Antik Yunan matematikçisi ve astronomu Apollonios'un Konikler adlı kitabının Arapça çevirisinden sayfalar. Eserin Arapçaya çevirisini Sâbit bin Kurre yapmıştır.
Arap astronom ve matematikçi Battânî'yi usturlap ile tasvir eden resim.
Roma hekimi Dioscorides'in MS 1. yüzyıla ait el yazmasından alınıp Arapçaya çevrilen bu sayfada, şifalı bir karışım hazırlayan bir hekim görülmektedir.
Endülüslü hekim Zehrâvî, Córdoba'daki hastanede bir hastayı tedavi ediyor.
Fars edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilen, 977–1010 yılları arasında yazılan ve 60.000 beyit civarında hacme sahip olan Şehnâme'nin yazarı Firdevsî'nin Tahran'da yer alan heykeli.
Câbir bin Hayyân, "çeliklerde paslanmanın önlenmesini sağlamak" için çalışmalar yürütmüştür. Ayrıca maddenin en küçük parçasını "cüz-ü la yetecezza" (atom) olarak tarif etmiş ve bunun parçalandığında Bağdat'ın altını üstüne getirebilecek bir enerjiyle yüklü olduğunu tespit etmiştir. Yani Câbir; nükleer enerjiden bahseden, atom bombasının üretilmesinden 1000 sene önce atomun parçalanabileceğini ve sonucunda büyük bir güç meydana geleceğini ilk söyleyen bilim insanıdır.
Hârizmî, sayıların kareköklerini hesaplama yöntemini açıklamış ve cebirsel denklemler konusundaki çalışmalara öncülük etmiştir. Bir dönem bulunduğu Hindistan'da, Hintlerin sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sistemini kullandıklarını saptayan Hârizmî; bu konuda yazmış olduğu kitabının Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve 0 (sıfır) rakamı 12. yüzyılda Batı dünyasına sunulmuştur.
Fâtıma el-Fıhrî, UNESCO ve Guinness Dünya Rekorları gibi bazı kurumlar tarafından "dünyanın en eski üniversitesi" veya "sürekli faaliyet gösteren en eski yükseköğrenim kurumu" olarak gösterilen ve günümüzde Fas'ta bulunan Karaviyyîn Üniversitesi'nin temellerini atmıştır. Bir cami olarak kurulmuş ve daha sonra İslam'ın Altın Çağı'nın önde gelen eğitim merkezlerinden biri hâline gelmiştir.
Müslüman bilim insanı Kindî, Albert Einstein'dan 1100 yıl önce izafiyet (görecelik) görüşünü ortaya atmıştır. Kindî'ye göre, "bütün varlıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekân, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafi olaylardır."
Tarihî kaynaklar, Endülüslü Abbas bin Firnâs'ın uzun çalışmalar sonunda yeni bir keşifte bulunup bir cihaz yaptığını, üzerine kumaş geçirip büyük kuş kanatları gibi bir kanat yapıp taktığını ve bu aleti çalıştırarak havalanıp uçtuğunu kaydederler. Üstelik havada uzun süre kuşlar gibi süzüldüğünü, daha sonra da yavaşça yere indiğini söylerler. İbn Firnâs'ın bu başarısı, modern uçağın babası sayılan Wright Kardeşler'den 1023 yıl öncesine dayanmaktadır.
Dîneverî; Kürt tarihi, etnolojisi ve aşiretleri üzerine çalışmalar yapan ilk bilim insanıdır. Bu nedenle ilk Kürdolog olarak tarihe geçmiştir. Kürtlerle ilgili çalışmalarını Ensab el-Ekrad (Kürtçe: Nîjada Kurdan, Türkçe: Kürtlerin Soyu) isimli eserinde toplamıştır. Henüz herhangi bir nüshası günümüze ulaşmayan bu eserin varlığı ise kendisinden çok sonra yaşamış yazarlar tarafından yapılan alıntılar ve ifadeler sayesinde öğrenilmiştir.
10. yüzyılda Suriye'de yaşayan ve İslam dünyasının ilk Müslüman kadın astronomu olan Meryem el-İcliyye, yaptığı özel bir usturlap ile gök cisimlerinin yüksekliğini ölçmüştür.
