Loading AI tools
Nazi Almanyası diktatörü (1933–1945) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Adolf Hitler (Almanca telaffuz: [ˈadɔlf ˈhɪtlɐ],
Führer ve Şansölye Adolf Hitler | |
---|---|
1938'de Hitler | |
Almanya Führeri | |
Görev süresi 2 Ağustos 1934 - 30 Nisan 1945 (10 yıl, 8 ay ve 28 gün) | |
Yerine geldiği | Paul von Hindenburg (Cumhurbaşkanı olarak) |
Yerine gelen | Karl Dönitz (Cumhurbaşkanı olarak) |
Almanya Şansölyesi | |
Görev süresi 30 Ocak 1933 - 30 Nisan 1945 (12 yıl ve 3 ay) | |
Yerine geldiği | Kurt von Schleicher |
Yerine gelen | Joseph Goebbels |
Alman Kara Kuvvetleri Başkomutanı | |
Görev süresi 19 Aralık 1941 - 30 Nisan 1945 | |
Yerine geldiği | Walther von Brauchitsch |
Yerine gelen | Ferdinand Schörner |
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Başkanı | |
Görev süresi 29 Temmuz 1921 - 30 Nisan 1945 | |
Yerine geldiği | Anton Drexler |
Yerine gelen | Martin Bormann |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 20 Nisan 1889 Braunau am Inn, Yukarı Avusturya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu |
Ölüm | 30 Nisan 1945 (56 yaşında) Führerbunker, Berlin, Nazi Almanyası |
Ölüm nedeni | Ateşli silahla intihar |
Vatandaşlığı |
|
Milliyeti | Avusturyalı Alman[1] |
Partisi | Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (1920–45) |
Diğer siyasi bağlantıları |
Alman İşçi Partisi (1919–20) |
Evlilik(ler) | Eva Hitler (29–30 Nisan 1945) |
Mesleği | Asker, politikacı, ressam |
Dini | Hristiyan[2][3][4] (tartışmalı) |
Ödülleri | |
İmzası | |
Askerî hizmeti | |
Bağlılığı | Alman İmparatorluğu Weimar Cumhuriyeti Nazi Almanyası |
Branşı | Bayerische Armee Reichswehr Wehrmacht |
Hizmet yılları | 1914–1920 1933–1945 |
Rütbesi | Gefreiter (Onbaşı) Verbindungsmann (İstihbarat ajanı) Oberbefehlshaber (Başkomutan) |
Birimi | 16. Bavyera Yedek Piyade Alayı (1914–1918) Reichswehr İstihbaratı Oberkommando des Heeres (1941–1945) |
Çatışma/savaşları | I. Dünya Savaşı II. Dünya Savaşı |
1919'da Alman İşçi Partisine (Deutsche Arbeiterpartei; DAP) üye olmasıyla başlayan politik yaşamı, bu partinin 1920'de Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisine (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei; NSDAP) dönüşmesiyle devam etti ve 1921'de parti başkanlığına yükseldi. Hitler'in Şansölye seçilmesi için önündeki engel 1925'ten 1932'ye kadar vatansız statüde olmasıydı. Bu engeli kaldırmak adına, dönemin İçişleri Bakanı ve aynı zamanda Thule Cemiyetinin üyelerinden olan Bakan Dietrich Klagges'in yaptığı atamayla, Berlin'de bulunan Brunswick temsilciliğine atanarak devlet memuru statüsü kazandı ve Alman vatandaşlığına geçti.[7][8] 1933'te, ülkede kurulan yeni koalisyon hükûmetinin başkanlığına atanmasıyla Şansölye (Reichskanzler) oldu. 1934'te, Cumhurbaşkanı'nın (Reichspräsident) makamını devraldı ve Führer (Lider) adında bir devlet başkanlığı makamı yarattı; devlet ve hükûmet başkanlıklarını Führer und Reichskanzler unvanını kullanarak bir arada yürüttü. Diktatörlüğü 30 Nisan 1945'te intihar etmesiyle son buldu. 1 Eylül 1939'da Polonya Seferi ile Avrupa’da II. Dünya Savaşı'nı başlattı. Savaş boyunca askeri operasyonlarla yakından ilgilendi ve Holokost'un sürdürülmesinin merkezinde yer aldı.[5]
Hitler, Almanya'da I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran'dan güç kazandı. Propaganda ve etkileyici bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede milliyetçilik, Nazilerce yeniden tanımlanan sosyalizm, antisemitizm ve anti-komünizm de sunuyordu. Ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu, totaliter ve faşist bir rejimle; Hitler Almanya içerisindeki düzeni yeniden tesis etti ve güçlü bir ülke yarattıktan sonra, saldırgan bir dış politika izleyerek Alman “yaşam alanı”nı (Lebensraum) genişletmek amacıyla Polonya’ya saldırdı. Yıldırım savaşı (Blitzkrieg) taktikleri ve Mihver Devletleri ittifakı ile birlikte Avrupa’nın büyük bölümünü, Asya’nın ve Afrika’nın bir bölümünü işgal etti.
ABD’nin II. Dünya Savaşı’na Müttefikler’in tarafında katılması ve Kızıl Ordu’nun ilerlemesi ile Alman ordusu gerilemeye başladı. Sovyet güçlerinin 23 Nisan 1945’te Berlin’e girmesi ile Almanya’nın yenilgisi kesinleşmişti. Hitler; işgal altındaki Berlin’de, eşi Eva Hitler[9][10] (Eva Braun) ile yer altı sığınağında (Führerbunker)[11] 30 Nisan 1945 günü intihar etti. Cesedi, vasiyeti üzerine takipçileri tarafından yakıldı. Alfred Jodl’ın 7 Mayıs 1945’te imzalayıp ertesi gün yürürlüğe giren teslim belgesiyle Büyük Alman İmparatorluğu son buldu.
Hitler’in saldırgan dış politikası, Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ana nedeni olarak kabul edilir. Onun Yahudi karşıtı politikaları ve ırkçı ideolojisi, aşağı ırk mensubu olarak gördüğü en az 5,5 milyon insanın ölümüne neden oldu.[12]
Hitler'in babası Alois Hitler (1837-1903), Maria Anna Schicklgruber'in gayri meşru çocuğuydu.[13] Vaftiz kaydı babasının adını göstermiyordu ve Alois başlangıçta annesinin soyadı olan 'Schicklgruber'ı taşıyordu. 1842'de Johann Georg Hiedler, Alois'in annesiyle evlendi. Alois, Hiedler'in erkek kardeşi Johann Nepomuk Hiedler'in ailesinde büyüdü.[14] 1876'da Alois'in vaftiz kaydı bir rahip tarafından Johann Georg Hiedler'i Alois'in babası olarak kaydetmek üzere şerh edildi ("Georg Hitler" olarak kaydedildi).[14][15] Alois daha sonra "Hitler" soyadını aldı[15] ('Hiedler', 'Hüttler' veya 'Huettler' olarak da yazılır). Bu isim muhtemelen Almanca hütte ("kulübe") kelimesine dayanmaktadır ve muhtemelen "kulübede yaşayan kişi" anlamına gelmektedir.[16]
Nazi yetkilisi Hans Frank, Alois'in annesinin Steiermark eyaletinin başkenti Graz'da Yahudi bir aile tarafından temizlikçi olarak işe alındığını ve ailenin 19 yaşındaki oğlu Leopold Frankenberger'in Alois'in babası olduğunu öne sürdü.[17] O dönemde Graz'da Frankenberger soyadına sahip biri yoktu ve Leopold Frankenberger'in varlığına dair hiçbir kayıt bulunmadı.[18] Ayrıca, Steiermark'ta Yahudilerin ikamet etmesi yaklaşık 400 yıldır yasadışıydı ve Alois'in doğumundan on yıllar sonrasına kadar yeniden yasal hale gelmedi.[18][19] Bu nedenle tarihçiler, Alois'in babasının Yahudi olduğu iddiasını reddederler.[20][15]
Adolf Hitler, 20 Nisan 1889 tarihinde Almanların yoğunlukta olduğu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı Yukarı Avusturya’nın Braunau am Inn kasabasında o sıralarda gümrük memuru olan Alois Hitler[21] (1837–1903) ve Alois’in üçüncü eşi (aynı zamanda ikinci dereceden kuzenidir ve evlenmek için kiliseden izin alınmıştır.[22]) Klara Pölzl’ün[23] (1860–1907) oğlu olarak doğmuştur. Alois’in altı çocuğundan dördüncüsüdür.[24][25] Avusturya vatandaşı olarak doğdu.[26]
İsmi Eski Almancada ‘asil kurt’ (Adolf = Adel + wolf) anlamına gelen Adolf, akrabaları arasında kısaca ‘Adi’ ismiyle biliniyordu. (Adolf Hitler, yakın çevresiyle arasında, 1920'lerin başlarından itibaren ‘Wolf’ takma adını kullandı. Hatta bu durum Avrupa kıtasındaki çeşitli merkezlerin isimlerinde de etkili oldu. Doğu Prusya'da Wolfsschanze, Fransa'da Wolfsschlucht, Ukrayna'da Werwolf gibi.)
