Remove ads
Avrupa'nın güneydoğusunda kalan bölge Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Balkanlar veya Balkan Yarımadası, Avrupa kıtasının güneydoğu kesiminde, İtalya Yarımadası'nın doğusu, Anadolu'nun batısı ve kuzeybatısında yer alan coğrafi ve kültürel bölgedir. Bölge için bazı yayınlarda Güneydoğu Avrupa terimi de kullanılır.
Balkanlar | |
---|---|
Coğrafya | |
Bölge | Güneydoğu Avrupa |
Denizi | Akdeniz, Adriyatik Denizi, Ege Denizi, İyonya Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi |
Yüzölçümü | 666,700 km2 |
Zirve | Musala (2925 m) |
Siyasi | |
Ülke | Arnavutluk Bosna-Hersek Bulgaristan Hırvatistan Karadağ Kosova (sınırlı olarak tanınmakta) Kuzey Makedonya Romanya Sırbistan Slovenya Türkiye (Doğu Trakya) Yunanistan |
Bölge adını batıdan doğuya uzanan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden almıştır. Önceleri bu sıradağların adı olarak kullanılan Balkan, daha sonraları tüm bu bölge için kullanılmaya başlanmıştır.[1] “Balkan” sözcüğüne bütün dillerde rastlanır.[a] Balkanlar'ın bazı kısımlarındaki çok yönlü geri kalmışlık sebebiyle bölge genel olarak, Avrupa'nın sorunlu yerlerinin başında kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hükümdarlığının bitişinden itibaren Balkanlar’ın paylaşımına dair sıkıntılar günümüze dek sürmüştür. Bölgede, 49 milyon civarında insan yaşar.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan önce, Antik ve Orta Çağ kaynaklarında, topografik durumu iyi bilinmeyen bölgedeki dağların bazı kısımlarına Haemus (Yunanca: Αἵμου veya Αἵμος) denirdi.[2]
Bölgenin adı olan Balkan veya Balkanlar sözü Türkçedir.[3] Bu söz Türk Dil Kurumu tarafından "öz. a. Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Yunanistan ve Trakya'yı içine alan bölge" şeklinde belirtilir. Kelimenin yapısında yer alan Balkan sözünün, "sarp ve ormanlık sıradağ; sık ormanla kaplı dağ; yığın, küme; sazlık, bataklık" gibi anlamları vardır.[4] Dünyadaki diğer dillere de Türk dilinden geçmiştir.[5]
Kelime, Osmanlı Türkçesinde yaygın bir kullanıma sahip olmuştur (Golyak Balkanı, Bor Balkanı, Bababalkanı vb.).[6] Osmanlı son döneminde ünlü sözlük yazarı ve edebiyatçı Şemseddin Sami tarafından oluşturulan Kâmûs-ı Türkî adlı ünlü sözlükte "Sarp ve müselsel veya ormanla mestur dağ, silsile-i cibal" şeklinde Balkan sözünü belirtmiş, ayrıca "Rumeli kıtasını garbdan şarka şakk eden silsile-i cibal ki buna izafetle kıta-i mezkûreye Balkan şibh-i ceziresi denir." şeklinde de kelimenin gelişimini açıklamıştır.[7]
Bölge adının yapısında bir kelime ve ona eklenen çokluk eki vardır: Balkan+lAr. Balkan (Ad) +lAr (Çokluk eki) yapılarından oluşur. Türkçe "-lAr" çokluk eki ile kurulan "Balkanlar" ismi, bu ekin "aile, boy, millet, topluluk, grup" anlamını veren işlevi[8] ile "sarp ve ormanlık sıradağların olduğu yer" anlamında kalıplaşmıştır.
Türkiye Türkçesi literatüründe Rumeli adlandırması da Balkanlar adlandırmasına denk veya ona yakın bir kullanıma sahiptir. Rumeli ismi ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun Doğu Roma İmparatorluğu'ndan fethettiği topraklara verdiği Türkçe isimdir. Osmanlı Türkleri, Avrupa'ya ayak bastıktan sonra, burada fethettikleri yerlere Rumeli adını verdiler. Hâlbuki bu isim evvelce bugünkü Anadolu için kullanılmış, hatta Orta Çağ Avrupa kaynaklarında Romanie şeklinde tercüme edilmiş iken bu son şekil, Rumeli'nin Anadolu'ya mütenazır olarak kullanılması gibi, Balkan yarımadasına tatbik olunmuş ve garp kaynaklarında "Peninsule romaine" tarzında da kullanılmıştır. Yeni çağlardan itibaren, Avrupa harita ve kitaplarında bu yarımadaya "Turquie d'Europe" veya "Empire ottoman d'Europe" denildiği görülüyor ki, sonradan Türkçe neşriyatta, bu adlara muadil olmak üzere, "Avrupa-i Osmânî" ve "Rumeli-i Şâhâne" tabirleri kullanılmıştır.[2]
Rum+el+i (< Rum Eli: Rum (Ad) El (Ad) +i (3. teklik iyelik eki) yapısındaki sözün kökündeki "Rum" kelimesi "Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde olan toprak, halklar"[9] anlamıyla kelimenin yapısına katılmıştır. "Roma" sözünün bir biçimidir: (Lat.) Roma > Rum (Osm.Tr.).
Balkanlar, güneybatıda Adriyatik Denizi ve İyon Denizi; güneyde Akdeniz; güneydoğuda Ege Denizi, Marmara Denizi; doğuda Karadeniz ile çevrili bir yarımadadır. Kuzey sınırlarını Tuna, Sava ve Kupa nehirleri oluşturur.[10] Kuzeybatıdan (Trieste Körfezi) güneye ve doğuya dek olan bölge sınırları denizlerle çevrilidir: Adriyatik, İyon Denizi, Akdeniz, Ege Denizi, Çanakkale Boğazı, Marmara, İstanbul Boğazı, Karadeniz. Karadeniz kıyılarında, Tuna'nın döküldüğü yerden Tuna boyunca kuzey sınır Belgrad'a ulaşır. Burada Sava boyunca devam edip Hırvatistan-Bosna-Hersek hudut hattından batıya ilerleyen kuzey sınırı Slovenya'ya girer. Čatež ob Savi köyünde Krka Nehri'nden devam eden kuzeybatı sınırı, nehrin ağzı Gradiček'in batısından Vipava Nehri üzerinden ilerleyip İtalya'ya geçer. Gorizia yakınlarında Soča Nehri ile birleşen sınır, Trieste Körfezi kıyısındaki Monfalcone yakınlarında Adriyatik'e bağlanır.[b] Balkanlar'ın toplam yüzölçümü 504.884 km²'dir. Ayrıca Balkan coğrafyasında UTC+01.00 (Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Kosova, Sırbistan, Kuzey Makedonya), UTC+02.00 (Yunanistan, Bulgaristan, Romanya) ve UTC+03.00 (Türkiye) olmak üzere üç zaman dilimi kullanılmaktadır. Türkiye dışında, tüm diğer Balkan ülkelerinde yaz saati uygulaması uygulanır.
Balkanlar'ın veya coğrafi adla Balkan Yarımadası'nın doğu, güney ve batı sınırları hakkında mevcut görüş birliğine rağmen, kuzey sınırları tartışmalıdır. Bazı coğrafyacılar kuzey sınırını Tuna ve Drava nehirleri olarak kabul eder, bazıları da sınır Karpat Dağları'nın doğusundan geçirir.[1] Balkan Yarımadası'nın kıyıları, Akdeniz sistemine dâhil olan altı denize açılmaktadır. Bu durum, Balkanlar'ın, Akdeniz stratejisindeki çok boyutlu yerini vurguladığı gibi Balkan ülkelerinin çoğunun deniz ulaştırması ve denizcilik alanlarındaki gelişmelerine de ışık tutmaktadır.[11]
Balkanlar'da muhitlerin coğrafi yapısına bağlı olarak iklimde değişiklikler görülür. Adriyatik ve Ege kıyılarında Akdeniz iklimi hâkimdir. Karadeniz kıyılarında iklim, nemli subtropikal ve ılıman okyanus tipindedir. İç kesimlerde ise nemli kıtasal iklim görülür. Yarımadanın kuzeyi ile dağlık alanlarda kışlar soğuk ve karlı, yazlar sıcak ve kurudur. Güney kesimlerde kışları iklim hafiftir. Nemli kıtasal iklim, Slovenya geneli, Kuzey Hırvatistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk içleri, Kuzey Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan ve Romanya'da görülür. Geri kalan ve yaygın olmayan iklim tipleri olan nemli subtropikal iklim ve okyanus iklimi, Slovenya kıyılarında, Kuzey Hırvatistan kıyılarında, Bulgaristan'ın Karadeniz kıyılarında ve Türkiye'de görülür. Akdeniz iklimi, Güney Hırvatistan, Arnavutluk kıyı kesiminde, Yunanistan'da, Güney Karadağ'da ve Türkiye'nin Ege kıyılarında görülür.
Bölge alanının büyük kısmı dağlarla kaplıdır. Bu dağ yapıları genelde kuzeyden batıya veya güneyden doğuya uzanır. Balkan topraklarının en yüksek dağı 2925 metreye yükselen ve Bulgaristan'da bulunan Rila Dağı'dır.[12] Rila Dağı'nı, 2917 metre ile Yunanistan'daki Olimpos Dağı[13] ve 2914 metre ile Bulgaristan'daki Vihren takip eder.[14] Bu yüksek dağların yanı sıra, en büyük dağ yapıları Dinar Alpleri, Arnavutluk Alpleri, Şar Dağları, Balkan Dağları, Rodop Dağları'dır. Bu dağ dizilerinin dışında, daha küçük ve yerel dağlar da vardır.
Dinar Alpleri, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Arnavutluk, Karadağ ve Kosova topraklarında uzanan sıradağ dizisidir. Arnavutluk Alpleri, Arnavutluk güneyinden Yunanistan'ın orta kesimine dek uzanır. Şar Dağları da bu sıradağların güneydoğusunda, Arnavutluk, Kosova ve Kuzey Makedonya toprakları içinde yer alır. Koca Balkan Dağları, Karadeniz kıyılarından Bulgaristan içlerine doğru yayılır. Hem Bulgaristan ve Yunanistan topraklarında yer alan Rodop Dağları da önemli dağ dizilerindendir.
