Loading AI tools
27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye'de gerçekleşmiş askerî darbe Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
27 Mayıs Darbesi,[6] 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe.[7] Ayrıca 27 Mayıs Askerî Müdahalesi,[8] 27 Mayıs İhtilali[9] veya 27 Mayıs Devrimi[10] olarak da anılır. Darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır, 37 düşük rütbeli subayın planları ile Tümgeneral Cemal Madanoğlu'nun komutanlığında icra edilmiştir. Kritik mevziler bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki Komuta Kademesinin etkisiz hâle getirilmesi ile ele geçirilmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı hükûmet üyeleri tutuklanmıştır. 235 general ve 3.500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilmiş, üniversitede bulunan 147 öğretim görevlisi görevden alınmış[11] ve bazı üniversiteler kapatılmıştır. Bununla beraber 520 savcı ve yargıç görevden alınmıştır.[12][13]
27 Mayıs Darbesi | |||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Türkiye'de askerî müdahaleler | |||||||||||||||||||||||||
Darbenin, Türkiye'nin ilk hatıra parasına da işlenen sembolü.[1] Sembol; meşale, terazi, bayrak, süngü, kartal ve çıpadan oluşan kompozisyonun üzerine ışık hüzmeleri saçan ay yıldız, altında 27 Mayıs 1960 tarihi ile defne ve meşe yapraklarından teşkil çelenk, çevresinde ise "Hakimiyet milletindir." cümlesinden oluşmaktadır.[2] | |||||||||||||||||||||||||
|
1950 yılında iktidara gelen Demokrat Partinin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini[14] ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu.[15] Darbe, Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in radyodan okuduğu bildiriyle tüm Türkiye'ye duyuruldu. Darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ile Emekli Orgeneral Cemal Gürsel'in oluşturduğu Millî Birlik Komitesi, ülke yönetimini üstlendi. 37 subaydan oluşan Millî Birlik Komitesi bu harekât ile Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partiliyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından Ali Fuat Cebesoy, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut da tutuklananlar arasındaydı. Bu darbenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askerî darbelerden farkı,[16] Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıydı.[17] Nitekim dönemin Genelkurmay Başkanı da yönetime el koyan askerî güçler tarafından tutuklanmıştı.
1950'li yılların sonlarına doğru ordunun DP iktidarından memnun olmadığını[18][19][20] duyan Adnan Menderes'in çevresine "Ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim." dediği iddia edilerek ordu mensupları tahrik edilmekteydi. Yassıada Yargılamaları sırasında Refik Koraltan'ın avukatlığını yapan Hüsamettin Cindoruk, mahkeme başsavcısının Menderes'e bu konuyu sorması üzerine Menderes'in “Efendim ben devleti idare ettim, yedek subaylık yaptım, kendi gücümü biliyorum. Bu ordu yedek subaylarla nasıl idare edilir? Bunu kim uydurmuş?” dediğini belirtmiştir.[21] Kendisinin bu lafı söyleyip söylemediği kesin olarak bilinmemekle birlikte darbeyi hazırlayanların bu sözleri propaganda amacıyla kullandığı bilinmektedir. Bu sözler 27 Mayıs'tan sonra da darbeyi meşrulaştırmak için kullanılmıştır.[22][23][24]
Darbenin nedeninin Menderes hükûmetinin uygulamaları ve çıkardığı yasalar olduğu, cunta yönetimi tarafından ileri sürülmüştür. MBK; darbeyi, kardeş kavgasına son vermek ve laiklik ilkesine aykırı uygulamaları durdurmak için yaptığını ileri sürmüştür.[25] Ayrıca kimi subaylar DP iktidarının Kemalist ve laik rejimi tehdit ettiğini düşünmekteydi.[26] Öyle ki Menderes'in Demokrat Parti Meclis grubunda partisinin gücünü vurgulamak için yaptığı bir konuşmada "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz." sözü ile laik cumhuriyete kastetme niyetini taşıdığı iddia edilmiştir.[27][28][29] Ezanın Arapça okunmasına izin verilmesi ve din öğrenimi ile ilgili bazı gelişmeler de rahatsızlık yaratmıştır. Bu bağlamda, darbe öncülerinden Alparslan Türkeş, darbe sonrasında verdiği bir röportajda, ezanın tekrar Arapça okutulmasını "ihanet" diye nitelemiştir.[30][31] Bunların dışında, darbenin iktidarı geleneksel elit iktidar gruplarına (ordu ile siyasi bürokrasiye) vermek amacıyla yapıldığını öne süren kaynaklar da mevcuttur.[32]
Başlangıç aşamasında sayılabilecek bir ekonomik kriz havasının darbenin etkenlerinden olduğu belirtilmektedir.[33]
DP anayasa ihlalleriyle suçlanmaktadır.[34] Adnan Menderes'in üniversite çevrelerine "kara cübbeliler" olarak hitap ettiği ve bunun yayınlanmaması için basına yasak koyduğu iddia edilir.[35][36] Üniversite çevreleri ve bazı aydınlar bu eleştirilere destek verirler.[37] İhtilalden bir ay önce İstanbul Üniversitesi'nde DP karşıtı bir eylem zorlukla bastırılır. Eylemi bastırmakla görevli askerlerin tutumu ordunun da DP'ye cephe aldığını gösterir.[37] Bu olaya şahit olan Ali Fuat Başgil o an, gördüklerini şu şekilde değerlendirir:[37]
Tamam dedim. Bu hareket orduya da sirayet ettiğine göre, artık Menderes Hükûmeti gitmiştir.
Tırmanan olaylardan ve huzursuz ortamdan CHP'yi sorumlu tutan Demokrat Parti'nin, 2 Ağustos 1958 tarihli bir Meclis grubu bildirisi şu şekildeydi:
"CHP idarecileri, Meclis ve hükûmetin meşruiyet ve istikrarını, şiddet yolu ile tahrip etmenin mümkün, hatta lazım olduğu kanaatini uyandırmaya müncer olacak, çok tehlikeli bir yola girmişlerdir"[38]
DP hükûmetinin sansür politikaları basınla olan ilişkilerini de büyük oranda zedelemiştir.
