Remove ads
2. Türkiye cumhurbaşkanı (1938–1950) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Mustafa İsmet İnönü[1] (24 Eylül 1884, İzmir - 25 Aralık 1973, Ankara[3]), Türk asker, siyasetçi ve devlet adamıdır. Türkiye'nin 2. cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Dönemi'ndeki ilk başbakanı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk genelkurmay başkanı.
Halaskâr · Millî Şef İsmet İnönü | |
---|---|
1938'de İsmet İnönü | |
2. Türkiye cumhurbaşkanı | |
Görev süresi 11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950 | |
Başbakan | Celâl Bayar (1938-39) Refik Saydam (1939-42) Şükrü Saracoğlu (1942-46) Recep Peker (1946-47) Hasan Saka (1947-49) Şemsettin Günaltay (1949-50) |
Yerine geldiği | Mustafa Kemal Atatürk |
Yerine gelen | Celâl Bayar |
1. Türkiye başbakanı | |
Görev süresi 30 Ekim 1923 - 22 Kasım 1924 | |
Cumhurbaşkanı | Mustafa Kemal Paşa |
Yerine geldiği | Hüseyin Rauf Bey |
Yerine gelen | Ali Fethi Bey |
Görev süresi 3 Mart 1925 - 1 Kasım 1937 | |
Cumhurbaşkanı | Mustafa Kemal Atatürk |
Yerine geldiği | Ali Fethi Bey |
Yerine gelen | Celâl Bayar |
Görev süresi 20 Kasım 1961 - 20 Şubat 1965 | |
Cumhurbaşkanı | Cemal Gürsel |
Yerine geldiği | Emin Fahrettin Özdilek (Vekaleten) |
Yerine gelen | Suat Hayri Ürgüplü |
2. Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı | |
Görev süresi 10 Kasım 1938 - 8 Mayıs 1972 | |
Yerine geldiği | Mustafa Kemal Atatürk |
Yerine gelen | Bülent Ecevit |
Türkiye maarif vekili (Vekil) | |
Görev süresi 5 Ocak 1929 - 2 Mart 1929 | |
Cumhurbaşkanı | Mustafa Kemal Paşa |
Başbakan | Kendisi |
Yerine geldiği | Mustafa Necati Bey |
Yerine gelen | Hüseyin Vasıf Bey |
Türkiye hariciye vekili | |
Görev süresi 30 Ekim 1923 - 21 Kasım 1924 | |
Cumhurbaşkanı | Mustafa Kemal Paşa |
Başbakan | Kendisi |
Yerine gelen | Mehmet Şükrü Bey |
Türkiye Büyük Millet Meclisi hariciye vekili | |
Görev süresi 26 Ekim 1922 - 30 Ekim 1923 | |
İcra Vekilleri Heyeti Reisi | Hüseyin Rauf Bey (1922-23) Ali Fethi Bey (1923) |
Yerine geldiği | Yusuf Kemal Bey |
Garp Cephesi kumandanı | |
Görev süresi 4 Mayıs 1920 - 3 Ekim 1922 | |
Başkumandan | Mustafa Kemal Paşa |
Yerine geldiği | Ali Fuat Paşa |
Yerine gelen | Fevzi Paşa |
1. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekili | |
Görev süresi 3 Mayıs 1920 - 10 Kasım 1921 | |
İcra Vekilleri Heyeti Reisi | Mustafa Kemal Paşa |
Yerine gelen | Fevzi Paşa |
Cumhuriyet Senatosu tabii senatörü | |
Görev süresi 20 Kasım 1972 - 25 Aralık 1973 | |
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14. dönem milletvekili | |
Görev süresi 23 Nisan 1920 - 27 Mayıs 1960 | |
Seçim bölgesi | 1920 – Edirne 1923-35 – Malatya 1939-46 – Ankara 1950-69 – Malatya |
Görev süresi 25 Ekim 1961 - 14 Kasım 1972 | |
Seçim bölgesi | 1950-69 – Malatya |
Osmanlı Harbiye Nezâreti müsteşarı | |
Görev süresi 24 Ekim 1918 - 22 Kasım 1918 | |
Nazır | Ahmet İzzet Paşa (14 Ekim - 11 Kasım) Kölemen Abdullah Paşa (11 Kasım - 19 Aralık) |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | Mustafa İsmet[1] 24 Eylül 1884 İzmir, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 25 Aralık 1973 (89 yaşında) Ankara, Türkiye |
Defin yeri | Anıtkabir, Ankara |
Milliyeti | Türk |
Partisi | Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1972) |
Evlilik(ler) | |
Çocuk(lar) | İzzet (1919-1921) Ömer İnönü (1924-2004) Erdal İnönü (1926-2007) Özden Toker (1930 –) |
Bitirdiği okul | Mühendishane-i Berr-i Hümâyun Mekteb-i Erkân-ı Harbiye |
Mesleği | Asker · Siyasetçi |
Hükûmeti | 1., 2., 4., 5., 6., 7., 8., 26., 27. ve 28. Hükûmetler |
Dini | İslam[2] |
Ödülleri | |
İmzası | |
Askerî hizmeti | |
Bağlılığı | Osmanlı (1903-1920) Türkiye (1920-1927) |
