Kösedağ Muharebesi
Selçuklular ile Moğollar arasında 1243 yılında yapılan savaş Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Selçuklular ile Moğollar arasında 1243 yılında yapılan savaş Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Kösedağ Muharebesi, 3 Temmuz 1243 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti ile Moğollar arasında gerçekleşen ve Selçuklu Devleti'nin yenilip Moğol tâbiiyetine girmesiyle sonuçlanan muharebedir. Kösedağ Muharebesi, sonuçları bakımından Türk tarihi içerisinde özel bir yere sahiptir.
Kösedağ Muharebesi | |||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Anadolu'nun Moğollar tarafından istilası | |||||||||||
Kösedağ Muharebesi’ni gösteren bir resim. | |||||||||||
| |||||||||||
Taraflar | |||||||||||
Destek: — Gürcistan Krallığı— Trabzon İmparatorluğu |
Destek: — Haçen Prensliği | ||||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||||
Güçler | |||||||||||
Baycu Noyan kumandasındaki Moğol ordusu ile karşılaşan Anadolu Selçuklu kuvvetleri, öncü birlikler arasında meydana gelen ilk çarpışmanın ardından dağılmış, baştan beri hatalı kararlar veren Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev de aynı şekilde davranıp savaş meydanını terk edince, Moğol ordusu kolay bir zafer kazanmıştır.[15] Muharebenin ardından hiçbir mukavemet görmeden ilerleyen Moğol ordusu önce Sivas önlerine geldi, kent halkının teslim olması üzerine Moğollar kenti yağmaladılar ama halka zarar vermediler. Ardından Kayseri kuşatıldı ve düşürüldü, kent halkı ya katledildi ya da esir alındı. Dönüş yoluna geçen Moğollar, Erzincan'ı da aynı şekilde yakıp yıktılar.[15]
Savaşın meydana geldiği Kösedağ; Sivas'ın Suşehri ilçesinde, günümüzde de aynı adı taşıyan bir dağdır. Anadolu Selçuklu ordusunun bu dağın kuzey eteğinde, Kelkit Çayı'na yakın bir düzlükte dağın yamacına yaslanmış olarak kamp kurduğu, İranlı tarihçi İbn Bîbî'nin anlatımından anlaşılmaktadır.[16] Sonuçları bakımından Türk tarihinde özel bir önem taşıyan Kösedağ Muharebesi; Moğolların zaman içinde Anadolu'nun çoğunluğuna hâkim olmalarına, Selçukluların Moğol tâbiyetine girmesine, ayrıca devlet gelirlerinin önemli bir kısmının her yıl vergi olarak Moğollara gönderilmeye başlanmasına, bu vergiler giderek arttıkça da hem devletin hem de halkın yoksullaşmasına neden olmuştur.[17]
Moğolların İslam ülkelerine karşı giriştikleri ilk saldırı Harezmşahlar Devleti üzerine olmuştu. Hükümdarlık yılları 1200 – 1220 olan Harezmşah hükümdarı Alâeddin Muhammed, taktik hataları sonucunda ağır bir yenilgiye uğramış; 1220 yılında ise devlet çökmüştür. Moğollar Semerkant, Buhara ve Otrar'ı ele geçirdikten sonra Maveraünnehir ve Horasan'a yayılmışlardır. Bu yayılmayla İslam dünyasının en büyük ve en zengin kentleri büyük bir yıkıma uğradı.
Moğol İmparatoru Cengiz Han 1227 yılında ölünce yerine oğullarından Ögeday geçmiştir. Ögeday, babasının hükümdarlığında yarım kalan Harezmşah Devleti topraklarının istilasını tamamlamayı ve Alâeddin Muhammed'in yerine geçen oğlu Celâleddin Harezmşah'ı ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bunun için 1228 yılında Cormagon Noyan komutasında Azerbaycan'a 30 bin kişilik bir birlik göndermiştir. Bu sırada toplayabildiği askerî gücü arkasına alan Celâleddin Harezmşah, Moğollara karşı mücadeleye girişmiştir. Kısa süreliğine devleti toparlamayı başarmış olmakla birlikte, 1230 yılında Anadolu Selçuklu Devleti'yle kalkıştığı Yassıçemen Muharebesi yenilgisiyle Harzemşahlar Devleti'nin gücünden geriye sadece Celâleddin Harzemşah'ın yararsız azmi kalmıştır. Diğer tarafta Çormagon Noyan ise, Celaleddin Harzemşah üzerine yürümeden önce Gürcü Krallığı üzerine yürümüştür. Tiflis, Ani ve Kars gibi kentleri art arda düşürmüş, 1229'da Krallığı tabi bir devlet haline getirmiştir. Bundan sonra Celaleddin Harzemşah'la ilgilenmiştir. Celaleddin Harzemşah esasen Yassıçemen Muharebesi'nde elindeki orduyu büyük ölçüde kaybetmişti, yine de kuvvet toplayıp Çormagon Noyan'ın karşısına çıkmıştır. Toplayabildiği son kuvvetleri de böylece elden çıkarmış oldu. Harzemşahlar ülkesini istila eden Moğollar sonuç itibarıyla Anadolu Selçuklu'yla sınırdaş devletler olmuşlardır.[18] Yakın Doğu'da Moğol istilasına uğramamış olan üç devlet kalmıştır, Abbasi Halifeliği, Eyyubiler ve Anadolu Selçuklu Devleti.[19]
Moğol İmparatorluğu neredeyse tüm Güney Kafkasya'yı, Gürcistan'ı ve Ermenistan'ı kendine bağlamış, Gürcü ve Ermeni soyluları, askerleriyle birlikte Moğol kuvvetlerine katılmak zorunda kalmışlardı.[20]
Anadolu'nun Moğollar tarafından istilasına yol açan Kösedağ Muharebesi öncesindeki yıllarda, Anadolu Selçuklu Devleti doğu sınırlarında en büyük tehdit olarak Moğollarla sınır komşusudurlar. Eyyubiler ise kuzeye doğru yayılarak Artuklular’ı kontrol altına almışlar, onların elinde olan Ahlat’ı ve Silvan’ı ele geçirmişler, Anadolu Selçuklu ile doğudan ve güneyden sınır komşusu olmuşlardır. Anadolu Selçuklu’nun doğu sınırlarında ise vergi ödeyen Ermeni Krallığı, Artukluların bir kolu ve Mengücekliler yer almaktadır. Kuzeyde ise diğer bir vergi ödeyen tabi devlet olan Trabzon Rum Devleti vardır.[21]