Bölgenin birçok kesiminde çeşitli büyüklükte akarsular yer alır. Bölgedeki nehirler içinde bazıları birçok ülke içinde akar ve büyük bir havzayı oluştururlar. Bazıları ise daha bölgesel veya yerel nehirlerdirler. Bölgedeki önemli nehirlerden birisi olan Tuna Nehri Balkanlar'ın doğu kısmında yer alan ülkeleri Karadeniz'e bağlar. Tuna Nehri'ne kuzeyden katılan Sava Nehri ve doğudan katılan Morava Nehri diğer önemli nehirlerdendir. 550 km uzunluğa sahip Morava Nehri, Balkanlar bölgesindeki en uzun nehir unvanına sahiptir; Morava'yı Drina Irmağı takip eder. Batıdan güneye akan ve Adriyatik'te denize dökülen Neretva Nehri de bölgenin önemli su kaynaklarından birisidir. Diğer önemli nehirlerin başında Bulgaristan'da doğan Meriç nehri, Arnavutluk'ta akan Drin Nehri ve Kuzey Makedonya'da doğan Vardar Nehri'dir.[15]
Dağlarla yükselmiş ve üç denizle çevrili yapısıyla Balkan Yarımadası, coğrafi bakımdan etkileyici sayılabilir. Kuşlar her gün Tuna Deltası'nda görünür, bölgenin güney periferisinde deniz hayatı vardır. Bitki hayatı da yüksekte, denizden orman sınırına doğru görülür. Balkan coğrafyası, Avustralya'daki Büyük Mercan Resifi ve Ekvador'daki Galapagos Takımadaları'ndan sonra dünyanın biyolojik çeşitlilik bakımından üçüncü en önemli alanı olarak kabul edilmiştir.[16]
Macaristan'daki Tuna Deltası, Avrupa deltaları içinde büyüklük bakımından ikinci, korunmuş alan bakımından ilk sıradadır.[17] Bu delta alanı akarsular, kanallar, ağaç saçaklı göller ve sazlık adalar barındırır. Burası kuş gözlemcileri ve yaban hayat tutkunları için bir cennettir. Bulgaristan'da Meriç Vadisi'nde yer alan Zlato Pole Koruma Alanı, tehlike altındaki birçok tür için bir vaha özelliği gösterir. Koruma alanı, bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Sırbistan, UNESCO listesinde yer alan en az dokuz sulak alana sahiptir. Bunlar içinde Golija-Studenica Biyosfer Rezervi, sadece iyi korunmuş doğal kaynakları bakımından değil, aynı zamanda kültürel kaynakları bakımından da önemlidir. Avrupa'nın diğer bölgelerinde nesli tükenerek yok olmuş bitki ve hayvan türleri burada hâlen gelişmekte, Sırbistan'ın yeşil bataklıkları ve ormanlarında yaşamını sürdürmektedir.[16][18]
Balkanlar'ın birçok kesiminde farklı doğal kaynaklar bulunur. Arnavutluk'un doğal kaynakları petrol, doğal gaz, kömür, boksit, kromit, bakır, demir cevheri, nikel, tuz, kereste, hidro-enerjidir.[19] 2009 yılı verilerine göre Arnavutluk, günde 5400 varil petrol üretmiştir.[20] Doğal gaz üretimi de 30 milyon metreküptür.[21] Bosna-Hersek'in doğal kaynakları kömür, demir cevheri, boksit, bakır, kurşun, çinko, kromit, kobalt, manganez, nikel, kil, alçı, tuz, kum, kereste, hidro enerjidir.[22] Bulgaristan'ın doğal kaynaklarını ise boksit, bakır, kurşun, çinko, kömür, kereste, ekilebilir arazi oluşturur.[23] Madenî yağ, az miktarda kömür, boksit, düşük nitelikli demir filizi, kalsiyum, alçı, doğal asfalt, silis, mika, kil, tuz, hidroelektrik Hırvatistan'ın;[24] boksit, hidroelektrik Karadağ'ın doğal kaynaklarıdır.[25] Kosova'da nikel, kurşun, çinko, magnezyum, linyit, kaolen, krom, boksit bulunur,[26] ayrıca kömür ve gümüş yatakları vardır.[27] Kuzey Makedonya'nın doğal kaynakları düşük tenörlü demir cevheri, bakır, kurşun, çinko, kromit, manganez, nikel, tungsten, altın, gümüş, asbest, alçı, kereste, ekilebilir arazidir.[28] Macaristan'da petrol (rezervler azalmaktadır), kereste, doğal gaz, kömür, demir cevheri, tuz, tarıma elverişli topraklar, hidroelektrik;[29] Sırbistan'da petrol, gaz, kömür, demir cevheri, bakır, çinko, antimon, kromit, altın, gümüş, magnezyum, pirit, kireç taşı, mermer, tuz, ekilebilir arazi;[30] Slovenya'da linyit kömürü, kurşun, çinko, yapı taşı, hidroelektrik, ormanlar,[31] doğal kaynaklardandır. Türkiye'nin doğal kaynakları kömür, demir cevheri, bakır, krom, antimon, cıva, altın, barit, bor, sölestin (stronsiyum), zımpara, feldspat, kireçtaşı, magnezit, mermer, perlit, ponza, pirit (sülfür), kil, tarıma elverişli topraklar, hidroelektrik;[32] Yunanistan'ın linyit, petrol, demir cevheri, boksit, kurşun, çinko, nikel, magnezit, mermer, tuz, hidroelektrik potansiyelidir.[33]
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya ve Yunanistan ülkeleri topraklarının tamamı Balkan coğrafyası içindedir. Balkanlar'da yer alan ülkelerden Hırvatistan'ın % 54,8'i,[c] Romanya'nın % 6,5'i,[ç] Sırbistan'ın %72,2'si,[d] Slovenya'nın %26,7'si,[e] Türkiye'nin %3'ü[f] Balkan sınırları içinde yer alır. Toplam yüzölçümü 301.340 km²[34] olan İtalya topraklarının %0,1'i (295,1 km²)[g] Balkan coğrafyası içinde yer alır ancak İtalya, Balkan ülkesi sayılmaz.
Ülke | Balkanlar'daki yüzölçümü ve oranı[b] |
Yüzölçümü (km²) | Balkanlar'daki nüfus | Ülke nüfusu | Başkent |
---|---|---|---|---|---|
Arnavutluk | 28.748 | 28.748[35] | 2.831.741 | 2.831.741[36] | Tiran |
Bosna-Hersek | 51.197 | 51.197[37] | 4.613.414 | 4.613.414[37] | Saraybosna |
Bulgaristan | 110.879 | 110.879[38] | 7.351.234 | 7.351.234[39] | Sofya |
Hırvatistan | 31.009 (%54,8)[c] | 56.594[40] | 1.725.656[c] | 4.290.612[40] | Zagreb |
Karadağ | 13.812 | 13.812[41] | 620.145 | 620.145[42] | Podgorica |
Kosova[ğ] | 10.887 | 10.887[43] | 1.733.872 | 1.733.872[44] | Priştine |
Kuzey Makedonya | 25.713 | 25.713[45] | 2.052.722 | 2.052.722[46] | Üsküp |
Romanya | 15.570 (% 6,5)[ç] | 238.391[47] | 971.643[ç] | 21.498.616[48] | Bükreş |
Sırbistan | 55.965 (%72,2)[d] | 77.474[49] | 5.207.777[d] | 7.120.666[50] | Belgrad |
Slovenya | 5.421 (%26,7)[e] | 20.273[51] | 299.644[e] | 2.056.262[52] | Ljubljana |
Türkiye | 23.726 (%3)[f] | 783.562[53] | 10.434.511[f] | 84.680.273[54] | Ankara |
Yunanistan | 131.957 | 131.957[55] | 11.305.118 | 11.305.118[56] | Atina |
Toplam | 504.884 | 1.489.487 | 49.147.477 | 140.198.671 | – |
Balkanlar'ın tarihi 44.000 yıl önce ilk kez Üst Paleolitik dönemde homo sapiens'lerin bölgede ortaya çıkmasıyla başlar. Prehistorik dönemin sonu ise ilk kez yazılı metinlerin Antik Yunan'da ortaya çıktığı MÖ 8. yüzyıl olduğu kabul edilir. Bölgedeki prehistorik süreç Üst Paleolitik, Holosen, Orta Taş Çağı, Neolitik Devrim, Proto Hint-Avrupalılar, Protohistorya periyotları olarak adlandırılan alt dönemlerden oluşur ancak bu dönemler arasındaki geçiş görecelidir. Örneğin bazı yorumlara göre prehistorik dönem Bronz Çağı Antik Yunan dönemindeki (MÖ 2800-MÖ 1200)[57] Girit uygarlığı, Miken uygarlığı, Trak uygarlığı, Limni uygarlığı ve Veneti uygarlığını kapsarken, bazılarına göre kapsamamaktadır. Başka bir yoruma göre Balkan bölgesinde Prehistorik dönemin en son aşaması olan Protohistorya dönemi Homeros ile başlamıştır. Her halükârda Prehistorik dönem 5. yüzyılda Herodot'tan önce sona erdiği kabul edilmektedir.[58]
Çeşitli Yunan şehir devletleri, milattan önceki yüzyıllarda Balkanlar'ın özellikle Ege ve Adriyatik kıyıları ile civarında hüküm sürmüştür. MÖ 500 sonrasında bu şehir devletlerine Atina ve Sparta liderlik etmiştir. Ancak bu dönemde şehirler doğudan fetih ve işgal amacıyla gelen güçlü Pers İmparatorluğu'nun baskısıyla karşılaşmışlardır. Bu mücadele şehir devletlerinin kültürel olarak zirveye ulaşacakları, felsefi gelişme yaratan iki yüzyılın oluşmasına yol açmıştır. Bu kültürel gelişkinlik, Avrupa'nın iki bin yıllık tarih sürecini beslemiştir. Şehir devletlerindeki bu ferah dönemini, Yunan şehir devletlerinin başka güçler tarafından ele geçirildiği aralıksız savaşlar takip etmiştir.[59]
Yunanistan'ın kuzeyinde yer alan Makedonya Krallığı, II. Filip (h. MÖ 359 - MÖ 336) idaresinde yükselişe geçmiş, onun oğlu Büyük İskender ile yükselişinin zirve dönemini yaşamıştır. Büyük İskender idaresi altında (h. MÖ 336 - MÖ 323) Makedonya, o dönemin bilinen dünyasında en büyük imparatorluk olmuştur. Döneminde Balkanlar'ın en büyük devleti olması yanında, Mısır, Suriye bölgelerini de kapsamıştır.[59]
Balkanlar, milattan önce III-II. yüzyıllarda Romalıların egemenliğine geçmiştir. Dönemle beraber bölge idari, kültürel ve askerî açılardan Roma yapısıyla kurgulanmaya başlanmıştır. Roma egemenliğinin son yıllarında Romalılar, Gotlar ve Hunlar, bölgede kendi güç alanları oluşturma uğraşına girişmiş ve kendi alanlarını kurmuşlardır.
İmparator I. Theodosius'un (346-395) ölümünde önce, devletin topraklarını iki oğlu arasında paylaştırması üzerine Balkanlar da ikiye bölünmüştür. Kuzeybatı kısmı (bugünkü Hırvatistan ve Slovenya toprakları) Batı Roma; gerisi Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarında kalmıştır.[60] Batı Roma topraklarının çok küçük bir kısmı Balkan sınırları içinde olmuş, bu topraklar da Batı Roma'nın çöküşüyle beraber Doğu Roma sınırlarına katılmıştır.
Balkan topraklarının büyük kısmı, Roma İmparatorluğu'nun bölünmesi ardından Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarında kalmıştır. Doğu Roma'nın Balkan tarihinde çok sayıda savaş, mücadele, göç vardır.
