Remove ads
1982 yılından beri yürürlükte olan Türkiye Anayasası Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya resmî olmayan kullanımıyla 1982 Anayasası, Türkiye'nin 9 Kasım 1982'den bu yana geçerli olan anayasasıdır. 12 Eylül Darbesi sonrasında askerî yönetimin emriyle Danışma Meclisi tarafından hazırlanmış, 23 Eylül 1982 tarihinde Danışma Meclisi tarafından ve 18 Ekim 1982 tarihinde Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren, Anayasa'nın ilk üç maddesinin "değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini" dördüncü madde olarak taslağa ekletmiştir. Anayasa, 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylaması sonucu yüzde 91,37 oranında kabul oyu ile kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası | |
---|---|
Genel bakış | |
Orjinal ad | Türkçe: 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası |
Yetki alanı | Türkiye |
Kapsam | Türkiye |
Oluşturulma | 18 Ekim 1982 |
Kabul tarihi | 20 Ekim 1982 |
Yayımlanma tarihi | 7 Kasım 1982 |
Yürürlük tarihi | 9 Kasım 1982 |
Hükûmet biçimi | Üniter parlamenter anayasal cumhuriyet (1982-2018) Üniter cumhurbaşkanlığı sistemli anayasal cumhuriyet (2018-günümüz) |
Devlet yapısı | |
Yönetim organları | Yasama, yürütme ve yargı |
Devlet başkanı | Cumhurbaşkanı |
Yasama | Türkiye Büyük Millet Meclisi |
Yürütme | 9 Kasım 1982 (Bakanlar Kurulu) 9 Temmuz 2018 (Cumhurbaşkanlığı Kabinesi) |
Yargı | Bağımsız mahkemeler |
İdari bölünüş | Üniter devlet |
Korunan madde | Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. |
İlk Yasama | 6 Kasım 1983 |
Kurduğu ilk hükûmet | 13 Aralık 1983 |
Mülga | 21 madde |
Değişiklik | 21 |
Son değişiklik | 16 Nisan 2017 |
Kapsam alanı | Türkiye Cumhuriyeti'nin idaresi altındaki tüm iller; ilçeler ve bucaklar |
Yazmak için görevlendiren | Millî Güvenlik Konseyi |
Yazan | Danışma Meclisi |
1982 Türkiye anayasa referandumu | |
İlga ettiği kanun(lar) | 1961 Anayasası |
Tam metin | |
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982) Vikikaynak'ta | |
Vikikaynak | |
Anayasa, bugüne kadar yirmi bir kez değişikliğe uğramıştır. Anayasa'da 7 kısım, 177 madde ve 16 geçici madde bulunmaktadır.
12 Eylül Darbesi, Türkiye'de 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen bir askeri darbedir. Ülkede devam eden kriz ortamı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koymasıyla gerçekleşmiştir. Müdahale, 27 Mayıs 1960'ta gerçekleşen askeri müdahaleden farklı bir şekilde, "emir ve komuta zinciri içinde ve emirle" gerçekleştirilmiştir.
27 Mayıs 1960'ta gerçekleşen askeri müdahalede, küçük ve orta rütbeli subaylardan oluşan bir grup, yönetimi ele geçirmişti. Ancak 12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetleri, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının liderliğinde, kendi hiyerarşisi içinde bir bütün olarak yönetime el koymuştur.
Bu askeri müdahale, Türkiye'nin siyasi ve sosyal yapısında derin etkiler bırakmıştır. Müdahale sonrasında birçok siyasi parti kapatılmış, siyasi faaliyetler askıya alınmış ve binlerce kişi gözaltına alınmış veya tutuklanmıştır. Anayasa'nın askıya alınmasıyla birlikte askeri yönetim tarafından hazırlanan "1982 Anayasası" kabul edilmiştir.
12 Eylül Askeri Müdahalesi, Türkiye'nin tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Olayın nedenleri, süreci ve sonuçları, ulusal ve uluslararası düzeyde birçok akademik çalışma ve tartışma konusu olmuştur.
12 Eylül 1980 gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından saat 03.00'te TRT, PTT ve diğer iletişim dairelerine el konularak başlayan askerî müdahale; İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakan Süleyman Demirel'in konutu ve diğer hedeflerin de sorunsuz olarak ele geçirilmesiyle saat 04.00'te radyolardan tüm ülkeye duyuruldu. İlk bildiride, "Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmaktır." ifadeleri yer aldı.[1]
Müdahale sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Süleyman Demirel'in başbakan olduğu hükûmetin faaliyetine son verildi, parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilan edildi, yurt dışına çıkışlar yasaklandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren devlet başkanı oldu. Yasama yetkisini kullanmak üzere Evren başkanlığında Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'ndan oluşan Millî Güvenlik Konseyi kuruldu. Siyasi partiler lağvedildi, parti liderleri önce askerî üslerde gözetim altında tutuldu, sonra serbest bırakıldı, bir süre sonra ise bazıları yargılandı. 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı. Anayasa hazırlandı, 7 Kasım 1982 günü halkoyuna sunuldu, %91,37 oy oranı ile Anayasa ve Evren'in cumhurbaşkanlığı kabul edildi.
Yasama: 1980 darbesi sonrasında oluşturulan yeni rejimin hukuki temeli, Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 27 Ekim 1980 tarihli ve 2324 sayılı "Anayasa Düzeni Hakkında Kanun" ile belirlenmiştir.[2] Anayasa Düzeni Hakkında Kanun'un 2. maddesi, yasama yetkisini Milli Güvenlik Konseyi'ne devretmiştir. Buna göre, 1961 Anayasası'nda Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan görevler ve yetkiler, 12 Eylül 1980 tarihinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından icra edilmiştir.
Yürütme: Kanunun ikinci maddesi, Cumhurbaşkanlığı'nın yetkilerini Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olarak görev yapan devlet başkanına devretmiştir. Bu dönemde Bülent Ulusu başbakanlığındaki sivil bir Bakanlar Kurulu oluşturulmuş olup, kurulun programı Milli Güvenlik Konseyi tarafından değerlendirilmiş ve 30 Eylül 1980 tarihinde Hükûmet güvenoyu almıştır.
Yargı: Yargı organları, kanun ile belirli kısıtlamalara tabi tutulmuştur. Kanun, Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan kanunların Anayasa'ya aykırılığı iddialarını dışlamış ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın denetim yetkilerini sınırlamıştır. Kanun ayrıca Bakanlar Kurulu kararnameleri ve üçlü kararnamelerin yargısal denetimini engellemiştir. Aynı şekilde, kamu personeliyle ilgili yapılan işlemlerin durdurulmasını talep etme hakkı da kısıtlanmıştır.
Bu düzenlemeler, darbe sonucunda ortaya çıkan yeni rejimin hukuki temellerini oluşturmuştur. Bu dönemde Türkiye'deki siyasi, yasal ve idari süreçlerde önemli değişiklikler yaşanmıştır.[3]
"Anayasa Düzeni Hakkında Kanun"un 1. maddesi şu şekildedir: "9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile değişiklikleri, aşağıdaki maddelerde belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere, yeni bir Anayasa kabul edilip yürürlüğe girinceye kadar yürürlüktedir."
Milli Güvenlik Konseyi, 1961 Anayasası'nın sadece bazı yasama ve yürütme yetkilerini değiştirmiş, diğer anayasal hükümleri ise yürürlükte bırakmıştır. Böylece, anayasanın hukuki ve mali hükümleri devam etmiş ancak anayasal statüleri kaybederek olağan yasa düzeyine indirgenmiştir.[4]
29 Haziran 1981 tarih ve 2485 sayılı “Kurucu Meclis Hakkında Kanun”[5] ile yeni bir anayasa hazırlamakla görevli bir Kurucu Meclis kurulmuştur.