Harzemşahlar Devleti’nin Anadolu Selçuklu ordusu ile 1230 yılında gerçekleşen Yassıçemen Muharebesi sonucu yıkılması ve kısa süre sonucu Moğollarla sınırdaş olması, Anadolu Selçuklu için Moğol tehlikesinin yaklaşmış olduğu yönünde ilk tehlike işaretiydi. Nitekim Çormagon, zaman kaybetmedi, bağımsızlığını korumakta olan Müslüman ülkeler üzerine yayılmacı akınlara başlamadan önce Anadolu Selçuklu’nun, Eyyubi meliklerinin ve Artuklu’nun gücünü tespit edebilmek için 1231 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerine geniş çaplı bir yoklama akını yapmıştı. Bu akında Anadolu Selçuklu sınırını geçerek Ahlat, Diyarbakır, Malatya, Harput ve Silvan şehirlerini ele geçirip yağmaladıktan sonra Azerbaycan’a dönmüştür. Anadolu Selçuklu sultan I. Alaeddin Keykubad dahil bölgedeki tüm Türk hükümdarı bu yıkıcı saldırı karşısında suskun kaldılar. Çormagon ertesi sene 1232’de Anadolu Selçuklu sınırını Erzurum yönünde yine aşıp hızla Sivas yakınlarına kadar ilerledi, burada bir kervansarayı basmış, çok sayıda insan öldürüp esir almış, tahribat yapılmıştır. Başka hiçbir yerleşime zarar vermeden geri çekildi. Hızla yapılan bu akın esasen Anadolu Selçuklu topraklarını tanımak için yapılan bir keşif seferidir. İbn Bibi’ye göre Alaeddin Keykubad bu kez, Emir Kemaleddin Kamyar komutasında, “Mefâride-i halka-i hâss”, “gulâmân-ı dergâh” ve “mülâzımân-ı yatak-i hümâyûn”'dan oluşan saray gulamlarını bölgeye göndermiştir. Ordu bölgeye ulaştığında Moğollar çoktan uzaklaşmış bulunuyordu. Kemaleddin Kamyar, bölgedeki şehir kuvvetlerini ve ikta askerlerini emri altına alıp büyük bir ordu oluşturmuştur. Çevrede inceleme ve soruşturma yapan ordu komutanı, bu saldırıları Gürcü kraliçesinin kışkırttığını öğrenmiştir. Bunun üzerine Sultan'ın emriyle elindeki kuvvetlerle Gürcü Krallığı üzerine yürümüştür. Gürcü ordusu birkaç kez yenilgiye uğrayınca Gürcü Kraliçesi Rusudan barış istemek zorunda kaldı ve Anadolu Selçuklu vasallığını kabul etti.[22][23]
Görünüşe göre Çormagon Noyan gereken boyutta keşif yapmıştı ve Ögeday Han'ın Anadolu üzerine genel bir taarruz için emrini bekliyordu. Lakin Ögeday Han Alaeddin Keykubad'ın hükümdarlığının son yılına kadar böyle bir emir vermemiştir.
Yassıçemen Muharebesi'nden önce Anadolu Selçuklu Devleti tahtına I. Alaeddin Keykubad geçmişti. Tahta geçişinde ilk girişimi, üzerinde ağır bir hakimiyet kuran, devletin hemen hemen tüm işlerini kendi kontrolünde yürüten Emir Seyfeddin Ayaba ve onunla birlikte hareket eden diğer ümerayı tasfiye etmektir. Önce mali güçlerini zayıflatmak için Konya surlarının onarımını istemiş, bu iş için de emirlerin bizzat para harcamasını dayatmıştı. Daha sonra bu kez Sivas surları için aynını dayatmaya kalkışmış, fakat bu kadarına dayanmak istemeyen bazı emirler, kendi aralarında anlaşarak sultanı öldürmeye karar vermişlerdir. Alaeddin Keykubad, bunu haber alması üzerine karşı tertibat almış ve bir akşam ziyafetine emirleri çağırdığında hepsini teker teker yakalatmış, sorgulamalardan sonra 24 emiri öldürtmüştür. Ancak bu kararlılığını uygulamaya koyduktan ve sonuçlandırdıktan sonra devlet cihazı üzerinde tam hakimiyet kurabilmiş, düşündüğü iç ve dış politikaları uygulayabilmiştir.[24][25]
Anadolu Selçuklu Devleti en parlak yıllarını I. Alâeddin Keykubad döneminde (h.y. 1220 – 1237) yaşamıştır. Ne var ki bu yıllar aynı zamanda Anadolu'ya yönelebilecek bir Moğol istilası tehlikesinin ortaya çıktığı yıllardır.[26] Daha ilk saltanat yılında Moğol orduları Harzemşah kentlerini art arda ele geçirmiş, Maveraünnehir'e ulaşmışlardı. Yine de Moğol tehlikesiyle arada vergi ödeyen bağlı devletler ve Eyyubiler yer almaktadır. Ülke topraklarına doğudan gelebilecek bir saldırı dışında batıda ise İznik İmparatorluğu ile barış koşulları vardır. Dolayısıyla dışarıdan gelebilecek esas tehdit Moğollardır.[27] Alâeddin Keykubad, doğuda Moğol yayılmasının eninde sonunda Anadolu Selçuklu Devleti'ni de tehdit edeceğini görebilmiş, böyle bir istila girişimini karşılayabilmek için stratejik bir plan dahilinde önlemler almıştır. Devlet cihazı üzerinde hakimiyet kurmuş olan devlet ricalini tasfiye etmek de bu yönden gerekliydi, bu devletin ve siyasal erkin gücünü arttırmaya hizmet etmiştir. Diğer yandan uluslararası transit ticareti ve bu ticaretin aktörleri olan tüccarları kendi limanlarına ve topraklarına çekmek, devletin maddi olanaklarını büyütecektir. Doğu sınırları boyunca mevcut tahkimatların pekiştirilmesi ve ordunun takviye edilmesi ise devletin savunma gücünü geliştireceği için önemlidir. Bu çerçevede doğuda daha geniş ve daha güvenli bir tampon bölge oluşturmayı hedef aldığı düşünülmektedir. Bu amaçla doğu sınırları ötesindeki, Anadolu Selçuklu sarayına bağlılıkları güvenilmez ya da beklenen bir Moğol saldırısı karşısında zayıf bir savunma gösterecek beylikleri ilhak etmek ve askerî gücü güvenilir olanlarla ittifaklar kurmak istediği ileri sürülmektedir. Tüm bu önlemlerin genel çerçevesinde ise Moğol hanlarını kışkırtmamak, onlarla iyi ilişkiler içinde olmak prensibi vardır.[28]
Keykubad'ın bu seferlerden amacı stratejik konumdaki kent ve kaleleri ele geçirerek güçlü direnek noktaları haline getirmektir. Bu amaçla Eyyubilerin Moğol akınları yüzünden terk ettiği Ahlat ile Bitlis ve civarını Kemaleddin Kamyar komutasında bir ordu göndererek ele geçirip kaleleri onarttı, çiftliklerinden ayrılmış çiftçileri geri getirtip yeniden tarım yapabilmeleri için tohumluk ve hayvan dağıttı. Artuklulardan Diyarbakır emiri üzerine bir ordu göndererek Çemişgezek’in de aralarında olduğu bazı kaleleri aldı. Eyyubi hükümdarı Melik Eşref’in yardım için gönderdiği orduyu bozguna uğrattı. Eyyubi melikleriyle ittifak kurabilmek için esir alınan komutanları serbest bıraktırdı ve Muazzam Şerefeddin İsa’nın kızıyla bir evlilik yaptı. Bu girişimler Eyyubilerle dostluk oluşturulmasına hizmet etmiştir. Erzurum ve Erzincan beyliklerini devirip bu bölgeleri doğrudan doğruya kendine bağlamak için Divriği hariç bütün Mengücekli topraklarını ele geçirdi. Mısır Eyyubi hükümdarı Melik Kamil’in komuta ettiği ve Harput üzerinden Anadolu’ya ilerleyen bir ordu bozguna uğratıldı, Harput kalesi alındı. Yine Kemaleddin Kamyar komutasında bir ordu Siverek, Urfa, Harran ve Rakka’yı ele geçirdi.[29][30]