Hunlar, Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçmişlerdir. Romalılardan karşılık görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Roma imparatoru I. Theodosius'un ölüm yılı olan 395'te Hunlar yeniden Balkanlar'da hareketlenmişlerdir.[61] Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar'a egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Slavlardan daha önemlidir.[60]
V. ve VI. yüzyıllarda, çeşitli lehçeleri konuşan Slavlar birçok grup hâlinde Balkanlar'ın geniş arazilerine hâkim olmuşlardır. Slavlar, Balkanlar'a geldiklerinde, bölgeye geçici olarak yerleşmiş ve bu yerleşmelerle Slavların bölgedeki birçok halkı asimile ettiği düşünülmektedir.[62]
VII. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri, hükümdarları Asparuh'un kumandasında Tuna'yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna Nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavları hâkimiyetleri altına almışlardır. Balkanlar'ın doğusuna yerleşen Bulgar boyları, devletleri içinde yaşayan büyük Slav nüfusuyla beraber yaşarken, bir süre sonra bu Slav boylarını kültürlerine doğru yönelip Slavlaşmışlardır.[60]
550'lerin ortalarında I. Justinianus, Balkan sahasındaki birçok kesimde zaferler elde etti, Slavlar ve Gepidler üzerinde hâkimiyet kurdu. 559'da imparatorluk Kutrigur ve Slavların büyük istilalarıyla karşılaştı. Slav istilası 545, 577, 580, 586 yıllarında gerçekleşti ve Thessalonikē muhitinde kalabalık bir Slav kolonisi oluştu.[63][64] Heraclius zamanında çeşitli Slav kabileleri Balkanlar'ın kuzeyinde ve batısında (Dalmaçya, Hırvatistan, Sırbistan) yeniden yerleştiler.[65] I. Justinianus, başkomutan Belisarius'u çağırıp, yeni Hun akınını durdurdu. Tuna birliklerinin güçlendirilmesi Kutrigur Hunlarının anlaşma yapmasına sebep oldu.[66][67] 582'de Avarlar, ünlü Balkan kalelerinden Sirmium'u ele geçirdi. Bu süreçte Slavlar da Tuna boyunca çeşitli gedikler açtılar. İmparator Mauricius, 602 yılı ile beraber Balkan topraklarındaki başarılı seferleri ile Avar ve Slavları Tuna'nın ötesine püskürttü.[68][69]
Bu dönem Avar, Slav gibi Balkan topraklarında yayılım yapan boylarla Doğu Roma idaresi arasında mücadelelerle devam etti. Bulgarlar, 670 yılında Hazarların varışları sırasında Tuna'nın güneyine geçti ve 680 yılında onları püskürtmek için gelen Doğu Roma ordusu bozguna uğradı. Sonraki yıl IV. Konstantinos, Bulgar Hanı Asparuh ile antlaşma imzalamış, Bulgar devleti bağımsızlık kazanmıştır. Böylece, bu devlet altındaki Slav kabileleri de Doğu Roma egemenliğinden çıkmıştır.[70]
Doğu Roma için 1300'lerin ortasında yeni ve derin etkisi olan olumsuzluklar peyda olmuştur. III. Andronikos'un ölümü sonrasında yaşanan ve 6 yıl süren iç savaş (1341-1347) imparatorluğu harap etmiştir. Zorlaşan kontrol sebebiyle Sırp çarı Stefan Dušan imparatorluk topraklarının büyük kısmını almış ve kısa süre ayakta kalabilen Sırp İmparatorluğu'nu kurmuştur. Doğu Roma idaresi kendi sıkıntılarıyla uğraşırken Osmanlı Türkleri yayılan Sırpları yenmiş ve devletlerini Osmanlı İmparatorluğu toprakları katmış, egemenlik sağlamıştır. I. Kosova Muharebesi sonucunda da Balkan topraklarının büyük kısmı Osmanlı egemenliğine geçmiştir.[71]
Bulgarların Balkanlar'a gelişinden daha sonra XI. ve XII. yüzyıllarda Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türkleri, Balkanlar'a göç etmişler ve bunların bir kısmı XV. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlarla ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan bir Kumanca sözlüğün (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.[60]
IX. yüzyılın ilk yarısında, Hazar-Oğuz ittifakı baskısına dayanamayarak, kalabalık kütleler hâlinde İdil'i geçip yurtlarından çıkardıkları Macarların yerine, Don-Kuban havalisine gelmişlerdi (860-880 sıraları). Bu, büyük göçün ilk hareketi olmuştur. Macarları önlerinden süren Peçeneklerin gerisinde Oğuzlar, onların da gerisinde Kumanlar, Karadeniz'in kuzeyinden batıya yönelmişlerdir. İmparator K. Porphyrogennetos tarafından yazılan De Administrando Imperio'da (948-952'lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler 8 boy hâlinde idiler.[72]
Yakın dönemde ve 13. yüzyılda Balkan topraklarında Kumanların yayılım alanları genişlemiştir. Kumanlar, bu dönemde birçok bölgede bulunmuşlardır. Bir grup Tuna'yı Bulgaristan muhitinden geçerek Balkan topraklarına yayılmış, başka gruplar da bölgenin daha orta kısımlarından yayılmışlardır. Mart 1241'de Bulgar topraklarında ikinci bir Kuman dalgası görüldü. Bu kez Tuna'nın kuzeyindeki Kumanya'dan değil, Macaristan yönünden geldiler. Tatarların önünde kaçan Prens Köten'in (Macarca Kötöny, Rusça Kotjan) 40.000 Kumanla birlikte Macaristan'a geçtiği, Macar Krallığı'na ulaştığı ve 1239'da Kral IV. Béla tarafından vaftiz edildiği bilinen bir gerçektir. 1241-1256 yıllarında İznik İmparatoru III. İoannes (Dukas Batatzes) geniş bir Kuman grubunu stratiotes olarak imparatorluğun çeşitli sınır bölgelerine yerleştirdi: Balkanlar'da Trakya ve Makedonya'ya, Anadolu'da Maiandros (Menderes) Ovası'yla Frigya'ya.[73] Kumanların Balkanlar'ın siyasi tarihi üzerindeki etkisi 1185 yılından 1330'lara kadar çok önemliydi. Kumanlar birbirini izleyen üç Bulgar hanedanının (Asen, Terter ve Şişman) ve Eflak hanedanının (Basarab) kurucularıydı.[74]
Osmanlı Türkleri Balkanlar'a girmeden önce, XII.-XIV. yüzyıllarda Kıpçak/Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle, Dobruca'dan Akkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş ve Hristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak/Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, XIV. yüzyıl ikinci yarısında Dobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur (Merkezi Kalliakra); Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ın Dobruca Beyliği, 1388'de I. Murad'ı metbü tanımış, 1393'te I. Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle, Deliorman ve Varna'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılardan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.[75]
Eski devirlerde, bölgede kurulan güçlü bir devlet, dışarıdan gelen daha güçlü bir devletin saldırısı sonucu yıkılmış, bölgeyi egemenliği altına alan bu yeni devletin de, bölgedeki egemenliği uzun süreli olmamış ve dışarıdan gelen, kendisinden daha güçlü bir başka devletin saldırısı sonucu aynı akıbete uğramıştır.
10. yüzyılda bölgenin büyük bir kısmını ele geçiren Büyük Bulgar İmparatorluğu, 1014 yılında "Bulgar Kasabı" olarak bilinen Bizans İmparatoru II. Basileios tarafından yıkıldıktan sonra, bölgeye yerleşen Bizans İmparatorluğu, 14. yüzyılda, Stefan Duşan (1331-1355) dönemindeki Sırp saldırıları sonucu aynı akıbete uğramıştır. Belgrad'dan Atina'ya kadar geniş bir alana yayılarak bölgede Doğu Roma'nın (Bizans) yerini alan kudretli Sırp İmparatorluğu ise; 14. yüzyılda doğudan gelen Osmanlı Devleti'nin saldırıları sonucu ortadan kaldırılmıştır.
Balkanlar'ın güneyinden, Anadolu'dan Türklerin Balkanlar'a gelip yerleşmesi, 1260'lara kadar iner. Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türk orakları, zamanla Hristiyanlığı kabul edip yerli Slavlarla karıştıkları hâlde, Anadolu'dan gelen Müslüman Türkler (Türkmenler), kendi din ve kültürlerini saklamayı başarmışlardır. İlk yerleşme, 1261'de Moğollardan kaçıp Bizans'a sığınan Selçuk Sultanı İzzeddin Keykavus'la gerçekleşmiştir. Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obası, kutsal kişi Sarı Saltuk Baba ile İzzeddin Keykavus'un yanına gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından Kuzey Dobruca'ya yerleştirilmiştir (1263). Başlangıçta, Müslüman Altın Ordu emiri güçlü Nogay'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. 1332'de buradan geçen İbn Battuta, Baba kasabasını "Türklerin oturduğu bir şehir" olarak anar.[75]
14. yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinin Çimpe Kalesi'ni (Cinbi, Çinpi vb.) alarak Rumeli'ye geçişi Balkanlar'ın tarihinde oldukça önemli bir dönüm noktası olmuştur. Rumeli'de yerleşme, İstanbul'un Fethi gibi, tarihte yeni bir dönem açan bir olaydır. Sultan Orhan'ın büyük oğlu Süleyman Paşa'nın gayretiyle, Osmanlılar, 1352'de ilkin Tsympe (Türkçede Cinbi) Kalesi'ni ele geçirmişler, iki yıl sonra, büyük stratejik önemdeki Gelibolu'yu işgal etmiş ve beş yıl içinde Trakya'nın güney bölgesini fethederek, Anadolu'dan asker ve halk getirip yerleştirmişler; böylece kısa zamanda Avrupa yakasında güçlü bir köprü-başı kurmuşlardır. Bu köprü-başı, Osmanlıların Avrupa'da Viyana önlerine kadar yayılan imparatorluklarının başlangıcıdır. 1329-1344 yıllarında İzmir'den donanması ile Trakya'ya deniz seferleri yapan Aydınoğlu Umur Bey, Balkan fetihlerini hazırlayan ilk büyük gazi beydir. 1357-59 yılları içinde Anadolu'dan Rumeli'ye göç devam edecek, Rumeli ucu güçlenecektir. Orhan'ın Süleyman için Bolayır'da yaptırdığı imarete ait 1360 tarihli vakfiyede bu bölgede Türkçe adlar taşıyan birçok köy ve çiftliğin kurulmuş olduğunu görüyoruz.[76]
I. Murad devrinde üç doğrultuda Balkanlar'ın başlıca yolları ve merkezleri Osmanlı Türkleri tarafından işgal edilmiş bulunuyordu: Orta kolda Meriç vadisi, sağ kolda Tunca vadisini izleyerek Balkan dağları eteklerine daha 1366 yıllarında varılmıştı. Oradan Sofya ve Niş 1385'te zaptolundu. Güneyde Evrenuz idaresindeki uçta 1383'te Serez düştü ve Selanik kuşatması başladı. Selanik, 1387 Eylül'ünde ahdname güvenceleriyle teslim oldu.[77] Fatih Sultan Mehmed 1463 yılında Bosna'nın fethi ile Osmanlı idaresini Dalmaçya sahillerine kadar götürmüş ve İtalya'yı hedef alarak akıncılarını Trieste üzerine sevk etmiştir.[60]
Osmanlı Türkleri, zapt ettikleri topraklarda özel bir İslamlaştırma veya özel bir Türkleştirme politikası izlemediler. Orhan Bey'den itibaren Hristiyan prenseslerle evlenen padişahlar ve şehzadeler onların din değiştirmelerine gerek görmediler. Yaşama geçirdikleri esnek düzen sayesinde başta Doğu Roma yönetici sınıfının üyeleri olmak üzere, fethedilen bölgelerdeki aristokratlar ve feodaller Osmanlı saflarına katılmakta fazla tereddüt etmediler.[78]
Haçlı orduları ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 14. yüzyıl ortalarında Sırpsındığı Muharebesi (1364) ile başlayan çatışmalar I. Kosova Muharebesi (1389), Niğbolu Muharebesi (1396), Varna Muharebesi (1444) ve son olarak da II. Kosova Muharebesi (1448) ile 15. yüzyıl ortalarına kadar devam etti.
II. Murad devrinde (1421-1444, 1446-1451) Balkan topraklarında saldırılar ve karşı saldırılar yaşanmıştır. Bu devirde en büyük askerî harekât olarak Macar kral Hunyadi, Balkanlar'a üçüncü defa girdi ise de, Kosova'da yenildi (17-20 Ekim 1448). Balkanlar'ı ve İstanbul'u Osmanlı İmparatorluğu'ndan kurtarmak için bu son girişimdir.[77]
II. Kosova Muharebesi'nin kaybedilmesi Balkanlar'da Osmanlılara karşı direnişinin kesin olarak sona ermesine neden oldu. Bölge, bu savaştan 17. yüzyıl sonlarındaki II. Viyana Kuşatması'na kadar, diğer dönemlere oranla göreceli de olsa sakin ve huzurlu bir dönem geçirdi. Bunda o dönemki Osmanlı yöneticilerinin bölgeden yalnızca bir miktar vergi almayı yeterli görmesi ve halkın gelenek, görenek, inanç ve ibadet olarak ifade edebileceğimiz yaşam tarzına karışmaması önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, bundan önceki yerel yöneticilerin baskı, zulüm, adaletsizlik ve ağır vergileri altında ezilen bölge halkının Osmanlıların buraya getirdiği barış, huzur, adaleti ve oluşturdukları hoşgörü ortamını beğenmeleri ve benimsemeleri, yarımadada 15. yüzyıl ortalarından başlayıp 17. yüzyıl sonlarına kadar devam eden huzur ve sakinliği açıklamakta kullanılabilir.
Balkan tarihinde etkisi olan olaylardan birisi Konstantinopolis (İstanbul) şehrinin Osmanlı Türkleri tarafından fethedilmesidir. Bu etki Doğu Roma İmparatorluğu'nun yıkılışını getirmiş,[79] Balkan topraklarında sadece Mora'daki despotluk ve (Asya'daki) Trabzon İmparatorluğu birkaç yıl daha hüküm sürmüştür. Konstantinopolis şehrinin düşüşünün geniş kapsamlı sonuçları vardır çünkü bunun sonucunda Osmanlı Türkleri, Balkanlar'daki durumlarını tam olarak sağlamlaştırdılar ve artık onların Avrupa'daki fetihlerini, 1683 yılına dek (Viyana'da) hiçbir şey durduramadı.[80][81]
İstanbul'un fethi, 29 Mayıs 1453 tarihinde Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'in, Fatih Sultan Mehmet önderliğindeki Osmanlı ordusu tarafından alınmasıdır. Daha sonra şehir Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmıştır. İstanbul'un fethi ile 1058 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu sona ermiş, Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ süreci başlamıştır.
