Loading AI tools
Sovyet diplomat ve politikacı (1872–1936) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Georgi Vasilyeviç Çiçerin (Rusça: Гео́ргий Васи́льевич Чиче́рин; 24 Kasım 1872, Kirsanovski - 7 Temmuz 1936, Moskova), Rus marksist devrimci, 1918-1930 yılları arasında Sovyet Dışişleri Halk Komiseri görevi yapan Sovyet politikacı, diplomat, tarihçi ve müzikologdur.
Çiçerin sülalesine bağlı bir ailede doğan Georgi Çiçerin, Sankt-Peterburg Devlet Üniversitesinde dil ve tarih bölümününden mezun oldu ve Rus İmparatorluğu Dışişleri Bakanlığında çalıştı. Bu dönemde Marksist fikirlerle tanıştı ve sosyalist gruplarla iletişime geçerek Almanya'da ve Rusya'da bu yönde politik faaliyetler yürüttü. 1905'te Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Menşevik fraksiyonuna katıldı.
I. Dünya Savaşı yıllarında Bolşeviklerin savaş karşıtı görüşlerini benimsediği için siyasi baskılara maruz kaldı. Savaş karşıtı fikirleri yaydığı için İngiltere'de tutuklandı. 1917 yılında Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimi'nin ardından Dışişleri Komiseri Lev Troçki'nin girişimleriyle serbest kaldı ve Rusya'ya geri döndü. Sovyet liderleri Vladimir Lenin ve Troçki tarafından Dışişleri Komiserliği'nde çalışmasına karar verildi. Troçki'nin görevinden istifa etmesi sonucu Mart 1918'de Dışişleri Halk Komiseri oldu. Görevi boyunca dış politika kararlarında etkili bir isim olarak öne çıktı. Komintern'in birinci kongresinde yönetici olarak görev aldı.
Rus İç Savaşı sırasında İtilaf Devletleri'nin müdahalesinin ardından Sovyet iktidarını sağlamlaştırmak için "kapitalist güçleri bölmek" amacıyla pek çok diplomatik görev aldı, ateşkes antlaşmaları imzalanmasını ve Sovyet hükûmetinin pek çok ülke tarafından resmî olarak tanınmasını sağlayan görüşmeler yürüttü.
Çiçerin, genel anlamda Almanya yanlısı ve İngiltere emperyalizmi karşıtı bir dış politika izledi. İngiltere sömürgeciliğine karşı pek çok bölge ülkesi ile antlaşmalar imzaladı. Dış politikada Rusya'nın tarihsel çıkarlarını yeni Sovyet sisteminin savunulması fikriyle birleştirerek, sosyalizmin dünya çapında genişlemesi ve diğer ülkelerdeki sınıfsal mücadelelere destek verme hedefini terk etmeden batılı kapitalist güçlerle barışçıl bir ilişkiyi savundu.
Ağırlaşan hastalığı nedeniyle 1930'da politikadan tamamen çekildi ve görevini Maksim Litvinov'a bıraktı. 7 Temmuz 1936'da Moskova'da beyin kanaması sonucu öldü. Cenazesi Novodeviçi Mezarlığı'na defnedildi.
Aleksandr Puşkin'in uzaktan akrabası olan Georgi Çiçerin, Çiçerin ailesinin bir mensubu olarak doğdu.[1] Soy kütüğü III. İvan'ın eşi, Bizans Prensesi Zoi Palaiologina'ya kadar uzanmaktadır.[2] Aile geçmişindeki kişiler Moskova Knezliği yönetiminde çeşitli görevlerde bulundu.[2][3] Rus komutan Vasili Çiçerin aynı aileye mensup idi.[4] Sibirya Valisi Denis Çiçerin de aynı soydan gelir.[5] Babası Vasili N. Çiçerin, Rus İmparatorluğu'nda çalışan bir diplomattı. Amcası, belediye başkanlığı yapan ve Moskova Devlet Üniversitesi'nde hukuk profesörü olan Boris Çiçerin'dir.[2][6][7]
Dindar Hristiyan bir ailede yetişen Çiçerin, çocukluğunda ilahiler dinledi, dualar ve İncil okudu.[8][9] Gençliğinde klasik müzik hayranıydı, Beethoven, Mozart ve Wagner'i dinlerdi,[10][11] piyano çalardı.[12] Mozart hakkında bir kitap yazdı. Rus şair ve müzisyen Mihail Kuzmin'in yakın arkadaşıydı. 1884 yılında Tambov'daki spor okuluna yazıldı.[13] 1886 yılında ailesi ile birlikte Sankt-Peterburg'a taşındı.[12] Öğrencilik yıllarında çeşitli konuları öğrenmeye ilgi gösterdi.[14] Friedrich Nietzsche okumaya tutku ile bağlıydı. Soylu bir aileden gelmesinden kaynaklı çok sayıda dil eğitimi aldı, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Lehçe ve Sırp ve Rusçayı akıcı bir şekilde konuşmaktaydı.[7][15][16] Ayrıca tarihe de ilgisi vardı.[10][17] Sankt-Peterburg Devlet Üniversitesi'ndeki dil ve tarih bölümünden 1895 yılında üstün dereceyle mezun oldu.[18] 1898'den 1903'e kadar Rus İmparatorluğu Dışişleri Bakanlığı arşiv bölümünde çalıştı.[7][19] Çiçerin bu dönemde hayatın anlamına dair felsefi yorumlara dikkat çekici ölçüde ilgi gösterdi ve felsefe ile yoğun şekilde ilgilendi.[20][21][22] Bu amaçla felsefe ve siyaset okumak için 1895 sonbaharında Batı Avrupa'ya gitme kararı aldı fakat 1897 yılında annesinin ölümü üzerine Rusya'ya döndü.[23][24] Bu dönemde soyluların yerleşim yeri olarak bilinen Tsarskoye Selo'na yerleşti.[25] Kentte yer alan Sosyalist Devrimci Parti mensupları ile iletişime geçti ve sosyalist fikirlerle tanıştı.[7] Burada zamanının büyük çoğunluğunu, başta Karl Marx ve Friedrich Engels'in eserleri olmak üzere çok sayıda devrimci eser okuyarak ve üzerinde çalışmalar yaparak geçirdi.[25] Sahip olduğu ayrıcalıklı sosyal konumu ile Rusya'daki sosyal adaletsizlikler üzerine okumalar yaptı ve bu sorunlara yönelik olarak Marksist felsefedeki proleter devrim tezini destekledi.[26]
Çiçerin, çarlık polisinin devrimcilerle temaslarını ve çalışmalarını keşfedeceği şüphesiyle 1904 ilkbaharında çalıştığı bakanlıktan ayrılma talebinde bulundu ve Batı Avrupa'ya geri dönmeye karar verdi.[25][27] Ardından "Rusya'da tedavi edilemeyen zihinsel ve fiziksel sağlığını tedavi ettirmek" üzere resmî olarak Almanya'ya gitti.[7][28] Kuzeni, eşcinsel davranışlarını gidermek için Almanya'da tıbbi tedavi gördüğünü iddia etmiştir.[6]
Bonn Üniversitesi'nde eğitimini tamamladı ve 1905 yılında Berlin'e yerleşti. Aynı yıl Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin (RSDİP) Menşevik fraksiyonuna katıldı. 1905 Rus Devrimi'nin patlak vermesiyle birlikte devrimi desteklemek için Rusya'ya yasa dışı yollardan girmek istedi fakat sağlık sorunları nedeniyle gidemedi ve Alman sosyalist gençlik örgütleri ile işbirliği içinde Almanya'da kaldı.[29] Almanya Sosyal Demokrat Partisi ve RSDİP'in desteklediği, Almanya'daki Rus üniversite öğrencilerine maddi destek veren sosyalist bir derneğin sekreteri olarak çalıştı.[29][30] Bu derneğin Rusya'da o dönem ortaya çıkan devrimci faaliyetlere destek için gençleri Rusya'ya gönderdiği iddiaları vardı.[31] Amcası Boris Çiçerin'in 1904'teki ölümünün ardından bıraktığı mirası RSDİP'in finansal ihtiyaçlarını karşılamak için kullandı.[30] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi V. Kongresi'nin finansal ihtiyaçlarının çoğunu Çiçerin karşıladı.[29]
Çiçerin Ohranka'dan gizlenmek ve onları yanıltmak için pek çok farklı isimle siyasal faaliyetlerini yürüttü.[29] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi IV. Kongresi'nde ortaya çıkan fikir ayrılıkları sonucu farklı gruplar arasındaki işbirliğini sağlamak ve Rusya'daki faaliyetleri düzenlemek üzere Ocak 1907'de kurulan Yurtdışı Merkez Ofisi'nin (ZTsB) yönetiminde görev aldı. V. Kongre'de delege olmamasına rağmen kongrenin düzenlenmesinde önemli rol oynadı.[32][33] 1907-1908 yılları arasında Lenin liderliğindeki Bolşevikler ile fikir ayrılıkları yaşadı ve zamanla Menşeviklerle yakınlaştı. Bolşeviklerin, banka ve postane soygunları yaparak RSDİP'e finansman sağlama taktiklerini reddetti.[34][35] Soygun ve cinayet faaliyetleri V. Kongre'de açıkça yasaklanmış olmasına rağmen 1907 yılında gerçekleşen Tiflis banka soygunu RSDİP içerisinde Bolşeviklere karşı öfkeye neden oldu. Bu soyguna karar verenler arasında yıllar sonra Çiçerin'in Dışişleri Komiserliği görevindeki yardımcısı olacak olan Maksim Litvinov da bulunuyordu.[36] Olay sonrası pek çok parti mensubunun tutuklanmasına ve yüklü miktarda paranın ele geçirilmesine rağmen çalınan paraların seri numarasının polis tarafından bilinmesi sebebiyle kullanılamaması, Bolşeviklere olan öfkeyi ve karşıtlığı daha da büyüttü.[37][not 1]
Siyasi baskılar ve polis gözetimini önlemek için 1908 yılında Paris'e geçti.[11] Menşeviklere yakın olan "Golos Sotsial-Demokrat" gazetesinin yayın kurulunda görev aldı.[39] Paris'e gelmeden önce Prusya polisi tarafından Saksonya'dan ve İsviçre'den sınır dışı edildi.[40][41] Paris'te ZTsB'nin ve Batı Avrupa'daki Rus Marksist öğrenci derneklerinin sekreterliği ve finansal sorumluluğu görevlerini sürdürdü.[42] Bu dönemde RSDİP merkez komitesi ile ZTsB arasındaki uzlaştırma çabaları başarısız oldu.[43]
