Loading AI tools
çok çeşitli türlerde ağır acı çektirmek Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İşkence, ister fiziksel olsun ister ruhsal, bir göz korkutma, caydırma, intikam alma, cezalandırma veya bilgi toplama amacı olarak bilinçli şekilde insanlara ağır acı çektirmekte kullanılan her türden faaliyetlerdir.
Bu maddede kullanılan dış bağlantıların Vikipedi'nin politikalarına veya kurallarına uygun olmadığı düşünülmektedir. |
Bu maddenin içeriğinin Türkçeleştirilmesi veya Türkçe dilbilgisi ve kuralları doğrultusunda düzeltilmesi gerekmektedir. Bu maddedeki yazım ve noktalama yanlışları ya da anlatım bozuklukları giderilmelidir. (Yabancı sözcükler yerine Türkçe karşılıklarının kullanılması, karakter hatalarının düzeltilmesi, dilbilgisi hatalarının düzeltilmesi vs.) Düzenleme yapıldıktan sonra bu şablon kaldırılmalıdır. |
İtiraf almak amacıyla sorgulama taktiği olarak kullanımı günümüze dek en büyük kullanım alanı olmuştur. İşkence ayrıca bir baskı yöntemi olarak veya tehdit olarak algılanan toplulukları kontrol altına alma aracı olarak hükûmetlerce kullanılır. Tarih boyunca, din değiştirme veya politik yeniden-öğretim (re-education) amacıyla özellikle Orta Çağ Avrupası'nda sık sık kullanılmıştır.
İnsan Hakları Bildirgesi'nde belirtildiği üzere, işkence neredeyse evrensel olarak çok ciddi bir insan hakları ihlali olarak görülmektedir. Üçüncü ve Dördüncü Cenevre Sözleşmelerini imzalayan devletler, silahlı çatışma durumlarında korunan insanlara (düşman siviller ve savaş esirleri) işkence yapmayacağını beyan eder ve Birleşmiş Milletler'in İşkenceye Karşı Sözleşme'sini imzalayanlar hiç kimseye cezalandırmak, itiraf ya da bilgi almak, onlara ya da üçüncü şahıslara baskı yapmak amacıyla kasten acı ve ıstırap çektirmeyeceklerini belirtmektedir. Ancak Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşlar her üç ülkeden ikisinin ısrarla bu sözleşme ve bildirgelere riayet etmediğini bildirmektedir.
10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni kabul etti. Bu bildirgenin beşinci maddesi şöyle der: "Hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı, kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele edilmemelidir".
O günden beri işkence kullanımının hukukî durumu, en önemli ikisi İşkenceye Karşı BM Konvansiyonu ve Cenevre Sözleşmeleri olan birkaç uluslararası anlaşma tarafından düzenlenmektedir.
Ana Madde: Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite Birleşmiş Milletler'in İşkenceye Karşı Komite'si (İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, The United Nations Convention against Torture and Other Cruel, Inhuman or Degrading Treatment or Punishment, kısaca UNCAT) Haziran 1987 yılında göreve başladı. Konu ile en alakalıları ilk üç madde ile on altıncı maddenin ilk paragrafıdır:
Burada üzerinde durulması gereken birkaç nokta bulunuyor:
Şu an bu sözleşme dünyadaki ülkelerin yarısınca imzalanmış durumdadır.
Dört Cenevre Sözleşmesi, düşman eline düşen kişilere koruma bahşeder. Bu sözleşmeler savaşı geleneksel haliyle, üniformalı insanların yine üniformalı ve kimliği açıkça belirgin düşmanlarla, sınırları açıkça belirli alanlarda çatıştıkları haliyle tasavvur eder. Bu nedenle insanları iki farklı gruba ayırırlar: savaşçılar ve olmayanlar (siviller). Varlıkları hukukî söylemde ima edilen, ancak kendilerine karşı takınılacak tavır sözleşmelerde işlenmeyen bir üçüncü grup daha vardır. Bunlar yasa dışı savaşçılardır; mesela casuslar, paralı askerler ve savaş kanunlarını -örneğin beyaz bayrak sallamasına rağmen düşmana ateş açarak- çiğneyen diğer savaşçılar. Savaşçılara ve sivillere sağlam bir koruma bahşedilirken, yasa dışı savaşçılara daha düşük seviyeli bir koruma sağlanır.