Kurucu Meclis, 1981 yılında özel bir kanunla görevlendirilmiştir. Meclisin ana işlevi yeni anayasa taslağını hazırlamak ve Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu gibi yasaları düzenlemektir. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulana kadar yasaları oluşturma, değiştirme ve kaldırma yetkilerine sahiptir.
Kurucu Meclis, Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi olmak üzere iki bölümden oluşur (madde 1). Milli Güvenlik Konseyi'nin kimlerden oluştuğu yukarıda belirtilmiştir.
Asıl yetkiye sahip olan Milli Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisi'nden gelen kanun tasarılarını kabul, değiştirme veya reddetme yetkisine sahiptir. Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen kanunlar ve Anayasa metni, Resmi Gazete'de yayımlanarak yasalaşmıştır.
| ||
İl göre sonuçlar |
Danışma Meclisi (DM), öncelikle kendi üyeleri arasından 15 üyeden oluşan bir Anayasa Komisyonu seçti.23 Ekim 1981'de açılan Danışma Meclisi,[6] yeni anayasayı hazırlamaya başladı. Kenan Evren, Anayasa'nın ilk üç maddesinin "değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini" dördüncü madde olarak taslağa ekletti. Cumhurbaşkanlarının iki dönem görevde kalmalarını sağlayan maddeyi "bir dönem" olarak değiştirtti. Anayasa'daki cumhurbaşkanı yetkilerinin "az olmasını" ise ileride, Anıları'nın dördüncü cildinde şöyle açıklayacaktı:
"Anayasa'yı düzenlerken cumhurbaşkanına verilen yetkilerin kısıtlı olmasına ben sebep oldum. İleride bu makama gelecek olanlar bu yetkileri suistimal eder diye düşündüm, onun için fazla yetki ile donatılmasını uygun görmedim."
Hazırlanan ve son şeklini alan Anayasa, 18 Ekim 1982 tarihinde Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edildi. Anayasa'nın halkın onayına sunulmasından önce Evren bazı illere gidip konuşmalar yaptı. Anayasa'nın çeşitli başlıklarını halka anlattı.[7] Oy kullanırken iki renk olacaktı: Mavi renk, "hayır"; beyaz renk, "evet" demekti. Evren yaptığı konuşmalarla halkı mavi oy vermemesi konusunda telkin etti, verilecek beyaz oylarla Anayasa'nın kabul edilmesini istedi.[8] Evren, referandumdan iki gün önce de radyo ve televizyondan bir konuşma yaparak Anayasa'ya destek istedi.[9] Anayasa, 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylamasında %8,63 "RED" oyuna karşılık %91,37 "KABUL" oyuyla kabul edildi.[10] Evren, yürürlüğe giren Anayasa'nın 1. geçici maddesi uyarınca yedi yıllık bir süre için Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı sıfatını kazandı ve 9 Kasım 1982 günü göreve başladı.[11] Hemen sonra 21 Kasım 1982'de Ordu'ya giden Evren, oylama sonuçlarını şöyle değerlendirdi:
"Verilen oylardan biz pay çıkarmadık. Oylar Orgeneral Kenan Evren'e MGK'ne verilmedi. Anayasayı kabul eden oyları vatandaş, hergün kavga eden, birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya döken, değil selamlaşmayı, el sıkışmayı bile yapamayan kişilerden memnun olmadığı için verdi."[12]
Anayasa'nın kabulünün önemli sebebi olarak ihtilal öncesi iç savaş ortamı nedeni ile vatandaşların kendi hayatlarından endişe etmeleri ifade edilir.[13][14][15]
Danışma Meclisi (DM), 17 Temmuz 1982'de hazırladığı Anayasa taslağını sundu ve 23 Eylül 1982'de kabul etti, ardından 18 Ekim 1982 tarihinde MGK tarafından onaylanarak Resmi Gazete'de yayımlandı. 7 Kasım 1982'de yapılan halkoylamasında %91.37 "evet" oyu ile kabul edilen Anayasa, 9 Kasım 1982'de 2709 sayılı Kanun olarak yürürlüğe girdi.[16] Anayasa, öncei anayasa olan 1961 Anayasasının %61,5 "evet" oyuna kıyasla %91,37 ile yüksek bir kabul oranı yakalamıştır. Siyaset bilimciler tarafından bu yüksek oran, MGK'nin partilerüstü görünümü, medyanın denetimi, siyasi partilerin kapatılması, 12 Eylül 1980 öncesi olayların etkisi, şiddet olaylarına tepki, eski iktidarlara güvensizlik ve referandumda "hayır" çıkması durumunda belirsizlik gibi sebeplerden kaynaklandığı değerlendirilmiştir.[kaynak belirtilmeli]
1983 genel seçimleri sonrasında, TBMM Başkanlık Divanı 6 Aralık 1983'te oluştu ve anayasanın 177. maddesi gereği Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi'nin hukuki varlıkları sona erdi.
Kabul edilen Anayasa'da bulunan; Askerî Yönetim döneminde Millî Güvenlik Konseyi, Hükûmet ve Kurucu Meclis üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, 2010 Türkiye anayasa değişikliği referandumuna kadar kaldırılmadı.
1983'te siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verildi. Ancak Millî Güvenlik Konseyinin yayımladığı 31 Mayıs 1983 tarih ve 79 sayılı kararla Adalet Partisinden Süleyman Demirel, Ali Naili Erdem, Ekrem Ceyhun, Saadettin Bilgiç, Nahit Menteşe, Yiğit Köker, İhsan Sabri Çağlayangil; Cumhuriyet Halk Partisinden Sırrı Atalay, Metin Tüzün, Celal Doğan, Deniz Baykal, Ferhat Aslantaş, Süleyman Genç, Yüksel Çakmur; Büyük Türkiye Partisinden Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan olmak üzere 16 eski siyasetçi 121 gün süreyle Çanakkale'nin Lapseki ilçesindeki Zincirbozan askerî üssünde zorunlu ikamete tabi tutuldu.[17]
Millî Güvenlik Konseyinin yeni kurulan partilerin kurucularını veto etmesi ve bazı partilerin ülke genelindeki gerekli teşkilatlanmayı seçim dönemine yetiştirememeleri nedeniyle 6 Kasım 1983 genel seçimlerine katılmasına izin verilmeyen Büyük Türkiye Partisinin devamı niteliğinde olan Doğru Yol Partisi, Sosyal Demokrasi Partisi ve Refah Partisine "Yasaklılar"; Konsey tarafından genel seçimlere katılmaları uygun bulunan Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'ın liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi, eski Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp'ın liderliğindeki Halkçı Parti ve 24 Ocak kararlarını hazırlayan Turgut Özal'ın liderliğindeki Anavatan Partisine "İcazetliler" veya "6 Kasım Partileri" denildi.
