Loading AI tools
Anadolu'nun kuzeybatısında Homeros döneminden kalma antik kent Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Truva (Yunanca: Τροία Troya veya Ίλιον İlion, Latince: Troia veya Ilium, Hititçe: 𒌷𒃾𒇻𒊭 Wilusa/Vilusa veya 𒋫𒊒𒄿𒊭 Truwisa/Truvisa),[1][2] Kaz Dağı (İda) eteklerinde tarihî bir kenttir. Çanakkale il sınırları içinde, günümüzde Hisarlık olarak adlandırılan arkeolojik bölgede yer alır.
UNESCO Dünya Mirası | |
---|---|
Konum | Türkiye |
Kriter | Örenyeri: ii, iii, vi |
Referans | 849 |
Tescil | 1998 (22. oturum) |
Bölge | Biga yarımadası |
Koordinatlar | 39°57′27″K 26°14′20″D |
Çanakkale Boğazı'nın güneybatı ağzının hemen güneyinde ve Kaz Dağı'nın kuzeybatısında bulunan bir şehirdir. Homeros tarafından yazıldığı sanılan iki manzum destandan biri olan İlyada'da bahsi geçen Troya Savaşı'nın gerçekleştiği antik kenttir.
1870'lerde Alman amatör arkeolog Heinrich Schliemann tarafından Tevfikiye köyü civarında keşfedilen antik kentte çıkan eserlerin çoğu yurt dışına kaçırılmıştır. Eserler günümüzde Türkiye, Almanya ve Rusya'da çeşitli müzelerde sergilenmektedir. Antik kent; 1998 yılından beri Dünya Mirası listesinde, 1996 yılından beri de Millî Park statüsündedir.
Fransızcanın etkisiyle antik kentin bu dildeki "Troie" kelimesinin okunuşundan Türkçeye Truva olarak geçmiştir. Kentin adı Yunanca belgelerde Τροία (Troia) olarak geçer. Bazı uzmanlar, kentin Türkçe "Troya" olarak anılmasının daha doğru olduğunu savunmaktadır.[3][4] Bununla birlikte Türkçe belgelerde Truva adı Truva Savaşı, Truva Atı örneklerinde görüldüğü gibi yaygın olarak kullanılmaktadır.
Antik kent, Çanakkale merkez ilçesine bağlı Tevfikiye köyünün batısında, "Hisarlık Tepesi'nde" bulunur ( ). Tepe, 200x150m boyutlarında, 31.2m rakımlı ve aynı zamanda geniş bir kalker tabakasının parçasıdır.[5]
Hisarlık Tepesi'nde bir antik kentin olduğu uzun süre bilinmese de tepenin isminden de anlaşılacağı gibi bölgede arkeolojik kalıntıların yüzeye yakın olduğu ve bu yüzden yerel sakinlerince tepeye "Hisarlık" adı verildiği görüşü savunulabilir. Ayrıca Troya kentinin kurulduğu zamanlarda Hisarlık Tepesi, Karamenderes ve Dümrek Çaylarının döküldüğü ve Çanakkale Boğazı'na açılan bir koyun kenarında, bugüne göre denize çok daha yakın bir yerde bulunduğu düşünülür.[5]
Kentin bulunduğu ve adını verdiği, bugün yaklaşık olarak Çanakkale ilini Asya kıtasında temsil eden tarihsel bölge Troas (ya da Troad) olarak adlandırılır.[kaynak belirtilmeli]
İlk olarak Efes ve Milet antik kentleri gibi denize yakın olan kent, Çanakkale Boğazı'nın güneyinde bir liman kenti olarak kurulmuştur. Zamanla Karamenderes Nehri'nin kent kıyılarına taşıdığı alüvyonlar nedeniyle denizden uzaklaşmış ve önemini yitirmiştir. Bu yüzden yaşanan doğal felaketler ve saldırılar sonrasında yeniden iskan edilmeyip terk edilmiştir.
Troyalılar, Sardis kökenli Herakleid hanedanının yerine geçmiş ve Anadolu'yu 505 yıl boyunca Lidya Krallığı Candaules (MÖ 735-718) dönemine dek yönetmişlerdir. İyonlar, Kimmerler, Frigyalılar, Miletliler onlardan sonra Anadolu'da yayılmış, ardından MÖ 546 yılında Pers istilası gelmiştir.