Menderes, iktidarının son yıllarında artık Marshall Planı kapsamında Amerika'dan daha fazla kredi alamadığını görmüş ve Seydişehir Aluminyum ve İskenderun Demir-Çelik ve diğer sanayi projelerini kredilendirmek için Sovyetler Birliği ile yakınlaşmaya başlamıştı. Bu amaçla Sovyetler Birliği'ne üst düzey ziyaretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Sovyetler'le yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmaktaydı.[39] Nitekim, Demokrat Parti'nin devamı olan ve "Demokrat Parti'nin Yedek Takımı" adıyla anılan Adalet Partisi, darbeden 5 yıl sonra yapılan seçimlerde 1965 yılında tek başına iktidara geldiğinde, Adnan Menderes döneminde projesi yapılıp da kredi yokluğundan gerçekleştirilemeyen bu projeleri Sovyetler Birliği'nden alınan proje kredileriyle bitirmiştir.[40][41]
Bazı iddialara göre bu askeri darbenin arkasında, evvelce Mısır lideri Cemal Abdünnasır'ın Asvan Barajı için ABD'nin kredi vermemesi üzerine Sovyetler Birliği'ne yakınlaştığını gören ABD ve diğer bazı Batılı devletler ile CIA vardır.[42][43][44]
Ancak harekâtın başına geçen Cemal Madanoğlu, bu iddiayı şöyle yalanlıyor:
"27 Mayıs’ın saygın generali Cemal Madanoğlu’na, darbeden 28 yıl sonra, 1988 yılında soruluyor: “CIA, 27 Mayıs 1960 darbesinin içinde miydi? “İşte ünlü General Madanoğlu’nun cevabı: “CIA işe sonradan el attı. Ve ordunun içine girdi.”[45]
27 Ekim 1957 seçimleri oldukça sert bir hava içerisinde yapıldı. DP seçimler öncesinde yasal düzenlemeler yaparak, muhalefetin bütünleşerek seçimlere bir cephe hâlinde girmesini engelledi.[46] CHP'nin iddiasına göre CHP'li seçmenler kütüklere yazılmamış ve bazı yerlerde sandıklarda seçim sonuçları bile değiştirilmiştir.[47] Kayseri, Giresun, Çanakkale ve Samsun'da gösteriler yapılmış ve kavgalar yaşanmıştır. Gaziantep'te ise radyo ve gazeteler önce CHP'nin zaferini ilan etmiş fakat daha sonra "köyden gelen oylar" ile seçim sonucu DP'nin zaferi olarak değiştirilmiştir. CHP'nin itirazı üzerine oy pusulaları Gaziantep Adliyesi binasına getirilmiş ancak Gaziantep Adliyesi oy pusulalarıyla birlikte yanmıştır.[48] İsmet İnönü, bu usulsüzlükleri "Kütük Marifetleri" ve İçişleri Bakanı Namık Gedik'i de "Kütük Bakanı" olarak adlandırmıştır. DP hükûmeti bu "Antep hadisesi" haberlerinin yayınlanmasını yasaklamıştır.[48]
DP oyların %47,88'ini alarak yürürlükteki çoğunluk esasına dayalı seçim sistemi sayesinde 424 milletvekili çıkardı. İsmet İnönü'nün başında bulunduğu CHP %41,09 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı.[49] Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi dörder milletvekilliği kazandılar. Muhalefetin toplam oy miktarı DP'yi geride bırakıyordu. Demokrat Parti, matematiksel olarak muhalefet partilerinin oyları karşısında azınlığın iktidarı konumundaydı.[50] Seçimlerden sonra, siyasal ortamdaki gerginlik artarak devam etti. CHP yurt çapında destek görmeye başlamıştı. Bir önceki seçimde %35 olan oy oranını % 41'e yükseltmesi bunun göstergesiydi. Oysa DP 1954'te % 57 olan oy oranını % 47'ye düşürmüştü.[51]
1954'te İstanbul'da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay'ın kurduğu komiteye Faruk Güventürk, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı ve Necati Ünsalan gibi genç subaylar katılmışlardır. Ankara'da ise Talat Aydemir, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes'in yaveri Adnan Çelikoğlu, Sezai Okan, Osman Köksal ve yandaşları ayrı bir komite kurmuşlardır. 1957'de İstanbul ve Ankara'daki iki komite birleşmiştir.[52] [53]
Birleşik komite 27 Ekim 1957'de öngörülen seçimlerinde DP'nin kaybedeceğini varsayarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde zırhlı birlikler ile şeref tribünündeki DP'lileri tutuklayarak yönetime el koymayı planladı. Fakat seçimde DP kazandığı için darbe Şubat 1958'e ertelendi.[52]
Bu arada 16 Ocak 1958'de[54] komite üyesi Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu'nun ihbarı üzerine emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım, Kurmay Albay Naci Aşkun, Kurmay Albay İlhami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, Piyade Binbaşı Ata Tan, Piyade Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Piyade Yüzbaşı Kazım Özfırat, Piyade Yüzbaşı Hasan Sabuncu ve Kuşçu'nun kendisi başta olmak üzere 9 subay tutuklanmıştır. Yargılamalar sonucunda 8 subay beraat etmiş ve Kuşçu "iftira" suçundan mahkûm olmuştur.[52]
CHP'nin 1959 yılındaki XIV. kurultayında, ülkenin acilen ihtiyaç duyduğu bazı değişiklikler için çaba gösterilmesi kararlaştırıldı. "İlk Hedefler Beyannamesi" adıyla hazırlanan bildirinin, 1961 Anayasası'nın temelini oluşturduğu ileri sürülür. Bildiri metnindeki başlıklar şu şekildeydi:
1. Eşit Muamele, 2. II. Meclis, 3. Anayasa Mahkemesi, 4. Nisbi Temsil Usulü, 5. Yüksek Hakimler Şurası'nın kurulması, 6. Memurlar Kanunu'nun düzenlenmesi, 7. Baskıdan uzak tutulan bir basın rejiminin kurulması, 8. Üniversite muhtariyeti, 9. Sosyal Güven ve Sosyal Adalet esaslarının teminat altına alınması, 10. Yüksek İktisat Şurası'nın kurulması.[55]
17 Şubat 1959'da Menderes'in başkanlığında Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine gelen Türk delegasyonunu taşıyan uçak Londra yakınlarında bir ormana düştü. Bu uçak kazasından Menderes'in yara almadan kurtulması iktidar ve muhalefet arasında bir yumuşamaya yol açsa da bu durum fazla sürmedi. 1959'un Nisan ayında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP'liler geziye "Büyük Taarruz" adını verdi.[56][57][58]
29 Nisan'da Uşak'ı "Büyük Taarruz"un ilk durağı olarak seçmiş ancak oraya ulaştığında taşlı saldırıya uğrayıp, başından yaralanmıştır.[59] İçişleri Bakanının emriyle İnönü'nün gezisini engelleyen Uşak Valisi İlhan Engin'e[60] muhalif basın 'İktidarın "Uşak" Valisi' demeye başlamıştı.[61]
İnönü, Manisa ve İzmir'den sonra 4 Mayıs'ta İstanbul'a gelmiş ve Yeşilköy Havalimanı'ndan şehir merkezine giderken Topkapı'da önce trafik müdürü tarafından durdurulmuş ve sonra halkın saldırısına uğramıştır. Polisler ve askerler müdahale etmemişlerdir. Ancak o sırada Binbaşı Kenan Bayraktar'ın emriyle askerler müdahale etmiş ve İnönü kurtarılmıştır.[62]
Birçok ilde CHP-DP arasında olaylar patlak verdi. 1960 başlarında basında sansür artmıştı, gazeteler sansür nedeni ile beyaz sayfalarla çıkıyordu.[63] Cezaevleri tutuklu gazetecilerle doluydu.[64] 2 Nisan 1960'ta Kayseri'ye gelen İsmet İnönü'nün treni, vali Ahmet Kınık'ın emriyle durduruldu. Kendisine İnönü'nün Himmet Dede Demiryolu İstasyonu'nda trenin durdurulması ve yolunun kesilmesi için emir verilmiş Binbaşı Selahattin Çetiner, "Sizin yolunuzu kesmek ve sizin Kayseri'ye gitmenize engel olmaktansa intiharı tercih ederim" sözlerini söylemiştir.[64] Olaydan sonra emekli edilmiş; ancak Danıştay kararı ile göreve iade edilmiş, daha sonra orduda generalliğe kadar yükselmiş, 12 Eylül Darbesi sonrası kurulan hükûmette içişleri bakanlığı yapmıştır. Zorlukla yoluna devam eden İsmet İnönü'yü Kayseri'de 50 bin kişi karşıladı.[65][66] Seçim öncesi meydana gelen bu olaydan dönemin ulaştırma bakanı sorumlu tutuldu. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra hazırlanan 1961 Anayasası'na Millet Meclisi genel seçimlerinden önce Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları çekilir (m. 109) maddesinin eklenmesinin sebebi olarak da bu olay gösterilir.[67]
Nisan 1960'ta TBMM'de gazete ve dergilerin "yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı" faaliyetlerini inceleyerek meclise bildirmek için Ahmet Hamdi Sancar başkanlığında kurulan Tahkikat Komisyonu meclis ile ilgili bütün neşriyatı yasaklayınca DP-CHP ilişkisi daha gerginleşmiştir. CHP'lilerin konuşmaları basına yansımadan elden ele dolaşmıştır. DP yönetimi bu konuşmalarını "İhtilal beyannameleri" olarak adlandırmıştır.[68]
18 Nisan 1960 günü Mazlum Kayalar ve Baha Akşit'in CHP'nin "yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı" faaliyetleri olduğu gerekçesiyle meclis araştırmasına açılması yolundaki önerge karşısında İnönü şöyle konuştu:
*Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi hâline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.[69]
*Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır.