6 Kasım 1983 genel seçimlerini Anavatan Partisi kazandı, Halkçı Parti ikinci ve Milliyetçi Demokrasi Partisi de sürpriz bir şekilde üçüncü oldu. Seçimlerden sonra milletvekillerinin parti değiştirmeleri sonucunda Doğru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi de Meclise girdi. Daha sonra alınan başarısız seçim sonuçları nedeniyle Milliyetçi Demokrasi Partisi kendisini feshetti, Halkçı Parti ise Sosyal Demokrasi Partisi ile birleşerek Sosyaldemokrat Halkçı Partiyi kurdu.
|
Anayasanın geçici 4. maddesi ile getirilen 10 ve 5 yıllık siyasal yasakların kalkıp kalkmaması konusunda 6 Eylül 1987'de düzenlendi. Seçmen kütüklerinin belirlenmesi amacıyla 12 Temmuz 1987'de tüm yurtta sokağa çıkma yasağı uygulandı. Yüksek Seçim Kurulu, halk oylaması sonuçlarını 12 Eylül 1987'de açıkladı. Halk oylamasına 24.436.821 seçmen katıldı. Geçerli 23.347.856 oydan 11.711.461'i 'evet' (% 50.16), 11.636.395'i 'hayır' (% 49.84) çıktı. Böylece, Geçici 4. madde yürürlükten kalktı.
Bu referandumda Evet oyları ile Hayır oyları arasında sadece 75.066 oy çıkmıştır. Sonuçların açıklanmasından önce dönemin Başbakanı Turgut Özal erken genel seçim kararı almış ve aynı yıl 29 Kasım'da 1987 Türkiye genel seçimleri yapılmıştır.
| ||||||||||||||||||||||
Bu referandum şu konularda yapılmaktadır:
| ||||||||||||||||||||||
Resmî site | [19] | |||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Sonuçlar | ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
İl göre sonuçlar |
2000 yılında seçilen 10. cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007'de dolmaktaydı.[20] TBMM, cumhurbaşkanlığı adaylığı son başvuru tarihini 25 Nisan gecesi ve ilk tur oylama gününü 27 Nisan olarak belirlemişti.[21] Seçim dönemine, başörtüsü ve laiklik tartışmalarıyla gelinmişti. Ülkenin çeşitli yerlerinde "Cumhuriyet Mitingleri" adıyla geniş katılımlı gösteriler düzenlendi ve iktidar partisinin, kendi siyasal çizgisinden bir ismi cumhurbaşkanlığına seçmesi engellenmek istendi. Seçimin kaderini ise, dört ay önce ortaya atılan 367 tartışmaları belirledi. Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için, ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) aranıyordu. Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 26 Aralık 2006'da Cumhuriyet'te yayımlanan yazısında, Anayasa'da belirtilen 367'nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğunu ortaya attı. Bu görüşe göre oylamalara en az 367 kişinin katılması gerektiği, aksi halde sonucun geçersiz olacağı iddia edildi.[22] Böylece meclisteki sandalye sayısı 354 olan iktidar partisi, tek başına kendi oylarıyla cumhurbaşkanı seçemeyecekti. Aynı dönemde ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal, iktidar partisinin uzlaşma olmadan kendi adayını çıkarması durumunda oylamalara katılmayacaklarını ve 367 tartışmalarının ciddiye alınması gerektiğini söyledi.[23] İktidar partisi dönemin dışişleri bakanı olan Kayseri milletvekili Abdullah Gül'ü aday gösterdi.[24] Bu arada yine iktidar kanadından Ankara milletvekili Ersönmez Yarbay adaylık başvurusu yapmıştı[25] ancak Yarbay ilk tur oylaması öncesi adaylıktan çekildi. İlk tur oylama 27 Nisan'da yapıldı. Toplam 361 oy kullanılırken, Abdullah Gül 357 oy aldı. Oylamanın hemen sonrasında, CHP 367 iddiasıyla seçimi Anayasa Mahkemesine taşıdı.[26] Aynı günün akşamı Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine, daha sonra e-muhtıra olarak anılacak, bir basın açıklaması konuldu.[27] Açıklamada seçimlerde laikliğin tartışma konusu yapıldığı ve Genelkurmay'ın bu konuda taraf olduğu söylendi. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs'ta verdiği kararla, 367 iddiasını kabul ederek yapılan birinci tur oylamayı iptal etti.[28] Bunun üzerine 6 Mayıs'ta yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının (367) bulunamayışı yüzünden 11. Cumhurbaşkanı seçilemedi.[29]
Anayasa Mahkemesinin oylama iptali kararı üzerine, cumhurbaşkanlığı seçimi henüz tekrarlanmadan, AK Parti'den erken genel seçim kararı çıktı;[30] 24 Haziran'da seçimlere gidilmesi için meclise teklif sunuldu.[31] Daha sonra, Yüksek Seçim Kurulunun seçim takviminin işleyebilmesi için 22 Temmuz tarihi önerisine uyularak, tüm partilerin desteğiyle seçim kararı alındı.[32]
Mecliste seçim kararı alınmasının yanında, Anayasa'da bazı değişikliklere gidildi. Buna göre, genel seçimlerin yapılma süresi beş yılda birden, dört yılda bire düşürüldü. Cumhurbaşkanlığı seçiminin iptaline yol açan toplantı yeter sayısı konusu, meclisin tüm işlemlerinde üçte çoğunluk olarak netleştirildi. Cumhurbaşkanının meclis tarafından değil, halk tarafından iki turlu oylamayla seçilmesi kararlaştırıldı; yedi yıl olan görev süresi beş yıla düşürülerek, iki kez seçilebilmenin önü açıldı.[33] Değişiklik paketi mecliste 376 oyla kabul edilmişti.[34] Ancak yeni cumhurbaşkanı seçilemediğinden, görev süresi dolmasına rağmen görevini sürdüren Ahmet Necdet Sezer, yapılan değişiklikleri "rejimi sıkıntıya sokar" eleştirisiyle veto etti.[35] Değişiklik paketi tekrar geldiği mecliste, bu kez 370 oyla aynen kabul edildi.[36] Aynı metinle ikinci kez önüne gelen paketi veto yetkisi bulunmayan Sezer, 15 Haziran'da paketi halk oylamasına sunma kararı aldığını; ayrıca Anayasa Mahkemesine iptal davası açacağını duyurdu.[37] Yüksek mahkeme 5 Temmuz'da verdiği kararla Cumhurbaşkanlığının iptal taleplerini reddetti.[38] Değişiklik paketi 21 Ekim'de yapılan halk oylamasında, %68 oyla kabul edilerek yürürlüğe girdi.[39]
Alınan karar sonucu 22 Temmuz'da erken seçime gidildi. Seçimde %46,6 oy alan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, 341 milletvekilliği ile yeniden tek başına iktidar oldu. Ancak partinin oy oranı yaklaşık %12 artmasına rağmen, Devlet Bahçeli başkanlığındaki MHP'nin de %14,3'le barajı geçmesi ve meclisteki üçüncü parti olması dolayısıyla, iktidar partisinin meclisteki sandalye sayısında düşüş oldu. %20,85 oy alan Deniz Baykal yönetimindeki CHP ana muhalefet partisi konumunu korudu. Oyları az da olsa artan partinin sandalye sayısı, yine meclise MHP'nin de girmiş olmasıyla, 178'den 112'ye kadar geriledi.[40]
Mayıs 2010'da Meclisten geçen ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından halkoyuna sunulan 26 maddelik anayasa değişikliği paketindeki maddelerden biri de "geçici 15. madde"nin kaldırılmasıyla ilgiliydi. Bu maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylül Darbesi ile ilgili iddia edilen suçların zaman aşımına uğrayıp uğramayacağı konusunda farklı görüşler ortaya atıldı.
