüğü ele geçirmek için bazı çeşitli deniz muharebeleri yapıldı. Portekizlilerin Hindistan üzerinde egemenlik sağlaması Osmanlı tarafından bir tehdit olarak algılandı. Çünkü 15. yüzyıl sonlarındaki Coğrafi Keşifler sayesinde Ümit Burnu ve Amerika kıtasının keşfedilmesi, Osmanlı'nın elinde tuttuğu Doğu Asya ile Batı Avrupa arasında ticareti sağlayan eski ticaret yollarının önemini yitirmesine neden olup Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.[54]
Osmanlı İmparatorluğu, 16. ve 17. yüzyılda, özellikle I. Süleyman döneminde tarihinin zirvesine ulaştı. Bu dönemde batıda Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na doğru topraklar genişletilerek Balkanların tamamı, Orta Avrupa ve Lehistan'ın güney kısmı ele geçirildi.[55] Osmanlı donanması, denizde çeşitli rekabetlere girerek başarılar kazandı. 1538'de yapılan Preveze Deniz Muharebesi'nde Barbaros Hayreddin Paşa'nın Haçlıları mağlup etmesinden sonra imparatorluğun Akdeniz'deki kontrolü arttı. Doğuda ise Safevî Devleti ile mezhep farklılıklarından ve toprak anlaşmazlıklarından kaynaklanan bazı çatışmalar, zaman zaman savaşa dönüşerek 16. ve 18. yüzyıl arasında devam etti.[56]
Osmanlı İmparatorluğu, Batı Avrupa'da gerçekleşen Rönesans, Bilimsel Devrim, Aydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi gibi yeni gelişmeleri ülkesine getiremeyerek çağın gerisinde kaldı.[57] Kutsal İttifak Savaşları'nın bitmesiyle 1699'da imzalanan Karlofça Antlaşması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu yavaşça gerilemeye başladı. Yapılan pek çok ıslahat ve 19. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı, ülkenin modernleşmesini amaçladı; ancak başarılı olamadı. Bunun yanı sıra, ülkede toprak bütünlüğünü korumak için geliştirilen, farklı dinî ve etnik kökenlere sahip kişilerin bir arada yaşaması fikrini içeren Osmanlıcılık akımı da başarıya ulaşamayarak dağılmanın önüne geçemedi.[58] 1854'te Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez dış borçlanmaya gitti; ancak alınan borçlar ödenemedi. Sonraki 20 yıl içinde yüksek seviyelere ulaşarak ekonominin iflasın eşiğine gelmesine sebep oldu ve Osmanlı hükûmetini zor durumda bıraktı.[59] Bunu 1875-78 Doğu Krizi ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı gibi felaketler izledi. Sonuç olarak Osmanlı ekonomisi, borçlarını ödeyemeyerek harap duruma gelince, alacaklı ülkeler tarafından 1881'de borçların tahsilatını sağlayacak Düyun-u Umumiye kuruldu. Böylece Osmanlı Devleti'nin gelirlerinin kontrolü, alacaklı ülkelerin eline geçti.[60] 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu, Avrupalı güçlerle karşılaştırıldığında sanayileşememiş ve gelişmemiş bir ülke konumuna geldi.[61] Yine de, Osmanlılar en uzak vasalları olan Açe Sultanlığı'na asker gönderirken Güneydoğu Asya'da bile nüfuz sahibiydiler.[62]
Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının sınırları, askerî gücü ve zenginlik düzeyi giderek azalınca, Balkanlarda yaşayan Müslümanlar, gördükleri eziyetler sebebiyle Anadolu'ya göç etmeye başladı.[63] Aynı şekilde Rusların Kafkasya topraklarını ele geçirmesi sonucunda buradaki Müslümanlar da Anadolu'ya yöneldi.[64] İmparatorluğun yine son zamanlarında milliyetçilik isyanlarının çıkmasıyla milletler arasında çeşitli etnik gerginlikler yaşandı; bu etnik gerginlikler Ermeni Sorunu gibi çeşitli sorunları ortaya çıkardı.[65] Sultan II. Abdülhamid'in aşırı otoriter yönetimine bir tepki olarak gelişen Jön Türk hareketinin 1908'de yaptığı devrimle II. Meşrutiyet ilan edildi.[66] Ardından 5 Ekim 1908'de Bulgaristan'ın resmen bağımsız olması ve 6 Ekim 1908'de Avusturya-Macaristan'ın Bosna'yı tek taraflı ilhakı, ülkedeki kaos ortamını büyüttü. Bu olayları, pek çok canın ve toprağın kaybına sebep olan Trablusgarp Savaşı (1911-12) ile Balkan Savaşları (1912-13) izledi. 23 Ocak 1913'te, I. Balkan Savaşı sırasında gerçekleşen Bâb-ı Âli Baskını, Üç Paşalar'ı başa getirdi ve yönetimi ele geçirmelerine yol açtı.
Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri'nin yanında girdi ve savaştan yenik çıktı. Savaş sırasında Ermenilerle yaşanan etnik gerginliklerin tırmanması üzerine çıkarılan Tehcir Kanunu ile Ermeniler, Doğu Anadolu Bölgesi'nden Suriye'ye devlet eliyle göç ettirildi. Göçlerde farklı kaynaklara göre 300.000 ile 1.500.000 arasında Ermeninin öldüğü iddia edildi. Bu ölümler, çeşitli kaynaklar tarafından Ermeni Soykırımı olarak tanımlandı.[67][68][69][70] Türk tarafı ise olayların soykırım olmadığını ifade ederek Ermenilerin yalnızca yerlerinin değiştirildiğini belirtti.[71] Ermenilerin yanı sıra, imparatorlukta savaş devam ederken Rum ve Süryaniler de öldürüldü ve bu olaylar da bazı kaynaklar tarafından soykırım olarak tanımlandı.[72]
Savaşın ardından imparatorluğa bağlı milletler ayrılarak çeşitli yeni devletler kurdular.[73][74][75][76] 30 Ekim 1918'de Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesi'ni imzaladı.[77] 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması ise Osmanlı topraklarını İtilaf Devletleri arasında paylaştırdı, ancak yürürlüğe giremedi.[53]
I. Dünya Savaşı bitiminde imzalanan Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri tarafından İstanbul, İzmir ve diğer Osmanlı topraklarının işgali, Anadolu Hareketi'ni ortaya çıkardı.[78] Çanakkale Savaşı'nın öne çıkan isimlerinden biri olan Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı ile Sevr Antlaşması'nın getirdiği şartları iptal edip Mîsâk-ı Millî sınırları içinde kalan ülke topraklarının bütünlüğünü korumayı amaçlayan Türk Kurtuluş Savaşı başlatıldı.[79]
Ankara'da 23 Nisan 1920'de kendisini ülkenin meşru hükûmeti ilan eden Ankara merkezli Türk rejimi, eski Osmanlı'dan yeni Cumhuriyet siyasi sistemine yasal geçişi resmîleştirmeye başladı. Ankara Hükûmeti silahlı ve diplomatik mücadeleye girişti. 1921-1923 yılları arasında Ermeni, Yunan, Fransız ve İngiliz orduları ülkeden kovuldu:[80][81][82][83] Ankara Hükûmeti'nin askerî ilerleyişi ve diplomatik başarısı 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasıyla sonuçlandı. Birleşik Krallık ile Ankara Hükûmeti arasındaki Çanakkale Krizi'nin (Eylül-Ekim 1922) ele alınışı, 19 Ekim 1922'de David Lloyd George hükûmetinin çökmesine[84] ve Kanada'nın Birleşik Krallık'tan siyasi özerklik kazanmasına neden oldu.[85] 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, saltanatı kaldırdı ve 623 yıllık monarşik Osmanlı İmparatorluğu, resmen tarih sahnesinden silindi.