Yasal olarak Hitler soyadı ile dünyaya gelen Adolf'un baba tarafından gelen atalarının erkek bireyleri ‘Hiedler’ soyadına sahiplerdi. Amerikalı gazeteci William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu adlı kitabında, Hitler'in soyağacı ve soyadı konusunda şunları yazmaktadır: “Hitler’in büyükbabası, Johann Georg Hiedler, gezici bir değirmenciydi. Aşağı Avusturya’da köy köy gezerdi. 1824’te ilk evlenmesinden beş ay sonra bir oğlu oldu. Ama ne çocuk ne annesi yaşadı. On sekiz yıl sonra Duerrenthal’da çalışırken, Strones köyünden kırk yedi yaşında bir köylü kadın olan Maria Anna Schicklgruber ile evlendi. Bu evlenmeden beş yıl önce, 7 Haziran 1837’de Maria’nın gayrimeşru bir çocuğu olmuş, adını Alois koymuştu. Bu çocuk sonradan Adolf Hitler’in babası oldu. Alois’in babasının, her ne kadar kesin kanıtlar yoksa da Johann Hiedler olması ihtimali çoktu. Ne olursa olsun, Johann kadınla evlenmiş, ama bunun gibi olaylara uygulanan geleneğe aykırı olarak, çocuğu meşrulaştırmak zahmetine katlanmamıştı. Çocuk, Alois Schicklgruber olarak büyüdü. Anna 1847’de öldü, Johann Hiedler bu ölümden sonra otuz yıl ortalıktan yok oldu. Seksen dört yaşında Waldviertel’de Weitra kasabasında yeniden ortaya çıktı. Bu sefer adını Hitler diye yazıyordu. Bir noterle üç şahit huzurunda kendisini Alois Schicklgruber’in babası olarak kaydettirdi.” [27]
Aile, 1892 yazında babalarının gümrük idaresinin başına getirilmesi nedeniyle Almanya sınırındaki Passau kasabasına taşındı. 1895 baharında aile Avusturya'ya döndü ve Hafeld'deki Rauschergut'a taşındı, böylece Hitler mayıstan itibaren Fischlham'daki tek sınıflı ilkokula devam etti. Temmuz 1897'de Lambach'a taşınmasıyla, Leonding'e taşınarak ikinci ve üçüncü sınıfı ve son olarak dördüncü sınıfı tamamladı. İyi ve zeki bir öğrenci olarak kabul edildi. 1900'den itibaren K. k. State Realschule Linz, öğrenmeye isteksiz olduğunu gösterdi ve iki kez performans hedefini kaçırdığı için bir sonraki sınıfa geçemedi. Franz Sales Schwarz'ın dini eğitimini hor gördü, sadece Leopold Pötsch'ten coğrafya ve tarih dersleri ilgisini çekti. Mein Kampf'ta (1925) Pötsch'ün olumlu etkisini vurguladı. Hitler, lise günlerinde hayatı boyunca hayranlık duyduğu Karl May'ın kitaplarını okumayı severdi. Babası onu bir devlet memuru kariyeri için seçmişti ve öğrenme konusundaki isteksizliğini sık, başarısız dayaklarla cezalandırmıştı. 1904'te annesi Hitler'i Steyr'deki ortaokula gönderdi. Orada düşük okul notlarından dolayı dokuzuncu sınıfa terfi etmedi. Geçici bir rahatsızlıktan dolayı ortaokuldan herhangi bir vasıf olmadan ayrıldı ve Linz'deki annesinin yanına dönebildi.
Hitler ilk tahsilini doğduğu kasabada yaptı. Orta tahsiline Linz şehrinde başladı. Linz'de başladığı lisede ise 1. sınıfı yeniden tekrarlamak zorunda kaldı. O sıralarda, ileride memur olmasını isteyen babasıyla zıtlaşıyor, ressam olmak istediğini söylüyordu. Sevmediği dersleri asıyor, hiç ilgilenmiyordu. İleride öğretmenlerini çok sert biçimde eleştirmiş, sadece tarih öğretmenini çok sevdiğini ve ona çok şey borçlu olduğunu belirtmiştir. Çizimlerine ve resimlerine çok güvenen Adolf, bu konudaki direnişine hiç ara vermiyordu. (I. Dünya Savaşı'na katılmasından önce, Hitler'in 2000'den fazla çizimi ve resmi vardı.)
Hitler, Kavgam’da şöyle anlatır:
En çok tarih ve coğrafya derslerinde başarı gösteriyordum. İşte bu sıralarda “milliyetçi” oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi öğrendim. Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha doğrusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya başladı. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmuştum. Bu arada iyi bir öğrenci olduğumu da söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu. Boş zamanlarımda “Lambach Chanoine”lerin yanında şan dersleri takip ediyordum.
Hitler, ressam olma konusunda inat ediyor, bir sanatçı olma hayallerinde kendisine çok güveniyordu. Sanatçılık onun için tam anlamıyla bir idealdi. Buna rağmen babasının “yaşam mücadelesi” konusundaki öğütlerinde haklı olduğunu düşünüyordu. Oğlunun güvenle para kazanabileceği iyi bir mesleğe sahip olması gerektiğine inanan babasına hak veriyordu:
Bir vakitler kendi hayatının en büyük halkalarını oluşturan şeyin, benim tarafımdan kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu, işte bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok doğaldı. Hayat kavgasının kazandırdığı çelik gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha doğrusu tecrübesiz bir delikanlının geleceği hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat sonunda iş bambaşka oldu.
On üç yaşında babası akciğer kanamasından öldü. Kanama sabah gezinirken oldu. Yakında bulunan komşusunun kollarında öldü.[28] (3 Ocak 1903 (65 Yaşında)).[29] Daha sonra ağır bir ciğer hastalığı geçirmiş, doktorun tavsiyesiyle bir yıl kadar okuldan ayrı kalmış, sonra da maddi sorunlar nedeniyle okula geri dönememiştir. Annesine bakma sorumluluğuyla inşaatta işçi olarak çalışmaya başladı. Bu dönem boyunca çizimlerine devam etti.
Benim için meslek problemi, tahmin ettiğimden çok daha kısa bir süre içinde çözülecekti. Çünkü, babam daha ben on üç yaşındayken ansızın öldü. Bir felç darbesi, babamı en güçlü döneminde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını acı çekmeden sona erdirdi. Fakat bizi büyük bir üzüntünün içine attı. Babamın en büyük isteği, oğlunu, kendisinin ilk günlerinde çektiği yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi olmamda yardım etmekti. Bu isteğini gerçekleştiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde benim içime, ikimizin de aklımızdan geçirmediğimiz bir geleceğin tohumlarını ekmişti.
Okuduğu kitaplar içindeki antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) ise o zamanlar ortaya çıktı. İlk başlarda bu fikre karşı çıksa da Yahudilerin birbirlerini kültür, sanat, politika, iş hayatı gibi bütün alanlarda kayırdıklarını düşünmeye başlayınca, Yahudileri sevmemeye başladı. Kendisi bu konuyu şöyle izah eder:
Ne zaman bir tiyatro gösterisi, bir müzik abartılırsa Yahudi yapımı bir şey olduğunu görüyordum. Bunu abartanlar da Yahudilerdi. Birçok alanı ele geçirdikleri için tüm alanlarda birbirlerini kayırıyorlardı. Güzel bir Alman yapıtı 10 üzerinden 5 alamazken Yahudi yapıtları 10 alıyordu. Bu yüzden bir antisemitist olmaya karar verdim.
Annesinin hastalığı ortaya çıktığında geçim kaynakları neredeyse kurumak üzere olan Hitler, kendisine bağlanan yetim aylığıyla geçiniyordu. Bu yüzden Viyana'ya gitme kararı aldı.
Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana’nın yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı. Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben “adam” olacaktım, memur değil.
1907 yılında başvurduğu Viyana Güzel Sanatlar Akademisi tarafından ressamlığa uygun olmadığı gerekçesi ve yeteneklerini mimarlık alanında geliştirmesi öğüdüyle reddedildi. Adolf, bu öğüdü yerine getirmeyi çok istemesine rağmen bunun için teknik alt yapısı ve lise diploması olması zorunluydu.
On dokuz yaşına geldiğinde annesini göğüs kanserinden dolayı kaybetti (21 Aralık 1907).[29] Annesiyle hep ayrı bir bağı olduğundan söz eder ve o öldüğünde babasının ölümünden daha fazla üzüldüğünü anlatır. Annesinin ölümünden sonra, Hitler'in tek isteği Güzel Sanatlar Akademisi'ne girebilmekti.
Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise sevmiştim.
1908'de bir kez daha başvurduğu akademinin, onu yeniden reddetmesinin ardından umutlarını da yitirmiş bir şekilde tamamen parasız kaldı. Yetim maaşının kendi payına düşen kısmını da kardeşi Paula'ya veren Hitler, 21 yaşındayken halasından kalan az miktardaki miras parasının da bitmesiyle 1909'da evsizler yurduna yerleşti. Posta kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini, dükkânlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışan Hitler, 1910 yılında, çalışan fakir adamların kaldığı bir eve yerleşti.
Nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde siyasetten bahsedildiği sıralarda Yahudi kelimesini duymaya başladım. Bu sözler bende az da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu. Mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu.
Alman ile Yahudi arasındaki farkın sadece dinler arasında olduğunu zannediyordum. Hatta sürekli zulümlere hedef olmalarını, din farkına veriyor ve bu yüzden de kendilerine antipati beslemiyordum.
İşte kafam bu düşüncelerle dolu olarak Viyana’ya geldim. O günlerde Viyana′da iki milyon kişi yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini Yahudi idi. İşte ben bunun farkında değildim. İlk günlerde gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı koyacak kuvvette değildi. Nihayet içimde ağır ağır sükunet ortaya çıkmaya başladığı ve bu hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda, Yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki, etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha dikkatli bakmaya başladım.
Yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana pek hoş gelmedi. Ben o sıralarda Yahudi’yi sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak kabul ediyordum. Dini çekişmelerden ve dini inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi alamıyordum. Bu arada Viyana’nın Yahudi aleyhtarı basınının tutumu da bana medeni bir milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi geliyordu.
Hitler Viyana'dayken, ilk kez içinde Doğu Avrupa'daki birçok Ortodoks Yahudi (Hitler'e göre ırkçı teorilerle karışık, geleneksel dinci ve önyargılı, geniş bir Yahudi kitlesi) için antisemitist düşünceler barındırmaya başladı. Zamanla Lanz von Liebenfels'in ırk ideolojileri ve antisemitizm hakkındaki yazılarından ve Viyana Belediye Başkanı, aynı zamanda Hristiyan Sosyal Partisinin kurucusu ve tarihin en şiddetli demagoglarından Karl Lueger ve pan-Cermenist Georg Ritter von Schönerer gibi politikacıların yarattığı polemiklerden etkilendi. Daha sonra Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabında, dine bağlı antisemitizm karşıtlığından, nasıl tam tersi bir zemine (antisemitizmi ırkçı zeminde desteklemeye) geçiş yaptığını anlattı.
Babasından kalan mal varlığının son parçasıyla Mayıs 1912'de, Münih'e gitti. Her zaman gerçek Almanya'da yaşamak istemişti. Mimariyle ve Houston Stewart Chamberlain'ın yazılarıyla daha da ilgilenmeye başladı.
Hitler Yahudileri, kendi tanımladığı ari ırkın doğal düşmanları olduğunu iddia etmeye başladı ve Avusturya'daki krizden de onları sorumlu tuttu. Aynı zamanda kendi antisemitizmini Marksizm karşıtlığı ile birleştirerek sosyalizmin ve özellikle de liderleri arasında birçok Yahudi bulunduran Bolşevizmin keskin hatlarını tanımladı. Almanya'nın uğradığı askeri bozgundan 1917 Devrimlerini sorumlu tutarak Yahudileri Alman İmparatorluğu’nun askeri yenilgisinin ve sonuç olarak ortaya çıkan ekonomik problemlerin de suçlusu kabul etti.
Çokuluslu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Parlamentosundaki oturumları uzunca bir süre inceledikten sonra, demokratik parlamenter sistemin aşağılığına ve bayağılığına ilişkin sabit bir inanç geliştirdi. Bu da kendi politik görüşlerinin temelini biçimlendirdi.
