Loading AI tools
Ankara şehrinin adının etimolojik tarihçesi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Ankara, tarih boyunca pek çok değişik isimle anılmıştır. Şehir, Frigler, Galatlar ve Romalılar (Klasik, Helenistik ve Bizans dönemlerinde) tarafından gemi çapası anlamına gelen Ἄγκυρα (Klasik Yunancada Anküra okunur) olarak adlandırıldı; bu ad Latin harfleri ile Batılı kaynaklarda Ankyra ve Ancyra olarak yazılmıştır. Ankara, Arapça kaynaklarda "Beldei-el Selasil", "Mamuriye" ve "Ma'muriye-i Selâse" olarak geçer. Klasik Yunanca "Anküra" şeklinde telaffuz edilen şehrin adı, Araplar tarafından korunmuştu. Türkler'in Anadolu'ya gelmesinden sonra bu ad "Ankara" ve "Engürü" olarak değişime uğradı, batı dillerine de "Angora" olarak geçti. "Engürü" adı, Arapça ekiyle Engüriye olmuştur. Ankara'yı egemenliğinde tutan devletler tarafından basılan sikkelerde kullanılan resmî ad, Selçuklular'da "Ankara", İlhanlılar döneminde "Engürü" ve "Engüriye", Osmanlı Devleti'nde "Engürü" ve "Ankara" olmuştur. Osmanlılar'da 16. yüzyıldan itibaren şehrin adı resmen Ankara (آنقره) olmasına rağmen, halk arasında "Engürü", Batılılar arasında ise "Angora" şeklinde kullanılmaya devam etmiştir. Türkiye'nin kuruluşundan sonra diğer adların kullanımı son bulmuş ve Ankara adı evrenselleşmiştir.
Ankara civarında Hititler'den ve daha önceki medeniyetlerden kalma çeşitli arkeolojik siteler olmakla beraber bunların adları bilinmemektedir.
Ankyra, Frigler zamanında önemli bir kentti. Pers İmparatorluğu'na giden Kral Yolu üzerinde bulunuyordu[2] ve MÖ 333'te Büyük İskender'in III. Darius ile savaşmaya giderken Ankyra'dan geçtiği kayıtlarda yer alır.[3]
Tarihçi Pausanias’a göre Ankyra, Kral Midas’ın kurduğu kentti. Pausanias, "gemi çapası" anlamına gelen Ankyra adının, Frig kralı Midas'ın bir demir parçası bulduğu yere Anker (Yunanca gemi çapası anlamında) ismini vermesinden kaynaklandığını ve Kral Midas'ın, kente adını veren çapayı Zeus Tapınağı'nda sakladığını söylemektedir.[4]
2. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lidyalı seyyah Pausanias, Galatlar'ın Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken, Ankara’dan da söz eder. "Ankyra" kentini Gordios'un oğlu Midas’ın kurduğunu ve Frigler'in bir kenti olduğunu anlatır. Yunanca ve Latince gemi çapası demek olan kentin ismi için açıklama yapma gereğini duyan Pausanias, Midas’ın bulduğu gemi çapasının, kendi dönemine kadar Jüpiter Tapınağı'nda saklandığını söyleyerek kentin isminin hikâyesini aktarır. Çapa, 2. yüzyıldan itibaren sikkelerin üzerine de işlenmektedir. Gene Pausanias, adı geçen metinde, Midas kaynağı adı ile bilinen ve üzerine öyküler yazılan su kaynağının Ankyra kentinde olduğunu bildirir ve "İşte Galatlar bu Ankyra kentini aldılar" der.[5]
6. yüzyıl Bizans tarihçisi Stephanos Byzantinos, coğrafya sözlüğünde MÖ 2. yüzyılda Afrodisiaslı Apollonius'a dayandırarak Ankara'nın kuruluşuna dair bilgiler vermektedir. Bu bilgilere göre MÖ 278'de Anadolu'ya gelen Galatlar, Pontus kralı I. Mithridatis Ktistes ile birlikte Mısır'a karşı bir savaşa girer, onları mağlup ederek denize kadar sürer ve Mısırlılar'ın gemilerinden aldıkları çapaları da zafer nişânı olarak beraberlerinde yurtlarına getirir. Galatlar, bu zafer üzerine onlara verilen topraklar üzerinde bir kent kurar, adını da "çapa" anlamına gelen "Ankyra" koyarlar.[6] Ankara'da MÖ 240 veya 239 yılında Selevkos İmparatoru Selevkos II Kallinikus ile kardeşi Antiokus arasındaki çarpışma Ankyra Muharebesi olarak tarihe geçmiştir.[7]
Kelt boylardan Tektosaglar, MÖ 1. yüzyılda Ankyra'yı ele geçirdiler ama daha sonra Romalıların kontrolü altına girdiler. MÖ 25'te Ankyra'nın bulunduğu Galatya resmen Roma İmparatorluğu'nun bir vilayeti hâline geldi. Tarihçi Strabon, "Ankyra Kalesi Tektosaglara aittir. Burası Blaudos dolayındaki Lidya’ya doğru uzanan Phryg kenti ile aynı ismi taşır"[8] demektedir. (Galatya'daki Ankyra'dan başka, Frigya'da da bir Ankyra vardı.)
