Loading AI tools
İranî bir etnik halk Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Kürtler (Kürtçe: کورد, Kurd), doğuda Zagros Dağları'ndan batıda Toros Dağları'na ve güneyde Hemrin Dağları'ndan kuzeyde Kars–Erzurum platolarına kadar uzanan coğrafi bölgede yoğun yaşayan, 2017 yılı tahminlerine göre dünyada yaklaşık 36–45 milyon[1] nüfusa sahip olan İranî bir halktır. Bugün dünyadaki en büyük Kürt nüfusu, 15–20 milyon civarı[1][18][19] ile Türkiye'de bulunurken; İran, Irak ve Suriye'de de sayıları 3 ila 12 milyon arasında değişen önemli Kürt nüfusları bulunmaktadır.[20] Gerek Orta Doğu'daki siyasi ve sosyal karmaşalar ve sorunlar, gerekse diğer sebepler dolayısıyla özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında oluşan göçler sonucunda Batı Avrupa başta olmak üzere Kuzey Amerika ve Orta Asya gibi farklı bölgelere yerleşmiş bir Kürt diasporası da mevcuttur.[21]
Toplam nüfus | |
---|---|
Önemli nüfusa sahip bölgeler | |
Türkiye | 15-20 milyon[2] |
İran | 10–12 milyon[2] |
Irak | 8–8.5 milyon[2] |
Suriye | 3–3.6 milyon[2] |
Almanya | 1.2–1.5 milyon[3][4] |
Fransa | 150.000 – 250.000[5] |
Azerbaycan | 150.000 – 200.000+[6][7] |
Afganistan | 200.000[7] |
Lübnan | 150.000[7] |
İsveç | 100.000+[8][9] |
Hollanda | 100.000[7] |
İsviçre | 85.000 – 95.000[7] |
Avusturya | 80.000 – 95.000[7] |
Birleşik Krallık | 70.000 – 90.000[7] |
Belçika | 70.000 – 85.000[7] |
Türkmenistan | 60.000[7] |
Gürcistan | 50.000[7] |
ABD | 50.000[7] |
Yunanistan | 40.000 – 50.000[7] |
Ermenistan | 45.000[7] |
Kanada | 30.000+[7] |
Danimarka | 25.000 – 30.000[7] |
Norveç | 25.000 – 30.000[7] |
İtalya | 25.000 – 30.000[7] |
Finlandiya | 15.000 – 18.000[7] |
Japonya | 2.000[10] |
Diller | |
Din | |
Çoğunluk: İslam (çoğunluğu Şâfii Sünnilik, azınlık Hanefi Sünnilik ve Şiilik) Azınlık: Ezidilik, Ehl-i Hakk, Alevilik, Hristiyanlık, Zerdüştlük, Yahudilik |
Kürt sözcüğü en az 17. yüzyıla kadar bir kolektif kimlik terimi haline gelmedi. Sözcük, bundan ziyade Kürtçe konuşan nüfusa (muhtemelen Kürtçe konuşmayan gruplar da dahil), komşu popülasyonlarca verilen bir isimdi. Bölgede yaşayan kitle için bu kimliğin ana belirteci klan ve aşiretlerinin belirledikleri mensubiyetleri olmuştur.[22] Kürt kültürü yüzyıllarca süren etkileşimin de sonucuyla diğer Orta Doğu kültürleriyle çeşitli benzerlikler barındırırken, Kürt dinî inancı oldukça senkretik bir biçimde gelişmiştir.[23] Bugün Kürtlerin çoğunluğu Şafii mezhebine bağlı Sünni Müslümanken, birçok farklı din ve inancın da mensuplarına rastlanır. Bunlara ek olarak Ezidilik ve Ehl-i Hakk gibi Kürtler arasında ortaya çıkan ve Kürt kültür ve dinî anlayışıyla karakterize çeşitli dinî mezhep, akım ve inançlar da mevcuttur.[23][24]
Kürt veya Kürd sözcüğünün etimolojisi oldukça tartışmalı bir konudur ve tam olarak nasıl türediği kesin olarak bilinmemektedir.[25] Kürt sözcüğünün belgeli tarihi milattan sonra 6-7. yüzyıllardan başlar.[26]
Klasik Antik Çağ'ın Karduya'lıları gibi, Kürtlerin öncül popülasyonlarına ilişkin çeşitli hipotezler vardır. İslami yönetim altında bilinen en eski Kürt hanedanları (10. ila 12. yüzyıllar) Hasnaviler, Mervaniler, Revvâdîler, Şeddâdîler ve ardından Selahaddin Eyyubi tarafından kurulan Eyyubiler'dir. 1514 Çaldıran Savaşı, Kürtlerin Osmanlılarla ittifak yapması ve Doğu Anadolu'da Kızılbaş isyanları sonrası boşaltılan bölgelere Sünni Kürtlerin yerleştirilmesi açısından Kürt tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.[27][28] 1597 tarihli Şerefname, Kürt tarihinin ilk yazılı kaydıdır. 20. yüzyıldaki Kürt tarihi Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de yaşayan Kürt grupları arasında şekillenmişse de kısmi özerkliğe sahip Uyezd yönetimi ve IKBY, Kürtler tarafından yönetilen yapılardan bazıları olmuştur.
Orta Doğu'da Kürtlerin tarih boyunca çoğunlukta yaşadığı coğrafî ve etnik bölge için kullanılan Kürdistan terimine ilk kez Büyük Selçuklular döneminde rastlanır.[29] Bununla birlikte, bu hususlarda çeşitli kanıtlar ve bilgiler de bulunmaktadır. Örneğin 1340'ta yazılmış olan Nezhetü'l Kulub isimli eserde Kürdistan vilayetine dair bilgiler yer almakta, vilayetin sınırları Arap Irak'ı, Huzistan, Pers Irak'ı, Azerbaycan ve Diyarbakır olarak verilmiştir.[30]
Selçuklulardan önce bölgede çoğunlukla hâkim olmuş olan Arapların, bölgeyi Kürdistan olarak adlandırmadıkları bilinmektedir.[30] Kürdistan teriminin Selçuklularca ortaya atılmasından önce Kürtlerin yaşadığı bölgelere farklı adlar verilmekteydi. Örneğin, Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerden olan ve bugünkü Orta Kürdistan'a denk gelen bölgeye el-Zavzan,[32] "Zewezan"[33] veya "Zûzan el-Ekrad" (Kürd Zozanı) denmekteydi.[34] Bununla birlikte, bu bölgenin tanımı pek kesin değildir; eksiksiz olarak nereden başlayarak nereye kadar uzandığı çok net değildir.
Bugün Kürtler, yoğun olarak Toros ve Zagros Dağları'nın kesiştiği, Mezopotamya'yı da içine alan; Doğu Anadolu ve Güneydoğu bölgeleri; Irak'ın kuzeyi; İran'ın Kürdistan, Batı Azerbaycan, Kirmanşah ve Luristan eyaletlerinde yaşarlar. Kürtlerin yoğunlukta yaşadıkları Orta Doğu'daki bu bölge için günümüzdeKürdistan terimi de kullanılmaktadır. Azerbaycan'ın Zengilan, Laçın, Kubadlı ve Kelbecer rayonlarında yaşayan Kürt nüfusu, bölge Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirildikten sonra Azerbaycan'ın içlerine göçmek durumunda kalmışlardır.[35] Ayrıca göçlerle oluşmuş bir Kürt diasporası mevcutsa da, Kürt nüfusunun ezici çoğunluğu bu coğrafyada yaşamaktadır; bazı tahminler coğrafyadaki Kürt nüfusunu 22 milyon olarak söylemiştir.[36]
Bununla birlikte, birçok kaynağa göre verilen demografik rakamlar genellikle tahminîdir. Sonuçta farklı tahminler baz alınarak Orta Doğu'da Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile bunlara ek olarak Ermenistan'da bulunan Kürt topluluğunun toplam nüfusunun 30 milyonun üzerinde olduğu rahatlıkla söylenebilir.[37]
Kürtlerin diyarı anlamında olan Kürdistan teriminin, ilgili coğrafî bölgeyi tanımlamaktaki önemi ve kullanımının ötesinde, belirli bir etnik grubun ve kültürün yayıldığı bölgeyi tanımladığını ve bu sebeple sosyal ve siyasal bir kavram oluşturduğunu ortaya atanlar da olmuştur.[38] Nitekim Kürdistan terimi (Kürt terimiyle birlikte), siyasal olarak 20. yüzyıla kadar kullanılmamıştır.[30] Çağdaş bağlamda Kürdistan isminin kullanımı çeşitli siyasi anlaşmazsızlıklar beraberinde getirmektedir: Örneğin Türkiye geleneksel olarak Kürdistan teriminin kullanımının bölücü bir ima içerdiğini öne sürmektedir.[39]
Orta Doğu'daki Kürt toplumunun çoğunluğunun Türkiye'de yaşamasından ötürü Türkiye, Orta Doğu'daki ülkeler arasında en büyük Kürt nüfusu barındıran ülke konumundadır.[37] Bununla birlikte Türkiye'deki Kürt nüfusun kesin sayısı da belli değildir[37] ve bu konuyla ilgili çeşitli tahminler bulunmaktadır.[40] Devlet İstatistik Enstitüsü (2005'ten sonra "Türkiye İstatistik Kurumu") tarafından 1965 yılında yapılan genel nüfus sayımına göre, 31.391.421 kişi olan Türkiye nüfusunun 2.370.233'ünün ana dilinin Kürtçe olduğu, ikinci dili dahil Kürtçe bilen toplam kişi sayısının ise 2.820.231 olduğu belirlenmiştir.[41] Buna göre, nüfus kaydında Kürtçenin "ana dili ve ikinci dili" olarak geçtiği kişi sayısı, toplam nüfusun %8,98'ine tekabül etmektedir. Bununla birlikte, 1965 sonrası nüfus sayımlarında ana dil mevzu bahis edilmediği için daha güncel verilere nüfus sayımları doğrultusunda ulaşmak mümkün değildir.[40][42] Genelde sayımlarda Zazalar'ın bu gruba dahil edilmesi karışıklıklara yol açmaktadır.[43]
2007'de Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankette yüz yüze görüşme yapılan yaklaşık 50 bin kişinin %13,4'i kendisini Kürt olarak tanımlamış ve 18 yaş altındaki nüfusun eklenmesiyle bu oranın %15,68'e çıkıp, toplam nüfusa adapte edildiğinde Kürt nüfusunun 11 milyon 445 bin kişi olabileceği tahmin edilmiştir.[44] 2010'lu yılların verilerine bakıldığında, CIA'ye göre, Türkiye'de yaklaşık 14-15 milyon[45] Kürt asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır. Etnik gruplarla ilgili bir proje olan Joshua Project ise,[46] yapmış olduğu araştırmalar ile Türkiye'deki Türkçe konuşanlar da dahil toplam Kürt nüfusunun 15 milyon civarında olduğunu belirtmektedir.[47]
Türkiye'deki Kürtler, çoğunlukla Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne yayılmış halde bulunurlar. Osmanlı döneminde Konya, Ankara, Kırşehir ve Aksaray gibi İç Anadolu Bölgesi'nin köylerine sürülmüş (Orta Anadolu Kürtleri; Kürtçe: Kurdên Anatoliya Navîn) ve Cumhuriyet döneminde İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Gaziantep, Antalya, Samsun ve Bursa gibi Türkiye'nin büyük kentlerine ve diğer ülkelere göç etmişlerdir. Ekonomik ve sosyal sebeplerle, ülkenin görece daha gelişmiş olan metropollerine yaşanan göçlerin dışında, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan isyanlar sonucu birçok zorunlu göç de yaşanmış, 1990'larda bölgedeki gerilimin artması ve sıklıkla çatışmaların yaşanması sebebiyle birçok köy boşaltılmıştır.[42]
Bu nedenle, özellikle Anadolu'nun batısında yaşayan Kürt kökenli nüfusun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya göre çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, nüfus sayımlarında vatandaşlık esas alındığı ve etnik köken sorulmadığı için, Kürt kökenli nüfusun nerede daha yoğun olduğu konusunda kesin bir şey söylemek olanaksızdır.[40] Ayrıca evlenmeler sonucu da nüfus karışmıştır. Bir kısım Kürt kökenli Türkiye vatandaşı ise başta Almanya olmak üzere çeşitli Batı Avrupa ülkelerine göç etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde de, Suriye ve İran'daki gibi Kürt azınlığa yönelik çeşitli yasaklar konulmuş ve resmî bir asimilasyon politikası yürütülmüştür.[30][32][42][48][49][50] Bazı sosyal bilimcilere göre asimilasyon politikaları daha sonra ortaya çıkan, özellikle 1970'ler ve 1980'lerde ivme kazanan Kürt etnik kimliği bazlı Kürt milliyetçisi akımlarını beslemiş, bunların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.[30] Cumhuriyetin ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş,[40] özellikle 1930'lar ve 1960'larda Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde bulunan Kürtçe isimli birçok yerleşim birimi ve coğrafî öğenin ismi değiştirilmiş, Kürtçe isimlerin yerini Türkçe isimler almıştır.[42] Bunun dışında kültürel alanda da değişiklikler yapılmış, örneğin Osmanlı metinleri çağdaş Türkçeye çevrilirken veya kullanılırken, bu metinlerde geçen Kürdistan, Kürd gibi sözcükler yok sayılmış, metinden çıkarılmış, Kürt kökenli birçok tanınmış Osmanlı vatandaşının kökeninin Türk olduğu öne sürülmüştür.[42] Kürt dilinden Kürtçe isimlere ve Kürt folklorüne kadar kültürün birçok alanında yasaklar konulmuştur.[40][50]
Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki sıkılık; Adnan Menderes döneminde bir miktar rahatlasa, asimilasyon çabaları azalsa ve çeşitli alanlarda özgürlükler artsa da, özellikle 27 Mayıs Darbesi sonrası yeni anayasanın daha geniş haklar tanımasına rağmen bu özgürlükler pratikte azalmış, asimilasyon politikaları güçlenmiştir.[50] Kürt kimliğine yönelik hareket özellikle 12 Eylül Darbesi sonrasında artmış; açık yerlerde Kürtçe konuşulması sıkı bir şekilde yasaklanmış ve Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu iddia edilmiştir.[40][42][51] Asimilasyona yönelik olan ve bilimsel temeli bulunmayan bu iddia,[52][53][54][55] T.C. Genelkurmay Başkanlığı tarafından desteklenmiş, bu kurum tarafından bastırılan "Beyaz Kitap"ta şu açıklama yer almıştır:[51]
Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert, altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda ve karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında.