1912 yılının baharında Münih’e gittim, sanki yıllarca orada oturmuşum gibi şehir bana hiç yabancı gelmedi, incelemelerim beni defalarca bu Alman sanatının merkezine götürmüştü. Münih bilinmezse Almanya görülmüş sayılamayacağı gibi, Münih tanınmadıkça Alman sanatı hakkında da bir fikre sahip olunamaz.
Münih’e gitmesi, bir süreliğine Avusturya’daki askerlik görevinden de kaçmasını sağladı fakat sonrasında Avusturya ordusu tarafından tutuklandı. Yapılan fiziksel inceleme ve pişmanlık savunması sonrasında askerlik için elverişsiz sayıldı ve Münih’e dönmesine izin verildi. Buna rağmen Ağustos 1914’te Almanya I. Dünya Savaşı’na girdiğinde acilen Bavyera Kralı III. Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için izin ricasında bulundu. İsteği kabul edildi ve Hitler gönüllü olarak Bavyera ordusuna katılmış oldu.
Hitler, Batı Cephesi'nde Albay Julius List komutasındaki 16. Bavyera Yedek Piyade Alayı’na (“List Alayı”) verilmiştir. Birinci Ypres Muharebesi, Somme Muharebesi, Arras Muharebesi ve Passchendaele Muharebesi’ne katılmıştır.[30] Fransa ve Belçika’da, 16. Bavyera Yedek Alayı karargâhında haberci olarak aktif hizmette bulunan ve düşman ateşine maruz kalan Hitler, yanındaki diğer askerlerin aksine yemeklerden ya da zor koşullardan asla şikayet etmedi. Bunun yerine sanat ya da tarih hakkında konuşmayı tercih eden Hitler, şiirler yazdı, ordu gazetesi için bazı karikatürler ve eğitsel çizimler yaptı. Görevini yaparken gösterdiği sürati ve başarısı nedeniyle ilki Aralık 1914’te İkinci Sınıf Demir Haç ve diğeri de 4 Ağustos 1918’de ve onbaşı düzeyindeki bir askere nadir olarak verilen bir onur olan Birinci Sınıf Demir Haç olmak üzere iki askeri nişan aldı. Madalyaya onu aday gösteren subayın –Teğmen Hugo Gutmann– Yahudi olması ironik bir rastlantıdır.[31] 18 Mayıs 1918'de Siyah Yara Rozeti aldı.[32]
Hitler alayı terk etmek istememesine rağmen, gene de ‘liderlik özelliklerinin yeterli çerçevede olamadığı’ gerekçesiyle rütbesi yükseltilmedi. Bazı kaynaklara göre ise yükseltilmemesinin asıl nedeni Alman vatandaşı olmamasıydı. Alay karargâhındaki görev mevkisi çokça tehlike içermesinin yanı sıra ona sanat çalışmalarını sürdürmesi için de zaman veriyordu. Ekim 1916'da Fransa'nın kuzeyinde bacağından yaralanan Hitler, Mart 1917'de ön saflardaki görevine geri döndü.
15 Ekim 1918'de savaşın sona ermesinden kısa bir süre önce, Hitler zehirli gaz saldırısından dolayı geçirdiği geçici körlük nedeniyle, savaş meydanındaki askerî hastaneye götürüldü. David Lewis ve Bernhard Horstmann gibi bazı psikologlara göre ise bu geçici körlüğün sebebi geçirdiği bir histeri kriziydi. Hitler, hayatının amacının Almanya'yı kurtarmak olduğuna iyice ikna olmuştu.
Uzun zamandır Almanya'ya hayran olan Hitler, hâlâ Alman vatandaşı olmamasına rağmen savaş sırasında da tutkulu bir vatansevere dönüştü. Alman ordusu hâlâ düşman topraklarını tutmaktayken, Kasım 1918'de Almanya'nın teslim olmasıyla şoka uğradı. Birçok Alman milliyetçisi gibi o da savaş alanında değil masada yenilmelerini tasvir eden ‘sırtından bıçaklanma efsanesine’ inandı. Buna neden olan politikacılar daha sonra ‘Kasım Hainleri’ olarak adlandırıldılar.
Tanıklara göre, Hitler subaylara karşı itaatkar davrandı. Onlara hiç itiraz ve sitem etmedi. Bir asker olarak kötü muamele yemekten asla şikayet etmedi.[33] Tanıklara göre, sigara veya içki içmedi, asla arkadaşlarından ve ailesinden bahsetmedi, genelevleri ziyaret etmekle ilgilenmedi. Genellikle sığınağın bir köşesinde saatlerce kitap okuyarak, düşünerek veya resim yaparak oturdu.[34]
Viyana'da komşusu olan Dietrich Eckart[35] vasıtasıyla Adolf Josef Lanz ile 1914'te tanışan Hitler aynı yıl List Cemiyetine üye oldu. Nitekim, Hitler'in kişisel kütüphanesindeki okültik kitapların II. Dünya Savaşı sonrasında muhafaza edildiği ABD Kongre Kütüphanesi'ndeki kitaplarından yazarı Guido von List olan Deutsch-Mythologische Landschaftsbilder adlı kitabın üzerinde Sevgili Armanen Kardeşim Adolf Hitler’e ithafı mevcuttur.[36][37] Armanen tabirinin ilk olarak Guido von List tarafından ortaya atılmış olması ve sadece List Cemiyeti üyelerine ithafen yazılmasından ötürü Hitler'in List Cemiyetine üye olduğu düşünülmektedir.
I. Dünya Savaşı'ndan 2 yıl sonra Adolf Hitler, 31 Mart 1920 tarihinde ordudan aldığı resmî emirle sivil hayata geçti. Ünlü tarihçiler Alan Bullock ve Ian Kershaw'ın ortaya çıkarttığı ve resmî olarak da bilindiği gibi Hitler aynı gün Münih'te ünlü Thierschstrasse adlı konuttaki 41 numaralı odaya taşındı.[38][39] Bu odanın hemen yanında ise Thule Cemiyetinin kurucusu Baron Sebottendorf'un sahibi olduğu ve daha sonra Hitler'in üzerine hibe ettiği dönemin Almanya'daki en popüler milliyetçi gazetesi olan Völkischer Beobachter'ın ofisi bulunmaktaydı.[40][41] Hitler, Sebottendof'la Münih'te bizzat tanıştıktan sonra önce Alman İşçi Partisine, daha sonra ise 555-7 üye numarasıyla Thule Cemiyetine katıldı.[42][43][44]
Hitler Münih Devrimi'ne katılmış ve bir ara sosyalist bir aktivist olmuştur. Daha sonra Yüzbaşı Karl Mair başkanlığındaki Bayerische Reichswehr Gruppennkommando Nr.4'te, yani Bavyera ordusunun istihbarat şubesinde eğitim alıp karşı devrim eylemlerinde bulunmuştur.
I. Dünya Savaşı'ndan ve Alman mağlubiyetinden sonra Hitler, hiçbir resmî eğitimi ve iş kariyeri olmadığı için mümkün olduğunca uzun süre için ordu içinde kalmaya çalıştı. Hitler bu sıralarda 1914'ten beri dostluk kurduğu ve manevi babası olarak tanımladığı Dietrich Eckart vasıtasıyla Nazilerin baş öğretmen olarak tanımladıkları Rudolf von Sebottendorf'un kurduğu ve Nazizm'in doğduğu Thule Cemiyetine üye oldu ve kısa bir süre sonra Nazilerin okültik lider olarak tanımladığı Adolf Josef Lanz'ın 1905–1917 yılları arasında yayınladığı Ostara dergisini okumaya ve beyaz ırkın üstün olduğu düşüncesi, antisemitizm ve antikomünizm fikirlerine sahip olmaya başladı.[45][46][47][48]
Kış mevsimini Avusturya sınırı yakınlarında Traunstein'daki esir kampında gardiyanlık yaparak geçirdi. 1919'un ilkbaharında Münih'e döndü. Münih'te kısa süren Sovyet rejiminin sorumlularını incelemek amacıyla, 2. Piyade Alayı tarafından kurulmuş olan tahkikat komisyonuna bilgi topluyordu. Hizmetlerinden dolayı Ordu bölge komutanlığındaki Siyasi Şube Basın ve Haberler Bürosu'nda kendisine yeni bir iş verildi. Ordu, tutucu görüşlerini yaymak amacıyla askerler için siyasi eğitim kursları açtı. Hitler bu kurslardan birinin dikkatli bir öğrencisiydi. Bir gün derste Yahudiler için iyi bir kelime kullanılınca hemen derse müdahale etti ve tam tersine Yahudileri kötüleyen uzun bir nutuk çekti. Bu sırada Yahudiler üzerine çektiği nutuktan üstleri çok memnun kaldılar ve onu Münih alayına Bildungsoffizier (eğitim subayı) tayin ettiler. Başlıca görevi, tehlikeli fikirlerle, barışçılıkla, sosyalizmle ve demokrasi ile savaşmaktı. Böylece Hitler, söz söyleme yeteneğini denemek fırsatını elde etti. Çünkü söz söylemek, kendi görüşüne göre, başarılı politikacılığın ilk şartıydı.[49]
1919 yılının Eylül ayında bir gün Ordu Siyasi Şubesi'nden bir emir aldı: Münih'te Rudolf von Sebottendorf'un kurduğu Thule Cemiyeti tarafından kurulan Alman İşçi Partisi adında küçük bir siyasi grubu inceleyecekti. Hitler, incelemeye memur edildiği partinin toplantısındaki konuşmacılardan birini tanıyordu. Bir hafta önce, ordu eğitim kurslarının birinde, Gottfried Feder adında bir inşaat mühendisinin konferansını dinlemişti ve bu konferanstan çok memnun kalmıştı.[50] Feder'in bu parti toplantısındaki konuşması bittikten sonra Hitler kalkıp gidecekti. Bu sırada bir profesör ayağa kalktı ve Feder'in ileri sürdüğü fikirlerin doğru olup olmadığını ele aldı. Bavyera’nın Prusya’dan ayrılmasını, Avusturya ile birlikte bir Güney Alman ulusunu teşkil etmesini teklif etti. Bu fikir o sıralarda Münih′te çok yaygındı. Ama bu fikrin burada açıklanması Hitler’i çok kızdırdı ve ayağa kalkarak verdiği cevap o kadar sert oldu ki dinleyiciler şaşkın yüzleriyle bu bilinmeyen genç konuşmacıya bakarken, profesör salondan çıkıp gitmişti. Dinleyicilerden biri Hitler’in yanına koştu ve eline küçük bir broşür sıkıştırdı. Bu kişi demircilik işi ile uğraşan Anton Drexler’di. Drexler’e nasyonal sosyalizmin siyasi teşkilatlanma açısından gerçek kurucusu denilebilir.[51]
Hitler, ertesi gün kendisine gönderilen Alman İşçi Partisine kabul edildiğini bildiren bir kartı alınca çok şaşırdı. Hitler aslında kendi partisini kurmak istiyordu. Bu yüzden bu fikrini bir mektup ile bildirmek üzereyken içinde bir merak uyandı ve çağrıldığı komite toplantısına gitmeye ve kendilerine neden partilerine katılmak istemediğini şahsen anlatmaya karar verdi. Toplantıya gitti ve iyi karşılandı fakat katılmama isteğini söyleyemedi. Toplantıdan sonra kışlasına döndü. İki gün boyunca uzun uzadıya düşündü ve sonra bu tanınmamış partiye katılmaya karar verdi. Adolf Hitler böylece mühendis Gottfried Feder ve altı kişi tarafından kurulmuş olan Alman İşçi Partisi (Deutsche Arbeiterpartei, DAP) isimli bir partiye yedinci üye olarak katıldı.