Troya antik kenti, Athena tapınağı ile özdeşleşmiştir. Pers egemenliği sırasında imparator I. Serhas çıktığı Yunanistan seferinde, Çanakkale Boğazı'nı geçmeden önce kente gelerek bu tapınağa kurban sunduğu, aynı şekilde Büyük İskender'in de Perslere karşı giriştiği mücadele sırasında kenti ziyaret ettiği ve zırhını Athena tapınağına bağışladığı tarihsel kaynaklarda belirtilir.[6]
1871'de amatör arkeolog Heinrich Schliemann tarafından keşfedilen antik şehrin kalıntılarında, ilerleyen zamanlarda gerçekleştirilen kazılar sonucu, aynı yerde yedi kez -farklı dönemlerde- kent kurulduğu ve farklı dönemlere ait 33 katman olduğu saptanmıştır. Şehrin bu karmaşık tarihsel ve arkeolojik yapısı, daha kolay incelenebilmesi için kent tarihsel dönemlere göre sırayla Roma rakamlarıyla ifade edilen 9 ana bölüme ayrılmıştır. Bu ana dönemler ve bazı alt dönemler aşağıda verilmiştir:
Alandaki ilk şehir sonraki şehirlerinde kurulacağı hisarlık tepesine MÖ 3. bin yılda kuruldu. Tunç Çağı boyunca kent ticari anlamda gelişme gösterdi, konumunun Ege Denizi'nden Karadeniz'e giden her ticaret gemisinin geçmek zorunda kaldığı Çanakkale Boğazı'nda bulunmasının bunda katkısı büyüktür. Troya'nın doğusundaki şehirlerin yıkıldığını ve Troya'nın yıkılmamasına rağmen, bir sonraki dönem yeni bir insan topluluğunun Troya'yı ele geçirdiğini gösteren bir kültür değişikliği görülmektedir.[7] Şehrin ilk evresi, yaklaşık 300 metre çapında; büyük duvarlar, kuleler ve geçitlerle çevrili 20 dikdörtgen evden oluşan daha küçük bir kale ile karakterize edilir.[8]
Troya II, bir önceki evrenin iki katına çıktı ve daha küçük bir kasaba ve üst kaleye sahipti. Duvarlar kral için megaron tarzı sarayı barındıran üst akropolü koruyordu.[9] İkinci evrede arkeolojik kazılarda büyük bir yangın tarafından tahrip edildiği görülmektedir ancak Troyalılar, II. Troya'dan daha büyük fakat içerisinde daha küçük ve daha yoğun evler barındıran müstahkem bir kale oluşturacak şekilde yeniden inşa ettiler. Bu yoğun ve müstahkem yapılanmanın sebebinin ekonomik bir gerileme ve dış tehditlerin artması olduğu düşünülmektedir.[8] Daha büyük bir alanı kaplayan surların yapımı Troya III, IV ve V'te de devam etti. Böylece ekonomik sebepler ve dış tehditler karşısında dahi surlar sonraki evrelerde de ayakta kaldı.[8]
Troya VI, MÖ 1250 civarında, muhtemel bir deprem sebebiyle yıkıldı. Bu katmanda bir ok ucu dışında herhangi bir gövde kalıntısı bulunamadı ancak kent hızla kendini iyileştirdi ve daha düzenli bir şekilde yeniden inşa edildi. Bu yeniden inşa ile kent merkezi deprem ve kuşatmalar karşısında kentin dış kenarını korumak için yoğun bir şekilde güçlendirilmiş bir kaleye sahip olma eğilimini sürdürdü.[9]
Troya VI, güney kapısındaki sütunların inşası ile karakterize edilebilir. Sütunların herhangi bir yapıyı desteklediği düşünülmemekte, sunak benzeri bir tabana ve etkileyici bir büyüklüğe sahiptir. Bu yapı muhtemel olarak şehrin dini ritüellerini yaptığı alan olarak düşünülmektedir.[10] Troya VI'nın diğer bir karakteristik özelliği; kalenin yakınında sıkıca paketlenmiş bir mahfaza ve birçok Arnavut kaldırımı sokağının inşasıdır. Sadece birkaç ev bulunmasına rağmen bunun sebebi Troya VIIa'nın tepelerinin üzerine yeniden inşasıdır.[11]