Referandum sonucu değişikliklerin kabul edilmesiyle (%57,88 "evet") 13 Eylül 2010 tarihinde çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler ve bazı kişiler 12 Eylül'ü yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.[41] Bütün suç duyurularını toplayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Millî Güvenlik Konseyi (MGK) adı altında 12 Eylül 1980'de ülke yönetimine el koyan ve 7 Aralık 1983 tarihine kadar bu statüsünü sürdüren askerî cunta yönetiminin hayatta kalan üyeleri Kenan Evren, Nejat Tümer ve Tahsin Şahinkaya'nın işlediği (A) Nürnberg Şartı ile kabul edilmiş ve tüm devletlerin kendi kanunlarında yer almasa dahi suçun oluşumu hâlinde takip etmek zorunda oldukları uluslararası hukukun buyruk kuralı niteliğine sahip insanlığa karşı suçlar (B) 765 Sayılı Ceza Kanunu'nun 146, 147, 153, 174, 179, 180, 181. maddeleri kapsamında, insanlığa karşı suçlar ve resen takdir edilecek suçlar nedeniyle haklarında başsavcılık tarafından ceza dava açılması ve haklarında gerekli önlemlerin alınması istemi..."[42] ile 7 Nisan 2011 tarihinde ilk soruşturmayı başlattı. 4 Nisan 2012 tarihinde darbenin yargılanmasına başlandı.[43][44] Davaların sonucunda, 2014 yılında, Evren ve Şahinkaya mahkeme tarafından müebbet hapis cezası aldı.[45][46] Karar sonrası temyize gidildi, bu süreçte hem Evren hem Şahinkaya öldü.[47] Bunun üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kamu davasını ortadan kaldırdı ve sanıkların ölümünden dolayı davanın düşürülmesine karar verdi. Kararlar kesinleşmedi. Ayrıca Yargıtay, Evren ve Şahinkaya'nın rütbelerinin sökülmesine ve mal varlıklarına el konulmasına yer olmadığını hükmetti.[48] Davanın müdahillerinden olan Devrimci 78'liler Federasyonu, davadan vazgeçmeyeceklerini ve 57 ilde "işkence" iddiasıyla açılan davaları yakın takipte tutacaklarını belirtti.[49]
Başkanlık sistemi, 2005'te Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından önerildi ve Başbakan Erdoğan tarafından desteklendi.[50] Bu süre zarfından sonra başkanlık sistemine geçiş Adalet ve Kalkınma Partisi liderleri tarafından "yeni anayasa" ile birlikte birçok kez açık bir şekilde dile getirildi. Ekim 2016'da partinin Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Nisan 2017'nin değişiklik için referandum tarihi olacağını açıkladı.[51] Kasım 2016'da AK Parti, getirmeyi istediği sistemin adının başkanlık sistemi değil cumhurbaşkanlığı sistemi adıyla anılacağını duyurdu.[52] 10 Aralık 2016'da AK Parti ile MHP, 21 maddelik anayasa değişikliği önerisi üzerinde görüşmek için bir araya geldi ve referanduma gidilmesi için gerekli olan meclis onayı sürecine geçmek için milletvekillerinden imza toplamaya başladı.[53][54] Bunun üzerine değişiklik teklifinin destekçisi olan hükûmete yakın medya, kullanmakta olduğu başkanlık sistemi adını terk ederek cumhurbaşkanlığı sistemi adını kullanmaya başladı.[55]
Nisan 2017'de seçmenler, mevcut Türkiye Anayasası'nın 18 maddesi üzerindeki değişikliklerini oyladı. Hükûmetteki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve kurucularından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklenen madde değişiklikleriyle ilgili tartışmalar uzun süre devam ettikten sonra muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) desteğiyle birlikte meclisten geçerek halk oylaması kararı alındı. Değişiklik paketi, yürürlükteki parlamenter sistemin kaldırılarak yerine başkanlık sisteminin getirilmesini, başbakanlık makamının ortadan kaldırılmasını, meclisteki vekil sayısının 550'den 600'e çıkarılmasını ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısında değişiklikler yapılmasını içermektedir.
Anayasa değişikliği teklifi ilk olarak AK Parti tarafından 2011 genel seçimlerinin hemen peşine duyuruldu ancak meclisteki tüm partilerden oluşan anayasa komisyonunun fikir birliğine ulaşamaması üzerine geri çekildi. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı koltuğuna oturmasıyla birlikte başkanlık sistemine geçiş tartışmaları hız kazanarak daha çok gündeme geldi ve hem Haziran 2015 genel seçimlerinde hem de Kasım 2015 genel seçimlerinde AK Parti'nin en önemli seçim politikalarından biri oldu. Mayıs 2016'da başbakanlığı ortadan kaldıracak anayasal değişiklik konusunda Erdoğan'la anlaşmazlıklar yaşayan Ahmet Davutoğlu görevden istifa ederek yerine en önemli gündeminin anayasa değişikliği olduğunu söyleyen Binali Yıldırım geldi. Geçmişte birçok kez başkanlık sistemine karşı olduğunu dile getiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim 2016'da değişiklik teklifini meclise getirmesi için hükûmete çağrı yaptı ve süreçte iş birliği içinde olabileceklerini duyurdu. Bir aylık görüşmelerin ardından Aralık'ta teklif üzerinde anlaşmaya varan AK Parti ve MHP, böylece önerinin referanduma sunulması için gerekli olan meclis onayı sürecini başlattı.
20 Ocak 2017'de beşte üç oy sayısı 330'u aşarak 339 oy toplayan anayasa değişikliği teklifi meclisten geçerek referandum kararı verildi. Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), oylamalar sırasında gizli oy kullanılması gerekirken açık oy kullanılması gibi çeşitli usulsüzlükler yaşandığını belirtti.
Toplam koltuk sayısı 550 olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde 537 milletvekili oylamaya katıldı. Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) 11 milletvekili henüz kanıtlanmamış terörizm suçlamalarından dolayı tutuklu olduğu için oylamalarda yer alamadı, tutuklu milletvekilleri anayasa görüşmelerinin iç tüzüğe aykırı olduğunu bildirerek durdurulmasını isterken geriye kalan 48 HDP'li milletvekili ise oylamaları boykot etti.[56] Meclis Başkanı İsmail Kahraman ise hastaneye kaldırıldığı için oy kullanamadı, yerine geçici başkanlık eden Ahmet Aydın ise meclis başkanlarının oylamaları katılmaması kuralı nedeniyle oy veremedi.[57][58]
Toplamda 537 milletvekili oylamaya katılabilecekti ve bunlardan 315'i AK Parti'den, 133'ü CHP'den, 48'i HDP'den ve 39'u MHP'dendi; bunlara ek olarak iki bağımsız vekil bulunmaktaydı. MHP milletvekillerinden 6 kişi değişiklik teklifine karşı olduklarını belirterek 'Hayır' diyeceklerini açık bir şekilde duyurunca 'Evet' oyunun fire olmaksızın 348 olması tahmin edildi.[59] CHP'nin 133 milletvekili ile iki bağımsız vekil Aylin Nazlıaka ve Ümit Özdağ da oylamada 'Hayır' diyeceğini açıkladı. HDP ise oylamayı boykot etti.