*Bu tedbire teşebbüs eden baskı tertipçileri zannediyorlar ki: Türk Milletinin Kore Milleti kadar haysiyeti yoktur.
CHP Genel Başkanı uyarılarını sürdürdü. 27 Nisan 1960 günkü TBMM toplantısında İnönü tekrar Tahkikat Komisyonu'nu hedef alınca Meclis, İnönü'ye on iki oturum toplantılara katılmama cezası verildi.[70] Kararı protesto eden CHP milletvekilleri Meclisten polis zoru ile uzaklaştırıldı.[71][72]
27 Nisan 1960'ta Tahkikat Encümenlerinin görev ve yetkileri hakkında kanun teklifi konuşmasını yapan İnönü'ye Afyon milletvekili Murat Ali Ülgen: "Kürsüden ihtilal beyannamesi okudun Paşam" demiştir.[70]
28 Nisan'da İstanbul'da 29 Nisan'da Ankara'da çıkan öğrenci olayları şiddetle bastırıldı.
İstanbul'da çıkan olaylarda yaklaşık 40 öğrenci yaralanmış ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polisin kurşunuyla öldürülmüştür.[73] Bundan dolayı "Kanlı Perşembe" olarak anılmıştır.[74] DP yönetimi bu illerde sıkıyönetim ilan etti. Öğrenciler hep bir ağızdan Gazi Osman Paşa'nın kahramanlığı için yazılan Plevne Marşı'nın değiştirilmiş hâli olan Olur mu böyle olur mu şarkısını söylüyordu:[75]
Olur mu, böyle olur mu? / Kardeş kardeşi vurur mu? / Kahrolası diktatörler / Bu dünya size kalır mı?
Bu olaylarda polisler "Kahrolsun diktatörler", "Hürriyet isteriz" sloganları atan öğrencileri dağıtmaya çalışmışlardır.[74] Ancak "Türk ordusu çok yaşa" sloganı atan öğrenciler ile askerler arasında dayanışma yaşanmış ve askerler polislerin teslim ettikleri öğrencileri serbest bırakmışlardır.[74]
Harp okulu öğrencileri bir yandan Atatürk Bulvarı'nda sessiz yürüyüş yapmış ve öte yandan 20 Mayıs'ta Türkiye'yi ziyaret edecek Hindistan Başbakanı Cevahirlal Nehru'yu karşılamak için Esenboğa'dan şehir merkezine gitmek için aynı arabaya binecek olan Menderes'i Nehru'nun yanından kaçırmayı planlamıştır.[76] Ancak yabancı misafir varken bu tür hareketlere girişmenin dış dünyaya karşı olumsuz etki yaratacağı kanaatine varılarak plan reddedilmiştir.
3 Mayıs 1960'ta Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes'e bir mektup iletmiş ve Kara Kuvvetleri Kumandanlığı Karargâhına da veda mesajı göndermiştir.
Gürsel'in veda mektubundan sonra liderini yitiren gizli örgüt, önce Genelkurmay II. başkanı Cevdet Sunay'a başvurmuş fakat olumlu yanıt alamayınca 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek'e başvurmuş fakat ne olumlu ne de olumsuz yanıt alabilmiştir. Orhan Kabibay Kore'den tanıdığı "argo bir adam"[77] olan Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Tümgeneral Cemal Madanoğlu'nu önermiş fakat Madanoğlu şu şekilde tereddüdünü dile getirmiştir:
Ulan biliyorsun bende ta**ak var, kafa yok.[78]
Orhan Kabibay, düşünmek için 24 saat izin vermiş ve süre dolduğunda Madanoğlu şu yanıtı vermiştir:
Ulan, erkeklik öldü mü, örgütünüze girmeyi kabul ediyorum![78]
5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemidir. Adını 5. ayın 5. günü saat 5'te Kızılay'da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihinin ilk "sivil itaatsizlik" eylemi olarak da anılır.[79]
28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi ve Turan Emeksiz isimli öğrencinin ölmesi ülkedeki ortamı kutuplaşmaya sürükledi.[80] DP mitingi için Kızılay Meydanı'na gelen dönemin başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu. Hatta şair Cemal Süreya'nın aktardığına göre Vedat Dalokay, Menderes'in “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine başbakanın yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes ise şu soruyla cevap vermişti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”[81]
Adnan Menderes, 28-29 Nisan ve 5 Mayıs olaylarından sonra üniversite hocalarını gençleri kışkırtmakla suçlamış ve onlardan "Kara Cübbeliler" olarak söz etmeye başlamıştır.[82]
"Sevgili vatandaşlar! Dün gece yarısından itibaren, bütün Türkiye'de, deniz-hava-kara Türk Silahlı Kuvvetleri, el ele vererek, memleketin idaresini ele almıştır. Bu hareket, Silahlı Kuvvetlerimiz'in müşterek işbirliği sayesinde, kansız başarılmıştır! Sevgili vatandaşlarımızın sükûn içinde bulunmalarını ve resmi sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin sokağa çıkmamalarını rica ederiz."