Ayrıca 1890 yılında keşfedilen bu VI. Troya tabakasında Miken çanak çömlekleri bulunmuştur. Bu çanak çömlek, Troya IV sırasında Troyalıların hala Yunanlar ve Ege ile ticaret yaptığını göstermektedir. Ayrıca kalenin 400 metre güneyinde ölü yakma mezarları bulunmuştur. Bu, Helenistik kent surlarının güneyinde küçük bir alt kentin kanıtını sağlamıştır. Her ne kadar erozyon ve düzenli inşaat faaliyetleri nedeniyle bu kentin büyüklüğü bilinmese de, 1953 yılında Blegen tarafından sitenin kazılması sırasında ortaya çıkarıldığında, ana kayanın hemen üzerindeki yerleşimleri savunma amaçlı kullanılabilecek bir hendek bulundu. Dahası, duvarın güneyindeki küçük yerleşimin kendisi de ana şehir surlarını ve kaleyi korumak için bir engel olarak kullanıldığı muhtemeldir.[12]
Hala tartışılan bir konu, Troya'nın Anadolu mu yoksa Miken uygarlığına mı mensup olduğudır. Şehrin Ege'de bir varlığı olsa da, seramik buluntuları ve mimarisi Anadolu yöneliminde kuvvetle ipucu veriyor, ek olarak Luvi şehir devletlerinin birçoğu erken Troya dönemlerinde (Troya I-VII), bölgede ve Ege ticaretinde hakimdi. Ege kıyısı boyunca uzanan Luvi kentleri gibi Troya'nın da kazılarda da bulunan kalıntılar ışığında Luvi kenti olması muhtemeldir. Troya VI kazısı sırasında bulunan çanak çömleklerin yalnızca yüzde biri Miken uygarlığına aittir. Kentin büyük duvarları ve kapıları, diğer pek çok Anadolu tasarımıyla yakından ilişkilidir. Ayrıca, ölü yakma uygulaması Anadolu kültürünün bir özelliğidir. Kremasyon, Miken dünyasında asla görülmez. Anadolu hiyeroglifi Luvi yazısıyla ile işaretlenmiş olan bronz mühürlerle birlikte Anadolu hiyeroglifleri de 1995 yılında ortaya çıkarılmıştır. Bu mühürler, zaman zaman yaklaşık 20 diğer Anadolu ve Suriye kentinde görülmüştür (M.Ö. 1280 - 1175).
Troya VI uzun mesafeli ticari hakimiyetini bu dönemde de sürdürdü ve bu dönemde nüfusu kuruluşunun zirvesini gördü ve 5.000 ila 10.000 arasında insan topluluğunu içinde barındırdı ve önemli bir şehir statüsüne yükseldi.[13] Troya'nın konumu Erken Tunç Çağı'nda son derece uygun bir yerdeydi. Orta ve Son Tunç çağlarında Afganistan, Basra Körfezi, Baltık Bölgesi, Mısır ve Batı Akdeniz'e kadar ulaşan uzun mesafeli bir ticaret bölgesi için ortak noktaydı. Orta ve erken dönemde Troya VI da geçtiği düşünülen ticari ürünlerin doğudan metaller ve batıdan parfüm ve yağlar gibi çeşitli ürünlerin Türkiye kıyıları boyunca bulunan yüzlerce gemi batığı kalıntılarından görülmektedir. Bu gemilerde bol miktarda ticari mal bulunmaktaydı ve gemilerin bir kısmı 15 tondan fazla mal taşıdığı gözlemlenmektedir. Batıklarda keşfedilen mallar arasında bakır, kalay ve cam külçeleri bronz aletler ve silahlar; abanoz ve fildişi; deve kuşu yumurtası kabukları, mücevherler ve Akdeniz'in her yerinden farklı kültürlere ait seramikler bulunmaktadır.[14] Tunç Çağı'ndan itibaren, Akdeniz'de keşfedilen 210 gemi enkazından 63'ü Türkiye kıyı şeridinde keşfedildi ancak Troya'nın bulunduğu yerdeki kalıntılar asgari düzeydedir. Troya VI katmanında bulunan mallarının çok azının belgelendiği görülmektedir. Geç Tunç Çağı boyunca çok az ticari merkez olması ve ticaret hacminin düşük olmasının, bunun olası sonucu olduğu tahmin edilmektedir. Troya en büyük ticari rotaların kuzeyindedir bu yüzden Troya'yı doğrudan bir ticari merkez olarak tanımlamak yerine 'ticarete ciddi katkıda bulunan bir metropol' olarak tanımlamak daha doğrudur.[13]
Troya VII'a katmanında nüfusun çoğunluğunun surların içinde yaşadığını vurgulamak doğrudur.