Hitler, 1920 yılının başlangıcında partinin propagandasını eline aldı. 24 Şubat 1920’de Alman İşçi Partisinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei, NSDAP)[52][53] olarak değiştirildi. NSDAP’nin taraftarlarına komünistler ve sosyal demokratlar tarafından küçümseme maksadıyla kısaca “Nazi” ismi verildi.
Sebottendorf, Thule'nin Almanya'daki en büyük propaganda aracı olan ve sahibi olduğu Völkischer Beobachter[54] gazetesini Thule Cemiyeti riyasetine katılan ve Führer olarak seçtiği Hitler'in üzerine devretti.[46][55][56] Bu arada Joseph Goebbels[57] bu gazetenin tamamen parti bülteni hâlini almasını sağladı. Gazetede partisinin fikirlerini açıklayan makaleler yayımladı. Gazetenin patronu olan Hitler, partinin üst basamaklarına kadar ilerleyip 29 Temmuz 1921'de liderlik makamına geldi.
Parti 25 maddelik bir program hazırladı. Bu programın ilk maddesi Almanya'yı Versay Antlaşması'nın getirdiği güçsüzlükten kurtarmaktı. Sonra da Hitler 1926'da taktik nedenlerden ötürü, bu maddeleri değişmez ilan etti. Alman vatandaşlığının yalnız Alman kanını taşıyanlarda olması gerektiği önemli başlıklardan biriydi.
Benito Mussolini'nin Roma Yürüyüşü’nü taklit ederek 8-9 Kasım 1923'te Münih'teki Bavyera hükûmetini devirmeye yönelik Birahane Darbesini düzenledi. Düzenli orduya karşı paramiliter birlikler oluşturmak ve meşru yönetimi yıkmak suçundan yargılanmaya başladı. 1 Nisan 1924'te 5 yıllık hapis cezasına çarptırıldı. O dönem Tibet'te araştırmalar yapan Rudolf von Sebottendorf Ekim 1924'te Almanya'ya döndü.[43][58] Sebottendorf'un 4 Ekim 1924'te Bavyera Halk Mahkemesi hakimlerinden Georg Neithardt'a yazdığı 4 sayfalık mektubun akabinde bilindiği gibi[58][59][60] 20 Aralık 1924 günü hakim Neithardt'ın da kararıyla Hitler Bavyera Halk Mahkemesi tarafından kamu düzeni ve halk için tehlike oluşturmadığı ve meşru yönetimi devirmeye yönelik faaliyetlerde bulunan paramiliter teşkilatlarla bağlantısı olmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldı.[61]
Bu dönemde Rudolf Hess aracılığıyla Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabı yazan Hitler, hapisteyken otobiyografisini ve fikirlerini içeren bir kitap yazmış olması neticesinde, kendisine partinin geleceğe dönük hedeflerini topluma açıklayabilme olanağı sundu. Kitap, partinin bundan sonraki faaliyetlerine yön verdi. Hitler hapisten çıktıktan sonra partiyi yeniden düzene soktu. Partisi 1929 yılına kadar başarısız oldu. Ancak Dünya Ekonomik Krizinden sonra daha fazla oy kazanabildi (1929). 1930 seçimlerinde %18 oy ile SPD'den[62] sonra ikinci büyük parti oldu. Hitler'in oyları Katoliklerden çok Protestanlardan, şehirlilerden çok kırsal kesimden ve işçilerden çok orta-üst tabakadan geldi.
1925'te kendi isteği ile Avusturya vatandaşlığından çıkan Hitler hâlen Alman vatandaşı değildi ve seçimlere adaylığını bile koyamaması tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Bu onun için büyük bir sorundu. 25 Şubat 1932'de Brunswick Devleti’nin nasyonal sosyalist olan İçişleri Bakanı, Hitler’i Berlin’deki Brunswick temsilciliğine Ataşe tayin ettiğini açıkladı. Bu komik manevra ile Hitler otomatik olarak bir Brunswick ve dolayısıyla Alman vatandaşı oldu ve Almanya Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymaya hak kazandı. Bu engeli kolaylıkla atlatan Hitler kendisini büyük bir enerjiyle seçim kampanyasına attı.[63] 13 Mart 1932’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine NSDAP’nin adayı olarak katılan Hitler’in rakipleri, 1925’ten beri Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan bağımsız aday Paul von Hindenburg, KPD’nin adayı Ernst Thälmann ve Stahlhelm/DNVP’nin adayı Theodor Duesterberg idi. Hitler seçimlerde 11.339.446 oy aldı, bu sayı %30,1’e tekabül etti. Karşısındaki en güçlü rakibi olan Hindenburg ise 18.651.497 oy aldı. Hindenburg’un aldığı oylar %49,6’ya tekabül etti, buna rağmen Cumhurbaşkanlığını çok ufak bir farkla (%0,4) kaçırmış oldu ve seçim ikinci tura kaldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 10 Nisan 1932’de gerçekleştirildi. Hitler bu turda 13.418.547 (%36,8) oy aldı. Hindenburg ise 19.359.983 oy aldı ve %53’lük bir oran elde ederek Cumhurbaşkanı seçildi.[64] Hitler, bu seçimlerden ikinci olarak ayrıldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden birkaç ay sonra, 31 Temmuz 1932’de, parti üçüncü kez genel seçime katıldı. Seçim sonuçlarından yine parlamentoda çoğunluğu sağlayabilen bir parti çıkmadı. Toplam oyların %37’sini alan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, parlamentoda çoğunluğu sağlayamamakla birlikte en çok sandalye sayısına sahip partiydi.
1933 yılının Ocak ayında, komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hâle getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede iç savaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg[65] Hitler'i, Katolik Merkez Partisi ile koalisyon kurarak istikrarlı bir hükûmet teşekkül ettireceği umuduyla şansölye atadı. Ancak Katolik Merkez Partisi ile bir anlaşma sağlanamadı. Buna karşın medya patronu Alfred Hugenberg’in liderlik ettiği Alman Ulusal Halk Partisinin (DNVP) desteğini alan Hitler, bu partiyle koalisyon kurdu.
27 Şubat 1933 akşamı Reichstag’ta bir yangın çıktı. Bu yangının NSDAP’nin polis örgütü olan Gestapo tarafından başlatıldığı da iddia edilmesine rağmen polis soruşturması daha çok komünistler üzerinde yoğunlaştı.[66] Ertesi gün Hitler Hindenburg’a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. İzleyen günlerde NSDAP ve DNVP dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu.[67]
Hitler 5 Mart 1933 tarihinde ülkeyi yeniden bir genel seçime götürdü. Seçim kampanyası sırasında endüstri, finans ve sigorta devlerinden büyük miktarda mali destek sağladı. 5 Mart 1933 seçimlerinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin oyları %44 düzeyine çıktı. Nasyonal sosyalist olmayan Alman Ulusal Halk Partisinin ve diğer milliyetçi veya muhafazakâr partilerin oyları düşmüş olmakla birlikte, parlamentoda çoğunluk sağlanabiliyordu.[68]
Seçimlerin hemen ertesinde parlamentodan bir “yetki kanunu” çıkartıldı. Bu kanun, Reichstag'ın tüm yetkilerini dört yıl süre ile kabineye devrediyor ve çalışmalarına bu süre için ara veriyordu. Ancak böyle bir kanun için parlamentoda üçte iki çoğunluk kararı gerekmektedir. Bu çoğunluk kararının nasıl sağlandığı Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi[69] tutanaklarına da geçmiştir. Oylamanın yapılacağı gün parlamento SA tarafından kuşatılmış, bazı sosyal demokrat parlamenterler içeri alınmamıştır. Zaten 81 komünist parlamenter de seçimlerden önce gözaltına alınmıştı.
Adolf Hitler, 21 Mart 1933 tarihinde Potsdam'daki Garnizon Kilisesi'nde düzenlenen bir törenle göreve başladı. “Potsdam Günü” (Tag von Potsdam) adıyla anılacak bu olay, nasyonal sosyalist hareket ile eski Prusya elitleri ve ordu arasındaki birliği göstermek için yapıldı. Hitler bir frak giymiş hâlde ortaya çıktı ve alçak gönüllülükle Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'u selamladı.
23 Mart 1933 günkü parlamento oturumunda “Halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yasa” (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reich) adındaki yetki tasarısı kabul edildi. Almanya'da parlamenter demokrasi böylece sona erdi. Yeni nasyonal sosyalist rejimin politik düzenlemeleri doğrultusunda, Alman halkının en önde gelen temsilcisi hâlini alan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi tarafından Üçüncü Reich ilan edildi. Artık gerçek seçim yapılmayacak ve parlamento üyelerini Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi seçecekti. Hitler'in geniş yetkilere sahip olduğu Führer makamının meşru temeli, yalnızca bu yetki yasasıdır. Parlamentonun kendisine geniş yetkiler sunmasının sonucunda Hitler, 23 Mart 1933'ten sonra Alman İmparatorluğu'nun tek lideri oldu. Parlamentonun ya da günlük işlerde Cumhurbaşkanı Hindenburg’un baskısından kurtuldu ve onu etkisiz bıraktı. Çünkü bu kararnameyle yasama ve yürütme erklerini eline almıştı. 1933 senesi içerisinde çıkarılan yasalar aracılığıyla diğer partileri yasakladı. Kendisini, Almanların yanılmaz büyük lideri ilan etti ve Alman halkının bir kısmı da onu destekledi. Bundan sonra Almanya, ölümüne kadar Hitler’in peşinden gitti.