Balkanlar, ‘Pax Romana' (Roma barışı) olarak adlandırılan dönem dışında ilkçağlardan beri devamlı katliamlara, sürgünlere, göç ettirmelere sahne olan bir bölgeydi. Osmanlılar, 1389 Kosova Savaşı'nda Sırp ordusunu yendikten sonra kalıcı olarak yerleştikleri Balkanlar'da dönemin şartlarına iyi uyum gösteren, tarıma dayalı bir sosyal düzen kurdular. Din ve ırk ayrımcılığı gözetmeyen bir siyasi yapıyı yaşama geçirdiler. Fethedilen bölgelerde Balkan köylülerinin kendi gelenek ve göreneklerini terke zorlanmamaları, dinlerini serbestçe uygulayabilmeleri yanında vergi yüklerinin hafiflemesi gibi faktörler kendilerini Osmanlı düzeni içinde güvenli ve rahat hissetmelerini sağladı.[78]
II. Viyana Kuşatması'nda Osmanlı ordusunun uğradığı ağır yenilgi hem Osmanlı, hem Avrupalılar, hem de Balkan ulusları için önemli bir dönüm noktası oldu. Avrupalı müttefiklerle Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çok kanlı ve uzun savaşlar (1683-1697) süreci sonunda, Osmanlı İmparatorluğu tarihi açısından olumsuz bir antlaşma olan Karlofça Antlaşması, 1699 yılında imzalandı. Bu antlaşma, Orta Avrupa'nın büyük kısmındaki Osmanlı kontrolünü sona erdirdi ve ilk büyük toprak kaybına sebep olması bakımından imparatorluğun duraklaması yolunu açtı. Bu antlaşmanın etkilerinden biri de Balkanlar'da Habsburg monarşisi etkisinin artması sonucunu doğurdu.[82]
19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu için ayaklanmalar yüzyılı olarak kabul edilebilir. Özellikle Balkan topraklarında meydana gelen isyanlar, devletin günden güne zayıflamasına ve sonunda parçalanmaya kadar varan bir sürece götürmüştür. 1789'da meydana gelen Fransız İhtilali Avrupa'da eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsızlık, anayasacılık vb. birçok yeni düşüncenin ortaya çıkmasına sebep oldu. Ortaya çıkan bu yeni düşünceler kısa sürede, bütün dünyada olduğu gibi Balkanlar'da da hızla yayıldı. 19. yüzyıldaki sistematik ayaklanmalardan önce 18. yüzyılda da Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan gibi bazı Osmanlı Balkan eyaletlerinde daha çok, vergilerin toplanması ve birtakım ekonomik sebeplerden ötürü ufak çaplı köylü ayaklanmaları olmuştu. Ancak ilk büyük ayaklanma 19. yüzyılın hemen başında Sırbistan'da patlak verdi.
Bu dönemde, 19. yüzyıl içinde Balkan topraklarında Osmanlı idaresine bakışta değişim görülmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu'na dair her şey geri çevrilmeye, ters düşünülmeye başlandı, 500 yıllık geleneksel kökleşmeye rağmen, bazı kesimlerde bu idare bir “Türk boyunduruğu” olarak düşünülür oldu.[83]
Başlangıçta birtakım haksızlıklara karşı bir tepki olarak başlayan mücadelenin yönü, Sırp kuvvetlerinin İvankovaç Muharebesi, Mişar Muharebesi ve Deligrad Muharebesi'nde Osmanlı kuvvetlerini arka arkaya yenmesi üzerine Kara Yorgi tarafından bağımsızlık olarak değiştirildi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nın tam bu döneme denk gelmesi de isyanın bir türlü kontrol altına alınamamasına neden oldu. Ancak Osmanlılar 1809'da yaklaşık 20.000 kişilik bir kuvvetle tekrar Sırbistan'a girdi ve Çegar Muharebesi'nde Sırp ordusu isyanın başından beri ilk defa ciddi olarak yenilgiye uğratıldı. Ancak Kara Yorgi Rusların da desteği ile isyanını 1812'ye kadar aralıklarla devam ettirdi. 1812 Bükreş Antlaşması'nda Rusların da baskısıyla Sırplara birtakım haklar verildi. Fakat bu verilen haklardan tatmin olmayan ve yukarıda da açıkladığımız gibi tam bağımsızlığı hedefleyen Kara Yorgi tekrar ayaklandı. Tam bu sırada Napolyon'un Rusya Seferi'ni başlatmasından da faydalanan Osmanlı İmparatorluğu, Ruslardan yardım alma ümidi olmayan Sırplar üzerine bir ordu gönderdi. Osmanlı kuvvetleri karşısında tutunamayan Kara Yorgi yenilerek Avusturya'ya kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine isyanın liderliğini 3 yıl sonra, 1815'te Miloş Obrenoviç aldı. Bu ayaklanmaya müdahale etmesi hâlinde Rusya'nın müdahalesinden çekinen Osmanlı İmparatorluğu, Miloş'la anlaşma yoluna gitti. Onu Sırpların prensi olarak tanıdı ve Sırbistan'a kısmi özerklik verdi.
İmparatorlukta birçok sorunun görüldüğü bu dönemde bazı olumlu gelişmeler de yaşanmıştır. Sanayileşmede atılan bir ileri adım olarak 1860'larla beraber (Kosova Vilayeti itibarıyla) ilk telgraf hattı ile Prizren, İpek ve Priştine, İstanbul ve Selanik ile bağlanmıştır. 1874'te Selanik-Mitroviça demiryolu hattı açılmıştır. Kosova Vilayeti'nin doğusunda da bu dönemde tarım faaliyetlerinde modernleşme sağlayacak kereste fabrikaları, motorlu un fabrikaları gibi bazı yenilikler yapılmıştır.[83]
Balkanlar'da 19. yüzyılda başlayan isyanlar, etnik karşıtlıklardan kaynaklı çatışmalar sonrasında patlak veren Balkan Savaşları, bölgedeki Osmanlı egemenliğini sarsmıştır. I. Balkan Savaşı'nda çok sayıda cephede, büyük birliklere karşı savaşmak zorunda kalan Osmanlı ordusu, birkaç savaş hariç, geri kalan bütün savaşlardan yenilgiyle ayrılmıştır. Bu savaşlar sonrasında sınırları bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin batı sınırlarının bile gerisine gitmiştir. Akabinde gerçekleşen II. Balkan Savaşı'nda bir nebze dahi olsa toparlanan Osmanlı ordusu, kaybettiği küçük birkaç toprak parçasını ve Edirne'sini geri almıştır.[84]
1878'de dağılmanın eşiğine gelen Osmanlı İmparatorluğu'nun kesin çöküşüne giden yolun dönüm noktası Balkan Harbi oldu. Onun ardından başlayan I. Dünya Savaşı bu süreci tamamladı. Esasen Balkan Harbi, âdeta Avrupa'daki karşıt ittifakların aralarındaki hesaplaşmaya ve paylaşım savaşına hazır olmak amacıyla ürettikleri modern silahların denendiği “kostümlü” bir prova olmuştu. I. Dünya Savaşı'nın halledemediği sorunlar bir şekilde II. Dünya Savaşı ile çözüldü. Tüm bu süreçte 150.000.000'dan fazla insan yaşamını kaybetti.[85]
1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında Balkanlar'da yeni devletler tesis edilmeye başlanmıştır. Tam da bu dönemde, 1914'te Saraybosna'da Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'ın öldürülmesi I. Dünya Savaşı'nın patlamasında son sebep olmuştur. Savaş sonrasında Balkanlar'da, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, Bulgaristan, Yunanistan ve (küçük kısmında) Türkiye devletleri mevcut idi. Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, bir zaman sonra Yugoslavya Krallığı hâlini almıştır.
Balkanlar'da II. Dünya Savaşı, İtalya'nın “büyük İtalya” topraklarını oluşturma fikri sonucunda giriştiği çalışmalarla başladı. 1939'da Arnavutluk'u ele geçiren İtalya, 1940'ta Yunanistan'a yöneldi. 28 Ekim 1940'ta Yunan-İtalyan Savaşı baş gösterdi.
Yugoslavya Krallığı 1941 Nisan ayında Almanya, İtalya, Macaristan ve Bulgaristan'ın işgaline uğramıştır. Almanların himayesini alan Hırvatlar, Hırvatistan Bağımsız Devleti'ni kurarak, Ortodoks Sırplara karşı baskı kurmuşlar. Ülke içinde gerilla harpleri baş gösterdi. Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD'den destek alan Mareşal Josip Broz Tito, 1945 yılında ülkenin kontrolünü eline geçirdi. Tito, iç harp esnasında muhalifi olan Dragoljub Mihailović'i 1946 yılında idam ettirdi. Bu arada Yugoslavya 1945 yılında cumhuriyet oldu. Ardından 1946 yılında birleşik cumhuriyet haline geldi. Tito, hükûmet başkanlığına getirildi.
Soğuk Savaş döneminde Balkanlar'daki ülkeler, Sovyetler destekli komünist yönetimlerin hâkimiyetinde olmuştur.
Bu dönemde Balkanlar'da komünist-sosyalist idareler altındaki ülkelerde milliyetçilik ortadan kalkmamıştı. 1984 yılında Todor Jivkov'un idaresindeki komünist Bulgaristan'da Türkler üzerine çok sert asimilasyon ve caydırma politikaları uygulanmıştır. O dönemde Bulgaristan nüfusunun çok ciddi bir bölümünü oluşturan Türklere, isim değiştirme, din değiştirme, Türkçe konuşma yasağı, zorunlu göç ettirme, işkence vb. yöntemlerle asimilasyon politikalarına girişilmiştir. Jivkov yönetimine karşı gelen Türkler, işlerini, eğitim haklarını ve hatta yaşamlarını kaybetmişlerdir. Bu dönemde baskılardan kaçmak için çeşitli yollarla Türkiye'ye doğru milyonları oluşturan bir Türk göçü yaşanmıştır. Diğer birçok Balkan ülkesinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da camiler kapatılmış, İslami gereklerin yaşanmasına izin verilmemiştir. 1989'da devletin ağır politikalarına karşı koyan Türkler içinde 300.000'in çok üzerinde bir kesim ülkeden sürgün edilmiştir.[86]
Soğuk Savaş döneminde Josip Broz Tito yönetimindeki Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (1948) ve Arnavutluk (1961) devletleri Sovyetler Birliği ile ayrı düştü. Bulgaristan ile birleşme fikirlerini geri çeviren Yugoslavya yönetimi, kısa bir zaman sonra kurulan Bağlantısızlar Hareketi'ne katılmıştır. Arnavutluk ise Komünist Çin ile kurulan ilişkilerin de etkisiyle dünyadan soyutlanmış, içe kapanık bir ülke hâlini almıştır. Bu dönemde Arnavutluk, Enver Hoca idaresinde katı bir rejim altında olmuştur.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti de, Soğuk Savaş döneminde ciddi miktarda Türk nüfusu barındıran bir Balkan ülkesi idi. Bu ülkede, özellikle Kosova Özerk Sosyalist Bölgesi, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti ve Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti içindeki Sancak bölgesinde Türkler yaşamaktaydılar. Ayrıca, Kosova Özerk Sosyalist Bölgesi, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti'nde Arnavutlar da önemli bir nüfus oranına sahip idiler. Sosyalist sistemle yönetilen Yugoslavya'da bu iki halk üzerinde çoklukla devletin özel bir dikkati olmuştur. Devletin hakkaniyetle yönetildiği dönemde, dil, eğitim gibi hakları verilen bu halklar, ülkenin bütünlüğünde yer almışlardır. 1990'larla beraber çatırdayıp çöküşe giden Yugoslavya sistemiyle beraber halkların da kısmi tepkileri başlamıştır.
Balkanlar'da her zaman komünizmin dışında kalan iki ülke Türkiye ve Yunanistan olmuştur.