Bu durumun böyle olmasındaki temel sebep, büyük olasılıkla Miken tehdididir.[14] Troya VI'nın bir deprem tarafından tahrip edildiği düşünülmektedir. Bölgedeki fay hatlarının hareketliliği ve tektonik aktiviteler bu olasılığı güçlendirmektedir Troya VIIa'nın kazı sürecini zorlaştıran Troya VI'nın üzerine inşa edilmiştir.[15]
M.Ö. 13. yüzyıl ortalarına tarihlenen Troya VIIa, Homerik Troya için en güçlü adaydır bu evrenin savaş tarafından tahrip edildiği kazılarda ortaya çıkarılmıştır.[16] Troya VIIa'yı sona erdiren ve tahmini M.Ö. 1184 yıllarında meydana gelen yangın ve katliamların delilleri bu evrenin Troya Savaşı sırasında Akalar tarafından kuşatılan şehir ile özdeşleşmesine neden olmuştur ve Troya Savaşı, Homeros tarafından yazılmış İlyada Destanı'nda ölümsüzleştirilmiştir.[17]
Başlangıçta, Troya VI ve VII'nin katmanları tamamen göz ardı edildi çünkü Schliemann yanmış Truva II şehrini Homerik Troya olması ihtimalini tercih ediyordu. Arkeolojinin Schliemann'ın Troyasın'dan uzaklaştığı ve Homerik Troya'yı bir kez daha bulmak için çalışmalara başlama Troya VI üzerine yoğunlaşmayla oldu Dörpfeld'in Troya VI'yı keşfetmesiyle "Calvert'in 1000 yıllık boşluğu" ortaya çıktı.[18]
Bu 1000 yıllık boşluk, (M.Ö. 1800-800) Schiliemann'ın arkeolojisinin hesaba katmadığı bir dönemdi ve böylece Troya zaman çizelgesinde bir delik oluşturdu. Homer'ın İlyada'sının şehir tarifinde surların bir tarafının bir bölümünün zayıf olduğu söylenir.[19] Dörpfeld, 300 metrelik duvar kazıları sırasında zayıf bölümün Homerik Troya tarifine çok benzeyen bir bölümle karşılaştı.[20] Dörpfeld, Homerik Troya'yı bulduğuna ikna oldu ve kentin kazılarını yapmaya başladı. Bu tabakanın duvarlarında (Troya VI) geç Helladik (LH) IIIa ve IIIb dönemlerinden kalma çok sayıda Miken çömleği ortaya çıkmıştır ve Troyalıların ve Mikenlerin arasında bir ilişki olduğu ortaya çıkarılmıştır. Duvarlardaki büyük kule "İllios büyük kulesi" gibi görünmektedir.[21] Sonuç olarak kalıntılar şehrin Dörpfeld'in Homer destanındaki şehir olan İllios'a (Troya) rastladığını gösterdi. Schilliemann'ın kendisi, Troya VI'nın Homerik Troya olması ihtimalini yüksek olduğunu belirtmiş ancak bununla ilgili bir şey yayınlamamıştır. Troya'yı bulmak konusunda Schilliemann kadar tutkulu olan Dörpfeld tarafından onaylanan tek tartışma, kentin erkekler tarafından değil deprem tarafından tahrip edilmiş gibi görünmesi tartışmasıdır.[22] Fakat Troya VII'nin Mikenlilerin saldırdığı Troya olmadığı konusunda çok az şüphe vardır.[23]
Troya VIII dönemi Helenistik Troya olarak bilinmektedir. Helenistik Troya, kültürel olarak Ege'nin geri kalanına benzerlik göstermektedir. Bu dönemde yaşanılan olaylar, dönem sonrası Yunan ve Romalı tarihçiler tarafından günümüze aktarılmıştır. M.Ö. 480'de Pers Kralı Xerxes, Hellaspontine bölgesinden Yunanistan'a doğru yürürken, Troya VIII katmanında kazılarda bulunan Athena tapınağında 1000 sığır kurban etti.[24] M.Ö. 480-479'daki Pers yenilgisinin ardından İllion ve bölgesi, Midilli'nin kıta mülkiyetine sahip oldu ve M.Ö. 428-427'de başarısız olan Midilli İsyanı'na kadar Midilli kontrolünde kaldı. Atina, İllion dahil sözde Aktaean kentlerini kurtarıp bu bölgedeki nüfusu Delian Ligi'ne dahil etti. Hellaspont'daki Atina etkisi, M.Ö. 411 oligarşik darbesiyle azaldı ve o yıl Spartalı general Mindaros, aynı şekilde Athena İllias'ı feda ederek Xerxes'i taklit etti. 399'da Spartalı general Dercylidas, Lampskenes hanedanı adına bölgeyi yöneten ve bölgeyi Pers etkisinden geri alan Yunan garnizonunu bölgeden kovdu. İllion, M.