Üçüncü (CSIII) ve Dördüncü (CSIV) Cenevre Sözleşmeleri, çatışma kurbanlarına yönelik muamele ile en ilgili olanlardır. Benzer şekilde ifadelendirilmiş 3. maddelerinde iki sözleşme de belirtir ki, "uluslararası olmayan silahlı çatışmalar"da "silahlarını bırakan silahlı kuvvetler mensupları da dahil olmak üzere, husumette etkin bir şekilde rol almayan kişilere...bütün hallerde insanca muamele edilecektir." ve hiçbir şekilde "kişiye ve yaşama karşı şiddet, özellikle de her tür cinayet, sakatlama, zalimane muamele ve işkence" veya "kişisel onura karşı hakaret, özellikle de aşağılayıcı ve küçümseyici davranış" olmamalıdır.
CSIV bir uluslararası silahlı çatışma içinde bulunan çoğu sivili kapsar ve bunlara genellikle "Korunmuş Kişiler" der (böyle kabul edilmeyenler için hemen bundan sonraki muafiyetler bölümüne bakınız). Madde 32'de korunmuş kişiler, "cinayet, işkence, fiziksel cezalandırma, sakatlama, tıbbî ve bilimsel deneylere...ayrıca ister sivillerce ister askerî yetkililerce uygulansın, diğer herhangi bir zulüm aracına" karşı korunma hakkına sahiptirler.
CSIII bir uluslararası silahlı çatışmada esir düşenlere yönelik muameleleri kapsar. Bilhassa madde 17 şunu belirtir: "Savaş esirleri üzerinde, hangi türde olursa olsun onlardan bilgi alabilmek adına ne fiziksel ya da ruhsal işkence, ne de başka herhangi bir baskı aracı kullanılabilir. Konuşmayı reddeden savaş esirleri tehdit, hakaret veya herhangi türden bir sakıncalı muameleye maruz bırakılmamalıdır". CSIII'teki Savaş Esirlerinin durumu hakkında, CSIV'teki "Korunmuş Kişiler"inkinden çok daha az muafiyet durumu vardır. Kişi, bir uluslararası silahlı çatışmada düşman savaşçısı ise otomatikman CSIII'ün korumasına sahip olur ve yasa dışı savaşçı olmadığı sürece bir Savaş Esiri olarak kabul edilir.
Belirtildiği gibi, yasa dışı savaşçılar CS altında daha az korumaya sahiptirler. Yasa dışı savaşçı olup olmadıklarına dair bir şüphe durumunda "bir ehil mahkemece durumlarına karar verilene kadar" bir Savaş Esiri olarak muamele görürler (CSIII madde 5). Dikkat edilmelidir ki ehil mahkeme kavramı tanımlanmamıştır ve tarafsızlığa dair bir gereklilik de şart koşulmamıştır. Eğer mahkeme yasa dışı savaşçı olduklarına hükmederse, CSIV hükmü altındaki bir "Korunmuş Kişi" olarak kabul edilmezler. Yine de buna rağmen CSIV tarafından bahşedilen belli bir korunmaya sahiptirler ve "kendilerine insanca davranılmalı ve bir savaş suçları davası durumunda, mevcut Sözleşmede belirtilen adil ve düzenli bir muhakeme hakkından yoksun bırakılmamalıdırlar" (CSIV madde 5).