24 Temmuz 1923'te Sevr Antlaşması'nın yerine imzalanan Lozan Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı niteliğindeki yeni Türk devletinin uluslararası alanda tanınmasını sağladı. Yeni antlaşma, Türkiye'nin kendi toprakları üzerindeki egemenliğine yol açtı. İtilaf Devletleri'nin Türkiye'yi işgali, 4 Ekim 1923'te son İtilaf birliklerinin İstanbul'dan çekilmesi ve 6 Ekim 1923'te Türk birliklerinin şehre girmesiyle sona erdi. 29 Ekim 1923'te yeni başkent Ankara'da resmen cumhuriyet ilan edildi.[86][87] Lozan Antlaşması sonrasında antlaşma maddeleri gereğince yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi kapsamında Türkiye'deki 1,1 milyon Rum ile Yunanistan'daki 380 bin Türk yer değiştirdi.[88]
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal, dine dayalı ve çok uluslu eski Osmanlı monarşisini laik bir anayasa altında parlamenter bir cumhuriyet olarak yönetilecek bir Türk ulus devletine dönüştürme amacını içeren birçok devrim yaptı.[89] Bu devrimlerin bir parçası olarak saltanat ve ardından hilâfet kaldırıldı, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı, Latin alfabesi kullanılmaya başlandı ve diğer birçok değişiklik yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile kendisine "Atatürk" soyadını verdi.[90] Ağa olarak adlandırılan toprak beyleri tarafından yönetilen ve feodal düzenleri olan Kürt ve Zaza aşiretleri ve ülkenin diğer yerlerinde bulunan çoğunlukla İslamcı bazı gruplar, bu devrimlere itiraz etti ve laikliğe muhalefet nedeniyle çıkan Şeyh Said ve Menemen isyanları ile toprak reformu nedeniyle çıkan Dersim İsyanı, Türk güvenlik güçleri tarafından bastırıldı.[91]
II. Dünya Savaşı'nda (1939-1945) Türkiye, uzun süre tarafsızlığını korudu; ancak savaşın son aylarında, 23 Şubat 1945 tarihinde Müttefik Devletler'in yanında yer aldı. 26 Haziran 1945'te ise Birleşmiş Milletler'in kurucu üyelerinden biri oldu.[92] II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan'da çıkan komünist isyanının bastırılmasında karşılaşılan zorluklar ve Sovyetler Birliği'nin Türk Boğazları'nda askerî üs talep etmesi, Amerika Birleşik Devletleri'nin 1947'de Truman Doktrini'ni ilanıyla sonuçlandı. Doktrin, Türkiye ve Yunanistan'ın güvenliğini sağlamayı amaçlayarak askerî ve ekonomik destek sağladı. Her iki ülke de 1948 yılında Avrupa ekonomisinin yeniden inşası için Marshall Planı ve OEEC'ye dâhil edildi,[93] daha sonra 1961 yılında OECD'nin kurucu üyesi haline geldi.[94]
Kore Savaşı'na (1950-53) Birleşmiş Milletler kuvvetleri ile birlikte katılan Türkiye, 1952 yılında Sovyetler Birliği'ne karşı NATO'ya katıldı. 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta gerçekleşen darbe, EOKA-B'nin faaliyetleri, Enosis (adayı Yunanistan ile birleştirme) planları ve yaşanan toplumlar arası çatışmanın tırmanması sonucunda Türkiye, 20 Temmuz 1974'te adaya asker çıkardı.[95] Dokuz yıl sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurularak ada ikiye bölündü, ancak ülke yalnızca Türkiye tarafından tanındı.[96]
Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili dönemi, 1945 yılında son buldu. Ardından gelen çok partili demokrasi dönemi 1960 ve 1980 askerî darbeleri ve 1971 ve 1997 muhtıraları ile kesintiye uğradı.[97][98] 1960 ile 20. yüzyılın sonu arasında Türk siyasetinde birden fazla seçim zaferi elde eden önde gelen liderler muhafazakâr-popülist Süleyman Demirel, sosyal demokrat Bülent Ecevit ve neoliberal reformcu Turgut Özal'dı. Tansu Çiller 1993 yılında Türkiye'nin ilk kadın başbakanı oldu.
1980'li yıllarda Türk ekonomisinin liberalleştirilmesinden bu yana ülke, ekonomik büyüme ve siyasi istikrar yakaladı.[99] 1984'ten itibaren PKK, Türk hükûmetlerine karşı ayaklanma ve saldırı kampanyalarına başladı; tarafların çatışmaları sonucunda resmî verilere göre 40 binden fazla insan öldü.[100] 2012'de taraflar arasında barış görüşmeleri başladı,[101][102] ancak 2015'te görüşmeler sona erdi ve yeniden çatışma hâline dönüldü.[103] 2013'te Gezi Parkı'ndaki düzenlemeler nedeniyle başlayan protestolar, daha sonra hükûmet karşıtı protestolara dönüşerek birçok ilde patlak verdi ancak hükûmet tarafından bastırıldı.[104] 28 Ağustos 2014'te Recep Tayyip Erdoğan doğrudan halk oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. 15 Temmuz 2016'da, Türkiye'de bir darbe girişimi meydana geldi.[105] 2017'de yapılan anayasa değişikliği referandumu ile parlamenter sistemin yerini icracı bir başkanlık sistemi aldı. Başbakanlık makamı kaldırılarak yetki ve görevleri cumhurbaşkanına devredildi.
Türkiye, idari açıdan üniter bir yapıya sahiptir ve bu durum Türk kamu yönetimine şekil veren en önemli etkenlerdendir. Devletin temel işleyişindeki üç güç olan yasama, yürütme ve yargı dikkate alındığında, yerel yönetimlerin hemen hemen herhangi bir gücü yoktur. İllerin ve diğer birimlerin yönetimi, merkezî yönetimden sonra gelir. Yerel yönetimler yalnızca bulundukları yerde hizmet vermek amacıyla kurulmuşlardır. İllerin başında valiler, ilçelerin başında kaymakamlar yönetici olarak görevlidir. Vali ve kaymakamın yanı sıra, merkezî yönetim ve belediye başkanları tarafından atanan diğer üst düzey yetkililer de vardır.[106]
Türkiye'nin başkenti Ankara'dır. Ülkenin en büyük idari birimleri illerdir ve 81 il vardır. Bu iller ilçelere ayrılmıştır, toplamda 973 ilçe mevcuttur.[107] Ayrıca ülke coğrafi, demografik ve ekonomik koşullar göz önüne alınarak idari anlam taşımayan 7 bölge ve 21 alt bölgeye ayrılmıştır.[108]
Türkiye, çok partili sisteme sahip temsilî demokrasinin uygulandığı üniter devlettir.[110] Mevcut anayasa 1982'de referandumla onaylandı ve hükûmetin yapısını belirlemekle birlikte, devletin ideallerini ve yönetim standartlarını ortaya koymaktadır. Anayasa ayrıca devletin vatandaşlarına karşı sorumluluğunu ve halkın hak ve yükümlülüklerini belirler.
Türk siyasi sisteminde vatandaşlar, ülkesel, il ve yerel olmak üzere üç yönetim düzeyine tabidir. Yerel yönetimin görevleri genellikle belediye yönetimleri ve ilçeler arasında paylaştırılır. Türkiye idari amaçlarla 81 ile bölünmüştür. Her il, toplam 973 ilçe olmak üzere ilçelere ayrılmıştır.
Devlet, anayasa tarafından tanımlanan bir kuvvetler ayrılığı sistemi ile düzenlenmiştir ve yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç kola ayrılmaktadır:
Meclise 600 milletvekili seçilir. Parlamento üyelerinin her biri beş yıllık bir dönem için bir seçim bölgesini temsil eder. Parlamentonun sandalye dağılımı, nüfus sayımına uygun olarak illere göre dağıtılır. Cumhurbaşkanı ise beş yıllık bir dönem için doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı iki dönemden (10 yıl) sonra yeniden aday olamaz. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Meclis seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılır. Anayasa Mahkemesi on beş üyeden oluşur. Bir üye on iki yıllık bir süre için seçilir ve yeniden seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurduklarında emekli olmak zorundadırlar.
Türkiye'de seçimler altı yönetim kademesi için yapılır: meclis seçimleri (ulusal), cumhurbaşkanlığı seçimleri (ulusal), büyükşehir belediye başkanları (yerel), ilçe belediye başkanları (yerel), il veya belediye meclisi üyeleri (yerel) ve muhtarlar (yerel). Seçimler dışında zaman zaman referandumlar da düzenleniyor.
18 yaşını doldurmuş her Türk vatandaşı, seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir. Her iki cinsiyet için de genel oy hakkı Türkiye'nin her yerinde uygulanmaktadır. Türkiye'de hem genel hem de yerel seçimlere katılım oranları yüzde 80'lerde bulunmaktadır. Türkiye'de 88 seçim bölgesi vardır ve bu seçim bölgelerinden aday olan 18 yaş üstü kişilerden 600 tanesi beş yıl aralıklarla liste usulü çoğunluk seçim sistemi yoluyla milletvekili olarak seçilir. Anayasa Mahkemesi, laiklik karşıtı veya terörle bağlantısı olan siyasi partilerin kamu finansmanını veya tamamen varlıklarını ortadan kaldırma hakkına sahiptir. Ülkede %7 seçim barajı uygulaması vardır.[112] Küçük partiler, diğer partilerle ittifak kurarak seçim barajını aşabilirler. İttifakın toplam oyunun %7'yi geçmesi yeterlidir. Bağımsız adaylar seçim barajına tabi değildir.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de siyaset çok partili bir sistem altında faaliyet göstermiştir. Türk siyasi yelpazesinin sağ tarafında Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Türkiye'nin en büyük siyasi partileri oldular ve en büyük seçim başarılarını elde ederek siyasette baskın oldular. Sağ partiler muhafazakârlık, milliyetçilik, liberalizm veya İslamcılık gibi siyasi ideolojilerin ilkelerini benimseme eğilimindedir. Yelpazenin sol tarafında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) yerel ve genel seçimlerde büyük başarılar elde ettiler. Sol partiler sosyalizm, Kemalizm veya laiklik ilkelerini daha fazla benimseme eğilimindedir.[113]
12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şu anda devlet ve hükûmet başkanı olarak görev yapıyor. Özgür Özel, Türkiye'nin ana muhalefet lideridir. Numan Kurtulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır.