Râzî; göz ameliyatını yapan, bağırsağın ameliyat dikişlerinde kullanılmasını sağlayan, çiçek, suçiçeği, kızamık gibi hastalıklar hakkında kapsamlı yazılar yazan ilk hekimdir. Ayrıca inorganik ve organik kimyada öncü çalışmalara imza atmış, petrolün ilk defa damıtılıp naft adı altında kullanılmaya başlanmasını sağlamıştır. Râzî, birçok felsefi eserin de yazarıdır.
Râzî, özellikle peygamberlik ve vahiy kavramlarıyla ilgili olan din eleştirileriyle de bilinmektedir. Birçok kaynak, Râzî'nin peygamberliği ve dini gereksiz ve yanıltıcı olarak gördüğünü, tüm insanların Tanrı tarafından verilen akıl yoluyla gerçeğe erişme yeteneğine sahip olduğunu düşündüğünü iddia etmektedir. Bundan ötürü Râzî; bazıları tarafından "özgür düşünür", bazıları tarafından da "deist" olarak tanımlanmıştır. Ancak bazı tarihçiler de çeşitli kanıtlara dayanarak, Râzî'nin vahyedilmiş dini reddetmediğini savunmaktadırlar. Nitekim İngiliz tarihçi Edward Granville Browne (1862–1926), onu "Müslüman hekimlerin en büyüğü ve en orijinali" olarak nitelendirmiştir. Bazı tarihçiler ise, Râzî'yi deist olarak gösteren kaynakların şüpheyle karşılanması gerektiğini savunmaktadırlar.
Eskiden Batı'da "Azophi" olarak tanınan Abdurrahman es-Sufî, bugün "galaksi" oldukları anlaşılan şeylerin ilk kaydını yapmıştır. Ayrıca günümüzde "Andromeda" olarak bilinen galaksi, ilk defa 964 yılında es-Sufî tarafından keşfedilmiştir. es-Sufî'nin adı, daha sonraları bir Ay krateri ve bir küçük gezegene de verilmiştir.
Fars bilim insanı İbn Miskeveyh, canlıların oluşumunu cansız maddeden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan maymuna ve son olarak da maymundan insana olacak şekilde sıralamıştır. Ona göre Tanrı maddeyi yaratır, ardından madde suya ve buhara dönüşür. Sonra mineraller meydana gelir ve bu minerallerden de bitkiler oluşur. Bitkiler de uzun bir zaman sonra hayvansı özellikler taşıyan canlıya dönüşür ve bunların erkek ve dişi şeklinde cinsiyetleri olur. Miskeveyh'e göre hayvanlar âleminde ve hayvanların en üst mertebesinde insana benzeyen bir hayvan vardır. Bu canlı hem insana hem de maymuna benzemektedir. Hayvanlar âlemindeki en üst katmana da daha sonra dil, zekâ vb. yetenekler kazanan insan geçmiştir. Miskeveyh'in eserlerini inceleyen İslam âlimi Muhammed Hamidullah (1908–2002), Miskeveyh'in görüşlerini Darwincievrimsel düşünceyle karşılaştırmıştır.
Endülüslü Zehrâvî, Orta Çağ İslam dünyasının tıp alanındaki önde gelen isimlerinden biri olmuş ve Batı dünyası da dâhil "cerrahinin babası" olarak kabul görmüştür. Zehrâvî'nin kullandığı cerrahi alet ve uygulamalar, modern tıp bilimine öncülük etmiştir. İcat ettiği cerrahi aletlerden bazıları günümüzde hâlâ kullanılmaktadır. Ayrıca Zehrâvî, dış gebeliği tanımlayan ilk doktor olmasının yanı sıra, hemofilinin kalıtsal doğasını da belirleyen ilk kişidir.
Yoğunluk aleti olan piknometre, matematikte kosinüs formülü, sekant, kosekant kavramları ve üçgenin alan formülleri, Ebû'l Vefâ el-Bûzcânî tarafından bulunmuştur. Bûzcânî'nin trigonometride ortaya koyduğu özdeşliklerden bazıları günümüzde aynen kullanılmaktadır.
İbnü'l–Heysem; görme hadisesi ve anatomisinin açıklanması; karanlık oda, mercek, prizma, aynalar, optik, atmosfer basıncı, atmosfer tabakasının kalınlığı gibi konularda öncü çalışmalar yürütmüştür. "Modern optiğin babası" olarak da anılan İbnü'l–Heysem, ışığın bir nesneden yansıdığını, sonra gözlere geldiğini ve böylece görüntünün gerçekleştiğini ilk açıklayan kişiydi ve bu açıklamasıyla Batlamyus'un görüşlerini çürütmüştü.