Branşı | Türk Kara Kuvvetleri |
Hizmet yılları | 1903-1927 |
Rütbesi | Ferîk-i evvel (1935'ten sonra orgeneral.) |
Komutası | |
Çatışma/savaşları | 31 Mart Ayaklanması Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı (Kafkasya Cephesi · Suriye-Filistin Cephesi) Türk Kurtuluş Savaşı (Batı Cephesi) |
1884 yılında İzmir'de doğan Mustafa İsmet, 1903 yılında Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn'dan birincilikle mezun olarak Osmanlı ordusuna katıldı. I. Dünya Savaşı'nda Kafkasya ve Filistin cephelerinde savaştı. 1920 yılında Anadolu'ya geçti. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekili (Genelkurmay Başkanı) olarak I. ve II. İnönü muharebelerini kazandı. Büyük Taarruz'a Batı Cephesi Komutanı sıfatıyla katıldı. Mudanya Mütarekesi'nde ve Lozan Antlaşması'nda Türk heyetine başkanlık yaptı ve antlaşmaları imzaladı. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı oldu. 1934'te, İnönü muharebelerindeki başarılarından dolayı İnönü soyadını aldı.
Atatürk'ün ölümünden sonra 11 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı seçildi ve 1950 yılına kadar görev yaptı. 1950-1960 yılları arasında CHP genel başkanı olarak ana muhalefet lideri oldu. Önderi olduğu partisi CHP, 27 Mayıs Darbesi'nden sonra 1961'de yapılan seçimlerde birinci parti olarak çıktı. Ancak partisinin oy oranı tek başına iktidar olmaya yetmiyordu. İnönü, böylece Türkiye'nin ilk koalisyon hükûmetini Adalet Partisi ile kurdu. 1965 yılında başbakanlığı bırakan İnönü, 1972 yılına kadar ana muhalefet liderliğine devam etti. 25 Aralık 1973 tarihinde solunum yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.
CHP Kurultayı tarafından kendisine "Millî Şef" unvanı verilmiştir. Birçok defa başbakanlık görevini üstlenmiştir. 1925-1937 yılları arasında 12 yıllık kesintisiz başbakanlık süresi olmakla birlikte, toplam 16 yıl 11 ay ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süre başbakanlık yapmış kişisidir.[4]
24 Eylül 1884 tarihinde İzmir'de Mehmed Reşid Efendi (1855-1920) ile Cevriye Hanım'ın (1867-1959) ikinci oğulları olarak doğmuştur. Reşit Efendi aslen Bitlis'in tanınmış ailelerinden Kürümoğulları ailesindendir. Bu ailenin bazı kaynaklarca Kürt[5][6][7] olduğu iddia edilirken şecere çalışmalarını yürüten Emekli Albay M. Atilla Kürümoğlu, yaptığı açıklamada Türk olduğunu[8] belirtmiştir. Reşid'in babası Abdülfettah Efendi, işi sebebi ile Malatya'ya yerleşmiştir. Annesi Cevriye ise aslen Razgradlı (Bulgaristan) olup babası Razgrad ulemasından Müderris Hasan Efendi 1870'li yıllarda İstanbul'a göç etmiştir. Cevriye ile Reşid 1880'de İstanbul'da evlenmişlerdir. İlk çocukları Ahmet Mithat (1882-1960) ve ikincisi İsmet'in dışında Hasan Rıza (ö. 1972) ve Hayri Temelli (ö. 1937) adlı iki oğulları ve Seniha Okatan (ö. 1964) adlı bir kız çocukları olmuştur.[9]
İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamladı. 1895 yılında Sivas Mülkiye İdadisi'ne kayıt yaptırdı ancak daha sonra Sivas Askerî Rüşdiyesi'ne geçti ve 1896'da mezun oldu. Sonra, 1897 yılında İstanbul'daki Mühendishane İdadisi'ne gitti. 14 Şubat 1901'de Mühendishane-i Berr-i Hümâyun'a (topçu okulu) girip 1 Eylül 1903 tarihinde topçu teğmeni olarak mezun oldu. 26 Eylül 1906 tarihinde Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'nun 8. Topçu Alayı'nda 3. Batarya Bölük komutanı olarak kurmay stajını yaptı.[10]
1908 yılında 2. Süvari Fırkası'nın kurmayı oldu ve 31 Mart İsyanı'nda Hareket Ordusu karargâhında görev aldı. 1910'da 4. Kolordu kurmaylığına getirildi ve 1911'de Yemen Kuvayi Mürettebe Komutanlığı kurmayı oldu. 26 Nisan 1912 tarihinde binbaşı rütbesine terfi etti ve Yemen Kuva-yi Umumîye Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevine atandı.
