Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
2000 yılı itibarıyla Türkiye'de yaklaşık 9.300 damarlı bitki türünün yetiştiği bilinmektedir. Bütün Avrupa Kıtası, Türkiye'ye kıyasla 13 kat daha büyük alan kaplamasına rağmen Türkiye'den yalnızca %24 daha fazla (11.500) bitki türü içermektedir.[1]
Yüksek miktardaki bu bitki biyoçeşitliliğinin en önemli sebepleri arasında; yüksek endemizm oranıyla birlikte Türkiye'nin toprak ve iklim çeşitliliği olduğuna inanılmaktadır.
Türkiye'de yetişen bitkilerin üçte biri endemiktir.[2] Bu kadar çok endemik tür olmasının nedeni Anadolu'nun çok dağlık ve parçalı bir coğrafya olmasıdır. Aslında Anadolu'daki dağlar, ünlü Galapagos Adaları gibi bir takımadaya benzemektedir. Darwin'den beri, adalar veya ayrık dağlar arasındaki coğrafi izolasyonun, yüksek mekansal çeşitliliğe yol açan önemli bir türleşme aracı olduğunu biliyoruz. Anadolu için bu varsayım, Uludağ ve Ilgaz Dağları gibi oldukça izole ve nispeten eski dağ kütlelerinde endemizm yoğunlaşmasıyla doğrulanırken; Erciyes Dağı ve Hasandağı gibi çok genç volkanik koniler ise endemik açıdan şaşırtıcı derecede fakirdir.
Yerel endemiklerin gelişmesi uzun zaman aldığından, Orta ve Kuzey Avrupa dağlarının tarihini Anadolu dağlarıyla da karşılaştırmalıyız. Buzul dönemlerinin her birinde Avrupa dağları, buzul öncesi endemizmin çoğunu yok eden ve yeni endemiklerin oluşmasını engelleyen kalın kalıcı buz tabakalarıyla kaplıydı. Yalnızca daha az buzla kaplı olan çevre bölgeler, buzul dönemlerinde yerel endemiklerin hayatta kalması için uygun koşullar sundu.
Anadolu'da Pleistosen buzulları yalnızca en yüksek zirveleri kapladı, bu nedenle küçük yayılış alanlarına sahip birçok tür vardı. Başka bir deyişle: Anadolu, bir bütün olarak, geçmişin ve yakın zamandaki türleşmenin tüm derecelerini gösteren büyük bir “sığınak kitlesi”dir.
Avrupa'da bulunan tüm iklim bölgeleri Türkiye'de biraz daha küçük ölçekte bulunabilir. Karadeniz sahili tüm yıl boyunca nemlidir ve en yüksek yağış Rize ile Hopa arasındadır. Doğu Karadeniz Dağları'nın güneyinde çok daha az yağış vardır, bu nedenle İç Anadolu kuraktır; ayrıca kışın soğuktur. Güney ve batı kıyılarına yaklaşırken iklim: Kışın ılık ve yağışlı, yazın sıcak ve kurak olan Akdeniz iklimine dönüşür. Bu basit şema, Anadolu'nun dağlık yüzeyi nedeniyle oldukça karmaşıktır. Yüksek dağlarda ise sert iklim koşulları tüm yıl boyunca devam etmektedir ve örneğin Ağrı Dağı'nda kalıcı buzullar vardır.
Ayrıca Anadolu’nun toprak çeşitliliği şaşırtıcı derecede yüksektir. Tuzlu topraklar Orta Anadolu'nun en kurak bölgelerinde oldukça yaygındır, ayrıca Kağızman ile Ermenistan arasındaki Aras vadisi, etkileyici tuz kaynaklarıyla doludur, bazıları doğrudan dağlardan dökülür ve bu nedenle uzaktan kar lekelerini andırır. Sivas'ın güneyinde ve Gürün çevresinde çok özel bitki örtüsüne sahip geniş alçı tepeler vardır. Güneybatı Anadolu'daki geniş serpantin alanlarında, özellikle Köyceğiz yakınlarındaki Sandras Dağı'nda çok daha fazla endemik bitki tanımlanmıştır.
