Remove ads
Etnik grup Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Lazlar (Lazca: Lazepe (çoğul), Lazi (tekil) Güney Kafkas dillerinden Lazca konuşan ve Türkiye ve Gürcistan'ın Karadeniz kıyısındaki bölgelerinde[4] yaşayan bir etnik gruptur.[5]
Günümüzde Lazların toplam nüfusunun tahminleri en düşük 750.000 ve en yüksek 1.5 milyon arasında değişmektedir. Lazlar en yoğun olarak Türkiye'nin kuzeydoğusunda yaşamaktadır. Lazların konuştuğu Lazca, Gürcüce, Svanca ve Megrelce ile Güney Kafkas dil ailesini oluşturur.[6][7] 2001'de yaklaşık 130.000-150.000 konuşanı ile Lazca UNESCO tarafından yok olma tehlikesi altındaki dil olarak sınıflandırılmıştır.[8]
Etnik bir terim olarak Laz kelimesi, ilk kez Plinius'un "Naturalis Historia" adlı eserinde, Latince olarak Lazi biçiminde (Yunancası Λαζοί (Lazi) ve Λαζαι (Laze))[9] olarak geçmektedir. "Lazlık", Prokopius'un da belirttiği gibi birden fazla Kolhis kabilesi tarafından zamanla benimsenmiş bir isim olmalıdır.
Evliya Çelebi 1640'ta, Lazları bir Doğu Kafkas kavmi olan Lezgilerle isim benzerliğinden dolayı karıştırmıştır. V. Minorsky, Çan kelimesinin Yunanca Sannoi/Tzannoi kelimeleriyle aynı şeyi ifade etiğini (ISLM Laz), Prokopius ise Tzani veya Kolhisli olarak bilinen halkın artık Lazi olarak adlandırıldığından bahsetmiştir.[10]
W.E.D Allen ve N. Marr ise başka bir Kolhis kabilesi olan Svanların, Gürcüce Çaneti olan Laz Bölgesi'ne Lazan adını verdiklerini, bu adın La (bölgesel ön takı) + Zan (Lazların eski adı: Tzan, Tsan, Çan) etimolojisine sahip olduğunu belirtmektedir.[11]
Strabon'un, Lazların ataları olan Kolhi (κολχοί) ve o halkın yaşadığı coğrafyanın adı olan Kolheti (κολχίς) kelimelerini eş anlamda kullanması tesadüf olmayabilir. MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis'in Arap işgaline uğraması Lazlar için dönüm noktası olabilecek bir çağın başlangıcı olmuştur. Tzani/Çani (Τζάνοι) kelimeleri ise Lazilerin (Λαζούς), Yunan ve Gürcü kaynaklarında geçen diğer adı olup, Bizans Kültürüne adapte olmuş Lazları ifade etmek için de kullanılmıştır.
Bu da tarihte Trabzon'da yaşayan Tzani/Tzannoi ve Tsani/Tsannoi olarak adlandırılan halkın bir Kolhis kavmi olduğunu ve Kolhis'in 3. yüzyıldan sonraki mirasçısı olan Lazikalı Lazların bölgedeki versiyonu olduğu ispatlamaktadır. Nitekim bugün Gürcülerin Lazlara Çani, Ermenilerin de "Çen"[12] demesi bunu ispatlamaktadır.[13]
Günümüzde Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde yer alan ve Lazların bölgedeki en büyük köyü durumunda olan Topluca köyünün Lazca adı Tsano'dur. Bu köy isminin Lazların eski adıyla bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir.
Modern teoriler Kolhis halklarının Laz ve Megrellerin atası olduğunu öne sürmektedir.[14] Bu halklar antik dönemde Güneydoğu Karadeniz bölgesinin etnik ve kültürel yapısında önemli rol oynamıştır.[15][16]
Lazların da dahil olduğu Zanların tarihte ilk defa görüldükleri devlet MÖ 1350 ile MÖ 164 yılları arasında varlığını sürdürmüş Kolhis Krallığıdır. Kolhis Krallığı, günümüzde Türkiye'nin Trabzon, Rize ve Artvin şehirlerini, Gürcistan'ın ise batısını kapsayan bir alanda yaşayan Kolhis halklarının güçlenmesiyle kurulmuştur.[17] Kolhis'in Karadeniz bölgesindeki altın, balmumu, kenevir ve bal ticaretinde önemli bir yeri vardı.
MÖ 6. yüzyılda, Kolhis'in güneyinde yaşayan halklar (Makronlar, Mosinikler ve Marlar) Ahameniş İmparatorluğu'nun 19. Satraplığı'na bağlanmıştır. MÖ 330'da, İskender Ahameniş İmparatorluğu'na son vermiştir. İskender'in ölümüyle beraber bölgede Fars soylu I. Mithridatis tarafından Pontus Krallığı kurulmuştur. Kültürel olarak krallık Helenleşmişti[18] ve Krallığın resmi dili Grekçe idi.[19] VI. Mithridatis, Kolhis bölgesini işgal etmiş ve oğlu Mithridatis'i Kolhis kralı olarak atamıştır.