Benzeri bir iddia da Kürtçe için ortaya atılmış; Kürtçenin aslının Türkçe olduğu ve bu çeşitliliğin coğrafi şartlarla yaşam tarzının (dışarı ile temaslarının az olması) değişikliğinden dolayı meydana geldiği[56][57] ve Kürtçedeki çoğu kelimenin Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli olduğu ileri sürülmüştür.[56][57] 12 Eylül'den sonra da Kürtler, Kürt kimliği ile ortaya çıkamamışlardır: Örneğin 1991'deki Körfez Savaşı sırasında devletin resmî televizyon kanalı TRT, haberlerde Kürtlere Kürt demektense, "Iraklı etnik gruplar" deyimini kullanmayı tercih ediyordu.[58] 1970'ler ve sonrasında, özellikle 1980'lerde yoğunluk kazanan ve 1990'larda devam eden Kürt ayrılıkçı hareketi ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında bazı çatışmalar yaşanmış, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı ve bu grupların faaliyetlerini yoğunlaştırdığı Türkiye'nin güneydoğusunda kalan bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmiştir.[40][50] 1990'larda "Kürt meselesi" fikri reddedilmiş, örneğin TOBB için hazırlanan ve bu meseleyi ele alan 1995 tarihli rapor Doğu Sorunu olarak adlandırılmıştır.[42] Nitekim sorunun "Doğu Sorunu", "Güneydoğu Sorunu" veya "Terör Sorunu" olarak adlandırılması yaygınlık kazanmış, askeriye tarafından desteklenmiş, 2000'li yıllarda Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk kez "Kürt Sorunu" ifadesini kullanması da, özellikle başlarda bu kesimlerde olumsuz tepkilere yol açmıştır.[59]
1996'da TRT, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Kürtçenin uyduruk bir dil olduğunu savunan bir program yayımladı.[60] Bununla birlikte, 1990'larda genel olarak Türkiye'de yaşayan Kürt azınlığın durumunda, 80'lere ve öncesine oranla rahatlama kaydedildi: Zira Turgut Özal, Türkiye'de ilk defa resmen Kürt kelimesini telaffuz etti ve Kürtçe konuşma ve yayın yasağı kısmen kaldırıldı.[61][62] 2000'li yıllarla birlikte diğer bazı yasaklar da kısmen kaldırıldı, Kürt sorunu açık bir şekilde tartışılmaya başlandı ve gerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerekse sivil toplum kuruluşları gibi kurumlarca çeşitli açılımlar gerçekleştirildi.[48] Örneğin 1 Ocak 2009 tarihinde, ağırlıklı olarak Kürtçenin Kurmanci lehçesi ile yayın yapan TRT 6 (daha sonraki adıyla TRT Kurdî) yayın hayatına başladı.[63][64] Kanalın açılışında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kürtçe başarı dileğinde bulunarak ilk kez kamuya açık olarak Kürtçe konuşan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oldu.[65][66]
Türkiye'deki en büyük Kürt ayrılıkçı hareketi olan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Türkiye başta olmak üzere Avrupa Birliği,[67] ABD[68] ve NATO[69] da dahil olmak üzere 31 ülke ve bazı kuruluşlar tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Ayrılıkçı ve militan örgütlenmenin yanı sıra, parlamenter seçimlere katılan çeşitli Kürt partileri de olmuş, bunların birçoğu PKK ile ilişkileri olduğu gerekçesiyle kapatılmış, bu siyasi geleneğin son partisi olan ve 2009 yılı itibarıyla aktif olan Demokratik Toplum Partisi'ne (DTP) de aynı gerekçeyle kapatma davası açılmıştır.[70]
İran'da yaşayan Kürtler, çoğunlukla İran-Irak ve İran-Türkiye sınırında yaşamaktadırlar. Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı ve "İran Kürdistanı" (Kürtçe: کوردستانی ئێران ; Kurdistanî Iran) olarak da adlandırılan bölge;[71] Batı Azerbaycan, Kürdistan ve İlam eyaletlerinin büyük bölümünü kapsamaktadır. Gerek çeşitli Kürt hareketleri, gerekse İran-Irak Savaşı dolayısıyla kırsal kesimlerdeki Kürt nüfusunun azaldığı gözlemlense de, ayrıntılı araştırmalar yapılmadığı için net veya ayrıntılı bilgi mevcut değildir.[36]
Amerikan istihbarat teşkilatı kurumu CIA tarafından İran'da Kürt nüfusunun toplam nüfusun %7'sini bulduğu iddia edilmektedir. Aynı kuruma göre İran nüfusunun 66.429.284 olduğu zamanlarda bu oran (%7), yaklaşık 4 milyon 650 bin civarı bir sayı vermektedir.[72] Ancak, İran nüfusunun 80 milyonun üzerine ulaşan artışıyla birlikte bazı tahminler, bu oranın artık 8 milyon civarında olduğunu söylemektedir.[36][73]
İran'da başka ülkelerden, örneğin Türkiye'den farklı olarak Kürt kimliği reddedilmemiş, bununla birlikte Farsî kimlik üst kimlik olarak vurgulanmış ve Kürt kimliği Fars kimliğine oranla daha alt bir kimlik olarak sunulmuştur.[74] Örneğin üst İranî kimliği vurgulamak adına Kürtçe, sıklıkla Farsçanın bir lehçesi olarak sunulmaktadır.[74] Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı diğer bölgelerden farklı olarak İran'daki Kürtlerin bir özelliği de, İranlılar Şii iken, Kürtlerin ise genelinin Sünni olmasıdır. Bu farklılık İran'daki Kürt kimliği açısından önemli bir yer tutar.[74] Bununla birlikte, özellikle Kirmanşah'ta yaşayan Kürt nüfusunun önemli bir kesimi Şiidir. Yine de bunlar genel Kürt nüfusta azınlık teşkil ederler ve Sünni Kürtler, Kürt nüfusun yaklaşık %75'ini oluşturur.[75]
İran'daki Kürtler ve özellikle Irak'taki Kürtler arasında önemli bir etkileşim olmuş, bu da edebiyat ve dil alanında kendisini göstermiştir.[75] Benzeri bir etkileşim, Türkiye'deki Kürtler ile mümkün olmamıştır: Bunun en büyük sebebi, İran ve Irak'taki Kürtlerin büyük kısmının aynı güney Kürtçe lehçesini konuşmaları ve Kürtçeyi Arap alfabesiyle yazmalarıdır. Türkiye'deki Kürtlerde ise farklı bir kuzey lehçesi yaygındır ve Kürtçe, Latin harfleriyle yazılmaktadır.[75] 1940'lardan bu yana Kürtçe, İran'da resmî olarak yasak olsa da, yine de özellikle bazı İranlı radyoların kısmen Kürtçe yayın yapmaları gibi etkenler sebebiyle gelişimini sürdürmüş; çeşitli Kürtçe yayınlar gizlice yayımlanmıştır.[75]
İranlı Kürtler ve İran'da Kürt kültürünün gelişimi açısından önemli bir nokta da, 1946–1947 yılları arasında varlığını sürdüren ve Mahabad Cumhuriyeti veya Kürdistan Cumhuriyeti olarak anılan kısa süreli Kürt devletidir. Cumhuriyet, Ocak 1946'da ilan edilmiş olsa da,[75] bölge 1942 yılından beri Kürtlerin etkisi altındaydı ve Kürt komiteler çeşitli yönetimsel işlevleri bir süredir karşılamaktaydı.[74]
1970'lerdeki devrimci hareketlerin birçoğu, Kürtlere ve Kürtlerin hak taleplerine olumlu yaklaşmış,[75] Kürtler bu devrimci hareketlere destek vermiş ve bazı aşiret liderlerinin dışında Kürtlerin çoğunluğu, 1979'daki devrimini de desteklemişlerdir.[76] Bununla birlikte, devrim sonrasında Kürtlerin hak ve özgürlüklerinde olumlu yönde bir değişiklik olmamıştır.[76]
İran'daki aktif ana Kürt partileri, federal bir İran'ı ve bu bağlamda Kürt ulusu haklarının ve kimliğinin tanınmasını savunan İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Marksist Kürt İşçileri Devrimci Örgütü (KOMALA)'dür. İki partinin görüşleri birbirinden farklı olsa da, ikisi de mevcut rejimin karşıtıdır.[77][78] İran dahil bölgede Kürtlerin yaşadığı birçok ülkede aktif faaliyet gösteren bir başka Kürt örgütlenme ise, özellikle Türkiye'de aktif olan PKK ile yakınlığıyla bilinen, ayrılıkçı Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK)'dir. Bu örgüt, 2009 yılında ABD'deki Obama yönetimi tarafından terörist örgüt olarak adlandırılmış ve terör örgütlerine uygulanan yaptırımlar kapsamına alınmıştır.[79]
Suriye'deki Kürtler, genellikle Suriye-Türkiye ve Suriye-Irak sınırlarına yakın bölgelerde, örneğin Kürtçe Sere Kaniye olarak anılan Ayn el-Arab (Kobani) ve Kürtçe Çiyayê Kurmênc olarak anılan Cebel el-Ekrad ("Kürtlerin Dağı") bölgelerinde yaşamaktadırlar.[36][74] Birçok farklı kurum ve uzmanın tahminine göre buradaki Kürt nüfusu 1 ila 2 milyon arasındadır.[36][74][80][81]