Anadolu köşegeni, Akdeniz'in kuzeydoğu köşesinden Karadeniz'in güneydoğu kısmına kadar Türkiye'nin orta ve doğusu boyunca eğimli olarak uzanan ekolojik bir ayrım çizgisidir. Köşegenin batısında bulunan birçok bitki türü doğuda bulunmazken, doğuda bulunan diğerleri de batıda bulunmaz. Analiz edilen 550 türden 135'inin "doğulu" ve 228'inin "batılı" olduğu tespit edildi.[3] Bitki biyoçeşitliliğine bir engel oluşturan Anadolu köşegeninin yanı sıra, yaklaşık dört yüz bitki türü köşegenin kendisine özgüdür.[4]
Yaklaşık 400 türle Astragalus cinsi (Fabaceae) Türkiye florasının açık ara en fazla türüne sahiptir; tarihsel olarak insanlar, ağaçsız, kuru ve yoğun şekilde otlatılmış yaşam alanlarını önemli ölçüde genişletmişlerdir. Bu cinsin uyum sağlama becerisi şaşırtıcı derecede yüksektir. Çevresel koşullara bağlı olarak; küçük tek yıllık bitkilerden, küçük odunsu bitkilere ve dikenli çalılara kadar çok çeşitli yaşam formları geliştirmiştir. Astragalus'ta türleşme açık bir şekilde ilerliyor gibi görünmektedir. Neredeyse tüm farklı seksiyonları birbirinden ayırt edilmesi zor bitki kümelerinden oluşur. En çok, dikenli yastık şeklindeki Astragalus'lara tesadüf edilir. Ancak bu bitki formu Astragalus'lar tarafından icat edilmemiştir, yakınsak evrimin gerçekten çarpıcı bir örneği olacak şekilde, yine Fabaceae'ye ait olan Onobrychis cornuta'nın da etkileyici dikenli yastıkları vardır. Ayrıca Acantholimon'da da (Plumbaginaceae) çok sayıda dikenli yastık vardır. Hatta bazı Asteraceae (örneğin Centaurea urvillei, C. iberica) ve Caryophyllaceae (örneğin Minuartia juniperina) üyeleri de bu yönde gelişmiştir.
Önem sırası bakımından ikinci en önemli cins Verbascum (Scrophulariaceae) ve üçüncüsü Centaurea'dır (Asteraceae). Verbascum için Türkiye gen merkezidir. Dünyadaki yaklaşık 360 Verbascum türünün en az 232'si Türkiye'de bulunur ve bunların neredeyse % 80'i Anadolu'ya özgüdür. Çoğu Verbascum türü, ağaç şeklindeki mikro tüylerden oluşan yoğun bir örtü ile su kaybına ve sığırlara karşı korunur. Centaurea türleri nadiren yünlü tüylere sahiptir, ancak yoğun otlatmaya karşı savunma amaçlı dikenli involukral brakteler geliştirmiştir veya görünür bir gövdesi veya çok kısa olanı olmayacak şekilde evrimleşmiştir.
Kuzey Anadolu kıyısındaki Doğu Karadeniz Dağları, Karadeniz'den gelen nemli havaya karşı aşağı yukarı sürekli bir engeldir ve tüm yıl boyunca Karadeniz'in kuzey yamaçlarında yüksek yağışlara neden olur. Bu nedenle Karadeniz kıyısındaki iklim koşulları ve bitki örtüsü Orta Avrupa'dakine benzerdir. Akdeniz iklimi etkisi yalnızca çok dar bir kıyı şeridinde fark edilir, ancak kuzeydoğuda neredeyse tamamen eksiktir. Güney orman bölgelerinde, genellikle Castanea sativa ile karışık Carpinus betulus türleri hakimdir. Daha yukarılarda Fagus orientalis ve/veya Abies nordmanniana geniş ormanlar oluşturur. Pontik bariyerin 4000 m yüksekliğindeki Kaçkar Dağları ile yüksekliğin doruğa ulaştığı Rize'de ve Artvin'de nem aşırı derecede yükselir. Bu nedenle Trabzon'un doğusu, orman içinde çok sayıda yaprak dökmeyen bitki ve yamaçlardaki çay tarlaları ile bir şekilde subtropik hale gelir.
Karadeniz havzasının güneyinde iklim hemen kurur. Dağlarda önce Abies nordmanniana, ancak daha sonra Pinus baskın hale gelir. Anadolu'nun batı kısımlarında bu genellikle Karaçam'dır (Pinus nigra), doğuda ise neredeyse sadece Sarıçam'dır (Pinus sylvestris). İç Anadolu'nun daha da orta kısımlarına doğru ilerlerdikçe oldukça kurak ve soğuk kış koşulları ortaya çıkar. Bugün Orta Anadolu'nun aşağı kısımları neredeyse ağaçsızdır. Derin alüvyal topraklardaki tarlalar, kuru tepelerde bozkır ile dönüşümlü olarak yer almaktadır. Ancak, Orta Anadolu bozkırının ne ölçüde kuraklıktan ne ölçüde insanların ormansızlaştırmasından kaynaklandığı hala bir soru işaretidir. Kuraklık en çok Ankara'nın güneyinde Tuz Gölü çevresinde ve Ermenistan sınırına yakın Aras vadisinde belirgindir.