Çiçerin, 1910-1912 yılları arasında tasfiyeciliği reddetmesine ve bazı konularda aynı fikirde olmasına rağmen Bolşeviklerle pek çok tartışma yaşadı.[44] Bu yıllarda o dönemin önde gelen Menşevik liderlerinden biri olan Julius Martov ile yakın çalışmalar yürüttü.[45]
1914'te I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Paris'teydi. Savaş, Çiçerin'in fikirlerinin değişmesinde büyük rol oynadı.[46][47] Savaşın başladığı dönemde Georgi Plehanov'un sosyal yurtseverlik fikirlerine yakın görüşlere sahipti.[48] "Feodal ve gerici olmasına rağmen Almanya'nın savaşa girmesini ve yurt savunması yapmasını" Çarlık Rusyası ile ittifak halinde olan Fransız-İngiliz emperyalizmine göre tercih edilebilir buluyordu.[49] 1915 yılının başlarında ise savaş hakkındaki fikirleri değişti, Bolşeviklerin savaş karşıtı görüşlerini benimsedi ve sadece sosyalizmin zaferinin savaşı bitirebileceği fikrini kabul etti.[50][49][48] Lille'e giderek, yerel sosyalist gençlik örgütleri ile birlikte savaşa karşı propaganda yaptıysa da istediği sonuçları alamadı ve Lille yakınındaki Brüksel'e geçti.[46] Alman ordusunun ilerlemesi nedeniyle burada uzun süre kalamadı ve Londra'ya gitti.[46][51]
Londra'da bulunduğu süreçte, Rus göçmenlere ve İngiliz sosyalistlerine İngiltere'nin savaş planlarını anlatarak savaşa karşı yoğun bir kampanya yürüttü.[52] Savaş süresince ülkedeki Rusların sürgüne gönderilmesini ya da sınır dışı edilmesini sığınma hakkının ciddi bir ihlali olarak tanımladı ve bu durumu kınayan yazılar yayınladı.[53] İngiltere'de zorunlu askere alınma çabalarını tersine çevirme girişimlerinde bulundu.[54][55][56] Bu süreçte dikkatleri üzerine çekti, savaş karşıtı faaliyetleri nedeniyle İngiltere hükûmeti ve müttefiki Çarlık Rusyası'nın baskılarıyla karşılaştı, Aralık 1915'te kısa süreliğine tutuklandı.[57][58]
İngiliz ordusu bünyesinde askere gitmeyi reddeden Rusların sürgün veya sınır dışı edilmesini öngören Çarlık Rusyası ile İngiltere arasındaki anlaşma Şubat Devrimi ile birlikte askıya alındı.[53][57][59] Devrim ile birlikte monarşinin sona ermesi, koşulları tamamen değiştirdi ve sürgün edilen Ruslar Rusya'ya dönüş talebinde bulunmaya başladı. Bu süreci kolaylaştırmak için bir komite kuruldu ve Çiçerin bu komitenin sekreteri seçildi.[60][61] Komitede gelecekte Sovyet Dışişleri Halk Komiserliğinde birlikte çalışacağı Maksim Litvinov ve İvan Maiski de bulunmaktaydı.[60] Komite, sürgünlerin ve özellikle de savaşa muhalif kişilerin Rusya'ya geri dönüşünü organize etmeye çalışırken, bir yandan da Avrupa'nın diğer ülkelerinden gelen talepler ile uğraştı ve devamlı olarak savaş karşıtı fikirleri yaymaya çalıştı.[62][63][64] Bu dönemde Çiçerin'in, dünya savaşına yalnızca enternasyonalizmin ve ülkelerdeki devrimci dalgaların engel olabileceğine inancı tamdı.[65]
İngiltere hükûmeti, Çiçerin'in Rusya'ya dönmesi konusunda uyarılarda bulundu ancak Çiçerin bu uyarılara kulak asmayıp savaş karşıtı propagandalarına devam etti.[66][67] Bunun üzerine 1917'de tutuklandı ve Brixton Hapishanesi'nde birkaç ay tutuklu kaldı.[46] Çiçerin tutuklu iken Rusya'da 1917 Ekim Devrimi gerçekleşti ve Bolşevikler iktidara geldi.[7] Eski Dışişleri Bakanlığı'nın yerini alan Dışişleri Halk Komiserliği'nin ilk başkanı Troçki, Çiçerin'in ve diğer enternasyonalistlerin serbest bırakılmasını ve Rusya'ya güvenli şekilde gönderilmesini talep etti.[68][69][70] İngiltere hükûmetinin bu talebi reddetmesi üzerine Troçki, 3 Aralık 1917 tarihinde İngiltere'nin Rusya büyükelçisi George Buchanan'ın tutuklanması emrini verdi.[20][71] İngiltere yönetimi diplomatını korumak için geri adım attı ve Buchanan ile değişim karşılığında tutuklu savaş karşıtı enternasyonalistlerin Rusya'ya gönderileceğini duyurdu.[72][69] Çiçerin, Ocak 1918'de tekneyle Aberdeen ve Bergen üzerinden İskandinavya'ya geçti.[7][69] 19 Ocak günü Moskova'ya geldi ve hemen akabinde 23 Ocak günü başlayan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin yönetim organı Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi'nin üçüncü kongresinde kahraman olarak karşılandı.[69][73] Kısa süre sonra Bolşevik Parti'ye katıldı.[7][74][75]
Halk Komiserleri Konseyi başkanı Lenin ve Dışişleri Halk Komiseri Troçki tarafından Çiçerin'in Dışişleri Komiserliği'nde çalışmasına Rusya'ya gelişinden önce karar verilmişti.[20][76] İyi eğitim alması, çok sayıda dil bilmesi ve Avrupa'da sürgünde iken edindiği deneyimleri nedeniyle Dışişleri Halk Komiseri Yardımcılığı görevine getirildi.[7][10][20] İttifak Devletleri ile imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması sırasında Troçki'nin yardımcısıydı.[76][77] Şubat 1918 sonlarında antlaşma maddeleri konusunda yoğun politik tartışmalar yaşandı ve 8 Mart günü Troçki görevinden istifa etti.[78] Çiçerin, Dışişleri Halk Komiserliği'nin başına geçti ve ardından 30 Mayıs'ta resmen Dışişleri Halk Komiseri olarak atandı.[76][79]
Bu dönemde pek çok Sovyet yetkilisi Menşevik geçmişinden dolayı Çiçerin'in Bolşeviklere olan sadakatine şüpheyle yaklaştı. Ancak Lenin, enternasyonalizme bağlılığından dolayı onun partiye girişini memnuniyetle karşıladı.[80] Dışişleri komiserliği döneminde diplomatik görevlerini başarıyla yaparak kendini ispat etti.[80] Zira Sovyetlerin dış politikası genellikle Lenin'in başkanlık ettiği Parti merkez komitesi ve politbüro tarafından oluşturuluyordu.[80] Çiçerin bu yönetim organlarının üyesi değildi; ancak Lenin ile olan kişisel ilişkisi dış politikaları belirlemede onun da etkin rol oynamasını sağladı.[81][82] Parti merkez komitesine 1925 yılındaki 14. parti kongresi ile birlikte katıldı ve bu kongrede ülkenin dış politikası ve uluslararası durumu konu alan bir rapor sundu.[83] 1927 yılında toplanan 15. kongrede de Sovyet diplomasinin gelişmesine sağladığı katkı başarıyla karşılandı.[81] Bu dönemde sosyalizme adanmışlığı ve Sovyet sisteminin inşası konusundaki gayretleri sayesinde Bolşeviklerin hayranlığını kazandı.[81] Lenin'in hastalığı ve ölümü döneminde Sovyet liderleri arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklara taraf olmayan Çiçerin dış politika kararlarında etkili bir isim olarak öne çıktı.[81]
Dışişleri komiserliğinin bu dönemde en önemli görevi Avrupa devrimi üzerine odaklanan siyasi faaliyetlerdi.[7][10] Sovyet yönetiminin oluştuğu ilk yıllarda Avrupa ülkelerindeki 1917-23 Devrimleri döneminde tüm Sovyet yetkililerinde proleter devrim beklentisi yaygındı.[10] Bu nedenle diplomasi yerine daha çok devrimci propaganda ve bu amaçla çeşitli resmî yayınların oluşturulması üzerinde çalışıldı.[84] İzvestiya, Pravda gibi resmî yayınlarda genellikle dış politika hakkında makaleler yayınlandı.[84] Devrim öncesi Çar'a bağlı eski dışişleri bakanlığı yetkililerinin çoğu Bolşeviklerle çalışmayı reddettiği için Çiçerin gibi nitelikli ve örgütsel uzmanlara ihtiyaç duyuluyordu.[20][85]
Dönemin Avrupa diplomasisinde, ilişkilerde kibarlık, nezaket, akıcı konuşma ve kültürlü birikim sahibi olmak önemliydi. Lenin, bu özelliklere sahip olduğunu düşündüğü Çiçerin'i Avrupa devletleri ve Avrupa'daki sosyalist gruplar ile ilişkilerden sorumlu tuttu.[86] Kibar, şefkatli ve başkalarını düşünen hâli Sovyet yöneticileri arasında memnuniyetle karşılandı ve bu özellikleri sayesinde işçilerin saygısını kazandı.[87] Yabancı meslektaşları onun bilgisini öven konuşmalar yaptılar. Diplomatik belgelerde kullandığı dil ve yazım şekli, Avrupa tarihi hakkında geniş bilgisi olduğunu göstermekteydi.[88]
Oldukça yoğun bir çalışma programı vardı.[7][8] Sürgün günlerinden kalma bir alışkanlıkla geceleri çalışır, öğleden sonra uyanırdı.[89][86] Şafak vaktinde toplantılar düzenlemesi veya bu saatlerde çalışma arkadaşlarına danışması sıklıkla yaşanan bir durumdu.[7][90] Bu yoğun tempo zaman zaman uykusuzluk sorunlarına neden olurdu.[7][90] Günün yirmi saatinde çalıştığı, dört saatinde ise uyuduğu nadir bir durum değildi.[91] Kendisini neredeyse tamamen işine odaklamıştı, müzik ve hobileri hariç özel bir hayatı yok denecek kadar azdı.[92] Ofisteki çalışma masası daima kâğıtlarla doluydu.[88]