Ö. 387-386 arasındaki Antalcidas Barışı'na kadar Dascylium'daki Pers Satraplığının kontrolü altında kaldı. Bu yenilenen Pers etkisi döneminde (M.Ö. 387-367) Hellaspontin Frigya satrapı olan Ariobarzanes'in heykeli, Athena İllias tapınağının önüne dikilmiştir.[25] M.Ö. 360-359 yılları arasında şehir, dönem dönem Atinalılar için çalışan Eğriboz adasından (Euboean), Oreuslu Charidemus tarafından kontrol altına alınıyordu.[26] M.Ö. 359'da İllionluların (Troya) bir vekâletname ile onurlandırdığı Arriabos, oğlu Atinalı Menalaus tarafından şehirden kovuldu.[27] M.Ö. 334 yılında İskender, Küçük Asya seferine çıkarken; şehre gelip Athena İllias tapınağını ziyaret edip zırhını buraya bağışladı. İskender, Homerik dönem kahramanlarının mezarlarını ziyaret edip onlara kurbanlar sunup daha sonra şehri serbest statüsüne çıkarıp vergiden muaf tuttu. İskenderin son planlarına göre Athena İllias tapınağını bilinen dünyadaki diğer bütün tapınaklardan daha büyük bir şekilde yeniden inşa etmeyi düşündü.[28] Antigonus Monophtalmus, 311 yılında Troad'ın kontrolünü ele geçirdi ve Skepsis, Kebren, Neandreia, Hamaxitos, Larissa ve Kolonai kentlerinin sinoikliği olan, yeni Antigoneia Troas şehrini kurdu. M.Ö. 311-306'da Athena Illias'ın koinon'u, Antigonus'tan özerkliklerine ve özgürlüklerine saygı duyacağına dair bir güvence almayı başardı ve Koinon statüsü M.S. 1. yüzyıla kadar çalışmaya devam etti.[29] Koinonlar genel olarak Troad kentlerinden oluşuyordu fakat 3. yüzyılın 2. yarısında bir süre Doğu Propontisten Myrlea ve Kalkedonda dahildi.[30] Koinonlar'ın yönetim organı, her bir kentin iki delege tarafından temsil edildiği Synedrion idi. Özellikle finansıyla ilgili olarak, sinerjinin günlük çalışması, hiçbir şehirde birden fazla temsilcisi bulunmayan beş agonothetai okuluna bırakılmıştır. Bu eşit (orantılı değil) temsil sistemi, hiç kimsenin koinona siyasi olarak hakim olamamasını sağlamıştır.[31] Koinon'un temel amacı, Athena Ilias tapınağında düzenlenen yıllık Panathenaia festivalini düzenlemekti. Festival, festival süresince Ilion'a çok sayıda hacı getirmenin yanı sıra, bölgedeki tüccarları çeken muazzam bir pazar (panegiriler) yarattı.[32] Ek olarak Koinon İllion'daki yeni bina rojelerini finanse etti, bunların içinde şehre kurulan yeni bir tiyatro ve kenti bu kadar büyük bir festivalde uygun bir yer haline getirmek için Athena İllias tapınağının geliştirilmesidir.[33] M.ö. 302–281 döneminde, Ilion ve Troad, Ilion'un yakınlardaki toplulukları eşleştirerek kent nüfusunu ve bölgesini genişletmeye yardımcı olan Lysimachus krallığının bir parçasıydı. Lysimachus, Şubat 281'de Corupedium savaşında Seleucus I Nikator tarafından yenildi ve böylece Küçük Asya'nın Seleucid krallığı kontrolünü devretti daha sonra Seleucus'un Troad'ı geçerek yakındaki Trakya Chersonese Ilion'daki Lysimachia'ya giderken 281 Ağustos veya Eylül'ünde, kentin yeni sadakatlerini belirtmek onuruna bir kararname çıkardı.[34] Eylül ayında Seleucus Lysimachia'da Ptolemy Keraunos tarafından öldürüldü ve halefi olan Antiochus I Soter'ı yeni kral yaptı. 280'de veya kısa bir süre sonra Ilion, kendisiyle ilişkilerini güçlendirmek için cömertçe Antiochus'u onurlandıran uzun bir kararname çıkardı. Bu dönemde Ilion hala kale çevresinde çökmekte olan Truva VI tahkimatı dışında uygun şehir surlarından yoksundu ve 278'de Galya istilası sırasında şehir kolayca yağmalandı.[35] Ilion, hükümdarlığının geri kalanı için Antiochus ile yakın bir ilişki kurdu; örneğin, M.Ö. 274'te Antiochus, vergi amaçlı olarak Ilion toprağına bağlanacak olan arkadaşı Assos Aristodikides'e toprak verdi ve M.Ö. 275-269 Ilion, kralı savaşta aldığı bir yara için başarıyla tedavi etmiş olan Amfipolis Metrodoros onuruna bir kararname çıkardı.[36]