Ankyra'nın nasıl adlandırıldığını Ankyra'da basılmış sikkelerdeki ibareleri inceleyerek takip etmek mümkündür.[9] Roma istilasını izleyen yıllarda Ankyra ismi sikkelerde görülmedi. İşgal sonrasında Galatya, Roma resmî terimiyle bir koinon, yani bir birlik idi, Ankyra da bu koinonun resmî kimliği olmayan büyük bir kenti idi. O dönem Ankyra'da sikkeler basılır ama üzerlerinde ΚΟΙΝΟΝ ΓΑΛΑΤΙΑΣ veya ΤΟ ΚΟΙΝΟΝ ΓΑΛΑΤΩΝ (Galatya Koinon'u) yazardı.[9] Galatya, resmen bir Roma eyaleti olduktan sonra Ankyra, Augustus zamanında saygıdeğer anlamına gelen Sebaste adı ile onurlandırıldı. Diğer iki eski Galatya şehri Pessinus ve Tavium'a da aynı onursal isim verildiğınden Ankyra için bu ada bir de Tectosagon (şehre eskiden sahip olan Galat boyunun adı) eklendi ve bunun ardından basılan sikkelerde ΣΕΒΑΣΤΗΝΩΝ ΤΕΚΤΟΣΑΓΩΝ (Sebastenon Tektosagon) ibaresi yer aldı. MS 80 yılında basılan sikkelerde "Sebastene Tektosages" ibâresi kullanılmasına karşın "Ankyra" yazılı değildi. Zirâ Ankyra hâlâ bir polis (şehir) değildi.[10] Ancak, sonraki yüzyıllarda Ankyra gittikçe önem kazandı ve bu durum basılan sikkelerde şehrin adından da anlaşılabilmektedir.
Nero (54-68), Ankyra'ya Metropolis unvanı verdi. Bu, gerek sikkelerde, gerekse Augustus Tapınağı'ndaki yazılarda ilân edilmiştir. Antoninus Pius (MS 138-161) döneminden başlayarak Gallienus dönemine kadar basılmış olan sikkelerin arka yüzlerinde MHTPOΠOΛIC THC ΓAΛATIAC (Metropolis tes Galatias, Galatların Metropolisi) veya MHTPOΠOΛEΩC ANKYPAC (Metropoleos Ankyras, Ankyra Metropolisi) ibaresi bulunmaktadır.[11]
Ankyra şehri, 211-217 yılları arasında imparator olan Antoninus Caracalla'nın şehre yaptığı pek çok iyilik nedeniyle onun döneminde Antoniniana unvanını almıştır. Örneğin bir madalyada ΑΝΤΩΝΕΙΝΙΑΝΗ ΑΝΚΥΡΑ ΜΕΤΡΟ (Antoniniana Ankyra Metro[polis]) yazar.[12]
Caracalla zamanında Ankara ayrıca "Neokoros" unvanını da almıştır. Neokoros, bir eyaletteki tüm tapınaklardan sorumlu bir din adamıdır; bu din adamları imparatorlarını tanrılaştırma işlevini de üstlenince, imparatorlar adına tapınaklar inşa eden şehirler de Neokoros olarak adlandırıldılar. Neokoros olmak bir şehir için onur kaynağı idi.[13] Gallienus zamanındaki sikkelerde şehrin ikinci kere Neokoros olduğunu belirtmek için sikkelerin üzerinde BN (bis neokoros, iki kere neokoros) yazıldığı görülür.[14]
"Ἄγκυρα" kelimesi klasik Yunanca telaffuzla 'Anküra' okunur, Koini ve Bizans Yunancasında bu, 'Ankira' olarak değişmiştir.[15] (Modern Yunancada ise 'Angyira' okunur[16]) Yunan harflerinden Latin harflerine transliterasyonu yapıldığında, Batılı kaynakların bazılarında "Ankyra", bazılarında ise "Ancyra" olarak yazılır.