1912-1913 yılları arasında Harbiye Nezareti'nde Başkomutanlık Karargâhı 1. Şubede bulundu ve İkinci Balkan Savaşı'nda Çatalca Ordusu Sağ Cenah Komutanlığı kurmaylığına getirildi. Savaştan sonra İstanbul Antlaşması'nın bağıtlanmasında Bulgarlar ile müzakere eden heyete askerî danışman olarak katıldı.
1914 yılında Harbiye Nazırlığı ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği'ne atanan Enver Paşa'nın başlattığı ordunun yenileştirilmesi hareketinde etkin rol oynadı.
29 Kasım 1914 tarihinde kaymakam (yarbay) rütbesine terfi etti ve 2 Aralık 1914 tarihinde Genel Karargâh 1. Şube Müdürü olarak atandı. 9 Ekim 1915 tarihinde 2. Ordu Kurmay Başkanlığına getirildi ve 14 Aralık 1915 tarihinde miralay (albay) rütbesine terfi etti.[11]
I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalıştı. Bu sırada Mustafa Kemal bu ordunun 16. Kolordu Komutanlığı'na atandı. 1916 yılının yaz aylarında bir süre çarpışmaları yönetti. 2. Ordu Komutan Vekili Mustafa Kemal Paşa'nın önerisiyle, 12 Ocak 1917 tarihinde 4. Kolordu Komutanlığı'na atandı.
Bir süre sonra İstanbul'a geri çağrıldı ve Halep'te 7. Ordu'nun oluşturulmasında görev aldı. 1 Mayıs 1917 tarihinde Filistin Cephesi'nde 20. Kolordu Komutanlığı'na, 20 Haziran'da 3. Kolordu Komutanlığı'na atandı. Bu sırada 7. Ordu'nun komutanlığını üstlenen Mustafa Kemal Paşa ile yeniden yakın ilişki içinde oldu. Ancak Megiddo Muharebesi sırasında yaralanınca İstanbul'a gönderildi.[12]
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından az önce Sina ve Filistin Cephesi'ndeki Yıldırım Orduları Grubu'nun General Edmund Allenby karşısında uğradığı Nablus Bozgunu sırasında yaralanarak İstanbul'a döndü. 24 Ekim 1918 tarihinde Harbiye Nezareti Müsteşarlığı'na atandı. 29 Aralık 1919 tarihinde Paris Barış Konferansı'na hazırlık için kurulan komisyonda askeri müşavir oldu. 4 Ağustos 1919 tarihinde yalnızca sekiz gün için Askeri Şûra Muamelat-ı Umumiye Müdürlüğü'ne, bir ara da jandarma ve polis örgütünün iyileştirilmesi için kurulan komisyona üye olarak atandı. Bütün bunlar genellikle birkaç günlük görevlerdi.
İlk kez 8 Ocak 1920 tarihinde Ankara'ya gitti ve kısa bir süre Mustafa Kemal Paşa ile çalıştı. Yeni kurulan Ali Rıza Paşa hükûmetinde harbiye nazırı olan Fevzi Paşa'nın çağrısı üzerine şubat sonlarında İstanbul'a gitti. 9 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa'nın çağrısı üzerine tekrar Ankara'ya döndü ve İstanbul ile bütün resmî bağlarını kopardı.
23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisine Edirne milletvekili olarak katıldı. 6 Haziran 1920 tarihinde İstanbul'daki Divan-ı Harp tarafından gıyabında idam cezasına çarptırıldı.
3 Mayıs 1920 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekilliğine (Genelkurmay Başkanlığı) getirildi.[13] 10 Kasım 1920 tarihinde milletvekilliği ve vekillik görevi saklı kalmak üzere Garp Cephesi (Batı cephesi) Kuzey Kesimi Komutanlığı'na atandı. Çerkez Ethem ayaklanmasının ve iç isyanların bastırılmasında etkin rol oynadı. Batı Cephesi Kuzey Kısım Komutanı olarak, Ocak 1921 tarihinde Birinci İnönü Muharebesi'ni kazanarak Yunan ilerlemesini durdurunca 5 senedir bulunduğu miralay rütbesinden mirliva (tümgeneral) rütbesine terfi etti ve paşa oldu. 9 Kasım 1920'de İsmet Paşa cephede olduğu ve Ankara'da sürekli bulunamadığı için İcra Vekilleri Heyeti Reisi ve Müdafaa-i Milliye Vekili Ferîk Fevzi Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekilliği görevine vekâleten atandı. İsmet Paşa, 4 Mayıs 1921 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekilliği görevine ek olarak Batı Cephesi Komutanlığına atandı.[14]
Daha sonra Sakarya Meydan Muharebesi sırasında TBMM tarafından Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutanlığa getirilmesi üzerine onun maiyetinde mirliva rütbesi ile Batı Cephesi Komutanlığı görevinde bulundu. Büyük Taarruz'dan sonra başarılarından dolayı ferîk (korgeneral) rütbesine terfi etti. İzmir'in geri alınmasından sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından ateşkes görüşmelerinde bulunmak üzere görevlendirilerek Mudanya'ya gönderildi.