Suriye hükûmeti, yaklaşık 120.000 kadar Kürdü, Kasım 1962'de yapılan özel bir nüfus sayımında "Türkiye'den ülkeye yeni girmiş yabancılar" olduklarını öne sürerek sayım dışı tutmuş ve Suriye vatandaşlığından ayırmıştır ki, o zamandan beri birçok Suriyeli Kürt vatandaş, haklarına sahip değildir ve Suriyeli vatandaşlığı kendilerine verilmemektedir.[74][82][83] Vatandaşlık haklarına sahip olmayan, sayılarının yaklaşık olarak çeyrek milyon civarında olduğu düşünülen bu Kürt nüfusun yasal olarak evlenme, mülk edinme veya eğitim görme gibi hakları bulunmamaktadır.[83] Aynı zamanda Kürt bölgesini Araplaştırmak için bir Arap kuşağı inşa edilmeye çalışılmış, 1963'te Baas Partisi hükûmeti "Cezire'nin Araplığını koruma" sloganını kullanarak Araplaştırma politikasını sürdürmüştür.[74][84] Örneğin; 1975 yılına gelindiğinde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Cezire bölgesinden 300.000 kadarlık bir Kürt nüfus yerlerinden olmuştur.[83] Bunların dışında, Kürt kültürüne yönelik de birçok devlet müdahalesi ve yasak söz konusudur: Kürtçenin yayınlarda kullanılması, resmi olarak konuşulması veya yazılması, öğrenim dili olması veya iş mekanlarında konuşulması yasaktır.[74] Her ne kadar uygulamada aksaklıklar yaşansa da, 1988 yılında düğünlerde Arapça olmayan şarkıların söylenmesini ve çalınmasını yasaklayan bir yasa çıkmıştır.[74]
Her ne kadar Suriye'deki ilk Kürt partisi olan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi, 1957'de kurulmuş olsa ve yasal olmamalarına, tanınmamalarına rağmen bugün birçok parti varlığını sürdürüyor olsa da, Suriye'deki Kürt hareketi ile Türkiye ve Irak'taki arasında büyük fark vardır.[74][82] Suriye'deki hareketin çoğunluğu, Suriye devletinin baskısıyla ayrılıkçı bir tondan özellikle uzak durmuşlardır.[82]
Türkiye ve Irak'taki Kürt hareketlerinin daha güçlü olması da, Kürt halkından desteğin Suriye'dekilerden ziyade komşu ülkelerdeki Kürt hareketlerine kaymasına sebep olmuştur.[82] Türkiye ve Irak ile karşılaştırıldığında Suriye'deki Kürt siyasal hareketinin oldukça zayıf olduğu ve diğer iki ülkeye oranla çok daha az ayrılıkçı unsur çıkardığı söylenebilir. Ancak ülkedeki iç savaş sırasında Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelerde PKK'ya yakınlığıyla bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) tarafından tek taraflı kanton yönetimleri ilan edilmiştir.[83]
Özerk bölgeyle beraber Irak genelinde Kürt nüfusu, CIA'ye göre toplam nüfusun %15-20'lik bir kısmını oluşturur ki, bu da aynı kaynağın 2009 yılı için verdiği toplam Irak nüfusu (28.945.657) ile karşılaştırıldığında 4.341.848 - 5.789.131 arası bir Kürt nüfusa işaret eder.[85] Joshua Project kurumu, bu sayıyı yaklaşık 8 milyon olarak verir.[86]
Irak'ta Kürt nüfusunun geneli, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi sınırları dahilinde yaşamaktadır. Irak'ın kuzeyinde bulunan bu bölgede yaşayan Kürt nüfusunun toplamda 3 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.[36] Geri kalan Kürt nüfusun büyük bir kısmı ise Bağdat'ta yaşamaktadır.[36] 1991 yılından beridir Bağdatlı Kürtler, 2002 yılından beridirse süregelen savaştan ve savaş sonrası Sünni-Şii geriliminden zarar gören Arapların önemli bir kısmı tehlikeden uzaklaşmak için Özerk bölgeye göç etmiş, bu sebeple Özerk bölgenin nüfusunda değişiklikler meydana gelmiştir.[87][88]
Kürtler, 20. yüzyıl boyunca Irak'taki önemli bir siyasi ve sosyal güç olmuş, I. Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı İmparatorluğu'nun çekilişinden sonra, 1919'da Mahmud Berzenci önderliğinde ayaklanmış, Irak'ın Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası yönetim altındayken, 1920'da Berzenci kendini "Kürdistan Şahı" ilan etmiş ve birkaç kez ayaklanmış (1923 ve 1932'de) ve bu ayaklanmalar güç kullanılarak bastırılmıştır. Bu ilk dönemle birlikte Irak Kürtleri arasında özellikle Barzani aşireti öne çıkmış ve Irak'taki Kürt halkının hakları ve bağımsızlığı için çalışmıştır. Nitekim bu çalışmaları yüzünden aşiretin etkili lideri Mustafa Barzani 1945'te sürgüne gönderilmiş, Barzani bir süre İran'daki Mahabad Cumhuriyeti'nde kalmış, bu devletin 1946'da son bulmasıyla SSCB'ye geçmiştir. 1958'de Irak'ta yaşanan darbe sonrası darbeyi gerçekleştiren Abdülkerim Kasım, Kürtlerin siyasi gücünü kullanmak amacıyla, belirli bir oranda otonomi sözü vererek Barzani'yi Irak'a geri davet etmiş, fakat sonrasında otonomi sözünün gerçekleştirilmemesi üzerine Kürtler ile Irak yönetimi arasında yeni çatışmalar patlak vermişti. Her ne kadar bu arada başka darbeler yaşansa ve zaman zaman çeşitli ateşkesler imzalansa da, genel olarak anlaşmazlık ve çatışmalar devam etmiştir. 1968 yılında Baas Partisi darbeyle iktidara gelmiş, bir süre Kürt hareketi ile olan çatışmaları sürdürseler de sonunda barış imzalamayı seçmişlerdir. 1974'te Irak yönetimi Kürtlere karşı yeni bir saldırıya geçmiş, bu sefer İran ile anlaşarak İran'ın daha önceden Kürtlere yapmakta olduğu yardımı da sonlandırmıştır. Bunun karşısında Barzani, birçok yandaşıyla birlikte İran'a kaçarken, Kürt hareketinden birçok kişi de toplu olarak teslim olmuştur. Bu dönemde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı birçok bölge, özellikle de petrol zengini olan bölgeler, devlet eliyle Araplaştırılmıştır. Örneğin 1978-79'da 200 bin kadar Kürt, zorla ülkenin başka yerlerine sürülmüşlerdir.[89]
Irak yönetiminin Kürt karşıtı politikaları 1980'lerle birlikte hız kazanmış, İran-Irak Savaşı sırasında da şiddetli bir şekilde devam etmiş, 1986'da başlayan ve 1989'da son bulan Enfal Operasyonu dahilinde 100.000 ile 150.000 (ve daha fazlası) civarında Kürdün katledildiği tahmin edilmiş,[74][90] Kürt halka karşı kimyasal silahlar kullanılmıştır.[91] Örneğin Halepçe Katliamı olarak da anılan ve Mart 1988'de gerçekleşen Halepçe'ye zehirli gaz saldırısında 3200-5000 kişi olay anında ölmüş, 7000-10000 kişi de yaralanmıştır.[90]
Birinci Körfez Savaşı sonrası 1991'deki ayaklanmalarla birlikte, 1970'ten beri kâğıt üzerinde geçerli olan Kürt Özerk Bölgesi de facto olarak özerklik kazanmış, BM'nin koruması altına girmiştir. Bununla birlikte, 1990'larda bölgedeki güçlü iki Kürt partisi Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği arasındaki gerginlikler tırmanmış ve iç çatışma gerçekleşmiştir. Bu çatışmalar gerek çeşitli programların olumlu etkileri, gerekse ABD'nin doğrudan müdahaleleri ve arabuluculuğu ile birlikte 1998'de sona ererken,[92] petrolden gelen kazanç bölgenin refah düzeyinin artmasına sebep olmuştur.[93]
Bahar 2003'te başlayan İkinci Körfez Savaşı'nda Kürt peşmergeler, Çokuluslu Koalisyon Güçleri ile birlikte yer almış, savaş sonrası oluşan Irak hükûmetinde Kürtler önemli bir rol oynamış ve müdahale sonrası ilk Irak Başkanı, önde gelen Kürt politikacı Celal Talabani olmuştur. Savaş sonrasında Kürdistan Özerk Bölgesi, ülkenin kalanına oranla oldukça sakin bir siyasi ve sosyal atmosfere sahip olmuş ve bazılarınca "Irak'ın İsviçresi" olarak anılmıştır.[94] Gerek bölge gerekse bölgenin başkenti Erbil, birçok sosyal ve ekonomik gelişmeye konu olmuş, örneğin inşaat sektöründe patlama yaşanmıştır.[94][95][96] Bölgede 2003'ten beri birçok üniversite açılırken, başta Kürtçe olmak üzere Kürt kültürünün birçok unsuru üzerine birçok gelişme kaydedilmiş, sayısız etkinlikler yapılmıştır: Örneğin 2005 yılı itibarıyla bölgedeki beş devlet üniversitesi Kürtçe eğitim vermektedir.[97]
Amerikan istihbaratı CIA'ye göre, Ermenistan nüfusu 2009 itibarıyla tahminen 2.967.004 iken, Kürt nüfusu bunun %1,3'ünü oluşturur ki, bu da 38.571 gibi bir sayıya tekabül eder.[98]
Ermenistan'daki Kürt halkının çoğunluğu Ezidilerden oluşmaktadır.[99] Bununla birlikte, Sovyetler Birliği'nin dağılımı sonrası Ermenistan'daki Kürtlerin kültürel imtiyazlarının ellerinden alınması sonucu bölgede süregelen bir göç eğilimi gözlemlenmiştir ve yıllar içerisinde Ermeni Kürtlerinin büyük bir bölümü Ermenistan'ı terk etmiş, özellikle Rusya ve Batı Avrupa'ya göç etmiştir.[36][100]
Kürtler, zamanında Safevi hükümdarı Şah Abbas tarafından binlerce Kürdün sürgüne gönderildiği İran'ın kuzeydoğusunda kalan bölge başta olmak üzere, günümüz Afganistan sınırlarındaki bölgelerde 1500'lerden beri yaşamaktadırlar.[101] Zamanında sürgüne gönderilmişlerin çoğunluğu en nihayetinde Afganistan'ın içlerine ilerlemiş, Herat ve diğer batı Afganistan şehirlerine yerleşmişlerdir.