MÖ 83-62 yılları arasında Roma'nın bölgeyi işgal etmesiyle beraber Pontus ve Kolhis Krallıkları Roma İmparatorluğu'na bağlanmıştır. Kolhis'in güney bölümleri Roma'nın Pontus Polemoniacus eyaleti, Kolhis'in kuzey bölümleri ise Roma'nın Lazicum eyaleti olmuştur. Roma'nın Kolhis bölgesinde kontrolü sadece sembolik olarak kalmıştır.[20]
Birinci yüzyıl tarihçilerinden Memnon ve Strabon, eskiden Makronlar olarak bilinen halkın Sanniler adını taşıdığını belirtmiştir. Bu iddia Stephanos Byzantinos tarafından desteklenmiştir. İkinci yüzyıl tarihçisi Arrianus, Kolhislilerle komşu olan Tzanların Sanniler ile aynı halk olduğunu not etmiştir.[21]
Bizanslı tarihçi Agathias'ın 6. yüzyılda tuttuğu notlara göre, Yunan mitolojisinin en eski destanlarından Argonautika'da yazanlara göre Yasun ve adamları, Altın Post'u alıp Yunanistan'a getirmek için Kolhis'e gelmişlerdi. Yasun, Altın Post'un yanı sıra Kolhis prensesi Medea'yı da ülkesine kaçırmış ve onunla evlenmişti.
"Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar; muhtemelen kibirli tavırları da bu yüzdendir"[22]
Lazlar, MS 2. yüzyılda Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterland bölgesinde Lazika krallığını kurdular. Arrianus, Trabzon ile Dioskuria (Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır: Kolhisliler, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohlar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler.[23]
456 yılında Roma İmparatoru Marcianus bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gubaz'a boyun eğdirmeyi başarmıştır.[24] Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554) yazarın "Tzani (Çani)" olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir:
"Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiçbir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator I. Justinianus'un saltanatı sırasında, general Tzittas'ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar."[25]
Prokopius, Lazların, Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğünü bildirmekteydi.[26]
Latinlerin 1204'te Konstantinopolis'i işgal etmeleriyle, Bizans imparatorluğu yapmış Komnenoslar Trabzon'a kaçıp yeni bir devlet kurdular. Trabzon İmparatorluğu yönetiminde, Bizans yanlısı Yunanlar ile Kafkasyalıların konfederal yönetiminin desteklediği Lazlar arasında bir iktidar mücadelesi başladı. Bunun üzerine Gürcü kraliçesi Tamar'ın desteğiyle, 1204'te Rize ve çevresinde "Théma Grand de Lazia" (Büyük Laz Ülkesi Eyaleti) kuruldu.[27]
1282'de, İmereti Krallığı Trabzon'u işgal etti. İşgal sonucunda Gürcüler Trabzon'u ele geçiremedi ama Trabzon İmparatorluğu'nun bazı bölgelerini işgal etti. Lazların yaşadığı bu bölgeler, İmereti Krallığı'na bağlandı.[28]
Fatih Sultan Mehmed, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon'u fethedip Osmanlı Devleti topraklarına katmıştır. Trabzon'un doğusunda 1204 yılında kurulan Büyük Lazia Theması'nın bir kısmı da Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Osmanlı Devletine bağlanan bölge, kimi kaynaklara göre Pazar'daki Melyat Deresi'ne kadar, kimi kaynaklara göreyse Fındıklı'ya kadardır. Osmanlı Devleti hakimiyeti dışında kalan Laz toprakları ise Gürcülerin yönetiminde kalmıştır. Lazların yaşadığı toprakların bir kısmı Guria, İmereti ve Samtshe'nin arasında idi. Büyük kısmı ise Samtshe'ye bağlıydı. 1535'teki Murcaheti Savaşı ile beraber Lazların yaşadığı bölge Guria Prensliği'ne bağlanmıştır. 1547'de Osmanlılar, günümüz Gürcistan'ın güneybatısındaki Gonio'yu ele geçirir.[29][30] I. Selim'e karşı savaşan Laz halkına komutanlık eden Kahaber, birçok kez Osmanlı kuvvetlerini Lazların yaşadığı bölgede mağlup eder. Trabzon valisi I. Selim'in yeniçerilerinin savaşa dahil olmasıyla beraber savaşın gidişatı değişir ve Kahaber öldürülür. Osmanlılar Kahaber'in ölümüyle Lazların yaşadığı bölgeye girmeye muvaffak olurlar. Savaş aralıksız üç ay sürer ve Lazların erzakları tükenir. Laz askerlerin yaklaşık 3/4'ü Osmanlılarca öldürülür ve direniş kırılır. Nihayetinde Lazlar teslim olur ve Trabzon'un işgaliyle başlayan Trabzon İmparatorluğu'nun Osmanlılarca ilhakı tamamlanır.[31][32] Gonio, 1878'te Rusya ile imzalanan Reasürans Tretesi ile Batum Rusya'ya bağlanana kadar Lazistan Sancağı'nın merkezi olur.