Meclis oylaması 9 Ocak'ta başladı ve oylamanın ilk turu 15 Ocak'ta tamamlandı. Değişikliğe karşı olan milletvekilleri, ara verilmeksizin aynı gün içinde birden çok maddenin oylandığına dikkat çekerek acelecilik olarak nitelendirdikleri bu durumu eleştirdi.[60] Oylamalara usulsüzlük tartışmaları gölge düşürdü; CHP milletvekilleri, AK Parti yönetiminin hangi oyu kullanacağı belirsiz olan kendi milletvekillerini 'Evet' oyuna zorlamak için yasalar tarafından izin verilmediği hâlde açık oy kullanımını şart koştuğunu ifade ederek oylama sırasında açık oy kullanan AK Parti milletvekillerinin fotoğraf ve videolarını çekti.[61][62] AK Parti milletvekilleri, kendilerini açık oy kullanırken görüntüleyen kişilere tepki gösterdi ve bu yüzden hükûmet ile muhalefet vekilleri arasında zaten yaşanan sözlü tartışmalar zaman zaman fiziki kavgaya dönüştü.[63] CHP'li vekil Fatma Kaplan Hürriyet, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ile Başbakan Binali Yıldırım'ı açık oy kullanırken görüntülediği için AK Parti milletvekilleri tarafından darp edildi.[64] Bazı milletvekilleri fiziki kavgalar sonucunda hastaneye kaldırılırken tartışmalar sırasında meclis kürsüsünde yer alan €15.000 değerindeki bir mikrofon kayboldu.[65] Oylamanın ikinci turu ise 20 Ocak'ta tamamlandı ve teklifin tüm maddeleri meclisten geçti. Onaylanan değişikliği yürürlüğü koymak için yapılan nihai oylama referandum sınırı olan 330'u geçerek 339 oyla kabul edildi ancak doğrudan yürürlüğe girmesi için gerek olan 367 barajının altında kaldı.[66]
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliği referandumu %51.41 oranla kabul edildi. Resmi olmayan sonuçların açıklanmasının ardından, Yüksek Seçim Kurulunun mühürsüz oyların geçerli sayılmasına yönelik kararını protesto etmek için Türkiye'nin birçok şehrinde gösteriler düzenlendi. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Muğla, Aydın, Mersin, Kocaeli, Adana, Çanakkale ve Konya illerinde toplanan eylemciler referandumun iptali talebinde bulundu ve YSK'nın kararı protesto edildi.[67]
Anayasa, sekiz kısımdan oluşur. Bunlar şu şekildedir: Başlangıç, Genel Esaslar, Temel Haklar ve Ödevler, Cumhuriyetin Temel Organları, Malî ve Ekonomik Hükümler, Çeşitli Hükümler, Geçici Hükümler ve Son Hükümler. Başlangıç Anayasa metnine dahildir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türkiye'nin laik (2.1) ve demokratik (2.1) bir cumhuriyet (1.1) olduğunu ve egemenliğini (6.1) kayıtsız şartsız milletten aldığını belirtmektedir. Egemenlik, Türk Milleti'nden gelir ve bu egemenlik Türkiye Büyük Millet Meclisine yetki verir.
4. Madde, Cumhuriyet'in ilk üç maddesinde tanımlanan kurucu ilkelerin değiştirilmesine ilişkin herhangi bir önerinin kabul edilemez olduğunu ve bu ilkeleri değiştirmeyi teklif dahi edememe durumunu tanımlar. Aynı zamanda önsöz, Atatürk'ün milliyetçilik ilkesini de anarak Cumhuriyet'in "maddi ve manevi refahını" hedeflemektedir. Türkiye devletinin temel niteliği laiklik (2), sosyal devlet (2), hukukun üstünlüğü (10), Cumhuriyet yönetimi (1), Cumhuriyet ve Türk Milleti'nin bölünmezliği (3.1) olarak tanımlanmıştır. Bu şekilde, seküler demokrasi ilkelerine dayanan bir bütünleşik ulus-devletin kurulması amaçlanmaktadır.
Devletin Temel Amaç ve Görevleri Madde 5'te tanımlanmıştır. Anayasa, devletin Yasama Yetkisi (7.1), Yürütme Yetkisi (8.1) ve Yargı Yetkisi (9.1) arasında güçler ayrılığını kurmaktadır. Hukukçulara göre yasama ve yürütme organları arasındaki güçler ayrılığı gevşek bir şekilde tanımlanırken, yürütme organı ile yargı organı arasındaki ayrılık daha katı bir şekildedir.
Anayasa'nın İkinci Kısmı, temel hak ve hürriyetleri içeren "hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması"nı düzenlemektedir. Bu kapsamda aşağıdaki haklar ve özgürlüklerin güvence altına alındığı belirtilmektedir:
Anayasa, her bireyin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu belirtir. Anayasaya göre tıbbi gereklilikler ve yasal düzenlemeler dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz ve rızası olmadan bilimsel veya tıbbi deneylere tabi tutulamaz. İşkence ve kötü muamele kesinlikle yasaktır; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye maruz bırakılamaz.
Ayrıca, meşru müdafaa, yakalama ve tutuklama emirlerinin yerine getirilmesi, kaçma girişimlerinin önlenmesi, ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü durumlar sırasında yetkili makamların verdiği emirlerin uygulanması gibi zorunlu durumlarda silah kullanılmasına dair yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu hükümler, kanunun izin verdiği bu tür zorunlu durumlar dışında kalan öldürme eylemlerini kapsamaz.
Anayasa, kişilerin zorla çalıştırılamayacağını ve angaryanın yasak olduğunu belirtir. Ancak, belirli şartlar altında çalıştırmalara izin verilebilir. Bu şartlar, yasal düzenlemelerle belirlenir ve hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmaları, olağanüstü durumlarda vatandaşlardan istenecek hizmetleri, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık görevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmalarını kapsar. Bu durumlar, zorla çalıştırma olarak kabul edilmez.
Anayasa, kişilerin hürriyeti ve güvenliğine saygı gösterilmesini öngörür. Bu maddeye göre:
Anayasa, bireylerin özel hayatlarına ve aile hayatlarına saygı gösterilmesini önemseyen temel bir hakkı güvence altına almaktadır. Bu hakkın altında, özel hayatın ve aile hayatının gizliliği kesin bir şekilde korunmaktadır. Buna ek olarak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç önleme, genel sağlık ve genel ahlâk gibi belirli sebeplere dayalı olarak, özel kâğıtların, eşyaların ve kişisel verilerin gizliliği sadece hâkim kararı veya kanunla yetkilendirilmiş merciin yazılı emri ile ihlal edilebilir. Ancak bu tür müdahalelerin süresi ve sebepleri sıkı bir şekilde düzenlenmiştir ve hâkim denetimi gerekmektedir.
Anayasa, bireylerin konutlarına saygı gösterilmesini ve bu konutların dokunulmazlığını kesin bir şekilde korumaktadır. Bu hükme göre, millî güvenlik, kamu düzeni, suç önleme, genel sağlık ve genel ahlâk gibi belirli sebeplere dayalı olarak, kişinin konutuna girme, arama yapma veya konutta bulunan eşyalara el koyma ancak hâkim kararı veya kanunla yetkilendirilmiş merciin yazılı emri ile mümkün olabilir. Ancak bu tür müdahalelerin süresi ve sebepleri yine sıkı bir şekilde düzenlenmiş ve hâkim denetimi gerekmektedir.
Anayasa, bireylerin haberleşme hürriyetini ve haberleşmenin gizliliğini koruma altına almaktadır. Bu hükme göre, herkes haberleşme hürriyetine sahiptir ve haberleşme gizliliği esastır. Ancak millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi belirli sebeplere dayalı olarak, haberleşmenin engellenmesi veya gizliliğine dokunulması ancak hâkim kararı veya kanunla yetkilendirilmiş merciin yazılı emri ile mümkün olabilir. Ayrıca, bu tür müdahalelerin süresi ve sebepleri sıkı bir şekilde düzenlenmiş ve hâkim denetimi gerekmektedir.