Alaeddin Keykubad, doğuda güçlü bir devlet olan Harzemşahlarla bir ittifak kurmayı düşünmüş olmalıdır. İki hükümdar arasındaki mektuplaşmalarda birbirlerine “karındaş” olarak hitap ettikleri görülmektedir. Celaleddin Harzemşah, Alaeddin Keykubad'a Moğollara ve Gürcülere karşı birlikte hareket etme teklifinde dahi bulunmuştur. Ne var ki Celaleddin Harzemşah'ın gözünü Anadolu Selçuklu topraklarına, başta Ahlat'a dikmesi buna olanak vermemiştir. Bu arada Erzurum hakimi Rükneddin Cihanşah Celaleddin Harzemşah'la dostluk kurup onu amcası Alaeddin Keykubad'a karşı kışkırtmaya başlamıştı ve doğal olarak Anadolu Selçuklu'ya karşı itaatsizlik gösteriyordu. Bu olaylarla Anadolu Selçuklu ile Harzemşahlar arasında bir ittifak artık beklenemezdi ve gelişmeler Yassıçemen Muharebesi'ne vardı. Gerçekte Celaleddin Harzemşah'ın Anadolu Selçuklu ülkesine sefer yapması, sadece kendi sonunu hazırlamakla kalmadı, aynı zamanda Harzemşah Selçuklu - Eyyubi ittifakını kurulamaz hale getirmekle, tüm İslam devletlerine biraz dolaylı da olsa yıkım getirmiştir.[31][32]
Alaeddin Keykubad, Harzemşahlar Devleti'nin dağılmasıyla ve Moğol istilası önünden kaçışan Harzemşahları Orta Anadolu'da iktalar vererek yerleştirmiştir. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti'nin askerî gücünü, savaşçılıklarıyla ün salmış, 12 bin savaşçı çıkarabilen Kıpçak savaşçılarıyla takviye etmiştir. Ne var ki II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Emir Sadeddin Köpek’in telkinleriyle bazı Harzemli beyleri tutuklatmış, söz konusu Kıpçakları kaybetmiştir.[33] Gerçekte Harzemli askerler, Moğollar konusunda deneyimli değil, tam tersine yılgındırlar.[34]
Suriye Eyyubi meliklerinden Muazzam Şerefeddin İsa’nın kızı ile evlenmesi, Suriye Eyyubileri ile akrabalık bağı kurarak Moğol tehlikesine karşı ortak hareket etmeyi sağlamaktadır. Bu girişim işe yaramış, Kösedağ Muharebesi’nin hemen öncesinde tabi devletler hiç asker göndermezken sadece Halep Eyyubileri Anadolu Selçuklu ordusuna takviye asker göndermiştir.
Anadolu’ya İlhanlı taarruzu öncesi Anadolu Selçuklu Devleti’ni başta askeri olarak zaafa düşüren bazı gelişmeler olmuştu. Esasen Anadolu’ya yönelen Moğol istilası öncesinde iki devlet arasında düşmanlığa neden olabilecek bir çıkar çatışması yoktur. Moğolların Anadolu’ya saldırmasında, bu toprakların gelişmiş bir tarım ve ticaret ekonomisine sahip, komşularına göre refah düzeyi belirgin bir biçimde yüksek bir toplum olması kuşkusuz etkili olmuş, Moğolların iştahını kabartmıştır. Buna rağmen Moğol hanları her şeyden önce “cihan hakimiyeti” idealine bağlıydılar, otoritelerini elde tutabilmek için bu yönde çaba göstermeleri bir bakıma gerekliydi.[35] Günümüz Türkçe kaynaklarda yer yer Moğolların Anadolu Selçuklu Devleti'nin hükümdarı Alaeddin Keykubad'dan çekindikleri için Anadolu'ya saldıramadıkları belirtilir. Alâeddin Keykubad'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında çıkan Babai Ayaklanması'nın güçlükle bastırılmasından ve Selçuklu ordusunun bu isyan sonucunda oldukça yıpranmasından cesaretlendikleri ileri sürülür.
Bu gelişmelerden en önemlisi, Alaeddin Keykubat gibi stratejik görüş sahibi, deneyimli, askerlikten anlayan bir sultanın yerine, 1237'de henüz 16 yaşındaki bir şehzadenin, II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta çıkmasıdır. Eğlenceden başka bir şeyle ilgilenmeyen, sarayda eğlencenin ve çılgınlığın her çeşit idini sergileten, hiçbir devlet işini ciddiye almayan bir karakteri olduğu ileri sürülmektedir. İçkiye aşırı düşkünlüğünden pek çok kaynakta söz edilmektedir. Muharebenin önceki akşamı sarhoş olduğu, muharebe günü hala içmeye devam ettiği anlatılır. Sultanlığı döneminde hiçbir savaşa katılmamış, komutanlarını göndermiştir. Oysa kendinden önceki Anadolu Selçuklu sultanları savaşlara bizzat katılırlardı, bir kısmı muharebede ölmüştür. Sonuç olarak hakkında yazılmış olanların hepsi olumsuzdur.[36][37]
Gıyaseddin Keyhüsrev'in devlet işlerine ilgi duymamasından yararlanan Sadeddin Köpek, tüm devlet yönetimini eline almıştır.[35] Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta geçmesinin Anadolu Selçuklu devlet mekanizmasında yol açtığı çözülme kadar olmasa bile, I. Alaeddin Keykubat döneminden itibaren devlet ricalinden olan Sadeddin Köpek'in devlet üst kadrolarında ve orduda yarattığı tahribat da büyük çaplı olmuştur. Sadeddin Köpek, küçük yaştaki Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta geçmesinde başat rol oynamış, bu sayede zayıf bir otorite ancak kurabilen Sultan'ın elinden yönetim erkini büyük ölçüde kendi eline almıştır. Bu yetki genişliği ile Kemaleddin Kamyar, Şemseddin Altunaba, Hüsameddin Kaymeri ve Taceddin Pervane’nin de aralarında olduğu bir kısım devlet ricalini, kendi emellerine karşı engel teşkil ettikleri için öldürtmüştür.[38] Oysa bu insanlar yüksek devlet kadrolarında uzun zamandır görev yapan, yeteneklerini kanıtlamış yöneticilerdir.[39]