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi (CSIV) çok önemli bir muafiyet getirmektedir:
4. CS ile korunmayan başka iki grup daha vardır:
ABD'nin Teröre Karşı Savaş 'ı gibi bir çatışmada birçok yasa dışı savaşçı, ya uyruklarından dolayı bu onlara esirgendiğinden (aşağı bölümlere bakınız), ya çok tehlikeli bulunmaları nedeniyle Madde 5 uygulamaya sokulabildiğinden ya da yasal savaşçı teriminin sözlük anlamına uymadıklarından (bir Taraf'ın silahlı kuvvetlerine mensup değillerdir, üniformaları yoktur, "uzak mesafeden ayırt edilebilecek sabit bir işaret" taşımazlar), Cenevre Sözleşmelerince bahşedilen korumadan yoksun bırakılmıştır.
Soğuk Savaş sırasında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi olarak adlandırılan bir sözleşme imzalandı. Sözleşme'nin temeli İHEB'dir. Sözleşme'yi yorumlamak üzere bir mahkeme de oluşturulmuştur ve "İşkence yasağı" başlıklı 3. maddesi "Hiç kimse işkenceye, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz" hükmünü içermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1978 tarihinde "duyusal yoksunluk" içeren beş tekniğin işkence değil ama "insanlıkdışı ya da onur kırıcı muamele" olduğuna hükmetmiştir. Bu dava Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme'nin yürürlüğe girmesinden 9 yıl önceydi ve o tarihten bu yana Devletleri neyin işkenceyi oluşturduğu hakkında düşünmeye sevk etmiştir.
Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi[1] de işkence ve "zalimane, insanlıkdışı ve onur kırıcı muamele ve cezayı" açıkça yasaklamıştır.
Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar[2] "disiplin cezası olarak, bedensel ceza, karanlık bir hücrede bırakarak cezalandırma ve bütün zalimane, insanlıkdışı ya da onur kırıcı cezaların bütünüyle yasaklandığını" belirtmektedir.
Bir Cenevre sözleşmesi imzacısı ile başka bir taraf arasındaki silahlı çatışma zamanlarında, Uluslararası Kızıl Haç Komitesi (International Committee of the Red Cross, ICRC) delegeleri imzacı tarafın, işkence kullanımı da dahil olmak üzere, Cenevre Sözleşmelerine uyup uymadığını gözlemler.
Resmî bir BM belgesi olan İstanbul Protokolü, işkencenin ve sonuçlarının belgelenmesine dair uluslararası ilk yönergeleri barındırır. Protokolün resmî bir Birleşmiş Milletler belgesi olarak kabulü 1999'da gerçekleşmiştir.
İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Davranışların veya Cezalandırmaların Önlenmesine yönelik Avrupa Sözleşmesinin 1 nolu Maddesinde şart koşulduğu gibi, İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Davranışların veya Cezalandırmaların Önlenmesi için Avrupa Komitesi (European Committee for the Prevention of Torture and Inhuman or Degrading Treatment or Punishment, EPT), "özgürlüğünden mahrum edilmiş kişilere karşı muameleleri inceleyecek ve, gerektirdiği takdirde, bunun gibi kimselerin işkence ya da aşağılayıcı davranış veya cezalandırılmalardan korunması amacını gözeterek, ziyaretlerde bulunacaktır".[3]
Uluslararası Af Örgütü ve İşkencenin Önlenmesi Organizasyonu (the Association for the Prevention of Torture, APT)[4] gibi insan hakları kuruluşları, tüm dünyada işkence kullanımını durdurmak amacıyla yapılan çalışmalarda etkindirler ve işkence olarak kabul ettikleri eylemler üzerine raporlar yayımlamaktadırlar.
İşkence pek çok ülke ve devlet tarafından uygulanmıştır. Örneğin Roma İmparatorluğu'nda bir kölenin ifadesi yalnızca işkence altında alınırsa kabul edilirdi, kölelerin kendi istekleri ile gerçeği söyleyebileceklerine güvenilemeyeceği varsayımına dayanılıyordu.