16. yüzyılda Afganistan'daki Kürt kolonilerinin nüfusu 10 binleri bulmaktaydı.[75] Bazı Kürtler, Afganistan içerisinde yüksek siyasi makamlara erişmişlerdir; örneğin Ali Mardan Han, 1641 yılında Kabil valisi olmuştur.[102] Bölgedeki Kürtler, Afganların Safevi hükümdarlarıyla olan ihtilaflarında Afganların yanında almış ve daha sonraları diğer bölgesel güçlerle olan ihtilaflarda da bu tutumu devam ettirmişlerdir.[103]
Günümüzde Afganistan'da yaşayan Kürtlerin sayılarına dair kesin bir rakam söz konusu değildir. Bununla birlikte Paris Kürt Enstitüsü, bu sayının takriben 200.000 civarında olduğunu tahmin etmektedir.[104] Afganistan Kürtlerinin Kürtçeyi muhafaza edip etmedikleri ise bilinmemektedir.
Kürt diasporası, Kürdistan olarak anılan ve Orta Doğu'da bulunan coğrafî bölge dışındaki Kürt topluluklarını tanımlamaktadır ve genel olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırlarında kalan coğrafî bölgedeki özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru gelişen siyasi çatışmalar ve ihtilaflar sebebiyle gerçekleşen göçlerin bir sonucudur.[105]
Göçler sonucu oluşan Kürt diasporası, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Kürdistan bölgesi hariç, özellikle Batı Avrupa'da yoğunluktadır. Batı Avrupa dışında, özellikle eski Sovyet ülkelerindeki Kürt nüfus ile birlikte Orta Doğu'nun farklı bölgelerinde, Orta Asya ve Kuzey Amerika'da da kayda değer Kürt toplulukları bulunmaktadır.[36][105]
Paris Kürt Enstitüsü'nün verdiği verilere göre Almanya'da 500.000 - 600.000, Fransa'da 100.000 - 120.000, Hollanda'da 70.000 - 80.000, İsviçre'de 60.000 - 70.000, Belçika'da 50.000 - 60.000, Avusturya'da 50.000 - 60.000, İsveç'te 25.000 - 30.000, Birleşik Krallık'ta 20.000 - 25.000, Yunanistan'da 20.000 - 25.000, Danimarka'da 8.000 - 10.000, Norveç'te 4.000 - 5.000, İtalya'da 3.000 - 4.000, Finlandiya'da 2.000 - 3.000, ABD'de ise yaklaşık 15.000 - 20.000 ve Kanada'da 6.000'i aşkın Kürt yaşamaktadır.[104] Ancak son yıllarda çeşitli nedenlerden ötürü pek sıklıkla gerçekleşen göçler, özellikle Almanya'da son yıllarda Kürt nüfusunun 1 milyonu geçtiğini tahmin ettirmektedir.
Diasporalar Ansiklopedisi (Encyclopedia of Diasporas) de diaspora dağılımını, Paris Kürt Enstitüsü'nün sayılarına benzer sayılarla ifade etmiştir.[105] Orta Doğu'da, Lübnan ve İsrail'de de kayda değer Kürt toplulukları yaşamakta,[36] Lübnan'daki Kürtlerin sayısının 75.000 - 100.000 arasında olduğu,[105] İsrail'deki Kürt Yahudilerin sayısınınsa yaklaşık olarak 100.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.[36] Ayrıca 20. yüzyılın ikinci yarısında Sovyetler Birliği sayıları 500.000 olduğu sanılan bir Kürt topluluğuna ev sahipliği yapmaktaydı; bununla birlikte Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası bölgedeki Kürt toplulukları, gerek bölge içinde gerekse bölge dışında, farklı yerlere göç etmişlerdir. Bunun başlıca sebepleri arasında Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası yaşanan Kafkaslarda oluşan bağımsız cumhuriyetlerdeki, özellikle de etnik temellere dayanan, silahlı çatışmalar büyük bir rol oynamıştır.[36] Bugün büyük bölümü göçmüş olan Ermenistan Kürtleri'nin yanı sıra Azerbaycan, Kırgızistan, Gürcistan gibi ülkelerdeki Kürtler de büyük oranda göçme eğilimindedirler; bölgede göç alan ülkelere örnek olaraksa Kazakistan ve Rusya verilebilir.[36] Bölgedeki Kürt toplulukları hakkında az sayıda güvenilir bilgi bulunmaktadır.[36]
Özellikle Avrupa'daki ilk Kürt topluluklarının geçmişi daha erken dönemlere dayandırılabilse de, genel olarak Kürt diasporası özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan birçok siyasi gelişme, silahlı ihtilaf, savaş, şiddet olayı ve yıkım sebebiyle olmuştur. Örneğin, 1946'da Kürt Cumhuriyeti'nin İran tarafından mağlup edilmesi sonrasında bölgedeki birçok Kürt Irak'a ve Sovyetler Birliği'ne kaçmıştır. Sovyetler Birliği'ndeki Kürtler pek çok Sovyet cumhuriyetine yerleşmişlerdir. 1950'lerde gerçekleşen, 1953 tarihli İran'daki darbe ile 1958 tarihli Bağdat'ta gerçekleşen durumlar mültecilere yol açmış; İran'daki sonrasında bazı Kürtler Sovyetler Birliği'ne ve Doğru Avrupa'ya kaçarken, Bağdat'taki sebebiyle bazı Kürtler Birleşik Krallık'a ve İran'a kaçmıştır. Sonrasında özellikle bağımsız bir Kürt devletini hedefleyen hareketlerin yenilgisi sonucu birçok Kürt Avrupa ve Kuzey Amerika gibi bölgelere, Batı'ya iltica etmiştir. Sayılarının 200.000 civarı olduğu tahmin edilen bu mülteci gruplarının Batı'daki Kürt diasporasının temelini oluşturduğu ve ilk kalıcı Kürt toplulukları olduğu düşünülmektedir.[105] 1990'lara doğru Irak'taki Kürt köylerinin yıkımı da Kürt diasporasının gelişiminde önemli bir rol oynamış birçok Kürt ülke dışına çıkmıştır. Türkiye'de 1980 Askerî Darbesi ve sonrasında ortaya çıkan ve etkinliğini hâlen koruyan Kürt ayrılıkçı hareketi ve bu ortaya çıkan çatışmalar ve şiddet olayları sonucu birçok Kürt başta Avrupa olmak üzere Batı'ya göç etmiştir.[105] Aynı zamanda gerek zorunlu şehirleşme gerekse şiddet olayları sebebiyle ülkesi içinde yerinden edilen kişilerin sayılarının 1.7 milyon[106] ile 2,5 - 3 milyon[107] arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Genel olarak Kürt topluluklarının yaşadıkları ülkelerdeki asimilasyonuna yönelik çabalar Kürt topluluklarında birçok karşıt hareketin doğmasına sebep olmuş, meydana gelen şiddet olayları ve çatışmalar, İran'da 1979'dan, Türkiye'de ise 1984'ten bugüne kadar varlığını korumuş ve korumaya devam etmekteyken Irak'ta 1961'den 2003'e kadar varlığını sürdürmüştür.[105]
Bununla birlikte Kürt diasporasının oluşumundaki tek faktör tarihî coğrafî bölgelerindeki ihtilaflar ve siyasi gelişmeler değildir: özellikle ekonomik sıkıntılar ve dünya ekonomisindeki çeşitli olaylar Kürt diasporasının oluşumunda önemli bir yere sahip olmuş; örneğin 1960'larda Batı Avrupa'da gerçekleşen ekonomik patlama bölgeye birçok Kürt topluluğun göçmesine sebep olmuştur.[105]
Kürt diasporası Kürt kültürüne önemli katkılarda bulunmuş, özellikle 1990'larla birlikte açılan Kürt yayın kuruluşlarıyla birlikte Kürt medya kültürünün temellerini atmıştır. Bununla birlikte Kürt diasporasındaki farklı yayınlar ve etkinlikler sıklıkla bu yayın ve etkinliklerin başındaki Kürt gruplardan etkilenmiştir. Kürt kültürünün farklı ülkelerin sınırlarındaki Kürt topluluklarının o ülkedeki eğilimler sebebiyle farklı birçok eğilimi içinde barındırması bu açıdan önemlidir; örneğin birçok Kürt dili lehçesinin mevcut olmasının yanı sıra Kürt dilleri, farklı ülkelerde, farklı alfabeler tercih edilerek yazılmaktadır. Latin harflerini kabul etmiş ve resmî dili olan Türkçe için Latin harflerinin kullanan Türkiye'deki Kürtler de Kürt dili için Latin harflerini kullanma eğilimindeyken, tam tersinin söz konusu olduğu İran ve Irak'taki Kürtler daha ziyade Arap harflerini kullanırlar. Bunun Kürt diasporasının etkinliklerindeki bir dışavurumuna şu örnek verilebilir: Birleşik Krallık'ta, 1995'te kurulmuş olan Med-TV, büyük oranda Türkiye kökenli Kürtlerin yönetiminde olmasının bir sonucu olarak, Kurmanci lehçesini ve Latin harflerinin kullanımını benimsemiştir.[105] Diasporanın bölündüğü devletlerin de yardımlarıyla Kürt diasporası birçok kültürel yayının kaynağı olmuş, bu hususta genellikle Orta Doğu'daki ana Kürt topluluklarını geçmiştir. Örneğin İsveç'te 1971 ile 1997 tarihleri arasında Kurmanci dilinde 402 eser basılmıştır.[108] Bunda Orta Doğu'daki ana Kürt toplulukları üzerindeki çeşitli kültürel baskıların da etkisi olmuştur; örneğin Kürt diline dair çeşitli yasaklar Türkiye ve Irak gibi ülkelerdeki Kürt dilindeki yayınların önünü kesmiştir. Bununla birlikte 1990'lardan itibaren bu yasakların bertaraf edilmesi tersi yönde etki etmiş ve Türkiye ve Irak'ta Kürt dilindeki yayınların sayıları artarken, diasporanın bazı yayınlarının düştüğü veya yayın merkezlerinin Orta Doğu'ya taşındığı bile gözlemlenmiştir.[105]
Kürt sosyal yapısı Kürt diasporasında da etkinliğini sürdürmüştür. Ayrıca Kürt diasporasının oluşum sürecinde, farklı zamanlarda farklı sosyal gruplardan Kürtlerin ülkelere gelmesi önemli bir konudur. Örneğin 1970'lerin ortalarına kadar Batı'daki Kürt diasporasının çoğunluğu ya işçi statüsüyle gelmiş kişilerdi (Almanya'daki "konuk işçi" olgusu) ya da siyasi mültecilerdi ki bu ikinci grup, yani siyasi mülteciler, sıklıkla orta sınıf mensubu kimselerdi. Bununla birlikte 1970'lerin ortalarından itibaren bir değişim başlamış, örneğin çiftçiler ve bunların yanı sıra bir dönem gerilla olarak savaşmış kişiler de bölgeye gelmiş ve büyük ölçüde diasporanın oluşum sürecine katılmıştır.[105] Batı medyasında dikkat çekmiş ve birçok kere konu edilmiş bir başka konu da ataerkil Kürt sosyal yapısının Kürt diasporasındaki çeşitli sonuçlarıdır; örneğin özellikle kadına karşı şiddet ve namus cinayetleri Batı'da tartışma konusu olmuştur.[105] Benzeri sosyal yapıya sahip diğer azınlıklarda da,[109] örneğin Türklerde,[110][111] benzeri namus cinayetleri gerçekleşmiş ve bunlar da Batı medyasında yankı bulmuştur.