Toros Dağları, Orta Anadolu platosunun güney ucunu oluşturur ve Akdeniz'den çok etkilenmiştir; kışın çok kar yağar, ancak yazlar kurak ve ılıktır. Doruk ormanları Karaçam, Abies cilicica ve Lübnan sediri (Cedrus libani) tarafından oluşturulur. Maalesef, Toroslar'da, Cedrus varlığını ciddi şekilde etkileyen çok sayıda ormansızlaşma yaşanmıştır. Ege ve Akdeniz kıyılarında, çok sıcak ve kurak yazlar ve çok yağışlı kışlar ile Akdeniz koşulları hakimdir. Antalya İli, örneğin İngiltere'nin güneyinden (1071 mm'ye karşı 759 mm) çok daha fazla toplam yağışa sahiptir, ancak mevsimsel dağılımı tamamen farklıdır ve ortalama sıcaklık tabii ki çok daha yüksektir (18.3 °C'ye karşı 9.7 °). Bu tür koşullar, Kermes meşesi (Quercus coccifera) ve Türk çamı (Pinus brutia) gibi sert yapraklı yaprak dökmeyen ağaçların büyümesini kolaylaştırır. Ancak büyük orman tahribatı nedeniyle Batı ve Güney Anadolu kıyılarındaki tepeler ve yamaçlar günümüzde çoğunlukla maki ile kaplıdır. Bereketli alüvyal toprakların hakim olduğu yerlerde, örneğin Adana civarındaki Çukurova'da yoğun tarım yapılmaktadır.
Pierre Belon (1517-1564)'un Doğu Akdeniz Gezisi ile 16. yüzyılda İstanbul'a gelmiş ve Amasya'ya gitmiş üç Avrupalı bilginin (Ogier Ghiselin de Busbecq, W.Quackelbeen ve H.Dernschwam) bitki bilimi gözlemleri ve Leonhart Rauwolff (1535-1596)'ın Doğu Akdeniz Gezisi, Türkiye Florası ile ilgili ilk kayıtları içerir.
Sırasıyla George Wheler (1650-1724), J. Pitton de Tournefort (1656-1708), G.Antoine Olivier (1756-1814), J.C.Bauxbaum (1693-1730), J.Sibthorp (1758-1796), P.B.Webb (1793-1854), R.Aucher-Eloy (1792-1838), T.Kotschy (1813-1866), R.Grisebach (1814-1879), E.Boissier (1810-1885),Wiedemann, Pinard, Pavillon, Calvert, Heldreich, E.Koch (1809-1879), C.Clementi (1812-1872), P. Tchitatcheff (1812-1872), B.Balansa, (1825-1891), E.Bourgeau (1843-1877), H.K. Haussknecht (1838-1903), J.Bornmueller (1862-1948), H. Handel-Mazzetti (1882-1940) Türkiye Florasına katkıda bulunan yabancı bitki bilimcilerdir. Osmanlılarda modern bitki bilimi eğitimi 1839'da Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane ile başlamıştır.
Evliya Çelebi 17. yüzyılda yaşamış ve 10 ciltlik gezi defterinde birçok bitki ile ilgili kayıtlar tutmuş, gezdiği yerlerin bitki örtüsü ve yetiştirilen tarım bitkileri hakkında önemli bilgiler vermiş bir Türk gezginidir. Seyahatnamesi'nde Trakya ve Anadolu'dan 30 ağaç, 35 meyve, 10 tahıl ve baklagil, 15 sebze, 30 çiçek, 8 yabani ot adı vardır.
Yaklaşık yüz yıl öncesine kadar Türk bitki bilimciler gerçek bitki bilimi çalışmaları ile ilgilenmemişler, genellikle tıbbi ve ekonomik önemi olan bitkiler üzerinde eserler bırakmışlardır. Yine o dönemlere ait araştırıcılardan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi, Dr.C.A.Bernard (1808-1844), Salih Efendi (1816-1895), Mehmet Ali Paşa (1837-1914), Esad Şerafeddin Köprülü (1866-1942), Şerafettin Tevfik Tertemiz (1879-1957) sayılabilir. Ancak gerçek anlamda ilk flora çalışması Pierre Edmond Boissier (1810-1885) tarafından 1867-1884 yılları arasında yazılan Flora Orientalis'tir.