Tüm zamanların en etkili astronomlarından biri olarak kabul edilen Bîrûnî, hem kendi çağdaşlarını hem de kendinden sonraki Batılı astronomları önemli ölçüde etkilemiştir. Isaac Newton'dan 700 sene önce, Newton'ın matematiksel olarak ispatladığı yerçekimi kuramı üzerine ilk fikirleri Bîrûnî ileri sürmüştür. Geliştirdiği teleskoplar ile gözlemleri sonucunda gezegenlerin Güneş etrafında döndüğünü doğrulayan Galileo'dan 600 sene önce de "dünyanın döndüğü" fikrini savunmuştur.
İslam'ın Altın Çağı'nın en önemli bilginlerinden biri olan, "polimerik erken tıbbın babası" olarak bilinen ve Batı'da "Avicenna" diye anılan İbn Sînâ, tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kadar kitap yazmıştır. Batılılarca "tabiplerin önderi" olarak görülen İbn Sînâ, "Büyük Üstat" ismiyle de tanınmaktadır. Tıp alanında yedi yüzyıl boyunca temel kaynak eser olarak süregelen El-Kanun fi't-Tıb (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiştir.
Fars hezârfen Ömer Hayyam, bilhassa matematik ve astronomi alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Cebir, binom, paralel çizgiler teorisi, orantı ve sayılar teorisinde kendinden önceki matematikçileri geride bırakarak harf ve işaretlere dayalı teoriler geliştirmiştir. Birinci, ikinci ve üçüncü derece denklemleri sınıflandıran ilk kişi de Hayyam'dır. Bir gök bilimci olarak, güneş yılına dayalı olan ve Gregoryen takvimden daha doğru olan Celâlî takvimini tasarlamıştır. Bir şair olarak ise, ünü pek çok bölgeye yayılmış rubaileriyle tanınmıştır.
Hazinî, kendisinden 500 yıl sonra Isaac Newton'ın ispatladığı "her cismi yerkürenin merkezine doğru çeken bir güç olduğu" görüşünü, yani "yerçekimi ivmesinin var olduğunu" savunmuştur. Roger Bacon'dan 100 yıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır. Ayrıca birçok İslam şehrinde kıblenin nasıl bulunabileceği konusunda çalışmalar yapmıştır.
1091'de Akdeniz'de Müslümanlardan geri alınan Sicilya'nın yeni kralı II. Roger, 1138'de Arap âlim İdrîsî'yi sarayına çağırarak ondan Müslümanların coğrafya ve haritacılık çalışmalarına dayalı bir dünya haritası çizmesini istemiştir. İdrîsî'nin tamamlaması 15 yılı aşkın bir süre alan bu dünya haritası, Avrupalıların o zamana dek sahip olduğu en doğru haritadır ve doğuda Kore'ye kadarki toprakları göstermektedir.
Batı'da "Averroes" diye bilinen İbn Rüşd'ün felsefi eserleri arasında İslam felsefesi ve Aristoteles üzerine çok sayıda yorum yer almaktadır ve bu nedenle Batı dünyasında "rasyonalizmin babası" olarak bilinmektedir.
Cizreli mühendis Cezerî'nin, sibernetiğin ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilmekte ve ünlü Rönesans sanatçısı Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı olduğu düşünülmektedir. Sibernetik alanının en büyük dâhisi olarak görülen Cezerî, yaklaşık 50 mekanik cihazı ve bunların nasıl inşa edileceğine dair talimatları tanımlamıştır. Bunlar arasında daha çok ''filli su saati'' icadıyla tanınmaktadır. Ayrıca pistonlu motorlarda kullanılan ve doğrusal hareketi dönme hareketine çeviren krank mekanizmasını yapmıştır.
Nasîrüddin Tûsî, astronomi alanında gezegen hareketlerinin çok doğru tablolarını ve güncellenmiş bir gezegen modelini oluşturmuş ve Batlamyus astronomisini eleştirmiştir. İran'ın doğusundaki Meraga'da bulunan bir gözlemevinde çalışan Tûsî ve arkadaşları, gezegenlerinyörüngesindeki ufak sapmalara açıklık getirmek için ince ayarlamalar yapmışlardır. Bu yönlerden Tûsî, Orta Çağ İslam dünyasının en büyük bilim insanlarından biri olarak kabul edilmektedir. Tûsî'nin, Copernicus'in çalışmalarını etkilemiş olabileceğine inanmak için de ciddi sebepler vardır.