İlk ve Orta Çağ filozofları (örneğin Aristoteles ve Francis Bacon) adalet sisteminde dikkatli bir şekilde gözlemlenen işkence uygulamasının güvenilir destekçileri oldular.
Avrupa'nın hemen her yerinde orta ve yeni çağ mahkemeleri davalının suçuna ve toplumsal konumuna göre işkence yaptırmıştır. İşkence adalet sisteminde meşru görülürdü ve itiraf ettirmek, suç ortaklarının isimlerini almak gibi amaçlarla kullanılırdı. Sıklıkla idama mahkûm edilen davalılar suç ortaklarının kimliklerini açıklamaları için infazdan önce son bir kez işkenceye alınırlardı. Engizisyon mahkemelerinde işkence kullanımı 1252 yılından itibaren başlanmış ve 1816'da Katolik kilisesi tarafından yasaklanmıştır. Bu zaman aralığında güçlü kimseler kendi işkence odalarını kurmuşlar, toplumun aşağı kesiminden insanları sokaklardan kaçırarak icat ettikleri prosedürleri üzerlerinde uygulamışlar, hangi tekniklerin daha etkili ve vücudun hangi bölgelerinin daha duyarlı olduğunu dikkatli bir şekilde araştırarak uygulamalarını geliştirmişlerdir. (Anlatılanlar tam olarak kastedilmiştir.)
Orta Çağ'dan 18. yüzyıla değin işkence yasal soruşturmalar ve mahkemelerde itiraf ve ifade almada meşru olarak kullanılıyordu. Bazı seküler mahkemelerin dini olanlardan daha vahşi uygulamalarda bulunduğu görüldüyse de, Will ve Ariel Durant'ın "İnanç Çağı"nda belirttikleri gibi çoğunlukla en acımasız ve canice işkenceler hükümetler tarafından dikbaşlı mahkûmlar üzerinde değil, dindar rahipler tarafından "kafirler" üzerinde uygulanmıştır.
Örneğin İspanya'da Dominikan tarikatına mensup rahipler dehşetli bir şekilde yaratıcı işkenceciler olarak ün salmışlardı. İspanyol engizisyon mahkemesinin kurbanlarından pek çoğu
İşkence sadece hümanistlerce ve etik açıdan eleştirilmemektedir. İşkence yolu ile edinilen kanıtların son derece güvenilmez olduğu bilinmektedir ve işkence kullanan kurumlar bu eylemleri yüzünden yozlaşma ve bozulma ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
İşkencenin amacı bilgi toplamak olduğu kadar düşmanı baskıya almak ve/veya kişiyi psikolojik olarak çökertmektir. Etkileri yapıldıktan çok uzun süre sonra hala devam eder ve çoğu kurban işkencenin "bitmediğini" belirtmektedir. Psikolojik açıdan işkencenin analizi için İşkencenin psikolojik etkileri ana maddesine bakınız.
İşkencenin açıkça ortaya konulmuş diğer bir özelliği de istisnaları olmakla birlikte genel olarak kurbanların durumdan kurtulmak için her şeyi yapmayı ve söylemeyi göze almalarıdır. Kurban doğru olmayan itiraflarda bulunabilir ya da yeterli bilgisi olmamasına rağmen diğerlerini suça ortak gösterebilir ki bu durumda onlar da işkence göreceklerdir. İşkence altında bilgi vermeyi reddeden insanlar nadir olarak görülürler.
Kültürlere göre değişmekle birlikte işkence bazen gizli ve sessizce (resmen reddedilir), bazen yarı-gizli (bilinir fakat hakkında konuşulmaz), bazen de alenen halk önünde (korku vermek ve mutlak itaati sağlamak için) uygulanmıştır.