Meclisin 28. dönemi, 2023 genel seçimlerinin ardından başlamıştır ve başlangıçta milletvekili dağılımı şu şekilde belirlendi: Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 268, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 169, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 50, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) 57, İYİ Parti 43, Yeniden Refah Partisi (YRP) 5, Türkiye İşçi Partisi (TİP) 4 sandalye. Bir sonraki parlamento seçimlerinin 2028 yılında yapılması planlanıyor.[114]
Örneğin Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu, İsviçre'den alınmıştır. Medeni Kanun, İsviçre'nin medeni kanununun Türk kültürüne uyarlanmasıyla hazırlanmıştır. İdare Hukuku kuralları Fransa'daki muadili ile benzerlikler taşır, Ceza Kanunu ise İtalya'dan alınmıştır.[116]
Türkiye'de güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke doğrultusunda, yargı gücü Türk milleti adına yalnızca bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılabilir. Mahkemelerin bağımsızlığı ve kuruluşu, hâkim ve savcıların görev süreleri boyunca güvenliklerinin sağlanması, hâkim ve savcıların görevleri, hâkim ve savcıların denetlenmesi, askerî mahkemeler ve kuruluşu, yüksek mahkemelerin yetki ve görevleri Türkiye Anayasası ile belirlenir.[117]
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ile yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu yasada ve ilgili diğer anayasa maddeleri doğrultusunda Türkiye'deki mahkeme sistemi üç ana başlık altında toplanır: Yargı Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Askerî Mahkemeler. Her başlık, birinci derece mahkemeler ile yüksek maddeleri bünyesinde barındırır. Ülkedeki adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemek için Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur.[117]
Türkiye'de kolluk kuvvetleri Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi çeşitli birimlere ayrılmaktadır. Tüm bu kolluk kuvvetleri İçişleri Bakanlığına bağlı olarak hareket eder. Adalet Bakanlığı tarafından Kasım 2008'de açıklanan verilere göre, Türkiye cezaevlerinde bulunun kişi sayısı 100.000'i aşmıştır ve bu sayı 2000'lerin başındaki sayının iki katıdır.[118]
Günümüzde Türkiye, askerî kapasitesi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç kabul edilirken; Avrupa ve Asya kıtalarının kavşak noktasında yer alması nedeniyle önemli bir jeostratejik güce sahiptir.[120][121][122][123][124][125][126][127] Ülke, Birleşmiş Milletler (1945),[128] OECD (1961),[129] İslam İşbirliği Teşkilatı (1969),[130] AGİT (1973),[131] EİT (1985),[132] KEİ (1992),[133] D-8 (1997),[134] G-20 (1999)[135] ve Türk Devletleri Teşkilatı (2009) gibi uluslararası örgütlerin kurucu üyelerinden birisidir. 1951-1952, 1954-1955, 1961 ve son olarak 2009-2010 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde geçici üye olarak görev yapmıştır.[136]
Geleneksel Batı yönelimi doğrultusunda, Avrupa ile ilişkiler her zaman Türk dış politikasının merkezî bir parçası olmuştur. 1949 yılında Avrupa Konseyi'ne üye olan ülke, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (sonradan Avrupa Birliği'ne dönüştü) ile ortaklık ilişkisi kurdu. Uzun yıllar devam eden siyasi görüşmelerin ardından, 1987 yılında AET'ye tam üyelik için başvurdu, 1992 yılında Batı Avrupa Birliği'nin ortak üyesi oldu, 1995'te AB Gümrük Birliği'ne katıldı ve 2005 yılında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başladı.[119] Türkiye'nin Kıbrıs Sorunu'nda AB üyelerinin aksine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni desteklemesi, AB ilişkilerini zorlaştırmakta ve ülkenin AB'ye üyelik sürecindeki önemli bir engel olmaya devam etmektedir.[137] Bugün, Avrupa Birliği üyeliği Türkiye tarafından stratejik bir hedef ve devlet politikası olarak kabul edilmektedir.[138][139][140]
Türkiye'nin dış ilişkilerinin bir diğer belirleyici unsuru Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler olmuştur. Sovyetler Birliği'nin oluşturduğu ortak tehdit sebebiyle Türkiye, 1952'de NATO'ya üye oldu ve Soğuk Savaş boyunca Washington hükûmetleri ile yakın ikili ilişkiler içinde bulundu. Türkiye, Avrupa Birliği'ne üyelik gibi önemli konular da dâhil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'nin siyasi, ekonomik ve diplomatik desteğinden yararlandı.[141] Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde Türkiye'nin jeostratejik önemi, çevresinde bulunan Orta Doğu, Kafkasya ve Balkan coğrafyalarına doğru kaydı.[142]
1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının üzerine Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını elde ettiler. Türkiye, Ön ve Orta Asya'da bulunan bu cumhuriyetler ile ikili ilişkilerini, aralarında bulunan derin kültürel ve dilsel bağ sebebiyle ilerletme çabası içine girdi.[143] Özellikle Azerbaycan, Türkiye ile ilişkilerinin önemini vurguladı.[144][145] Bakü'den Ceyhan'a uzanan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC), Hazar Denizi'ndeki petrolü küresel pazara aktarmayı sağlamakta ve Türkiye'nin dış politika stratejisinin bir bölümünü oluşturmaktadır.[146] Azerbaycan'ın Ermenistan ile yaptığı Karabağ Savaşı'nda Azerbaycan'ı destekleyen Türkiye, savaş yıllarından bu yana Ermenistan ile var olan sınır kapılarını kapalı tutmaktadır.[147] Günümüzde AK Parti hükûmeti dönemi, Türkiye'nin Yeni Osmanlıcılık dönemi olarak adlandırıldı ve ülkenin etkisi stratejik konumuna bağlı olarak Orta Doğu'da arttı.[148][149] Bu politikalar Türkiye'nin çevresindeki Arap ülkeleriyle sorunlar yaşamasına yol açtı. Örneğin Suriye İç Savaşı'ndan sonra Suriye ile, Muhammed Mursi'nin devrilmesinden sonra Mısır ile Türkiye'nin arası bozuldu.[150][151]
Türkiye, 1950'den bu yana Birleşmiş Milletler ve NATO bünyesi dâhilinde uluslararası alanda çeşitli güçlerin korunmasına yardımcı olmuştur. Somali ile eski Yugoslavya'da barış ortamının korunmasına destek sağlamış ve Birinci Körfez Savaşı'nda koalisyon güçlerini desteklemiştir. Bunun yanı sıra varlığı tartışmalı olsa da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında 36.000 askerini bulundurmaktadır.[152] Afganistan'da Amerika Birleşik Devletleri'nin istikrar gücü, BM yetkilisi ve 2001'den bu yana NATO komutası altında Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti'nin bir parçası olarak bulunmaktadır.[153] 2003'ten beri Türkiye, Avrupa Kolordusu'na askerî personel sağlamakta ve AB Savaş Grupları'nda yer almaktadır.[154]
Türk Silahlı Kuvvetleri üç bölümden oluşur: Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Türk Hava Kuvvetleri. İç emniyeti sağlama ve askerî işlevleri olan Jandarma ile Sahil Güvenlik, barış zamanında İçişleri Bakanlığına, savaş zamanında Kara ve Deniz kuvvetlerine bağlıdır.[156]
Türk Silahlı Kuvvetlerini komuta edip yönlendiren en üst düzey birim olan Genelkurmay Başkanı, cumhurbaşkanı tarafından atanır[157] ve Millî Savunma bakanına bağlı ve sorumludur.[158] Bakanlar Kurulu, millî güvenlik ve ülke savunması için yeterli silahlı kuvvetlerin hazırlanması konularında meclise karşı sorumludur. Ancak savaş ilan etme, dış ülkelere asker gönderme veya dış ülke askerlerinin Türkiye'ye konuşlanmasına izin verme yetkileri yalnızca meclise aittir.[156]
Sağlık sorunu olmayan her erkek Türk vatandaşının eğitim durumu ve iş yerine bağlı olarak üç hafta ile altı ay arasında değişen bir süreliğine askerî hizmet yapması zorunludur.[159] Türkiye'de vicdanî ret uygulaması bulunmamaktadır ve askerlik yerine sivil bir alternatif sunulmamaktadır.[160]
2011 NATO sayımlarına göre ülkenin tahminî 495.000 konuşlandırılabilir kuvveti bulunmaktadır.[161] Almanya, Belçika, Hollanda ve İtalya ile birlikte NATO'nun nükleer paylaşım politikasının bir parçası olan beş ülkeden biridir.[162] İncirlik Hava Üssü'nde toplam 90 tane B61 nükleer bombası bulunmaktadır, bunlardan 40 tanesi nükleer bir çatışma durumunda NATO'dan onay almak şartıyla Türk Hava Kuvvetleri'nin kullanması için tahsis edilmiştir.[163]
Türkiye'de insan hakları, çeşitli uluslararası hukuk anlaşmaları ile koruma altına alınmıştır. 1982 Anayasasının 90. maddesine göre uluslararası hukuk kurallarının iç hukuka karşı üstünlüğü kabul edilmiştir. Fakat belli konularda sorunlar ve tartışmalar sürmektedir. 1998 ve 2008 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından özellikle yaşama hakkı olmak üzere genel insan hakları ihlalleri ve özgürlük ihlalleri nedeniyle Türkiye aleyhinde 1.600 karar alınmıştır. Aynı zamanda Kürt hakları, kadın hakları, LGBT hakları ve basın özgürlüğü gibi diğer konular da tartışmalara sebep olmuştur. Günümüzde Türkiye'nin insan hakları ihlallerindeki sicili, AB üyeliğine bir engel teşkil etmeye devam etmektedir.[166]
Gazetecileri Koruma Komitesi'ne göre uzun yıllardır ülkeyi yöneten AK Parti hükûmeti, basın özgürlüğü açısından dünyanın en büyük baskılarından birini uygulamaktadır.[167] Ülkede çok sayıda gazeteci önceleri Ergenekon ve Balyoz davaları gibi çeşitli davalar kapsamında, daha sonraları 2016 yılındaki darbe girişimi takip eden tasfiyeler çerçevesinde "terörizm" ve "devlet karşıtı faaliyetler" ile suçlanarak tutuklandı. "Türklüğü aşağılamak" ve "yargıyı etkilemek" suçlarıyla da gazetecilere karşı çeşitli kovuşturmalar başlatıldı, ayrıca hükûmetin basındaki oto-sansürü içselleştirdiği iddia edildi.[167] 2013 yılında Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiye'de 211 gazetecinin hapse atıldığını rapor ederek ülkenin bu rakamla en fazla gazeteci tutuklayan ülke sıralamasında İran, Eritre ve Çin'i geçerek tepeye yerleştirdiğini bildirdi.[168] Freemuse ise dokuz müzisyenin çalışmaları yüzünden hapse atıldığını belirleyerek müzisyenlerin hapsedilmesi bakımından ise ülkenin Rusya ve Çin'den sonra üçüncü sırada olduğunu açıkladı.[169] Türkiye, Freedom House tarafından 'Kısmen Özgür' sınıfında değerlendirilir.[170]
Türkiye, iki kıtada toprağı bulunan bir Avrasya ülkesidir.[171] Topraklarının %97'si Asya üzerinde bulunur ve bu kısım Anadolu diye adlandırılır. Kalan %3'lük kısım ise Avrupa kıtasında kalır ve Doğu Trakya diye adlandırılır. Marmara Denizi, Çanakkale ve İstanbul Boğazı Anadolu'yu Trakya'dan, yani Asya'yı Avrupa'dan ayırır.[172][173]
Türkiye toprakları kabaca bir dikdörtgen şeklini andırır, 1.600 kilometre (1.000 mi) uzunluğunda ve 800 km (500 mi) genişliğindedir.[174] 36° ve 42° kuzey paralelleri ile 26° ve 45° doğu meridyenleri arasına yerleşmiştir. Gölleriyle birlikte 783.562 kilometre karelik (300,948 sq mi) bir alanı kaplar.[175] Bunun 755.688 kilometre karesi (291.773 sq mi) Asya topraklarını oluştururken, geriye kalan 23.764 kilometre karesi (9.174 sq mi) Avrupa topraklarını oluşturur.[174] Bu rakamlarla, yüzölçümü açısından dünyanın en büyük 37. ülkesidir. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Batısında Ege Denizi, kuzeyinde Karadeniz ve güneyinde Akdeniz bulunmaktadır. Kuzeybatısında ise Marmara Denizi yer alır.[176]
Türkiye'nin Avrupa'daki kısmı olan Doğu Trakya'da Yunanistan ve Bulgaristan ile sınırı bulunmaktadır. Asya'daki kısmı olan Anadolu'da ise dar kıyı ovalarıyla çevrilmiş yüksek bir merkezi platodur. Kuzeyde Köroğlu ve Kuzey Anadolu Dağları ile, güneyde Toros Dağları ile çevrilmiştir. Türkiye'nin doğusuna gidildikçe yükselti artar ve burası Fırat, Dicle, Aras gibi çeşitli nehirlerin kaynağıdır. Ayrıca 5.137 metre (16.854 ft) yüksekliğindeki Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı ve en büyük gölü olan Van Gölü de Doğu Anadolu'da yer alır.[176][177] Türkiye, Anadolu toprakları üzerinde kuzeydoğuda Gürcistan, doğuda Ermenistan, Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve İran, güneydoğuda Irak ve Suriye ile sınır komşusudur.