Başkan Tito, 1980 yılında ölünce yerine Kolektif Başkanlık idaresi geldi. 1984 yılında devlet başkanlığı Veselin Djuranović'e verildi. 1989'da görülen ekonomik ve siyasal bunalım, Hırvatistan ve Slovenya cumhuriyetleri arasında ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Aynı yıl Doğu Bloku'nda görülen yenileşme hareketleri Yugoslavya'ya da yansıdı ve 1990'da çok partili düzene geçildi.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin dağılma süreci öncelikle ekonomik-politik değişimin başlangıcı ile ilintilidir. Özellikle Yugoslav resmî tezi olan Özyönetim ve bu sayede ileri bir aşamada gerçekleşmesi tasarlanan Marksizm'in ön gördüğü "özgür üreticilerin birliği" fikri, ekonomik sistemin uluslararası sermayeye açılması ile dengesini kaybetmiştir. Yugoslav siyasi yapısının "Özyönetimci Sosyalizm"den "Pazar Sosyalizmi"ne kayışı, coğrafi esasa göre oluşturulmuş Yugoslav özyönetim modelinin neo-liberal politikalar ekseni ile dönüşüm sürecine girmesini ifade etmektedir. Sosyalist federal yapının köşe taşları olan özyönetim birimleri, ekonomi-politik dönüşüm süreci ile birlikte otonom statülere açık özerk birimler durumuna gelmiştir.[87][88]
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, 1990'ların başıyla beraber birçok iç çatışma ve tartışmalara sahne olmuştur. Ülkenin federal yapısındaki dengesizleşme, bu ülkede kendi özerk cumhuriyetlerinde yaşayan halkların seslerini azar azar yükseltmelerine sebebiyet vermiştir. Yugoslavya'nın olumsuz gidişi ve yükselen Sırp milliyetçiliği karşısında diğer halklarda kıpırdanmalar görülmüştür.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde özerk cumhuriyet liderleri ve yöneticileri arasındaki anlaşmazlıklar, çeşitli bölgelerde küçüklü büyüklü çatışma ve savaşların çıkmasına sebep olmuştur. Bu çatışma ve savaşların sonrasında federal cumhuriyeti oluşturan Slovenya Sosyalist Cumhuriyeti; Hırvatistan Sosyalist Cumhuriyeti; Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti (1991'den 1995 sürecine dek) bağlı oldukları Yugoslavya federasyon yapısından ayrılıp bağımsız devletler olmuşlardır. Bu ilk ayrılma dalgasında en büyük acıyı nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan Bosna-Hersek görmüştür. Eski Yugoslav Halk Ordusu'nun (JNA) teçhizatıyla donatılmış Sırbistan ordusu ve milis güçlerinin saldırıları ve bunların yanında küçük çaplı Hırvat saldırıları ile Bosna-Hersek, insanlık dışı olaylara sahne olmuştur.
1991'de başlayan cumhuriyetler arasındaki iç savaşın neticesinde aynı senenin sonlarında Slovenya, Hırvatistan, Kuzey Makedonya ve Bosna-Hersek, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Savaşın sonunda söz konusu devletler ayrı birer siyasi yapı oldular. Karadağ ve Sırbistan birleşerek yeni Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ni oluşturdu. Yeni federasyon, Sırbistan ve Karadağ özerk cumhuriyetleri ve Sırbistan'a bağlı Kosova ve Voyvodina özerk bölgelerinin bütünlüğüyle oluşmuştur. Söz konusu devlet zamanla “Sırbistan-Karadağ” adını aldı. Böylece “Yugoslavya” adı tarihe karışmış oldu. 3 Haziran 2006'da Karadağ'ın referandum sonucunda bağımsızlık ilan etmesiyle bu son federatif devlet de dağılmıştır.
Eski Yugoslavya topraklarındaki son parçalanma ise Kosova'nın Sırbistan'dan kopması ile gerçekleşmiştir.
1998-1999 Kosova Savaşı, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ordusunun, bağımsızlık isteyen Kosova Kurtuluş Ordusu'na ve bu örgüt yanında yer alan milis güçlerine karşı yürüttüğü operasyona karşı NATO, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ndeki bazı stratejik, askerî mevzilere ve ordu birliklerine karşı askerî müdahalede bulunmuştur.
Kosovalı Müslümanlara (Arnavut, Türk vb.) yapılan baskının devam etmesi üzerine, NATO, Kosova ve Sırbistan'da bulunan hedeflere Mart 1999 tarihinde hava operasyonlarına başladı.
Aynı zamanda, Kosovalılara karşı, Sırp güçleri tarafından etnik temizliğe başlandı. Yüz binlerce mülteci Arnavutluk, Makedonya, Türkiye ve Karadağ'a kaçmaya başladı. Uluslararası Lahey Adalet Divanı araştırmalarında en az 2.000 cesede ulaştığını açıkladı.
11 haftalık NATO bombardımanından sonra, Miloşeviç birliklerini ve polislerini geri çekmeye zorlandı. 750.000 Kosovalı mülteci evlerine geri döndü. Bu bölgedeki Sırp nüfusun yarısına tekabül eden 100.000 Sırp evlerini terk etti. Birleşmiş Milletler, Kosova'nın bağımsızlık ya da Sırp egemenliğinden birine dönene kadar bölgeyi kontrolü altına aldı.
Mayıs 1999 tarihinde, bombalama hâlâ devam ediyordu. Miloşeviç, insanlığa karşı suç işlediği için Uluslararası Lahey Adalet Divanı'na verilen görev başındaki ilk devlet başkanı oldu.
20. yüzyılda Balkanlar'daki devletlerin gelişimleri kısım kısım farklı bir süreç izlemiştir. Yunanistan, 1952'den beri NATO'nun ve 1981'den beri de Avrupa Birliği'nin üyesidir. Yunanistan ayrıca, Eurozone ve Batı Avrupa Birliği'nin de üyesidir. Slovenya 2004'ten beri Avrupa Birliği'ne üyedir. Bulgaristan ve Romanya da 2007'de Avrupa Birliği bünyesine katılmışlardır. Türkiye, 1963'te Avrupa Birliği üyeliği için başvurmuş, 2005'te de üyelik görüşmelerine başlama hakkı elde etmiştir. Hırvatistan ve Makedonya, 2005 yılında Avrupa Birliği üyeliğine adaylık statüsü kazanmıştır. Karadağ ve Sırbistan da Avrupa Birliği üyeliği konusunda girişimleri olan diğer Balkan ülkelerinden biridir.
17 Ekim 2007 tarihinde Hırvatistan, 2008-2009 süreci için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine kabul edilmiştir. 2004 yılında Bulgaristan, Romanya ve Slovenya devletleri NATO'ya üye olmuşlardır. 2006 yılında Karadağ, Sırbistan-Karadağ federasyonundan ayrılmıştır. Bu ayrılık, birçok dünya devletinde Balkanlar'da yeni siyasi ve sosyal sıkıntıların sebebi olarak düşünülmüş olsa da herhangi bir sıkıntı yaratmamıştır. Kosova, 17 Şubat 2008 tarihinde tek taraflı olarak Sırbistan'dan bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık ilanı sonrasında, en son Afrika ülkesi olan Çad 2 Haziran 2012 tarihinde Kosova'nın 17 Şubat 2008'de tek taraflı olarak ilan ettiği bağımsızlığını resmen tanıyan 91. ülke olmuştur. 2 Haziran 2012 itibarıyla, Kosova Cumhuriyeti, 91 ülke tarafından tanınan bir cumhuriyettir. Bu tanıma süreci sürekli gelişerek devam edecek bir seyir izlemektedir.[89] Arnavutluk ve Hırvatistan, 1 Nisan 2009 tarihinde NATO'ya katılmışlardır.
Balkanlar'ın 19. yüzyıldaki son dalgalanmalar devrine girmesi, Birinci ve İkinci Balkan Savaşı'nı hazırlamış ve bu savaşlar sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği ortadan kalkmıştır. Bu süreçlerde ciddi zararlardan birini Balkan Türkleri yaşamışlardır. Balkan Savaşları'nın yüz yılı civarında, Balkanlar'daki Türk nüfusu çok ciddi bir kayba uğramış, Türkleri azınlık hâline getiren süreçler yaşanmıştır. Bugün Türkler Balkanlar'da (Türkiye toprakları hariç tutulursa); Sırbistan'da %0,26;[90] Kosova'da %4,5;[91][92] Makedonya'da %3,9 ila %9,8;[93][94][95] Yunanistan'da (Batı Trakya ve Ege Adaları'nda) %2 dolayında;[96][97] Bulgaristan'da alt sınır olarak %9,5;[98][99] Balkanlar'ın uçlarındaki Romanya'da %1 dolayına[100][101][102] civarlarında bir nüfus oranlarındadırlar. Osmanlı devrinde birçok bölgede nüfus oranı olarak üstün olan Türk nüfusunun büyük kısmı, 1912 yılı civarıyla beraber hızla Türkiye'ye akmıştır.[103][104]
Bosna-Hersek, Osmanlı Devleti'nden 19. yüzyıl sonlarında ani bir ilhakla koparılıp Avusturya-Macaristan'a dâhil edilmişti. Bu süreçten günümüze dek Bosna-Hersek ve Boşnaklar, oturmuş bir sisteme ve düzene sahip olamamışlardır. Son Yugoslavya savaşındaki katliamların yaralarını bugün bile sarmaya çalışan ülke, yasal olarak iki; fiilen üç parçalı bir idari yapıdadır. Sırbistan, Yugoslavya kurulana dek, Osmanlı devrinden beri büyüyegelen bir devlet yapısı hâlinde olmuştu. Yugoslavya'nın parçalanması ile yaşanan süreçler sonucunda kendi içinde yaşanan son çatışmalar ve savaşlarla şu an, en küçük sınırlarına yaklaşmıştır. Kuzeyindeki Voyvodina özerk bölgesi de bağımsız olur ise Sırbistan, Osmanlı İmparatorluğu'nda bağımsızlığını ilan ettiği dönemdeki sınırlarına çekilmiş, ilk sınırlarına geri dönmüş olacaktır. Karadağ, Yugoslavya'nın parçalanması akabinde Sırbistan ile hareket etmişti. Son süreçte bağımsızlığına kavuşarak yeni bir devlet oldu. Hâlihazırda, ülke olarak oturma evresindedir. Son bağımsız ülke Kosova, dünya siyaset arenasında lobiler arası çalışmalarla kalıcı bir konum elde etme çabasındadır. Bu son süreçte Sırbistan ve onun ardındaki Ortodoks camia ile Batı dünyası ve Türkiye, iki ayrı kutup gibidirler.
Yunanistan, kuzeybatı kısımlarındaki Arnavut azınlık ve kuzeydoğusuyla adalarındaki Türk azınlık ile, kuruluşundan itibaren mücadele içindedir. Kuruluşundan itibaren Türkleri sürekli kontrol altında tutmakta ve anayasal olarak da kabul etmemektedir (Türk yerine Müslüman Helen tabiri).[105] Batı Trakya'nın Lozan Antlaşması ile resmen Yunanistan'a bırakıldığı günden beri Batı Trakya Türk Azınlığı (BTTA)'nı Türkiye'nin Yunan topraklarındaki doğal uzantısı olarak gören Yunan yönetimleri Azınlık'ı potansiyel bir tehdit ve tehlike olarak değerlendirmişler; bu çerçevede şekillendirdikleri Azınlık politikalarıyla da BTTA'nı göçe zorlamak, bu mümkün olmadığı takdirde de Türk toplumunu asimile etmek hedeflerini gütmüşlerdir. Batı Trakya Türk Azınlığı 1920'li yıllarda Batı Trakya nüfusunun %65'ini oluştururken, günümüzde bu oran %30'lara gerilemiştir.[106] Ülkedeki çeşitli olumsuz politik çalışmalar yurt dışına göçe sebep olmuş, Yunanistan'daki Türk nüfusu azalmıştır. Aynı şekilde, Kuzeybatıda Arnavutluk sınırlarındaki Arnavut nüfus konusunda da bazı politik sıkıntılar vardır.
Bulgaristan yönetimi, 1980'lerde ülkede azımsanmayacak bir nüfus oranına sahip Türklerle şiddet, asimilasyon gibi yöntemlerle uğraşmış, bu nüfusun haklardan mahrumiyetine veya göç etmesine (Türkiye'ye) sebep olmuştur. Avrupa Birliği tam üyeliği gibi 2000'li yılların süreciyle beraber, ülkedeki Türk nüfus biraz rahatlamış gibidir.
2011 yılında başlayan ve günümüzde (2012) de etkisi devam eden, Yunanistan'da olan ekonomik derin kriz; Yunan hükûmetinin borç krizidir. Yunanistan'da hükûmetin borçlanması ve bu borçları ödeyememesinden kaynaklanmıştır.
Kriz sırasında eski başbakan Yorgo Papandreu görevden ayrılmış ve yeni bir hükûmet kurulmuştur. Ülke, IMF'den ve Avrupa Birliği'nden yardım istemiştir. 2010-2012 Yunanistan protestoları başlamıştır. Ülkede işsiz sayısı rekor düzeye çıkmış, geçinememe yüzünden ırkçılık artmıştır.