— Darbe sabahı radyodan okunan ilk bildiri.
Başkent Ankara'yı ele geçirmek için Tümgeneral Selahattin Kaplan komutasındaki 28. Tümen, Tuğgeneral Yusuf Demirdağ komutasındaki Zırhlı Eğitim Merkezi, Süvari Yarbay Reşit Çölok komutasındaki 43. Süvari Alayı, Binbaşı Hakkı Bozkaya komutasındaki Tank Taburu gibi birliklerin ikna edilmesi ya da etkisizleştirilmesi gerekirdi.[83]
23 Mayıs Pazartesi, harekât tarihi 25 Mayıs 1960 olarak kararlaştırılmış ve parolalar belirlenmiştir: zamanında gerçekleşirse "Dündar Seyhan'ın oğlu sınıfını geçti.", ertelendiği takdirde "Dündar Seyhan'ın oğlu bütünlemeye kaldı."[83]
27 Mayıs 1960 sabah saat 3.15'te piyade birlikleri ve süvari grubu, 3.30'da tanklar hareket etti. Saat 4.36'da[34] Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekât bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi.[84]
İlk olarak Tuğgeneral Yusuf Demirdağ evinden alınıp Harp Okulu'na getirilmiş ve nezarethaneye kapatılmıştır. Bundan sonra Refik Koraltan getirilmiştir. Kara Kuvvetleri Komutan Vekili ve 2. Ordu Komutanı Orgeneral Suat Kuyaş da enterne edilmiştir. Celâl Bayar Çankaya Köşkünde Veteriner Tuğgeneral Burhanettin Uluç, Topçu Yarbay Abdullah Tardu, Kurmay Albay Sami Küçük tarafından gözaltına alınmıştır. Celal Bayar, göz altına alınmadan evvel silahı ile şakağına ateş ederek intihar teşebbüsünde bulunmuş fakat yanında bulunanlar buna mani olmuştur.[85] Bu arada komite üyelerinden Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da yanlışlıkla içeriye kapatılmıştır.[86]
3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala, Cemal Madanoğlu'na, eğer darbenin lideri kendisinden daha kıdemli değilse ordusuyla Ankara'ya yürüyüp isyancıları yakalayacağını söyledi.[87] Cemal Madanoğlu bunun üzerine darbeden haberi olmayan ve İzmir'de izinli olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'in hareketin başında olduğunu söyledi.[88]
Adnan Menderes Eskişehir'den Konya'ya gitmek üzere Kütahya'ya geçtiğinde Keşif Tabur komutanı Agasi Şen ve Binbaşı Muhsin Batur tarafından gözaltına alınmış ve Ankara'ya getirilmiştir. Darbenin ilk günü, Bayar, Menderes, Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, öğrenciler tarafından darp edilmişler ve enterne edilmişlerdir.[86] İçişleri Bakanı Namık Gedik ise tutuklu olduğu odanın penceresinden aşağıya atlayarak intihar etmiştir; fakat pencereden aşağıya atılarak öldürüldüğünü savunanlar da mevcuttur.[89][90]
Cemal Gürsel, İstanbul Yeşilköy Askerî Havaalanı'ndan kalkan C-47 ile İzmir Karşıyaka Bostanlı'daki evinden alınıp saat 11.30'da Ankara'ya Harp Tarih binasına gelmiş ve saat 16'da radyoda konuşma yapmıştır.[91]
27 Mayıs 1960'tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Millî Birlik Komitesi (MBK) eliyle cunta olarak iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin anayasal bütün hak ve yetkileri 38 subaydan kurulu MBK'nin eline geçti. MBK ülkeyi yayımladığı tebliğlerle askeri cunta olarak idare etmiştir.
3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında,
“Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” demektedir.
Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur:
“Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Millî İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”
İsmet İnönü'nün Mebusevleri Ayten Sokak'taki evi de koruma altına alınmıştır.
MBK üyelerinden Muzaffer Karan ve Fikret Kuytak öteden beri CHP genel sekreteri İsmail Rüştü Aksal ile temas halindeydiler. Darbeden sonra bunlarla aynı grubu oluşturan Refet Aksoyoğlu, Suphi Gürsoytrak ve Ahmet Yıldız ile birlikte CHP ile irtibatlı olarak çalışmışlardır.[92]
İsmet Paşa, gerdeğe girecek bir delikanlı gibi iktidar için sabırsızlanıyor. (Cemal Gürsel)
CHP'deki atmosferi "Aman ne iyi, asker geldi memlekeleti kurtardı" olarak tanımlamıştır.[93]
27 Mayıs sabahı, askerler; İstanbul Üniversitesi'nden Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Naci Şensoy, Ragıp Sarıca, Tarık Zafer Tunaya, Hüseyin Nail Kubalı ve İsmet Giritli'yi askerî bir uçakla Ankara'ya getirmişlerdir.[94]
28 Mayıs günü komisyona Ankara'da iştirak eden Muammer Aksoy, İlhan Arsel ve Bahri Savcı ile birlikte yeni bir anayasa taslağını hazırlamak için çalışmalara başlamışlardır. Başkanlığına getirilen Sıddık Sami Onar'ın adıyla "Onar Komisyonu" olarak anılmıştır.[95][96]
Millî Birlik Komitesi, DP'liler hakkında daha sonradan doğru olmadığı anlaşılan bazı haberler yaymaya başlamıştı. MBK, Demokrat Partililer'in yurt dışına kaçarken yakalandığını ve beraberlerinde 12 uçak dolusu altın, mücevherat ve parayı kaçırmakta iken yakalandığını iddia etti.[97] Komite ayrıca 28 Nisan-27 Mayıs 1960 arasında yüzlerce gencin öldürüldükten sonra kamyonlarla mezarlıklara getirilip gizlice gömüldüğünü ve bir kısmının hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz hâline getirildiğini öne sürmüş ve bu gençler "Hürriyet Şehitleri" olarak adlandırılmıştır.[97][98] 2 Haziran 1960'ta İstanbul Üniversitesi rektörü Sıddık Sami Onar, Üniversitesi Yönetim Kurulunun memleketi hürriyete kavuşturmak için şehit düşenler adına anıt inşa etmeye karar verdiğini açıklamıştır. 3 Haziran'da MBK Hürriyet Şehitlerimizin tespiti işine Silahlı Kuvvetlerimizin idareyi aldığı andan itibaren ehemmiyetle devam edilmektedir. diyen bir tebliğ yayınlamıştır.[98]
Fakat gençlerin cesetleri hiç ortaya çıkmayınca, 9 Haziran'da Sıddık Sami Onar Naaşları belki bulamayacağız ama ölülerimiz vardır. diye konuşmuştur. 10 Haziran'da 28 Nisan olayının kurbanı Turan Emeksiz, tanktan düşerek ezilen İstanbul Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat, 27 Mayıs'ta kaza kurşunuyla ölen Harp Okulu öğrencisi Teğmen Ali İhsan Kalmaz, Ersan Özey ve Sökmen Gültekin'in naaşları Anıtkabir'deki "Hürriyet Şehitliği"ne nakledilmiştir.