Anayasa, istisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşlarını kanunla belirlemiştir. Bu da demokratik denetim altında ve şeffaf bir şekilde haberleşme hürriyetinin sınırlanmasını sağlar. Bu hüküm, bireylerin özel iletişimlerinin gizliliğini korurken, kamusal güvenliği ve düzeni sağlama ihtiyacını dengelemeye yardımcı olur.
Anayasa, herkesin yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğunu belirtir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önleme, sosyal ve ekonomik gelişmeyi teşvik etme, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirme ve kamu mallarını koruma gibi amaçlarla sınırlanabilir. Seyahat hürriyeti ise suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle veya suç işlenmesini önlemek amacıyla kısıtlanabilir. Ancak bu sınırlamalar yasalara ve hâkim kararına dayandırılmalıdır.
Vatandaşların yurt dışına çıkma hürriyeti, sadece suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir. Bu düzenleme, vatandaşların yurtdışına seyahat etme hakkını korurken, yasal süreçlerin gerektiği şekilde yürütülmesine olanak tanır. Vatandaşlar sınır dışı edilemez ve yurda giriş hakları ellerinden alınamaz.
Seküler ve laik devletler Resmî dini olan devletler Dünyada anayasasında lâikliği deklare eden beş devlet vardır: Belirsiz veya veri yok Fransa (1958 Anayasası'nın 1. Maddesi) Japonya (1946 Anayasası'nın 20. Maddesi) Meksika (1917 Anayasası'nın 3. Maddesi) Portekiz (1976 Anayasası'nın 41. Maddesi) Türkiye (1982 Anayasası'nın 2. Maddesi) |
Anayasa, her bireyin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu vurgular. Bu hürriyet, 14. madde hükümlerine uygun olduğu sürece ibadet, dini ayinler ve törenler için serbesttir. Kimse, ibadete katılmaya, dini ayin ve törenlere zorlanamaz veya dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Ayrıca, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz veya suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin denetimi ve gözetimi altında yapılır. İlk ve ortaöğretim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimi zorunlu bir ders olarak okutulur. Diğer din eğitim ve öğretimi ise kişilerin kendi isteğine bağlıdır, ancak küçükler için kanuni temsilcilerinin talebine tabidir.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki düzenini dini kurallara dayandırma veya dini veya dini duyguları istismar etme amacıyla kötüye kullanamaz veya siyasi veya kişisel çıkar sağlayamaz. Bu hükümler, din özgürlüğünü ve toplumun dini inançlarını korurken, devletin laik yapısını sürdürmeyi amaçlar.
Anayasa, her bireyin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu belirtir. Bu hürriyet, herhangi bir sebep veya amaçla kimseye düşünce ve kanaatlerini açıklama zorunluluğu getirilemeyeceğini, ayrıca düşünce ve kanaatler sebebiyle kınanamayacağını ve suçlanamayacağını vurgular. Bu hüküm, bireylerin düşünce özgürlüğünü korur ve ifade özgürlüğünün temel bir ilkesini oluşturur.
Anayasada yer alan bu hüküm, düşünce ve ifade özgürlüğünün temel prensiplerini yansıtırken, bireylerin farklı düşünce ve kanaatlere sahip olma hakkını güvence altına alır.
Anayasa, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen önemli bir madde içerir. Madde 26, her bireye düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya diğer yöntemlerle tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkını tanır. Bu özgürlük, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak veya vermek serbestliğini de içerir. Ayrıca, radyo, televizyon, sinema gibi iletişim araçlarının izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Ancak bu hürriyetler, belirli koşullar altında sınırlanabilir. Milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri, Devletin bölünmez bütünlüğü gibi amaçlarla sınırlamalar getirilebilir. Suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırlarının korunması, başkalarının hakları ve özel hayatlarının gizliliği gibi nedenlerle de sınırlamalar yapılabilir. Ancak bu sınırlamalar, yasalara ve belirli prosedürlere uygun olarak gerçekleştirilmelidir.
Anayasa, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkını herkese tanıdığını belirtir. Bu hüküm, bilimsel ve sanatsal özgürlüğü korurken, Anayasanın 1. madde (devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruma), 2. madde (Türkiye Cumhuriyeti'nin karakterinin değiştirilemezliği) ve 3. madde (Türkiye devletinin dini, dili, bayrağı, milli marşı, ulusal marşı, başkenti, arması ve resmi dili) hükümlerinin değiştirilmesi amacıyla kullanılamaz. Ayrıca, bu madde hükmü yabancı yayınların ülkeye girmesi ve dağıtılmasının kanunla düzenlenmesine engel değildir. Bu, ülkenin ulusal çıkarlarını koruma ve yabancı yayınların denetlenmesi için bir yasal düzenleme yapılmasına olanak tanır.
Anayasa, basın hürriyetini ve sansürün yasak olduğunu vurgular. Basımevi kurmanın izin alma veya mali teminat yatırma şartlarına bağlanamayacağını belirtir. Aynı zamanda, devletin basın ve haber alma hürriyetlerini korumak için tedbirler alacağını ifade eder. Ancak, basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26. ve 27. maddelerinde belirtilen hükümlerin uygulanacağını belirtir. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlenmesine veya isyana teşvik eden nitelikte olan haber veya yazılarla ilgili olarak yazanlar, bastıranlar veya dağıtanlar, bu suçlara ait kanun hükümlerine tabi olurlar. Bu tür haberlerin dağıtımı, hakim kararı veya kanunun yetkilendirdiği merci emriyle engellenebilir. Ayrıca, olaylar hakkında yayım yasağı konması, kanunla belirlenen sınırlar içinde ve hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak kaydıyla mümkün değildir. Süreli veya süresiz yayınlar, belirli suçlarla ilgili olarak mahkeme kararıyla toplatılabilir veya zapt edilebilir. Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı olduğunda mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir.
Anayasa, herkesin önceden izin almadan dernek kurma ve bu derneklere üye olma veya üyelikten çıkma hürriyetine sahip olduğunu belirtir. Aynı zamanda, hiç kimseyi bir derneğe üye olmaya veya üyelikten çıkmaya zorlamanın yasak olduğunu vurgular. Dernek kurma hürriyeti, belirli şartlar altında millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir. Derneklerin kurulması ve faaliyet göstermesiyle ilgili usul ve şartlar kanunla belirlenir. Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin veya suçluları yakalamanın gerektirdiği hallerde, kanunla yetkilendirilmiş bir merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden geçersiz olur.
Anayasaya göre, herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Ancak bu hak, belirli şartlar altında millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller ise kanunda belirtilir.
Anayasanın 5. maddesi, devletin varoluş nedeninin, "bireyin maddi ve manevi varlığının gelişimi için gerekli koşulları sağlamak" olduğunu belirtmektedir. Bu hakların birçoğu, Türkiye'nin Aralık 1948'de onaylayan ilk uluslararası insan hakları beyannamelerinden biri olan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi gibi uluslararası insan hakları beyannamelerine dayanmaktadır.[69]
Anayasa, laik bir devlet olarak kuruluştan yanı sıra, 10. maddede, vatandaşlarının eşitliği konusunda kesin ifadeler bulundurmaktadır. Bu madde, "dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inançlar veya dini inançlar" temelinde herhangi bir ayrımcılığı yasaklamakta ve vatandaşların yasalar önünde eşitliklerini garanti etmektedir. Fransız Devrimi'nin ulus ve cumhuriyet ideallerine dayanarak, Madde 3, "Türk Devleti, toprakları ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir" ifadelerini tanımlar. Madde 66 ise Türk vatandaşlığı bağıyla Türk devletine bağlı olan herkesin Türk olduğunu tanımlamaktadır.[kaynak belirtilmeli]
Madde 26 ifade özgürlüğünü, Madde 27 ve 28 basın özgürlüğünü, Madde 33 ve 34 dernek kurma özgürlüğünü ve toplantı, protesto ve gösteri özgürlüğünü sağlar.