İbn Nefîs, pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları ilk keşfeden kişidir. Zira bunlar dolaşım sisteminin temelini oluşturmaktadır ve nitekim kendisi de bu keşifleri sebebiyle "dolaşımsal fizyolojinin babası" ve "Orta Çağ'ın en büyük fizyoloğu" olarak görülmüştür. İbn Nefîs, Yunan hekim Galen'in dolaşım hakkındaki görüşlerine de reddiye yapmıştır.
Fas'ta doğan Berberî âlim İbn Battûta, 28 yılı aşkın seyahat yaşamında, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu'ya pek cesur sayılabilecek yolculuklar yaptı. Buralarda yaşayan toplumların devlet ve toplum yapılarını, inançlarını, âdetlerini ve farklı coğrafyaların doğal güzelliklerini, yapıtlarını ve ürünlerini inceleyen ünlü seyahatnâmesini yazdı. İbn Battûta, modern öncesi tarihte diğer tüm ünlü kâşiflerden daha fazla seyahat etmiş, toplam 117.000 km ile Zheng He'yi yaklaşık 50.000 km ve Marco Polo'yu da 24.000 km ile geride bırakmıştır.
İbn Haldun; modern tarihyazımının, sosyolojinin, iktisatın, hukukun ve demografinin öncülerinden kabul edilmektedir. Adını tarihe geçiren yedi ciltlik dünya tarihi Kitâbü'l–İber ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü Mukaddime eserlerini yazmıştır. Ayrıca günümüzde pek çok kez duyulan "Coğrafya kaderdir" sözü, sıklıkla kendisine ve Mukaddime'sine atfedilmektedir.
Timur İmparatorluğu'nun 4. hükümdarı olan ve aynı zamanda bir matematik ve astronomi bilgini olan Uluğ Bey, Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüşünü "365 gün, 6 saat, 9 dakika, 6 saniye" olarak hesaplamıştır. Ki bu hesap, günümüzdeki değerden sadece 58 saniyelik farka sahiptir.
Semerkant'ta doğup büyüyen ve Osmanlı hükümdarı II. Mehmed'in ricası üzerine İstanbul'a gidip ölümüne kadar orada çalışmalarını yürüten Ali Kuşçu, İstanbul'da bir yandan talebe yetiştirirken bir yandan da gök cisimlerini araştırarak bilimsel eserler yazmıştır. Güneş saatleri icat edip İstanbul'un enlem ve boylamını bugünkü değerlerle bire bir hesaplamıştır. Ali Kuşçu'nun adı, daha sonraları Ay'daki bir kratere verilmiştir.
"Fâtih Sultan Mehmed" olarak bilinen 7. Osmanlı padişahı II. Mehmed'in sahip olduğu bilimsel bilgi birikim ve kendi döneminde yaptığı eğitim ve kültürel faaliyetler, onun siyaset ve askeriyenin yanı sıra "bilim insanı" yönünün de olduğu görüşünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. II. Mehmed, İstanbul'un Fethi'nden önce "şahi" adlı topu icat etmesinden ötürü kimileri tarafından havan ve yivli topların mucidi sayılmaktadır. Bunların yanı sıra kimi tarihçiler II. Mehmed'i Rönesans hükümdarları arasında sayarlar. Halil İnalcık, Fâtih'i çağdaş Rönesans hükümdarı arasında saymanın biraz abartılı olacağını, çünkü onun her şeyden önce bir İslam hükümdarı olduğunu ve bu gayeyle mücadele ettiğini belirtmektedir.
Hezârfen Ahmed Çelebi'nin varlığıyla ilgili tartışmalar olsa da, pek çok tarihçi onun muhtemelen yaşadığını ancak Evliya Çelebi'nin olayı biraz abartmış olabileceğini düşünmektedir. Yine de Hezârfen'in varlığıyla ilgili tartışmalar için şuraya bakınız.
Lâgarî Hasan Çelebi'nin barut macunundan hazırlanmış fişekler vasıtasıyla ve rokete benzer bir araçla uçtuğu hadisesi, pek çok tarihçiye göre "tarihsel" bir vakadır. Bu yönüyle Lâgarî, roketçiliğin atası sayılmakta ve "ilk insanlı roket uçuşunu gerçekleştiren kişi" olduğu söylenmektedir.