Loading AI tools
geçmiş zamanın incelenmesi bilimi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Tarih, geçmiş zamanın incelenmesi bilimidir.[1][2][3] "Tarih", geçmişte yaşanan olayların incelenmesinin yanı sıra, bu olaylarla ilgili bilgilerin keşfi, toplanması, organizasyonu, sunumu ve yorumlanması ile ilgilenen disiplindir.[4][5]
İnsan veya insan dışı farkı gözetmeksizin, yer ve zaman aralığının kestirildiği bir geçmiş zaman diliminde, sebep-sonuç ilişkisi kurup,[6] yazılı veya yazısız belge ve bulgular eşliğinde[7] bilgiler toplayan bir akademik disiplin olan tarih, herhangi bir bilim kümesine dahil edilmez; çünkü tarih, her alanın geçmişini inceleyebilecek kadar geniş bir disiplindir. Örneğin, antik çağlardan günümüze bilimin ve bilimsel bilginin evrimini ve gelişimini incelemek isteyen kişi "bilim tarihi"ne,[8] insanlığın dinî duygularını, düşüncelerini ve yeryüzündeki dinleri benzer ve farklı yönleri ile karşılaştırmalı olarak incelemek isteyen kişi "dinler tarihi"ne,[9] insanlık tarihi boyunca süregelen ve savaş olarak adlandırabileceğimiz silahlı olayları ve bunların toplumlar, kültürler ve ekonomiler üzerindeki etkisini araştırmak isteyen kişi ise "askerî tarih"e başvurur.[10]
Tarihî inceleme, geçmiş zamandaki olaylara ilişkin tüm bilgilerin, olayların vuku bulduğu dönemin şartları göz önüne alınarak, mümkün olduğunca nesnel bir şekilde sunulması ile oluşur. Tarih, yaşanan olayların bir daha yaşanabilmesi gibi bir olasılık olmadığından, doğa bilimlerindeki gibi deney ve gözleme dayanmaz.
Tarihin nihai amacı, insanın kendini tanımasıdır.[11] 20. yüzyıl tarihçisi R. G. Collingwood'un sözleriyle, "Tarihin değeri, insanın neler yaptığını, dolayısıyla insanın ne olduğunu bize öğretmesidir".[11] "Tarih" insanla başlar ve insanın bütün gelişim sürecini incelediği gibi dünyadaki değişimi de hafızasında taşır.
Geçmişlerini hatırlayamayanlar, onu tekrar yaşamaya mahkûmdur.
— George Santayana (İspanyol-Amerikalı filozof ve yazar)
İlk olarak Antik Yunan tarihçisi Herodotos tarafından kullanılan "tarih" sözcüğü, Grekçe: ἱστορία, historiá (anlamı: soruşturma, araştırma) teriminden türemiştir.[12][13] Sözcük, "soruşturma, araştırma, açıklama, hesap, geçmiş olayların yazılı hesabı, geçmiş olayların kayıtlı bilgisi, hikâye, anlatı" gibi anlamlara gelen historia olarak Klasik Latinceye geçmiştir. Oradan da bazı değişikliklere uğrayarak İngilizceye girmiştir.[14][15]
Tarihin kendi de bir tarihe sahiptir. Yazıyı bilen veya bilmeyen tüm toplumlar en başından beri kendi kökenleri veya geçmişleri hakkında genellikle tanrılar ve kahramanların eylemlerini merkez alan, hayal gücüne dayanan öyküler anlatmıştır.[11] Yazıyı kullanan ilk uygarlıklar, kil tabletlere veya sarayların ve tapınakların duvarlarına kendi hükümdarlarının eylemlerini yazarak kayıt altına almıştır.[11] Ama bu antik toplumlar, ilk başta geçmişin hakikatini sistemli bir biçimde araştırma girişiminde bulunmamış; gerçekte olan şeyler, mit ve efsanelerde anlatılan olaylardan ayırt edilmemiştir.[11]
Kanıtlar toplayıp yorumlar yaparak geçmiş hakkında soruları ilk araştıran kişiler, MÖ 5. yüzyılda yaşayan Antik Yunan yazarları Herodot (MÖ 484–425) ve Thukididis'tir (MÖ 460–400). Herodot'un çalışması önemli miktarda mit karışımı içerse de, Thukididis'in Peloponez Savaşı (MÖ 431–404) anlatımı, modern tarihsel incelemelerin çoğu ölçütünü karşılamaktadır.[11] Thukididis, savaşın görgü tanıklarıyla yapılan görüşmeleri temel almış ve olayları tanrıların müdahalesi ve eylemlerinden ziyade insanların yaptıklarıyla açıklamıştır.[11]