Günümüzde işkence genel olarak kabul görmediğinden, kimi ülkelerdeki profesyonel işkenceciler daha az kanıt bırakmasından dolayı elektrik şoku, havasız bırakma, ısı, soğuk, ses, uykusuz bırakma gibi yöntemler kullanırlar; diğer birçok yöntem korkunç sakatlıklar ve ölüm getirmektedir. Bu durumda işkencenin kanıtlanması için şahitlerin tanıklık etmesi gerekmektedir.
Ana Madde: İşkenceyle ölüm
İşkenceyle öldürme, bir birey ya da grubun sadistçe ve öldüresiye yaptığı işkence eylemi olarak tanımlanır. Bu tür işkence genellikle seri katiller tarafından uygulanır, kurbanlar sıklıkla kaçırılıp rehin alınarak ıssız ve izole bir yere götürüldükten sonra (uzun süre) ölene kadar işkence görürler.
Aracılığıyla elde edilen bilgi genellikle işe yaramaz olsa da işkence, devlet kontrolünü tatbik etmek adına, kitleleri korkuyla yıldırıp boyun eğdirmekte kullanılmıştır. Bu olgu, George Orwell'in ünlü kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört 'ün merkezî temasını oluşturur.
Açıktır ki kadim zamanlardan beridir daha etkili ve mekanik olarak daha basit işkence teknikleri ve aletleri geliştirmek için büyük çaba ve hüner gösterilmiştir. Otoriteler dehalarını bu acı bilimine uygulayan insanların ileride bir gün yeteneklerini başka alanlarda kullanabileceği ihtimalini atlamamışlardır: örneğin Atina'lı Perillos yeni icat ettiği Pirinç Boğa'yı Agrigentum tiranı Phalaris'e sunduğu zaman derhal kendisi test etmek amacıyla içine atılmış fakat ölmeden çıkarılmıştır.
İşkence için komplike teçhizat gerekmez. pek çok teknikte hiç alet kullanılmaz, pek çoğu içinse zararsız görünen ev ve mutfak aletlerini doğaçlama kullanmak yeterlidir. Vahşi hayvanlara yedirmek (Antik çağlar), kazığa oturtmak (Orta Çağ) Tropik güneşin altında demir kutulara kapatmak (II. Dünya Savaşı, Asya) gibi yöntemler halihazırda bulunan eşyaların kullanımından fazlasını gerektirmeyenlere örnek gösterilebilir.
Bu kadar çok sayıda işkence aletinin ayaklar üzerinde kullanıma yönelik olması garip, hatta fetişistik gibi görünebilirse de aslen oldukça mantıklı bir gelişmedir. Başarılı bir işkencenin en püf noktalarından biri, neredeyse süresiz olarak hayatî tehlike yaratmaksızın uzatılabilmesindedir ki bu da en iyi, acıyı mümkün olduğunca beyin ve diğer yaşamsal organlardan uzakta tutmakla sağlanabilir. Vücudun bu iki ölçütü birden sağlayan tek kısmı ayaklardır.
İşkence veya sorgulamanın modern bir yöntemi vücuda elektrik şokları vermektir. Etkisini güçlendirmek için işkenceciler şokları meme uçları ya da cinsel organlara uygulayabilir veya elektrodu ağza, anüse ya da vajinaya sokabilirler. Elektrikle işkencede kullanılan aletler pikana, parilla, yalıtılmamış kablolar, tıbbî mengeneler ve elle çalışan elektrikli aletleri içerir.
Büyük derecede acı veren ya da sakatlayan ya da bu ihtimalleri barındırdan tüm idam yöntemleri işkence olarak görülür ve idam cezasını onaylayanlar tarafından birçok kişi tarafından kabul edilemez. bunların bir kısmı kısa süreli olarak uygulandığında ölümcül olmazlar.
"İşkence yöntemi" ile "işkence aleti" arasındaki ayırıcı çizgi sıklıkla bulanıklaşır, özellikle de kullanılan aletle yöntemin ismi özdeşleşmişse.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.