Balkanlar, üzerinde birçok millet ve dinin yaşadığı bir coğrafi bölgedir. Topraklarının tamamı Balkanlar'ın sınırları içinde olan Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya ve Yunanistan ülkelerinde yaşayanların toplam nüfusu 28.809.213'tür. Bu sayıya, topraklarının bir kısmı Balkanlar'da yer alan ve Balkan ülkesi sayılan Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Romanya, Türkiye ve yine Balkanlar'da bir parça toprağı bulunan, ancak tarihi, kültürel, siyasi nedenlerle Balkan ülkesi sayılmayan İtalya’nın ilgili kısımlarındaki nüfus eklendiğinde, Balkanlar’da yaşayan insanların toplam nüfusu 48.437.687 olmaktadır.
Ülke | Balkan yüzölçümü (km²) |
Notlar | Balkan nüfusu |
---|---|---|---|
Yunanistan | 131.957 | [55] | 10.783.748[56] |
Türkiye | 23.726 | [f] | 11.224.439[f][107] |
Bulgaristan | 110.879 | [38] | 7.153.784[39] |
Sırbistan | 55.965 | [d] | 5.207.777[d] |
Bosna-Hersek | 51.197 | [37] | 3.517.414[37] |
Arnavutluk | 28.748 | [35] | 2.889.167[36] |
Kuzey Makedonya | 25.713 | [45] | 2.071.278[46] |
Kosova[ğ] | 10.887 | [43] | 1.771.604[44] |
Hırvatistan | 31.009 | [c] | 1.725.656[c] |
Romanya | 15.570 | [ç] | 885.544[ç][108] |
Karadağ | 13.812 | [41] | 622.218[42] |
Slovenya | 5.421 | [e] | 299.644[e] |
İtalya | 295 | [f] | 285.414[f] |
Balkanlar, çeşitli kültürlerin bir arada yaşandığı bir bölgedir. Burada birçok din, millet yaşar. Söz konusu konuşulan çok sayıda dil de Balkanlar'ın çeşitli kısımlarında duyulur. Balkan topraklarında yaşayan milletlerin yayılımı ile devlet sınırları denk değildir. Bu yüzden bir dil, tek bir devlet sınırı içinde konuşulmaz; komşu birkaç devlet içinde aynı dil konuşuruna rastlanabilir. Bu yüzden Balkanlar'da yaşayan milletlerin toplam nüfuslarının tespit edilmesi kolay değildir. Balkanlar'da konuşulan diller konuşurlarının sayıları ortalama alınarak şu şekilde sıralanabilir: Yunanca, Türkiye Türkçesi, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Boşnakça, Hırvatça, Makedonca, Rumence, Romanca, Karadağca, Pomakça, Slovence, İtalyanca, Gagavuz Türkçesi, Ulahça, Yahudi İspanyolcası, Kırım Tatarcası, İstriotça, İstro-Romanca, Megleno-Rumence. Bölge coğrafyasında, yukarıda sayılan diller, kendi ağız grupları ile beraber konuşulurlar.
Not: İtalik yazılan ülke topraklarının Balkan sınırlarında olan kısmı ölçüme katılmıştır, ülke yüzölçümünün tamamı hesaplanmamıştır.
Bölgenin yerleşik dinleri Hristiyanlık (Ortodoks ve Katolik) ve İslam dinleridir.[109] En kalabalık din grubunu Ortodokslar oluşturur. Yunanlar, Sırplar, Bulgarlar, Rumenler, Makedonlar ve Karadağlılar Ortodoks kilisesine bağlıdırlar. Arnavutlar içinde küçük bir kesim de Ortodoks inancı içindedir. Balkanlar'da ikinci büyük din grubunu Müslümanlar oluşturur. Türkler, Arnavutlar (Büyük kısmı), Boşnaklar, Pomaklar, Goralılar, Tatarlar da bölgede Müslüman inancına sahip gruplardır. Üçüncü din grubunu Katolikler oluşturur. Bu inanç grubuna Macarlar, Slovenler, Hırvatlar dâhildir. Arnavutlar arasında da Katolik vardır.[110] Sözü edilen büyük ve yaygın dinler dışında Yahudilik, bölgede bazı küçük kesim veya yerleşim yerlerinde inanırlara sahiptir.
Hristiyanlığın Ortodoks kolu Balkanlar'ın birçok ülkesinde yaygındır. Bu yaygınlık özellikle yarımadanın güneyinde ve doğusunda daha yoğundur. Bazı ülkelerde de bir kesimin dinidir. En büyük din grubu Ortodoks olan ülkeler şunlardır:
Balkan topraklarına Osmanlı Türkleri tarafından yayılan Müslümanlık, bölgenin güney kesiminde yaygındır. Kuzey yarısında oldukça seyrektir. En büyük din grubu Müslüman olan ülkeler şunlardır:
Yarımadanın kuzey kesiminde çoklukla yayılan Katolikliğin en büyük din grubunu oluşturduğu ülkeler şunlardır:
Günümüzde Balkan ülkelerinin tümü cumhuriyettir. Ancak, II. Dünya Savaşı'na kadar Türkiye dışında kalan ülkelerin tamamı monarşi ile yönetilmişlerdir. Romanya ve Bosna-Hersek yarı başkanlık sistemine, diğer ülkeler parlamenter cumhuriyettirler. Bütün ülkelerde açık serbest piyasa ekonomisi hâkimdir.[111]
Slovenya, Hırvatistan ve Yunanistan'da 12.000 $ üstü gelir, diğer ülkelerde 4.000 -12.000 $ dolayı gelir söz konusudur. Balkan ülkelerinin çoğu, daha önceleri Doğu Bloku sisteminde bir ekonomik yapıya sahiptiler. Türkiye yıldan yıla artan bir ekonomik gelişme göstermiştir. Sadece Yunanistan ekonomisi 2012 yılında gerilemiştir. Bu ülke ekonomisinin 2013 yılında büyüme gerçekleştireceği düşünülmektedir. Kişi başına düşen Gayrısafî yurt içi hâsıla (Satın alma gücü paritesi) Slovenya ve Yunanistan'da (25 $ üstü) en yüksektir. Bunu Hırvatistan (20 $ üstü); Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Karadağ, Sırbistan, Kuzey Makedonya (10-15 $); Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova (10 $ civarı) takip eder.[111]
1980'lerin sonlarında dünyada yaşanan gelişmelere paralel Balkanlar coğrafyasında meydana gelen rejim değişiklikleri ile hem demokrasiye hem de serbest piyasa ekonomisine geçiş yaşanmıştır. Bu tarihe kadar, Batı Avrupa'daki ekonomik kalkınma modelinden farklı bir sisteme sahip olan bölge ülkeleri, bugün temel dış politika hedeflerinden biri hâline gelen AB'nin temelleri atılırken de doğal olarak bu yapılanmanın dışında kalmıştır. Rejim değişikliğinin hemen ardından ise yüzlerini Batı'ya dönerek, mevcut devletler sistemindeki yeni yerlerini almışlardır. Bu kapsamda, bölge ülkelerinin geçirdiği değişim ve dönüşüm sürecinde ABD ve AB belirleyici aktörler olarak ön plana çıkmış; IMF, Dünya Bankası ve NATO gibi uluslararası örgütler yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Gelinen noktada Balkan ülkeleri, 20 yıllık bir süreç içerisinde hem NATO ve AB üyesi olmuş (veya üyelik yolunda ciddi mesafe kat etmiş); hem de dünya politik ekonomisinde önemli bir jeoekonomik geçiş noktasını temsil etmeye başlamıştır.[112]
Son dönemde bölge ülkelerinin gerek kendi iç ekonomi-politik yapılarının iyileştirilmesinde gerekse dış pazarlara açılmada ciddi adımlar attığı görülmektedir. AB'ye uyum çerçevesinde birçok yasa çıkartılmış ve reformlar gerçekleştirilmiştir. Avrupa'da kurumlar vergisinin en düşük olduğu ülkeler bu coğrafyada yer almaktadır. Henüz AB üyesi olmamalarına rağmen Kosova ve Karadağ para birimi olarak Avro'yu kullanmaktadır. Vergi muafiyetleri, sübvansiyonlar ve bürokrasinin azaltılması gibi devlet tarafından sağlanan teşvikler; ikili ve çok-taraflı serbest ticaret anlaşmaları ve özelleştirmeler bir taraftan yabancı yatırımcıların iştahını kabartırken diğer taraftan da söz konusu ülkelerin ekonomik kalkınması için önemli sıçrama taşlarını oluşturmaktadır. 20. yüzyıl boyunca sürekli çatışmalarla anılmış olan Balkanlar coğrafyası, günümüzde dünya politik ekonomisinin en yeni ve umut vadeden pazarlarını temsil etmektedir. 1990'larda yaşanan rejim değişikliği ile serbest piyasa ekonomisine geçen bu ülkeler, süreç içerisinde hızla gerçekleştirdiği reformlarla yatırımcılar için görece uygun bir zemin sunacak hâle gelmişlerdir. Bu kapsamda, kurumsal yapılanmalarını büyük ölçüde tamamlamış, yatırımcılar karşısındaki bürokrasiyi azaltmış, ticari mevzuatı sadeleştirerek hukuki yapısını bu yönde yeniden düzenlemiştir. İlaveten ikili ve çoklu serbest ticaret anlaşmaları ile vize muafiyeti anlaşmaları imzalama yoluna gitmiştir. Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin yer değiştirdiği günümüzde Balkanlar, jeoekonomik tartışmalar açısından kilit konumda bulunmakta; dolayısıyla bölgenin ekonomik istikrarı büyük bir hinterlandı doğrudan ilgilendirmektedir.[112]
Sırbistan'ın 2009 yılı verilerine göre GSYH'si 43 milyar dolara ulaşmıştır. Kişi başına millî geliri ise 5.6 bin dolar civarındadır. Ülkede, AB ile bütünleşme yolunda kararlı bir ekonomik program uygulanmaktadır. Yapısal reformlar başlığı altında bugüne kadar çıkardığı yasalar ciddi sayılara ulaşmıştır. Ülkede ticari mevzuat sadeleştirilmiş, bürokrasi azaltılmış ve en son Türkiye ile vize muafiyeti ve serbest ticaret anlaşmaları imzalanmıştır.[112]
Hırvatistan'ın ekonomisi ise 2001-2008 yılları arasında ortalama %4,4 büyümüş; GSYH'si 63 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Ülkenin, 2005'te başlayan tam üyelik müzakereleri süresince, siyasi ve ekonomik politikalarını Avrupa Birliği ile uyumlandırma çalışmaları yapmış, kurumsal yapısında düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Ayrıca, coğrafi konumu itibarıyla de bölge ülkelerine kıyasla oldukça avantajlı durumdadır. Zira Hırvatistan 1777 km ile Adriyatik'e en uzun kıyısı olan ülkedir. Bu noktada, Türk firmalarının Hırvatistan'daki yatırımları içerisinde ülkenin kıyı şeridindeki turizm tesislerinin büyüklük açısından ilk sırada yer aldığı görülmektedir.[112]
Bosna-Hersek, her ne kadar ülke ekonomisinin istikrarı için gerekli kurumlar AB, NATO, BM, ABD gibi uluslararası aktörlerin teknik ve finansal desteği ile ayakta duruyor olsa ve işsizlik rakamı %45 gibi astronomik seviyelerde dolaşsa da, ülkenin serbest piyasa ekonomisinin sağlıklı işleyebilmesi için dikkate değer çabalar göstermiştir. Ülkenin, siyasi alanda üçlü mekanizma toplantıları başlatması, ekonomik olarak eğitim kurumları (iki üniversite), altyapı çalışmaları, Ziraat Bankası faaliyetleri, çeşitli fabrika yatırımları (kâğıt ve soda fabrikası) şeklinde Türkiye ile büyük sayılabilecek ilişki düzeyi vardır. Ayrıca Bosna-Hersek Havayolları'nın %49'u Türk Hava Yollarına aittir.[112]
Kuzey Makedonya ise bölgede yatırımcıları bekleyen önemli bir ekonomik potansiyel barındırmaktadır. Bilhassa Türk yatırımcılar için cazibe merkezi konumunda olan bu ülkede, 250'yi aşkın Türk firma faaliyet göstermektedir.[112]
Bulgaristan ekonomisi, 2012 yılı itibarıyla iyi sayılamayacak bir durumda belirtilmektedir. Bulgar analist Ivan Krastev'e göre, Bulgaristan 20 yıllık büyük umutların ardından Yunanistan gibi kötü durumda olabilir. Uzun zaman öne ülkede ekonomi ve Avro krizi yaşanmış, işsizlik %12'nin üstüne çıkmıştı. 2011 yılında Bulgaristan'da yıllık ekonomik büyüme %1,7 olmuştur. 2008 yılındaki resmî verilere göre ülke ekonomisinin %30 kadarı kayıt dışıdır ve ülke, Avrupa Birliği'nin en fakir ülkesidir.[113]
Balkanlar'da turizm denildiğinde ilk akla gelen ve bu sektörde en hızlı büyüyen ülkelerden biri olan Karadağ da son dönemde yatırımcılar açısından oldukça ilgi görmektedir. IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası üyesi olan, AB, NATO ve Dünya Ticaret Örgütü ile ise üyelik müzakerelerine devam eden bu ülke, son dönemde özellikle ulaştırma projeleri ile dikkat çekmektedir. Bu anlamda ülkenin en büyük yatırım projesi 7 ülkeden geçmesi planlanan Adriyatik-İyonya otoyoludur.[112]
Kosova, uluslararası sistemde tam bir aktör hâline gelememiş ve bu yönüyle devlet inşa sürecini henüz tamamlayamamıştır. Söz konusu durum, ekonomik kalkınmanın önündeki en temel engellerden birini de oluşturmaktadır. Kosova'nın sağlıklı bir şekilde piyasa ekonomisine geçişi, dünya devletleri ile ticaret yapabilmesi ve bu şekilde halkın refahının arttırılması ve yoksulluğun giderilmesi yönündeki uluslararası çabalar devam etmektedir. Tanınma sorunu nedeniyle ekonomik anlamda da izole edilmiş olan Kosova'nın Türkiye ile ticari ilişkileri hayati öneme sahiptir.[112]
Yunanistan’ın yıllık büyümesi Kasım 2012 itibarıyla %-1,8 ve kişi başına düşen GSYİH 21.750 $ olmuştur. Altı yıllık durgunluğunda ülke ekonomisi, 2013 sonu itibarıyla mevcut durumundan da küçük hâle gelecektir.[114]
Romanya’da iki yıllık (2010-2011) durgunluk ve tasarrufun ardından ülke ekonomisi 2011’in üçüncü çeyreği itibarıyla %4,4 büyümüştür. Bütün gelirleri, emekli aylıklarını, kiraları, ödeme gücünü geliştirmek için sosyal katılım devam ettirilecektir.[115]
AB’nin 2004 genişlemesi çerçevesinde Birliğe üye olan Slovenya, ekonomik ve ticari ilişkilerini o tarihten bu yana AB’nin Gümrük Birliği politikaları çerçevesinde yürütmektedir. Özellikle makine, elektrik-elektronik ve otomotiv yan sanayinde oldukça gelişmiş bir endüstriye sahiptir. Avrupa pazarlarına yakınlığı ve üretim maliyetlerinin düşük olması ülkeye birçok doğrudan yabancı yatırımın gelmesini sağlamaktadır. Ayrıca, diğer Orta Avrupa ülkeleri gibi turizm cenneti olan Slovenya, turistik tesisleri ve kapasitesi ile bu sektörde de iddialı olduğunu göstermektedir.[112]
Balkan ülkeleri çeşitli uluslararası üyeliklere sahiptirler. Ülkelerden bir kısmı Avrupa Birliği’ne (AB) üyedirler. Geri kalan ülkeler de üyelik tarihi bekleyenler, adaylar, muhtemel adaylar gibi statülere sahiptirler. Bunun yanında, gümrük statüleri, para alanları, NATO üyeliği gibi düzlemler söz konusudur.