MBK üyelerinin kimlikleri 18 Haziran 1960'ta açıklanmıştır. Yurt dışında bulunan gizli komite mensupları Dündar Seyhan, Talat Aydemir, Sadi Koçaş komiteye girmemişlerdir.
# | İsim | 27 Mayıs 1960'ta görevi | Sonraki görevi |
---|---|---|---|
1 | Orgeneral Cemal Gürsel | İzmir'de zorunlu izinli | 26 Ekim 1961'de Cumhurbaşkanı |
2 | Tuğgeneral İrfan Baştuğ | Genelkurmay Başkanlığı Personel Başkanı | 12 Eylül 1960'ta trafik kazasında öldü |
3 | Tuğgeneral Sıtkı Ulay | Harp Okulu Komutanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
4 | Tümgeneral Cemal Madanoğlu | KKK Lojistik Başkanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi (Katılmadan istifa) |
5 | Kurmay Albay Ekrem Acuner | KKK Harekât Şube Müdürü | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
6 | Kurmay Yarbay Refet Aksoyoğlu | KKK Harekât Şubesi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
7 | Kurmay Albay Mucip Ataklı | Kara Harp Akademisi öğretmeni | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
8 | Hava Kurmay Binbaşı Emanullah Çelebi | Hava Harp Akademisi öğrencisi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
9 | Kurmay Yarbay Vehbi Ersü | 43.Süvari Alay II. Grup Komutanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
10 | Kurmay Binbaşı Suphi Gürsoytrak | 1. Ordu Topçu Komutanlığı 608. Topçu Taburu | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
11 | Kurmay Yarbay Kadri Kaplan | Millî Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği Harekât Subayı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
12 | Kurmay Yarbay Suphi Karaman | KKK Personel Başkanlığı Erkân Şube Müdürü | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
13 | (Kurmay) Yüzbaşı Kamil Karavelioğlu | Kara Harp Akademisi öğrencisi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
14 | Kurmay Albay Osman Köksal | Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
15 | Kurmay Albay Fikret Kuytak | KKK Harekât Şube Müdürü | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
16 | Kurmay Albay Sami Küçük | Genelkurmay V. Şubesi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
17 | Kurmay Yarbay Sezai Okan | Genelkurmay Başkanlığı Pl. ve Prens. Şubesi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
18 | Orgeneral Fahri Özdilek | 1. Ordu Komutanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
19 | Kurmay Binbaşı Mehmet Özgüneş | 61.Tümen Topçu Komutanlığı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
20 | Deniz Kurmay Binbaşı Selahattin Özgür | Deniz Harp Akademisi öğrencisi | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
21 | Kurmay Binbaşı Şükran Özkaya | 3.Zırhlı Tugay Piyade Tabur Konumtanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
22 | Hava Kurmay Albay Haydar Tunçkanat | Hava Harp Akademisi öğretmeni | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
23 | Kurmay Yarbay Ahmet Yıldız | 4.Tümen 13.Topçu Taburu Komutanı | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
24 | Kurmay Albay Muzaffer Yurdakuler | Genelkurmay Başkanlığı Özel P.P.Şubesi Müdürü | Cumhuriyet Senatosu Tabiî Üyesi |
25 | Kurmay Albay Alparslan Türkeş | KKK NATO Şubesi Müdürü | 13 Kasım 1960'ta Yeni Delhi hükûmet müşaviri |
26 | Kurmay Yarbay Orhan Kabibay | 13 Kasım 1960'ta Brüksel hükûmet müşaviri | |
27 | Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı | 13 Kasım 1960'ta Meksiko hükûmet müşaviri | |
28 | Deniz Kurmay Binbaşı Münir Köseoğlu | 13 Kasım 1960'ta Stokholm hükûmet müşaviri | |
29 | Kurmay Yarbay Mustafa Kaplan | 13 Kasım 1960'ta Lizbon hükûmet müşaviri | |
30 | Tank Binbaşı Muzaffer Karan | Tank Taburu Harekât ve Eğitim Subayı | 13 Kasım 1960'ta Oslo hükûmet müşaviri |
31 | Kurmay Binbaşı Şefik Soyuyüce | 13 Kasım 1960'ta Kopenhag hükûmet müşaviri | |
32 | Piyade Binbaşı Fazıl Akkoyunlu | Genelkurmay Başkanlığı Muhafız Taburu Komutanı | 13 Kasım 1960'ta Kabil hükûmet müşaviri |
33 | Deniz Kıdemli Yüzbaşı Rıfat Baykal | 13 Kasım 1960'ta Tel-Aviv hükûmet müşaviri | |
34 | Kurmay Binbaşı Dündar Taşer | 13 Kasım 1960'ta Rabat hükûmet müşaviri | |
35 | Kurmay Yüzbaşı Numan Esin | 13 Kasım 1960'ta Madrid hükûmet müşaviri | |
36 | Kurmay Yüzbaşı İrfan Solmazer | 13 Kasım 1960'ta Lahey hükûmet müşaviri | |
37 | Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ | 13 Kasım 1960'ta Tokyo hükûmet müşaviri | |
38 | Jandarma Yüzbaşı Ahmet Er | 13 Kasım 1960'ta Trablusgarp hükûmet müşaviri | |
Görev | İsim | Tarih |
---|---|---|
Devlet Başkanı, Başvekil ve Millî Müdafaa Vekili |
Cemal Gürsel |
|
27 Mayıs sonrasında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükûmet üyeleri ve aralarında Millî Mücadele'nin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy'un da olduğu Demokrat Parti milletvekilleri, parti yöneticileri, asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak Yassıada'ya götürüldü. Burada tutuklulara ağır işkence ve kötü muameleler yapıldığı iddia edildi.[99][100][101] İşkence ve kötü muameleler neticesinde Cemil Keleşoğlu[102] ve Namık Gedik'in[103] intihar ettiği ileri sürüldü. Hatta DP avukatlarından Hüsamettin Cindoruk, Namık Gedik'in intiharının dahi şüpheli olduğunu iddia etti:
Namık Gedik'in intiharında fiziki zorluk var. Çift camlı bir odada yatağın üzerinden atlayıp çerçevelere çarpmadan camları kırabilmek için Hezarfen Ahmet Çelebi olmak lazım. Olabilirliği çok zor ama tek şahit Ethem Menderes. Bir de cüsseli biri, atletik yapılı değil. Namık Bey'in ailesi intihar olayına hiç inanmadı.[104]
Yassıada tutuklularından eski DP milletvekili Gıyasettin Emre, başına gelenleri şu şeklide anlatır:
Askerî havaalanında uçaktan indiriliyoruz. Sille tokat, tekme, küfür... Yemekte konuşamıyorduk.Konuştuğu için dayak yiyen çok oldu. Her sabah kumlu pırasa, akşam da taşlı fasulye veriyorlardı.[101]
Tutukluluk süresinde; Yusuf Salman, Lütfi Kırdar, Gazi Yiğitbaşı, Yümnü Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz hayatlarını kaybettiler.[100]
14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada davaları, 11 ay 1 gün sürdü. 203 gün davalara bakıldı, 872 oturum yapıldı. 19 davaya bakıldı, 1068 tanık dinlendi ve yargılamalar hükmün açıklandığı 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu.[34][105] Sivil ve askerlerden oluşan Yassıada mahkemelerinde yargılanan siyasiler; vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı, Kırşehir'in ilçe yapılması, meclis iç tüzüğünde yapılan değişiklik, Meclis oturumlarının yayına engel olunması, CHP'nin mallarına el konulması, Tahkikat komisyonu[106] oluşturmak, hakim teminatı ve mahkeme bağımsızlığının ihlali gibi konularla toplam 19 dava açıldı, davalar anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi.[34] Bu bağlamda 14 Ekim'de ilk dava "Köpek Davası"dır.[107] Davanın sanıkları Celâl Bayar ve Nedim Ökmen'dir. Konusu ise bir köpeğin değerinden fazlasına Atatürk Orman Çiftliği'ne satılmasıdır. TCK'nın 209. maddesine göre 5 yıl hapis ve ömür boyu memuriyetten mahrumiyetleri istendi.[107] Bayar'ın savunması Millî Mücadele yıllarında gösterdikleri yardımlardan dolayı bu parayla Bursa'daki Umurbey köyüne çeşme yaptırdığı yolundadır.