Şehrin adı, klasik Latince kaynaklarda "Ancyra" şeklinde yazılmıştır.[17] Klasik Latincede 'Ankira' olarak telaffuz edilen Ancyra'nın, Halk Latincesi ve ondan türeyen Latin dillerinde telaffuzu 'Ansira'ya dönüşmüştür.[18] Almancaya geçen Eski Yunanca sözcüklerde ise k harfi korunmuştur, dolayısıyla Ankyra 'Ankira' olarak okunur.[19]
Ankyra, Araplar tarafından 8. yüzyılda iki kere ele geçirilmiş, her ikisinde de Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. 7-11. yüzyıl arasındaki Bizans-Arap mücadelesi ile ilgili epik Bizans şiiri Digenis Akritis (9 ve 10. yüzyıldan kalma), "Ankyra" kalesinden bahseder.[20]
Bu mücadele Araplar tarafından da Battal Gazi Destanı'nda anlatılmıştır. Battal Gazi destanında şehrin adı "Mâmûriye" olarak geçer. Battal Gazi, 8. yüzyılda Emevi döneminde yaşamıştı. 11. yüzyılda yazılan Dânişmendnâme'de de Battal Gazi destanına değinilir. Her iki destanda da "Mâmûriye", "Engürî" ve "Engüriyye" adları eş anlamlı kullanılmıştır.[21][22][23]
Aynı dönemde Arapça kaynaklarda Ankara Kalesi'nin adı, "Kal'at üs-Selâsil"dir.[24] Arapça Selasil, zincirler (silsilenin çoğulu) demektir,[25] yani kalenin o zamanki adı, "Zincirler Kalesi" anlamına geliyordu. Şehrin kalesinin kapısında bulunan muazzam örme zincirler gündüz kaldırılır, gece bir perde gibi indirilirdi.[26] Kalesinden dolayı şehir de "Beldet üs-Selâsil", yani "zincirler beldesi" olarak anılıyordu.[24] Şehir için "Ma'muriye-i Selâse" (zincirli bayındır yer) adı da kullanılmıştır.[27]
14. yüzyılda Ankara Kalesi hâlâ "Selasil Kalesi" adıyla anılmaktaydı. Kösedağ Muharebesi'nden (1243) sonra Anadolu Moğol hakimiyetine geçmiş, 1290'da "Engürü" şehri, Ahiler tarafından idâre edilmeye başlanmıştı. Ahilerin 1361'de şehri Osmanlı sultanı I. Murad'a teslim etmeleriyle ilgili olarak, Mehmet Neşrî’nin Kitab-ı Cihannüma'sında, ”...Serhaddı Rûm'da, kaleyi selasil'e geldi, imdi oraya Engürü derler, ol diyârın müfsitleri kâm etti, ol vakit Kale-i Engüriyye ahiler elinde idi. Ahiler, istiklâl edüp kaleyi teslim ettiler.” yazar.[28]
Arap istilasını izleyen Türk fetih sürecinde, Bizans adlarına sahip olan küçük veya terk edilmiş şehirlere Türkçe yeni adlar verilmiş (Dorylaion - Eskişehir gibi), büyük şehirlerin adları ise, Türk halk etimolojisine uydurularak korunmuştur (örneğin, Caesareia - Kayseri, Iconium - Konya).[29] Eski Arap coğrafyacıları ve tarihçileri, Ankara'nın eski Yunan telaffuzu olan Anküra'yı Angüra olarak muhafaza etmişlerdir. Bu ad Ankara ve Engürü olarak değişime uğramış, bunlardan sonuncusu Arapça ekiyle Engüriye olarak edebî ve resmî dilde de görülmüştür.[30] Engüriye'yi Anguriya telaffuz edenler olmuştur. Moğol istilasından önce Anguriye isimi de görülür. Bu, Türkçeleşip Ungüri sonra da Ungüriye olmuştur.[31]