Daha sonraları Antik Roma'nın Akdeniz dünyasına egemen olması, buradaki tarihçileri daha geniş ölçekli bir başka tarz geliştirmeye teşvik etmiştir. Helenistik tarihçi Polybius (MÖ 200–118) ve Romalı tarihçi Titus Livius (veya Livy, MÖ 59–MS 17), Roma'nın yükselişinin anlatısını yaratmaya çalışmışlardır.[11] Bu, Roma dünyasıyla sınırlı olsa da, "evrensel tarih" adı verilen şeyin başlangıcıdır. Evrensel tarih, geçmişte ilk kökenlerden bugüne kadarki ilerleyişi, geçmişe belli bir amaç yükleyen bir öykü gibi açıklamaya çalışır. Aynı dönemde Çin'de tarihçi Sima Qian (MÖ y. 145–86), benzer bir biçimde efsanevi Sarı İmparator'dan (MÖ y. 2697) İmparator Wu'nun (ö. MÖ 87) hükümdarlığındaki Han Hanedanı'na kadar binlerce yıllık Çin tarihinin izini sürmüştür. Antik dünyadaki tarihçiler, anlatılar yoluyla olaylardan anlam çıkarmanın yanı sıra, tarih geleneğini ahlaki ders-düşüncelerin bir kaynağı olarak kurmuştur. Örneğin Titus Livius ve bir diğer Romalı tarihçi Tacitus'un (MS 56–117) tarih yazımı kısmen kahramanların ve kötülerin davranışını incelemek, imparator ve komutanların karakterlerinin güçlü ve zayıf yönlerini düşünmek, öykünülmesi gereken erdemler veya kaçınılması gereken şeyler hakkında örnekler sunmak için tasarlanmıştır.[16]
Geç dönem Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yükselişi, Avrupa'da tarih anlayışını temelden değiştirmiştir. Hristiyanlar, tarihsel olaylara takdiri ilahi veya Tanrı'nın iradesinin tecellisi olarak bakmaya başlamıştır. Gerçekte nelerin olup bittiğine dair septik araştırmalar genellikle ihmal edilmiştir. Mucizeler ve azizler hakkındaki anlatılar, çoğu zaman hiç sorgulanmadan doğru kabul edilmiştir.[16] İslam dünyası ise, Orta Çağ'da hem bu alanda hem de diğer bakımlardan Hristiyan dünyasından çok daha gelişmiştir. 14. yüzyılda Arap tarihçi İbn Haldun (1332–1406), doğrulanamayan olayların süslü anlatılarının körü körüne, sorgusuz sualsiz kabul edilmesine şiddetli bir şekilde karşı çıkmıştır.[16]
Diğer uygarlıkların tarih yazım geleneklerinin tartışılmaz değerine rağmen, modern tarih yazımı Batı Avrupa'da gelişmiştir.[16] 15. yüzyılda İtalya'da başlayan, daha sonra tüm Avrupa'ya yayılan ve kimi bölgelerde 16. yüzyılın sonlarına dek devam eden Rönesans, geçmişin yeniden keşfini merkez almıştır. Rönesans düşünürleri mimari, felsefe, siyaset ve askerî taktikler gibi çok çeşitli alanlarda antik çağdaki ilham kaynakları bulmuştur. Rönesans döneminin hümanist aydınları, tarihin yeni eğitim müfredatında başlıca konulardan biri olduğunu ilan etmiştir. Elit çevrelerde antika düşkünlüğü baş göstermiş, antik kalıntılar araştırılmış ve eski para ve yazıtların koleksiyonları yapılmıştır. Aynı zamanda Avrupa'da matbaanın yaygınlaşması, tarihin çok daha geniş bir kitle ile buluşmasını sağlamıştır.[16]