Türkiye, yedi coğrafi bölgeye bölünmüştür. Bunlar Akdeniz, Doğu Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Marmara bölgeleridir. Dar bir kemere benzeyen Karadeniz Bölgesi, Kuzey Anadolu boyunca düzensiz bir şekilde uzanır ve ülkenin toplam yüzölçümünün altıda birini oluşturur. Geleneksel bir eğilim olarak, doğuya doğru gidildikçe engebenin artmasına paralel olarak yaylacılığın arttığı görülür.[176]
Türkiye'nin yer şekillerinin çeşitliliği, binlerce yıldır bölgenin arazisini şekillendiren yerin hareketliliğinin bir sonucudur. Üzerinde sönmüş volkanlar bulundurur ve hâlâ daha sıklıkla depremler meydana gelmektedir. Çanakkale ve İstanbul Boğazları, varlıklarını ülkedeki fay hatlarına borçludurlar. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda günümüzde de depremlere sebep olan büyük fay hatları vardır. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde 1999'da meydana gelen büyük Marmara depremi, binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.[41]
Türkiye'nin olağanüstü ekosistemi ve habitat çeşitliliği, ülkede önemli bir tür çeşitliliğinin oluşmasını sağlamıştır.[178] Anadolu, üzerinde tarımın yapılmaya başladığı yıllardan itibaren birçok bitkinin anavatanı olmuştur ve günümüzde bu bitkiler Türkiye'de yaşayan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Türkiye'nin faunasının çeşitliliği, florasının çeşitliliğinden bile büyüktür. Tüm Avrupa genelindeki hayvan türlerinin sayısı 60.000 iken, bu rakam Türkiye'de 80.000'den fazladır ve alt türler dâhil edildiğinde 100.000'i geçmektedir.[179]
Kuzey Anadolu kozalaklı ve yaprak döken karışık ormanları, Türkiye'nin kuzeyindeki Kuzey Anadolu Dağları'nın büyük bir bölümünü kaplar ve bir ekolojik bölge oluşturur. Bu dağların doğu ucunda Kafkasya karışık ormanları yer alır. Bölge ayrıca Avrasya yaban hayatına da ev sahipliği yapar. Bayağı atmaca, kaya kartalı, şah kartal, küçük orman kartalı, kafkas kara orman tavuğu, kara iskete ve duvar tırmaşık kuşu gibi hayvanlar burada yaşar.[180] Kuzey Anadolu Dağları ve Karadeniz arasındaki dar kıyı şeridinde, Dünya'da az sayıda bulunan ılıman yağmur ormanlarından biri olan Euxine-Kolşik yaprak döken ormanlarına rastlanır.[181]
Türkiye'de 40 tane millî park, 189 tane doğal park, 31 tane doğal koruma alanı, 80 tane yaban hayatını koruma alanı ve 109 tane doğal anıt bulunur.[182]
Türkiye'nin başkenti Ankara, kendi adını taşıyan Ankara kedisi, Ankara tavşanı ve Ankara keçisi gibi hayvanlarıyla ünlüdür. Ülkenin diğer ulusal sembollerinden biri ise Van kedisidir ve adını Doğu Anadolu'da yer alan Van ilinden alır. Ayrıca Türkiye'ye has çeşitli köpek türleri de vardır: Anadolu çoban köpeği, Kangal, Aksaray Malaklısı ve Akbaş.[183]
Türkiye'de üç farklı iklim tipine rastlanmaktadır. Genel anlamda Ege Denizi ile Akdeniz kıyılarında görülen Akdeniz ikliminde yazlar sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır.[184] Bitki örtüsü makidir. Karadeniz kıyılarında görülen bir ılıman okyanus iklim tipi olan Karadeniz ikliminde her mevsim yağış görülmektedir, doğal bitki örtüsü ormandır. Karadeniz kıyıları, Türkiye'nin yıl boyunca yüksek yağış alan tek bölgesidir ve Doğu Karadeniz bölümü yıllık 2000-2500 milimetre yağış almaktadır.
Ege Denizi ile Karadeniz'i birbirine bağlayan Marmara Denizi'nin kıyılarında geçiş iklimi görülmektedir; denizin güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Karadeniz ve kuzeybatısında karasal iklime rastlanmaktadır. Marmara ve Karadeniz bölgelerinde hemen hemen her yıl kar yağışı gözükse de kar ancak birkaç gün yerde kalır. Ülkede, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarına paralel uzanan dağlar, denizlerden gelen ılıman hava kütlelerinin iç kesimlere ulaşmasını engeller.
İç Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yani iç kesimlerde karasal iklime rastlanır. Bu iklimde yıllık ve günlük sıcaklık farkları yüksektir; yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Doğu bölgelerde, kışlar oldukça sert geçer. Doğu Anadolu'da sıcaklıklar −30 °C ve −40 °C'ye (−22 °F ve −40 °F) kadar düşebilir ve kar yılın en az 120 günü yerde kalır. Batıda ise kış sıcaklıkları ortalama 1 °C (34 °F) olarak gözlemlenmektedir. Yazları sıcak ve kurak, ülke genelinde genellikle Temmuz ve Ağustos en kurak ay iken Mayıs en çok yağışın alındığı aydır, sıcaklıklar gün içinde 30 °C (86 °F) üzerinde çıkabilmektedir.