Şehir, on bir günlük kuşatmanın ardından M.Ö. 85'te Sulla'nın rakibi olan Roma generali Fimbria tarafından tahrip edildi.[37] Sulla, Fimbria'yı mağlup ettiği o yılın sonlarında, kenti sadakatini ödüllendirmek için yeniden inşasına yardım etti. Ilion, bu cömertlik eylemini ilk yıl olarak M.Ö. 85 olan yeni bir sivil takvim düzenleyerek karşılık verdi.[38] Bununla birlikte, Roma'nın sağladığı statüsüne rağmen, şehir birkaç yıl finansal sıkıntı içinde kaldı. M.Ö. 80'lerde, Roma halkı yasadışı bir şekilde Athena Ilias'ın kutsal bölgelerine vergi uyguladı ve kent L. Julius Caesar'ı hakemliğe çağırdı. Aynı yıl şehir korsanlar tarafından saldırıya uğradı.[39] M.Ö. 77'de, Athena Ilias'ın koinonunun yıllık festivalini yönetmenin maliyetleri, hem Ilion hem de Koinon'un diğer üyeleri için çok zorlayıcı hale geldi. L. Julius Caesar, bir kez daha finansal yükü düzenlemek için hakemlik yapmak zorunda kaldı.[40] M.Ö. 74'te, Ilıanlar bir kez daha VI. Mithridates'e karşı Roma generali Lucullus'un yanında olarak Roma'ya sadakatlerini gösterdiler. Mithridates'in 63-62'deki son yenilgisini takiben, Pompey, Ilion'un yardımcısı ve Athena Ilias'ın patronu olarak kentin sadakatini ödüllendirdi.[41] M.Ö. 48'de Jullius Ceasear da, Mithridatik Savaşları sırasında kentin sadakatini kuzeni L.Julius Ceasear ile olan ilişkisini ve ailesinin Venüs'ten Troya Prensi Aenas üzerinden geldiğini söyleyerek İllian'lılar ile akrabalık kurdu.[42] M.Ö. 20'de, İmparator Augustus Ilion'u ziyaret etti ve önde gelen vatandaşının Euthydikos'un oğlu Melanippides'in evinde kaldı.[43] Ziyareti sonucunda, Athena Ilias tapınağının, bouleuterion (belediye binası) ve tiyatronun restorasyonunu ve yeniden inşasını da finanse etti. Tiyatro kısa bir süre sonra MÖ 12–11'de tamamlandı, Melanippides bu yararı kaydetmek için tiyatroda bir Augustus heykeli adadı.[44]
Troya antik kentinin Hisarlıkta olabileceğine ilişkin ilk yorumlar, 1822 İskoç Charles Maclaren tarafından yapılmıştır. İlk arkeolojik araştırma, bölgede bir höyüğün olabileceğini tespit eden İngiliz Frank Calvert tarafında 1863-1865 yıllarında yapılmıştır. Fakat bu kentin Troya olduğu görüşünün kesinlik kazanması ve yaygın şekilde tanınması Alman Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda olmuştur.
Aslen tüccar olan Heinrich Schliemann, Hisarlıkta ilk geniş kapsamlı kazıları yapan ve "Troya Hazinesi" ya da "Priamos Hazinesi" adlı koleksiyonu bulan kişidir. Osmanlı Devletinden kazı izni alarak 1870 yılında tamamlanan sondaj çalışmaları neticesinde, 1871-1874 yılları arasında ilk grup kazılarını yapmıştır. Bir dönem sıtma hastalığına yakalanan Schliemann, kazılara ara vermiş ve ilk kazılar kadar yoğun olmamakla beraber 1890'lara kadar kazılara devam etmiştir. Schliemann'ın kazılarda bulduğu hazineleri yurt dışına kaçırdığı da bilinmektedir.
Gerek Schliemann'nin arkeoloji kökenli olmayışı, gerekse arkeoloji biliminin o dönem yeterince gelişmemiş olması dolayısıyla bu dönem yapılan kazılarda çıkan eserler yeterince iyi değerlendirilememiştir ve birçok başka arkeolojik bulgunun tahrip olmasına yol açmıştır.
Mimar olan ve Schliemann kazılarına da eşlik eden Wilhelm Dörpfeld, Schliemann'nın ölümü sonrası 1893-1894 yıllarında kazıları üstlenir. Kentin katmanlı yapısının tespiti Dörpfeld'e aittir.