Lazların bazı kaynaklara göre kanlı olan asimilasyonu yaklaşık 300 yıl sürer.[33] Bu süre zarfında Lazların Gürcü ve Hristiyanlıkla olan bağlantıları sona erer. Bölgede yaşayan ve Ortodoks kalmaya devam eden azınlık, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesine inanmaya zorlanır.[34] Bir zamanlar Gürcü Ortodoks Kilisesi'ne inanan Ortodoks Lazlar, Rum Ortodoks Patrikhanesine inanmalarını takriben Rumlaşırlar. İstanbul'daki Rum Kilisesi'ne inanan Lazlar zamanla Lazcayı unutur ve kimliklerini kaybederler. Helenleşen Lazlar Pontus Rumcası konuşmaya başlar.[35] Bununla beraber Müslümanlığa geçen Lazlar Lazca konuşmaya devam ederler. 17 yüzyılın ortalarında Tunus'ta valilik yapan ve "Dayı" unvanını taşıyan birçok kişi Laz kökenlidir: Muhammed Laz (1647-1653), Mustafa Laz (1653-1665) ve Ali Laz (1673). Kahire'de heykeli bulunan ve 1808-1823 yılları arasında Mısır valiliği yapmış Lazoğlu Muhammed Bey de Laz kökenlidir.
Kırım yarımadasının güney kıyılarında Lazların göç ettiğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Bu Lazlar daha sonra Türk ve Kırım Tatar toplulukları içinde asimile olmuştur.[36] 17. yüzyıl Osmanlı gezgini Evliya Çelebi de Lazların Kırım'daki varlığından bahsetmiştir.[37] Günümüzde birkaç Laz aile halen daha Kırım'da yaşamaktadır.[3]
Trabzon bölgesini 19. yüzyıla kadar Paşalar yönetmiş olsa da, Trabzon'a bağlı çoğu sancağı görece bağımsız Laz derebeyler yönetmişti. Çoğunlukla kendi aralarında çatışmalar yaşayan Laz derebeyler, padişaha fiiliyatta bağlı değillerdi ve padişaha vergi ödemiyorlardı. Sultan II. Mahmud, 1828-1829 savaşını takip eden dönemde fiiliyatta bağımsız olan Lazistan derebeylerinin gücünü azaltmaya çalıştı. Bunun sonucunda 1832'de Tahir Ağa Tuzcuoğlu önderliğinde Tuzcuoğlu İsyanları patlak verdi. Lazların destek verdiği bu isyan başlangıçta başarılıydı, ama 1834'ün baharında isyan bastırıldı.[38] İsyanın bastırılmasıyla beraber Laz derebeylerin gücü azaldı. Laz derebeylerin padişaha karşı çıktıkları bu süreç, 1850'lerde Osman Paşa'nın reformlarıyla bölgeye mutlak Osmanlı hakimiyeti gelene kadar devam etti.
Zakaria Çiçinadze'ye göre, Trabzon'da 1825'teki Lazların sayısı 4.000 haneydi. 900 kişi Katolik inancına mensuptu. 1820'lerde Roma'da eğitim görmüş iki Laz Katolik rahip Trabzon'daydı. Daha sonra Katolik Lazlar Konstantinopolis'e taşındı.[39]
Lazistan Sancağı'ndan Canik Sancağı'nın Samsun, Bafra ve Çarşamba kazalarına göç eden ve tütün tarlalarında tarım işçisi olarak çalışan Lazlardan Lazbastı vergisi alınmaktaydı.
93 Harbi ile beraber Batum Ruslar tarafından ele geçirilir ve Lazistan Sancağı'nın merkezi Rize olur. 1882'de Batum Oblastı'nda yaşayan yaklaşık 40.000 Müslüman Laz, İzmit Sancağı'na bağlı Yalova, Karamürsel, İzmit, Adapazarı ve Sapanca gibi yerlere kitlesel olarak göç eder.[40] Jön Türk hareketinin Lazistan Sancağı'nda yayılmasıyla beraber, Hopalı Faik Efendi önderliğinde kısa ömürlü bir özerklik hareketi başlar. Özerklik hareketi, Sultan II. Abdülhamid'in müdahalesiyle kısa sürede sona erer.[41] 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması ile beraber 93 Harbi sonrası Osmanlı'ya göç etmemiş Müslüman Lazlar da Osmanlı'ya göç eder.
1910'lu yıllarda birtakım Laz cemiyetleri kuruldu. Bu cemiyetlerden Laz Tekamül-i Milli Cemiyeti ve Laz Talebe Cemiyeti Lazların kültürel özgürlüklerine kavuşmasını amaçlayan ama ayrılıkçı olmayan cemiyetlerdi.