Türkiye, 2023 yılında GSYİH (SAGP) sıralamasında 11. sırada ve GSYİH (nominal) sıralamasında 20. sırada yer almaktadır.[186] OECD ile G-20 büyük ekonomileri topluluklarının kurucu üyelerinden bir tanesidir.[129][135]
1995'te başlayan Avrupa Birliği-Türkiye Gümrük Birliği tarifeleriyle birlikte Türkiye'de geniş bir liberalleşme yolu açıldı ve bu gümrük birliği, ülkenin dış ticaret politikasının önemli taşlarından birini oluşturur hâle geldi.[187] Türkiye'nin 2014'te ihracatı, önceki yıla göre %4 artarak $157,6 milyar oldu. En fazla ihracat yapılan ülkeler ise Almanya, Irak, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa olarak belirlendi.[188] Ancak aynı yıl ithalatın $242,2 milyarı bulması sebebiyle $84,5 milyar tutarında dış ticaret açığı oluştu. Bu rakam, bir önceki yıl $99,8 milyar idi.[189] 2014'te Türkiye, en fazla Çin'den ithalat yaptı. Bu ülkeyi sırasıyla Almanya, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri takip etti.[190]
Türkiye'nin büyük bir otomotiv sanayisi vardır.[191] 2014’te Türkiye, gemi yapımından ise $1,2 milyar gelir elde etmiştir.[192] Ülkenin bu konudaki en büyük pazarları Malta, Norveç, Birleşik Krallık ve Marshall Adaları'dır. 2012 verilerine göre 87 aktif Türk tersanesi bulunmaktadır ve bu tersanelerde farklı boyutlarda 15 yüzer havuz ve bir kuru havuz bulunmaktadır. Tuzla, Yalova ve İzmit gemi inşa sektörünün başlıca merkezleridir.[193]
Beko ve Vestel gibi Türk markaları, Avrupa'nın en büyük beyaz eşya ve tüketici elektroniği üretim şirketlerindendir, bu sektörleri geliştirmek ve yeni teknolojiler bulmak konusunda önemli miktarda yatırımlar yapmaktadırlar.[194]
Türk ekonomisinin diğer önemli bölümlerini ise bankacılık, inşaat, ev aletleri, elektronik, tekstil, petrol arıtma, petrokimya ürünleri, gıda, madencilik, demir-çelik ve makine sanayi oluşturmaktadır. 2013 verilerine göre Türkiye'deki sektörel GSYİH dağılım %8,9 tarım, %27,3 sanayi ve %63,8 hizmet şeklinde olmuştur.[195] Bu oranlara rağmen hâlâ daha nüfusun dörtte biri tarım sektöründe çalışmaktadır.[196] 2012 verilerine göre çalışan nüfusun sadece %30'u kadınlardan oluşmaktadır ve bu rakam OECD üyesi ülkeler arasındaki en az orandır.[197] Türkiye'de en zengin kesimin geliri, en yoksul kesimin gelirinin 7,7 katıdır. Nüfusun %15’i yoksulluk sınırının altındadır.[198]
Türkiye, ekonomisine katkı sağlamak amacıyla 2017 yılında yatırım yoluyla vatandaşlık programını başlattı. Program 400.000 $'lık bir gayrimenkul yatırımı karşılığında yabancı yatırımcılara vatandaşlık alma imkanı sunuyor.[199]
I. Dünya Savaşı ile Türk Kurtuluş Savaşı sonrası ortaya çıkan cumhuriyetin ilk altmış yılında 1923 ve 1983 yılları arasında devlet, sıkı bir yarı-devletçi yaklaşımın içinde bulundu; özel sektör katılımı, dış ticaret, döviz akışı ve doğrudan yabancı yatırım tutarı gibi konularda çeşitli sınırlamalar konuldu. Çeşitli bütçe planlamaları yapıldı. Ancak 1983 yılına gelindiğinde Başbakan Turgut Özal, özel sektörü daha ön plana çıkaran bir dizi reform başlattı.[99]
Büyük miktarlarda alınan dış kredilerle birlikte reformlar, hızlı bir ekonomik büyümenin önünü açtı fakat bu büyüme özellikle 1994, 1999 (o yıl gerçekleşen Gölcük depremi sonrası)[200] ve 2001[201] yıllarında yaşanan finansal krizler ve durgunluklar sebebiyle sürekli kesintiye uğradı. 1981 ile 2003 yılları arasında ülkenin yıllık GSYİH büyüme ortalaması %4 olarak belirlendi.[202] Büyüyen kamu açıkları ve yaygın yolsuzluk ile birlikte ek mali reformların eksikliği, yüksek enflasyon ve zayıf bankacılık sektörü, makroekonomi dalgalanmasının artmasına sebep oldu.[203] 2001 yılındaki kriz sonrası dönemin maliye bakanı Kemal Derviş tarafından başlatılan reformlardan bu yana, enflasyon tek haneli rakamlara düştü, yatırımcı güveni ile yabancı yatırım arttı, işsizlik oranı geriledi.
Türkiye, dış ticaret üzerindeki devlet kontrolünü yavaş yavaş azaltarak ekonomik düzenlemeler yoluyla çeşitli pazarlar açtı, kamuya ait çeşitli kurumları özelleştirme yoluna gitti, birçok sektörün liberalleştirilmesi ile yabancı katılımı ise çeşitli siyasi tartışmalar arasında devam etti.[204] Kamu borçlarının GSYİH'ye oranı, 2001 yılındaki durgunlukta seviyenin altına düşse de, 2010 yılının üçüncü yarısında %46'ya yükseldi. 2002 ve 2007 yılları arasındaki yıllık GSYİH büyüme oranı ise ortalama %6,8 olarak belirlendi; bu rakam Türkiye'yi o yılların en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline getirdi.[205] Ancak büyüme, 2008 yılında %1 oranında yavaşladı ve ekonomi, 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik krizden %5 kadarlık bir oranla durgunluktan etkilendi. 2010 yılında ise ülkenin ekonomisinin %8 büyüdüğü tahmin edildi.[206]
2000'lerin ilk yıllarında ülkedeki yüksek enflasyon kontrol altına alındı ve bu yeni bir para biriminin piyasaya sunulmasına yol açtı; Yeni Türk Lirası, 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girdi.[207] 1 Ocak 2009'da Yeni Türk Lirası, yerini yeni banknot ve madeni paraların tanıtılmasıyla Türk Lirası'na bıraktı. 2012 yılında ülkedeki enflasyon rakamı %6,16, işsizlik oranı ise %9,2 olarak belirlendi.[208][209]
Elektrik üretimi için kullanılan kaynaklar çeşitlilik gösterir. Fosil yakıtlar, toplam kurulu kapasitenin %56,2'sini oluştururken, nükleer enerji %0'lık bir paya sahiptir. Güneş enerjisi, toplam kurulu kapasitenin %3,8'ini oluştururken, rüzgar enerjisi %8,4'lük bir paya sahiptir. Hidroelektrik kaynakları ise toplam kurulu kapasitenin %26,3'ünü oluşturmaktadır. Gelgit ve dalga enerjisi %0,4'lük bir paya sahipken, jeotermal enerji toplam kurulu kapasitenin %3,4'ünü oluşturur. Son olarak, biyokütle ve atık kaynakları toplam kurulu kapasitenin %1,5'ini oluşturmaktadır. (2020 ortalama değerleridir)[210]
Türkiye'de turizm, ekonominin önemli bir kısmını teşkil etmektedir ve son yirmi yılda hızlı bir büyüme yakalamıştır. 2018'de 46 milyon turist tarafından ziyaret edilen Türkiye, Dünyanın 6., Avrupa'nın 4. en büyük turizm destinasyonu olarak yer aldı ve ziyaretçilerden 25.2 milyar dolar gelir elde etti.[211]
Türkiye, 2023 yılında yaklaşık 1.154 trilyon Amerikan doları GSYİH ile dünyanın en büyük 17. ekonomisi, Avrupa'nın ise en büyük 7. ekonomisi olmuştur.[4] 2013 yılında Türkiye'de 22 uluslararası havalimanı olmak üzere 98 havalimanı vardı.[212][213] İstanbul Havalimanı'nın yılda 150 milyon yolcuya hizmet verme kapasitesiyle dünyanın en büyük havalimanı olması planlanıyor.[214][215] 1933'ten bu yana Türkiye'nin bayrak taşıyıcı havayolu olan Türk Hava Yolları'nın yanı sıra ülkede birçok havayolu şirketi faaliyet göstermektedir. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'da 315 noktaya tarifeli seferler gerçekleştiriyor ve bu da onu Dünyanın en çok yere sefer yapan havayolu firması yapıyor.[216][217] Türk Hava Yolları ana aktarma merkezi olarak 90 milyon kapasiteli İstanbul Havalimanı'nı kullanıyor.
2014 itibarıyla, ülke 65.000 kilometrenin (40.400 mil) üzerinde bir karayolu ağına sahiptir.[218][219] Otoyollar, resmî adı Otoyol olan kontrollü erişimli otoyollardır. Ağ, 2020 itibarıyla 3.523 kilometre (2.189 mi) genişliğindedir. Ağın 2023 yılına kadar 4.773 kilometreye (2.966 mi) ve 2035 yılına kadar 9.312 kilometreye (5.786 mi) genişlemesi bekleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, 12.532 kilometre ray uzunluğu üzerinde hem konvansiyonel hem de yüksek hızlı tren işletmektedir. Devlete ait ulusal demiryolu şirketi 2003 yılında hızlı tren hatları inşa etmeye başladı. Ankara-Konya hattı 2011 yılında, Ankara-İstanbul hattı ise 2014 yılında hizmete girdi.[220] Konya-Karaman hattı 2022 yılında faaliyete geçti ve 406 km (252 mil) uzunluğundaki Ankara-Sivas hattı, 2023'te açıldı.[221]
2013 yılında hizmete açılan Boğaziçi'nin altındaki Marmaray Tüneli, İstanbul'un Avrupa ve Asya yakasındaki demiryolu ve metro hatlarını birbirine bağlar; yakındaki Avrasya Tüneli (2016) ise motorlu taşıtlar için denizaltı bağlantısı sağlıyor.[222]
Metro İstanbul, yıllık 495 milyon yolcu sayısı ile ülkedeki en büyük metro ağıdır.[223] Hizmette olan 9 metro hattı ve yapım aşamasında olan 5 metro hattı daha var.[224]
15 Temmuz Şehitler Köprüsü (1973), Fatih Sultan Mehmet Köprüsü (1988) ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü (2016), İstanbul Boğazı'nın Avrupa ve Asya kıyılarını birbirine bağlayan üç asma köprüdür. Osmangazi Köprüsü (2016) İzmit Körfezi'nin kuzey ve güney kıyılarını birbirine bağlar. Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı üzerindeki 1915 Çanakkale Köprüsü, dünyanın en uzun asma köprüsüdür.[225]
Birçok doğal gaz boru hattı ülke topraklarını kapsıyor.[212] Karadeniz'in önemli bir doğalgaz boru hattı olan Mavi Akım, Rusya'dan Türkiye'ye doğal gaz taşıyor. Yıllık kapasitesi yaklaşık 63 milyar metreküp (2.200 milyar fit küp) olan denizaltı boru hattı Türk Akımı, Türkiye'nin Rus gazını Avrupa'nın geri kalanına satmasına olanak tanıyor.[226] Dünyanın en uzun ikinci petrol boru hattı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı 2005 yılında açıldı.[227] 2018 itibarıyla Türkiye 1700 terawatt saat (TW/h) petrol tüketiyor. yılda birincil enerji, kişi başına 20 megavat saatin (MW/h) biraz üzerinde. Türkiye'nin enerji politikası fosil yakıt ithalatını azaltmayı içermesine rağmen, Türkiye'deki kömür, Türkiye'nin sera gazı emisyonlarının küresel toplamın %1'ini oluşturmasının en büyük ve tek nedenidir. Türkiye'de yenilenebilir enerji artırılıyor ve Akkuyu Nükleer Santrali Akdeniz kıyısında inşa ediliyor: ancak ulusal elektrik üretim kapasitesi fazlalığına rağmen fosil yakıtlar hâlâ sübvanse ediliyor.[228] Türkiye, dünyadaki jeotermal enerjiden en yüksek beşinci doğrudan kullanım ve kapasiteye sahiptir.[229]
2019 yılı itibarıyla Türkiye elektriğinin %45,6'sını yenilenebilir kaynaklardan üretmektedir.[230]
TÜBİTAK, Türkiye'de bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarını geliştiren lider kuruluştur.[231] TÜBA, Türkiye'de bilimsel faaliyetleri teşvik etmek için hareket eden özerk bir bilimsel topluluktur.[232] TAEK, Türkiye'nin resmî nükleer enerji kuruluşudur. Hedefleri arasında nükleer enerji üzerine akademik araştırmalar yapmak ve barışçıl nükleer araçların geliştirilmesi ve kullanımı yer alıyor.[233]
Askerî teknoloji alanında araştırma ve geliştirme amacıyla kurulan devlet şirketleri arasında TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve MKE bulunmaktadır. Türkiye Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi (USET), Millî Savunma Bakanlığı'na ait ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından işletilen bir uzay aracı üretim ve test tesisidir. Uydu Fırlatma Sistemi (UFS), Türkiye'nin uydu fırlatma kabiliyetini geliştirmeye yönelik bir projedir. Proje bir uzay üssünün inşasından, uydu fırlatma araçlarının geliştirilmesinden ve yer istasyonlarının kurulmasından oluşur.[235][236][237] Türksat, Türkiye'deki tek haberleşme uydusu operatörüdür ve Türksat uydu serisini yörüngeye fırlatmıştır. Göktürk-1, Göktürk-2 ve Göktürk-3, Millî Savunma Bakanlığı tarafından işletilen Türkiye'nin keşif amaçlı yer gözlem uydularıdır. BİLSAT ve RASAT, TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü tarafından işletilen Dünya gözlem uydularıdır.