1922 yılına kadar komiserliğin merkezindeki küçük bir odada yaşıyordu, gerektiğinde ofisine hızlıca gidebiliyordu.[86][93] Yaşının ilerlemesiyle birlikte kamburlaştı ve kilo aldı.[94] Sağlığını düzeltmek için egzersiz yapmayı reddetti, komiserlik binasını veya dairesini nadiren terk etti.[94][95] Bu yaşam tarzı sağlığını kötü etkiledi, hipokondriyanın yanı sıra 1920'li yılların sonunda diyabet ve nöritis teşhisi konuldu.[96]
Kimi kaynaklarda Çiçerin'in eşcinsel olduğu ifade edilmiştir. Çeşitli kaynaklarda Almanya'da kaldığı dönemdeki rahatsızlıkları ve tedavi sürecinin cinsel yönelimleri ile ilgili olduğu bilgisi mevcuttur. Bazı iddialara göre Çiçerin'in gençliğinde Mihail Kuzmin ile yakın arkadaş olmasının temelinde ikisinin de eşçinsel olması yatmaktaydı ve aşk yaşamışlardı.[97][98][99][100] Diğer eşcinsel kişilerle olan iletişimi 1918'de Rusya'ya dönüşünden ve Dışişleri Komiserliği'ndeki görevinden sonra kesildi.[101] 1925'ten sonra Sovyet makamları Çiçerin'i bir dizi klinik araştırma için Almanya'daki psikiyatri kliniğine gönderdi. Kuzeni anılarında bu gönderilişinin altında eşcinsellik konusunun olduğunu iddia eder.[102]
Çiçerin genel itibarıyla içe dönük, mütevazı ve çekingendi, toplantılarda veya resmî görüşmelerde sakince müzakere ederdi.[8][91][103] Yabancı diplomatlarla genelde yardımcısı Maksim Litvinov ilgilenirdi.[104]
Çiçerin, Dışişleri Komiseri olarak göreve geldiğinde devrimin yayılması amacıyla propaganda görevlerini üstlendi.[105] 2 Mart 1919'da "silahlı kuvvetler dahil tüm mümkün araçlarla uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve devletin tamamen yok oluşu için bir geçiş aşaması olan Uluslararası Sovyet Cumhuriyetini yaratmak" amacıyla kurulan Komintern'in ilk kongresine başkanlık eden beş kişiden biriydi.[106][107] Açıkça hükûmetleri devirme çağrısı yapan Komintern'in varlığı, dünyadaki pek çok hükûmetin şikayetine yol açtı.[108] Bir yandan dünyanın her yerinde devrim için çalışma yapan ve bu amaçla faaliyet gösteren gruplara destek veren Çiçerin, diğer yandan aynı ülkelerle diplomatik girişimlerde bulunduğu için pek çok sorun yaşadı.[109] Komintern'in ve Dışişleri Komiserliği'nin önceliği her zaman mevcut siyasi duruma bağlıydı, gerekli görülen ana konular Politbüro'nun kararlarına göre değişirdi.[110] Ancak her şekilde diplomasi ve devrimsel faaliyetler, birlikte birer politika aracı olarak kullanıldı.[110]
Brest-Litovsk Barış Antlaşması'nın imzalanması sürecinde antlaşma hükümlerine Troçki gibi başlangıçta karşı çıktı fakat Lenin'in Sovyet hükûmetini korumak için bu antlaşmanın imzalanması gerektiğine dair fikirlerini kabul etti ve 3 Mart 1918'de Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin temsilcilerinden biri olarak İttifak Devletleri ile imzalanan antlaşmada yer aldı.[111][112] Antlaşmayla birlikte Rusya resmen I. Dünya Savaşı'ndan çekildi. Yine de Alman İmparatorluğu'nun genişlemesi, ikili ilişkiler, Rusya'nın tazminat ödemeye mahkûm edilmesi ve Ukrayna, Kırım ve Kafkasya'daki belirsizlik Çiçerin'in şüpheyle yaklaştığı ve karşı çıktığı konulardı.[111][113] Devam eden Almanya saldırganlığını müttefiklerle temas hâlinde kalarak engellemeye çalıştı ancak başarılı olamadı.[114] Mayıs ayında imzalanan ekonomik imtiyazı içeren ikili antlaşma, Almanya ve Rusya arasındaki gerginliği azalttı ve Almanya'nın Sovyet hükûmetine karşı müttefiklerinden askerî yardım talebinde bulunma olasılığını azalttı.[115][not 2]
İtilaf Devletleri, savaştan çekilen Rusya kaynaklarını sömürmek ve Sovyet iktidarına son vermek amacıyla 1918 yılında Rus İç Savaşı'na müdahaleye başladı.[117] I. Dünya Savaşı'nda Rusya ile savaşan devletlerin müdahalelerini önlemek için Çiçerin pek çok görev aldı.[118] Yaz boyunca, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkileri geliştirmek için uğraştı ancak ABD yönetimi buna yanaşmadı.[119] 2 Ağustos'ta Lenin'in emriyle, Almanya'nın geri vermediği Arhangelsk'de Alman ordusundan askerî yardım talep edildi.[120] Yaz sonunda, Çiçerin'in çabalarına rağmen İtilaf Devletleri ile ilişkiler tamamen koptu ve düşmanlık şiddetli bir şekilde arttı.[121] Çiçerin'in görüşüne göre, I. Dünya Savaşı'nın sonunda Almanya ile 11 Kasım'da ateşkes antlaşması imzalanması, artık İttifak Devletleri ile savaşmanın gereksizliğini, buna karşın İtilaf Devletleri müdahalesinin gerçek doğasını ortaya koydu.[117] Bu süreçte İtilaf Devletleri destekli Beyaz Ordu'ya ticari avantajlar sunma karşılığında onları askerî işgal planlarından vazgeçirmeye çalıştı.[122] Batı Avrupa'da meydana gelebilecek ani bir proleter devrim olasılığı nedeniyle kapitalist güçlerle istikrarlı ve kalıcı siyasi-ekonomik ilişkiler kurarak Sovyet sistemini korumaya ve sağlamlaştırmaya yoğunlaştı.[123] Çiçerin için Sovyet hükûmetinin korunması, komünizmin dünya çapında oluşturulmasına yönelik bir ilerlemeyi kolaylaştırmak için çok önemliydi. Tüm Sovyet yöneticileri gibi Çiçerin de komünizmi, insanlığın hayatta kalmasını sağlayacak tek sistem olarak gördü.[124] Diplomasi, bu sonuca ulaşmak için bir araçtı. Lenin tarafından tasarlanan bu taktiklere göre kapitalist güçleri bölmek bu yolda kullanılacak bir yöntemdi.[124][125]
1919 yılı ortalarında Rusya'nın diplomatik durumu çok ciddiydi. Nitekim Polonya ile görüşmeler bahar aylarında başarısız oldu.[126] Amerika Birleşik Devletleri komünizmin yayılmasından korkuyordu ve bu amaçla Kızıl Tehlike adında antikomünist propagandaya başlamıştı, Macaristan Krallığı Aleksandr Kolçak'ın zaferini beklediği için müzakereleri kesti, Almanya hükûmeti eski Rusya topraklarındaki ordusunu geri çekmeyi reddetti ve İtilaf Devletleri Moskova'da herhangi bir temsilci bulundurmadı.[127] Dış diplomasiyle teması olmayan Çiçerin bu dönemde geçici olarak devrimci propagandaya başladı.[128] Kızıl Ordu'nun askeri zaferleri sonucu durum Sovyetler lehine döndüğünde, bu devletler kısmen iç savaşa müdahaleyi sürdürmekten vazgeçti ve Sovyet hükûmetiyle bağlantı kurmaya başladı.[129] İngiltere müzakereyi başlatmayı kabul ederken, Fransa reddetti ve müdahaleyi sürdürdü.[130]
1919 ve 1920'de, I. Dünya Savaşı'nın ardından Rusya'ya komşu olarak kurulan Baltık devletleri, Finlandiya ve Polonya ile barış görüşmeleri başlattı.[124] Bu ülkelerin Sovyet karşıtı olmaları nedeniyle dostluk ilişkisi kurulması zor olsa da, Sovyetlere karşı herhangi bir yabancı müdahaleyi zorlaştırması, devam eden iç savaşta bu bölgelerden askeri girişimlerin sona ermesi ve blokajın kaldırılması açısından önemli olacaktı. [131] Estonya, Çiçerin tarafından 31 Ağustos 1919'da sunulan barış müzakereleri önerisine olumlu yanıt verirken Litvanya, Letonya ve Finlandiya öneriyi 11 Eylül'de reddetti.[132][133] Estonya ile Pskov'da yapılan görüşmeler, Beyaz Ordu komutanı Nikolay Yudeniç'in Petrograd'a saldırdığı dönemde kesintiye uğradı.[132][134] Saldırının Kızıl Ordu birliklerince püskürtülmesi üzerine Lenin, ordu birliklerine emir göndererek yenilen Yudeniç komutasındaki birliklerin Estonya içerisinde takip edilmesini yasakladı ve Çiçerin'in Aralık 1920 başlarında Tartu'da devam eden barış görüşmelerini sürdürmesine izin verdi.[132][135] 2 Şubat 1920 Tartu Barış Antlaşması imzalandı.[132][136] Antlaşmaya göre ülkelerin birbirlerinin içişlerine karışmaması kararlaştırıldı, ticaret anlaşmaları yapıldı ve Rusya, Estonya üzerindeki haklarından vazgeçerek ülkenin bağımsızlığını tanıdı.[132][137] Bu antlaşma aynı zamanda Sovyet hükûmetinin diplomatik izolasyonunu da sona erdirdi.[132] İngiltere, Rusya'daki ablukasına son verdi.[138][not 3] 30 Ocak'ta Letonya ile iki ay süren bir ateşkes imzalandı.[132][137] Buna karşın Romanya Krallığı'nın Büyük Romanya olarak adlandırılan sınırları sonucu oluşan toprak sorunları ve Besarabya'da ilan edilen Besarabya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kaynaklı iç savaş halen devam ediyordu ve Romanya hükûmeti ile ilişkiler son derece gergin idi.[139]