Millî Mücadele'nin sonunu belirleyen 3 Ekim - 11 Ekim 1922 tarihleri arasında gerçekleşen Mudanya Mütarekesi görüşmelerinde Türk tarafını temsil etti. 26 Ekim 1922 tarihinde TBMM tarafından Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) seçildi. Lozan görüşmelerinde murahhas heyetin başkanlığını yaptı; yeni devletin bağımsızlığını ve egemenliğini onaylayan, Sevr Antlaşması'nı ve Mondros Mütarekesi'ni geçersiz kılan Lozan Antlaşması'nı imzaladı.
Fethi Bey'in kurduğu V. İcra Vekilleri Heyeti'nde Hariciye Vekili olarak görev yaptı. 23 Ağustos 1923 tarihinde Lozan Antlaşması'nın TBMM tarafından kabul edilmesi, siyasal-diplomatik başarılarının en önemlisi oldu.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanı ile sonuçlanan süreçte, Mustafa Kemal ile yakın siyasal iş birliği içindeydi. 30 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk hükûmetini kurdu ve aynı zamanda Halk Fırkası (sonradan Cumhuriyet Halk Partisi veya CHP) genel başkan vekilliğini üstlendi.
İlk başbakanlık döneminde Cumhuriyetin ilk devrimleri yapılmaya başlandı. Öğretimin birleştirilmesi, halifeliğin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması (3 Mart 1924) bu dönemde gerçekleşti. İki dönem başbakanlık yaptıktan sonra, muhalefet partisi olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Çankaya'ya olan aşırı muhalefetini hükûmet üzerinden yürütmesi üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in isteğiyle 8 Kasım 1924 tarihinde başbakanlıktan istifa etti. 21 Kasım 1924 tarihinde yeni hükûmeti Fethi Bey kurdu. Fethi Bey'in doğudaki Şeyh Said İsyanı'na müdahalede geç kalması ve istifa etmesi üzerine, 3 Mart 1925 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından yeniden hükûmeti kurmakla görevlendirildi. Ayaklanmanın bastırılmasında Başbakan olarak önemli rol oynadı. 6 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükun Kanunu'nu yürürlüğe sokarak İstiklâl Mahkemeleri'nin tekrar kurulmasını gerçekleştirdi. Bu kanuna dayanarak tüm muhalefet partilerini ve muhalif gazeteleri kapattırdı. 1926 yılında ferîk-i evvel (orgeneral) rütbesine terfi etti. 1927 yılında kendi isteğiyle askerlikten emekli oldu. Bu tarihten sonra, yeni devletin oluşumunda Mustafa Kemal ile birlikte en önemli siyasal kişilik olarak belirdi.
1932'de Sovyetler Birliği ile diplomatik yakınlaşma amacıyla Moskova'ya gitmiştir. 25 Nisan - 10 Mayıs 1932 tarihleri arasında birtakım görüşmeler yapmıştır. İnönü Moskova'ya gitme amacını şu şekilde izah etmektedir;[15]
Rusya’dan komünist değil, fakat daha şuurlu olarak geliyorum. Türkiye’nin iktisat ve inşa planını yapmak, inkılap fırkasını komünist ve faşist, yani eski nizamdan yeni nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek alarak kurmak, bürokrasi yerine ihtilalci metodlar almak, hiç durmaksızın büyük yığının terbiyene geçmek.
— İsmet İnönü, 1932
1934 yılında Soyadı Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından İnönü soyadı verildi.[16] 1925 yılından 1937 yılına kadar başbakanlık görevini aralıksız sürdürdü. Bu dönemde ülkedeki bütün önemli siyasal gelişmelerde; devrimlerin duyurulmasında ve uygulanmasında, iktisat politikasında Devletçilik ilkesinin kabulünde ve uygulanmasında, yeni devletin kurulmasında çok önemli rolü oldu.