2015 yılında Kuzey Carolina Üniversitesi'nde bir profesör olan Aziz Sancar, hücrelerin DNA'yı nasıl onardığı konusundaki çalışmaları nedeniyle Tomas Lindahl ve Paul Modrich ile birlikte Nobel Kimya Ödülü'nü kazandı.[238] Diğer Türk bilim adamları arasında Behçet hastalığını keşfeden hekim Hulusi Behçet ve Arf değişmezini tanımlayan matematikçi Cahit Arf yer alıyor.
Türkiye, 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı itibarıyla blockchain tabanlı Merkez Bankası Dijital Parası (CBDC) olan Dijital Lira’yı resmî olarak hayata geçirmeyi planlıyor.[239]
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonucunda elde edilen verilere göre 2023 itibarıyla Türkiye'nin nüfusu 85.372.377'ydi.[16] Bu rakam, ilk resmî nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 13,6 milyondu.[240] 2023 yılındaki rakam, 2022 yılındaki rakamın 92 bin 824 kişi fazlasıdır ve ülkenin nüfusunun artış oranı %1,1'dir.[16] Nüfusun %93'ü il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır.[16] Yine aynı verilere göre Türkiye'de km2 başına ortalama 111 kişi düşmektedir.[16] Nüfusun %68,3'ü 15-64 yaş grubunda yer alırken %21,4'ü 0-14 yaş grubunda yer almaktadır.[16] Yaklaşık %10,2'lik bir kısım ise 65 ve üstü yaşlardaki kişilerden oluşmaktadır.[16] Nüfusun ortanca yaşı 34'tür.[16] Türkiye'nin en gelişmiş ve en kalabalık şehri İstanbul'dur. Ayrıca Avrupa'nın en kalabalık şehri unvanını da taşımaktadır.[241]
Nüfusun etnik dağılımı | Türkiye Nüfusu - 2007 KONDA[242] | Türkiye Nüfusu - 2008 MGK Raporu[243] | Türkiye Nüfusu - 2019[244] |
---|---|---|---|
Türkler | 55.484.000 | 55.000.000 | 63.000.000 |
Kürtler | 11.445.000[a] | 7.600.000 | 15.500.000[b] |
Araplar | 550.000 | 870.000 | 1.000.000[c] |
Zazalar | – | 3.000.000 | 1.500.000 |
Lazlar | 220.000 | 80.000 | 105.000 |
Çerkesler[d] | 210.000 | 2.500.000[e] | 1.100.000 |
Gürcüler | 70.000 | 1.000.000 | 19.000 |
Boşnaklar | 70.000 | – | 37.000 |
Çingeneler | 30.000 | 700.000 | 60.000 |
Pomaklar | – | 600.000[f] | 394.000 |
Toplam | 70.586.256 | 71.517.100 | 83.154.997 |
Yıl | Nüfus | %± |
---|---|---|
1927 | 13.648.270 | — |
1935 | 16.158.018 | %+18.4 |
1940 | 17.820.950 | %+10.3 |
1945 | 18.790.174 | %+5.4 |
1950 | 20.947.188 | %+11.5 |
1955 | 24.064.763 | %+14.9 |
1960 | 27.754.820 | %+15.3 |
1965 | 31.391.421 | %+13.1 |
1970 | 35.605.176 | %+13.4 |
1975 | 40.347.719 | %+13.3 |
1980 | 44.736.957 | %+10.9 |
1985 | 50.664.458 | %+13.2 |
1990 | 56.473.035 | %+11.5 |
2000 | 67.803.927 | %+20.1 |
2007 | 70.586.256 | %+4.1 |
2008 | 71.517.100 | %+1.3 |
2009 | 72.561.312 | %+1.5 |
2010 | 73.722.988 | %+1.6 |
2011 | 74.724.269 | %+1.4 |
2012 | 75.627.384 | %+1.2 |
2013 | 76.667.864 | %+1.4 |
2014 | 77.695.904 | %+1.3 |
2015 | 78.741.053 | %+1.3 |
2016 | 79.814.871 | %+1.4 |
2017 | 80.810.525 | %+1.2 |
2018 | 82.003.882 | %+1.5 |
2019 | 83.154.997 | %+1.4 |
2020 | 83.614.362 | %+0.6 |
2021 | 84.680.273 | %+1.3 |
2022 | 85.279.553 | %+0.7 |
2023 | 85.372.377 | %+0.1 |
Türkiye Anayasası'nın 66. maddesi, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan" herkesi, bir "Türk" olarak tanımlar. Bu nedenle, Türkiye'de hukukî anlamda Türk sözcüğü, bir etnik kökeni ifade etmekten ziyade ülkenin vatandaşı olan herkesi ifade etmektedir.[245] Ülkenin büyük çoğunluğunun etnik kökeni Türk'tür. Ülke nüfusundaki Türklerin oranı CIA'e göre %70-75, Konda'ya göre %76 ve Konsensus'a göre %77'dir.[206][246][247] Nüfusun etnik dağılımına ait pek çok veri olmasına rağmen, Türkiye'de yapılan resmî nüfus sayımları etnik kökene ait rakamlar vermediği için resmî veriler mevcut değildir.[248] Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de Arnavutlar, Azeriler, Araplar, Boşnaklar, Çerkesler, Çingeneler, Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Pomaklar, Süryaniler ve Zazalar dâhil olmak üzere pek çok etnik grup yaşasa da,[246] ülkede resmen tanınan azınlıklar sadece Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, Yahudilerdir. Azınlık statülerini Lozan Antlaşmasının gayrimüslim azınlık hakları çerçevesinde elde etmişlerdir. Ayrıca Türkiye'deki Bulgarlar'ın azınlık statüsü, Türkiye ile Bulgaristan Arasındaki Dostluk Antlaşması uyarınca açıkça belirtilmiştir.[249][250][251] Ankara 13. İdare Mahkemesi, 18.06.2013 tarih, 2012/1746 esas ve 2013/952 kararla, ilk kez Süryanilerin Lozan’da azınlıklar için tanınan haklardan istifade edebileceği kayıt altına alınmıştır.[252][253] Türklerden sonra, ülkede yaşayan en büyük etnik grup Kürtlerdir. Kürtlerin nüfus içindeki oranı CIA'e göre %18, Konda'ya göre %15, Konsensus'a göre %14'tür.[206][246][247] Kürtler ülkenin doğu ve güneydoğu kısımlarında yoğunlaşmıştır. Bingöl, Muş, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Bitlis, Van, Mardin, Siirt ve Hakkâri illerinde Kürt nüfus çoğunluktadır; bunun yanı sıra Şanlıurfa'da %47 ile nüfusun çoğunluğa yakınını ve Ağrı, Kars ve Iğdır'da büyük bir azınlık grubunu oluşturur.[254] Ayrıca yıllardır gerçekleşen iç göçlerle birlikte Kürtler, ülkenin ortasındaki ve batısındaki tüm büyük şehirde de yaşamaktadır. Özellikle İstanbul'da yaklaşık 3 milyon Kürt yaşamaktadır ve bu durum şehri, dünya üzerinde en fazla Kürt nüfusuna sahip şehir yapmaktadır.[255] CIA'e göre Türkler ve Kürtler dışındaki diğer azınlıkların oranı ise %7-12'dir.[206] Tanınan üç azınlık dışında kalan diğer azınlıklar için belirlenmiş özel haklar yoktur. "Azınlık" terimi, Türkiye'de hassas bir konudur ve hassas olmaya devam etmektedir.[256] Hukukî anlamda azınlıkları tanımasa da devlet, resmî kanalı TRT'ye, azınlıkların konuştuğu çeşitli dillerde radyo ve televizyon programları yapması konusunda izin vermektedir.[257]
Türkiye'nin resmî dili, aynı zamanda nüfusun %85'inin anadili olan Türkçedir. Nüfusun yaklaşık %12'si ise ana dil olarak Kürtçe konuşmaktadır. Arapça ve Zazacayı ana dil olarak konuşanların oranı da %1'den fazladır, bunun yanı sıra çeşitli bölgelerde küçük bir kesim tarafından ana dil olarak konuşulan diller de mevcuttur.[246] Ayrıca Türkiye'de konuşulan dillerden bazıları tehlike altındadır. Bunlara Abazaca, Abhazca, Batı Ermenicesi, Çerkesçe, Çingenece, Doğu Çerkesçesi, Hemşince, Hertevince, Kapadokya Yunancası, Lazca, Pontus Rumcası, Ubıhça, Yahudi İspanyolcası ve Zazaca örnek verilebilir.[258]
1991'deki Körfez Savaşı sırasında milyonlarca Kürt dağlardan Türkiye'ye ve İran'ın Kürt bölgelerine kaçtı. Türkiye'ye göç, insanların ülkede ikamet etmek için Türkiye'ye göç ettikleri süreçtir. 2010'larda ve 2020'lerin başında Türkiye'de yaşanan göçmen krizi, milyonlarca mülteci ve göçmenin akınına neden oldu; 2014 itibarıyla, uluslararası göçmenler ülke nüfusunun %2,5'ini oluşturuyordu.[259] UNHCR'ye göre 2018'de Türkiye, Afrika ve Orta Doğu'dan toplam 3.564.919 kayıtlı mülteciye ev sahipliği yaptı ve bu, dünyadaki tüm mültecilerin %63,4'üne tekabül ediyor. 2020 itibarıyla resmî olarak 3,6 milyondan fazla Suriyeli mülteci ile dünyanın en çok Suriyeli mülteci barındıran ülkesi oldu.[260] Türkiye'deki mülteci krizini Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yönetiyor.