II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bir başka sorunu, ikta askerlerinin babasının zehirlenmesinden onu sorumlu görmeleri ve bu yüzden tahta geçmesini gizli bir kızgınlıkla karşılamış olmalarıdır.[33] Sadece ikta askerleri değil Anadolu Ahileri arasında da Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı bir husumetin geliştiği anlatılmaktadır. Anadolu’da ahiliğin yayılması için hatırı sayılır çaba gösteren Alaeddin Keykubad’a büyük saygı duyan ahiler, ölümünden Gıyaseddin Keyhüsrev’in sorumluluğu olduğunu düşünmektedirler. Bu husumet çeşitli şekillerde ortaya konulmuş olmalı ki Gıyaseddin Keyhüsrev ve Sadeddin Köpek, sayıca hiç de az görülemeyecek kadar ahiyi, bunun yanında aynı şekilde mevcut saltanata karşı olduklarını düşündükleri Türkmen'i öldürtmüş, ele başı olarak gördüklerini tutuklatmıştılar. Hapse atılanlar arasında Ahi Evran’da vardır. Ahi Evran, Sultan’ın ölümünden sonra saltanat naibi olarak devlet yönetiminde güç kazanan Celâleddin Karatay tarafından, hapisteki tüm ahilerle birlikte serbest bırakılana kadar beş yıl kadar zindanda kalmıştır.[40][41]
Dışarıda ise Moğollar gözünde güç dengesi değerlendirmesi birden bire değişmiştir. Kısa süre öncesine kadar Moğolların Alaeddin Keykubad’dan çekindikleri, bu yüzden Anadolu’ya saldırmaktan kaçındıkları, anlaşılmaktadır. Sultanın ölüm haberi alındığında Moğol komutanların büyük sevinç duyduğu, Çormagon Noyan ve Baycu Noyan’ın “Demir Sultan gitti, artık devlet ve devir sizindir, yürüyün” dedikleri kaydedilmiştir. Anadolu Selçuklu için Alaeddin Keykubad'ın ölümünden daha da kötüsü Gıyaseddin Keyhüsrev gibi beceriksiz bir sultanın tahta geçmesidir. Devletinin sadece düşmanlarının gözünde değil, bağlı devletler ve müttefiklerinin gözünde de itibar kaybettiği görülmektedir. Kösedağ Muharebesi'nin hemen öncesinde, büyük paralar ve arazi gönderilerek tabi ve müttefik devletlerden asker olarak destek kuvveti istendiği halde, birin dışında hiçbirinin yardımı görülmemiştir. Keyhüsrev'in durumunu izleyen ve yetersizliğini gören civar devlet yöneticilerinin kendisine güven duymadıkları, savaşın sonucu konusunda Anadolu Selçuklu'dan yana kuşkuları olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten, 13 yıl önce Yassıçemen Muharebesi için askeri destek birlikleri isteyen Alaeddin Keykubad'a istediği birlikler gönderilmişti.[42]
Alaeddin Keykubat, Harzemşahlar'ın çökmesinden sonra kendilerine yurt arayan Harezmli Kıpçaklara iktalar tahsis ederek Anadolu'ya yerleşmelerini sağlamıştı. Ancak I. Alaeddin Keykubad'a bağlılıklarını kendisi ve Sultan için tehlikeli bulan Sadeddin Köpek'in Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev'e Harzemli Kayır Han'ı tutuklatması, bu yolla ölümüne neden olması, Anadolu'daki Kıpçakların başkaldırmasına, geçtikleri bölgeleri yağmalayarak Güneydoğu Anadolu civarlarına göç etmelerine yol açmıştır. Anadolu Selçuklu ordusunun muhtemel bir destek kuvvetinden yoksun kalması ve göçleri sırasında neden oldukları yıkımlar bir yana bulundukları bölgede Babai Ayaklanması'nın kitle tabanı içinde yer aldılar. Harezmlilerin verdikleri zarar bununla kalmadı. Urfa, Harran, Rakka, Suruç ve Siverek'i kapsayan bölgede mevcut bazı Türkmen kitlelerinin de onlara katılmasıyla başa çıkılması çok zor bir güç haline gelerek hem uluslararası transit ticaret hatları üzerinde kervanlara saldırarak, hem de yerleşimleri yağmalayarak bir yandan Anadolu Selçuklu ekonomisine, diğer yandan devlet gelirlerinde çok büyük payı olan vergi gelirlerine darbe vurdular. Bütün bunlar, Sadeddin Köpek'in, Alaeddin Keykubad'ın kurmuş olduğu ve düzgün işleyen Anadolu Selçuklu – Harezmliler düzenini tahrip etmesinden sonra ve bu nedenle ortaya çıkmıştır. Aynı tarihlerde ortaya çıkan Babai Ayaklanması'na katılan bu kitleler, Amasya üzerine ilerlerken büyük tahribatlara neden oldular. Devlet, art arda yenilgilerden sonra ancak güçlü Erzurum garnizonunu üzerlerine göndererek ayaklanmayı bastırabilmiştir. Güneydoğu Anadolu'da kalan bir kısım Harzemliler ise tahribata devam etmişlerdir. Sultan, zengin hediyeler göndererek bölgedeki düzeni sağlamaya çalışmışsa bile bu kısa süreli bir durgunluk olmuş, yağmalar yeniden başlayınca üzerlerine ordu gönderip onları sınır ötesine sürmekle asayiş sağlanabilmiştir.[43]
II. Gıyaseddin Keyhüsrev, babasının ona miras bıraktığı güçlü orduyu ve dolu hazineyi, ülkenin güvenliği sağlama amacıyla kullanmayı başaramamıştır. Doğu sınırındaki müstahkem mevkilerdeki güçlü garnizonları bu şekilde korumak bile üzerinde durduğu bir konu değildir.[44] Tahta geçtiğinde babası tarafından Ögeday Han'la yapılmış olan il olma antlaşmasını imzalayarak yenilemişti. Bu antlaşmanın Anadolu Selçuklu Devleti'nin Moğol karşısında güvenliğini sağlayacağı kabul edilmiş, tüm devlet ileri gelenleri tarafından başka güvenlik önlemi alınmasına gerek görülmemiştir. Kuşkusuz bu tutum büyük bir aymazlıktır, sonucunda devletin doğu sınırının en güçlü kalesi, Doğu'dan gelen ana ticaret yollarının Anadolu'daki en büyük aktarma ve kavşak noktasındaki ve en zengin şehirlerinden olan Erzurum düşmüştür, geride kalan yanmış bir yıkıntıdır.[45] Erzurum'un düşmesi Moğollara devletin aczini, tartışmaya yer olmayacak şekilde açık bir biçimde göstermiştir.