Yassıada spor salonunda gerçekleştirilen ikinci davanın konusu 6-7 Eylül Olayları'nın DP hükûmetince çıkartıldığına dair suçlamadır.[108] Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Fuad Köprülü, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Emniyet Müdürü Alaaddin Eriş, İzmir Valisi Kemal Hadımlı, Selanik Başkonsolosu Mehmet Ali Balin ve diğerleri Selanik'te Atatürk'ün evinin bombalanması ve Rum azınlığın evlerinin yağmalanmasının organizasyonunu yapmakla suçlanıp, 5 ile 10 yıl ağır hapis, kamu hizmetlerinden sürekli men cezası istenildi. Savunma Türk hükûmetinin tertip etmesi asla doğru değildir denilerek yapıldı.[109] Bayar beraat ederken, Menderes ve Zorlu 6 yıl hapis, diğerleri 4 ay hapis cezası aldı.[107]
Bir sonraki dava "Bebek Davası" olup sanıklar Adnan Menderes ve Fahri Atabey'dir. Cemal Gürsel tarafından gizli celse olarak yapılması istense de açık olarak yapılmıştır. Ayhan Aydan'dan olan bebeğini Fahri Atabıyık'ı azmettirerek öldürtmek suçundan her ikisine 5 ile 10 yıl ağır hapis istenir.[107] Ayhan Aydan ve Menderes dava sırasında ilişkilerinin ve bebeklerinin olduğunu fakat doğum sırasında öldüğünü belirtirler. Dava sırasında savcı bir kadın külotunu gösterip, kimin giydiğini ve başbakanlıkta unuttuğunu sorar. Adnan Menderes'in avukatı Burhan Apaydın'ın müdahalesi ile olay kapanır.[110][111] Beraatlerine karar verilir.
Bir sonraki dava "Vinilex Davası"'dır. Maliye bakanı Hasan Polatkan'ın şirkete usülsüz kredi sağladığı ve bunun üzerine 110 bin lira rüşvet aldığı iddia edilmiştir. Adnan Menderes ve Hasan Polatkan'ın nüfuzlarını kullanarak "Vinileks" firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmışlardır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu bankanın 27 Mayıs Darbesi'ne kadar Umum Müdürlüğü'nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı bankanın genel müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi vererek bu firmanın kredi limitini iki misli artırdığını belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Polatkan'ı bu davadan da suçlu bulmuştur. Polatkan 7 yıl ağır hapis ve memuriyetten men cezası alırken, şirket yetkilileri de ceza almışlardır.[112]
Bu duruşmalarda açılan bir diğer dava radyo davasıydı. Adnan Menderes, bazı bakanlar ve Basın Yayın ve Turizm genel müdürü olan Altemur Kılıç hakkında radyoyu parti organı hâline getirdikleri yolunda açılmıştır.[22]
Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Celâl Bayar, Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan oybirliğiyle, eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman oy çokluğuyla ölüm cezasına çarptırıldı.
Daha sonra özellikle sanık yakınları, bazı sanıklara savunma için süre ve imkân verilmediğini iddia ettiler.[113][114][115] Hasan Polatkan'ın yargılamalar sırasında kaybettiği 175 sayfalık savunması yıllar sonra, dönemin Yassıada İrtibat Bürosu Müdürü albay Ömer Faruk Erus'un kasasından çıktı.[116][117]
Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Adnan Menderes 17 Eylül 1961'de saat 13.30'da İmralı Adası'nda idam edildi. Dünyanın bütün ülkelerinde ceza muhakemesi kanunlarına göre idam cezaları sabaha karşı infaz edilirken Adnan Menderes'in cezasının infazında bu kuralın dışına çıkılarak öğle vaktinde idam gerçekleştirilmiştir. Bu durumun nedeni olarak, Zorlu ve Polatkan'ın idamlarından sonra, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth başta olmak üzere tüm Avrupa devletlerinin var güçleriyle Türkiye'ye baskı yapmaları gösterilir.[118] İdamdan 9 gün sonra Menderes'in evine gidilerek evin kapısına idam hükmünün bir suretinin asıldığı ve idam edilirken kullanılan ip, idam gömleği, cellat, imam ve son gün yiyip içtiklerinin parasının eşi Berrin Menderes'ten alındığı çok sefer dile getirilmiştir.[118]
Zorlu, Polatkan ve Menderes'in dışındakilerin cezaları infaz edilmeyip, hapis cezasına çevrildi. İdamları durdurmak için ABD başkanı John F. Kennedy'nin Ankara Büyükelçisi Raymond Arthur Hare aracılığı ile Dışişleri Bakanı Selim Sarper'e bir mesaj ilettiği iddia edilir.[119]
27 Mayıs Darbesi'nden sonra bozulan ekonomiyi düzeltmek iddiasıyla alyans bağışı kampanyası Zırhlı Tugay tarafından başlatıldı. Hatta bu konuda Gürsel'in, ABD'den mali yardım istediğine dair belgeler olduğu iddia edilmektedir.[120] Halktan toplanılan bu alyanslar yerine ucuz metalik alyanslar verildi.[121] Alyanslarını bağışlayanlara MBK tarafından bakır "Devrim" yüzükleri verildi. Vehbi Koç hazineye 26 kilo altın ve bir bina bağışladı. Ankara'nın Yücetepe semtinde yapılan askeri lojmanların halktan toplanan bu alyanslar ve birikimlerle yapıldığına dair söylentiler çıkmış ve "Alyans Evler" olarak anılmaya başlanmıştır.[122][123]
Ekim 1960'ta Millî Birlik Komitesi 147 öğretim üyesini üniversitelerden uzaklaştırdı.[124][125] Görevine son verilenler arasında Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner de vardı. Genelde bu tasfiyeler üniversite içinden gelen ihbarlara dayanıyordu.[126] Kararı protesto etmek için Turhan Feyzioğlu, Sıddık Sami Onar, Fikret Narter ve Suut Kemal Yetkin gibi birçok rektör ve öğretim üyesi görevinden istifa etti.[127] 1962 yılında çıkarılan yasayla öğretim üyelerine üniversiteye geri dönüş hakkı tanındı.[125]