Türkiye, resmî dini olmayan laik bir devlettir. Din ve vicdan özgürlüğü, ülkenin anayasasıyla güvence altına alınmıştır.[262][263] Ancak ülkede çeşitli İslami partilerin kurulmasıyla birlikte, dinin yönetimdeki rolüyle ilgili tartışmalar ortaya çıkmıştır.[264] Ülkede kamu kurumlarında ve okullarda uzun yıllar boyunca İslami siyaset sembolü olarak görüldüğü için başörtüsü takılması yasaklandı. Bu yasağa 2011 yılında üniversitelerde, 2013 yılında kamu kurumlarında ve 2014 yılında diğer okullarda son verildi.[265][266]
Türkiye'de baskın din İslam'dır. Yaygın mezhep ise Sünnilik mezheplerinden biri olan Hanefiliktir. Ülkedeki en yüksek İslami makam Diyanet İşleri Başkanlığı'dır ve Hanefi mezhebinin kurallarına göre dini yorumlar. Ülke topraklarındaki 90.000'i aşkın kayıtlı camiden ve buralarda görevli imamlardan da sorumludur. Ayrıca ülkede Alevilik de yer yer yaygındır ve akademisyenler Alevi sayısının 15-20 milyon arasında olduğunu öne sürmektedir.[267][268]
Türkiye'de Hristiyanların oranı 1914'te %25-20 iken 1927'de %5-3'e geriledi ve bugün %0,4-0,3 arasında değişmektedir.[269] Günümüzde ülkede Rum Ortodoksluğu, Katoliklik, Protestanlık ve Mormonluk dâhil olmak üzere çeşitli mezheplerden birçok Hristiyan bulunmaktadır ve bu sayı yaklaşık olarak Türkiye'nin nüfusunun %0,3'ü kadardır. Ülkede açık olan kilise sayısı ise 398'dir.[270] İstanbul, 4. yüzyıldan bu yana Doğu Ortodoks Kilisesi'nin merkezi konumundadır.[271][272]
Türkiye'de, çoğu Sefarad kökenli olan 15.000 Yahudi yaşamaktadır.[273] MÖ 5. yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında Yahudi toplulukları yaşamaya başladı ve yirmi yüzyıl sonra, 15. yüzyıl sonlarında İspanyol ve Portekiz Yahudilerinin İspanya'dan kovulmasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu, bu Yahudilerin günümüzdeki Türkiye topraklarına yerleşmesine izin verdi. Böylece Anadolu'daki Yahudi nüfusu arttı. 20. yüzyıldaki göçlere rağmen, bugün hâlâ küçük bir Yahudi nüfusu Türkiye'de bulunmaktadır.[274]
Türkiye'de üniversite öncesi eğitim Millî Eğitim Bakanlığı'nın denetimindedir.[277] 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl lise olmak üzere toplam 12 yıllık eğitim zorunludur.[278] OECD raporlarına göre ülkede liseyi tamamlamayan 25-34 yaş grubuna dâhil kişiler, liseyi tamamlayan aynı yaş grubundan iş arkadaşlarının elde ettiği gelirin ortalama olarak sadece %80’ini almaktadırlar.[279] Ülkenin temel eğitim seviyesi diğer OECD ülkelerinin altında kabul edilir.[280] Türkiye, OECD'nin PISA programında 34 ülke arasında 32. sırada yer alır.[278] Yüksek kalitedeki liselere giriş, büyük ölçüde ülke genelinde yapılan öğrenci yerleştirme sınavlarından alınan puana bağlıdır, bu yüzden ülkedeki özel ders alma yaşı 10'a kadar düşmüştür.[280] Türkiye'de 2019 itibarıyla yetişkin nüfusun %97,2'si okuryazardır; erkek nüfusun kendi içindeki okuryazarlık oranı %99,2 kadın nüfusun kendi içindeki okuryazar oranı %95,3'tür.[281]
2019 itibarıyla Türkiye'deki üniversite sayısı 208'dir.[282] Öğrenciler, iki oturumlu Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonucunda aldıkları puanlarla üniversiteye geçiş hakkı kazanır.[283] Anadolu Üniversitesi'nin Açıköğretim Fakültesi dışındaki tüm fakültelere giriş, lise mezunlarının YKS sonucuna bağlı olarak şekillenir.[284] Dünyanın en iyi üniversitelerinin sıralandığı 2014 Times Higher Education World University Rankings'te ilk 200'e Türkiye'den dört üniversite dâhil olmuştur. Listede Orta Doğu Teknik Üniversitesi 85. sırada, Boğaziçi Üniversitesi 139. sırada, İstanbul Teknik Üniversitesi 165. sırada, Sabancı Üniversitesi 182. sırada yer almıştır.[285]
Türkiye'de sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı tarafından merkezi bir devlet sistemiyle kontrol edilir. 2003 yılında hükûmet, sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe oranını artıran ve nüfusun büyük bir bölümünü sağlık hizmetlerinden düşük masrafla yararlanabilir hâle getirmeyi amaçlayan geniş kapsamlı bir sağlık reformu programı başlattı. Türkiye İstatistik Kurumu, 2012 yılında sağlık hizmetleri kapsamında 76,3 milyar TL harcandığını açıkladı; hizmet bedellerinin %79,6'sı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanırken geriye kalan %15,4'ü hastalar tarafından doğrudan ödendi.[286] 2018 yılı rakamlarına göre Türkiye'de 34.559 sağlık kurumu bulunmaktadır ve doktor başına ortalama 536 hasta düşmektedir.[287][288] Ayrıca 1000 kişi başına düşen yatak sayısı 2,83'tür.[287]
Türkiye'de beklenen yaşam süresi erkeklerde 71,1 yıl ve kadınlarda 75,2 yıl olmakla birlikte, toplam nüfus ortalamasının beklenen yaşam süresi 73,2 yıldır.[289] Ülkede ölümlere en çok neden olan hastalıklardan ilk üçü şunlardır: dolaşım sistemi hastalıkları (%39,8), kanser (%21,3), solunum hastalıkları (%9,8).[290]
Türkiye, 2020 yılı ortası itibarıyla numbeo sağlık araştırmaları şirketine göre 100 üzerinden 70.36 puan ile ülkelere göre sağlık endeksi sıralamasına 28. sırada yer almaktadır.[291]
Türkiye; Oğuz, Anadolu, Osmanlı (Greko-Romen ve İslami kültürlerin bir devamıydı) ve Avrupa kültürü ile geleneklerinin karışımıyla ortaya çıkan çok çeşitli kültürleri barındırır. Ülke coğrafyasındaki kültürel kaynaşma, Orta Asya'dan Anadolu'ya doğru gerçekleşen Türk göçleri sırasında Türklerin göç yolları üzerindeki kültürlerle kendi kültürlerini birleştirmesi sonucunda başladı. Ülkedeki Batılılaşma hareketi ise Osmanlı İmparatorluğu'nun Tanzimat döneminde başladı ve bugüne kadar sürmeye devam etti.[293][294] Sonuç olarak günümüz Türk kültürü, geleneksel inançları ve tarihi değerleri koruyarak "çağdaş" bir Batı devleti olma çabası sonucunda şekillendi.[293] Özellikle 16. ve 18. yüzyıllar arasında Türk kültürü, Osmanlı İmparatorluğu'nun zirvede olduğu dönemde Turquerie adıyla bir fenomen haline gelerek Avrupa sanatını ve modasını da etkilemiştir.