Kürt diasporasının en büyük bölümünü Avrupa'daki Kürt toplulukları oluşturmaktadırlar. Kıta Avrupası'ndaki Kürt diasporasının yaklaşık %55'nin Türkiye'den gelmiş göçmen ve mültecilerden oluştuğu tahmin edilmektedir.[36] Kıta Avrupası'ndaki Kürt diasporasında Türkiye kökenliler yaygınken, Birleşik Krallık'taki Kürt topluluğu büyük oranda Iraklı Kürtlerden oluşmaktadır.[36]
Avrupa'daki Kürt topluluklarının kökeni 19. yüzyılın sonlarına kadar sürülebilir; örneğin başlangıçta 1898'de Kahire'de kurulmuş olan ilk Kürt gazetesi, Kürdistan, çeşitli baskılar sonucu Cenevre'ye daha sonra da Birleşik Krallık'a taşınmıştır.[105] Bununla birlikte Avrupa'daki Kürt varlığı küçük sayılarda kalmış, 20. yüzyılın ilk dönemlerinde de etkin bir sayıya ulaşılmamıştır. Bununla birlikte zamanla Avrupa'daki sayıları artan Kürt topluluğu özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında bölgede etkin bir azınlık haline gelmiş örneğin 1948'ten itibaren bir süre boyunca Paris'te Bulletin du Centre d'Études Kurdes isimli yayını yayımlamıştırlar.[105] 1960'lardaki Avrupa ekonomisinin büyümesiyle birlikte başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine birçok Kürt işçi olarak gitmiş ve yerleşmiştir. Avrupa'daki Kürtlerin sayısı, diğer yerlerdeki Kürt diasporası gibi, Orta Doğu'daki çeşitli sebeplere dayanan, birbiriyle bağıntılı veya bağıntısız birçok şiddet olayı, savaş ve yıkım sebebiyle sonraki yıllarda giderek artmıştır. Zaman içinde Avrupa'daki Kürt diasporası birçok kültürel ve siyasi faaliyette bulunmuş, örneğin çeşitli TV kanalları kurmuş, büyük konserler gibi sanatsal etkinlikler tertip etmiş ve Avrupa siyasi arenasında yer almışlardır. Örneğin Kürt siyasetçi Feleknas Uca Almanya'dan Avrupa Parlamentosu milletvekili olmuştur.
ABD ve Kanada'da 22-27 bin dolaylarında Kürt yaşamaktadır; bunların çoğunluğu (yaklaşık 15-20 bini) ABD'de ikâmet etmektedir.[105] Kuzey Amerika'da yaşayan Kürtler kendilerini bu bölgede temsil etmek adına, 1988 yılında, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi'ni (Kurdish National Congress of North America) kurmuşlardır.[112] Benzeri bir şekilde Kuzey Amerika'da yaşayan genç Kürtleri temsil etmek ve bu gençlere yönelik faaliyetlerde bulunmak adına kâr amacı gütmeyen bir başka örgüt, Kürt Amerikan Gençliği (Kurdish American Youth) kurulmuştur.[113] Bunların dışında Kuzey Amerika'da bulunan Kürtler, Avrupa'dakiler gibi, çeşitli medya organları, örneğin Kürt bakış açısını ve haberlerini yansıtan çeşitli internet siteleri gibi, kurmuşlardır.
Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında Kafkaslardaki Kürtlerden bir kısmı Orta Asya'daki devletlere göç etmiş, Orta Asya'daki devletlerde hâli hazırda bulunan Kürtlerde de çeşitli göç eğilimleri gözlenmiştir.[36] Bugün Orta Asya'daki çeşitli devletlerde bulunan Kürtlerin toplam nüfusunun 100 bini aştığı tahmin edilmektedir; Kazakistan'da 30 bin civarı, Türkmenistan'da 50 bin civarı, Kırgızistan'da 20 bin civarı, Özbekistan'da 10 bin civarı, Tacikistan'da ise 3 bin civarı Kürt nüfusun bulunduğu düşünülmektedir.[105] Bununla birlikte net sayılar tartışmalıdır; örneğin Kazakistan'da resmî olarak 46 bin civarında Kürdün yaşadığı belirtilir, fakat ülkedeki Kürt topluluğu sayılarının bunun çok üzerinde olduğunu iddia etmiştir.[114]
Bazı Kürtler Japonya'ya göç etmişlerdir. Ancak şimdiye kadar Japonya hükûmeti tarafından siyasi mülteci olarak kabul edilen Türkiye kökenli Kürt yoktur.[115] "Warabistan" olarak anılan Saitama İli (埼玉県 Saitama-ken) Warabi kenti (蕨市 Warabi-shi)nde yoğun olarak oturmaktadırlar.[116][kaynak belirtilmeli]
Kürtler, Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İrani kolunun Kuzeybatı İran alt kolunda bulunan Kürt dilleri başta olmak üzere birçok dil konuşmaktadır. Kürt dilleri başta olmak üzere İranî diller konusunda uzman olan David MacKenzie, Kürt dillerini sesbilimsel açıdan Beluçça ana dili ve Farsça arasında bir noktada konumlar ve Kürt ana dilinin Güney Farsçası ile oldukça yakın ilişki içerisinde olduğunu ileri sürer.[117]
Kürt dilleri, dünyada tahminen 16[118][119][120]-26 milyon[121] insan tarafından konuşulmaktadır. Kürt dilleri kolu altında Kurmançça veya Kuzey Kürtçesi, Soranice veya Orta Kürtçe ve Kelhurice veya Güney Kürtçesi olmak üzere üç dil bulunmaktadır.[122] Oxford'un yayımladığı Uluslararası Dilbilim Ansiklopedisi (International Encyclopedia of Linguistics) de bu şekilde bir ayrıma gitmiştir.[123] Kurmançça özellikle Musul'dan Kafkaslara doğru olan bölgede yerleşmiş Kürt halkları tarafından konuşulurken, Soranice Urmiye'den Kürdistan coğrafî bölgesinin daha güneyde kalan bölgelerine kadar uzanan bir coğrafyada yoğunluktadır. Bununla birlikte, hangi dillerin Kürt dilleri altında kabul edilip edilemeyeceği tartışma konusu olmuştur. Örneğin Lekçenin dil bilimsel sınıflandırılması üzerine fikir birliği bulunmamaktadır. Kürtçenin[124] ya da Lurcanın[11][12][13] bir lehçesi, Eski Farsçanın bir kalıntısı[125] ya da başlı başına ayrı bir dil[15] olarak kabul edilmektedir. Lekçe Lurcanın kuzey lehçesi ile büyük oranda fonolojik benzerlik ve ortak kelime dağarcığı göstermektedir.[126] Aynı zamanda güney Kürtçesi ile de büyük oranda benzerlik göstermektedir. Ancak ergatiflik özelliği göstermesi noktasında güney Kürtçesinden ayrılmaktadır.[127] Bu bakımdan Kürtçe ile Lurcanın her ikisiyle yüksek oranda benzerlik göstermesine bağlı olarak Kürtçe ile Lurca arasında kalmış bir geçiş dili/lehçesi olarak da görülmektedir.[17][128] Lekçe Glottolog tarafından üç Kürt dili arasında kabul edilmez ve üç Kürt dili ile bir üst kolda birleştirilerek Lek-Kürt dilleri adı altında sınıflandırılır.[129] Diğer yandan Ethnologue ise dört dili de Kürt dilleri adı altında gruplar.[130]
En çok konuşucuya sahip Kürt dili olan Kurmanççanın yaklaşık olarak 15-17 milyon kişi tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir.[131] Türkiye başta olmak üzere Suriye, Ermenistan ve Azerbaycan gibi ülkelerde yaşayan Kürtlerin ve bu ülkelerden göçmüş olan Kürt diasporasının çoğunluğu Kurmançça konuşur. Kurmançça ayrıca İran ve Irak'taki Kürt topluluklarında az da olsa konuşulur. Irak ve İran'daki Kürtlerin çoğunluğu Soranice konuşmaktadır. Soranicenin Irak'ta yaklaşık olarak 4-6 milyon kişi tarafından, İran'da ise yaklaşık olarak 5-6 milyon kişi tarafından konuşulduğu düşünülmektedir.[131]
Kürt dilleri konuşulduğu ülkelerde çoğu zaman Kürtçe olarak anılır. Irak'ta Kürtçeye resmî dil statüsü verilmiştir.[85] Suriye'de ise Kürtçe yasaklanmıştır ve buna yayın yasağı da dâhildir.[132] İran'da resmî dil statüsüne sahip olmasa da yasaklı değildir. Her ne kadar yerel gazete ve benzeri yayınlarda kullanılsa da, okullarda kullanılmamaktadır.[133][134] Bunun da etkisiyle, İran'daki bazı Kürtler anadillerinde eğitim görmek amacıyla Irak'a gitmişlerdir.[135] Türkiye'de konuşulan Kurmançça uzun yıllar yasaklı kalmış, 90'lı yıllarla birlikte yasaklar çok az da olsa gevşemiştir. Kurmançça Türkiye'de resmî dil statüsünde olmamasına[45] ve ülkenin anayasasına göre Türkçe dışında herhangi dilin eğitimde kullanılmasının yasak olmasına[136] karşın, özel televizyonlarda çeşitli birçok sınırlamalar dâhilinde Kürt dillerinde yayın yapılmasına 2006 yılından itibaren izin verilmiş, 2009 yılında ise devletin resmî televizyonu olan TRT, 24 saat Kürt dillerinde yayın yapan bir kanal (TRT 6) açmıştır.