1936 yılında faşizmi incelemek üzere İtalya'ya gönderilen CHP Genel Sekreteri (Katib-i Umumi) Recep Peker'in dönüşünde yazdığı TBMM üzerinde bir "Faşist Konsey" kurulmasını öngören raporu onaylayıp imzalaması üzerine[17] Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk "Başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor!" dedi ve kararı reddetti.[18] Dersim İsyanı'nın bastırılması sırasında da düşünce ayrılıkları çıkınca Eylül 1937 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından başbakanlık ve CHP Genel Başkan Vekilliği görevlerinden alındı ve yerine Celâl Bayar atandı. Bu dönemde TBMM'de yalnızca Malatya milletvekili olarak görev yaptı.
10 Kasım 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü üzerine, 11 Kasım 1938 tarihinde olağanüstü toplanan TBMM tarafından oy birliğiyle cumhurbaşkanlığına seçildi. 26 Aralık 1938 tarihinde toplanan CHP I. Olağanüstü Kurultayı'nda partinin "değişmez genel başkanı" seçildi ve kendisine "Millî Şef" ünvanı verildi.
30 Aralık 1925 tarihli 701 sayılı yasa ve 16 Mart 1926 tarihli 3322 sayılı kararname ile 50, 100, 500 ve 1.000 liralık banknotların ön yüzlerinde cumhurbaşkanının resminin bulunması kararı alınmıştı. Buna dayanarak para ve pulların üzerindeki Atatürk resimleri kaldırılıp yerine İsmet İnönü'nün portreleri kullanıldı.[19]
Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra başlayan II. Dünya Savaşı döneminde, ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı. Savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise dönemin unutulmayan mirası olarak kaldı. Varlık Vergisi uygulaması hayata geçirildi. Yine bu dönemde Hasan Âli Yücel'in öncülüğündeki Köy Enstitüleri kuruldu.[20][21] Bu enstitüler yıllar sonra kapatılana kadar 20.000 öğrenci köy öğretmeni olarak eğitildi. Ayrıca cumhurbaşkanlığı döneminde müziğe özel yeteneği olan küçük yaştaki çocukların bu konuda iyi bir eğitim almasını sağlamak için çıkardığı Harika Çocuklar Yasası ile İdil Biret ve Suna Kan gibi sanatçıların yetişmesinde önemli rolü olmuştur.[22]
II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından, gerek uluslararası siyasetteki gelişmeler gerekse ülke içindeki yeni oluşumlar rejimin genel niteliğinde önemli değişiklikleri gündeme getirdi. Savaşın galiplerinden olan Sovyetler Birliği'nin lideri Josef Stalin'in Türkiye'den Kars, Ardahan, Artvin ve Sarıkamış'ı istemesi;[23] Türkiye'yi, savaşın diğer galipleri ABD ve Birleşik Krallık ile daha yakın ilişkilere mecbur etti. Askerî ve ekonomik destek vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile öngördüğü yardımın karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini istedi.[24][25]
1945 yılında kurulan Millî Kalkınma Partisi'nden sonra 1946 yılında kurulan Demokrat Parti (DP) ile çetin bir seçim yarışına girdi. 1946 yılında yapılan ilk çok partili seçimde "açık oy, gizli tasnif" metodu kullanıldı ve CHP bu seçimlerde iktidarını devam ettirdi. Ancak seçimlerde kullanılan sistem yüzünden seçimlerin bir şekilde şaibeli olduğu iddia edilmektedir.[kaynak belirtilmeli] İnönü'nün cumhurbaşkanlığında CHP'nin tek başına iktidarda bulunduğu 1938-1950 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %1.8 oranında büyüdü. Bununla birlikte Türkiye'nin GSMH'si dünya toplamının binde 6.52'sinden binde 6.43'üne düştü.[26]
İlk defa gizli oy açık sayım ile gerçekleşen 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde CHP %40, DP ise %52 oy aldı. DP 416 Milletvekili çıkarırken CHP ise 69 Milletvekili çıkarmıştır. Bunun üzerine CHP iktidarı sorunsuz bir şekilde DP'ye bırakırken, İsmet İnönü de TBMM'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayar 1. turda 387 oyla cumhurbaşkanlığına seçilmesi sonucu Cumhurbaşkanlığından ayrıldı ve ana muhalefet partisi genel başkanı olarak siyasal yaşamını sürdürdü. On yıllık muhalefet döneminde, 1954 seçimlerinde oy oranının ve kazanılan Milletvekili sayısının düşmesine karşın partisinin başında kaldı ve iktidarın siyasal baskılarına rağmen, CHP'nin yeniden güçlenmesine katkıda bulundu.