Batılı anlamda Türkiye'de resim sanatı, 19. yüzyılın ortalarından itibaren etkin bir gelişme göstermeye başladı. Resim dersleri ilk olarak teknik ihtiyaçlar için 1793 yılında şu anki İstanbul Teknik Üniversitesi'nde verilmeye başlandı.[295] 19. yüzyılın sonlarında, Batılı anlamda insan tasvirleri özellikle Osman Hamdi Bey ile birlikte Türk resminde kullanılmaya başlandı. Çağdaş eğilimlerle birlikte empresyonizm de gelişim gösterdi ve Halil Paşa resimlerinde empresyonizmi kullandı. 1926'da Avrupa'ya gönderilen Türk sanatçılar, Türkiye'ye geri döndüklerinde çalışmalarında Fovizm, Kübizm ve hatta Ekspresyonizm akımlarından yararlandılar. Sonraki yıllarda D Grubu sanatçılarından Abidin Dino ve Cemal Tollu dâhil olmak üzere Fikret Mualla, Fahrelnisa Zeid, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Adnan Çoker ve Burhan Doğançay gibi sanatçılar son 30 yıl boyunca Batı'da gelişen bazı eğilimleri tanıttılar. Bunların yanı sıra Yeniler Grubu 1930'larda, Onlar Grubu 1940'larda, Yeni Dal Grubu 1950'lerde ve Siyah Kalem Grubu 1960'larda ortaya çıkarak çağdaş Türk resminin diğer önemli hareketleri olarak tanındılar.[296]
Türk müziği ve edebiyatı, çeşitli kültürlerin izlerini taşır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yanı sıra İslam dünyası ile Avrupa'nın etkileşimi sonucunda Türk, İslam ve Avrupa gelenekleri birleşerek günümüz Türk müziğini ve edebiyatını ortaya çıkarmıştır.[297] Osmanlı döneminde Türk edebiyatı, İran ve Arap edebiyatlarının fazlasıyla etkisi altında kaldı. Tanzimat'taki yeniliklerle birlikte daha önceden bilinmeyen roman ve öykü gibi edebi türler Türk edebiyatına giriş yaptı. Çeşitli yazarlar Türk edebiyatındaki ilkleri bu dönemde verdiler; Namık Kemal ilk edebi roman olan İntibah'ı (1876) yazarken, gazeteci Şinasi ilk özel gazeteyi çıkardı ve ilk tiyatro olan Şair Evlenmesi'ni (1860) yazdı. Batı etkisinde gelişen modern Türk edebiyatının şekillenmesi 1896 ve 1923 arasında da sürdü. Bu arada Servet-i Fünûn, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat gibi çeşitli edebiyat hareketleri ortaya çıktı. 20. yüzyılda Nâzım Hikmet, serbest nazımla şiirler yazarak Türk şiirine radikal değişikler getirdi. Şiirdeki bir başka devrim ise 1941'de Garipçiler tarafından yapıldı. Çeşitli kültürlerin karışımı olan Türk edebiyatında, bu durumun bir sonucu olarak, işlenen konular arasında kültür çatışması önemli bir yer tutar. Örneğin romanlarında "kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan" Orhan Pamuk, 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştür.[298] 2003 Eurovision Şarkı Yarışması'na Türk müziğindeki çeşitli kültürlerin izlerini taşıyan "Everyway That I Can" şarkısıyla katılan Sertab Erener ise yarışmanın birincisi olarak Avrupa'da adından bahsettirmiştir.[299]
Türk kültüründe halk oyunları önemli bir yer tutar. Doğu Trakya'da Hora; Ege, Güney Marmara ve İç Anadolu'da Zeybek; Batı Akdeniz'de Teke; İç-Batı Anadolu, Batı Karadeniz, Güney Marmara ve Doğu Akdeniz'de Kaşık oyunları ile Karşılama; Orta ve Doğu Karadeniz'de Horon; Doğu ve İç Anadolu'da Halay; Kuzeydoğu Anadolu'da Bar ve Lezginka halk oyunları yaygındır.[300]
Türk mutfağı, Çin ve Fransız mutfaklarıyla beraber dünyanın en zengin mutfaklarındandır. Coğrafyası ve tarihi gereği, Türk mutfağı çok büyük bir çeşitlilik oluşturur. Türk mutfağı, Mezopotamya ve Balkan mutfaklarıyla etkileşime girmiştir, İstanbul Osmanlı saray mutfağı da Türk mutfağının önemli bir kısmını oluşturur.
Osmanlı Saray Mutfağı'nda çok çeşitli çorba, zeytinyağlı sebze, etli yemek, balık, börek, tatlı menüleri mevcuttur. Saray mutfağı, Bizans İmparatorluğu'ndan Osmanlı'ya yüzyılların saray zevki ve tecrübesiyle oluşan elit bir mutfaktır. O dönemlerde, halk ve köy mutfağı ise sade ve basittir.
Günümüzde, Saray kültürü ile halk kültürünün karışımı bir "Türk mutfağı" ortaya çıkmıştır. Birçok saray yemeği, halk tarafından benimsenmiştir.
Türk mutfağı;
Yüzlerce televizyon kanalı, binlerce yerel ve ulusal radyo istasyonu, onlarca gazetesi, kâr sağlayan üretken yerli sineması ve hızlı büyüyen geniş bant internet kullanımı ile Türkiye'nin oldukça canlı bir medya sektörü vardır.[303] 2014 yılında ülkede faal durumda olan radyo ve televizyon kurumu sayısı 1.190 olarak açıklanmıştır. Bunlardan %77,7'si karasal yayın yaparken geriye kalanı sadece uydu, kablolu veya internet üzerinden yayın yapmıştır.[304] Devlet kanalı TRT ile Kanal D, Show TV, Atv ve Star TV gibi özel kanallar, izleyici tarafından en çok takip edilen kanallardır. Bu kanallarda gösterilen televizyon dizileri, Türkiye sınırlarının dışında son yıllarda popülerleşmeye başlayarak ülkenin dış ilişkilerine ve tanınırlığına katkı sağlamaktadır.[305] Ülkedeki yayın kuruluşları, uydu antenleri ve kablo sistemi ile geniş bir alana yayılarak erişilebilir hâle gelmiştir.[306] Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ülkenin televizyon ve radyolarını hükûmet gözetiminde denetleyen yetkili kuruluştur.[306] Tiraj rakamlarına göre ülkenin en popüler ilk beş gazetesi Hürriyet, Sabah, Posta, Sözcü ve Habertürk'tür.[307] Freedom House, Türkiye'de basından "Özgür Değil" şeklinde bahsederken internet ortamından "Kısmen Özgür" şeklinde bahseder.[170]
Türkiye'de en çok sevilen sporlardan biri futboldur. Futbol ligler halinde oynanmakta ve bunların en büyüğü Süper Lig'dir. Lig şampiyonu olabilmiş olan takımların dördü (Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve İstanbul Başakşehir) İstanbul takımı, iki tanesi (Trabzonspor ve Bursaspor) ise Anadolu takımıdır. Futbol kulüpleri Türkiye Futbol Federasyonu çatısı altında toplanmıştır.[308] Galatasaray Avrupa'da kupa kazanan ilk ve tek Türk futbol takımıdır. 2000 yılında UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası'nı kazanmıştır. Türkiye millî futbol takımı 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasında altıncı, 2002 FIFA Dünya Kupası'nda ve 2003 FIFA Konfederasyonlar Kupası'nda üçüncü olmuş, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasında yarı final oynamıştır.
Basketbol Türkiye'de en çok ilgi gören sporlardan biridir. Basketbol'un en büyük ligi Basketbol Süper Ligi'dir. Anadolu Efes, Fenerbahçe, Galatasaray Medical Park, Beşiktaş ve Karşıyaka gibi takımlar EuroLeague'de, Basketbol Şampiyonlar Ligi ve diğer özel turnuvalarda çok büyük başarılar göstermişlerdir. Ayrıca Anadolu Efes 1996 yılında Koraç Kupası'nı kazanarak, Avrupa Kupası kazanan ilk Türk takımı olma unvanını elde etmiştir. 2012 yılında FIBA EuroChallenge Şampiyonluğu kupasını kazanan Beşiktaş Milangaz Avrupa'da kupa kazanabilen ikinci Türk takımıdır. Fenerbahçe, 2017 yılında EuroLeague kupasını kazanarak Avrupa Kupalarında spor kulüplerinin kazanabileceği en büyük kupayı kazanan ilk Türk erkek basketbol takımı olmuştur. Ayrıca Anadolu Efes de 2021 ve 2022 yılında EuroLeague kupasını kazanmıştır.[309] Türkiye millî basketbol takımı da turnuvalarda büyük başarı elde etmiştir. Örneğin 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası gümüş madalya ve 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası gümüş gibi. 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası, 28 Ağustos ve 12 Eylül tarihleri arasında Türkiye'de gerçekleştirilmiştir. Şampiyonayı FIBA, Türkiye Basketbol Federasyonu ve 2010 Organizasyon Komitesi ortaklaşa organize etmiştir ve ikinci olmuştur. 1986'dan beri üçüncü defa 24 ülkenin katıldığı turnuvanın takım karşılaşmaları İstanbul, Ankara, İzmir ve Kayseri'de, bitiş aşaması İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynanmış, kazanan ise bitişte Türkiye'yi 64-81 mağlup eden Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye kadın millî basketbol takımı 2011 Avrupa Kadınlar Şampiyonası'nda ikinci olmuştur. Ayrıca 2013 Akdeniz Oyunlarında erkek millî basketbol takımı altın madalya almıştır.
Geleneksel bir Türk sporu olan güreşin en önemli karşılaşması Kırkpınar Yağlı Güreşleri'dir. Türklerin MÖ 4. yüzyıldan beri güreş yaptıkları bilinmektedir. İlkbahar aylarında doğanın canlanışı için yapılan kutlamalarda, evlenme merasimlerinde ve zafer şölenlerinde hep güreş müsabakaları yapılırdı. 1996 yılında Geleneksel Spor Dalları Federasyonu kurulmuş ve yağlı güreş için önemli bir adım atılmıştır.
Tenise olan ilginin de zamanla arttığı Türkiye, Avrupa Tenis Federasyonu verilerine göre tenis adına 141 turnuva ile Avrupa'da 2022 yılında en fazla uluslararası turnuva düzenleyen ikinci ülke oldu. 2023 Avrupa Tenis Federasyonu Genel Kurulunda Türkiye'ye "En Fazla Gelişen Ülke Ödülü" verildi.[310]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.