Bir süre ara verilen kazılar Türkiye Cumhuriyeti döneminde Amerikalı arkeolog Carl W. Blegen tarafından tekrar başlatılır. Kazılar Cincinati Üniversitesi desteğiyle 1932-1938 döneminde yapılmıştır. Blegen özellikle Truva Savaşının geçtiği dönem olarak düşünülen Troya VIIa dönemini üzerine çalışmalarıyla özdeşleştirmiştir.
Yaklaşık yarım asırlık ikinci bir duraklama döneminden sonra Tübingen Üniversitesi adına kazı başkanı olan Alman arkeolog Manfred Korfmann tarafından 1988 yılında kazılar yeniden başlar. Ölümüne yani 2005 yılına kadar kazı başkanlığı görevini sürdüren Korfmann, antik kentin kazı tarihinde önemli bir yere sahiptir. 2003 yılında Türk vatandaşı olup, Osman adını ikinci isim olarak almıştır.
Antik kent aynı zamanda önemli bir turistik gezi noktası olduğu için Korfmann kazılarına ilk olarak ören yeri düzenleme çalışması ile başlamıştır. Daha sonraki yıllarda hem yaptığı arkeolojik çalışmalar hem de kentin millî park olmasına verdiği destek ve antik kentte turistlere yönelik çalışmalarıyla hatırlanır.
Pernicka, 2006 yılından beri kazıları yürütmektedir.
Almanya: Heinrich Schliemann Troya'da bulduğu hazineyi önce Yunanistan'a daha sonra da Almanya'ya kaçırdı. II. Dünya Savaşı'ndan önce Almanya'da olduğu bilinmekte olan hazine savaş sonrası kayıplara karıştı. Günümüzde Almanya'nın elinde hala yaklaşık 480 Troya eseri olduğu sanılmaktadır. Bu eserlerin Berlin'de bulunan Neues Müzesi'nde 103 ve 104 nolu salonlarda sergilenmektedir fakat koleksiyon II. Dünya Savaşı'nda kaybolduğu için sergilenen bazı eserler, asıllarının kopyalarıdır.[45]
Türkiye'nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer, 2001 yılında Almanya'nın Stuttgart kentinde düzenlenen "Truva, Düşler ve Gerçek" adlı sergi açılışında, dolaylı yoldan eserlerin Türkiye'ye iadesini istedi ve bunu şu sözlerle dile getirdi:
"Burada sergilenen kültür hazinesi, dünya kültür mirasının bir parçasıdır. Bu yapıtlar, ait oldukları uygarlıkların topraklarında daha büyük bir anlam ve zenginlik kazanmaktadırlar."[46]
Rusya: Troya hazinesinin Berlin'de kaybolan kısmının II. Dünya Savaşı sonunda, müttefik kuvvetlerce işgal edilen Berlin'de, saklandıkları Berlin Hayvanat Bahçesi'nden Ruslar tarafından alınıp götürüldükleri ortaya çıktı. Uzun süre eserlerin ülkesinde olduğu iddialarını reddeden Rusya, 1994 eserlerin ülkesinde olduğunu kabul ederek, bunların savaş tazminatı olduğunu belirtti. Eserlerin Türkiye tarafından istenmesine konusunda ise eserler Almanya'dan getirdiği için Türkiye'nin bunları isteme hakkı olmadığı yönündedir.[47] Rusya'daki eserler 1996 yılından beri Moskova'da bulunan Puşkin Müzesi'nde sergilenmektedir.
ABD: Troya'nın Erken Tunç Çağı'ndaki 2. Dönemi'nden kalma küpe, kolye, diadem, bilezik, pendant gibi 24 parçadan oluşan eser 1966 yılında Penn Müzesi'nce satın alındı. Bu parçalar 2009'da dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın başlattığı görüşmeler öncülüğünde Türkiye'ye iade edildi.[48]
Mitolojide şehrin kurulduğu tepe, Zeus'u kandırdığı için Zeus tarafından Olympus'tan aşağı atılan tanrıça Ate'nin ilk düştüğü yerdir. Kentin kurucusu Tros'un oğlu İlios'tur. Çanakkale yakınlarındaki Dardanos kenti kralı Dardanos'un soyundandır.
Frigya Kralının düzenlediği bir yarışmayı kazanır ve ödül olarak verilen siyah boğayı takip ederek, boğanın durduğu yere bir kent kurmaya karar verir. Boğa, tanrıça Ate'nin düştüğü yerde yere çöker ve İlios kentini bu tepeye kurar. Kente kurucusundan dolayı İllion, İlios'un babası Tros'dan dolayı da Troya denir. Kentin Akalar tarafından yıkılmasıyla ise bu tanrıçanın getirdiği kötü şansa bağlanır.