Hukuki açıdan sınıflar önemsiz kabul edilir (A10). Anayasa, işçilerin "izin almadan" sendika kurma hakkını ve "sendikaya üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakkını" teyit eder (A51). Madde 53 ve 54, işçilerin toplu sözleşme yapma ve grev hakkını teyit eder.
Yedinci madde, egemen halkın tek ifade organı olarak bir tek meclisli parlamentonun kurulmasını sağlar. Anayasanın Altıncı maddesi, "egemenliğin tamamen ve kayıtız şartsız olarak millette olduğunu" ve "Türk Milleti'nin, Anayasa'da belirlenen prensiplere uygun olarak yetkili organlar aracılığıyla egemenliğini kullanacağını" teyit eder. Aynı madde, egemenliğin "hiçbir bireye, gruba veya sınıfa" devredilemeyeceğini ve "Anayasa'dan kaynaklanmayan herhangi bir devlet yetkisinin hiçbir kişi veya kurum tarafından kullanılamayacağını" belirtir. 80. madde (A80), ulusal egemenlik prensibini teyit eder: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yalnızca kendi seçim bölgelerini veya temsilcilerini değil, bütün Milleti temsil ederler".
Üçüncü Bölüm, Birinci Kısım (75-100. maddeler), Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama organı olarak seçim ve işleyiş kurallarını, seçilme koşullarını (A76), milletvekillerinin dokunulmazlığını (A83) ve izlenmesi gereken genel yasama prosedürlerini belirler. 87 ve 88. maddelere göre, hem hükûmet hem de meclis kararname çıkarabilir, ancak yasaları yalnızca meclis çıkarabilir (A87) ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer egemen devletlerle yaptığı anlaşmaları onaylayabilir (A90). Cumhurbaşkanı, 2007 yılına kadar parlamento tarafından seçilen, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliğindene ardından halkoylaması ile seçilen ve "Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk Milleti'nin birliğini" temsil eden ve 2017 yılına kadar törensel, 2017 yılından sonra yürütme yetkisinde etkin bir rol olan Devlet Başkanıdır (A104).
Dokuzuncu madde, "yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılacağını" teyit eder. Dördüncü Bölüm, mahkemelerin işleyişiyle ilgili kuralları sağlar ve tam bağımsızlıklarını garanti altına alır (A137-140). Yargı, sadece yürütme ve yasama organlarından bağımsız olmasıyla değil, aynı zamanda İdari Yargı ve Adli Yargı olarak iki kuruluşa ayrılarak, kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak faaliyet gösterir. İdari Yargı için en yüksek mahkeme Danıştay'dır (A155), Adli Yargı için ise Yargıtay en yüksek mahkemedir (A154).
Dördüncü Bölüm, İkinci Kısım, Anayasa Mahkemesi'nin yasaların ve hükûmet kararnamelerinin Anayasa'ya uygunluğunu inceleyen bir mahkeme olarak var olmasına izin verir. Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı, hükümet, milletvekilleri (A150), bir sanık veya davacı tarafından bir anayasa sorunu gündeme getirilen herhangi bir yargıç tarafından başvurulan davaları inceler (A152). Anayasa Mahkemesi, hem yasa yürürlüğe girmeden önce hem de girdikten sonra inceleme hakkına sahiptir ve tüm yasaları veya kararnameleri tamamen iptal edebilir ve gelecekteki tüm durumlar için uygulanmalarını yasaklayabilir (A153).
Sekizinci maddeye göre, yürütme yetkisi 2017 yılına kadar Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna aitti, 2017 yılından sonra yetki tamamen Cumhurbaşkanlığına verildi. Üçüncü Bölüm, Birinci Kısım, İkinci Bölüm (Madde 109-116), eskiden Başbakan ve Bakanlar Kurulunun onaylanması ve işleyişi için kuralları belirlemekteydi (A109).
Üçüncü Bölüm, İkinci Kısım, Dördüncü Bölüm, merkezi idarenin ve cumhuriyetin önemli bazı kurumlarının, örneğin üniversitelerin (A130-132), yerel yönetimlerin (A127), temel kamu hizmetlerinin (A128) ve ulusal güvenliğin (A117-118) işleyişini düzenler. 123. madde, "idarenin teşkilat ve işleyişinin merkezileşme ve yerel yönetim ilkelerine dayandığını" belirtmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Cumhurbaşkanı'nın Başkomutanlık sıfatıyla emrine tabidir. TSK Genelkurmay Başkanı, görevlerini yerine getirirken eskiden Başbakan'a karşı sorumluydu, 2017 yılından sonra Cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Başbakan da diğer Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte parlamentoya karşı sorumluydu, fakat bu durum 2017 anayasa değişiklikleri ile kaldırıldı ve tamamen Cumhurbaşkanlığı makamına bağlandı (A117).
Milli Güvenlik Kurulu, TSK'nın Genelkurmay Başkanı ve dört ana komutanı ile Bakanlar Kurulunun seçkin üyelerinden oluşan bir danışma kurulu olup "devletin ulusal güvenlik politikasını" geliştirmekle görevlidir (A118).
Madde 175'te, Anayasa'nın kendi değiştirilme ve düzeltilme süreci de belirtilmiştir. Değişikliklerin yapılabilmesi için ya halk oylaması ya da Mecliste 2/3 çoğunluğun oyu gerekmektedir.
Anayasa'nın bir revizyonu, 13 Eylül 2010 tarihinde oylamaya katılan 39 milyon kişiden yüzde 58 onay alarak kabul edildi. Bu değişiklik, Meclisin bir dizi yüksek mahkeme hakimini atama yetkisine sahip olmasını sağlamakta, askeri mahkeme sisteminin sivil nüfus üzerindeki gücünü azaltmakta ve insan haklarını iyileştirmektedir. Değişiklikler ayrıca, 1980'lerin başında gerçekleşen askeri darbenin eski liderlerine kendilerine bağışladıkları dokunulmazlığı kaldırmaktaydı.[70] Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçmesini sağlayan 2017 anayasa değişikliği referandumunun %51'e yakın bir oy oranıyla kabulü sonucu anayasada köklü bir revizyona gidilmiştir.