12. yüzyılda Türkmenlerin gelmesiyle Batılı kaynaklarda şehir Angora diye anılmaya başlanır. Ankara'ya has olan Ankara keçisi, Ankara kedisi, Ankara tavşanı da, Batı ülkelerinde Angora keçisi, Angora kedisi ve Angora tavşanı olarak bilinir. Angora, ayrıca, Batı dillerinde Ankara tavşanından elde edilen yünün, Rusçada ise Ankara keçisinden elde edilen tiftiğin (moher) adıdır.
Anadolu Selçuklu Devleti'nde, Ankara ismi sikkelerde ilk olarak II. Kılıçarslan'ın oğlu Ankara Meliki Mesud Şah (1095-1156) tarafından kullanılmıştır.[32] 582-600 H. tarihleri arasında Ankara darplı sikkeleri vardır. Daha sonra II. Keyhüsrev 1237-1243 tarihlerinde Ankara darplı sikkeler basmıştır. Son olarak II. Keykavus H. 655 (M. 1257) tarihli Ankara darplı sikke basmıştır. Selçuklu adına başka Ankara darplı sikke basılmamıştır.[33][34][35]
1243 Kösedağ Savaşı'nın ardından Moğollar Anadolu'yu istila ettiler. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'nun büyük kısmı İlhanlıların eline geçti. İlhanlı hükümdarı Mahmud Gazan bir zamanlar Selçuk Sultanı'nın hâkimiyetinde olan Anadolu şehirlerinde kendi adına İlhanlı sikkelerini darbettirmiştir.[36] Bu dönemde Mahmud Gazan tarafından Engür, onun halefi Ebu Said tarafından da Engüriye yazan sikkeler basılmıştır.[37][38]
Engürü ve Engüriye adları Osmanlı döneminde de kullanılmaya devam edildi. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarını anlatan Tevarih-i Al-i Osman'da, Tatarlara karşı savaşmak için Ertuğrul Bey'in I. Alaeddin Keykubad'a yardımını sunmasının karşılığı olarak, kendisine Söğüt bölgesinin verildiği, bunun üzerine Ertuğrul Bey ve aşiretinin yürüyüp Engüri'ye gittikleri yazar.[39]
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde (1648) şehre Engürü denildiğini belirtirken "Padişah defterhanesinde adı Ankara’dır." diye ekler.[40] Örneğin, 16. yüzyıla ait çeşitli resmî evraklarda Ankara (انقره) adı geçmektedir.[41][42] Aşağıda sikkelerle ilgili bölümde görüleceği üzere, II. Beyazıd döneminden itibaren darp edilen sikkelerde Ankara adı kullanılmaya başlanmıştır.
Ankara'nın resmî ad olmasına rağmen, halk arasında Engürü olarak bilinirdi. Ermenicenin Ankara şivesinde de kentin adı Engür[43] veya Angürya[44] idi. 1791'de yayımlanan bir yasaknâmede, kadınların "Engürü şalisinden" (Ankara tiftiğinden yapılma bir cins ince kumaş) entari giyinmeleri kadınların vücut hatları belli oluyor diye yasaklanmıştı[45] Aşağıda verilen halk edebiyatından alıntılar ve seyahatname alıntılarında görüleceği üzere Engürü kullanımı (ve benzerleri) Ankara adının resmîleşmesinden sonra uzun bir süre devam etmiştir.