Polonya ile diplomatik girişimler sonuçsuz kaldı ve devlet başkanı Józef Piłsudski'nin Ukrayna'yı ele geçirme emri vermesi üzerine Sovyet-Polonya Savaşı başladı.[140] İngiltere ve Polonya birlikleri Nisan sonu ve Mayıs başında Kiev'e ulaştı.[141] Sovyet karşı saldırısı başladı ve Varşova Muharebesi sonunda Curzon Hattı çizildi.[142] Askerî yolla zafer kazanmanın zorluğunu gören Lenin, Çiçerin'e müzakere başlatmasını bildirdi. 12 Ekim günü müzakereler başladı ve barış antlaşmasına giden yol çizildi.[143] 18 Mart 1921 tarihinde Riga Antlaşması imzalandı ve savaş sona erdi.[141] Bu diplomatik manevralar Çiçerin'in popülerliğini artırdı, Mayıs ile Ağustos ayları arasında Avusturya, Letonya ve Litvanya arasında, Ekim ayında da Finlandiya ile savaş esirlerinin değişimini kapsayan benzer anlaşmalar imzalamayı başardı.[144][145] Polonya'nın saldırgan ve yayılmacı politikaları sonucu Baltık ülkeleri Rusya ile müzakereleri sürdürmeye devam ettiler. Çiçerin'in küçük komşu devletlerin bağımsızlığına saygı gösterme ve her iki taraf için de yararlı olan diplomatik ve ticari anlaşmalar kurma tutumu, anlaşmaları kolaylaştırdı.[145] Polonya'ya karşı Litvanya'nın savunulması Baltık bölgesinde Polonya egemenliğinde bir siyasi blok oluşumunu engelledi.[139] Polonya'ya neredeyse sürekli olarak barış tekliflerinin sunulması, Sovyetlere Polonya'nın yayılmacılığına karşı pasifist bir ülke olma imajı kazandırdı.[146][not 4] Polonya, Fransa ve İngiltere tarafından destekleniyordu, Polonya ile barış antlaşmaları imzalanması bu devletlerin de Sovyetlerle müzakere etmesine yol açtı.[148][149] Yine Çiçerin'in barış savunucusu olma ve müzakere yoluyla çatışmaları çözme konusundaki tutumu, Rusya'daki askerî müdahaleyi sürdürme lehinde olanların konumunu zayıflattı ve bu konuda kayda değer bir etkide bulundu.[149][150] Sovyetlere karşı düşmanca tutum sergileyen komşu ülkelerle yapılan antlaşmalar yeni askerî müdahaleleri önledi.[139] Tüm bu barışçıl yaklaşımlar dış politikayı belirleyen Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbürosu'nun kararları ile değil, daha çok Çiçerin'in politika tarzı ile gelişti.[151]
26 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara Hükûmeti adına yaptığı diplomatik ilişkilerin kurulması teklifi, 2 Haziran tarihinde Çiçerin tarafından olumlu yanıtlandı. Yanıtta, her iki ülkede diplomatik ve konsolosluk temsilciliklerinin derhal tesis edilmesi isteğine yer verildi ve "Türk halkının kendi bağımsızlık ve egemenliği uğruna verdiği kahramanca mücadelenin Sovyet Hükümetince ilgiyle izlendiği ve Türkiye için zor olan bu günlerde Türk ve Rus halklarını birleştirecek dostluğun sağlam temelini atmaktan mutlu olunduğu" ifadeleri yer aldı.[152] 19 Temmuz 1920'de Ankara Hükûmeti, Bekir Sami Kunduh başkanlığında Moskova'ya bir heyet gönderdi.[153] Bu ziyaret iki hükûmet arasında olumlu görüşmelere yol açtı. Genel olumlu havanın yanı sıra Çiçerin, Kafkasya'da Türkiye hâkimiyetinde olan bazı toprakların tarihsel olarak Ermenistan'a ait olduğunu ve bu bölgelerin terk edilmesi gerektiğini savundu.[154][not 5] Bu talep Türkiye tarafından kabul görmedi. Ardından geçen sürede Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti ile Gümrü Antlaşması imzalanarak sınır sorunları çözüldü ancak antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Kızıl Ordu'nun Erivan'a girerek Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ni ilan etmesi nedeniyle antlaşma geçersiz duruma düştü ve yeni Sovyet hükûmeti bu antlaşmayı onaylamadı.[155] Belirlenen sınırın Sovyet hükûmeti tarafından da onaylanmasını isteyen Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy'u Moskova büyükelçiliğine görevlendirdi. Ardından geçen sürede, devam eden Türk Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası alanda yasal olarak tanınan hükûmetin İstanbul Hükûmeti olmasına rağmen Sovyetler, Ankara Hükûmeti'ni tanıyarak Moskova Antlaşmasını imzaladı. Görüşmelerin sonunda, Batum'un Sovyetlere bırakılması karşılığında Sovyet hükûmetinin Türkiye'ye altın ve silah göndermesi hususunda anlaşıldı.[156][not 6]
Yeni kurulan Sovyetler Birliği'nde Roma Katolik Kilisesi'nin statüsü üzerine gelecekte Papa XII. Pius olacak olan Peder Eugenio Pacelli ile diplomatik görüşmelerde bulundu.[158]
Bu diplomatik başarılara rağmen 1920'lerin başında Sovyetlerin içinde bulunduğu durum yine de ciddiydi. Beklenenin aksine Avrupa'da devrimler gerçekleşmedi ve birbirleriyle çelişen kapitalist devletlerin ittifakı bozulmadı.[159] Marksist teoriye göre sanayileşen ülkelerde ortaya çıkacağı ve emperyalist sistemi zayıflatacağı düşünülen devrimler gerçekleşmediği gibi bu ülkelerdeki devrimciler Rusya'dan destek bekledi. Rusya ise I. Dünya Savaşı ve iç savaş nedeniyle ekonomisi çöküntü halinde olan bir ülke idi.[160] Dolayısıyla ekonomik kalkınma, teknik bilgi ve olası yeni askerî müdahalelere karşı güvenliği sağlamak için barışçıl ve az saldırgan bir dış politika benimsemek zorunda kaldı.[161] Lenin'e göre, Sovyet hükûmeti kendi gücünü ancak kapitalistlere taviz vererek ve iç çelişkileri nedeniyle rekabet içerisinde olan bu devletlerin sistemlerinin çöküşünü bekleyerek toplayabilirdi.[162] 1920'li yıllarda Almanya ile ilk temaslar bu amaçla gerçekleşti.[163] Çiçerin, Almanya ile siyasi antlaşmalar yapmaktan bizzat sorumluydu.[164]
Çiçerin, Almanya'ya dayatılan ağır koşullara sahip Versay Barış Antlaşması sonrası Avrupa'da yeni çatışmaların oluşacağına inanıyordu.[165][166] Bu antlaşmayı Almanya'yı yenilgiye uğratan kapitalist güçleri bölmek için bir araç olarak kullandı.[167][168] Temmuz 1918'de Sovyetlerin Almanya büyükelçisi Wilhelm von Mirbach'ın Sol SR ayaklanmasında öldürülmesinin ardından Çiçerin'in yakın çalışma arkadaşı Kont Brockdorff-Rantzau'un yeni Almanya büyükelçisi olması, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı olumlu etkiledi.[169] Sovyet hükûmeti 1923'e kadar antlaşma koşullarının Almanya'da gerçekleşecek devrim olasılığını artırdığını düşünüyordu.[167] Önceki dönemde kötü olan ilişkilere rağmen, iki ülkenin savaş sonrası kurulan dengelerden zarar gördüğünü düşünen Almanya, Sovyet yakınlaşmasına olumlu yanıt verdi.[170][171][not 7] Çiçerin Sovyet sisteminin siyasi ve ekonomik durumunu iyileştirmek için Almanya ile askerî, ekonomik ve teknik alanlarda antlaşma yapmaya yanaştı.[172] Ancak diplomatik gelişmeler beklendiği kadar hızlı olmadı.[173]
Polonya ile olan çatışma sırasında Almanya, tam bir tarafsızlık tutumu sergiledi.[174] Nisan 1920'de ilk antlaşmaya yol açacak görüşmeler gerçekleştirildi. Bu görüşmeler sonucunda savaş esirlerinin durumunun düzenlenmesi için resmî olmayan bir merkez kurulması kararlaştırıldı ve esir değişimi sağlandı.[174] 6 Mayıs 1921 tarihinde imzalanan Almanya-Sovyet anlaşması uyarınca bu ofislerin yetkileri ikili ticareti içerecek şekilde genişletildi ve bu durum yeni Sovyet hükûmetinin Almanya tarafından gayriresmî olarak tanınmasına yol açtı.[174][175] Aynı yılın Ekim ayında iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla, Sovyet hükûmeti Nikolay Krestinski'yi önce temsilci, daha sonra resmî büyükelçi olarak Berlin'e gönderdi.[174] Çiçerin benzer diplomatik girişimleri İngiltere'ye de uyguladı. Aynı dönem Almanya ile yapılan müzakereler başarılı olsa da, ekonomiyi geliştirmek için İngiltere ile yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı.[176] Sovyet görüşüne göre İngiltere, ekonomik yardım karşılığında Sovyet hükûmetinin teslim olması anlamına gelebilecek tavizler elde etmek için ısrar etti.[168] Almanya ile yapılan ikili görüşmeler başlangıçta olumlu olsa da Çiçerin tarafından beklenen sonuçlara yol açmadı.[174][177][not 8] Şubat 1922'de yeni Alman Dışişleri Bakanı Walther Rathenau'nın Sovyet koşullarını reddetmesi üzerine Çiçerin müzakerelere son verdi ve Cenova Konferansı'na katılmaya hazırlandı.[178]