1958 yılında gerçekleşmesi gereken seçimler Demokrat Parti'nin isteğiyle bir yıl öne, 27 Ekim 1957'ye alındı. Seçim kampanyası sırasında muhalefet partileri Cumhuriyet Halk Partisi, Hürriyet Partisi ve Cumhuriyetçi Millet Partisi seçim ittifakı için görüşmelere başlamıştı. Fakat planlanan ittifak Bölükbaşı'nın hapse girmesi ve seçim kanununda yapılan değişiklikle siyasi partilerin ittifak kurmasını yasaklanması nedeniyle gerçekleşmedi. Oy verme işlemi sürerken devlet radyosundan DP'nin kazandığı ilan edilirken sandık hilesi iddiaları günlerce bitmedi. Birçok yerde oyların tekrar sayılmasıyla tamamlanan seçim sonunda, bir önceki seçimlere göre oy oranı %10 gerileyen Demokrat Parti 424 sandalye kazanarak yeniden iktidar oldu. Cumhuriyet Halk Partisi ise 178 sandalye kazandı.
Ana madde: 27 Mayıs Darbesi
1960'lara gelindiğinde CHP ile DP arasındaki tartışmalar daha da arttı. Ayrıca İnönü başta olmak üzere CHP'nin ileri gelen üyelerine saldırılar düzenlendi. CHP'yi destekleyen gazeteler art arda kapatıldı, muhalif gazeteciler tutuklandı. Bunun üzerine Nisan 1960 tarihinde DP, basını soruşturmak amacıyla Tahkikat Komisyonu kurulmasını öneren kanun teklif etti. Bu kanunda komisyona gazete kapatma ve gazeteci tutuklama yetkisi tanınması öneriliyordu, bu yüzden CHP'li vekiller sert bir biçimde bu yasaya karşı çıktı. Görüşmeler süresince CHP'li vekillere bazı kısıtlamalar getirildi. İnönü'nün kendisine ise 12 oturuma katılım yasağı verildi. İnönü de DP'nin bu tavrı karşısında meclisteki tarihi konuşmasını yapmıştır: (27 Mayıs 1960 tarihinde sonra "sizi ben bile kurtaramam" olarak atıf yapılan ama eksik aktarılmasından ve eklenen 'bile' vurgusundan dolayı bağlamından farklı algılanan sözü bu oturumda söylendi.)
“ | Şimdi iktidarda bulunanların, iktidarı ellerinde bulunduranların milletleri ihtilâle nasıl zorladıkları insan hakları beyannamesine girmiştir. Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ayaklanma olur. Buna mahal vermemek için idarelerin demokratik yolda olması, insan haklarının yürürlükte olması şarttır. Bu fikir Beyannamenin ruhunu teşkil ediyor. Şimdi mevzu bahis olan mesele bu. Demokratik rejim, insan hakları yürütülüyor mu, yürütülmüyor mu? Bu bir. Eğer insan hakları yürütülmez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa ihtilâl behemehal olur. Beni dinleyin... Biz böyle bir ihtilâl içinde bulunmayız, bulunamayız. Böyle bir ihtilâl dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Biz demokratik rejim dedik, demokratik rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam. | „ |
— İsmet İnönü[27] |
İnönü, 27 Mayıs sabahı, Ankara'da Pembe köşk'te “İhtilal oldu” haberiyle uyandırıldı. 28 Mayıs sabahı Orgeneral Cemal Gürsel, telefonla İnönü'yü aradı Aralarında şu diyalog geçti:
14 Ekim 1960'ta başlayan “Yassıada Yargılamaları” 15 Eylül 1961'de sona erdi. 15 Eylül'de Yassıada'da Yüksek Adalet Divanı idam kararlarını verdi. Komitede karar 9'a karşı 13 oy ile, oy birliği ile verilen idam cezalarının infazı lehine çıktı. 16 Eylül sabahı Polatkan ve Zorlu idam edildiler. Adnan Menderes'in eşi Berrin Menderes ve oğlu Aydın, CHP lideri İnönü'nün kapısını çalarak yardım istediler. İnönü, idamların engellenmesi için üç kere başbakanlık binasına gitmişti fakat sonuç alamamıştı. İnönü, Berrin Menderes'e “Çıldırmış vaziyetteler. Söz dinlemiyorlar. Her şeyi yapmaya çalıştım” dedi.[29][30] 17 Eylül öğle vakti Adnan Menderes idam edildi.
DP, 1960 yılında 27 Mayıs Darbesiyle iktidardan uzaklaştırıp yeni anayasa kabul edildikten sonra, 15 Ekim 1961 genel seçimlerinden CHP tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamasa da, birinci parti olarak çıkınca, 24 yıl sonra yeniden başbakan olarak hükûmeti kurmakla görevlendirildi. Bu dönemde CHP-AP, CHP-YTP-CKMP ve CHP-Bağımsızlar koalisyon hükûmetlerine başkanlık etti. Yeni kurulan siyasal sistemin sağlıklı biçimde işlemesi için çaba gösterdi.