Cumhuriyet dönemi bitki bilimi çalışmaları 1933 yılındaki üniversite iyileştirmesi ile başlamıştır. Bu dönemdeki bitki bilimi çalışmaları artık üniversiteler tarafından yürütülmüş ve geliştirilmiştir. Bu yıllarda Alman bitki bilimcilerin etkinliği büyüktür. Ankara'da K.Krause, İstanbul'da A. Heilbornn ile başlayan ve ilk kurulan kurutulmuş bitki derlemeleriyle gelişen bitki bilimi çalışmaları Ankara'da Kadri Ahmet, Hikmet Birand, S.Kuntay, Haydar Bağda, K.Mıhçıoğlu, Baki Kasaplıgil, Kamil Karamanoğlu, İstanbul'da M.Başarman, L.Brauner, Nebahat Yakar, Sara Akdik, Turhan Baytop, Asuman Baytop, Hüsnü Demiriz, Hayrettin Kayacık, Faik Yaltırık, İzmir'de Yusuf Vardar, Necmi Zeybek ve Erkuter Leblebici ile devam etmiştir.
Ancak gerçek anlamda Türkiye'de botanik biliminin gelişmesini sağlayan adım İngiliz botanikçi Peter Handland Davis (1918-1992) tarafından yazılan Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florası ile atılmıştır. Dokuz cilt olarak yazılan Floraya 1988 yılında ilk ek cilt yayımlanmıştır. 2000 yılında Türk Botanikçiler Adil Güner, Tuna Ekim, Kemal Hüsnü Can Başer ve Neriman Özhatay editörlüğünde yayımlanmıştır.
Davis'in Florası ile başlayıp, ikinci ek cildin yayımlanmasıyla kendini ispat eden Türk Botanikçiler, sadece Türkiye Siyasi sınırlarını kapsayan bir flora hazırlamaktadır. Resimli ve Türkçe olarak yazılan yeni flora T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde devam ediyor. 2012 yılında yayımlanan Türkiye Bitkileri Listesi; Damarlı Bitkiler kitabı ile başlayan çalışma 2014 yılında yayımlanan Resimli Türkiye Florası 1. Cilt ile devam etti. 2. ve diğer ciltlerin çalışmaları devam ediyor. Amaç Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılında 28 Cilt olarak çalışmayı tamamlamaktır. Resimli Türkiye Florası çalışması Flora Araştırmaları Derneği ile Ali Nihat Gökyiğit Vakfı'na bağlı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ortak işbirliği ile gerçekleştiriliyor. Floranın editörlüğü Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Müdürü Prof.Dr. Adil Güner tarafından yürütülmektedir.
Türkiye, topografik yapı ve iklim özelliklerinin farklılığından dolayı 3 floristik bölgeye ayrılır. Bunlar;
Geniş yapraklı türlerden oluşur ve yükselti artıkça iğne yapraklı türlerle birlikte görülür. Yaz-kış yağışlı geçer, kuraklık yaşanmaz. Genellikle orman yapısı hakimdir, yağışların bol oluşu gür bir bitki varlığını ortaya çıkarır. Türkiye'nin batısından doğusuna doğru tüm kuzey kısımlarını içine alır.
Öksin ve Kolşik flora olmak üzere 2 bölüme ayrılır. Kolşik flora sırasıyla Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin illeri ile devam eden kısmı kapsarken batıda, geride kalan kısım Öksin alt flora bölümüne dahil edilir.
Doğu Anadolu, Sina yarımadası, Suriye, Filistin, Ermenistan, İran, Ürdün, yukarı Mezopotamya, Transkafkas’ın doğu ve güneyindeki kurak ve yarı-kurak kısımları, Hindikuş’un güneyi, Kuzey Himalaya'nın güney kısmı, Volga nehrinin güneyi ve Gobi Çölü'nü çevreler. Günlük sıcaklık fakları fazla, yağış miktarı az, karasal iklim görülür, yazları kurak kışları ise çok soğuktur. İran – Turan flora bölgesi, bölgeler arasındaki iklim, vejetasyon ve fitocoğrafik bakımdan farklılıklardan dolayı Batı asya alt bölgesi ve Orta asya alt bölgesi olmak üzere 2 alt flora bölgesine ayrılır.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.