Lazların, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Büyük miktarda silah ve mühimmat Batum'dan Samsun'a Laz takalarıyla getirilmiştir.
1920'de, Zeynel Abidin Atak, Esat Özoğuz, İbrahim Şevki Bey, Mehmet Necati Memişoğlu, Osman Nuri Özgen ve Ziya Hurşit Bey, Lazistan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine katıldılar.
Sovyetler Birliği'nin kurulduğu dönemde yapılan nüfus sayımlarına göre Acara ve Abhazya bölgesinde kayda değer bir Laz nüfus yaşamaktaydı. 20. yüzyılın başında Abhazya'da 9 Laz köyü olduğu kaydedilmiştir. 1880'li yıllarda bir kısmı Laz olan, çoğunluğu Hemşin Ermenileri ve Pontus Rumları olan toplum Lazistan'dan Abhazya'ya göç etmiştir.[42] Bu göç beraberinde Abhazya'ya tütün kültürünü de getirmiştir. Verimli toprakların yakınlarına yerleşen Lazlar, Abhazya'da yarıcılık yapmıştır. Yarıcılar, Abhazya'daki Laz nüfusunun %75'ini oluşturuyordu. Abhazya'da pasta şefliği, ağaç işçiliği ve balıkçılık gibi baba mesleğini devam ettirmeye çalışan Lazlar ise zamanla işsiz kalmıştır. Azınlık bir grup ise Oçamçıra ve Gagra'da küçük gruplar halinde balıkçılığa devam ediyordu. Bolşevizmin Abhazya'daki Laz gençleri arasında popülerleşmesiyle beraber, Laz gençlerinden oluşan Abhaz Bolşevik lider Nestor Lakoba'ya bağlı bir gerilla timi kurulmuştur. Kiaraz adlı militarist yapının parçası olan Laz timinin temel görevi Kiaraz'a cephane sağlamaktı. 1917'den 1921'e kadar Doğu Karadeniz ve Abhazya'da aktif olan tim, Menşeviklere karşı pek çok silahlı eylem düzenlemiştir.[43]
Lazların bölgede konuşulan Rusça, Abhazca ve Yunancayı bilmemesi ve işsizlik gibi sebeplerden dolayı 1921-1928 yılları arasındaki 4.500, 1928-1929 yıllarındaki ise 5.000 Laz Abhazya'dan Türkiye'ye dönmüştür. 1929 yılının yazında Gürcistan Komünist Partisi Vilayet Komitesinin milli azınlıklar sektörü İskender Chitaşi'yi, Türkiye'ye kitleler halinde göç eden Lazların göçünü durdurması için görevlendirmiştir. Çalışmalar kapsamında Abhazya'da 1 ve 2. sınıflara Lazca eğitim veren bir okul açılmıştır. 1938 yılı verilerine göre Abhazya'da 4000 Laz kalmıştır. Nestor Lakoba'ya suikast düzenlenmesi ve yönetime Lavrenti Beriya'nın geçmesinden sonra Lazca eğitim yapan okullar Gürcüleştirme politikası kapsamında kapatılmıştır. 1937 ve 1938'de İskender Chitaşi'nin de dahil olduğu 23 Laz Büyük Temizlik kapsamında Troyka'da yargılanmış ve idam edilmiştir.[44]
Lazca konuşan halk, Türkiye'nin kuzeydoğusunda, Karadeniz Bölgesinde, Artvin'in Hopa, Arhavi, Borçka ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı, Ardeşen, Pazar, Çamlıhemşin ilçelerinde; göçmen olarak İkizdere'nin Merkeze yakın 6 köyü, Güneyce beldesi, Kalkandere'nin bazı köyleri ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından dolayı Batum, Hopa ve Arhavi'den göç ederek yerleştikleri İspir, Gölcük, Yalova, İzmit, Osmaneli, Karamürsel, Sapanca, Kocaali, Karasu, Düzce, Akyazı, Hendek, Akçakoca, Gölköy, Ayancık Ünye, Çanakçı, Bulancak, Baruthane [kaynak belirtilmeli], Çarşamba, Çaltı, Vezirköprü, Ladik [kaynak belirtilmeli], Yeralan, Kavak, Havza [kaynak belirtilmeli], Bafra, Dikmen [kaynak belirtilmeli] gibi yerlerde yaşamaktadırlar. Latince'de 'Lazika'; "Lazların ülkesi" anlamına gelmektedir. Gürcistan, Lazika adında yeni bir şehir kuracağını açıklamıştır.[45][46] Proje günümüzde büyük ölçüde terk edilmiştir.