Hitler halka, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaracağına söz verdi ve bu yolda çalışmalarına başladı. Almanya’da aşırı artış gösteren işsizliği savaş hazırlığı için kullanarak iş sahası oluşturdu. Ülke genelinde büyük otobanlar inşa ettirdi.
2 Ağustos 1934’te Paul von Hindenburg öldü. Bunun üzerine Hitler Cumhurbaşkanlığı makamını da üstlendi. Onun Cumhurbaşkanlığı makamına yükselişinin halkın onayına sunulması için 19 Ağustos 1934 tarihinde bir referandum düzenlendi (Volksabstimmung über das Staatsoberhaupt des Deutschen Reichs).
Referandumun sonucunda %89,93 “evet” oyu çıkarak Hitler'in Cumhurbaşkanı olmasına, bununla birlikte Şansölyelik görevini de sürdürmesine halk tarafından onay verildi.
Devlet Başkanlığı Referandumu (1934) | Oy | % |
---|---|---|
Evet | 38.394.848 | 89,93 |
Hayır | 4.300.370 | 10,07 |
Boş veya geçersiz | 873.668 | – |
Toplam | 43.568.886 | 100 |
Kayıtlı seçmen/Seçmen katılımı | 45.552.059 | 95,65 |
Kaynak: Nohlen & Stöver[64] |
Hitler iktidarının ikinci yılında pek çok üst düzey SA elemanının öldürülmesini emretti. 30 Haziran 1934ʼü 1 Temmuz 1934ʼe bağlayan gece en az 85 kişi SS subayları tarafından katledildi. Hitler'in ordunun güvenini kazanmak için böyle bir emir verdiği ileri sürülmektedir. Operasyondan sonra Hitler ordu üzerinde tam otorite kurmayı başarmış, Avrupa ve Almanya'nın Sovyetlerin işgaline karşı güvenliğini sağlamak için Wehrmacht'ı büyütmeye başlamıştır. Tarihçiler tarafından Üçüncü Reich için bir dönüm noktası olduğu ileri sürülmektedir.
Hitler, ülkedeki bütün aksaklıkların nedeni olarak Yahudileri ve Çingeneler gibi bazı azınlıkları gösteriyordu. Alman halkının bir kısmını bu ve benzeri demagojik söylemlerine inandırmayı başararak büyük destek aldı. Almanya'yı ekonomik anlamda Yahudi sermayesinden arındırmanın yanı sıra politik ve kültürel alanlardan da defetmek için harekete geçti.
Yahudileri toplama kamplarında topladı. Çalışabilecek durumda olanlar ayrıldıktan sonra diğerleri gaz odalarında öldürülüp cesetleri fırınlarda yakıldı. Bu faaliyetler sadece Almanya'da değil, daha sonra işgal edilen bütün ülkelerde de gerçekleştirildi. Bu şekilde Avrupa'da milyonlarca Yahudi öldürüldü.
Hitler'in erken öjeni politikaları Brandt Operasyonu adlı bir programda fiziksel ve gelişimsel engelli çocukları hedef aldı ve daha sonra ciddi zihinsel ve fiziksel engelli yetişkinler için bir ötanazi programı onaylandı, şimdi T4 Operasyonu olarak anılacaktır.[70]
Hitler, iktidara gelmesinin hemen ardından Alman ekonomisinin düzenlemesini hedef almıştır. Gerek I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının, gerekse de 1929 yılındaki genel ekonomik buhranın sonucunda Alman ekonomisi ciddi sıkıntılar içindeydi. Yaşanan hiperenflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve bunlara bağlı olarak sanayideki kapasite düşüklüğü, Nazilerin izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol altına alınmıştır. Naziler, Büyük Buhran’ın ortasında iktidara geldi. O dönemde işsizlik oranı %30’a yakındı.[71] 1938’de Almanya’da işsizlik ortadan kalktı.[72] Nazilerin iktidara geçişinden (1933) II. Dünya Savaşı’nın başlangıç yılına (1939) kadar Almanya’da haftalık kazançlar reel olarak %19 arttı,[73] ancak bu büyük ölçüde çalışanların daha uzun saatler çalışmasından kaynaklanıyordu, saatlik ücret oranları ise Büyük Buhran sırasında ulaşılan en düşük seviyelere yakın kaldı.[74] Ek olarak, azalan dış ticaret, birçok Alman için kümes hayvanları, meyve ve giyim gibi tüketim mallarının karneye bağlanması anlamına geliyordu.[75] 1933 yılında 56 olan sanayi üretimi, 1938 yılında 144’e çıktı.[76] Hitler liderliğindeki Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılından itibaren Almanya ekonomisi üzerindeki gelişmeler ve Nazilerin izlediği ekonomi politikaları günümüzde dahi olağanüstü başarı olarak değerlendirilmektedir.[77]
Hitler’in iktidarın tüm kontrolünü ele geçirmesinin hemen ardından tüm sendikalar kapatılmış, tüm çalışanlar bir “işçi birliği” çatısı altında toplanmış, işçi aidatları, genel bütçeye aktarılmıştır. Ücret artışları ve bunun sonucu olan grev olasılığının kalktığı ekonomide, doğal olarak bir istihdam artışı yaşanmıştır. İş gücü maliyetinin düşmesi ve iş dünyasındaki barış ve istikrar, iş gücü talebini artırmıştır. Teknolojik ve askeri alanlarda büyük yatırımlar yapmıştır.
Adolf Hitler Katolik bir ailede dünyaya gelmişti. Onun bir Katolik olarak yaşayıp öldüğü iddia edilse de, bu kesin bir ihtimal değildir. Çünkü Alman ırkının üstünlüğünü kutsayan, ulusal mitlerle süslü, Cermen topluluklarına ait Hristiyanlık öncesi pagan inanışlarını benimsemiş olabileceği ihtimali üzerinde de durulmaktadır. Hitler'in dinî inancı ne olursa olsun, onun döneminde Almanya'nın politik çıkarları gereği Vatikan'la olan ilişkileri hep olumlu yönde olmuştur.[78]
Alman ekonomisinin canlandırılmasının ardından Hitler, izleyeceği dış politikanın temelini oluşturan askeri stratejisini hayata geçirmeye yönelmiştir. Bu stratejinin ilk adımında Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay Antlaşması ile getirilen sınırlamalardan kurtulmasını sağlamıştır. Bunun sonucunda büyük tonajlı savaş gemileri ve denizaltı, zırhlı kara savaş araçları üretimine geçilmiş, kara ordusunun mevcudu artırılmıştır.
Almanya'nın yeniden silahlandırmasını önlemek için Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya, 11-14 Nisan 1935 tarihleri arasında Stresa'da görüşmüş ve Stresa Cephesi oluşturulmuştur. Fakat 18 Haziran'da Birleşik Krallık, Almanya ile anlaşarak Birleşik Krallık Donanmasının toplam tonajının %35'e (420.595 ton) kadar denizaltı dışındaki savaş gemilerine sahip olmasını kabul edince Stresa Cephesi çökmüştür.
Japonya Büyükelçiliği Askerî Ataşesi Korgeneral Hiroshi Ōshima ile nasyonal sosyalist Almanya'nın Abwehr Başkanı Wilhelm Canaris'in girişimleriyle 25 Kasım 1936 tarihinde Komintern'in uluslararası komünizm hareketinin kendi ülkelerine bulaştırmamak için Anti-Komintern Paktı imzalanmıştır.
Avusturya'nın ilhakı (Anschluss) 12 Mart 1938'de Hitler'in hayalindeki Büyük Almanya'yı oluşturma çabalarının ilk adımı olmuştur.
Avusturya'nın ilhakını (Almancadaki karşılığı Anschluss) Versay Antlaşması gereği 15 yıldır Milletler Cemiyetinin kontrolünde olan Saar bölgesinin Almanya'ya verilmesi, Çekoslovakya'nın Südet bölgesinin Almanya’ya verilmesi, Almanya'nın Çekoslovakya'yı işgali ve en sonunda Polonya'nın işgali takip etti.
İlhaka giden yolun başlangıcı Almanya'nın yasa dışı Avusturya Nasyonal Sosyalist Partisinin Avusturya tarafından tanınması ve hükûmet ortaklığının kabul edilmesi yolundaki baskıları oluşturdu. 1938'de Avusturya Şansölyesi Kurt Schuschnigg, bağımsızlığı korumak ümidiyle son bir hamle yaparak Almanya'yla birleşme ya da bağımsızlık üzerine bir referandum yapmaya karar verdi. O zaman Almanya Schuschnigg'e iktidarı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisine devretmesi için baskı yaptı. Bu çok iyi planlanmış darbe sonucu Avusturya Nasyonal Sosyalist Partisi Viyana'da 11 Mart'ta kontrolü ele geçirince Alman orduları Avusturya'ya girdiğinde hiçbir direnişle karşılaşmadı. Avusturya'nın ilhakına uluslararası tepki yumuşak oldu. Versay Antlaşması’na göre Avusturya ve Almanya’nın birleşmesi yasaklanmıştı ve bunu gözetmekle görevli I. Dünya Savaşı’nın İtilaf Devletleri sadece diplomatik protesto ile yetindiler. Bağımsız Avusturya ancak II. Dünya Savaşı sona erdiğinde yeniden ortaya çıkmıştır.
Hitler'in ikinci stratejik hedefi, Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılmasıdır. Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938'de, Avusturya’nın ilhak edilmesiyle başlamıştır. Ardından ikinci adım olarak Çekoslovakya toprakları içindeki Südet bölgesidir. Hitler’in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih Antlaşması’yla Südet bölgesi Almanya’ya veriliyor. Konferans; Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının katıldığı, Çekoslovakya’nın temsilci bulundurmadığı bir antlaşmadır. Antlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman kaybetmemiştir. 1 Ekim 1938’de yine silah kullanılmaksızın, uluslararası anlaşmalara dayanılarak nüfusunun %50’den fazlasını Almanların oluşturduğu Südet bölgesi Almanlarca işgal edilecektir. 15 Mart 1939'da ise Çekoslovakya’nın kalanını da topraklarına ekleyeceklerdir. Fransa ve İngiltere, buna sessiz kalmışlardır. Çünkü Avrupa çapında yeni bir savaş istemiyorlardı. Çek endüstrisinin Almanya'ya katılmasıyla, Almanya'nın savaş hazırlıklarını daha da kolaylaştırmıştır.