Çiçerin, Almanya ve Sovyetlere karşı bir pakt olarak gördüğü ve Avrupa çapında sosyalizmin yayılmasını önlemek ve kıtanın Fransa-İngiltere hâkimiyetini sağlamak için kurulduğuna inandığı Milletler Cemiyeti'ne karşıydı.[165][179] Çiçerin'e göre bu kuruluş bir önceki yüzyılın kapitalizmini restore etmek, küçük ulusların bağımsızlıklarını tehdit etmek, saldırgan ülkelerin yaptırımlarını uygulama gücü sağlamak, askerî saldırılar başlatmak ve devletlerin içişlerine müdahale etmek için bahane amacı taşıyordu.[165] Zira Millletler Cemiyeti Komisyonu, ağır koşullara sahip Versay Barış Antlaşması'nı kabul etmişti. Çiçerin, cemiyetin müdahalelerine, ikili antlaşmalarda kullanılmasına ve belirli konularla ilgilenmek için uluslararası konferanslar düzenlemesine karşı çıktı.[165]
Çiçerin, büyük güçlerin I. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın yeniden dizayn edilmesine yönelik düzenlemeyi amaçladığı uluslararası konferansı destekledi.[139] Sovyet hükûmetinin de davet edildiği Cenova Konferansı 1922 baharında toplandı.[165][180] Rusya'nın bazı geçmiş borçlarını sahiplenmeye istekli olan Çiçerin, bunun karşılığında Rus İç Savaşı'ndaki zararın tazminat yoluyla talep edilmesini ve bu yolla Rusya'nın ekonomik gelişme sağlayabileceğini düşündü.[181] Lenin'in kötü sağlık koşulları nedeniyle Sovyet temsilcisi olarak sorumluluk tamamen Çiçerin'de idi.[182][183] 27 Mart günü çeşitli ülkelerin temsilcileriyle bir araya gelinen toplantıda Sovyet hükûmetinin tanınmasını istedi.[182][184] Başlangıçta Almanya heyeti Sovyetleri resmî tanıma beyanında bulunmadığı gibi herhangi bir resmî ticaret anlaşmasına veya en çok gözetilen ulus kaydı ilkesine uygun olarak Rusya'ya yarayacak herhangi bir girişime yanaşmadı.[185][186] Ancak sonradan yapılan görüşmeler sonucu iki hükûmet arasında bazı anlaşmalar sağlandı ve Rapallo Antlaşması imzalandı.[185]
Sovyet heyeti konferansın ilk gününden beri son derece dikkatli idi.[187][188] Çiçerin, yeni çatışmaları ve Avrupa'nın büyük güçlerce paylaşımını önlemek için Lenin'in politikalarını uygulamakta ısrarcı oldu. Silahsızlanma, Avrupa ekonomisinin gelişimi, kapitalist ülkeler ile Sovyetlerin barış içinde bir arada var olması, hammaddeler, teknoloji, sermaye gibi pek çok konuda Sovyet çıkarlarını savundu.[187][189]
İngiltere'nin müzakerelerde tüm savaş öncesi borçların tanınması ve ödenmesi konusundaki ısrarı Sovyetler tarafından reddedildi.[190] Buna karşın Almanya ile müzakereler başarıyla sürdürüldü.[191] Almanya, Sovyetlerin İngiltere ile anlaşmasından çekiniyordu, fakat Çiçerin bu korkunun yersiz olduğunu Almanya heyetine başarılı bir şekilde aktardı.[192] 16 Nisan sabahındaki son toplantıdan sonra Almanya ve Sovyet heyeti antlaşma imzaladı.[193][194] Antlaşma, tam diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini, Sovyetler Birliği'ne çokuluslu devlet statüsünün verilmesini ve savaş tazminatları konusunda karşılıklı taleplerin feshedilmesini içeriyordu[193][195] ve on yıl boyunca Sovyet dış politikasının temel taşı olması ve Avrupalı güçleri bölmesi bakımından Çiçerin'in diplomatik kariyerinin en büyük başarısı olarak anıldı.[196][197] Çiçerin, Almanya'yı diğer devletlerden ayırmak suretiyle Sovyet tarafına çekip antlaşma imzalayarak, Lenin'in "kapitalist güçleri bölme" taktiğini başarıyla uygulamış oldu.[198] Diğer yandan, komünist kamulaştırmalar sonucu yabancı sermaye sahiplerine verilecek tazminatlar konusundaki anlaşmazlıklar devam etti.[197][199] İngiltere konferansa devam etmek üzere ısrarcı olurken, Çiçerin bu durumdan yararlanmayı tercih etti. Bu sürede çeşitli ticaret antlaşmaları imzalamak için İtalya'da kalan Çekoslovakya hükûmetiyle görüştü. Çekoslovakya resmî olarak Sovyetleri tanımayı reddetti; ancak anti-komünist gruplar ile tüm ilişkileri keseceğini bildirdi.[200]
Çiçerin Cenova Konferansı'nın bitmesinin ardından 3 Haziran günü Berlin'e geçti.[200] Almanya ile imzalanan anlaşmanın pratik sonuçları bu süreçte açığa çıkmaya başladı.[201] Almanya hükûmeti, başlangıçtaki siyasi gerginlik ortamını siyasi desteğe dönüştürdü ve ekonomik konularda işbirliğine girdi.[202] Çiçerin, Berlin'de Fransa parlamento muhalefetinin lideri Édouard Herriot ile resmî olmayan temaslar gerçekleştirdi.[203] Fransa ile yapılan müzakerelerde, Sovyetlere ziyaret gerçekleştirecek bir heyete öncülük etti[204] ve Almanya'da uzun süre kaldıktan sonra Eylül ayı sonunda Moskova'ya döndü.[204]
Almanya Dışişleri Bakanı Ulrich von Brockdorff-Rantzau ile yakın bir çalışma ortamı sağladı ve Almanya ile işbirliği politikası izledi.[200][205] Brockdorff-Rantzau da, ağır koşullara sahip Versay Antlaşması'na karşı Sovyet hükûmeti ile yakınlaştı.[200] I. Dünya Savaşı'ndaki yenilgiden sonra iki ülke arasındaki ittifak kurma girişimleri, özel krizlerden çıkış adına yapılan karşılıklı destekler dışında, pek verimli olmamıştı.[206] Almanya, gerek anlaşma konularının kapsamının geniş olması gerekse Sovyetlere gösterdiği ilginin diğer ülkelere nazaran daha az olması nedeniyle Sovyetlerin politik, askerî ve ekonomik beklentilerini karşılamadı.[207] Sovyet hükûmeti, Almanya endüstrisinin ekonomik antlaşmalarla gelişmesini ve büyük üretim makinelerinin temini konusunda antlaşma yapmak istiyordu, Brockdorff-Rantzau da bu konuya güçlü destek sunmuştu. Ancak Almanya antlaşma konusunda yavaş adımlar attı.[208] Bu süre zarfında Fransa'yla da diplomatik temaslar yapıldı, buna karşın Almanya ile halen gözle görülür sonuçlar yoktu. Çiçerin oluşan bu durumdan memnundu; çünkü bu sürede Fransa ile gelişen ilişkileri keşfetme şansı buldu.[209] Ağustos ayında Almanya'daki Gustav Stresemann hükûmeti ile aksilikler baş gösterdi. 1923 yılında başlayan Fransa'nın Ruhr'u işgali politik gerilimlere yol açtı ve Çiçerin'in Fransa-Almanya-Sovyet ittifakı kurma planlarını bozdu.[210] Bu durum karşısında Stresemann, Sovyetler'in karşı olduğu Milletler Cemiyeti'ne katılma kararı aldı.[211] Çiçerin buna yanıt olarak iç kriz halinde olan Almanya'da iktidarı ele geçirmek için hazır olan Alman komünistlerine ve gerçekleşmesini beklediği Alman devrimine, Almanya-Sovyet ilişkisinin tehlikeye girmemesi için doğrudan yardım temin etmeden politik destek verdi.[212] Hamburg Ayaklanması'nın başarısızlığı, Sovyet yanlısı Alman dış politikasının sonunu belirledi ve ikili ilişkilere zarar verdi.[213] Almanya ile yaşanan krizi telafi etmek amacıyla dış yatırımcıları çekmeye izin veren ekonomi yasasının avantajından yararlanan Çiçerin, Sovyetlere kredi teklif etmeye istekli ülkelerle ticari anlaşmaların kurulmasını tercih etti.[214] Bu durumdan ilk yararlanmak isteyen İtalya Krallığı başbakanı Benito Mussolini oldu ve Kasım 1923'te Sovyetler ile müzakerelere başladı.[214] 1924 yılı başlarında Raymond Poincaré liderliğindeki Fransa hükûmeti, Sovyetler ile ilişkileri normale döndürmek için Çekoslovakya'nın arabuluculuğu ile girişimlerde bulundu.[215] Çiçerin için Fransa'nın bu tavrı, Almanya ile uzaklaşmanın telafi edilebilmesi anlamı taşıyordu.[216] 1923 sonlarında İngiltere'de muhafazakârların seçim yenilgisi ve Ocak 1924'te Ramsay MacDonald liderliğinde liberallerin de desteğiyle ilk İşçi Partisi hükûmetinin kurulması sonrasında İngiltere resmen Sovyetler Birliği'ni tanıdı.[217]
1924 yazında Berlin'de, Almanya polisinin kaçak bir komünisti arama bahanesiyle Sovyet ticaret heyetinin genel merkezine baskın yapması sonucu ilişkiler gerildi.[218][219] Hem Çiçerin hem de büyükelçi Krestinski, Almanya makamlarının Sovyet delegasyonunun diplomatik dokunulmazlığını kabul etmediği ve buna bağlı yasal saldırıya uğradıklarını belirterek duruma tepki gösterdi.[219] Sovyet hükûmeti kriz sonrası, ticaret temsilcilerine açıkça diplomatik dokunulmazlık verilmesini Almanya'dan talep etti.[220] Temmuz sonunda yaşanan kriz karşılıklı bir anlaşma ile aşıldı.[210][221]