Anadolu'nun doğusunda, günümüzün Elbistan, Maraş, Amasya ve Tokat illerinde Baba İlyas siyasi - dini önderliğinde, Baba İshak tarafından başlatılan ve yayılan Babai Ayaklanması'nın, Anadolu Selçuklu kuvvetlerinin onbir kez yenilmesiyle, ancak sonuncu muharebeyi, paralı Frenk askerlerinin sayesinde kazanarak bastırılabilmiş, ülkenin sosyoekonomik durumunu ve ordusunu ağır biçimde hırpalamıştır. Gerek mevcudu, gerek maneviyatı yıpranmayan tek kuvvet, Alaeddin Keykubad'ın olası bir Moğol saldırısını karşılamak için Erzurum'a yerleştirdiği güçlü birliktir. Ağırlıklı olarak Türkmenlerden oluşan ayaklanan kitle, ancak bu kuvvetin üzerlerine sürülmesiyle desteklenen bir ordu tarafından bastırılabilmişti. Sultan, ordunun bu yıpranmışlığı üstüne Erzurum teşkilini bir de güneydoğuya, Eyyubi melikleri üzerine göndermiş, eldeki tek yıpranmamış birliğin burada kayıplara uğramasına yol açmıştır.[35]
Bir Türkmen – köylü kitlesinden oluşan bu düzensiz kuvvetler karşısında defalarca bozguna uğrayan Anadolu Selçuklu ordusu, kuşkusuz devletin askeri plandaki aczini gösteriyordu. Doğası gereği yayılma yönünde şiddetli bir eğilimi olan Moğol İmparatorluğu’nun bu zafiyeti gözden kaçırması düşünülemezdi. Sonuç olarak Babai Ayaklanması, Anadolu’daki Moğol istilası ve bunun bir sonucu olan Moğol / İlhanlı tahakkümünü teşvik etmiştir.[46]
Alaeddin Keykubat, Çormagon Noyan tarafından Anadolu Selçuklu doğu sınırlarının ötesindeki tüm istilaların ve sonuçta Moğollarla ortak sınır oluşmasının, yaklaşan Moğol tehlikesini ifade ettiğini biliyordu. Yine Çormagon Noyan’ın Anadolu Selçuklu topraklarına yönelik yukarıda bahsedilen akınlarının sadece bir sınır ihlali olmadığını, esasen bir istila hareketine hazırlık olmak üzere keşif seferi olarak görülmesi gerektiğini anlamıştı. Konuya diplomatik ilişkiyle başlamaya karar verip Ögeday Han’a bir elçi göndererek durumu sorgulamak istemiştir. Ögeday Han’ında şöyle yazıyordu
“Alaeddin’in akıllı ve uzağı görücü bir adam olduğunu duymaktayız. Eğer kendisi buraya gelecek olursa bizden kabul ve ağırlanmak görür ve kendisine ehtaclık veririz ve aynı zamanda elindeki şehirleri de elinde ve kendisinde kalır.”
şeklindedir. Ehtaclık, rikabdar anlamına gelmektedir. Moğollardan Alaeddin Keykubad’a gelen bu ilk mektuptaki çağrıya uyulmamıştır, hatta yanıt verildiği konusunda da bir bilgimiz yoktur.[47] Ögeday Han’dan gelen ikinci mektup daha sert ifadeler taşımaktadır. Alaeddin Keykubad’ın son yılları içinde 1236 yılının şubat ayında, Emir Şemseddin Ömer adında, aslen Kazvinli, Erzurum’a yerleşmiş bir tüccar, İlhanlı sarayından bir mektup getirmiştir. Bir “yarlık” olarak değerlendirilen bu mektupta Han, Selçuklu Sultanı'na
"…Yüce tanrı bizi büyük kılmış ve aziz yapmıştır. Yeryüzünü bizim soyumuza vermiştir. Sen iyi yolda ilerliyorsun. Onun için durumumuzu sana bildirmek ve seni bize bağlanmaya ve itaate çağırmak vacip oldu. Bizim halimizi bildirdiğimiz kimseler bize bağlanmazlar, asilik yolunu tutarlarsa, ordumuz onların ülkesine girerek köklerini kazır. Kadınlarını çocuklarını esir alır. Mallarını mülklerini yağmalayıp harap eder."
denilmektedir. Ögeday Han bu mektupla Anadolu Selçuklu'nun Moğol'a “il” olmasını istemekte, üstü örtülü olarak tehdit etmektedir. Sultan anlaşıldığı kadarıyla İlhanlı'yla bir savaşı göze almak istememiş, “il” olmayı aynı yıl içinde şartları çok ağır olmayan bir antlaşmayla kabul etmiş, hediyeler hazırlatılmasını emretmiştir.[48] Ancak bu hediyeler ölümü dolayısıyla gönderilememiş, yerine 1237'de tahta geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından gönderilmiştir.[34][49]
Anadolu Selçuklu'nun kendisine “il” olması bir süre Ögeday Han'a yeterli görünmüştü. Fakat bir takım gelişmeler büyük bir imparatorluk kurma peşindeki Han'da, Anadolu Selçuklu'yu bütünüyle tahakkümü altına alma ihtirası uyandırmıştır. Bunun üzerine Azerbaycan'daki Moğol kuvvetleri komutanını görevlendirmiştir. Komutan Çormagon Noyan'ın 1241 yılında felç olması üzerine yerine Baycu Noyan atanmıştır. Baycu Noyan'ın komutası altında dört tümenlik yani 40 bin kişilik bir kuvvet vardır.[50] Türkiye Selçukluları üzerine saldırmak üzere fırsat kollamaya başlayan Baycu Noyan'ın hedefi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin doğu sınırı yaklaşımını koruyan Erzurum'dur. Kentin zaten yüksek ve kalın olan surları I. Alaeddin Keykubat zamanında onarılmış, kentin savunmadan sorumlu garnizon pekiştirilmiş, kente çokça silah ve erzak depolanmıştı. Bu savunma düzenlemeleriyle Keykubat, doğu sınırında hiçbir istilacı kuvvetin başkent Konya üzerine ilerlerken imha etmeden geride bırakmayı göze alamayacağı güçlü bir direnek noktası oluşturmuştur. Lakin basiretsiz bir sultan olan Gıyaseddin Keyhüsrev, babası gibi bir Moğol saldırısının kaçınılmaz olduğunu görebilecek, bunun için gerekli tedbirleri alabilecek bir sultan değildir. Kent garnizonu Babai Ayaklanması'na katıldıktan sonra Eyyubi seferinde yıpranmış, kadrosu zayıflamıştı. Garnizon komutanı Sinaneddin Yakut, her ne kadar deneyimli ve yetenekli bir komutan olsa da bu kadrosu eksilmiş kuvvetle kenti savunmak gibi zor bir sorumluluğun altındadır. Moğol ordusunun yaklaşmakta olduğunu öğrenince gerekli savunma düzenlemelerini yapmış ve payitahta bir haberci göndererek takviye kuvvet istemiştir. Bu arada kent, Moğolların önünden kaçan sivil halkın akın akın gelmesiyle daha da kalabalıklaşmıştır. Kısa süre sonra Moğol ordusu gelip kenti kuşattı. Kuşatmada Moğol ordusu küçük ve büyük sekiz mancınıkla[51] gece gündüz surları dövmüştür. Yıkılan kesimler derhal onarılarak savunmaya devam edilmiştir. Kenti Sinaneddin Yakut ve Hristiyan kuvvetler komutanı İstakus birlikte savunmaktadırlar. Her iki taraftan da ağır kayıplar olduğu belirtilmektedir.[52][53]
Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından gönderilen yardım birlikleri henüz Erzincan'dayken, kentin şahnesi (vali) Şerefeddin Duvini, Baycu Noyan'la, ailesinin ve akrabalarının canları bağışlanması koşuluyla anlaşmış ve 200 kişilik bir Moğol birliğini savunması kendi sorumluluğunda olan burçtan kente almıştır. Şerefeddin Duvini'nin uygunsuz işlerine Sinaneddin Yakut'un devamlı engel olması nedeniyle aralarında bir husumet doğmuş olduğu ileri sürülmektedir. Bu ihanetle kente kısa sürede Moğol askerleri akmış, savunma bu sayıyla başa çıkamayarak çökmüştür. Moğolların kentteki Müslümanlardan işlerine yarayabilecek zanaatkarı esir almış, diğerler insanları kentin dışına çıkarıp öldürmüş, Hristiyan ve Yahudi tapınakları dahil kentin tamamını yağmalamışlardır. Moğol ordusundaki Gürcü ve Ermeni prenslerinin kiliselerdeki kutsal yazmaları kurtardıkları, Hristiyan ve Yahudilerin kendi ordularındaki dindaşları tarafından fidyeleri ödendiği için serbest bıraktıkları ileri sürülmüştür. Öldürülenler arasında kente Moğol birliğini alan Şerefeddin Duvini, ailesi ve adamları da bulunmaktadır. Moğollar esirleri yanlarına alarak bölgeden ayrılırken kenti ateşe vermişlerdir. Geride kalan talan edilmiş, yanmakta olan bir kent ve hemen dışındaki yığınla cesettir.[54][55]
Erzurum'un düşmesi Anadolu Selçuklu sarayında gerçek bir felaket olarak görülmüştür. Devletin ve ülkesinin doğu sınırını koruyan en güçlü direnek notası olan Erzurum'un yıkımı, doğu sınır savunmasının kırılmış olduğu anlamına geliyordu, artık Moğol istilası önünde hiçbir direnek noktası kalmamıştır.[56] Buna rağmen Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev rahattır, “En az sayıda kölelerimi göndersem Moğolları sürerler” demektedir.[57]
Erzurum'un düşmesi üzerine sultan, tüm devlet ricalini ve Anadolu Selçuklu ordusu yüksek komutanlarını devletin ikinci başkenti sayılan Kayseri'de yapılacak toplantıya çağırmıştır. Bütün subaşılar, tımar askerlerini terhis ederek kışı geçirmek için ailelerinin yanına göndermiş, kendileri ise Kayseri'ye gelmiştir. Uzun tartışmalardan sonra savaş kararı alınmış, şu önlemler konusunda karara varılmıştır.
Anlaşılan Anadolu Selçuklu Devleti'nin eski itibarı artık kalmamıştır. Anadolu Selçuklu ordusu tabi devletlerden, gönderilen paralara ve bağışlanan arazilere rağmen antlaşma şartlarının gereği olan askerî birlikleri dahi sağlayamamıştır. Öyle anlaşılıyor ki Anadolu Selçuklu ordusunun Moğol ordusu karşısında yenilgiye uğrayacağı çok daha yüksek bir olasılık olarak görülüyordu ve Moğolların intikam almasından kaçınmak için destek kuvveti gönderilmedi ya da bu iş çok ağırdan alındı. Ebû’l-Farac, Kilikya Ermeni Krallığı hakkında bu yönde bilgi vermektedir.[59] Komşu bağımsız hükümdarlıklardan ise sadece Halep Eyyubilerinden 2 bin kişilik bir birlik gönderilmiştir. Oysa vassal krallıklara, hazine açılarak çok büyük tutarlarda paralar ve geniş iktalar verilmiştir. Örneğin Ahlat hakimine 10 bin dinar Alaüddin Altını (Sikke-i Aliye) ve 100 bin dirhem (gümüş sikke) gönderilmişti. Dahası belirli konularda görevlendirilen devlet adamlarından bazıları sorumluluklarına verilen görevlerin üstesinden gelmekte yetersizlik göstermişlerdir. Örneğin Eyyubi meliklerine, Suriye'ye gönderilen Saltanat Naibi(bkz. Naib-i Sultan, Divanlar ve emirler) Şemseddîn İsfahanî, yanında çok miktarda para, erzak ve askeri teçhizat götürmüş, Yabgulu Türkmenler arasından altı aylık paralarını ve erzaklarını peşinen verdiği çok sayıda asker toplamış, fakat Anadolu'ya doğru yürüyüşe bile geçemeden Kösedağ Muharebesi olup bitmişti. Bunu öğrenen askerlerden çoğu para ve erzakla birlikte kaçıp gitmiştir. Şemseddin İsfahani kısa süre sonra Moğol hükümdarı Batu Han tarafından Anadolu Selçuklu ülkesini Han adına idare edecek bir naib olarak atanacak, Anadolu Selçuklu'ya vezir olacaktır.[60][61][62]
Böylece 1243 yılı kışı, elçiler gönderilmesi, Anadolu ve civarından çok sayıda paralı asker sağlanmasıyla geçmiştir. Hazır edilen ordu mevcudunun saray gulamları, ikta askerleri ve paralı askerlerden olmak üzere 70 – 80 bin kişilik bir kuvvet olduğu belirtilmektedir. Emir Nizameddin Suhrab'ın bir kurultayda emrine bin frenk askeri verilirse Moğol ordusunu bozguna uğratacağını söylemesinden anlaşılmaktadır ki orduda en az bin paralı frenk askeri bulunmaktadır. İlkbaharda ordu Kayseri yakınlarındaki Meşhed Ovası'nda toplanmaya başlamıştır. Ne var ki tabi devletlerden ve Suriye'deki Naib Şemseddin İsfahani'den henüz bir haber yoktur. Yine de eldeki ordu, Anadolu Selçuklu Devleti tarihinde bir araya getirilen en büyük ordudur. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Meşhed Ovası'na eşi, çocukları, hazinesi, kafeslerde beslemekte olduğu leopar, aslan ve kaplan gibi[63] yabanıl hayvanları ile gelmiştir, sefere bu şekilde devam edecektir. Bu ağırlığa rağmen Sultan'ın amacı, Moğol ordusunu sınırların ötesinde, örneğin Nahcıvan ya da Tebriz'de karşılamaktı, bunun için orduyu Sivas'a götürmüştür. Bu sırada Baycu Noyan 40 bin kişilik tümü süvari ordusu ve tabi Gürcü ve Ermeni prenslerinin komutasındaki askerler de ordusuna katılmış olarak Anadolu'ya doğru yürüyüşe geçmişti.[64] Her iki ordunun mevcudu hakkında günümüze ulaşan kaynaklarda birbirinden oldukça farklı rakamlar verilmektedir. Papalık tarafından gönderilen bir misyoner ve kâşif olan Simon de Saint Quentin, Moğol ordusunun 120 bin kişi, öncü kuvvetin ise 40 bin kişi olduğunu yazmaktadır.[65] Osman Turan Anadolu Selçuklu ordusunun 50 – 80 bin mevcutlu olduğunu yazar. İbn Bibi'y e göre 70 bin kişilik Anadolu Selçuklu ordusundan başka 80 bin kişilik bir ordu daha vardır. Buna göre Anadolu Selçuklu ordusu 150 bin kişilik bir ordudur. İbn Bibi Moğol ordusunun ise 50 bin kişilik bir ordu olduğunu yazmaktadır. Anonim Selçukname Anadolu Selçuklu ordu mevcudunu 100 bin olarak verir. Moğolları Hristiyanlaştırmak için Asya'ya gönderilen bir Hristiyan keşiş olan Rubruck Moğolistan dönüşünde Anadolu'daki rum halk arasında soruşturmuştur ve 200 bin rakamını vermektedir. Diğer yandan Anadolu Selçuklu ordusu 70 bin mevcutlu kabul edilirse, bunun 10 bin ya da biraz daha fazlasının gayrimüslim askerler olduğu ileri sürülmektedir.[65][66][67] Canla başla savaştıklarını İbn Bibi'nin belirttiği bu gayrimüslim unsurların neredeyse tümüyle imha olduğu anlaşılmaktadır.[68]