Hitler, Wehrmacht'ı güçlendirdikten sonra ideolojisi gereği Alman milleti için oluşturması gereken "Lebensraum"un temellerini atmaya başladı. Öncelikle Avusturya ile birleşimi (Anschluss) gerçekleştirdi. Hemen ardından Münih Antlaşması ile Südet bölgesini elde etti. Daha sonra antlaşmaya uymayarak Çekoslovakya'nın geri kalanını müttefiki Macaristan ile işgal etti. Litvanya'dan Memel bölgesini istedi ve aldı. En son yapılması gereken Doğu Prusya ile ana toprakların birleştirilerek Prusya'nın toprak bütünlüğünün garanti altına alınması idi. 23 Ağustos 1939 tarihinde Sovyetler ile anlaşarak ortak bir şekilde Polonya'nın ve Doğu Avrupa'nın bölüşülmesini sağladı. 1 Eylül akşamı Danzig şehrinin Almanya'ya ilhakı için Polonya'ya bir nota verdi ve nota reddedildi. Bunun üzerine Hitler Polonya'ya askerî müdahalede bulundu. İlerleyen süreçte Birleşik Krallık ve Fransa da Almanya'ya savaş ilan etti, böylece II. Dünya Savaşı fiilen başlamış oldu.
Şubat 1938'de, yeni atanan dışişleri bakanı, güçlü bir şekilde Japon yanlısı Joachim von Ribbentrop'un tavsiyesi üzerine Hitler, Çin Cumhuriyeti ile Çin-Alman ittifakını sona erdirerek bunun yerine daha modern ve güçlü Japonya İmparatorluğu ile ittifaka girdi. Hitler, Mançurya'daki Japon işgali altındaki devlet olan Mançukuo'nun Almanya tarafından tanındığını duyurdu ve Almanların Japonya'nın elindeki Pasifik'teki eski kolonileri üzerindeki iddialarından vazgeçti.[80] Hitler, Çin'e silah sevkiyatına son verilmesini emretti ve Çin Ordusu ile çalışan tüm Alman subaylarını geri çağırdı.[80] Misilleme olarak, Çinli General Chiang Kai-shek Almanları birçok Çin hammaddesinden mahrum bırakarak tüm Çin-Alman ekonomik anlaşmalarını iptal etti.[81]
Almanya, 1 Eylül sabahı herhangi bir savaş ilanı olmaksızın Polonya'ya saldırdı. Alman planına göre Batı Cephesi'nden kaydırılan birlikler sayesinde 1 ay içinde Polonya işgal edilecek ve hemen ardından ordu bütün gücünü batıya çevirecekti. Savaş boyunca Wehrmacht generallerinin kullandığı Blitzkrieg taktiklerinin ilk örnekleri Polonya'da görülmüştür. Kısa sürede Alman birlikleri Varşova'yı ele geçirmiştir. Ülkenin doğusunu ise Almanlar ile anlaşan Sovyetler ele geçirmiştir.
Almanya Polonya'yı ele geçirdikten sonra askerî güç ve yığınağını batıya kaydırdı. Ancak Müttefik generalleri arasında Almanya'nın saldırıp saldırmayacağı veya Fransa'ya saldırırsa nereden saldıracağı tam olarak kestirilemiyordu. Almanlar ise ikinci bir Marne Bozgunu yaşamamak için deniz kıyısından saldırmayı öngören Schlieffen Planı'nı tekrar kullanmayacaktı. Alman Genelkurmayı Müttefikler'e kendilerinin yenileştirilmiş bir Schlieffen Planı'nı kullandıklarını düşündürmek için Hollanda'yı da işgal bölgesine kattı. Ancak esas vurucu darbe Ardenler bölgesinden saldıracak zırhlılardı. Nitekim Müttefikler Ardenler bölgesindeki ormanlık alanın herhangi bir zırhlı saldırısını engelleyeceğini veya kısıtlayacağını düşünüyordu. Ancak planlar boşa çıktı. BEF ve Fransız ordusu 20 günde Almanlara yenildi. BEF ve Fransa'ya ait 1.400.000 kadar askeri İngiltere'ye esir olmaktan Dunkerque Tahliyesi'yle kurtardı. Bunun üzerine zaten bir çıkarmaya sert bir şekilde direnecek olan Birleşik Krallık ana topraklarının güvenliğini sağladı. Kısa bir süre sonra Fransız ordusu teslim oldu ve işbirlikçi Vichy Fransası kuruldu.
Almanya, sırası ile Polonya, Danimarka-Norveç, Fransa cephelerinde galip geldikten sonra Çelik Paktı'ndan askeri bir darbe ile ayrılan Yugoslavya'ya bir cezalandırma saldırısı uyguladı, ardından işgal etti. Daha sonra müttefiki İtalya Krallığı ile savaşta olan Yunanistan'ı Bulgaristan ile birlikte işgal etti. Hitler, I. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesinde Alman komünistlerin büyük etkisi olduğunu düşünüyor ve Sovyetler'in ise esas kışkırtıcı olduğunu ima eden hareketlerde ve konuşmalarda bulunuyordu.[82] Başarısız Birahane Darbesi sonrasında cezaevinde iken yazdığı politik görüşlerini öne süren Kavgam'da açık açık Alman ırkının yaşayabilmesi için "Lebensraum"unu doğuya doğru genişletmesi gerektiğini söylemiştir.[83] Stalin ise pek çok sorunu görmezden gelerek Müttefikler'in de kibirli davranışları sonucu Molotov-Ribbentrop Paktı'nı imzalamış ve Nazi Almanyası ile birlikte Doğu Avrupa'yı işgal etmişti. Ancak Hitler tarafından Kızıl Ordu'nun bazı sorunları Kış Savaşı sırasında ortaya çıkmıştı.
Viyana Diktası ile Romanya'da faşist bir yönetim kurulmuş olan Bulgaristan ise Yunan Makedonyası ile Dobruca'nın bir kısmı karşılığı Mihver Devletleri safında savaşa girmişti. Finlandiya ise Kış Savaşı ile aksak bir barışa sahip ve kaybettiği toprakları geri almak ister bir durumda idi. Ayrıca Kızıl Ordu'nun agresif hareketleri sürekli sınır ülkelerinde daha radikal hükûmetlere yol açıyordu. Alman ordusu kısa sürede Doğu Cephesi'ne bütün gücünü yığdı. 1941 yazı sonunda bir savaş ilanı olmaksızın ilk Alman birlikleri Sovyetler'e saldırdı ve dört sene sürecek olan Doğu Cephesi Savaşları başladı.
Almanya'nın müttefiki İtalya, Libya'da başlarda İngilizlere karşı başarı alıyormuş gibi gözükse de daha sonradan Libya'nın çok önemli mevkilerinden birini kaybetmiş ve başarısızlığa uğramıştı. Bunun üzerine Alman Genelkurmayı İtalya'ya yardım etme kararı aldı. Esasen Afrikakorps efsanevi komutan Erwin Rommel ile başarılı olsa da sürekli desteklenen İngiliz Ordusu -ki Afrikakorps öncelikli bir cephede değildi, öncelik Doğu Cephesi'ndeydi- ve Japonya ile imzaladığı antlaşma gereği Almanya'nın Pearl Harbor baskınından sonra ABD'ye savaş ilan etmiş olmasıyla ve bunun sonucu ABD'nin Vichy Fransası'na saldırmasıyla sıkıştı. Ayrıca İngilizlerin, Almanların Enigma şifreleme sistemini çözmesi ile Afrika'ya göndereceği yardımların güzergâhı ve saati önceden biliniyor ve Kuzey Afrika limanlarına ulaşamadan Akdeniz'deki hakim konumdaki İngiliz donanmasınca imha ediliyordu. Belli bir süre sonra ise Tunus üzerinden Sicilya ve Güney İtalya'nın savunmasına atandı. Ancak Müttefikler başarılı Sardinya, Anzio ve Sicilya çıkarmalarından sonra Roma'ya doğru ilerlemeye başlayınca İtalyan Hükûmeti kayıtsız şartsız teslim oldu. Buna rağmen yenilen İtalyan Ordusu'nun artıkları Roma'nın kuzeyinde bazı savunma hatları kurdular. Savaş burada durgun bir şekilde geçti.
Amerika'nın savaşa girmesi güç dengelerini değiştirmişti. Müttefikler İtalya'da savaşı kazanmış, ancak Almanya'ya karşı gerçekçi bir ilerleme kazanmamış hatta durdurulmuştu. Kara Avrupası'na farklı noktalardan saldırılması gerekiyordu. Başlarda yaklaşan Sovyet işgaline karşı Balkanlar'a bir çıkarma düşünüldüyse de daha sonra Fransa'da karar kılınmıştır. 1944 yılı yazında Müttefikler Normandiya Kıyıları'ndan dört sahilden çıkarma yapmış, Caen ve Cherbourg gibi bölgelere ise hava indirme tümenleri ile saldırmışlardı. Kanlı mücadelelerden Sonra Alman Ordusu Müttefik ordusunu Alsas-Loren ve Belçika sınırlarında durdurabildi. Ardenler gibi belli başlı karşı taarruzlarda bulunabilse de tam anlamıyla bir yenilgi aldı ve Almanya'nın insan ve kaynak gücü tükendi. Müttefikler yavaş yavaş Almanya'yı batıdan işgal etmeye başladı. Hitler'in 1944'teki Normandiya Çıkarması'na yanıt vermekte gecikmesi, Müttefiklere sahili güvence altına almak için gerekli zamanı verdi.[84][a]
Doğu Cephesi'nde dengeler, Almanya'nın İtalya'da ve Fransa'da savaşa girmesi ile değişti. Değişen dengeler sonucunda Sovyetler hızlı bir ilerlemeye başladı. Stalingrad'da esir düşen asker sayısının da fazla olması nedeniyle Alman Ordusu güçsüz bir konuma geldi. Sırasıyla Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya taraf değiştirdi. Yugoslavya topraklarında ise partizan gruplar belli başlı bölgelerde yönetimi ele geçirdiler. 1945 baharında ise Sovyet birlikleri Polonya'yı ele geçirdi ve Pomeranya'da ilerlemeye başladı. Ocak 1945'te Almanya'nın çoğu harap durumdayken, Hitler radyoda şunları söyledi: "Kriz şu anda ne kadar vahim olursa olsun, her şeye rağmen bizim değişmez irademiz tarafından yönetilecektir."[85] 16 Nisan'da başlayan Berlin Muharebesi 2 Mayıs'ta sonuçlandı. Reichstag'da Sovyet bayrağı dalgalanıyordu. Hitler 30 Nisan 1945'te intihar ederek yaşamına son vermişti.