Kafkasya'da Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batum kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio (Gönye), Kahaber, Thilnari gibi köylerde ve çok az da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da olmak üzere 5.000 ila 32.000[47] arasında Laz'ın yaşadığı tahmin edilmektedir. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun büyük çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı. Ancak Osmanlı-Rus Savaşları'nda gerek Lazların Osmanlı'ya yardım etmeleri, gerekse muhacirlikten dolayı bölgede Laz nüfusu iyice azalmıştı. Stalin'in 1949'da Lazları topluca Orta Asya ve Sibirya'ya sürmesi Batum'da Lazların sayısını azınlık derecesine düşürmüştür.[48] Çeşitli Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ise ne kadar Laz yaşadığına dair kesin bir veri bulunmamakla beraber 5.000[49] kadar Laz yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar kayıtlara Türk olarak geçmekte, Gürcistanlı Lazlar ise Stalin döneminde zorunlu tehcir gereği sürüldükleri yerlerde kayıtlara Gürcü olarak geçirilmektedirler.
Lazlar, Osmanlılar Lazların yaşadığı bölgeye girdikten sonra süreç içinde İslam dinini benimsemişlerdir. Buna rağmen Ortodoks dininden dönmek istemeyen Lazlar, kilise ve ibadet dili de olan Yunancayı benimseyerek Osmanlı tahrir defterlerine ya "Rum" olarak geçirildiklerinden Rumlaştılar ya da Lazistan'dan göç edip İç Gürcistan'a sığındığından dolayı Gürcüleştiler.[50]
1810 yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken bunun 400.000'i Osmanlı'nın iskan politikaları nedeniyle farklı yerlere sürüldüler. 1900'lere gelindiğinde ancak 200.000 kadar insan otokton yerinde kaldı.[50]
1935 nüfus sayımında "İslâm Azınlık Dilleri" altında 72.000 kişi Lazca konuştuğunu belirtmişti. Bu da o zamanki Türkiye'nin %0,53'ünü oluşturmaktaydı. 1975 Türkiye köy sayımında Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 90.000 kişi, Batı Karadeniz bölgesinde 25.000 kişi[51] Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete göre Türkiye halkının %0,28'i[52] kendini Laz olarak tanımlamış ve 220 bin kişinin Laz olabileceği tahmin edilmiştir. Habertürk gazetesinin KONSENSUS araştırma şirketine Kasım 2009-Aralık 2011 tarihleri arasında yaptırdığı “Türkiye Gündemi, Aralık 2011-2012'ye Girerken Türkiye Görünümü” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye'de Laz nüfusu 1.616.412 kişidir. Bu sonuç ile Türk, Kürt, Arap ve Çerkez nüfusundan sonra 5. sırada yer almaktadır.[53][54]
Lazlar, Gürcistan'da herhangi bir zorunlu göç veya asimile politikasıyla karşı karşıya kalmamıştır. Megrellerde etnik köken olarak Lazlarla aynı halktır. Ülkede Megrel nüfusun yoğun yaşadığı idari bir bölge bulunmaktadır. Bu bölge Samegrelo-Zemo Svaneti veya Megrelya-Yukarı Svanetya olarak adlandırılır.
Lazlar, konuştukları dile "Lazuri" demektedirler. Lazca, dünya dil ailesinde Kafkas dillerinin içinde Gürcüce, Svanca ve Megrelce gibi Güney Kafkas Dil Grubu'nda yer alıp Zan dilleri bölümüne mensuptur ve Laz alfabesi ile yazılır. Bu diller arasında Lazcaya en yakın olanı Megrelcedir.
Lazcanın yakın bir zamana kadar yazı dili bulunmamaktaydı. Antik Kolhis ve Lazika krallıklarının hüküm sürdüğü dönemlerden günümüze değin zengin sözlü bir edebiyata sahiptiler; destanları, masalları ve şiirleri ancak 19. yüzyılda yazıya dökülebilmeye başlanmıştır. Lazcaya ilişkin en eski kayıtlar Evliya Çelebi'nin 'Seyahatnâmesi'nde geçen birtakım Megrelce cümleler ve sözcüklerdir.
Türkiye nüfus sayımı istatistiklerine göre, Lazca konuşan kişi sayısı 1945'te 46.987 iken, 1965'te 26.007 kişinin anadili Lazca olup 59.101 kişi de ikinci dili olarak Lazca konuşmaktaydı. Wolfgang Feurstein'e göre 1983'te 250.000,[51] Macar etnolog Ildiko Beller Hann'a göre de 250.000 kişi Lazca konuşurdu.
Lazolog İsmail Avcı Bucaklişi ve Gürcistan Diaspora Bakanlığı ise bu sayıyı 500.000 olarak[55] vermiştir. Gürcistan'da 900[56] ila 32.000 kişi[47] Lazcayı anadilleri gibi/olarak konuşmaktadır.
2008 Şubatı'nda UNESCO "Tehlikedeki Diller Atlası"nın araştırmasına göre ise Türkiye'de 130.000 ila 150.000 kişi Lazca konuşmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Türkiye'de 250.000 etnik Laz yaşamakta olup bunların 150.000'i[57] Lazca konuşmaktadır. Almanya'da ise tahminî verilere göre 1.250[58] kişi civarında Lazca konuşan vardır.