Anadolu Selçuklu kuvvetleri Sivas'a geldiklerinde, 50 bin kişilik asakir-i Etrak (Türk askerler, uçlardan toplanmış Türkmenler) hazırlamış olan Ahlat hakimi, Şam dolaylarından 20 bin kadar paralı asker toplayan Şemseddin İsfahani ve 3 bin Ermeni ve Frank süvariyle hareket ettiği bildirilen Kilikya Ermeni Krallığı başkenti Sis (Kozan) hakimi henüz gelmemiştir. Bu yüzden Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev, destek birliklerin gelmesini beklemekle Sivas'ta uzunca bir süre kalmıştı. Bu sürede her gün orduyu denetlemekle birlikte zamanının büyük bölümünü saha oyunları, spor, daha çok da eğlenceyle geçirmekteydi.[69] Daha sonra bir savaş meclisi toplamıştır. Yaşını başını almış ve deneyimli, diğer bir anlatımla aşırı temkinli komutanlar, destek kuvvetlerinin beklenmesinin askeri olarak boşuna olduğunu, böylece Moğol ordusunu sınır ötesinde karşılama fırsatının elden kaçtığına, artık saldırgan bir strateji izleme olanağı kalmadığını, ülke topraklarını savunmak için savaş verileceğini söylemişlerdir. Bunun için ise Sivas son derece elverişlidir. Kentin tahkimatına girişilmeliydi. Bu tutum, gelecek 50 bin kişilik destek kuvvetinden daha elverişli bir savaş sağlayacaktır. Diğerleri ise Moğol ordusu halkı katlederken Sivas'ta beklemenin korkaklık olduğunu belirterek onları suçladılar. Sultan ise bir karar veremediği gibi sessiz kalmayı seçti. Sonuç olarak bu savaş meclisinde, ne tarzda hareket edileceği üzerine hiçbir karar alınamamıştır. Savaş meclisinin farklı düşünen iki kutba bölünmesi, aynı zamanda ordunun başkumandanı olan sultanın bu konuda ağırlığını koyamadığı gibi bir karara da varamaması, doğrudan doğruya sultanın hem askeri, hem de yönetsel yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bu kurultaydan çok kısa süre sonra sultan orduya hareket emri verdi. Birkaç gün sonra ordu Sivas'tan 80 kilometre daha doğuda, bir yaylada, uzun ve geniş Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugâh kurdu. Burası askerî bakımdan müdafaası kolay, Moğolların saldırısına imkân vermeyen bir araziydi. Burada da bir süre sonra bir savaş meclisi kuruldu. Yine karar alınamadı.[62][70][71]
Kösedağ'daki savaş meclislerinde genç ve deneyimsiz komutanların sözcülüğünü yapan Nizameddin Suhrab, oldu bittiye getirip, Sultan'ın da onayını alarak 20 bin kişilik bir öncü kuvvet teşkil ettiği belirtilmektedir. Bu birlikteki komutanlar Beylerbeyi Gürcüoğlu Zahireddîn, Pervâne Veliyeddîn, Çaşnîgîr Mübarizeddîn Çavlı, Nizameddin Suhrab, Nasuheddin Farsi ve Gürcü Şalueoğlu Fahreddîn olarak verilmektedir.[68][72] Bu kuvvetler içinde Halep'ten gelen 2 bin kişilik kuvvetle 3 bin kişilik Frank paralı askeri vardır. Ermeni tarihçi Hetum'a göre Limniatili John ile Bonifacio de Molinis adlarındaki iki Venedikli komutan emrindeydiler ve hiçbiri geri dönmemişti.[73]
Anadolu Selçuklu ordusu öncü birliği ile Moğol ordusu arasında gerçekleşen muharebe Osman Turan, Müneccimbaşı ve İbn Bibi'ye göre 3 Temmuz 1243 tarihinde olmuştur.[74] Öncü birlik sarp dağ geçidinden ovaya inerken, günümüze ulaşan kaynaklarda anlatılanlar doğru ise, büyük bir gafletle ileriye keşif çıkarmamıştır. Oysa Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu geçidin inişine yakın bir yerde, savaşa her an hazır biçimde ordugah kurmuştur. Sarp ve dik geçitten yorgun bir vaziyette aşağıya inen Anadolu Selçuklu öncü birliği, dinlenmeden, mevzi almadan, hatta saf tutmadan, düşmanlarının seçtiği muharebe alanında Moğol ordusuyla muharebeye girmek zorunda kaldılar. Baycu Noyan ise hızlı karar vermiş, hızlı tertiplenmiştir. Muharebenin ilk safhasında Anadolu Selçuklu kuvvetleri üstünlük sağladı. Moğollar ise bozguna uğramış gibi ricat ettiler. Anadolu Selçuklu öncü birliğinin deneyimsiz komutanları, Moğol kuvvetlerini bozguna uğrattıklarını sanıp izlemeyle koyuldular, bu arada yayladaki ordugaha, sultana zafer haberi gönderdiler. Oysa kapıştıkları, Moğol ordusundan görece küçük bir birlikti ve Baycu Noyan'ın talimatına uyarak ricat ediyor, Anadolu Selçuklu kuvvetlerini hızla tertiplenmiş bir tuzağa çekiyorlardı. Pusuda bekleyen Moğol savaşçılarının ok yağmuruna tutulan Anadolu Selçuklu askerleri paniğe kapıldılar ve büyük bir kısmı birkaç saat içinde öldürüldüler.[75][76] Bununla birlikte Moğol ordusu Azerbaycan'daki Mugan Ovası'ndaki merkez üssüne döndüğünde Anadolu Selçuklu Veziri Mühezzibüddîn Ali de peşinden gitmiş, burada Baycu Noyan'la bir barış antlaşması yapmıştır. Bu görüşmeler sırasında Mühezzibüddin Ali, Anadolu Selçuklu öncü kuvveti kayıplarının 3 bin kişi olduğunu söylemiştir.[77] Anadolu Selçuklu kuvvetlerinin muharebe alanını Moğol kuvvetlerine terk ettiği düşünülürse, Moğolların düşman ölülerini saymış olmaları gerekir, buna göre vezirin doğru rakam vermiş olduğu ileri sürülebilir.