27 Mayıs Darbesi'nde DP'liler Kürdistan Hükûmeti tesis etmek üzere çalışmalar yapmakla suçlandılar.[128][129][130] 31 Mayıs 1960'ta Cumhuriyet gazetesinde MBK'nin bu konuyla ilgili çeşitli belgeler bulduğu ve Şeyh Said'in oğlunun DP iktidarı döneminde doğuda propaganda gezileri yaptığı iddia edilmiştir.[131] Darbeden 4 gün sonra Doğu ve Güneydoğu'dan seçilen 485 ağa ve şeyhler Sivas Kabakyazı Garnizonu'nda bir kampa yollanmıştır.[132][133] Bu konu hakkında Cemal Gürsel'in "ileri gelen 2500 Kürdü öldürelim" dediği iddia edilmektedir.[134] Sivas'taki kamp 19 Ekim 1960 tarihinde çıkan 105 numaralı Mecburi İskân Kanunu ile boşaltılıp Millî Birlik Komitesi tarafından "55 ağa" DP'yi destekliyor iddiasıyla Antalya, Isparta, İzmir, Afyonkarahisar, Manisa, Denizli ve Çorum'a sürüldü.[135][136][137]
Bu kanun 1962 yılında kaldırıldı.[137] 1961 Anayasası'nda bir takım değişiklikler yapıldı. 1924 Anayasası'nın 3. maddesi olan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir" şeklinde değiştirildi.[138]
Ağustos 1960-Şubat 1961 arasında Millî Birlik Komitesi tarafından emekliye sevk edilen 235 general ve yaklaşık 5.000 subay tarafından Emekli İnkılap Subayları Derneği kurulmuş ve orduya geri dönmeye çalışmışlardır. Bu derneğe bağlı emekli subaylar "Eminsular" olarak anılmıştır.[139] En yüksek rütbeli üyesi olan Orgeneral Ragıp Gümüşpala daha sonra Adalet Partisi'nin genel başkanlığına getirilmiştir.
Millî Birlik Komitesi kuruluşundan itibaren karma ve heterojen bir gruptu. Madanoğlu-Küçük grubu ile Türkeş-Kabibay grubu karşı karşıya gelmiştir.
Madanoğlu-Küçük grubu iktidarı bir an önce sivillere devretmeyi planlamıştır.[140] Fakat Türkeş, Kabibay ve Erkanlı grubu reformların yapılmadan önce iktidarını sivillere devretmesine karşı çıkmış ve hemen sivillere devretmenin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi'ne teslim etmek anlamına geleceğini savunmuştur.
Eylül ayının başlarında Alparslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve Dündar Seyhan, ihtilalin gayesine aykırı çalışan dört beş kişinin ülke dışına çıkarılmasını kararlaştırmışlardır. Türkeş, kararı uygulamak için hazır olduğu halde Kabibay zamana bırakmayı tercih etmiştir.
İstanbul'da Muzaffer Özdağ'ın "Bâb-ı Âli'den de geçeceğiz" demesi büyük yankılar uyandırmış ve Cemal Gürsel'in tasfiye kararı almasını hızlandırmıştır.
MBK üyelerinden Muzaffer Yurdakuler, Seyhan tasfiye kararını arkadaşlarına anlatırken kulak misafiri olmuş ve diğer MBK üyelerine haber vermiştir.
Karşı taraf erken davranmış ve Gürsel 13 Kasım 1960'ta Alparslan Türkeş'e bir mektup göndererek Kurmay Albay Alparslan Türkeş, Kurmay Yarbay Orhan Kabibay, Kurmay Yarbay Mustafa Kaplan, Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı, Kurmay Binbaşı Şefik Soyuyüce, Kurmay Binbaşı Dündar Taşer, Piyade Binbaşı Fazıl Akkoyunlu, Tank Binbaşı Muzaffer Karan, Deniz Kurmay Binbaşı Münir Köseoğlu, Deniz Kıdemli Yüzbaşı Rıfat Baykal, Kurmay Yüzbaşı İrfan Solmazer, Kurmay Yüzbaşı Numan Esin, Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ ve Jandarma Yüzbaşı Ahmet Er olmak üzere çoğunluğu Türkçü subaydan oluşan 14 MBK üyesini emekliliğe sevk edip yurt dışındaki temsilciliklere danışman olarak tayin etmiştir.[42]
27 Mayıs darbesinden 8 ay sonra 1961 yılında Osmanlı Devleti'nin subayların ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturduğu fondan devredilerek 50 bin altınla kuruldu.[141] Kurumun kuruluşu 3 Ocak 1961 kabul edilen Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu'na dayanmaktadır.[142] Üye olması zorunlu subay ve astsubayların maaşlarının %10'u ve yedek subayların maaşlarının %5'i her ay bu fona aktarıldı.[143]
Mustafa Kemal Atatürk tarafından konulan ve askerin siyasete müdahale etmesini kesinlikle yasaklayan mevcut 22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu[144][145] dışında, 27 Mayıs'tan sonra 4 Ocak 1961 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu çıkarıldı ve Türk Silahlı Kuvvetleri daha sonraki darbe ve teşebbüslerini bu kanunun 35. ve 85. maddesine dayandırdı.[146] 27 Mayıs Darbesi'nin Türkiye'de askerî darbelerin meşru olduğu intibasını yarattığı ve diğer askerî darbelerin yolunu açtığı yönünde iddialar bulunmaktadır.[100][147][148]
Görev | İsim | Tarih |
---|---|---|
Başbakan |
Cemal Gürsel |
3 Mart 1961
|
6 Haziran 1961'de ordu içinde Millî Birlik Komitesine muhalif olan general ve subaylar Silahlı Kuvvetler Birliği (SKB)'ni kurmuş ve sembolik başkanlığına Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı getirmişlerdir. SKB ordunun yönetimde kalmasından yanaydı ve parlamentonun açılmasına taraftar değildi.[149] SKB, MBK tarafından Washington'a atanan İrfan Tansel'in bindiği uçağı yanlı jetler ile havada geri çevirerek Hava Kuvvetleri Komutanlığına tekrar getirilmesini sağlayacak kadar güçlenmiştir. Bu olay üzerine Cemal Madanoğlu görevinden istifa etti.[42]
6 Ocak 1961'de MBK ve Temsilciler Meclisi'nden oluşan Kurucu Meclis kuruldu. Daha sonra Enver Ziya Karal ve Turhan Feyzioğlu başkanlığında Kurucu Meclise bağlı 20 kişilik bir anayasa komitesi kurularak yeni anayasa için çalışmalara başlandı.[150]