Avrupa'da 18. yüzyıl itibarıyla, tarihsel kaynakları eleştirel bir biçimde değerlendirip karşılaştırarak olguların saptanmasından oluşan tarih metodolojisi, oldukça gelişmiş bir seviyeye yükselmiştir.[16] Aydınlanma filozofları, geçmişin mantıksızlıklarıyla alay eden eserler kaleme almışlardır. Bu dönemde Avrupalı düşünürler, geçmişin üç ana döneme ayrılması noktasında genel bir uzlaşmaya varmışlardır: Antik Çağ, Orta Çağ ve Modern Çağ. Kilise'nin egemen olduğu Orta Çağ, akıl dışılık ve barbarlık dönemi olarak görülmüştür.[16][17][18] Ayrıca antik uygarlıkların saygın ve mütevazı dünyasını, modern Avrupa'nın yeni filizlenen ve rasyonel evreninden ayıran bir ara dönem olarak düşünülmüştür.[16][19]
18. yüzyılın sonlarından itibaren tüm Avrupa'ya hâkim olan Romantik hareketin mensupları Romantikler, Orta Çağ'dan ilham almışlardır ve Romantik tarihçiler, daha önce olduğu gibi, geçmişi modern dünya için bir hazırlık olarak görmek yerine, hayal gücüne dayanarak geçmiş çağların ruhunu yakalamaya çalışmışlardır. Bu, büyük ölçüde ulusçulukla ilgilidir.[16] Örneğin Alman Romantik düşünür Johann Gottfried Herder (1744–1803), ulusal kimliğin köklerini ve "gerçek Alman ruhunu" geçmişte aramıştır.[16] 19. yüzyılda Avrupa'da milliyetçilik ön plana çıktıkça, tarih büyük ölçüde ulusal karakteristiklerin ve ulusal kahramanların kutlanması hüviyetine bürünmüş, genellikle mit yaratmaya yönelmiştir.[16] Her ülke, kendi bayrağı ve millî marşı gibi kendi kutsal kahramanlık tarihine sahip olmak istemiştir.
19. yüzyılda tarih gittikçe önemli bir hâle gelmiş ve yazgı niteliği kazanmıştır. Avrupa uygarlığı, kendini kibirli bir biçimde tüm tarihin ulaştığı hedef olarak görmüş ve geçmişten buna uygun anlamlar çıkaran anlatılar oluşturmuştur.[16] 19. yüzyılda, diğer bilgi alanları gibi tarih de profesyonelleşme sürecinden geçmiş ve akademik disiplin hâline gelmiştir. Akademik tarih, "bilim" statüsüne yükselmiştir.[16] Eski çağlarda tarihin konusu her zaman krallar, kraliçeler, başbakanlar, başkanlar ve komutanlara odaklanmışken, 20. yüzyılda gittikçe sıradan halkı kucaklayacak şekilde genişlemiştir. Halkın tarihsel olaylarda oynadığı rolü anlamak, daha derinlikli araştırmaları gerektirmiştir.
20. yüzyılın ikinci yarısına kadar dünya tarihi büyük ölçüde Batı uygarlığının zaferinin öyküsü şeklinde yazılmıştır. Kimi saygın Avrupalı tarihçilerin, "siyah Afrika"nın önemli bir tarihe sahip olmadığı, insanlığın ilerleyişine katkıda bulunmadığı görüşü geçerli bulunmuştur.
20. yüzyılın ikinci yarısında "bir tek" tarihsel büyük anlatı kavramı çökmüş ve bu, Avrupa merkezliliğini de beraberinde götürmüştür. Post–kolonyal ve post–modernist dünya, birçok farklı sosyal kimliğin bakış açısından anlatılan tarihlerin çoğulluğunu gerekli kılmıştır. Asya, Afrika veya Amerika yerlisi gibi bakış açılarından anlatılan tarihlerin yanı sıra; siyahların tarihi, kadınların tarihi ve eşcinsel kişilerin tarihinin incelenmesine ilgi artmıştır.[16] Bu revizyonizm dalgası, Batı'daki eğitimli kişilerin genellikle bildiği şekli ile dünya tarihinin büyük kısmını altüst etmiştir. Ortaya çıkan karmaşa, örneğin 1992'de, yani Kristof Kolomb'un Amerika kıtasına ilk yolculuğunun 500. yıldönümünde verilen tepkilerde görülebilir. Bu olayın Amerika Birleşik Devletleri'nde yaygın olarak kutlanması beklenirken, pratikte kutlamalar yapılsa bile, buna bir parça mahcubiyet eşlik etmiştir.[16][not 1]
Tarihçiler, araştırmalarında çok çeşitli kaynaklar kullanırlar. Bu kaynakların önem sırasına göre belirli bir hiyerarşi içinde sınıflanması ve yorumlanması, tarihçinin temel çalışma yöntemidir.