Kıyımdan kurtulup sultanın huzuruna çıkan komutanlardan Nasuheddin Farsi, sultana gösterilmesi gereken saygıyı umursamadan ağır sözler sarf edip, az sayıdaki adamlarını alıp Halep'e gitmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev komutasındaki Anadolu Selçuklu ordusu artık çözülmeye başlamıştır. Nitekim sultan Keyhüsrev, o gece karanlık çöker çökmez ailesini ve hazinesini, bir birlik korumasında Tokat'a göndermiştir.
Bu sırada muharebeden sağ kurtulan Çaşnîgîr sultanın huzuruna gelmiştir. Sultan Çavlı'ya bu durumda yapılacak şeyin ne olduğunu sorunca Çavlı'nın sultanı deneyimsiz komutanların aklına uymakla suçlamaktan başka bir şey söylemedi. Sultan ise oradan ayrılacağını, ülkenin yönetimini ona bıraktığını, uygun gördüğü gibi davranmasını söyleyip maiyetiyle birlikte Tokat'a doğru yola çıktı. Oysa elde kalan ordu, Moğol ordusundan halen sayıca üstündü ve bulundukları mevki savunmaya son derece uygundu. Baycu Noyan, geride bu güçte bir ordu bırakmayı göze alarak Anadolu içlerine ilerleyemezdi, bu orduyu şu ya da bu şekilde imha etmek zorundaydı. Buna rağmen ne sultan, ne de komutanlar savunmada kalmayı düşünemediler. Üstelik geri çekilme konusunda da bir karar alınmış değildir, bu yüzden ordunun Kösedağ'dan çekilmesi hiç de düzenli bir şekilde olmamıştır. Sultan ve emirlerin büyük bölümü gece sıvışınca Anadolu Selçuklu ordusu da gece boyunca parça parça dağıldı. Artık elde bir ordu kalmamıştır. Dağılan orduyu toplayıp Moğolların karşısına çıkma olanağı yoktur.[78]
Ertesi gün Baycu Noyan ordusuyla Kösedağ'a çıktığında boş ordugahı bulmuştur. Baycu Noyan, Anadolu Selçuklu ordugahı karşısında, bir tuzağa düşmemek için iki gün beklemiştir. Hiçbir hareket göremeyince tedbiri elden bırakmayarak ordugaha girdiler. Geride kalan ganimetin bir kısmı 300 deve yükü altın, 3 bin katır yükü değerli eşya, 40 araba zırh ve muhtemelen büyük miktarda erzaktır.[79] Moğollar tüm bunları emniyete aldıktan sonra Sivas, oradan da Kayseri'yi ele geçirdi. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev ise daha önce Tokat'tan Konya'ya, sonra da Antalya'ya çekilmiştir. Orada bile rahat edemeyerek İç Ege Bölgesi'ne gitmiştir.[80][81]
Kösedağ'da ordu kampını yağmalayan Moğol ordusu Anadolu içlerine doğru ilerlemeye devam etmiştir. İlk hedefleri Sivas olmuştur. Güçlü surlarla çevrili kentin o tarihlerdeki nüfusunun 100 bin olduğu ileri sürülmektedir. Fakat Kösedağ bozgunu ardından kente hiçbir birlik gelmemiştir. Zaten kentteki garnizon da kenti savunabilecek güçte değildir. Kent ileri gelenleri aman dilemek için Baycu Noyan'a gitmişler, bağışlanmayı dilemişlerdir. Baycu Noyan, kentin birkaç gün yağmalanacağını ama halkına dokunulmayacağını bildirmiştir. Baycu Noyan sözünde durmuş, kent üç gün yağmalandıktan sonra, halkından hiç kimseye zarar verilmeden Moğol ordusu kentten çekilmiştir.[82]
Moğol ordusu Sivas'ta işlerini bitirdikten sonra Kayseri üzerine ilerlemiştir. Kayseri halkının bir kısmı panik halinde Halep'e kaçtılar. Kösedağ'dan çekilen Câmedâr Samsamüddîn Kaymaz, Kayseri Subaşısı Topal Fahreddin Ayaz, kendilerine bağlı birliklerle Kayseri'ye gelmişlerdi. Kentten kaçmayan halkın, özellikle kentteki kalabalık ahi topluluğunun kenti savunma kararlılığı onları da etkiledi, derhal savunma tertipleri alınmaya başlandı. Moğol ordusu kent önlerine geldiğinde derhal kente saldırmamıştır. Kent çevresinde tahribat yaparak savunmacılara korku aşılamaya çalıştılar. Baycu Noyan ertesi gün kent etrafını dolaşarak surları dikkatlice inceledi. Şiddetli saldırılar bir süre devam etmiş, sonunda kent düşmüştür. Moğollar Erzurum'daki uygulamalarının bir benzerini burada icra etmişlerdir.[83]
Moğol ordusu Kayseri'de işlerini bitirince dönüş için harekete geçmiştir. Erzincan önlerine kadar yürüyüş devam etmiş, esirlerden yürüyecek hali kalmayanlar yol boyu öldürülmüştür. Burada bir süre mola verildi. Buna rağmen çevre bölgeler yağmalandı. Baycu Noyan Erzincan halkına, hayatlarının bağışlanması karşılığında kabarık bir haraç ödemelerini önerdi. Kent kabul etmeyince kuşatıldı. Zayıf surlar kısa sürede mancınıklarla yıkıldı ve yağma ve katliamlar öncekiler gibi uygulandı. Erzincan'dan sonra Moğol ordusu Azerbaycan'daki merkezlerine dönmüştür.[84]
Moğol ordusu'nun Mugan Ovası'ndaki esas kışlağına dönmesinden kısa bir süre sonra Anadolu Selçuklu Veziri Mühezzibüddin Ali ile Baycu Noyan arasında yapılan barış antlaşması, Anadolu Selçuklu Devleti'ni Moğol tabiiyeti altına sokmuştur.[85] Bu antlaşmanın Anadolu Selçuklu'ya yüklediği maddi yük yılda 3,6 milyon dirhem, 10 bin koyun, bin sığır, bin deve ve başkaca değerli hediyelerdir.[79]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.