20. yüzyılda yaşamış Laz şair ve ressam Hasan Helimişi, Lazca şiirleri ve Laz motiflerini temel alan resimleriyle tanınmaktadır. Muhammed Vanilişi'nin yazdığı ve Hayri Hayrioğlu'nun 1992'de Türkçeye çevirdiği Lazların Tarihi isimli kitap Türkiye Lazları arasında Laz kültürüne olan ilgiyi arttırmıştır. 1990'lardan beri Laz kültürünü ve Lazcayı canlandırmayı amaçlayan kültürel faaliyetler artmaya devam etmektedir.
1993 yılında Ogni dergisi yayınlanmış, 1996 yılında Sima Doğu Karadenizliler Hizmet Vakfı, 2006 yılında Gola Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği, 2008 yılında Laz Kültür Derneği ve 2013 yılında Laz Enstitüsü kurulmuştur. Gemlik'in Şükriye mahallesinde kutlanan Laz kültür festivali,[59][60] Gürcistan'ın Sarpi köyünde kutlanan Kolhoba ve el yapımı tahta arabaların yarıştırıldığı Formulaz, Lazların kutladığı festivallerden bazılarıdır. 2013 yılında Eğitim Bakanlığı ortaokul öğrencileri için seçmeli Lazca dersi başlatmıştır.[61] Laz güneşi olarak da bilinen Barçhali sembolü Lazlar arasında kullanılmaktadır. Sırt sepeti, su değirmeni, klemuri, onçamure ve meyve toplamak için kullanılan mosakali, Laz coğrafyasında yaygın olarak kullanılan araç gereçlerdendir. Ayrıca yırtıcı hayvanları yerleşim yerlerinden uzak tutmak için su manganası kullanılmaktadır.
Laz yapılarının ana malzemesi 19. yüzyıla kadar çoğunlukla yuvarlak ve yontulmamış keresteler olmuştur. Taş temelli olan yapılar, kereste duvarlarla kaplanırdı. Kerestelere de el oymacılığı motifleri işlenirdi. Lazlar binlerce yıldır hayvan ve bitki motifleri kerestelere işlemektedir. Üzüm çubuğu motifi de hayvan ve bitki motifleri gibi yaygındır. Duvarların üzerine ise boydan boya bir kalas uzatılır, çatı kalasın iki tarafında da inşa edilirdi. Ev inşa edildikten sonra yapılan ilk ateşli yemek önem arz etmekteydi. Ateşi yakacak kişinin baba ve annesi hayatta olan bir kız çocuğu olması uğurlu kabul edilirdi.[62]
Osmanlı döneminde Lazistan sancağındaki insanlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede hâlen rastlanmaktadır.
Acara beyi olan Aslan Beg Himsiaşvili tarafından 1886 yılında, 2 Laz kardeşe yaptırılan Batum'un günümüzdeki tek faal camisi olan Orta Cami de sıra dışı ve renkli süslemeleriyle Laz mimarisini yansıtmaktadır.[63]
Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir.
Geleneksel Laz kıyafetlerinin 19. yüzyılın ikinci yarısında Bafra'dan Abhazya'ya kadar olan sahil şeridinde yaşayan tüm etnik gruplar tarafından giyildiği bilinmektedir. Bu kıyafetler kahverengi gevşek kollu kısa yün ceket, zıpka olarak bilinen darp paçalı ve ince koyu kahverengi pantolon, diz boyu deri çizme ve gözlerin üstünde başın tamamını kaplayan fulardan oluşuyordu. Zıpkaya Karadeniz'in sahil kesiminde Laz poturu ve kara don da denmekteydi.[64] Kadın kıyafetleri ise Gürcistan'daki prenseslerin giydiği geniş etekli elbiseler benziyordu. Yöre kadınları prenses elbiselerinden farklı olarak erkeklerinkine benzer bir fular ve bel bölgesine bağlanmış bir eşarp giyiyorlardı. Tüfek yapmalarıyla bilinen asker Laz erkekleri, göğüslerine taktıkları kemerde tüfek, tabanca ve barutluk gibi silahlar taşıyordu. Ayrıca bellerindeki kemerde Laz bıçağı veya Sürmene bıçağının yanı sıra tutsakları bağlamak için kullandıkları bir ip bulunmaktaydı. Çok işlevsel olmayan Laz kıyafetleri genç ve orta yaşlı erkekler tarafından bayramlarda giyilirdi. I. Dünya Savaşı döneminde tabanca ve bıçaklarla kuşanmış Laz kıyafetleri, Topal Osman ve Türk ulusal kurtuluş hareketinin sembolü haline gelmiştir. İronik bir şekilde Hemşinli fedayilerde aynı kıyafetleri giyiyordu. Bu süreçte Pontus Rumları geleneksel Laz kıyafetlerini giymeyi bırakmış ve Avrupalılar gibi giyinmeye başlamıştır. Bununla beraber kripto Hristiyanlar geleneksel Laz kıyafetlerini giymeye devam ettiler.[65]
Laz müziği, Kolhis'ten günümüze değin ulaşan süreç içinde birçok kültürden ve medeniyetten etkilenerek çeşitlilik kazanmıştır. Laz müziği, temelde insan sesine dayanır. Günümüz Laz müziğini coğrafî olarak Gürcistan (Kafkasya) ve Türkiye (Doğu Karadeniz) olarak iki kısımda incelemek mümkündür.