Zeus, tarafından kaçırılan Ganymede'nin babası olan kral, kötü kişiliği ile tanınır. Ganymede'ye karşılık kral özel atlar verir. Kendisini devirmek isteyen Poseidon ve Apollon'un tuzağından, tanrıça Thetis tarafından kurtulan Zeus, Poseidon ve Apollon'a kentin surlarını yapma cezası verir. Bu görevi tamamlayınca karşılık olarak Kral Laomedon, önerdiği altınları vermez. Poseidon da Troya'a bir deniz canavarı saldırtır. Yarı-tanrı Herkül ise kralın atlarına karşılık canavarı öldürür. Kral ise sözünü yine tutmaya yanaşmayınca, Herkül Kral Laomedon'u öldürür ve kralın oğlu son Troya kralı Priamos tahta geçer.
Truva Savaşı, Kaz Dağındaki tanrıçalar arası güzellik yarışması sonucu, dünyanın en güzel kadının aşkını kazanan Priamos'un oğlu Paris, bu evli kadın Hellen'i kaçırmasıyla başlayan ve Troya'nın yıkılmasına yol açan İlyada'ya da konu olmuş savaştır.
Truva atı, savaş bitmesi amacıyla şehre gizlice girmek için yapılarak, surlar içerisine sokulmak üzere karşı tarafa hediye edilen tahta attır. Odysessus'un fikri olan içi boş tahta at Troyalılara hediye gibi sunulur. Atın içine gizlenen askerlerden habersiz Troyalılar anıtı şehre taşır ve kutlamalara başlarlar. Akşam ise askerler dışarı çıkarak şehrin yağmalanmasına başlarlar. Truva atı tabiri o kadar yaygınlaşır ki deyim olarak da kullanılmaya başlar.[49] Truva atının gerçekten var olup olmadığı bilinmemektedir. Homeros tarafından anlatılan öyküde geçmekle birlikte, bunun bir metafor olduğunu düşünen tarihçiler de bulunmaktadır. Bu tarihçilere göre, Truva atı gerçekten inşa edilmemiştir ve ancak deprem tanrısı da olan Poseidon'un simgesi olan atın, depremle yıkılan Truva surlarından içeri girme olayına metafor olarak Homeros tarafından kullanıldığı düşünülmektedir.[50]
Mitolojide bahsi geçen Troyalı ünlü kişiler şunlardır;
15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'da büyük bir güç kazanmaya başlamasıyla birlikte Rönesans dönemi hümanist düşünürleri Türklerin soyları hakkında fikir yürütmeye başlamıştı. En büyük görüş ise Türklerin Truvalıların soyundan geldiği iddiasıydı. Birçok Rönesans düşünürü eserlerinde Truva şehri Yunanlar tarafından ele geçirildikten sonra Asya'ya kaçan Truvalı bir grubun, yani Türklerin Anadolu'ya geri dönerek Yunanlardan intikam aldığını anlatırlardı. Daha eski tarih olan 12. yüzyılda, Tyreli William, Türklerin göçebe kültüründen geldiklerini belirterek köklerinin Truva'ya dayandığını belirtmişti. İstanbul'un fethinden önce İspanyol Pero Tafur 1437'de Konstantinopolis (İstanbul) şehrine uğradığında insanlar arasında "Türkler Truva'nın intikamını alacaklar" sözünün dolaştığını söyler. 1453’te İstanbul’un muhasarası sırasında kentte bulunan Kardinal İsidore yazdığı bir mektupta Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’ten "Troyalıların Prensi" şeklinde söz etmişti.[51] Fatih Sultan Mehmed'in vakanüvisi Kritovulos, Fatih'in Midilli seferi sırasında Çanakkale'de Truva kalıntılarının bulunduğu bölgeye gelerek burada Truva savaşı kahramanları hakkında hayranlık hislerini belirterek onları methettiğini belirtmiştir. Kritovulos, Fatih'in başını sallayarak Truva medeniyetiyle ilgili şu sözleri sarf ettiğini yazmıştır:
Allah beni bu şehrin ve halkının dostu olarak bugüne kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarını yendik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Yunanlar, Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar ele geçirmişlerdi. Bunların biz Asyalılara karşı kötülüklerini aradan birçok devir ve yıl geçmesine rağmen onların torunlarından aldık.[52]
Aynı şekilde Sabahattin Eyüboğlu'nun ‘Mavi ve Kara’ adlı denemeler kitabında Yunanlara karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Mustafa Kemal Atatürk’ün yanındaki bir subaya ‘'Dumlupınar’da Truvalıların öcünü aldık’' dediğini iddia eder.[53]
Filmler
Belgeseller
Diğerleri
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.