27 Mayıs Darbesi'nin doğurduğu sorunlarla da uğraşarak 22 Şubat 1962 ayaklanması ve 20 Mayıs 1963 ayaklanması girişimlerinin önlenmesi çabalarında cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ile birlikte yardımcı oldu. 1964 Kıbrıs olayları sırasında ABD'nin Türkiye'nin adaya müdahalesini engellemesi üzerine dış politikada çok yönlü arayışlara girdi. 21 Şubat 1964 tarihinde İsmet İnönü'ye Ankara'da suikast girişiminde bulunuldu. Suikastçı olay yerinde yakalandı ve İsmet İnönü bu olaydan yara almadan kurtuldu.[31]
İlk Devlet Araştırma Kütüphanesi ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun kurulması, planlı ekonomiye geçiş, 5 yıllık kalkınma planları, sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasalarının çıkarılması, Ankara Anlaşması ve takip eden sene Ortak Pazar üyeliği, Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurulması, Millî İstihbarat Teşkilatı yasası ve düzenlemesi, Millî Güvenlik Kurulunun başlangıç ve geliştirilmesi, Türk Ordusu'nun modernizasyonu; İran ve Pakistan ile birlikte bölgesel kalkınma organizasyonunun kurulması, Avrupa ve Orta Asya memleketlerini bağlayan mikrodalga radyo iletişim ağı kurulması, Devlet İstatistik Enstitüsü ile Turizm Bakanlığı'nın kurulması, Güneydoğu Anadolu'nun kalkınma ve geliştirilmesi planları, Basın Yayın Yüksek Okulu'nun ilk kuruluşu başbakanlık yaptığı dönemde gerçekleştirildi.
İnönü hükûmeti mecliste yapılan bütçe oylamasında ret oylarının kabul oylarından fazla çıkması üzerine istifa etti ve 20 Şubat 1965 tarihinde yerini Suat Hayri Ürgüplü hükûmetine bıraktı. 10 Ekim 1965 seçimlerinde partisinin seçimi kaybetmesi üzerine, parti içi görüş ayrılıkları derinleşti. İnönü'nün desteklediği "ortanın solu" politikasının CHP tarafından benimsenmesine rağmen parti 1969 yılında yapılan genel seçimleri de kaybetti.
1967 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi.[32]
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Mart 1971 tarihindeki müdahalesinden sonra, CHP'nin tutumu konusunda parti içinde önemli görüş ayrılıkları belirdi ve CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile anlaşmazlığa düştü. Ecevit'e göre, müdahalenin amacı, CHP içinde egemen olan "ortanın solu" politikasına son vermek ve partinin iktidar olmasını önlemekti. İnönü ise müdahaleyi onaylamıyordu ve müdahaleden 2 gün sonra CHP grubunda çok sert bir konuşma yaptı; ancak yine de ortamın yumuşaması için yeni kabineye bakan vermeyi kabul etti. Yeni kurulacak hükûmete partinin üye verip vermeyeceği konusunda beliren anlaşmazlık sonucunda Ecevit istifa etti. Ecevit ile yoğun bir mücadeleye girdi. İnönü Haziran 1972'deki olağan kurultay öncesinde 5 Mayıs 1972'de V. Olağanüstü Kurultay'ı toplama kararı aldı.[33] Mayıs 1972 tarihinde toplanan V. Olağanüstü Kurultay'da, İnönü açılış konuşmasında açık konuşarak Ya ben ya Bülent dedi ve kararı partiye bıraktı. 7 Mayıs günü yapılan oylama sonucunda Ecevit'in parti meclisi listesi 709 oyla güvenoyu aldı. İnönü 507 oyda kalmıştı. 33 yıldır Genel Başkan olarak CHP'yi yöneten İsmet İnönü 8 Mayıs 1972'de genel başkanlıktan istifa etti. 14 Mayıs 1972 günü yapılan genel başkanlık seçimi özel kurultayında 51 il başkanının adayı ve tek aday olan Bülent Ecevit 913 delegeden 828'inin oyuyla Atatürk ve İnönü'den sonra CHP'nin 3. Genel Başkanı seçildi.[34]
Türk siyasal yaşamında parti içi mücadele sonucunda değişen ilk genel başkan oldu. 5 Kasım 1972 tarihinde de İsmet İnönü, 49 yıldır üyesi olduğu, 33 yılını genel başkan olarak geçirdiği Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa etti. 14 Kasım 1972 tarihinde de milletvekilliğinden istifa etti. Başvurusu üzerine Eski Cumhurbaşkanı sıfatıyla tabii senatör olarak Cumhuriyet Senatosu'nda görev aldı.[35]
17 Aralık 1973 Pazartesi günü uyandığında kendisini iyi hissetmediğini söyleyen İnönü için Pembe Köşk'e Prof. Dr. Zafer Paykoç çağrılmıştır. İncelemeler sonucunda ağır bir enfarktüs geçirdiği anlaşılan İnönü'nün hastaneye kaldırılmasına eşi Mevhibe İnönü karşı çıkmış, doktorlar da evde tedavi olmasını kabul etmişlerdir. Sonrasında İnönü'nün nefes darlığı ve aşırı yorgunluğu nedeniyle Köşk'e oksijen çadırı getirilmiştir. Daha sonra ise Prof. Dr. Paykoç'un isteği üzerine kalp hastalıkları uzmanlarından Prof. Dr. Bekir Berkol, Sabahat Kaymakçalan, Cavit Sökmen, Türkân Akyol ve Türkan Gürel konsültasyonda bulunmak üzere Pembe Köşk'e gelmişlerdir.