Komintern'in ülkelerdeki hükûmetleri yıkma faaliyetleri ve Stresemann'ın Sovyetler ile isteksiz ilişki geliştirmesi, batılı güçlerin Sovyet hükûmeti ile yakın işbirliği kurmasını engelledi.[222][not 9] Sovyetler, Şubat 1925'te iki ülke arasında resmî askerî ittifak öneren Hans von Seeckt'e destek verdi; ancak hükûmet bunu reddetti.[224] Çiçerin, Almanya ile anlaşma umudunu yitirdikten sonra Fransa-İngiltere paktı ve Almanya arasında olabilecek bir ittifaka karşı Polonya'ya gitti.[225] Almanya ile ilişkileri geliştirirken Polonya'nın uzlaşma girişimlerinden uzak kalan Sovyetler, Almanya hükûmetinin isteksizliği karşısında Nisan 1925'te Polonya'ya yöneldi.[226] Mayıs ayında Sovyet büyükelçisi, Almanya ilişkilerindeki kadar kapsamlı olmasa da, Polonya ile olan ortak sınırın güvenliğini artırma, ticaretin kolaylaşmasını sağlama gibi konularda öneriler sundu; ancak Polonya'nın taleplerinin Sovyet hükûmeti tarafından reddedilmesi üzerine görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı.[227][not 10]
Yaklaşık bir yıl boyunca kayda değer şekilde çaba harcamasına rağmen Almanya'nın Locarno Antlaşması'nı imzalamasını engelleyemedi.[229] Çiçerin bu antlaşmayı Sovyetler için bir gerileme ve Avrupa'da Sovyet karşıtı kampanyada bir İngiltere zaferi olarak görüyordu.[230] 1925 Eylül ayının sonlarında, Berlin'de imzalanmasından hemen önceki günlerde antlaşmayı engellemek için Stresemann ile doğrudan müzakere etmeye çalıştı.[231] İtalya Krallığı, İngiltere, Belçika, Fransa ve Almanya arasındaki antlaşmanın garantörü oldu.[232] Bu durum İngiltere tarafından düşman olarak algılanan Sovyet hükûmetini diplomatik olarak izole etmek ve dışlamak için bir fırsattı.[232] Çiçerin'e göre antlaşma ayrıca İngiltere için askerî ve ekonomik anlamda Sovyetleri savunmasız bırakmak adına atılan ilk adım oldu.[233] Antlaşmaya göre Milletler Cemiyeti üyesi ülkeler Almanya üzerinden askerî birliklerini geçirebilecek ve çeşitli ticari faaliyetler yapabilecekti, bu durum Sovyetler için büyük bir tehlikeydi.[234][235] I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerinin Almanya ile anlaşmasını engellemek Sovyet hükûmetinin temel politikası olduğu için, bu anlaşma Çiçerin'in politik olarak gözden düşüşünün başlangıcı oldu. 1925 yılından Dışişleri Halk Komiserliği Başkanlığı görevini bıraktığı 1930 yılına kadar sağlık sorunlarının giderek artışı, kendisine karşı duyulan siyasi hoşnutsuzlukla aynı döneme tekabül etti.[236]
Çiçerin, anlaşmanın imzalanmasından kısa süre sonra tedavi olmak ve dinlenmek için Wiesbaden'e gitti.[237] Ardından Fransa hükûmetinin İngiltere ile anlaşmasını önlemek ve iki ülke arasındaki bağları güçlendirmek için Paris'e geçti.[238] Wiesbaden'de başlayan diyabet ve nöritis tedavisi Fransız Rivierası'nda devam etti, bu arada diplomatik çalışmalarını sürdürdü, tedavi olurken önemli gazetelerle röportajlar gerçekleştirdi. Ancak çalışmasının yoğunluğu 1922 yılında Batı Avrupa'da geçirdiği süreden çok daha azdı.[239] 11 Aralık'ta Paris'e gelerek Fransa yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirdi; ancak Sovyet hükûmetine dayatılan Çarlık döneminden kalan borçların ödenmesi ve Ekim Devrimi'nden sonra mülklerine el konulan yabancılara tazminat ödenmesi yönündeki ısrarlardan dolayı görüşmeler başarısız oldu.[240] Görüşmeleri devam ettirmek üzere Hristian Rakovski Aralık 1925'te Paris büyükelçisi olarak atandı; ancak görüşmelerden yine bir sonuç alınamadı.[241] Çiçerin'e göre, Fransa ile ilişkilerin olumlu gelişememesinin nedeni İngiltere hükûmetinin Sovyetlere karşı yürüttüğü düşmanca politika idi.[241]
Moskova'ya gitmeden önce 7 Aralık'ta, Türkiye Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk ile beraberindeki Rıza Nur ve Ali Fuat Cebesoy ile yeni bir tarafsızlık ve saldırmazlık anlaşması imzaladı.[242][243] Antlaşmaya daha sonra Almanya, Litvanya, Afganistan ve İran da katılım sağladı. Sovyet hükûmeti bu dönemde Locarno Antlaşması'na karşılık gelecek arayışlar içerisinde oldu.[244] Bu ikili anlaşmalarda temel olarak imza sahibi ülkelerin birbirlerine saldırmaması veya başka bir devlet tarafından saldırı söz konusu olduğunda tarafsız kalma prensipleri esas alındı.[244][245] 26 Nisan 1926'da Almanya ile "Berlin Antlaşması" olarak da bilinen yeni tarafsızlık antlaşması imzalandı. Bu antlaşma aynı zamanda Sovyetlerin ekonomik olarak gelişmesini de sağladı.[246] Çiçerin bu dönemde Finlandiya, Estonya, Letonya ve Litvanya ile de benzer anlaşmalar yapılmasını sağladı.[247] Letonya (19 Temmuz) ve Estonya (18 Ağustos) Sovyet hükûmeti ile antlaşma imzaladılar ve ülkeler arasındaki sınır meseleleri çözüldü ve bölgedeki gerilim azaldı.[248]
Sovyetler Birliği ve İngiltere arasındaki olumsuz ilişkiler tarihsel olarak Rus İmparatorluğu ve Birleşik Krallık sömürgeciliği arasındaki rekabete dayanıyordu. Bununla birlikte Sovyet sosyalizmi ile İngiltere emperyalizmi arasında da ideolojik karşıtlık bulunuyordu.[249] Çiçerin, İngiltere hükûmetinin Sovyet hükûmetini resmen tanıması için uzun süre çalıştı.[249] İngiltere iki ülke tarafından 16 Mart 1921'de imzalanan ticaret anlaşması yoluyla, aylarca süren müzakerelerden sonra gayriresmî olarak tanıdı.[249][250] İngiltere'deki Kasım 1922 seçimlerinden sonra iktidar olan muhafazakârlar Sovyetlere nefretle yaklaşıyordu.[251] 1923 sonbaharından itibaren müzakereler büyük gerginlik içerisinde devam etti.[251] Ocak 1924'te İşçi Partisi'nin iktidara gelmesinden sonra 1 Şubat'ta İngiltere, Sovyetler Birliği'ni resmen tanıdı; ancak büyükelçi görevlendirmedi.[252][253]
İngiltere'nin Sovyetleri tanıması sonrasındaki iki yıl içinde başka ülkeler de Sovyet hükûmetini tanımaya başladı. İtalya, Avusturya, Çin, Danimarka, Fransa, Yunanistan, Meksika, Norveç, İsveç ve Japonya, Sovyetleri resmen tanıdıklarını bildirdiler.[252][254] Bu başarılar Çiçerin'in prestijini artırdı ve 1924'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne girdi.[252][255] Ancak Sovyetler üzerindeki izolasyonun kalkması teorik anlamda gerçekleşti, birçok ülkenin tanımasına rağmen sadece Almanya ile yakın ilişkileri vardı.[256]
Çiçerin 10 Ağustos 1924'te İngiltere ile yeni bir ticaret antlaşması imzaladı ve ilişkiler az da olsa iyileşti.[257] Ancak iktidardaki İşçi Partisi'nin İngiltere parlamentosunda azınlıkta olmasından ötürü, antlaşmanın parlamento onayından geçmeyeceğinden ve buna bağlı olarak ilişkilerin olumsuza dönüşmesinden her zaman şüphe duydu.[258] Nitekim Ekim ayında yapılan seçimlerde muhafazakârların zaferi, iki ülke arasındaki anlaşma ümitlerine son verdi, antlaşma onaylanmadı ve uygulamada ikili ilişkiler yeniden askıya alındı.[259]
Çiçerin, 1919 yılında Avrupa'daki devrimlerin gerçekleşme umudu henüz mevcutken, yurtdışı görüşmelerinde emperyalist güçler tarafından işgal edilen bölgelerin ve kolonilerin önemini, aynı amaçtaki Çarlık rejimini de karalayarak devamlı olarak vurguladı.[260] Çiçerin'e göre, Rusya'da gelişen devrimle birlikte sömürge boyunduruğundan kurtulmak için koloni topraklarının yakından takip edilmesi gerekliydi.[260] Bununla birlikte kapitalizmin ortadan kaldırılması dolaylı olarak kolonilerin yıkılmasına da hizmet etmeliydi.[261] Ancak Sovyetlerin askerî zayıflığı nedeniyle açıktan yüzleşmek o dönem için imkânsızdı.[262] Bu amaca yönelik olarak İran, Afganistan, Çin hükûmetleri ile birlikte Türkiye'deki ulusal hareket ile ilk temaslar da 1919 yılında gerçekleşti.[263]
İngiltere'nin engellemelerine rağmen, Türkiye ve Yunanistan arasında Lozan'da gerçekleşen barış görüşmelerine ve aynı dönemde müzakere edilen Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne Sovyet hükûmetini davet ettirmeyi başardı.[264][265] Batılı devletler Karadeniz'deki boğazlar erişiminin sınırlı olmasında ısrar etmesine rağmen Türkiye, Sovyetler Birliği'nin erişim hakkı olmasında ısrar etti.[265] Çiçerin, 22 Kasım 1922 ve 4 Şubat 1923 arasında gerçekleşen ilk tur müzakerelere bizzat katılarak İngiltere temsilcisi George Curzon ile çetin görüşmeler yürüttü.[266] Musul'un Irak Krallığı'na bırakılmasını isteyen İngiltere'ye karşı, Musul Sorununda Türkiye'ye destek verdi.[267][not 11] İlk turda tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıklarının çıkması üzerine görüşmeler kesildi ve savaş ihtimali yeniden gündeme geldi. Mustafa Kemal Atatürk bu süreçte TBMM ordusuna savaşa hazır olma talimatı verdi. Sovyetler Birliği savaş çıkarsa Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurdu. Bunun üzerine İtilaf Devletleri tekrar görüşme talebinde bulundu ve 1924 baharında ikinci tur görüşmeler başladı. Çiçerin müzakerelerin ikinci turuna katılmadı ve bu kararı onun hayatta kalmasını sağladı.[267] Kendisine suikast yapmayı planlayan Sovyet karşıtı bir göçmen, müzakerelere katılan başka bir delegasyona silahlı saldırıda bulundu ve diplomat öldü.[267] Lozan'da kaldığı süre boyunca İngiltere karşıtı devletlerle görüşme fırsatı yakaladı ve bu ülkelerle diplomatik temaslarda bulunarak anti emperyalist ve sömürge karşıtı hareketlere destek oldu.[251][268] Konferans, Çiçerin için dönüm noktası olan önemli olaylara da denk geldi; Lenin hastalığı sebebiyle politikadan çekilmişti ve yardımcısı Litvinov kendisini komiserlikten uzaklaştırmak için kampanya başlatmıştı. Ancak müzakereler beklenenden daha iyi sonuç verdi ve böylece Çiçerin prestiji ve görevdeki geleceği adına bir zafer kazandı.[269]