Kürt edebiyatının başlangıcı tartışmalı ve muğlaktır zira İslam öncesi Kürt edebiyatına dair hiçbir bilimsel bulgu ve bilgi yoktur.[61] Bunun sebebi olarak akademisyenler çeşitli fikirler öne sürmüşlerdir. Üzerinde fikir birliği olan sebeplerden biri: Kürtlerin yaşadığı bölgenin coğrafî konumu sebebiyle Doğu ve Batı arasında kalması, sıklıkla istilalara ve istilacılara sahne olması ve bunun sonucu olarak birçok yıkım yaşamış olmasıdır.[61] Bununla birlikte, özellikle İslam sonrasındaki döneme dair bilgiler bu dönemde yaşamış birçok Kürt yazarının varlığına işaret eder. Bu yazarların hepsi Kürt dillerinde eserler vermemişlerdir; bölgenin kültürel çeşitliliğinin bir sonucu olarak diğer farklı etnik grupların yazarları gibi Farsça, Arapça ve zaman içerisinde Türkçe çeşitli eserler kaleme almışlardır.[137] Bunlara bir örnek, 13. yüzyılda yaşamış ve eserlerini Arapça kaleme almış olan Kürt tarihçi ve biyografi yazarı İbn el-Esir'dir.[61] Kürt edebiyatının erken dönemlerinde Kürt dillerine ağırlık vermiş edebiyatçılara dair pek fazla bilgi bugüne ulaşmamıştır ve bu kişilere Kürtler hakkında yazılmış olan eski eserlerde pek rastlanmaz; örneğin Bitlisli Şeref Han'ın Kürt tarihini anlattığı Şerefname isimli eserinde herhangi bir Kürt şairine rastlanmaz.[138] Bazılarına göre Kürt edebiyatının ilk tanınmış şairi olan[134] ve 11. yüzyılda yaşamış olan Ali Hariri'den Şerefname'de bahsedilmez; bununla birlikte 17. yüzyılda yaşamış olan tanınmış Kürt şairi Ahmed-i Hani kendisinden bahseder. Ahmed-i Hani'nin bahsetmiş olduğu diğer iki şair de Molla Ahmed-i Cezirî (Melayê Cizîrî; 1570-1640) ve Faki Tayran'dır (Feqîyê Teyran; 1590-1660). Sufi olan Ahmed Cezirî ismini memleketi olan Cizre'den almaktadır; nitekim yıllarca Cizre'deki Kızıl Medrese'de (Medresa Sor) ders vermiştir.[137] Divanı, Dîwanî Melayê Cezîrî, bugün hâlâ okunmaktadır ve 100'den fazla şiir, birkaç tane de rubai barındırır. Bugüne ulaşmış tek eseri olan divanı, yoğun Sufi imgeler taşır ve oldukça metafiziksel bir şiir örneği sunar ki şiirleri bu tür (metafiziksel konulu) yazında ünlü olan İranlı şair Hafız'ın eserleriyle karşılaştırılmıştır.[137] Ahmed-i Hani'nin zikrettiği bir diğer isim olan Faki Tayran Ahmed Cezirî ile aynı dönemde yaşamıştır ki bu iki şairin birbirleriyle tanıştığı bilinmekte, Hakkarili olan Faki Tayran'ın Cizre'de Ahmed Cezirî'den ders aldığı düşünülmektedir.[139] Eserlerinde özellikle Kürt folkloründen öğeler ağırlıkta olan Faki Tayran'ın Qewlê Hespê Reş (Siyah Atın Ölümü), Şêxê Senan (Senan Şeyhi) ve Qiseya Bersiyayî (Bersiyay'ın Öyküsü) adındaki eserleri en önemli yapıtlarıdır.[140] Faki Tayran'ın 17. yüzyılda Kürtler ile Safeviler arasında gerçekleşmiş olan Dimdim Savaşı'na dair eseri ise birçoğuna göre bu savaşın ilk edebî anlatısıdır ve bugün hâlen okunan epik bir eserdir.[141] Ahmed Hariri, Cezirî ve Tayran gibi isimleri, Kürt edebiyatının en ünlü eserlerinden olan,[142] Mem ü Zîn ("Mem ve Zin") isimli klasik, epik şiirinin önsözünde zikreden Ahmed-i Hani veya Ehmedê Xanî, Kürt edebiyatı açısından çok önemli bir rol oynamış ve genel kanıya göre eserlerinde Kürt bağımsızlığından bahseden ilk Kürt şairi olmuştur.[134] Şairin ünlü eseri Mem ü Zîn, Mem ile Zîn isimlerindeki iki aşığı konu eden bir mesnevidir ki Sufi öğeler de taşır.[143]
Bunların dışında, dinî bir akım olan Ehl-i Hakk tarafından tercih edilen Goranicede Kürt edebiyatı açısından önemli birçok eser kaleme alınmıştır. Özellikle bugünkü İran Kürdistanı'nda kalan bölgede etkin olmuş bağımsız Kürt liderleri Goraniceyi öncelemiştirler ki bu da bu dilde edebî eserlerin verilmesine ve bu dilde yazmayı tercih eden şairlerin türemesi yardımcı olmuştur; örnek olarak 14. yüzyılda yaşamış ve bu dilde eserler vermiş Molla Perişan (Mele Perîşan) zikredilebilir.[61] Nitekim bu dil etkinliğini uzun bir süre devam ettirmiş ve örneğin 19. yüzyılda yaşamış olan bir başka şair Molla Abdürrahim Mevlevi (1806–1881) de bu dilde eserler vermiştir. Ayrıca, Batı'da Süleymaniye ve çevresinde de 18. yüzyılla birlikte bölgedeki egemen Kürt siyasi isimlerin teşvikiyle Sorani dilinde edebî bir gelişim ortaya çıkmıştır.[61]
19. ve 20. yüzyıllarda Kürt edebiyatı, Kürt dili ile birlikte, özellikle yazılı Kürt edebiyatı, çok büyük bir ilgi ve gelişmeye sahne olmuştur. Bunda 19. yüzyılda temelleri atılan Kürt basınının önemli bir payı vardır.[61] İlk Kürt basın yayını, dergisi, Kürdistan Kahire'de 1898 yılında yayımlanmıştır.[61] Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürtlerin yaşadığı toprakların Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içerisinde kalmasıyla birlikte Kürt dili ve edebiyatı farklı bir döneme girmiş ve her Kürt topluluğu içinde bulunduğu ülkedeki eğilimlerden etkilenmiş ve bu etkileşim dile ve edebiyata da yansımıştır. Örneğin Kürt dillerinin yazımında 1920'lere kadar Arap harfleri tercih edilmişken, 1920'lerle birlikte bölgedeki ülkeler Batıcı politikaları benimsemeye başlayınca, birçok Kürt topluluğu Latin harfleriyle dillerini yazmaya başlamışlardır.[61][105] Buna verilebilecek bir örnek ise, Celadet Ali Bedirhan tarafından yayımlanmış ve 1932 yılından 1943 yılına kadar toplam 57 adet basılmış olan basılı ilk Kürt dil-edebiyat dergisi olarak görülen Hawar dergisinin ilk 23 sayısının hem Latin, hem Arapça harflerle basılıp daha sonra sadece Latin harflerle basılmasıdır.[144] Yine aynı yıllarda Kürt dillerindeki ilk roman olan Şivane Kurmanca (Kürt Çoban) Erebê Şemo (Ereb Şamilov) tarafından 1935 yılında Sovyetler Birliği'nde Şemo-Marogulov alfabesi kullanılarak yayınlanmıştır.[145][146][147][148][149][150][151] Ek olarak, Kürt edebiyatının bu topraklardaki gelişim süreci ve Kürt edebî eserlerinin ortaya çıkması sıklıkla bu ülkelerdeki azınlık politikalarıyla doğrudan ilgili olmuş; örneğin zaman zaman bu ülkelerde Kürt dillerinin yasaklanmasıyla birlikte Kürt edebiyatının yavaşladığı, bu tip yasaklamaların kalktığı veya rahatladığı zamanlarda ise hızlı bir şekilde geliştiği ve yeni eserlerin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.[36][61][139] 20. yüzyılda Irak'ta Abdullah Süleyman (1904-1962) ve İbrahim Ahmed gibi isimler öne çıkarken, Suriye'de İkinci Dünya Savaşı sonrasında Suriye'nin bağımsızlığını almasına dek, başta Emir Celadet Bedirhan ve kardeşi Emir Kâmuran'ın gayretlerinin etkisiyle Kürt edebî faaliyetleri yoğunluğunu korumuştur.[61] İkinci Dünya Savaşı sonrası Suriye'de Kürtlerin haklarının birçoğunu kaybetmesiyle edebî faaliyetler de durma noktasına gelmiştir.[61]
Türkiye'de Kürt dillerine ilişkin yasakı sebebiyle uzun yıllar Kürt edebiyatında fazla çalışma yapılamamış olsa da, özellikle 90'larda siyasi iradenin Kürt dilleri üzerindeki yasakları kaldırması ve Kürt dillerinde yayıncılığın rahatlamasıyla birlikte Kürt edebiyatı hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır.[105] Ayrıca çeşitli baskılar ve ihtilaflar sebebiyle Kürdistan bölgesinden ayrılıp başta Avrupa olmak üzere farklı yerlere göç eden Kürtlerden oluşan Kürt diasporası Kürt edebiyatı açısından 20. yüzyılda birçok önemli başarıya imza atmıştır.[61][105][134] Başta devletin azınlıklara basın ve yayın alanında maddi yardımlarda bulunduğu İsveç olmak üzere birçok Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde yaşayan Kürt toplulukları kendi basın yayın kuruluşlarını kurmuşlardır.[61][105] Zaroken Ihsan ("İhsan'ın Çocukları"), Helin ("Yuva"), Gundike Dono ("Dono Köyü") gibi eserleriyle tanınan Mahmut Baksi ve Tu ("Sen"), Mirina Kaleki Rind ("Yaşlı Rind'in Ölümü"), Siya Evine ("Yitik Bir Aşkın Gölgesinde") gibi eserleriyle tanınan Mehmed Uzun gibi tanınmış Kürt yazarları ortaya çıkmış ve örneğin bu iki yazar da İsveç Yazarlar Birliği Yönetim Kurulunda yer almışlardır.[61] Çağdaş dönemdeki diğer bazı Kürt yazarlar ise şunlardır: Pîremêrd, Abdullah Goran, Osman Sabri, Şêrko Bêkes, Şeyhmus Dağtekin.
Kürt kültüründe müzik ve dans çok önemli bir yer teşkil etmekte, özellikle Kürtler arasında yaygın olan dinî inançların ibadet ve kutlama şekillerinde müzik ve dans temel bir rol oynamaktadır. Örneğin Kürt kökenli bir inanç olan Ehl-i Hakk'ın temel ibadeti olan cem sırasında müzik ve yüksek sesle söylenen dua ve ilahîler çok önemli bir yer tutarken,[152] zikirleri sırasında da müzik ve dans temeldir.[153] Kürt dinî müziğinde özellikle def ve tamburun enstrüman olarak önemli bir yer tutar.[154]
Kürt kültüründe dinî karakterde olmayan dans ve müzik de mevcut ve yaygındır. Bayramlar, düğünler gibi her türlü kutlama ve şenlikte Kürtler dans eder ve şarkı söylerler. Kürtlerin bu folklorik danslarının onları komşuları olan diğer etnik kökenlere sahip Müslüman topluluklardan ayırt edebilmekte önemli bir etken olduğu belirtilmiştir.[32] Geleneksel Kürt danslarını birçoğu halk oyunu/halay tarzı olup Balkanlar ve Orta Doğu'daki geleneksel halk oyunlarıyla benzerlik arz eder. Bunlardan bazıları dilan, sepe, geryandır.