17 Aralık'ta geçirdiği rahatsızlıktan sonra dokuz gün boyunca hayatta kalma mücadelesi veren İnönü son nefesini 25 Aralık 1973'te vermiştir.[36]
Vefat haberinin duyulması üzerine Bakanlar Kurulu da toplanarak cenaze töreninin bitimine kadar ülkede millî yas ilan etmiştir. Ayrıca Hükûmet 26 Aralık 1973'te Anıtkabir'de yaptığı inceleme sonucu İsmet İnönü'nün Anıtkabir'e defnedilmesini kararlaştırmıştır. Bu konuda Bakanlar Kurulu 27 Aralık 1973 gün ve 7/7669 sayılı bir kararname çıkarmıştır. İnönü 28 Aralık 1973'te Anıtkabir'deki İsmet İnönü Mezar Odası'na devlet töreni ile defnedilmiştir.
12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra Kenan Evren tarafından Anıtkabir'deki on iki mezarın başka yere naklettirilmesine karar verilirken İnönü'nün kabri bir istisna olarak Anıtkabir'de bırakılmıştır. 6 Kasım 1981'de kabul edilip 10 Kasım 1981'de Resmî Gazete'de yayımlanan 2549 sayılı Devlet Mezarlığı Hakkında Kanun'la, Atatürk için tesis edilen Anıtkabir'de Atatürk ve İsmet İnönü'nün kabrinin muhafaza edileceği ve Anıtkabir alanı içine başka hiçbir kimsenin defnedilmeyeceği belirtilmiştir.[37] İsmet İnönü'nün lahdi, 1993 yılında başlayan bir çalışmayla yeniden düzenlenmiş, Ocak 1997'de bugünkü hâlini almıştır.[38]
İsmet İnönü'nün mezar odası ve sergi salonuna, batı kolonlarının dış duvarından açılan kapıdan girilir. Kısa koridorun solunda, 1. kata çıkış merdivenleri ile kabul salonuna ulaşılır. Salon, derinlemesine dikdörtgen olup duvar ve tavanlar fibre betondur.
Tavandaki masif meşe kafes duvarlara doğru eğimlidir. Zemin Anadolu ve Kapadokya renkli graniti ile kaplıdır. Bu bölümde ziyaretçilerin oturması için düşünülmüş meşe iskeletli deri koltuklar ve İnönü ailesinin ziyaretleri sırasında yazdıkları özel defterin konulduğu masif meşe kürsü bulunmaktadır. Kabul salonunun solunda sergi salonu sağında mezar odası yer almaktadır. Sergi salonu da kabul salonuna benzer şekilde dizayn edilmiştir.
Yalnız bu bölümde duvarlarda, İsmet İnönü'nün hayatına ilişkin fotoğraflar ile sergileme amaçlı vitrinler bulunmaktadır. Aynı salonun ilerisinde İsmet İnönü'nün hayatını ve yaptıklarını konu alan belgeselin izlendiği sinevizyon bölümü yer almaktadır. Mezar odasına ahşap bir kapı ardından bronz bir kapı ile girilir. Mezar odası kare planlı olup, kesik piramidal tavanla örtülüdür. Batı duvarında kırmızı, mavi, beyaz ve sarı renkli camlardan geometrik desenli vitral pencere ve kıble yönünde bir mihrabiye bulunmaktadır. Mihrabiye'nin kavsanası ve tavan, altın renkli mozaikle kaplanmıştır. Güney duvarında ve girişin iki yanında dikdörtgen sağır nişler içinde altın yaldızla yazılmış İsmet İnönü'nün veciz sözleri yer almaktadır. Beyaz renkli granit kaplı zemin üzerinde beyaz granit kaplama sanduka kıbleye dönük vaziyette yerleştirilmiştir. İsmet İnönü'nün naaşı bu sandukanın altındaki toprakla kaplı olan bölmeye İslami şartlara uygun olarak defnedilmiştir.[38]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.