Üyelik | Statü | Ülke(ler) |
---|---|---|
Avrupa Birliği | ||
Üye | Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan. | |
Müzakerede | Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Türkiye. | |
Beklenen aday | yok. | |
Muhtemel aday | Bosna-Hersek, Kosova. | |
Gümrük birliği üyesi | Türkiye. | |
Euro Bölgesi | ||
€ kullanan | Slovenya, Yunanistan. | |
€ kullanmayan | Bulgaristan (Lev), Romanya (Ley). | |
AB üyesi olmadan € kullanan | Karadağ, Kosova. | |
Millî para birimi kullanan | ||
Arnavutluk (Lek), Bosna-Hersek (Değiştirilebilir mark), Hırvatistan (Kuna), Kuzey Makedonya (Denar), Sırbistan (Dinar). | ||
Schengen Bölgesi | ||
Üye | Slovenya, Yunanistan. | |
Aday | Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya. | |
Orta Avrupa STA | ||
Üye | Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Sırbistan. | |
NATO | ||
Üye | Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya, Slovenya, Türkiye, Yunanistan, Kuzey Makedonya, Karadağ. | |
Aday | Bosna-Hersek. | |
Korumada | Kosova. | |
Barış İçin Ortaklık | ||
Üye | Sırbistan. |
Balkan ülkelerinin kendisine has coğrafi özelliklerine bağlı olarak turizm yapısı da değişkenlik gösterir. Bölgenin deniz kıyısı, düzlük ve göl alanları en çok yaz döneminde yoğundur. Adriyatik ve Ege muhitinde yer alan Slovenya, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan ülkelerinin sahil yerleri yurt içi ve yurt dışı turizm etkinliklerinin merkez noktalarıdırlar. Deniz ve göl turizmi dışında, yine bölgenin çeşitli ülkelerinde dağ turizmi de yaygındır. Birçok yerde gelişkin kış turizmi alanları, kayak merkezleri vardır.
Bölge çapında, ülkelerdeki telefon kulübeleri genellikle jetonlu telefonlardır. Posta servisi yeterlidir. İletişim imkânları Slovenya'da, diğer Balkan ülkelerinden daha iyi durumda. 220 volt AC 50 herz yapısına sahip iki delikli silindirik geçmeli priz, Balkanlar'ın tamamında standarttır. Turistler, seyahat güvenliği açısından Arnavutluk, Kosova ve Makedonya'da çatışma, hırsızlık ve halk kargaşası açısından dikkatli olmalıdırlar. Ayrıca, Slovenya ve Sırbistan'da güvenlik endişesi yaratabilecek durumlar, siyasi konularda alınabilecek sert ve hassas tepkilere ilişkindir.[116]
2000 yılı verilerine göre bölgedeki dokuz ülkede (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Kosova, Hırvatistan, Makedonya, Romanya, Sırbistan) 140.000 kilometreden fazla ana ve yan yol vardır. 1400 km civarı otoyol hattı mevcuttur. Oysa 1970 ve 1980'lerdeki geliştirme çalışmalarına kadar ülke ağları oldukça engebeli idi ve onarım çalışmalarında ciddi yığılmalar vardır.[117]
Trafik yönü sağdan ilerler. Slovenya ve Sırbistan genelindeki yol standardı üst düzeydedir. Arnavutluk ve Kuzey Makedonya'da belli merkezler arası yollar iyi ancak yol kalitesi yoğun kullanımdan ötürü zayıflamaktadır.[116] Hırvatistan kara ulaşımı bakımından orta-üst sayılabilecek bir seviyededir. Yunanistan'ın kara ulaşımı ağı da geneli bakımından iyi sayılabilir. Kosova'da ana yollar dışındaki karayolları orta seviyededir. Son dönemde yapımına başlanıp Kosova tarafındaki inşaatı hâlen devam eden Arnavutluk-Kosova Otoyolu, Balkanlar'ın bu kesimindeki kara ulaşımına büyük rahatlık getirmiştir. Projenin tamamlanmasıyla Arnavutluk'taki Adriyatik sahili yakınlarından Kosova içlerine kadar otoyol ulaşımı sağlanacaktır. Ekim 2012 itibarıyla ulaşım Kosova ortasına (Suvareka yakınları) kadar sağlanmıştır.
Balkan sahasında demiryolu ağı, 2000 yılında 25.000 km civarında bir uzunluğa sahipti. Bu demiryolu hatlarının %17'si çift şeritli, %40'ı elektrik tesisatlıdır. Yoğunluk, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kuzey Makedonya'da düşük fakat diğer sistemlerde Avrupa Birliği ortalaması düzeyindedir. Yenileme çalışmaları devam eden bölgede sinyalizasyon ve iletişim teknolojilerinde bazı yenileştirmeler olmuştur.[117]
Avrupa'nın ana ulaşım ve taşıma hatlarından olan Tuna, bölge içi gemi taşımacılığını domine eder. Ren-Main-Tuna kanalının 1990'ların başında tamamlanması ile Karadeniz'den Kuzey Denizi'ne doğru ulaşım sağlanır olmuştur. Ancak, ekonomik gerileyiş ve çatışmaların sonucu olarak 2000 yılına kadarki son on yılda trafik, keskin bir düşüş yaşamıştır. Nisan 1999'da Kosova'da yaşanan çatışma sırasında, kilit konumdaki köprülerin tahrip edilmesi sebebiyle Tuna, gemi taşımacılığına kapanmıştı.[117]
Balkanlar'daki aktarım ve geçiş limanları Adriyatik'in Hırvatistan kesiminde konumlanan Rijeka, Zadar, Split ve Ploče; Karadağ kesiminde Bar; Arnavutluk kesiminde Dıraç limanlarıdır. Karadeniz kıyılarındaki ana liman sahaları ise Bulgaristan'da Burgaz ve Varna; Romanya'da Köstence. Ege kıyısındaki Selanik limanı, Yunanistan dışında, Kosova ve Kuzey Makedonya için de bir çıkış limanıdır. Bütün limanlar için modernleştirme ve geliştirme gereklidir.[117]
Balkan çapında yaygın bir havalimanı ağı var olup her ülkede uluslararası havalimanı mevcuttur. Havalimanlarında geliştirilme ihtiyacı görülür.[117] Bölgedeki birçok havalimanı için geliştirme çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan birkaçı Makedonya'da Üsküp ve Ohri şehirlerinde gerçekleştirilmiştir. Üsküp Havalimanı için 2010 yılında Türkiye firması TAV tarafından başlatılan yenileme 2011 yılında tamamlanmış, havalimanı 8 Eylül 2011 tarihinde operasyonlara başlamıştır.[118] Ohri Havalimanı yenilemesi de Nisan 2011'de tamamlanmıştır.[119] Kosova'daki Priştine Uluslararası Havalimanı da yenileme kapsamındadır. Türk-Fransız konsorsiyumu yüzde 90 Limak ve yüzde 10 Aeroport de Lyon ortaklığı, Mayıs 2010 tarihinde 20 yıl havalimanını işletme sözleşmesi imzaladı. Yatırımların 2012 yılında tamamlanması öngörülüyor.[120][121] Yenileme çalışmaları Kuzey Makedonya ve Kosova dışındaki birçok ülkede de görülür. Slovenya'da Ljubljana Havalimanı ticaret planına göre havalimanı 2017 yılına kadar geliştirilecek. Bu çalışma Haziran 2012'de başlatılmıştır.[122] Hırvatistan'daki Zagreb Havalimanı için 11 Nisan 2012 tarihinde Aeroports de Paris şirketi ile Hırvatistan Hükûmeti arasında 30 yıllık kullanım anlaşması imzalandı.[123] Bosna-Hersek'teki Saraybosna Uluslararası Havalimanı'nda başlayan geliştirme çalışmalarının 2013 yılında bitmesi planlanıyor.[124] Sırbistan'daki Belgrad Nikola Tesla Havalimanı modernizasyonu kapsamında Şubat 2012'de çalışmalar başlatılmıştır.[125] Türkiye'deki Atatürk Havalimanı’nda TAV Havalimanları, Dış ve İç Hatlar Terminali ile otoparkta yolculara sunulan konfor ile hizmet kalitesinde ve hava yollarına sağlanan hizmette ivme yaratmak amacıyla Şubat 2010’da da yeni bir genişletme projesi gerçekleştirildi. İstanbul Atatürk Havalimanı, mimarisi, yolcu akış hızı ve sunduğu hizmet kalitesiyle sadece Türkiye'nin en büyük havalimanı değil, aynı zamanda tüm Avrupa'da önemli havalimanlarından biri konumunda bulunuyor.[126]
Euro, Kuna, Değiştirilebilir mark, Dinar, Denar, Lek, Lev, Ley bölgede kullanılan para birimleridir.