Kürt müziği de, genel olarak Kürt kültürü gibi, bölgedeki komşu etnik grupların müzik kültürüyle etkileşime girmiş olsa da, Arap ve İran müziğinden farklı karakterini korumuş, etkileşimler sonucu, temelde Dorian gamı olan, Kürt gamı gerek Arap gerekse İran müzik kültürüne girmiştir.[155][156] Bölgedeki yaygın diğer müzik kültürlerinin etkisinden büyük ölçüde kendisini korumuş olan Kürt müziği,[155] özellikle İran müziğine benzer gibi dursa da, İran müziğine oranla çok daha içgüdüsel olup birçoğuna göre ne tam olarak halk müziği ne de tam olarak eğitilmiş müzik olarak sınıflandırılabilir.[156] Bununla birlikte halk müziği (folk müzik) kapsamında ele alınması gerektiğini savunanlar da mevcuttur.[155] Kürt müziğinin özellikle Batı müzik kültüründen farklı bir yönü de tamamen müziğe özel bir müzik terminolojisinden ziyade, müziğe dair olgu ve kavramların gündelik hayattaki isimlerle ifade edilmesi, müzik terminolojisinin bu tip bir adlandırmadan oluşmasıdır.[156] Makam isimleri de bu yöndedir ve çok çeşitlidir; dini ve aşiret isimlerinden kadın isimlerine kadar birçok isim makam ismi olarak kullanılmıştır.[156]
Geleneksel Kürt müziği icra edenler üçe ayrılırlar: çîrokbêj yani hikâyeciler, stranbêj yani şarkıcılar ve dengbêj yani aşıklar (halk ozanları). Kürt hükümdar meclislerinde çalınan resmî, özel bir müzik türü olmaması sebebiyle genellikle akşam ve gece meclislerinde (toplantı ve sohbetlerinde) çalınan müzikler klasik müzik olarak kabul edilirler; bu türe şevbihêrk denir. Birçok şarkı epik motiflere ve temele sahiptir, ince bir melankoliye Kürt şarkılarında, özellikle heyran olarak adlandırılan (sevgili) türkülerinde, sıklıkla rastlanır.[154][156] Bunların dışında lawje olarak adlandırılan dinî müzik ve özellikle sonbaharda seslendirilen ve payizok olarak anılan şarkılar da vardır. Kürt müziği çok çeşitli enstrümanlar barındırır ki bunlardan birkaçı şunlardır: tambur, buzuk, ud, qernête, şimşal, dahol, def...[154]
Kürtler tarafından benimsenen, Zerdüştlük inancına göre bazı Tanrı ve Tanrıçalar şunlardır:
Günümüzde ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde ilk Zerdüşt Kürtler ibadethanesi açılmıştır ve tahmini Zerdüşt Kürt sayısının 100.000 olduğu ve hızla arttiği iddia edilmiştir.[157]
Kürt kilim ve halıları, Kürt kültürü ve sanatında önemli bir yer teşkil etmiştir ki Kürtlerin birçok yüzyıldır kilim ve halı üretmekte olduğu tahmin edilmektedir.[158] Bununla birlikte, eldeki örnek sayısı oldukça azdır ve çoğu koleksiyondaki eski Kürt halıları 18. yüzyıldan kalmadır.[158]
Araştırmalara göre Kürt kilim ve halılarını yapanların çoğunluğu kadınlardır ve halıcılık özellikle göçebe Kürtlerde çok yaygındır. Geleneksel olarak, özellikle göçebe Kürtlerde, kadınlar halı ve kilim üretimini boş zamanlarını değerlendirmekte kullanmışlardır.[158] Nitekim bazı araştırmacılar, Kürt halıcılığında son dönemde yaşanan gerilemenin ve üretim azlığının sebeplerinin, bölgedeki siyasi belirsizlik ve sorunların yanı sıra, kadınların boş zamanlarında diğer faaliyetlere daha çok zaman ayırmaya başlaması olduğunu öne sürmüştürler.[158]
Kürt halıları, bölgedeki diğer halıcılık kültürlerinden etkilenmişse de, kendine has birçok özelliği vardır. Örneğin, İran ve Türk halıcılığında üç kenar bordürü barındırırken, Kürt halıları genelde bir veya iki kenar bordürü barındırır.[158] Kürt halılarında sıklıkla simetrik düğüm sıraları arasında iki veya daha çok argaç mevcuttur, çok renkli kenar şeritleri yaygındır.[158][159] Çok renkli bu kenarlar, diğer halıcılık kültürlerinden farklılık arz ettikleri gibi, motifsel açıdan Kürt halılarının üretildiği bölgelere göre de farklılık arz eder: Türkiye'de yapılmış Kürt halılarında balıksırtı oluşturacak şekilde farklı renklerden örülmüş kenarlar yaygınken, İran'da 13 cm veya daha büyük uzunluklarda renk şeritleri daha yaygındır.[158] Kenarların dışında, genel olarak Kürt halılarında motif olarak sekiz köşeli yıldızlar ve benzeri sekiz köşeli şekiller başta olmak üzere çeşitli geometrik şekiller ve kaplumbağa, kuş gibi hayvanların figürleri yaygındır.[158][159]
20. yüzyılın sonlarında ilk eserlerini vermeye başlayan Kürt sineması için tanınmış Kürt yönetmen ve sinemacı Bahman Ghobadi "doğum yapmasına yardımcı olunması gerekilen..." "hamile bir kadın" benzetmesi yapmıştır.[160] İlk Kürt filmi olan 1926 çıkışlı Zare filmi, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin film stüdyosu olan Armenfilm tarafından üretildi. Hamo Beknazaryan'ın yönetmenliğini yaptığı film, genç bir Yezîdî Kürt kızı olan Zare'nin, Ekim Devrimi arifesinde çoban Saydo'ya olan sevgisini konu alır. Film, Kürt sinemasının klasikleri arasında yer alır.[161] Bunun dışında tüm dünyaya açılma anlamında Kürt sinemasının başlangıcı, özellikle Kürt kültürünün Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı birçok ülkede çeşitli yasaklara tabii olmasından dolayı, tam olarak belirlenemese de genel olarak 1980'lere dayandırılır; bazı kritiklere göre sinemacı Yılmaz Güney ile olmuştur.[162] Yılmaz Güney'in 1982'de Cannes Film Festivali'nde ödül almış Yol[163] ve Sürü gibi filmleri, her ne kadar Kürtçe olmasalar da, gerek barındırdıkları görsel öğeler, müzik ve karakterler gerekse Kürt kimliğini ve deneyimini yansıtan daha konseptsel ve tematik unsurlar dolayısıyla Kürt sinemasının önemli ilk örneklerinden sayılmıştırlar.[162][164] Kürt sinemasının başlangıcı olarak 1980'lerin gösterilmesine sebep olarak gerek bu dönemde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde sinema alanındaki teknolojinin gelişmesi gerekse bu dönemde Kürt diasporasının sinema dahil sanat ve kültürle daha yakından, akademik ve profesyonel bir şekilde ilgilenmeye başlaması gösterilmiştir.[164]
21. yüzyılla birlikte önemli bir hareketlilik kazanan Kürt sineması, Bahman Ghobadi'nin 2000 yılında Cannes Film Festivali'nden Altın Kamera Ödülü alan Sarhoş Atlar Zamanı,[165] 2004 yapımı ve Berlin Film Festivali ve San Sebastián Uluslararası Film Festivali gibi birçok festivalde ödül kazanmış olan Kaplumbağalar da Uçar[166][167] gibi filmleri ve Hüner Salim'in Venedik Film Festivali'nden En İyi Film Ödülü dahil birçok festivalde ödül kazanmış 2003 yapımı Votka Limon[168] filmi gibi çeşitli filmlerle uluslararası birçok festivalde kendini göstermiştir. Yapımlarıyla ödül kazanmış ve Kürt sinemasını temsil etmiş olan diğer bazı kayda değer sinemacılara ise Jalal Jonroy, Jano Rosebiani, Jamil Rostami, Ayşe Polat, Yüksel Yavuz, Nazmi Kırık gibi isimler örnek olarak verilebilir.
Kürtler, dini bakımdan heterojen bir halk olup aralarında birçok farklı dine mensup gruplar vardır. Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümanlardır.[23] Özellikle, Türkiye ve İran sınırları içinde yaşayan Kürtlerin çoğunluğu Sünni mezhebine bağlı (Şafii ağırlıklı) olup az bir kısmı ise Alevidir. Ayrıca Şii, Ehl-i Hak, Ezidi ve Yahudi[169][170] Kürtleri de mevcuttur. Büyük sayılarda Zerdüşt veya Hristiyan Kürt gruplarına rastlanmaz; bununla birlikte Zerdüştlükten, Manihaizme veya Hristiyanlığa kadar birçok farklı dinî akım Kürt topluluklarının dinî anlayışını etkilemiştir ve çağdaş Kürtlerin dinî inanışlarında ve ibadetlerinde bu farklı dinlerin çeşitli imgelerine rastlamak mümkündür.[23]
İlk Kürtlerin dinî inançları üzerinde çok fazla bilgi bulunmamakta; diğer İranî halklarla birlikte, Hint-İran antik inançlarına inandığı düşünülmektedir.[23] Bu ilk inancın belirgin bir elemanı da kozmogonisi, yani evrenin yaratılışına ilişkin anlayış, inanç ve anlatısıdır. Bu kozmogoniye göre, tanrı evreni embriyonik bir formda yaratmıştır. Embriyonik haldeki evreni doğuran ise ateş tanrısı Mithra (Hint kültüründe Mitra)dır ve bunu gerçekleştirmek için bir boğayı kurban etmiştir.[23] Daha sonraları İranî inanç sistemlerinin evrilmesiyle, bu halklarla yan yana yaşayan ilk Kürtlerin de bu inanç sistemlerine yöneldiği düşünülmektedir. Özellikle Zerdüştlük Kürtlerin dinî inancını çok etkilemiştir; öyle ki bugünkü çoğu Kürt dinî akımlarında, örneğin Ehl-i Hakk ve Ezidilikte, Zerdüştlükteki çeşitli öğelere, liturjik (ibadetsel, ritüelle ilişkili) elemanlara rastlanmaktadır.[23] Dinî anlayışın yazılı değil de sözlü bir kültüre dayanıyor olması ve çeşitli diğer etkenler sebebiyle bugün genel kanı Kürtlerin dinî anlayışının oldukça senkretik olduğuna yöneliktir; bu sebeple bilim insanları Zerdüştlüğün ilk Kürtlerin o dönemdeki inançlarına karışarak, senktretik bir şekilde Kürt kültürüne girdiğini düşünmektedir.[23] Bunun tek taraflıdan ziyade çift taraflı bir etkileşim oluşturduğu düşünülmektedir; Zerdüşlüğün Batı İranî dinî akımlardan etkilenmiş olduğu bilinmektedir. Klasik Zerdüştlükten farklı olarak, Batı İranlılar arasında türeyen Zurvanizmin de Kürt inancında çeşitli etkileri olmuş olabilir; örneğin bu dinde çok önemli ve temel bir anlam ve değere sahip olan dört rakamı Ehl-i Hakk ve Ezidilikte de benzeri bir şekilde ele alınır.[23]
Erken dönemde Kürtleri özellikle etkilemiş bir başka din de Museviliktir. Yahudi Kürtlerin anlatılarında, İsrail ve Yehuda'nın Asurlu krallarının döneminde Yahudilerin Filistin'den sürgün edildiği geçer. Bu dönem yaklaşık olarak MÖ 8. yüzyıla denk gelmektedir ki bilim insanları da genellikle bu tarihi onaylamaktadırlar.[171] Nitekim Kürdistan'da yüzyıllarca Yahudi toplulukları yaşamış, büyük sayılarda Kürt Yahudi toplulukları bulunmuştur. Bununla birlikte, İsrail devleti kurulduktan sonra Kürt Yahudilerin çoğu bu yeni devlete göç etmişlerdir.[23]