Madenî paralar şehrin resmî adının ne olduğunu gösterir. II. Murad döneminde sikkelerin basıldığı Anadolu'daki darphaneler arasında Ankara da bulunmakta idi.[46] Engüriye adı II. Murad (1421-1451) mangırlarında belirmektedir.[47] Ankara'da basılan sikkelerde, II. Mehmet'e kadar Engüriye, onu izleyen II. Beyazıd'dan sonra ise Ankara yazardı.
Ankara darphanesinde Ankara ismi II. Bayezid döneminde, Hicrî 886'dan (1508'den) sonra basılmaya başlandı.[48][49][50]
Firdevsi-i Rûmî tarafından (1481-1521 yılları arasında) yazılan Velayet-nâme-i Hacı Bektâş Velî isimli el yazmasında Engürü ismi geçer. Eserde, Sultan Alâaddin Keykubad'ın Moğollar'a Aksaray’dan, Engürü’den tâ Sivas’a kadar olan bölgeyi verdiği yazar.[51]
Kezâ, Evliya Çelebi, 1648'de Ankara ziyaretinden bahsederken, gençliğinde "Engürüde Er yatır/Rumda Sarı Saltık" diye şarkı söylediğini belirtir.[52]
17. yüzyılda yaşamış Karacaoğlan da bir türküsünde "Çıktım seyreyledim Niğde’yi Bor’u / Acap gezsem ela gözlüm var m’ola / Güzeller durağı Tokat, Engür’ü / Acep gezsem ela gözlüm var m’ola" der.[53]
Halk edebiyatındaki "Engürü" kullanımına karşın, İstanbullu olan Kâtip Çelebi, Takvîmü't-Tevârîh'te (1648) "Ankara" kelimesini kullanmıştır.
Ankara'dan geçen seyyahların anıları şehrin halk tarafından nasıl adlandırıldığını göstermek bakımından fikir vericidir. Örneğin Ankara Muharebesi'nde (1402) Yıldırım Bayezid'in yanında bulunan ve savaş sonunda esir edilen Alman seyyah Johannes Schiltberger, anılarında şehrin (Almanca yazılışı ile) Angury veya Engury (Türkçe okunuşu ile Anguri veya Enguri) olduğunu belirtir.[55]
1648'de şehri ziyaret eden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Ankara'yı Unguriye diye yazmıştır.[40]
17. ve 18. yüzyıllarda Ankara'dan bahseden bazı Batılı seyyahlar da Batılılarca Angora olarak adlandırıldığını belirttikleri şehrin Türklerce adlandırılışını verirler. Anglosakson yazarlar şehrin yerel adının (muhtemelen İngilizce telaffuzla) Angora veya Engere,[56] resmen "Angara" olarak ama halk tarafından "Engüre"[57] ve İngilizce yazılışı ile Enguri[11] (Türkçe okunuşu ile "Engüri") olarak belirtirler. Başka yazarlar yerel adı Fransızca Engur (Türkçe "Engür")[58] ve Angouri (Türkçe "Anguri");[59] ve Almanca Ankarah veya Ankurijah[60] (Türkçe "Ankara" veya "Ankuriya") olarak belirtir. Bu yazarlar tarafından belirtilen isimlerdeki farklılıklar muhtemelen yerel telaffuzun yabancı dillere aktarılmasındaki ses kaymalarından kaynaklanmaktadır.
28 Mart 1930'da Türkiye Cumhuriyeti, yabancı ülkelerden Türk şehirleri için Türkçe adlarını kullanmalarını talep etti.[61] Bu tarihten sonra posta idaresi "Angora" ve "Constantinople" olarak adreslenmiş mektupları Ankara ve İstanbul'a ulaştırmadı.[62]
Ancak, "Ankara" adının yerel ağızda[63][64] ya da Anadolu'nun başka bölgelerinde kullanılan şivelerde[65] "Angara" şeklinde söylendiği bilinmektedir.