Yazılı kaynaklar tarihçilerin temel kaynaklarını teşkil eder.[20]
Sözlü tarihin en büyük kaynağı insandır. En önemli özelliği ise yine tarihin nesnesi olan insan unsurunu kendine temel bilgi kaynağı olarak almasıdır. Sözlü tarihin diğer kaynakları ise; tarihî şiirler, hikâyeler, efsaneler, mitoslar, destanlar, menkıbeler, fıkralar ve atasözleri olmak üzere çeşitlendirilebilir.[20]
Arkeolojik kazılarda elde edilen malzemelerdir. Taş, toprak, kemik ve çeşitli madenlerden yapılmış eşyalar, mağara resimleri, kabartmalar, mezarlar, heykeller bunlardandır.[21] Arkeoloji bilimi, özellikle tarihte yazının gelişmediği zamanlar hakkında oldukça fayda sağlamaktadır.[22]
Bu kaynaklara haritalar, planlar, taş plaklar, fotoğraflar vs. örnek gösterilebilir.[23] Televizyon ve radyolardan yapılan programlar ve haber kayıtları da bu anlamda bir kaynak niteliğindedir.[23] Ancak montaj yapılabilmesi; kaset, CD, DVD gibi belgelerin yüzde yüz güvenilir olma özelliğini yitirmesine neden olmaktadır.
Tarihî olayın geçtiği döneme ait her türlü bulgulardır. Birinci el kaynaklar, tarihî olay veya dönemlere tanıklık etmiş kişiler tarafından yazılır.[24] Tarih biliminde birinci el kaynaklardan oldukça faydalanılmaktadır. Ancak birinci el kaynakların tamamı güvenilir değildir. Yazıldıkları koşullara ve yazan kişiye göre yazılanlarda taraf tutulmuş veya yanlış bilgiler aktarılmış olabilir. Birinci el kaynak olma niteliği taşıyan, ancak buna rağmen bazı yanlış bilgilerin yer aldığı kaynaklara örnek olarak "Ahval-i Sultan Mehemmed" verilebilir. Şair Ahmedî tarafından Osmanlı padişahı Çelebi Mehmed'in ağzıyla yazılmış bir kaynaktır. Genel olarak Fetret Devri'nde Çelebi Mehmed'in başından geçenleri onun sohbetinden anlatmaktadır.[25] Bundan dolayı Ahval-i Sultan Mehemmed kaynağında Çelebi Mehmed'in Fetret Devri'ndeki başarıları abartılmış ve tüm zaferler ona atfedilmiştir.[26]
Olayın geçtiği döneme yakın ya da o dönemin kaynaklarından yararlanılarak meydana getirilen eserlerdir ve bu eserler daha uzun kalabilirler.[27] Yazılı ve sözlü kaynakların yeterli olmadığı durumlarda (ya da bu kaynakları tamamlamak amacıyla) fotoğraflar ve günlük eşyalar (örneğin Antik Yunan toplumu için vazo motifleri) birinci elden kaynak olarak tarih çalışmalarına temel oluşturabilir.
Tarih bilimi nesnel verilere, olgulara dayanan bir bilimdir, ancak nesnelliği bütünüyle yansıtması mümkün değildir. Tarihî çalışmaların birinci elden kaynaklara, arşiv belgelerine dayalı olması bu çalışmaların inceledikleri konu üzerine mutlak bilgi verdiği, son sözü söylediği anlamına gelmez. Bu durumun nedenleri kaynaklara bağlı (nesnel) ve tarihçiye bağlı nedenler olarak ikiye ayrılabilir:
Tarih yazma çeşitleri, dil özellikleri ve anlam bakımından birbirinden farklılık gösterir ve üç çeşit tarih yazıcılığı vardır. Bunlar:
Bu tarz ilk olarak Antik Yunan'da ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ağızdan ağza dolaşan hatıralar şairler tarafından nazım tarzında söylenmekte ve bunlara "epos" adı verilmekteyken, Logograflar tarafından hikâyeleştirilerek nesre çevrilmişler ve arşivlerdeki malzemenin de ilavesiyle içlerine birtakım gerçekler de karışmıştır. Fakat yine de, Strabon'un ifadesiyle bunlar "epos" olmaktan kurtulamamışlardır. Logografların eserleri ne edebi, ne de tarihî eserlerdir. Sadece ilmi araştırma yolunu açan "basit kronikler"dir. "Tarihin Babası" adıyla bilinen Herodotos her ne kadar Logografların yolundan gitmişse de, insanı merkez haline getirmiş olması ve kavrayış üstünlüğüyle onlardan ayrılır. Herodotos da hikâyeci tarih tarzını kullanmıştır. Fakat olayları peş peşe sıralamakla kalmamış, onları bir düzen içinde nakletmiş ve bir kompozisyon örneği vermiştir. Eserinde az da olsa siyasi görüşler vardır. Tenkit düşüncesine sahip olmamakla birlikte, gördükleri ile duydukları arasında bir ayrım yapmıştır.