Çiçerin, uluslararası emperyalizmi zayıflatmak ve bununla bağlantılı olarak Avrupa'da sosyalist devrimlerin gerçekleşmesi amacıyla bağımlı ülkeler ve onların sömürgeci güçleriyle önemli ilişkiler kurulması gerektiğine inanıyordu.[270] Buna göre Sovyet hükûmeti endüstriyel olarak geri kalmış kurtuluş mücadelesi veren sömürge ülkelerin gelişmesine hizmet etmeliydi.[270] Avrupa'da beklenen devrimlerin meydana gelmemesi üzerine, İngiltere'nin çıkarlarıyla çatışma riski pahasına, 1924-1925 yıllarında Asya'daki sömürge karşıtı devrimci dalgayı desteklemek daha önemli bir hâle geldi.[271]
Uzak Doğu'da I. Dünya Savaşı'ndan çıkan Japonya ile ilişkiler geliştirildi. 20 Ocak 1925'te Japon İmparatorluğu Sovyet hükûmeti ile tarafsızlık antlaşması imzaladı ve Japonya hükûmeti çevresindeki bir çatışma durumunda tarafsız kalacağını açıkladı.[272] Sovyetler, savaş sonrası Çin'e verilen bölgelerdeki İngiltere gücünü zayıflatmak için Japonya ile ilişkiler geliştirmeyi önemsedi.[272] Aynı yöntemle İngiltere sömürgeciliğine karşı çıkmak konusunda aynı hedeflere sahip olan bölge ülkeleri ile anlaşma yoluna gitti.[273] Orta Asya ülkeleri, Afganistan, İran ve Türkiye arasında anlaşmalar sağladı.[273][274] Tüm bu anlaşmalar Batılı güçlerin Sovyetlere karşı olası saldırısına karşı koruma işlevi görüyordu.[273] 26 Şubat 1921'de İran'la, iki gün sonra da Afganistan'la dostluk ve birbirini tanıma antlaşması yapıldı.[273] 16 Mart'ta Türkiye ile Moskova Antlaşması'nı imzaladı. Benzer olarak 13 Ekim'de Kafkasya cumhuriyetleri, Sovyetler ve Türkiye arasındaki ilişkileri düzenleyen bir antlaşma imzalandı.[275] İran, Afganistan ve Türkiye ile yapılan antlaşmalar Sovyet hükûmetinin resmen tanınması, siyasi destek ve ticari avantajlar sağladı.[276] Komünist devrim korkusu nedeniyle bu ülkelerdeki egemen sınıfların isteksizliğine rağmen, ülke şartlarının yetersizliği nedeniyle dış sömürgeci güçlerin etkisini kırmak adına Sovyetlerle işbirliği yapıldı.[159] Sovyet hükûmeti ise bu anlaşmaların dünya devriminin tetikleyicisi olacağını düşünüyordu.[159]
İngiltere hâkimiyeti nedeniyle bölgede gergin olan ilişkiler, İşçi Partisinin 1925 yılında sömürge politikasının değiştirildiğini açıklamasına rağmen bir iyileşme göstermedi. Yüzünü yeniden sömürge bölgelerindeki ülkelere dönen Çiçerin, 1920'li yılların sonuna kadar Afganistan, İran, Türkiye, Yemen dahil olmak üzere pek çok ülke ile tarafsızlık antlaşmalarını uzattı ve herhangi bir savaş anında komşu ülkelerin saldırmazlığını garanti altına aldı.[277][278]
1926 Birleşik Krallık genel grevine açıktan destek veren Sovyet hükûmeti ile Kızıl Sendika Enternasyonali ve Komintern aracılığıyla iç politikasına müdahale edildiğini söyleyen İngiltere hükûmeti arasındaki ilişkiler 1926-1927 yıllarında oldukça gergin bir hâl aldı.[279] Locarno Antlaşması sonrası İngiltere önderliğinde bir ittifakın kurulmasından çekinen Sovyetler, 1926 yazı sonunda Doğu Avrupa sınırlarını kendi zararlarına çevirecek olası bir İngiliz planından endişe etmeye başladı.[280]
Çiçerin, Kasım 1926'da tedavi için gittiği Batı Avrupa'da İngiltere ile ilgili gergin ilişkilerin bir kısmını bizzat yaşadı. Haziran 1927 sonuna kadar Sovyetler Birliği'ne dönmedi,[279] sağlık durumu yıl boyunca daha da kötüleşti, Nisan ayında zorlukla çalışabildi. Aynı durum Temmuz ayında da gerçekleşince Dışişleri Komiserliği yönetimini Maksim Litvinov'a bıraktı ve tedavi için tekrar Almanya'ya ve Fransız Rivierası'na gitti.[281] Sağlık koşullarındaki olumsuzluk nedeniyle Çiçerin'in bu yıllarda Batı Avrupa'daki politik faaliyeti önceki yıllara göre daha azdı.[281]
Aralık ayında, Almanya hükûmetinin bu ısrardan rahatsız olmasına rağmen, Almanya'nın batı ittifakına katılmaması için tekrar görüşmeler gerçekleştirmeyi denedi.[282] Sağlığının kötülemesine rağmen Almanya ile siyasi anlaşmalar yapabilme isteği nedeniyle Berlin'de daha fazla kaldı.[283] 1926 yılında Sovyetlerin Çinli komünistlerle ve o dönem komünistlerle ittifak halinde olan Çan Kay Şek kuvvetleriyle anlaşma yapması üzerine İngiltere ile diplomatik kriz patlak verdi ve bu nedenle diplomatik dokunulmazlıklar konusunda sorunlar ortaya çıktı.[284][285][not 12] Haziran ayında Polonya'da bir Sovyet diplomatın öldürülmesi ve sonbaharda Fransa ile ortaya çıkan başka bir diplomatik kriz olasılığı[not 13] aynı döneme denk geldi.[284][288] Buna ek olarak, Sovyetler tarafından Fransa ve Almanya arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik girişimler, ani gelişen Almanya-Polonya ve Almanya-Fransa antlaşmaları sonucu başarısızlığa uğradı.[289] Almanya'nın anti-Sovyet koalisyonundaki güçlerle anlaşma ihtimali üzerine Çiçerin, Almanya'nın tarafsız kalması ve başka ülke askerlerinin Almanya toprakları üzerinden geçişini engellemek için 19 Haziran'da Gustav Stresemann ile bir araya geldi.[290][291] Bu dönemde batılı güçlerle gerçekleşecek bir savaş korkusu Sovyetlerin hızla sanayileşme sürecini öne çıkardı ve aynı zamanda Stalin'in bu yönde eleştiriler sunan Birleşik Muhalefet'e karşı üstün çıkmasına hizmet etti.[292][293] Bu dönemde Batı Avrupa Çiçerin'in dış politikasının yönünü gitgide daha fazla eleştirmeye başladı.[294][295][296][not 14]
1926-1927 yıllarında, Stresemann'ın ikili bir ittifakı resmîleştirmeyi reddetmesinin ardından Sovyetler Birliği diplomatik anlamda uluslararası olarak izole edildi.[298] 1922'de Rapallo Antlaşması'nda kurulan yakın Almanya-Sovyet işbirliği, 1925'te batılı güçlerin Almanya'ya baskısı sonucu kademeli olarak bozulmuştu. Almanya hükûmeti, ülkenin zayıf askerî durumu ve ekonomik koşulları nedeniyle batılı ülkelerce sunulan fırsatları kaçırmamak için ülkeye empoze edilen Sovyet karşıtı konumu kabul etti.[298] Bu durum Çiçerin'in Sovyet hükûmetindeki konumunu zayıflattı.[299] Dışişleri komiser yardımcısı Litvinov, kapitalist ülkelerin politikalarında galip çıkmasını Çiçerin'in başarısızlığına bağladı ve gerek Stalin'e gerekse Sovyet hükûmetine dış politikada değişim ihtiyacının olduğunu bildirdi.[298] 1927 yılında batılı ülkelerden gelecek bir saldırıdan endişe eden Sovyetler, Fransa'ya Çarlık döneminden kalan borcun bir kısmını ödemeyi kabul etti.[274][300][not 15] Bu dönemde Litvinov, Çiçerin'in politikalarının batılı ülkelerce reddedilmesine rağmen, Sovyetler Birliği'ne uygulanan diplomatik izolasyonu sona erdirmek için çalıştı ve Milletler Cemiyeti'nde Sovyetlerin de sözü olması için gayret gösterdi.[301] Çiçerin'in Batı Avrupa'da olduğu dönemde Litvinov, Stalin'in de desteğini alarak Sovyet dış politikasında daha fazla güce sahip oldu.[302] Çiçerin, hastalığının ilerlemesi ile aynı döneme rastlayan bu durum karşısında Sovyet dış politikası üzerindeki etkisini yitirmeye başladı.[303] 3 Haziran 1927'de, Nikolay Buharin'in Almanya-Sovyet ilişkilerini zayıflatmaya yönelik girişimleri olduğundan yakınarak görevinden istifa etti.[296]