Latin harfleri kullanan diller arasında Ankara adını farklı yazan diller şunlardır: Portekizce (Ancara), Latince (Ancyra) ve Kürtçe (Enqere). 'R' sesi olmayan Mandarin Çincesinde Ankara (安卡拉), "Ānkǎlā" (Hanyu Pinyin yazım sistemiyle)[66] olarak söylenir.
Ankara ve Engürü isimlerinin kökeni hakkında genelde ses benzerliğine dayanan çeşitli teoriler mevcuttur. Bunların bir kısmı yanlıştır, diğerlerinin ise doğrulukları hakkında kesin delil bulunmamaktadır.
Ankara şehrinin Hitit şehri Ankuwa (diğer yazılışları ile Ankuva, Ankuvva, Ankuwash) olduğuna dair bazı eski görüşler olmakla beraber,[67][68] modern kaynaklar Ankuwa şehrinin ya Yozgat'taki Alişar Höyüğü[69][70][71] ya da günümüzde Çorum'a bağlı Eskiyapar[72] olduğunu savunmaktadır.
Yukarıda Frigya bölümünde bahsedilen Kral Midas efsanesi Ankyra adının popüler açıklamalarının en eskisi olup şehrin Frigyalılar zamanında Ankyra olarak adlandırılmasını açıklar. Ancak, Ankara'nın denizden olan uzaklığı nedeniyle, böyle bir demir parçası bulunduysa dahi onun bir gemi çapası olamayacağı ve bu efsanenin Ankyra ismine bir açıklama getirmek için sonradan uydurulmuş olabileceği de öne sürülmüştür.[73]
Büyük İskender'in MÖ 333'te Ankyra'da durmuş olduğuna dair kayıtların varlığı göz önüne alınırsa, Galatların Mısırlılardan zafer ganimeti olarak MÖ 268'de getirdikleri gemi çapaları nedeniyle şehrin öyle adlandırıldığı (bkz. yukarıda Galatya bölümü), sonradan yakıştırılmış bir hikâye olsa gerekir.
Daha sonraki yüzyıllarda Ankara'nın adıyla ilgili başka açıklamalar da getirilmiştir. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Ankara için "Mamur yer olup, üzümü çok olduğundan adına Engürü demişler" der.[40] Ungür, Farsça bir kelime olup üzüm anlamına gelmektedir.[74]
Evliya Çelebi seyahatnamesinde "Bazıları, kalesi angarya ile yapıldığından Ankara denilmiştir, derler." diye yazar.[40]
Baykal Gölü'nün adı Türkçedir, "zengin göl" anlamındadır.[75] Bu göle Yukarı Angara ve Turka ırmakları dökülür, gölün suları Angara Nehri tarafından boşaltılır.[76] Gölün kıyısındaki sahalarda ise Türklere ait birçok kalıntı bulunmuştur.[77]
1930'lu yıllarda Atatürk tarafından desteklenen Güneş Dil Teorisi'ne göre tüm diller Orta Asya'dan kaynaklanmaktaydı. 1937'deki İkinci Tarih Kongresi'nde İbrahim Necmi Dilmen, Güneş Dil Teorisinin Tarih Tezinde Yeri adlı sunumunda, Baykal Gölü'nü Yenisey Nehri'ne bağlayan Angara nehri ile, Ankara şehrinin yakınındaki Ankara Çayı arasındaki isim benzerliğine dayanarak "su" kavramı ile Ankara arasında bir bağlantı olması gerektiğini öne sürmüştü.[64]
Aynı yıl, 1937'de, Türkiye'yi ziyaret etmekte olan Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos'un Atatürk ile bir görüşmesinde Atatürk, "Ekselans, 'Ankara' adının nereden geldiğini bilir misiniz?" diye sormuş ve aldığı olumsuz yanıt üzerine getirilen "Dünya Atlası"nın bir sayfasını açıp Baykal Gölü yakınındaki Angarsk kentini göstermiş ve "İşte buradan geliyor, Ekselans!" demiştir.[78]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.