Balkan çapındaki alışverişte giyim, el yapımı ve mücevherat, önde gelir. Ülke içi veya ülkeler arası kara ulaşımında otobüs hatları vardır ve bunlar iyi durumdadırlar. Demiryolu ulaşımının kalitesi kesime göre değişiklik gösterir.[116]
Balkanlar’ın çok kültürlü yapısının sonucu olarak bölgede çeşitli kültür ögeleri vardır. Bölge yemek ve pişirme kültürü, çeşitli mutfakların birleşiminden oluşmuştur. Yemek bölge genelinde ucuzdur. Bölgede su rezervleri iyi düzeydedir. Suların büyük kısmı içilebilirdir ama paketlenmiş su satışı da yaygındır. Alkol kısıtlamaları yoktur. Bunun yanında Müslüman nüfusun yaşadığı kesimlerde alkole karşı tutum görülebilir.[116]
Balkanlar’da çok kültürlü yapı içerisinde, her kültür-dil dairesi içinde çeşitli edebî faaliyetler yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Bu şekilde oluşturulan eserler, ilgili dilin edebiyat dünyası içinde yer almışlardır. Bazı eserler ise, yazıldığı dilin dışında başka bazı dillere de çevrilmiş, Nobel Edebiyat Ödülü gibi ödüller kazanmıştır.[127] Bugünkü Balkan edebiyatı, dil ağacının beş ayrı kolunda yer alan sekiz millî dil ile yazılır. Bu edebiyatı anlamada, Nikos Kazancakis’in “Zorba”sı, Ivo Andrić’in “Drina Köprüsü” adlı meşhur eseri, Yaşar Kemal'in “İnce Memed”i, Fahir İz’in “An Anthology of Modern Turkish Short Stories” adlı antolojisi, Ismail Kadare'nin “Kronikë në gur” (Taştaki Kronik) eseri, Aleksandros Kotzias'ın “Jaguar”ı, “An Anthology of Romanian Women Poets” (Adam J. Sorkin, Kurt W. Treptow) adlı antoloji, Elisaveta Bagryana'nın “Penelope of the Twentieth Century” eseri, Hristo Boyçev'in “Albay Kuş’u yardımcı olabilir.[128]
Mantık kurgusunu sempatik bir şekilde gösteren ‘kültürel kavşak’, ‘köprü’ tabirleri Balkanlar için edebiyatta en çok kullanılan mecazların başında gelir. Söz konusu mecazlar, bölgeye bir kimlik verir. Balkan edebiyatını açıklamada “dil” ölçüt olarak koyulursa, hata kaçınılmaz olur. Slav dilleri ve dil bilimi yani ‘Balkan dil birliği’ içinde yer alan belirsiz konuşur, okur veya edebiyatta yer alan kişi ve Balkanlar'daki bütün dillerde paylaşılan yüzlerce Türkçe alıntı kelimenin dışında, Balkan dilleri bugün hâlâ yanlış yolda, yabancı ve zordur.[129] Balkan edebiyatı içinde yer alan bazı edebiyatçılar aşağıda belirtilmiştir.
Arnavut edebiyatçılar:
Boşnak edebiyatçılar:
Bulgar edebiyatçılar:
Hırvat edebiyatçılar:
Macar edebiyatçılar:
Sırp edebiyatçılar:
Sloven edebiyatçılar:
Türk edebiyatçılar:
Yunan edebiyatçılar:
Balkan ülkelerinde yapılan müziğin bölge içinde ortak özellikleri vardır. Balkan müzikleri hareketli ve armoni zenginliği açısından, farklı bir zevk verir. Buna, etnik bir müzik türü de denebilir. Balkanlar'ın hemen hemen tüm ülkelerinde kulağa hitap eden melodiler çok benzer ve coşkuları da aynıdır. Balkan müziğinde Rumeli Türk müziğinin etkisi de vardır. Bunun gibi küçücük etnik grupların renkliliklerini kattıkları koca bir oluşumdur. Dikkat edilirse, yeryüzünün ürettiği müzik birikimlerinin içinde kendini hemen belli eden, hem melodilerinin hem de bunları yorumlayış biçimlerinin çok net karakteristikleri olan bir müzik geleneğidir. Bu özel oluşumun temelinde kabaca, geçmişi Hristiyanlık öncesi döneme denk gelen Slav geleneğiyle Doğu Roma ve Osmanlı'dan ögelerin bir bileşimi yer alır. Slav geleneği, Yunan ögeleri ve Osmanlı ile Bizans'ı kapsayan Anadolu renkleri, özgün bir etkileşim ile bugün Balkan müziği denilen zengin müzik birikimini oluşturmuştur.[130]
Balkan müziği, Türk kültürüne çok yakındır. Yıllarca aynı topraklarda yaşandığı ve benzer kültürler paylaşıldığı Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinin olduğu kadar, Türkiye'deki Çingenelerin de müziği budur. Balkanlar'daki müzik, Avrupa'nın geri kalanından epey farklılık göstermiştir çünkü Balkan halklarından hepsinin Osmanlı İmparatorluğu ile kültürel geçmişi mevcuttur ve bu müziğin en önemli özelliği karmaşık ritmidir.[131]
Balkanlar'ın genelinde belli oranda ortaklıklara sahip bir mutfak kültürüdür. Bu mutfak içinde Balkan ülkelerinin kendisine ait özellikleri vardır ve Akdeniz mutfağından etkilenmiştir.[132] Balkan yemek kültürü Türk, Yunan, İtalyan, Avusturyalı, Macar ve yerel yemek ve pişirme kültürlerinin karışımıdır.[116] Kültürel kimliğin ortaya koyulmasında Balkan mutfağının ciddi bir form olabileceği öne sürülmüştür. Bu mutfakla ilgili iki görüş vardır: 1) Balkan bölgesinde yaygın şekilde paylaşılan bir beslenme yapısı vardır. 2) İnsanlar benzer temel yiyecekleri tüketir. Alexander Kiossev'e göre Balkan kimliğinin varlığını ispat etmek için en az iki yol var; ırk özellikleri ve mutfak. Kiossev'e göre, Balkanlar'ın dışında bulunan bir Balkanlı, başka bir Balkanlı kişiyi yüz özellikleri, yürüyüş tarzı ile genellikle tanır. Mutfak, birçok Balkanlı için bir diğer paylaşılan şeydir.[132]
Balkanlar'da yaşamış olan ve yaşayan birçok millet, birbirleri ile değişen derecelerde etkileşim içinde olmuşlardır. Bu etkileşim ortak hayat, evlenme, göç, savaş gibi çeşitli olaylarla kurulmuş ve günümüze gelmiştir. Bölgede birçok millet ve bunların kültürel özellikleri içinde bazı kültürler daha baskın olmuşlardır. Bölgede tarihten günümüze dek Slav kültürü, Türk kültürü, Yunan kültürü ağırlıklı yapılar oluşmuştur. Balkan kültürü olarak da belirtilen bu kültür, belli başlı kültürlerin beraberliğinden, harmanından ortaya çıkmış, bugüne ulaşmıştır.
Kültürel etkileşimin temel taşıyıcısı olan dil, bölgedeki birçok millet üzerinde etkileşimi sağlamıştır. Bu kültürel etkileşimde Türkçe, Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgede idaresini kurduğu 14. yüzyıldan itibaren merkezî bir yere sahiptir. Türkçe, bölgedeki birçok dili etkilemiştir.[133]
Türkçe, bugün yaşayan dillerin en yaşlılarından biridir ve bu tarih derinliği yanında mekânca da geniş bir coğrafyaya sahiptir. Türkçenin konuşucuları, bu geniş tarih ve coğrafya diliminde birçok devlet kurmuşlar, komşuluklarında yer alan kavimlerden birçok bilgi öğrenmişler ve komşularına da birçok bilgi öğretmişlerdir. Türklerin komşularına öğrettikleri ile komşularından öğrendikleri bilgilerin adları, Türkçe ile ona komşu olarak yaşayan başka diller arasında, oldukça zengin bir söz alışverişine yol açmıştır.[133]
Balkanlar'da Miladın öncesindeki yıllardan başlayıp çeşitli yoğunluklarla gelişen, Osmanlı devri ile beraber de kökleşen Türk özellikleri, bugün Balkan Türkleri dışında, Balkanlar'da yaşayan diğer halklarda da çeşitli şekillerde görülmektedir. Türkçenin dışında, söz konusu Balkan dilinde kullanılacak kadar içselleşen Türkçe yer adları, bu izlerden birisi sayılır. Balkanlar'da yerleşim birimleri ve yerlerin adlarının Türkçe isimleri, 600 yıl civarındaki siyasi ve sosyal gelişimler olarak oluşmuştur. Burada sözü edilen durum ise, Türkçede kullanılan şekillerden bağımsız olarak, ilgili dilde yaşıyor olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu XX. yüzyıl başlarında Balkanlar'daki topraklarını kaybetti. Bu dönem sonrasında Balkanlar'ın muhtelif bölgelerinde çeşitli devletler kuruldu. Bu devletler, ilgili bölgede egemenliği ele geçiren milletin idaresi şeklinde gelişmiştir. Osmanlı egemenliği sonrasında Balkanlar'da kurulan bu devletlerin yeni idareleri tarafından Osmanlı dönemi toponimlerinin (yer adlarının) bir kısmı değiştirilmiştir. Bu değişiklikler, her bölgede, egemenliği ele geçiren milletin dili veya kültürü yönünde olmuştur. Böylece Balkanlar'da yaşayan milletlerin dillerinde (Türkler dışında) değiştirilmiş yeni toponimler kullanıma girmiş, eski bilgi zamanla hafızalardan silinmiştir. Sonuçta yüzyıllarca kullanıldıktan sonra diğer milletlerce değiştirilen bu toponimler Türk dilinde kalmış, Osmanlı Türkçesinden miras olarak Türkiye Türkçesine gelmiştir.[134]
Söz konusu Balkan dilindeki şekilleri ile yer adlarına örnek için Sırbistan’da Ada, Adakale, Alibunar, Bor, Kula, Majdanpek, Novi Pazar, Ćuprija, Surduk; Makedonya’da Demir Hisar, Demir Kapija, Kumanovo; Bosna-Hersek’te Sarajevo, Tuzla, Odžak, Čardak; Hırvatistan’da Bakar; Arnavutluk’ta Bayram Curri, Kepenek, Ahmetaj, Elbasan; Bulgaristan’da Harmanli, Kırcaali, Kazanlık, Kula, Pazardzik, Durankulak, Pamukci; Karadağ’da Mahala, Virpazar, Kazanci, Timar, Han, Kula; Kosova’da Türkçe dışındaki şekillerde Elezhan, Ferizaj, Mamusha; Romanya’da Teleorman, Baba Ana, Azaplar, Tuzla, Topalu, Saraiu, Techirghiol, Babadag, Beştepe şeklindedir.
Türk dili ile Macar dili etkileşiminde Türkçedeki Macarca alıntılar varos “şehir” > varoş “şehirlerin sur dışı mahallesi” gibi birkaç kelimeyle sınırlıdır. Macarcadaki Türkçe ögeler ise çeşitli dönemlerde olmuştur. 15. yüzyıla kadar Macarcaya geçen 485 kelime uzun uzun müzakere edilmiştir. Macarcaya Osmanlı döneminde 1312 kelime yanında, 402 şahıs adı ve 224 yer adı bulunmaktadır. Rumencede 1700-3000 arası Türkçe alıntı, Güney Slavlarının dillerinde (Sırp-Hırvatça) 8742 Türkçe kelime alıntılandığı belirtilmiştir. Bulgarcada en az 3500 Türkçe alıntı vardır. Bulgarların yeni dili olan Bulgar Slavcasından Türkçe çete, gocuk, kuluçka gibi birkaç söz geçmiştir. Arnavutçadaki Türkçe unsurları gösteren bir sözlükte varyantlarıyla birlikte 4078 madde yer alır. Olivera Yaşar-Nasteva'nın Makedoncadaki Türkçe unsurları değişik yönleriyle inceleyen eserinde, 3089 Türkçe söz yer almaktadır.[135]
Yunanca ile Türkçe etkileşiminde Türkçedeki Yunanca unsurların sayısı çeşitli yayınlarda 347-900 arasında belirtilmiştir. Yunancadaki Türkçe unsurların sayısı ise K. Kukkidis'e göre 3000 ve P. Georgidas'a göre 1968'dir.[135]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.