Hitler'in genel olarak ele alınan en önemli özelliği insanları çabuk etkileyebiliyor olmasıydı. Bu, nasyonal sosyalizm propagandasıyla birleştirilerek halka sunuluyordu. Hitler'in üstün bir insan olduğu lanse ediliyor, konuşmalarındaki tavırlarıyla bunu, onu dinleyen kitleye hissettirmeye çalışıyordu. Çoğu NSDAP yöneticisinin onu saplantılı bir biçimde benimsemesi ve bu yöneticilerin halkla bir araya geldiklerinde kendi iç yapılarının Hitler'e bağımlı olduğunu bariz şekilde göstermesi yapılan propagandanın etkilerindedir. Nazi Almanyası Hava Kuvvetleri Komutanı olan Hermann Göring, Hitler için şöyle demiştir: Ben vicdansız biriyim. Benim vicdanım Adolf Hitler'dir. [86]
Hitler, mücadeleci bir kişilik sergilemeye çalışıyor ve üstün niteliklere sahipmiş izlenimi vermek için vücut dilini etkin bir biçimde kullanıyordu. Sert bakışlar, ani hareketler ve uzun konuşmalar propaganda amacı ile yapılan ayrıntılardı. Kendisini yanılmaz, hata yapmaz bir lider olarak göstermeye çalışıyor, eskiden savunduğu görüşleri hâlen sıkı sıkıya savunduğunu belirtiyordu. Goebbels onun için şöyle demiştir: Führer hiç değişmez. Çocukken nasılsa şimdi de öyledir.[87][88]
Saplantılarla dolu hayatında sanata çok önem vermiş, özellikle resim konusunda kendisini otorite olarak kabul etmiştir. Annesinin ölümünden sonra sulu boya resimler yaparak otel odalarında yaşadığı biliniyor, kazandığı parayla müzeleri geziyor, umarsızca parasını tüketiyordu.[89]
Opera müziğine saplantılı derecede hayrandı. Gençliğiyle ilgili anılarında anlatmış olduğuna göre, harçlığının bir kısmını düzenli aralıklarla operaya gitmek için harcamaktaydı. Alman opera bestecisi Richard Wagner'a tutkuyla bağlıydı. Hitler'in Wagner takıntısı 12 yaşında başladı. Besteci, onun üzerinde oldukça etkili olmuştu. Adolf Hitler, kitabı Kavgam'ın ilk bölümünde şöyle yazmıştı: 12 yaşıma geldiğimde, hayatımdaki ilk operayı gördüm, Lohengrin. Bir anda bağımlısı oldum. Bavyera Ustası (Richard Wagner) için olan gençlik coşkum sınır tanımıyordu.
Ölümsüzlük hissi Hitler'in başka bir saplantısıdır. Bu fikre, ondan önce doğan kardeşlerinin ölmüş olması yüzünden kapılmış olabilir. Diğerleri ölürken kendisinin hayatta kalması özel olduğu hissini uyandırmıştır. Kendisini ilahi koruma altında görmesini sağlayan dayanaklardan biri de I. Dünya Savaşı'nda cephedeyken içinden bir sesin yerinden kalkıp başka bir yere gitmesini söylemesidir. Bu içsel sesten sonra bir bombanın terk ettiği cepheye düşmesi ve oradaki arkadaşlarının ölmesi inandığı düşünceyi saplantılı hâle getirmesine sebep olmuştur.[90] Hitler'e 42 kez suikast girişiminde bulunulmuştur. Bunların çoğundan aldığı ufak yaralarla kurtulmayı başarmıştır.[91]
Savaş sonucunda Almanya'nın yenilgisinin kesinleşmesi ve ümitsizliğin iyice artması üzerine 30 Nisan 1945'te Berlin'de eşi Eva Braun'la birlikte intihar etmeye karar verirler. Kendilerini bir odaya kaparlar ve önce Eva Braun içinde siyanür bulunan bir kapsülü ısırır ve zehir saniyeler içinde etkisini gösterir, hemen ardından ise Hitler bir siyanür kapsülünü ısırır ve eş zamanlı olarak tabancayla sağ şakağına ateş eder. (Hitler'in çene kemiğinde hiçbir barut kalıntısı tespit edilmedi, bu da Hitler'in ağzından bir kurşun yarasıyla ölmediğini göstermektedir[92][93]) Kendi isteğiyle Führerbunker bahçesinde benzinle cesetleri, bombaların neden olduğu bir çukura yerleştirilip yakılmıştır. Hitler'in bunu istemesinin sebebinin Sovyet ordusu tarafından yakalanıp teşhir edilmek istememesi olduğu iddia edilmektedir. İntihar etmeden önce yanındaki generallere "Cesedimi Rusların eline asla vermemelisiniz, beni Moskova'da heykel yaparlar." demiştir.[94]
Rus güçleri içeri girip cesetleri bulduğunda ise diş kayıtlarıyla yapılan otopside teşhis edilen Hitler'in ve Eva Braun'un cesetleri, bir çeşit türbe hâline gelmelerini önlemek için bir süre dolaştırıldıktan sonra, gizli Sovyet departmanı SMERSH tarafından Magdeburg’daki yeni başmerkezlerinde gömüldü. 4 Nisan 1970'te bir Sovyet KGB ekibi tarafından, Magdeburg'da bulunan SMERSH'in tesisinde bulunan mezardan Hitler ve Braun'un kalıntılarını çıkarılarak tamamen yakıldı ve külleri Elbe Nehri'nin bir kolu olan Biederitz nehrine döküldü.
Hitler, ölümünün ardından yıkıma devam edilmesi için emirler bırakmış ve vasiyetnamesinde diğer NSDAP liderlerini görmezden gelerek Karl Dönitz'i Almanya cumhurbaşkanı, Joseph Goebbels'i de Almanya şansölyesi olarak göstermişti. Buna rağmen Joseph Goebbels ve eşi Magda Goebbels de 1 Mayıs 1945'te intihar etti.
Hitler, iki vasiyetnamesinden ilki olan siyasi vasiyetnamesinde “Almanya'nın bütün milletler ve Alman ulusu için zehir gibi tehlikeli olan Yahudileri ve Bolşevizm'i kovalamaktan asla vazgeçmemesi” gerektiğini belirtmekteydi. Hitler'e göre Almanya'nın geleceğini tartışmasız bu olgu belirleyecekti. Hitler, savaşa girmekte haklı olduğunu savunuyor ve yenilgiden "korkak ve yalancı" olmakla itham ettiği generalleri sorumlu tutuyordu. İkinci vasiyeti olan özel vasiyetnamesinde ise tüm hayatı boyunca topladığı sanat eserleriyle doğduğu şehir olan Linz'de bir müze kurulmasını istedi. Tüm şahsi mallarını partiye, eğer parti kalmamışsa devlete bıraktığını ifade etti.
Hitler, kendisini tamamen siyasi misyonuna ve millete adamış, ev hayatı olmayan bekâr bir adam olarak kamusal bir imaj yarattı.[95][96] 1929'da sevgilisi Eva Braun ile tanıştı[97] ve her ikisi de intihar etmeden bir gün önce 29 Nisan 1945'te onunla evlendi.[98] Eylül 1931'de üvey yeğeni Geli Raubal, Münih'teki dairesinde Hitler'in silahıyla intihar etti. Günümüz söylentileri arasında arasında Geli'nin kendisiyle romantik bir ilişki içinde olduğu ve ölümünün derin, kalıcı bir acı duyduğu söylentileri vardı.[99] Hitler'in küçük kız kardeşi ve yakın ailesinin yaşayan son üyesi Paula Hitler, Haziran 1960'ta öldü.[100]
Hitler, Katolik bir anne ve antiklerikal görüşleri olan bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi; Hitler evden ayrıldıktan sonra bir daha asla kiliseye veya ayinlere katılmadı.[101][102][103] Albert Speer, Hitler'in kiliseye karşı siyasi arkadaşlarına saldırdığını ve kiliseyi hiçbir zaman resmi olarak terk etmemiş olmasına rağmen, kiliseye bağlı olmadığını belirtir.[104] Hitler'in, organize bir dinin yokluğunda insanların gerici olduğunu düşündüğü mistisizme döneceğini hissettiğini ekliyor.[104] Speer'e göre Hitler, Japon dinî inançlarının veya İslamın Almanlar için "uysal ve gevşek" Hristiyanlıktan daha uygun bir din olacağına inanıyordu.[105]
Tarihçi John S. Conway, Hitler'in temelde Hristiyan kiliselerine karşı olduğunu belirtir.[106] Bullock'a göre, Hitler Tanrı'ya inanmıyordu, antiklerikal görüşteydi ve Hristiyan etiğini küçümsüyordu çünkü onun tercih ettiği "en güçlünün hayatta kalması" fikrine aykırıydılar.[107] Protestanlığın kendi görüşlerine uyan yönlerini tercih etti ve Katolik Kilisesi'nin hiyerarşik organizasyonunun, ayinlerinin ve deyimlerinin bazı unsurlarını benimsedi.[108] Hitler kiliseyi toplum üzerinde önemli bir siyasi muhafazakar etki olarak gördü[106] ve kilise ile "acil siyasi amaçlarına uygun" stratejik bir ilişki benimsedi.[109] Halk arasında Hitler, Yahudilere karşı savaşan bir "Aryan İsa"ya inandığını iddia etse de, Hristiyan mirasını ve Alman Hristiyan kültürünü sıklıkla övdü. Hristiyanlık yanlısı söylemlerine karşı, Hristiyanlığı "saçmalık"[110] ve "yalanlara dayanan saçmalık"[111] olarak tanımlayan ifadeleriyle çelişiyordu.