Yeni hazırlanan anayasada 1924 Anayasası'ndan farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılapçılığa yer verilmemiş, milliyetçilik ise Millî Devlet olarak değiştirilmiştir. İlk kez Sosyal Devlet ilkesi bu anayasa ile ortaya çıkmıştır. Adalet Partisi de resmi olarak yeni anayasanın 1924 Anayasası'na kıyasla "ileri bir adım" olacağını belirtmiştir. Ancak Adalet Partisi'nin desteğiyle "hayırda hayır vardır", "hayır deyin hayırlı olsun", "demli çay" ("hayır" oyunun renginin kırmızı olmasından) gibi sloganlarıyla "hayır" kampanyası yürütülmüştür. Hatta "Mr. Referendum" adlı bir Amerikalı'nın olduğu ve "evet" oyu vermesinin o Amerikalı'ya evet demek anlamına geleceği anlatılmıştır. 9 Temmuz 1961'de yapılan halk oylaması sonucu 1961 Anayasası %61.7 gibi bir evet oranıyla kabul edilse de[26][151][152] bazı akademisyenler ve uzmanlar %40'a yakın hayır oyunun oldukça anlamlı olduğunu ileri sürdüler ve yeni Anayasanın toplumun ciddi bir kesimi tarafından onaylanmadığını savundular.[153][154]
Adnan Menderes'in idamından üç hafta sonra 15 Ekim 1961'de Demokrat Parti'nin oy tabanının "mirasçıları" Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların % 62'sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlardır. Buna karşı Cumhuriyet Halk Partisi %41,1'ini alarak 173 milletvekili çıkarabilmiştir. Bu seçim "Menderes'in zaferi" olarak nitelendirilmiş ve ordu durumdan rahatsız olmuştur.[155][156] 15 Ekim 1961'de genel seçimler yapıldı. XII’nci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi 25 Ekim 1961 günü toplandı. Böylece normal rejime geçilmiş oldu[157]
Ordu içinde MBK kadar etkili olmaya başlayan SKB, seçimlerin millî iradeyi tam olarak yansıtmadığı ve yeni bir darbenin gerektiğini savunmuştur. 21 Ekim'de MBK'nın İstanbul kanadına bağlı 10 general ve 18 albay toplanmış ve en geç 25 Ekim'e kadar yönetime el koyacağını kararlaştıran "21 Ekim Protokolü" imzalamıştır.[158] 22 Ekim'de MBK'nın Ankara kanadı aynı içerikteki "Mürted Protokolü" imzalamıştır.[159]
Fakat SKB onursal başkanı durumunda bulunan Cevdet Sunay'ın müdahalesiyle protokoller askıya alınmış ve siyasi parti liderleriyle uzlaşma yolu tercih edilmiştir.[160]
Bunun için 24 Ekim'de Çankaya'da Ragıp Gümüşpala, Ekrem Alican, İsmet İnönü, Osman Bölükbaşı, Cevdet Sunay, Cemal Gürsel ve generallerin önünde Yassıada mahkûmlarına af çıkarılmayacağına, Emekli İnkılap Subaylar Derneği'ne bağlı subayların orduya geri alınmayacağına ve Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanı seçilmesi için çalışacaklarına dair protokolü imzalamışlardır.
Ali Fuat Başgil'in MBK üyeleri tarafından ölümle tehdit edilerek adaylıktan çekilmesiyle 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına getirildi.[161]
Ülkenin millî güvenlik politikalarının belirlenmesi amacıyla daha önce çeşitli kararname ve kanunlarla kurulan Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği ve Millî Savunma Yüksek Kurulu, 1961 Anayasası'nda Millî Güvenlik Kurulu ismiyle düzenlendi.[162]
Anayasa Nizamını, Millî Güvenlik ve Huzuru bozan fiiller hakkında kanun hazırlanıp, 5 Mart 1962'de kabul edilen 38 Sayılı Kanun'da darbeyi eleştirmenin suç olduğu vurgulandı.[163] Bu kanunun birinci maddesinin B bendinde şöyle denilmekteydi:
27 Mayıs 1960 devrimini zedeleyebilecek şekilde: Bu devrimin neticesi olarak Yüksek Adalet Divanınca veya sair kaza mercilerince verilmiş ve kesinleşmiş olan karar ve hükümleri, söz yazı, haber, havadis, resim, karikatür veya sair vasıta ve suretlerle kötüleyenler, veya üstü kapalı da olsa matufiyeti belli olacak şekilde kötülemeye çalışanlar veya mahkûm edilenlerin mahkûmiyetlerine esas teşkil eden fiillerini, yahut şahıslarını övenler veya neticelenmiş hazırlık, ilk, son tahkikat veya infaz safhalariyle ilgili resim, hatırat, röportaj yapanlar veya beyanat verenler.
Eleştirenler hakkında bu kanunda belirtilen 5 madde gereğince Anayasa Mahkemesinde dava açıldı. Bunlardan biri Yeni Demokrat Parti Genel Başkanı Fuad Köprülü'nün, "af ancak bir haksızlığın tamiri olacaktır" sözleri üzerine açılan kamu davasıdır.[164]
Celâl Bayar (Cumhurbaşkanı):
Ve yine hiç şüphe etmiyorum 27 Mayıs başarıya ulaşmamış ya da hiç yapılmamış olsaydı, ne ordu içinde cuntalar kurulacak, ne 12 Mart, 12 Eylül müdahaleleri yapılacak, ne de demokrasi dejenere edilebilecekti.[148]
Cemal Gürsel (MBK lideri):
Demokrat Parti'nin memlekete yaptığı en büyük kötülüklerden biri orduyu ihtilale zorlaması olmuştur. [165]
Süleyman Demirel (Devlet Su İşleri Genel Müdürü):
(1950) Devlete karşı, onların yönettiği devlete karşı kazanılmış bir zaferdi... Onların elinden devleti alma hareketidir. 1960, halkın elinden devleti alma hareketidir.[93]
Bülent Ecevit (Cumhuriyet Halk Partisi Ankara milletvekili):
60 İhtilali... Ve kaptılar, işte kendileri güya demokrasisinin bayraktarlığını yapıyorlar... Müdahaleci ekip. Fakat ne yaptılar; üniversiteden geçmeler, 147'ler olayı, arkasından Bab-ı Ali önünden geçeceğiz lafları derken birden, bir ülke ve kültür birliği projesi ortaya çıktı. Bunu biz orataya çıkardık. Dünyada görülmemiş bir totaliter rejim projesi, yani Nazi Almanyası'nda bile eşi görülmemiş bir proje.[166]
ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi'nin 1961 tarihli değerlendirme raporu:
Türk Silahlı Kuvvetleri'nce yapılan kansız darbe, Türkiye dışında genellikle ağırlık taşıyan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin apolitik olduğu ve ciddi bir siyasi bunalımda müdahale etmeyeceği yolundaki inanışı yıkmıştır.[167]
Bu bölümdeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Haziran 2022) |
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.