Lazlar, ezgi için ǩaide kelimesini kullanmaktadırlar. Lazca yazı dili gelişmemiş olduğundan Laz halk edebiyatı ürünü olan türküler sözlü ifade edilip aktarılır. Geleneksel çalgılar olan kemençe ve tulum, Laz müziğinin icrasında -insan sesiyle beraber- temel rol oynarlar. Tulum Lazların ulusal sazıdır. Tuluma Lazcada guda; Hopa ve Batum yöresinde ise ç'ip'oni denilmektedir. Kemençe de Lazlarla özdeşleşmiş bir halk çalgısıdır. Kemençeye Lazcada çemane; Hopa ve Batum'da ise ç'ilili denilmektedir. Bir diğer önemli Laz halk çalgısı da kavaldır. Kavala Lazcada pilili denilmektedir.
Laz şarkıları çoğunlukla sevda konusunu işler. Bunda, Laz erkeklerinin eskiden beri ekonomik koşulların etkisi ile evlerini terk edip Sovyet ülkelerine iş aramaya ya da balıkçılık yapmaya gitmelerinin etkisi büyüktür.
Laz insanın horona olan tutkusu ve horonun arkaik biçimi en iyi şekilde bir Laz deyişi ile özetlenebilir: Tambis moǩlimei ixoronams (çalıya tutunup horon oynuyor). Hopa ve Borçka yörelerinde Kafkasya etkisi gözlenir. Horondaki tüm hareketler yaşamın içerisinden alınır: deniz işçiliğinde yinelenen el-kol-ayak hareketleri Laz oyunlarının figürlerine yansımıştır.
Geleneksel Laz halk danslarının yegane adı horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Batum'da ise kabarık Karadeniz figürleri ile "horumi" ve "gandagana" denilen danslar yapılır. Batum'da kemençe ve tulumun yanında, akordiyon ve doli de kullanılır.
Laz balıkçılar feluka adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus avlamışlardı. Lazlar balık avında çeşitli ağlar kullanırlardı; sviakişi, sarganişi, mezgitişi, otkomiluşi, serpmeve, küçük boyutlu balıklar için tritsaşi, karışık cins balıklar için molozma ve sahil boyu avlanmalar için apladi.[66]
Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar. Nefer ya da neperi adı verilen ağlarla kuşların geçit bölgelerinde kurulan ağlarla kuş avı yapılır.
Laz mutfağı ağırlıklı olarak karalahana, hamsi ve süt ürünlerinden yapılan yemeklerden oluşmaktadır.[67] Laz kültüründe fazla önem aftedilmeyen yemek saatleri, vakit kaybedilmemesi gerek zamanlar olarak görülmektedir. Yemek isimleri de yemeğin içeriği ya da yapılışı hakkında fikir veren kelimelerden meydana gelir. Yemeklerin isimlendirilmesinde ironik veya sosyolojik göndermeler ve metaforlar yoktur. Sofra kurulumu pratik ve sadedir. Çeşitli kaynaklarca "sağlıklı" bir mutfak olarak değerlendirilir. Karalahana tüketiminden kaynaklı ortaya çıkan guatr hastalığı hariç, Lazlarda beslenme alışkanlıklarından ortaya çıkan hastalıklara görece az rastlanır. Lazlarda her ekonomik sınıf benzer yemekleri tüketir. Yemeklerde tuz ve karabiber haricinde baharat ve acı kullanımına nadiren rastlanır. Yazın gelen misafirlere armut başta olmak üzere çeşitli meyvelerden oluşan meyve tabağı ikram edilir. Laz kirazı ve Laz üzümü gibi adlarla bilinen karayemiş de Lazlarca sık olarak tüketilir.[68] 2007 yılında yayımlanmış Laz Yemekleri ve Yemek Kültürü kitabında 105 farklı geleneksel Laz yemeğine yer verilmişti.[69] Laz mutfağını oluşturan yemeklerden bazıları:
Roma İmparatorluğu döneminde, 6 yüzyıla kadar Paganist olan Lazlar, Lazika kralı I. Gubaz döneminde Hristiyanlığın devlet dini ilân edilmesiyle, süreç içinde Ortodokslaştılar. Bölgenin Osmanlı himayesine girdiği 15. yüzyılın son çeyreğinden 17. yüzyıla değin Hristiyanlıktan, İslam'a zamanla geçmişlerdir. Günümüzde Lazlar, Hanefi mezhebinden Sünni Müslümandır.[70] Buna karşın türbe, tekke ve evliya gibi kişi ve yerlere Lazların yaşadığı yerlerde rastlanmaz. 1845 yılında Şeyhülislam'ın emriyle Laz hocaları, molla ve müftülerin Kuran'ı anlatmak için Lazca kullanmaları yasaklanmıştı.[39] Gürcistan'ın Acara bölgesinde yaşayan ve Hristiyanlığa dönmüş bir Laz nüfus bulunmaktadır.[71] 20. yüzyılda Lazların yaşadığı bölgeye gelen diplomat ve yazar William Eleroy Curtis, Lazların bazı dini sorumluklardan kaçmak için üçkağıtlar çevirmekle bilindiğini belirtmektedir. Curtis, peygamber döneminde sigara bulunmadığını gerekçe göstererek oruç sırasında sigara içmenin yasak olamayacağını söyleyerek oruçluyken sigara içen Lazlara kitabında yer vermiştir.[72]
Laz mitolojisinde Didamangisa, Ona dida, Aneneri, Germakoçi ve Çinka gibi insan görünümlü mitolojik varlıklar vardı.[73]
Bazı Hristiyanlık ritüelleri de Lazlar arasında yaşamaktadır. Söz gelimi Aralık ayına Lazcada "Xrist'ana" denilmektedir. Bu da Hristos'un yani İsa'nın ayı anlamına gelmektedir. Ayrıca Ramazan ve Kurban Bayramında yaşlı kadınlar evlerine gelen çocuklara yumurta dağıtmaktaydı. Pazar'da ölüyü tabutla gömmek de hâlâ yaşadığı iddia edilen başka bir gelenektir.[74]
Etnik, tarihî, dilbilimsel ve antropolitik açıdan "Laz" kelimesiyle nitelendirilen halk günümüzde anadili Lazca olan ve batıda Rize ili Pazar ilçesinde Melyat Deresi'nden, doğuda Sarpi mahallesine kadar Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka ilçelerinde otoktan olarak, Sapanca, Giresun, Akçakoca, Düzce, Hendek, Yalova, Karamürsel, İzmit ve Gölcük kentlerinde 93 Harbi (1877 Osmanlı-Rus savaşı) muhacirleri ve Batum civarında olarak yaşayan bir halk topluluğudur.
Bunun yanı sıra kullandığı dil Karadeniz Türkçesi olan Doğu Trabzon ve Batı Rize'de yaşayan halk topluluğu da kendini "Laz" olarak addetmektedir. Ancak bunlar yöresel Türkçe üzerine yapılan araştırmalarda Laz dilinin dolayısıyla Kafkas gırtlağının Türkçe konuşulan Batı Rize ve Trabzon'u, hatta daha da batısını etkilediğini göstermiştir.[75] 17. yüzyıldan sonra İslamla Türkleşen Lazlar da dillerini unutmalarına karşın "Laz" kimliğine sahip çıkmışlardı. Bu da Lazca bilen Lazlarla onların karıştırılmasına yol açmıştır.[76]
Batı Rize ve Trabzon Lazlardan etkinlendiği gibi bölgedeki Müslüman Pontus Rumları da bu kimliği kullanarak Karadeniz'de varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ayrıca Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi ile 1923 ve 1924 yılları arasında Yunanistan'a göç eden Pontus Rumlarına yerel halk giyiniş, kültür ve lehçe farkından dolayı Laz (Λαζοί) demiştir.[77]
Günümüzde Kafkasya'da yaşayan halkların genetik yapılarının oluşumunu inceleyen 2021 tarihli bir araştırmada Arhavili Lazların genetik yapısı da incelendi. Arhavili 13, toplamda ise 77 Kafkasyalı örneğin incelendiği araştırmaya göre, Arhavili Lazlar %57.4 Kafkas yerlisi (MÖ 3700-1700), %41 Anadolu yerlisi (MÖ 2000-1500), %0.6 WSH (MÖ 3300-2600) ve %1.2 Zagroslu (MÖ 1200-830) olarak modellenebilmektedir. Bu araştırmaya göre Arhavili Lazlara genetik olarak en yakın halklar yakından uzağa doğru sırasıyla Gürcistan Lazları, Hemşinliler, Ahıska Türkleri, Kahetili Gürcüler, Acaralılar, Karadeniz Rumları, Kartlili Gürcüler, Trabzonlu Türkler, İmeretili Gürcüler, Megreller ve Udinlerdir.[78][79][80]
Bilkent Üniversitesi ve Koç Üniversitesi'nin ortaklaşa yürüttüğü ve Türkiye'nin genetik yapısını incelemeyi amaçlayan 2021 tarihli bir araştırmada etnik ayrım yapılmaksızın Türkiye'nin genetik yapısı incelendi. Otozomal DNA'larından Doğu Karadenizli (Çepni değil) olduğu anlaşılan 21 örneğin Y-DNA dağılımı şu şekildedir:[81]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.