ABD Stratejik Hizmetler Ofisi'nin (OSS) "Nazi Master Plan" adlı raporuna göre, Hitler, Reich içindeki Hristiyan kiliselerinin etkisini yok etmeyi planladı.[112][113] Nihai hedefi Hristiyanlığın tamamen ortadan kaldırılmasıydı.[114] Bu hedef, Hitler'in hareketini erken dönemde bilgilendirdi, ancak o, bu aşırı pozisyonu alenen ifade etmenin uygunsuz olduğunu gördü. Bullock'a göre Hitler, bu planı uygulamadan önce savaşın bitmesini beklemek istemişti.[115]
Speer, Hitler'in Heinrich Himmler'in ve Alfred Rosenberg'in mistik fikirlerine ve Himmler'in SS'i mitolojileştirme girişimine olumsuz bir bakış açısına sahip olduğunu yazdı. Hitler daha pragmatikti ve tutkuları daha pratik kaygılara odaklandı.[116][117]
Araştırmacılar çeşitli şekillerde Hitler'in irritabl bağırsak sendromu, deri hastalıkları, düzensiz kalp atışı, koroner skleroz,[119] Parkinson hastalığı,[120][121] Frengi,[121] dev hücreli arterit[122] ve Kulak çınlamasından muzdarip olduğunu öne sürdüler.[123] 1943'te OSS için hazırlanan bir raporda, Harvard Üniversitesi'nden Walter C. Langer, Hitler'i "nevrotik bir psikopat" olarak tanımladı.[124] Tarihçi Robert G. L. Waite, 1977 tarihli The Psychopathic God: Adolf Hitler adlı kitabında, borderline kişilik bozukluğundan muzdarip olduğunu öne sürer.[125] Tarihçiler Henrik Eberle ve Hans-Joachim Neumann, Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere bir dizi hastalıktan muzdarip olmasına rağmen, Hitler'in patolojik sanrılar yaşamadığını ve kararlarının her zaman tamamen farkında ve dolayısıyla sorumlu olduğunu düşünüyorlar.[126][127] Hitler'in tıbbi durumuyla ilgili teorileri kanıtlamak zordur ve bunlara çok fazla ağırlık vermek, Nazi Almanyasının birçok olayını ve sonuçlarını bir bireyin muhtemelen bozulmuş fiziksel sağlığına atfetme etkisine sahip olabilir. Ian Kershaw, Holokost ve II. Dünya Savaşı için yalnızca bir kişiye dayanarak dar açıklamalar peşinde koşmak yerine, hangi sosyal güçlerin Nazi diktatörlüğüne ve politikalarına yol açtığını inceleyerek Alman tarihine daha geniş bir bakış açısının daha iyi olduğunu düşünüyor.[128]
1930'larda bazen Hitler, 1942'den itibaren tüm et ve balıklardan kaçınarak[129][130] esas olarak vejetaryen diyetini benimsedi. Sosyal etkinliklerde bazen misafirlerinin etten uzak durmalarını sağlamak amacıyla hayvanların katledilmesi ile ilgili grafik anlatımlara yer verdi.[131] Özel sekreteri Martin Bormann, Hitler'e düzenli olarak taze meyve ve sebze tedariki sağlamak için Berghof yakınlarında (Berchtesgaden yakınlarında) bir sera inşa ettirdi.[132]
Hitler vejetaryen olduğu dönemde alkol içmeyi bıraktı ve bundan sonra sadece çok nadiren sosyal ortamlarda bira veya şarap içti.[133][134] Yetişkin hayatının çoğunda sigara içmiyordu, ancak gençliğinde çok sigara içiyordu (günde 25 ila 40 sigara); sonunda alışkanlığını "para kaybı" olarak nitelendirerek sigarayı bıraktı.[135] Alışkanlığı kırabilecek herkese altın bir saat hediye ederek yakın arkadaşlarını sigarayı bırakmaya teşvik etti.[136] Hitler, 1937'den sonra ara sıra amfetamin kullanmaya başladı ve 1942'nin sonlarında bağımlı hâle geldi.[137] Speer, bu amfetamin kullanımını Hitler'in giderek artan düzensiz davranışına ve esnek olmayan karar verme sürecine bağladı (örneğin, cephelerde nadiren askeri geri çekilmelere izin veriyordu, Normandiya Çıkarması'na yanıt vermekte gecikti).[138]
Savaş yıllarında özel doktoru Theodor Morell tarafından 90 ilaç reçete yazılan Hitler, kronik mide sorunları ve diğer rahatsızlıklar için her gün birçok hap alıyordu.[139] Düzenli olarak amfetamin, barbitüratlar, opiatlar ve kokain[140][141] ile potasyum bromür ve atropa belladonna tüketiyordu.[142] 20 Temmuz 1944'te kendisine yapılan suikast girişiminde patlayan bomba sonucu kulak zarı yırtıldı ve bacaklarından 200 ağaç kıymığı çıkarıldı.[143] Hitler'in haber filminde sol elinde titreme ve savaştan önce başlayan ve hayatının sonlarına doğru kötüleşen yürüyüşü görülmektedir.[139] Ernst-Günther Schenck ve hayatının son haftalarında Hitler ile tanışan diğer birkaç doktor da kendisine Parkinson hastalığı teşhisi koymuştur.[144]
Eylül 1944'te Otto Skorzeny, Wolfsschanze'de Hitler ile bir araya geldi ve savaşın Hitler üzerinde belirgin bir baskı oluşturduğuna dikkat çekti:
“ | Başkomutan'ın ortaya çıkışıyla derinden sarsıldım, onu en son bir önceki sonbaharda gördüğümde nasıl göründüğünü hatırladım. Eğildi ve çok daha yaşlı görünüyordu, sesinde yorgun bir ton vardı. Bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığını merak ettim. Sol eli o kadar şiddetli titriyordu ki, ayağa kalktığında sağ elini tutmak zorunda kaldı.[84] | „ |
Hitler'in Parkinson hastası olduğu iddiasına karşı çıkan uzmanlar da bulunmaktadır.[145]
Hitler'in intiharı günümüzde bir büyünün kırılmasına benzetilir.[146][147] Hitler'e halk desteği, o öldüğü zaman çökmüştü ve çok az Alman onun ölümünün yasını tuttu; Ian Kershaw, sivillerin ve askerî personelin çoğunun ülkenin çöküşüne alışmakla ya da herhangi bir çıkar elde edemeyecek kadar savaştan kaçmakla meşgul olduğunu savunuyor.[148] Tarihçi John Toland'a göre, nasyonal sosyalizm, lideri olmadan "bir balon gibi patladı."[149] Temmuz 1952'de, tüm Batı Almanya'nın yüzde 24'ü hala Hitler hakkında iyi bir fikre sahipti.[150]
Hitler'in eylemleri ve Nazi ideolojisi neredeyse evrensel olarak son derece ahlaksız olarak kabul edilir;[151] Kershaw'a göre, "Tarihte hiçbir zaman böyle bir yıkım -fiziksel ve ahlaki- tek bir adamın adıyla ilişkilendirilmemiştir."[152] Hitler'in siyasi programı, yıkılmış ve fakir bir Doğu ve Orta Avrupa'yı geride bırakarak bir dünya savaşına yol açtı. Almanya, Stunde Null (Sıfır Saat) olarak nitelendirilen toptan yıkıma uğradı.[153] Hitler'in politikaları, daha önce görülmemiş bir ölçekte insanların acı çekmesine neden oldu;[154] R.J. Rummel'e göre, Nazi rejimi, tahminen 19,3 milyon sivilin ve savaş esirinin öldürülmesinden sorumluydu.[155] Ayrıca, II. Dünya Savaşı'nın Avrupa Cephesi'ndeki askerî harekât sonucunda 28,7 milyon asker ve sivil öldü.[155] İkinci Dünya Savaşı sırasında öldürülen sivillerin sayısı, savaş tarihinde eşi benzeri görülmemişti.[156] Tarihçiler, filozoflar ve politikacılar Nazi rejimini tanımlamak için sıklıkla "kötü" kelimesini kullanırlar.[157] Birçok Avrupa ülkesi hem Nazizmin teşvik edilmesini hem de Holokost inkârını suç saymıştır.[158]
Tarihçi Friedrich Meinecke, Hitler'i "tarihsel yaşamda kişiliğin tekil ve hesaplanamaz gücünün en büyük örneklerinden biri" olarak tanımladı.[159] İngiliz tarihçi Hugh Trevor-Roper, onu "tarihin 'korkunç basitleştiricileri' arasında, en sistematik, en tarihsel, en felsefi ve yine de dünyanın şimdiye kadar gördüğü en kaba, en acımasız, en az yüce lideri olarak gördü.[160] Tarihçi John M. Roberts'a göre, Hitler'in yenilgisi, Almanya'nın hâkim olduğu bir Avrupa tarihinin sonunu getirdi.[161] Onun yerine, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer NATO ülkelerinin hakim olduğu Batı Bloku ile Sovyetler Birliği'nin hakim olduğu Doğu Bloku arasında küresel bir çatışma olan Soğuk Savaş ortaya çıktı.[162] Tarihçi Sebastian Haffner, Hitler ve Yahudilerin yerinden edilmesi olmadan modern İsrail ulus devletinin var olamayacağını iddia ediyor. Hitler olmasaydı, eski Avrupa etki alanlarının ve sömürgeciliğin kaldırılmasının erteleneceğini iddia ediyor.[163] Dahası, Haffner, Büyük İskender dışında, Hitler'in de nispeten kısa bir zaman aralığında geniş çapta dünya çapında değişikliklere neden olması açısından karşılaştırılabilir diğer tarihsel figürlerden daha önemli bir etkiye sahip olduğunu iddia ediyor.[164] Adolf Hitler istatistiklere göre Nasıralı İsa'dan sonra hakkında en çok yayın yapılmış kişidir.[165]
Hitler siyasi kariyeri boyunca birçoğu Leni Riefenstahl tarafından yapılan ve modern film yapımcılığının öncüsü olarak kabul edilen bir dizi propaganda filminde yer aldı ve rol aldı.[166] Hitler'in propaganda filmi gösterileri arasında şunlar yer alıyor:
Orijinal İsmi | Türkçe İsmi | Adolf Hitler'i Canlandıran Oyuncu | Yapım Yılı | Yapım Türü |
---|---|---|---|---|
The Great Dictator | Büyük Diktatör | Charles Chaplin | ||
Hitler | Richard Basehart | |||
Hitler: The Last Ten Days | Hitler'in Son 10 Günü | Alec Guinness | ||
The Bunker | Sığınak | Anthony Hopkins | ||
Hitler's SS: Portrait in Evil | Colin Jeavons | |||
Indiana Jones and the Last Crusade | Indiana Jones: Son Macera | Michael Sheard | ||
Molokh | Leonid Mozgovoy | |||
Max | Genç Hitler | Noah Taylor | ||
Hitler: The Rise of Evil | Hitler: Kötülüğün Yükselişi | Robert Carlyle | ||
Netaji Subhas Chandra Bose: The Forgotten Hero | Udo Schenk | |||
Stauffenberg | ||||
Der Untergang | Çöküş | Bruno Ganz | ||
A Kitten For Hitler | Phil Pritchard | |||
Mein Führer | Benim Führerim | Helge Schneider | ||
Valkyrie | Operasyon Valkyrie | David Bamber | ||
Inglourious Basterds | Soysuzlar Çetesi | Martin Wuttke | ||
Mein Kampf | Tom Schilling | |||
La Rafle | Baskın | Uda Schenk | ||
The Man Who Crossed Hitler | Ian Hurt | |||
Gandi To Hitler | Raghuvir Yadav | |||
BloodRayne: The Third Reich | Boris Bakal | |||
Let's Kill Hitler (Doctor Who) | Albert Welling | |||
White Tiger | Karl Krantskovski | |||
Er ist wieder da | Bak Kim Döndü | Oliver Masucci | ||
Kung Fury | Kung Fury | Jorma Taccone | ||
Jojo Rabbit | Tavşan Jojo | Taika Waititi |
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.