İslamın Kürtlerin bulunduğu coğrafyayı fethetmesiyle birlikte Kürt topluluklar arasında İslam yayılmaya başlamıştır. Bununla birlikte, bu yayılmanın ne şekilde ne ölçüde olduğu yönünde bilgi kısıtlıdır.[23] Çeşitli Kürt topluluklarına İslamın yayılmasının senkretik bir şekilde gerçekleştiği düşünülmüştür; Kürtlerin antik inançlarını hemen terk etmedikleri açıktır ki, örneğin, çeşitli kaynaklarda İslamın yayılışından yüzyıllar sonra, 13. yüzyılda dahi antik İranî dinleri devam ettiren Kürt kabilelerinin olduğundan bahsedilmektedir.[172]
Müslüman Kürtlerin çoğunluğu Sünnidirler ve amelde Şafiidirler. Özellikle amelî mezhepleri olan Şafiilik zaman içerisinde Sünni Kürt kimliği açısından önemli bir yer edinmiştir; sonradan bölgede oluşan Osmanlı Devleti'nin Hanefi mezhebini benimsemesiyle Hanefilik bölgede yayılmış özellikle Kürt olmayan Sünni Müslümanların çoğunluğu Hanefi olmuşlardır.[23] Ayrıca Müslüman Kürtlerde tasavvuf oldukça yaygındır ve sufi kültürü ve inançları Kürtlerin dinî anlayışlarını büyük ölçüde etkilemiştir.[23] Bugün Kürtler arasındaki en yaygın tarikatlar Kadirilik ve Nakşibendiliktir. Her ne kadar birçok tarikat Kürtler arasında ve Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Kürdistan bölgesinde aktif olmuşlarsa da, bugün özellikle bu iki tarikat öne çıkmakta, bu iki tarikat arasında da en yaygın ve güçlü olanı Nakşibendilik olmaktadır. Kadiriliğin Kürtlerin yaşadığı topraklara oldukça eski bir zamanda, Nakşibendilikten önce, geldiği ve uzun bir süre çok güçlü kaldığı bilinmektedir. Kadiri Kürtler çileciliğe çok büyük bir önem verdikleri gibi, bu Kadiri kolu özellikle de genelin dışına çıkan ateşte yürüme, cam yeme gibi çile eylemleriyle dikkat çekmiştir.[23] Gerek Kadirilik olsun gerekse Nakşibendilik, bölgedeki diğer dinî akımlarla, örneğin ve özellikle Ehl-i Hakk ve Ezidilikle etkileşime girmiştir.[23] Nitekim Ehl-i Hakk da Ezidilik de sıkı tasavvufî köklere sahiptirler; örneğin Ezidiliğin kökeni bir sufi şeyhi olan Adi bin Misafir'e dayanır.[23] Tasavvufun Kürt toplumundaki en önemli özelliklerinden birisi de birçok önemli Kürt Sufinin aynı zamanda önemli siyasi liderler olması ve sufi liderler ile tasavvufun bazı siyasi düşünce ve akımlarda büyük rol oynamasıdır.[23] Her ne kadar çoğunluğu Sünni de olsa Müslüman Kürtlerin içinde Şiiler de mevcuttur. Başta İran olmak üzere, Irak sınırı, Kerkük ve Erbil bölgelerinde İsnaaşeriyye kolundan Şii Kürt gruplar mevcuttur ki İsnaaşeriyye 16. yüzyıldan itibaren İran'daki resmî dinî yönelimdir.[23] Birçok bilim insanına göre Şii Kürtler dahilinde ele alınabilecek diğer iki grup da Türkiye'deki Kürt Aleviler ve Ehl-i Hak grubudur; bununla birlikte bu dinî yönelimlerin ayrı bir din mi teşkil ettiği, İslam içinde birer Şii kolu olarak ele alınıp alınamayacağı tartışmalıdır. Bu topluluklarda temel çeşitli Şii unsurlar bulunmakla birlikte, antik, İslam-öncesi inançlardan da çeşitli imge ve öğeler bulunmaktadır.[23]
Ehl-i Hak veya Kürtçe ismiyle Yâresân, İslam kökenli ayrı bir din olup Orta Çağ'da ortaya çıkmıştır. Genellikle din bilimlerini inceleyen bilimsel kaynaklarda aşırı Şiilikle ilişkilendirilen[32] Ehl-i Hakk, özellikle Kürtler arasında yaygın bir dinî inançtır ve inanan sayısının bugün yaklaşık olarak 1 - 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.[173][174][175]
İslami kişiliklerden Ali'yi Tanrı'nın tecellisi olarak gören inanç,[176] Şii İslam başta olmak üzere tasavvuf, Zerdüştlük ve gnostik çeşitli düşüncelerden etkilenmiştir.[23] Bazı bilim insanları, özellikle Batı İran ve genel olarak İran'da antik zamanlarda yaygın olan din ve mitolojilerden gelen öğeleri sebebiyle Ehl-i Hakk'ın (Ezidilik ile birlikte) bir tür Batı İranî veya Kürt dini olarak sayılabileceğini dile getirirler.[23] Bu tip benzerliklere bir örnek Ehl-i Hakk (ve Ezidilik'te) varlığını sürdüren antik İran kozmogonilerinden köken alan kozmogonidir.[23] Ehl-i Hakk'taki temel ibadetlerden biri de cemhane olarak adlandırılan ibadethanelerde yapılan cemdir. Alevilikteki cem ile aynı adı taşıyan ve liturjik benzerlikler de barındıran bu ibadette inananlar bir araya gelirler ve dualarlar okurlar.[23] Bazı Ehl-i Hakk gelenekleri yılda en azından 17 kere cem yapılması gerektiğini savunurlar.[23] Ayrıca cem ayinini takiben hayvan kurban edilmesi, kurban etinin hazırlanıp yenmesi de ritüel önemli bir kısmını oluşturur.[23]
Bugün kendi başına bir inanç olarak kabul edilen[23][177] Ezidilik, İslam'daki tasavvuf akımından etkilenmiş olan bir dindir. Tanınmış bir tasavvuf şeyhi ve muhafazakâr bir Müslüman olan Adi bin Misafir, Orta Doğu'da birçok farklı yerde bulunduktan sonra 12. yüzyılda küçük Laliş vadisine yerleşmiş ve burada önemli bir kitleye hitap etmeye başlamıştır. Adi bin Misafir'in ölümünden sonra tarikat akrabaları tarafınca devam ettirilmiştir. Zamanla Adi bin Misafir'in kabrinin bağlılar açısından dinî önemi artmış, sonunda bir tapınma odağı olmuş ve şeyhin kendisi de ilahî olarak algılanmaya başlanmıştır ki bu sebeplerle grup klasik İslamî anlayıştan koparak, Müslümanlarca İslam dışı kabul edilmeye başlanmış; bugün anlaşılan şekliyle Ezidilik 14. - 15. yüzyıl civarlarında ayrı bir din olarak meydana gelmiştir.[23][178] Kürt topluluklarında yaygınlaşmış çeşitli İslam öncesi inançlar Ezidilikte kendilerine yer bulmuşlar ve bu antik inanç ve imgelerin bir kısmı Adi bin Misafir'e atfedilmeye başlanmıştır.[23]
Bugün Ezidi topluluğun sayısı hakkında net bir rakam vermek mümkün değilken, Philip Kreyenbroek Kafkaslar'da 50.000, Kuzey Irak'ta 100.000-250.000 arasında, Suriye'de ise yaklaşık 5.000 civarında Ezidi olduğunu ileri sürmüştür.[23] Avrupa'daki Kürt diasporasında da Ezidi topluluklara rastlamak mümkündür; örneğin Türkiye'de uzun yıllarca varlığını kurumuş 10.000 civarında olduğu tahmin edilen Ezidi topluluğun, 1980'lerle birlikte sosyal yaşamdaki sıkıntılar ve çoğunluktaki Müslümanların tepkileri sebebiyle başta Almanya olmak üzere çeşitli ülkelere göç ettiği bilinmektedir;[23] benzeri göçler Irak ve diğer bölge ülkelerindeki Ezidi topluluklarında da gözlemlenebilir.[179] Ezidi toplumu sıkı bir kast yapısına sahiptir.[180][181][182] Senkretik yapısı sosyal çoğu ibadette de kendisine gösterir; örneğin çocuklara hem vaftiz hem de sünnet uygulanır.[180]
Ezidi inancında evreni Tanrı yaratmış olsa da evrenin kontrolünü yedi ilahî varlığın kontrolüne bırakmıştır. Genel olarak melek olarak anılan bu varlıklar, heft sirr yani "yedi sır" olarak da adlandırılırlar. Bunların en önemlisi Tawûsê Melek yani Tavus Meleği/Melek Tavus'tur. Sıklıkla bir tavus kuşu olarak betimlenen Melek Tavus İslam'daki şeytan ile ilişkilendirilir. Bunun en büyük sebepleri, çeşitli kaynaklara göre, Ezidilerin Melek Tavus'un (bir) diğer isminin şeytan olması[183] ve Ezidilik inancında Melek Tavus ile ilgili temel kıssanın İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'daki Adem'e secde etmeyi reddeden iblis kıssası ile neredeyse aynı olmasıdır. Bununla birlikte, Ezidiler kıssada Melek Tavus/şeytan imgesinin Adem'e secde etmemesini olumlu karşılarken, bu Kur'an'da ve İslam'da olumsuz karşılanır.[184] Melek Tavus ile ilgili bu fark sebebiyle, Müslümanlar Ezidileri zaman zaman şeytan-tapıcılar olarak görmüş veya anmışlardır.[183] Bununla birlikte Ezidi inancında Melek Tavus bir tür kötülük ve şer simgesi değildir; genel olarak dünyada iyilik ve kötülüğün bulunduğuna inanılır. Bu açılardan, din bilimleri bağlamında Ezidiler şeytan-tapıcılar olarak görülmezler.[178] Yedi meleğin en önemlisi ve başı olan Melek Tavus Ezidi inancında Adi bin Misafir ile birlikte çok önemli ve temel bir konumdadır.
Etno-genetik olarak Kürtlerin Yakın Doğu ve Avrasya'nın Hint Avrupa öncesi katmanından türediği ve ağırlıklı olarak Cilalı Taş Devri Kuzey Bereketli Hilal'in yerlilerince şekillendirildikleri ve sonrasında göç eden elitlerle beraber İranileştirildikleri söylenebilir.[185]
2005 tarihli başka bir çalışmada, Türkiye'deki Zazaca ve Kurmançça konuşurları ile Gürcistan'daki Kurmançça konuşurlarını kapsayan üç grubu genetik açıdan incelemiştir. Çalışmada soysal ilişkilerin araştırılması için mtDNA HV1 sekansları, on bir Y kromozomu bi-allelik belirteci ve 9 Y-STR lokusu analiz edilmiştir. Hem mtDNA hem de Y kromozomu verileri Avrupa, Kafkasya, Batı Asya ve Orta Asya gruplarınınki ile karşılaştırıldığında Kürt gruplarının en çok Batı Asyalılar ile yakınlık gösterdiği, Orta Asyalılara ise en uzak olduğu tespit edilmiştir. Kürtlerin Avrupa ve Kafkasya grupları arasında, mtDNA göz önüne alındığında Kafkasyalılardan çok Avrupalılara daha yakın olduğu, Y kromozomu açısından ise bunun tersinin geçerli olduğu bulunmuştur. Bu, Kürt gruplarının maternal ve paternal kökenlerinde bir farklılığa işaret etmektedir. Çalışmaya göre Gürcistan'daki Kürt grupları Kafkasya'ya göç ederken bir genetik darboğazdan geçmiştir. Bu grupların çevrelerindeki diğer Kafkasya gruplarından soysal açıdan etkilenmediği de ortaya konmuştur. Zazaların Kuzey İranlılar yerine Kürt gruplarına daha yakın olduğu araştırmada tespit edilmiş başka bir olgudur.[186]
Kurmançça konuşan Türkiye Kürtlerinde 11 farklı Y-DNA haplogrubu tespit edilmiştir. %16.1 ile haplogrup I-M170 başı çekerken, bunu sırasıyla J-M172 (%13.8), R1a1 (%12.7), K (%12.7), E (%11.5) ve F (%11.5) haplogrupları takip etmektedir. Daha düşük oranlarda P1 (%8), P (%5.7), R1 (%4.6), G (%2.3) ve C (%1.1) haplogrupları da bulunmaktadır.[187] Gürcü Kürtlerinde Y-DNA haplogrubu çeşitliliğinin çok daha az olduğu, toplamda 5 adet haplogrup keşfedilmiş bu toplumda P1 (%44) ile J-M172 (%32) haplogruplarının baskın gözlemlendiği belirlenmiştir. En az Y-DNA haplogrubu çeşitliliği 4 haplogrup ile Türkmenistan Kürtlerinde görülmektedir; bu toplumda F (%41) ve R1 (%29) dominanttır.[186]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.