Geçmiş olaylardan ders almak, gelecekteki yolu doğru çizebilmek, okuyucuya ahlaki ve millî duygular aşılayabilmek maksadıyla yazılan bu tarz eserler, öğretici bir mahiyet arz ettiklerinden "öğretici" veya "pragmatik" denilen tarihçilik akımı içinde yer alırlar. Bu tarzın önderliğini yapan kişi Thukydides (Tukididis)'tir. Gerçek anlamda tarihçilik, onun "Pelopennesoslular ile Atinalıların Savaşı" adlı eseriyle başlamıştır. Bu eser sadece edebi bakımdan değil, metot ve zihniyet bakımından da daha önceki eserlerden çok farklıdır. Bu fark, eserin gerek konu, gerekse muhtevasında kendini göstermektedir. Eser zaman ve mekân bakımından sınırlandırıldıktan başka, sadece müellifin yaşadığı devrin olaylarına tahsis edilmiş; devlet, tarihi realitenin merkezi olarak görülerek, esas yerine getirilmiştir. Devlet düşüncesinin esasını siyaset teşkil etmesi dolayısıyla da Thukydides (Tukudides) bir siyasi tarih yazıcısı olmuştur. Thukydides (Tukudides ) yetişme tarzı sebebiyle de, araştırmaya yeni bir anlam getirmiştir. Bu da "siyasi öğretim de faydalı olmak"tır. Böylece ilk defa olarak tarih biliminin sosyal bilimler içindeki yeri de tayin edilmiştir. Burada amaç, faydalı olmak, tarih yoluyla tecrübeyi arttırıp bilgiyi çoğaltarak geliştirmek ve insanı başarılı kılmaktır. Bunun şartları ise:
Geçmişi öğrenerek, bu bilgilere dayanarak şu anki durum ve gelecek hakkında hüküm vermek anca bu şekilde mümkündür. Tarih yazıcılığında bu tür, Thukydides (Tukudides ) ’ten sonra diğer eski Yunan ve Roma tarihçilerince de benimsenmiş; Polybios, Plutarkhos, Tacitius, Machiavelli gibi yazarlar onun izinden gitmişlerdir. Pragmatik tarih yazıcılığının en belirgin özelliği, tarihte ün yapmış şahsiyetlere geniş yer verilmesi, bu kişilerin idealleştirilmesi, hatta adeta insanüstü varlıklar haline getirilmesidir. İslam tarihçiliğindeki "siyer" kitapları bu tarza örnek olarak gösterilebilir. Thukididis'in açtığı çığır, tarihi gerçekleri ortaya koymak hedefini güttüğü halde, örnek olmak prensibiyle de hareket ettiğinden, bunu benimseyen müelliflerin eserlerinde hep zaferler ve parlak olayların işlenmesine özen gösterilmiş, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları karşısında sessizlik tercih edilmiştir. Bu da öğretici tarzın en büyük zaafını teşkil etmiştir.
Olayların sebeplerini ve sonuçları derinlemesine inceleyerek, yer ve zaman bakımından dönemin toplumsal, ekonomik yapılarını, iklim ve diğer bütün şartları detaylı şekilde düşünerek, olayları sadece tek bir sebebe bağlamadan sade şekilde anlatılması tarzıdır.19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Tarih konusu üzerinde, Alman filozof Karl Marx tarafından geliştirilen materyalizm görüşü de önemli yer tutmaktadır. Materyalizmin tarih konusundaki bu görüşüne tarihsel materyalizm denir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.