Başlangıçtaki metin toplamda yirmi bir kez değişikliğe uğramıştır. Değişikliklerin tarihi ve ilgili kanunlar/kararlar şunlardır:
# | Kanun | Gerçekleştiren |
---|---|---|
1 | 17 Mayıs 1987 tarih ve 3361 sayılı Kanun | Anayasa Değişikliği Halkoylaması |
2 | 8 Temmuz 1993 tarih ve 3913 sayılı Kanun | Türkiye Büyük Millet Meclisi |
3 | 23 Temmuz 1995 tarih ve 4121 sayılı Kanun | |
4 | 18 Haziran 1999 tarih ve 4388 sayılı Kanun | |
5 | 13 Ağustos 1999 tarih ve 4446 sayılı Kanun | |
6 | 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun | |
7 | 21 Kasım 2001 tarih ve 4720 sayılı Kanun | |
8 | 27 Aralık 2002 tarih ve 4777 sayılı Kanun | |
9 | 7 Mayıs 2004 tarih ve 5170 sayılı Kanun | |
10 | 21 Haziran 2005 tarih ve 5370 sayılı Kanun | |
11 | 29 Ekim 2005 tarih ve 5428 sayılı Kanun | |
12 | 13 Ekim 2006 tarih ve 5551 sayılı Kanun | |
13 | 10 Mayıs 2007 tarih ve 5659 sayılı Kanun | |
14 | 31 Mayıs 2007 tarih ve 5678 sayılı Kanun | Anayasa Değişikliği Halkoylaması |
15 | 9 Şubat 2008 tarih ve 5735 sayılı Kanun | Türkiye Büyük Millet Meclisi |
16 | Anayasa Mahkemesi'nin 5 Mayıs 2008 tarih ve 2008/16 Esas, 2008/116 Karar sayılı sayılı kararı | Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi |
17 | 7 Mayıs 2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun | Anayasa Değişikliği Halkoylaması |
18 | Anayasa Mahkemesi'nin 7 Temmuz 2010 tarih ve 2010/49 Esas, 2010/87 Karar sayılı kararı | Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi |
19 | Anayasa Mahkemesi'nin 7 Temmuz 2010 tarih ve 2010/49 Esas, 2010/87 Karar sayılı kararı | |
20 | 20 Mayıs 2016 tarih ve 6718 sayılı Kanun | Türkiye Büyük Millet Meclisi |
21 | 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Kanun | Anayasa Değişikliği Halkoylaması |
Türkiye, üniter bir devlet yapısına sahiptir; ülke genelinde tek bir hukuki ve idari sistem uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi, ülkenin tüm topraklarını kapsar.[71]
Türkiye'de üniter devlet tanımı şu özelliklere sahiptir:[kaynak belirtilmeli] Türkiye'nin herhangi bir bölgesi yabancı bir devlete devredilemez ve ülke toprakları ayrılamaz. Ülkenin parçalanması ve üzerinde birden fazla devlet kurulması mümkün değildir. Türkiye, başka bir devletin parçası haline getirilemez ve kendi içinde bölünerek federal bir yapı oluşturulamaz.
Büyükşehir belediyeleri, Anayasanın 127. maddesindeki "büyük yerleşim yerlerinde özel yönetim biçimleri oluşturulabilir" hükmüne dayanılarak 1984 yılında kurulmaya başlanmıştır.
Büyükşehir belediyeciliğinde, büyükşehir hizmet alanı içinde birden çok ilçe veya birinci kademe belediyesi vardır. 2014'ten sonra ise büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanı il sınırlarına genişletildi ve belde belediyelerinin kapatılmasıyla yalnızca ildeki tüm ilçe belediyelerini kapsar hâle geldi. Dolayısıyla belediye hizmeti aynı zamanda hem büyükşehir, hem de ilçe belediyesi eliyle yürütülür.
Ancak, yasa büyükşehir ve ilçe belediyelerinin yürüttükleri hizmet türlerini birbirinden ayırmıştır. Ayrıca büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri birbirinden bağımsız kuruluşlardır. Bunlar arasında astlık ve üstlük ilişkisi yoktur.[72]
Büyükşehir belediyesi | Kuruluş | Nüfus (2021) | İlçe sayısı |
---|---|---|---|
Adana | 5 Haziran 1986 | 2.263.373 | 15 |
Ankara | 23 Mart 1984 | 5.747.325 | 25 |
Antalya | 9 Eylül 1993 | 2.619.832 | 19 |
Aydın | 6 Aralık 2012 | 1.134.031 | 17 |
Balıkesir | 1.250.610 | 20 | |
Bursa | 18 Haziran 1986 | 3.147.818 | 17 |
Denizli | 6 Aralık 2012 | 1.051.056 | 19 |
Diyarbakır | 9 Eylül 1993 | 1.791.373 | 17 |
Erzurum | 756.893 | 20 | |
Eskişehir | 898.369 | 14 | |
Gaziantep | 20 Haziran 1986 | 2.130.432 | 9 |
Hatay | 6 Aralık 2012 | 1.670.712 | 15 |
Mersin | 9 Eylül 1993 | 1.891.145 | 13 |
İstanbul | 23 Mart 1984 | 15.840.000 | 39 |
İzmir | 4.425.789 | 30 | |
Kayseri | 7 Aralık 1988 | 1.434.357 | 16 |
Kocaeli | 9 Eylül 1993 | 2.033.441 | 12 |
Konya | 20 Haziran 1986 | 2.277.017 | 31 |
Malatya | 6 Aralık 2012 | 808.692 | 13 |
Manisa | 1.456.626 | 17 | |
Kahramanmaraş | 1.171.298 | 11 | |
Mardin | 862.757 | 10 | |
Muğla | 1.021.141 | 13 | |
Ordu | 14 Mart 2013 | 760.872 | 19 |
Sakarya | 6 Mart 2000 | 1.060.876 | 16 |
Samsun | 9 Eylül 1993 | 1.371.274 | 17 |
Tekirdağ | 6 Aralık 2012 | 1.113.400 | 11 |
Trabzon | 816.686 | 18 | |
Şanlıurfa | 2.143.020 | 13 | |
Van | 1.141.015 | 13 | |
Toplam | 66.092.128[73] | 519 |
Anayasa, devletin kuruluşunu ve temel hakları ana hatlarıyla belirleyen bir anayasa değil, ayrıntılı düzenlemeler içeren bir "düzenleyici anayasa" olarak tanımlanır.[74] Anayasa, her konuyu ayrıntılarıyla düzenlemeyi amaçlar ve "kazuistik yöntem" kullanılarak hazırlanmıştır. Benzer şekilde, 1961 Anayasası da mevcut anayasaya göre daha kısa ve daha az kazuistik özellik gösterir.[75]
Anayasa, diğer kanunlara göre daha zor değiştirilebilen, "katı" veya "sert" bir anayasadır. Mevcut anayasa, 1961 Anayasası'na kıyasla daha katı bir yapıya sahiptir. İlk olarak, anayasanın yazılış aşamasında değiştirilmesi yasak olan hükümlerin sayısı artırılmıştır. İkinci olarak, anayasa değişikliği sürecine 1961 Anayasası'nda olmayan bir "onay" aşaması eklenmiştir. Cumhurbaşkanı, onaylamadığı Anayasa değişikliklerini halkoylamasına sunabilme yetkisine sahiptir.[76]
Anayasa, geçiş dönemini altıncı kısmında düzenlemiştir. Anayasa hukukçusu Kemal Gözler'in analizine göre bu geçici hükümler, genel anayasa sistemiyle farklılık gösterir ve aşağıda özetlenmiştir:[77]
Anayasa, dünya genelinde görülen bir eğilime paralel olarak[79] devlet yapısının içinde yürütme organını güçlendirmiştir.[80] Anayasa, Cumhurbaşkanının yetkilerini artırarak ve aynı zamanda Bakanlar Kurulu içinde Başbakanın rolünü vurgulayarak bu güçlendirmeyi sağlamıştır.[81]
Anayasa hukukçusu Kemal Gözler'in analizine göre, anayasa, siyasi sistemde ortaya çıkan engelleri aşmak için çeşitli çözüm yolları öngörmüştür. Bazı örnekler şunlardır:[77]
Anayasa, 1961 Anayasası'na göre daha az "katılımcı" bir demokrasi modelini benimsemiştir.[84] Aynı zamanda, siyasetten uzaklaşmayı amaçlayan bir depolitizasyonu bir ölçüde hedeflemiştir.[85] Ergun Özbudun'a göre, siyasal faaliyetlerin sadece siyasi partiler ve seçilmiş devlet organları aracılığıyla yürütülmesiyle ülke genelinde bir dereceye kadar depolitizasyon sağlanması hedeflenmiştir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.