Moskova'ya döndükten hemen sonra sunduğu istifa reddedildi.[304] Bunun sebebinin Troçki önderliğindeki Sol Muhalefeti etkisiz bırakma ve Dışişleri Komiserinin istifasının Stalin'e getirilen eleştirilerle birleştirilmesini önlemek olduğuna dair iddialar mevcuttur.[304][not 16] Çiçerin, Stalin-Troçki mücadelesinde tarafsızdı ve iki tarafla da ilişkisi kötü değildi.[305][306] Stalin, Çiçerin'in görüşlerine önem verirdi.[307] Örneğin 1928'de yabancı yatırımı teşvik etmek amacıyla batılı ülkelerle gelişmiş ilişkiler kurmak istediğini belirttiğinde Stalin'in coşkulu desteğini almıştı. Bu kararlar 1927'nin sonlarında ve 1928 başlarında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbürosu tarafından onaylandı.[307] Stalin konu hakkında 27 Aralık 1927'de Politbüro'ya ve parti merkez komitesine gönderdiği mektupta "Tüm önemli noktalarda yoldaş Çiçerin’le uyuştuğumu beyan ederim. Önerilerimde yanılmadığım yoldaş Çiçerin'in tasarıma verdiği destekle kanıtlanmıştır. Yoldaş Çiçerin'in iktisadi çevrelerdeki ruh haliyle ilgili olarak herhangi birimizden çok daha fazla bilgi sahibi olduğundan kuşku duymak zordur. Bu nedenle yoldaş Çiçerin'in tavsiyeleri, şimdi alınması gereken böylesi geniş kapsamlı kararlarda muhtemelen en büyük öneme haizdir." sözlerini sarf etti.[307][308] 1924 yılında Lenin'in ölümünden sonra Sovyet hükûmetinin güç merkezi giderek Politbüro'ya geçti.[305] Çiçerin, Batı Avrupa'da geçirdiği 1920'lerin sonlarında müziğe olan ilgisini devam ettirdi ve 1930 yılında Mozart üzerine bir deneme kaleme aldı. Anatoli Lunaçarski ve Mihail Kalinin bu makaleyi yayımlama girişimlerinde bulundu; ancak 1934 yılında bu çalışmanın yayımlanması yasaklandı.[305][309][not 17]
Çiçerin Şubat 1927'de Nikolay Buharin'i Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyen konuşmaları nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi.[296] 3 Haziran 1927'de Almanya'daki bir sanatoryumda Almanya-Sovyet ilişkilerine zarar veren olaylar hakkında yazılar yazdı ve bu yazılarında "Almanya'ya saldırarak tüm çalışmalarını mahvetmekten daha iyisini yapamayan bazı yoldaşlara" sözleriyle eleştiriler sundu.[310][311] Bu dönemde Çiçerin'in siyasi kararlar üzerindeki etkisi azaldı.[268] 29 Ekim 1927'de Çiçerin'in muhalefetine rağmen Litvinov, Milliyet Cemiyeti bünyesinde düzenlenen Dünya Silahsızlanma Konferansı öncesi hazırlık oturumlarına Sovyetler Birliği'nin katılacağını açıkladı.[312][313] Litvinov, Çiçerin'in aksine I. Dünya Savaşı'nın galip güçleriyle ilişkilerin geliştirilmesini tercih etti ve kötüye giden Almanya-Sovyetler ilişkilerini daha da kötüye götürecek bir siyasi pozisyon benimsemeye başladı.[313][314] Stalin'in sekreteri Boris Bajanov da bu dönem Litvinov ile Çiçerin arasında gergin bir ilişki bulunduğunu yazmıştı.[315][not 18] 1928 yılında Almanya ile ilişkilerin kötüleşmesinin etkisiyle, Şahtı Duruşması sonucu Sovyetler Birliği'ndeki bazı Alman teknisyenler "karşı-devrimci faaliyet ve sabotaj" suçlamasıyla tutuklandı.[313] Çiçerin, bu gelişmelerin Almanya-Sovyetler ilişkilerini zayıflatacağı üzerine pek çok eleştiri sunsa da, hastalığı ve zihinsel bitkinliği politikada etkili olmasını engelledi ve 10 Eylül 1928'de Almanya'ya geçerek dinlenmeye çekildi.[313][316] Kendi gibi ağır hasta olan Brockdorff-Rantzau ile birlikte duruşmalardaki yargılamaların ikili ilişkilere getirdiği önyargıyı azaltmaya çalıştı.[316] Bazı diplomatlara göre, Sovyet hükûmetinin, geçmiş politikalarını yerle bir eden yeni faaliyetleri ile hayal kırıklığına uğrayan Çiçerin, kalıcı olarak Almanya'ya taşınmak istemiştir.[317][318] Kısa sürmesi beklenen tedavi süreci uzadı ve bir süre daha Wiesbaden ve Frankfurt'ta kaldı.[318] Bu dönemde Sovyet hükûmetinin Almanya'ya olan dış politikasını eleştirdi.[319] Kliment Voroşilov 1929'daki 1 Mayıs İşçi Bayramı yürüyüşünde Almanya hükûmetini kötüleyen bir konuşma yaptığında, Çiçerin Politbüro'ya bu konuşmanın Almanya-Sovyet ilişkilerinde telafisi zor zarara yol açacağını belirten bir mektup gönderdi.[319] Bu gelişmelerin ardından Çiçerin'in geri dönmeyeceğinden şüphelenen Sovyet hükûmeti, çeşitli diplomatlarla birlikte Çiçerin'in Almanya'dan dönmesini istedi.[318] Birkaç başarısız girişimden sonra hükûmet, uzun dönem yakın çalışma arkadaşı olan Lev Karahan'ı Çiçerin'in yanına gönderdi ve Çiçerin Ocak 1930'da Moskova'ya geri döndü.[319] Döndüğünde dışişleri komiserliğini yürütemeyecek kadar hasta ve zayıftı.[320]
Almanya'daki tedavisinden döndükten sonra yedi ay bekledi ancak sağlığında herhangi bir iyileşme gerçekleşmedi.[268] 1928 yılından beri hastalığı nedeniyle yavaş yavaş görevinden uzaklaşan Çiçerin'in yerine 1930 yılında yardımcısı Maksim Litvinov resmen atandı.[268][309] Sovyet hükûmeti görev değişikliğini resmî olarak Çiçerin'in sağlık sorunlarına dayandırdı; ancak görevden almaya Stalin ile kötü ilişkilerin neden olduğuna dair iddialar da mevcuttur.[302] Litvinov, Çiçerin'in karşı çıktığı batılı güçlerle ilişkiler geliştirilmesi yaklaşımını destekledi.[312][321] Çiçerin, Litvinov'un Kellogg-Briand Paktı'na katılma kararına karşı çıktı; çünkü bu paktı, Milletler Cemiyeti'ne benzer şekilde batılı güçlerin aracı olarak görüyordu.[322] Çiçerin için böyle bir silahsızlanma anlaşmasına katılmak Sovyetler Birliği için tehlikeli ve yararsızdı.[322] Sovyet dış siyasetinin yönünün değişmesine rağmen Sovyet hükûmeti, Çiçerin'i 21 Temmuz 1930'a kadar resmî olarak Dışişleri Komiseri olarak görevde tuttu.[268][312][323]
Çiçerin ile Litvinov arasında kişilik farkları bulunmaktaydı. Çiçerin'in gelişen olaylara karşı daha ayrıntılı düşünmesine karşılık, Litvinov doğrudan söz söylemeyi tercih ediyordu. Ayrıca Çiçerin geleneksel Sovyet bakış açısına uygun şekilde keskin devrimci ifadeleri savunurken Litvinov uluslararası durumun farkında olarak politika üretiyordu. Bununla birlikte Çiçerin bakanlığın çalışmalarının çoğunu kendi liderliğinde yoğunlaştırırken, Litvinov bakanlık çalışanlarını daha fazla öne çıkardı.[324] Litvinov döneminde diplomatlar arası mesleki ilişki daha da gelişti.[325]
Çiçerin, dışişleri komiserliği görevinden emekliye ayrılığında sessiz bir hayata geçti ve politikadan tamamen uzaklaştı.[268][309] Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi'ndeki üyeliği sona erdi.[326] Dışişleri komiserliği binasının yanındaki evden ayrılarak Moskova'daki ABD büyükelçiliğine yakın bir evde ikamet etmeye başladı. 1931'de, Sovyet hükûmetinin reddetmesine karşın, sefalet içinde yaşadığı ve alkolizme düştüğü söylentileri ortaya çıktı.[305][326]. 1932 yılında parti merkez komitesi Çiçerin'i, ABD Büyükelçiliği yakınında Dışişleri Bakanlığı yetkilileri için inşa edilen yeni bir binaya göndermeye karar verdi.[327] Son yıllarını bu evde diyabet, polinöropati ve sinir hastalıkları ile birlikte geçirdi.[328][329] 2 Ocak 1936'da sağlığı kötüleşti ve hastaneye sevk edildi.[328]
Georgi Çiçerin 7 Temmuz 1936'da saat 09.35'te Moskova'da beyin kanaması sonucu öldü.[328] Cenazesi Novodeviçi Mezarlığı'na defnedildi. Nikolay Krestinskiy, Stalin tarafından cenaze töreninden bizzat sorumlu olarak görevlendirildi.[329] Ölümü üzerine Sovyet hükûmetinin resmî gazetesi İzvestiya'da karakterini özetleyen ve öven yazılar yayınlandı. Yazılarda çok eğitimli ve nadir bulunan bir diplomat olduğu ifade edildi ve bir sanatsever olarak tanımlandı.[307][308]
Ölümünün ardından adı Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin resmî tarihinden çıkarıldı.[330] Sonraki yıllarda Sovyet edebiyatında nadiren bahsedildi. Sovyet Diplomasi Sözlüğü'ndeki, Litvinov'un 92 sayfa ve Vyaçeslav Molotov'un 292 sayfa yer aldığı "Dışişleri Komiserleri" kısmında Çiçerin 52 sayfada tanıtıldı.[330][331][332] Stalin'in ölümünden sonra Andrey Gromiko tarafından ismi yeniden ön plana çıkarıldı ve diplomasiye katkısı yeniden vurgulandı.[329]
Moskova'da, çalıştığı binanın duvarında Çiçerin anısına bir plaket bulunmaktadır. Çiçerin Caddesi adı Moskova'da, Orenburg'da, Çelyabinsk'te, Tambov'da, Petergof'ta Kaluga'da ve Minsk'te yer alan sokaklara verilmiştir.[not 19] 1972 yılında Çiçerin anısına Sovyet posta pulu basılmıştır. Aynı zamanda adı Rusya'daki bir yolcu gemisine verilmiştir.[333]
1986 yılında Mosfilm tarafından iki bölüm şeklinde Çiçerin'in hayatını anlatan Çiçerin adını taşıyan film çekilmiştir.[334]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.