Kıbrıs Harekâtı (TSK kod adı: "Atilla Harekâtı",[19][20] Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde "Kıbrıs Barış Harekâtı", Yunanca: Τουρκική εισβολή στην Κύπρο "Kıbrıs Türk İstilası"), 20 Temmuz 1974'te Başbakan Bülent Ecevit’in emriyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs'ta başlattığı askerî harekât.[21][22][23][24][25][26] Harekâtın ilk ayağı Yunanistan Hükûmetinin desteğiyle yapılan 15 Temmuz 1974 darbesinin ardından düzenlendi. 14 Ağustos günü başlatılan ikinci harekâtla -Kuzey Lefkoşa da dâhil olmak üzere- adanın yüzde 37'sinin Türk kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı.[27] 140 bin[28][29] ila 200 bin[30] Rum, adanın kuzeyinden; 42 bin[31] ila 65 bin[32] Türk, adanın güneyinden göçmen oldu.
Kıbrıs Harekâtı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Kıbrıs Sorunu | |||||||
TSK'ye ait bir M47 tankı, başkent Lefkoşa'da bulunan Sarayönü Meydanı'na giriyor. | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Bedrettin Demirel Osman Fazıl Polat Süleyman Tuncer Sabri Demirbağ Sabri Evren |
George Karayannis Michael Georgitsis Konstantinos Kombokis Nikolaos Nikolaides Dimitrios İoannidis Nikos Sampson | ||||||
Güçler | |||||||
• 150[11]-180 adet M47 ve M48 Patton tankları[12] |
• 12.000 Rum askeri[13] | ||||||
Kayıplar | |||||||
TSK: 498 ölü ve 1.200 yaralı[14] |
Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan: | ||||||
3 Avusturyalı asker öldü ve 24 Avusturyalı, 17 Fin, 4 Britanyalı ile 3 Kanadalı olmak üzere toplam 48 asker yaralandı (UNFICYP).[14] |
Türkiye Cumhuriyeti; harekâtın, Zürih ve Londra Antlaşması'nın 4. maddesine istinaden düzenlendiğini savunmaktadır.[33] Fakat Birleşmiş Milletler[34] ve Avrupa Konseyi[35] bu harekâtı işgal olarak değerlendirmektedir.
20 Temmuz 1974 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararında[36] "Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam yarattığından Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktadır. Tüm devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir. Yabancı askerî müdahaleye derhâl son verilmelidir." diyerek harekâta karşı olduğunu belirtti ve ateşkese çağırdı.[37][38] Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 11 Mayıs 1984 tarihindeki 550 sayılı kararında ise durumu "işgal" olarak niteledi.[4][39]
Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi, 29 Temmuz 1974 tarihli 573 sayılı kararında birinci harekâtın uluslararası antlaşmalar çerçevesinde gerçekleştiğini belirtti.[40][41] Birinci harekâtın antlaşmalar çerçevesinde yasal bir müdahale olarak değerlendirilmesi mümkündür ancak belli bir bölgede kontrol kurulmasını sağlayan ikinci harekât bu kapsamda değerlendirilmemektedir.[42] Uluslararası kuruluş kararlarının çoğu, oluşan durumu "yasa dışı istila" olarak tanımlamaktadır.[40]
Arka plan
Türkler ile Rumlar arasında ilk olaylar, Osmanlı İmparatorluğu'nun adayı 1878 senesinde elli yıl olmak üzere kiralama antlaşmasıyla Birleşik Krallık'a bırakmasından sonra 1920'de kiralama süresinin dolmasına sekiz yıl kala başladı. Bu olaylar sadece siyasi kavgalar olmakla birlikte silahlı çatışmalar şeklinde olmamıştır. 1920 yılında Rumların, İngiltere'nin onayını almadan Yunanistan'a katılma plebisiti yapmak istemesi ve Birleşik Krallık yönetiminin buna izin vermemesi, Rumların önce Birleşik Krallık'ı adadan çıkarmaya yoğunlaşmasına sebep oldu. 1950'lerin sonuna kadar süren bağımsızlık hareketi, 1960 yılında uluslararası anlaşmalara dayanan bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasının yolunu açtı. Rumlar, Birleşik Krallık'ın adadan çekilmesiyle Türklerle birlikte ortak devlete razı olmadılar. Kıbrıs'ın tüm yönetimine kendileri el koyma yoluna gittiler, uluslararası anlaşmaları ve anayasayı çiğneyerek Türklere saldırılarda bulunmaya başladılar.[43][ölü/kırık bağlantı]
Zürih ve Londra Antlaşması
Zürih ve Londra Antlaşması, 11 Şubat 1959 tarihinde Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan devletleri; Kıbrıs'taki Rum ve Türk toplumları arasında imzalanan, bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nı onaylayan antlaşmadır. Rum tarafını Başpiskopos Makarios, Türk tarafını ise Fazıl Küçük temsil etmekteydi.
Bunu takip eden 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulması sağlanmış oldu.
1963-1964 olayları
Kıbrıs'taki İngiliz egemenliği, 1960 yılına kadar adanın Londra-Zürih anlaşmaları uyarınca bağımsız bir devlet ilan edilmesine kadar sürdü. Anlaşma, cumhuriyetin iki gönülsüz topluluk arasında gerekli bir uzlaşma olarak görülmesine rağmen Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplulukları açısından Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temelini oluşturdu.[44]
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960 Anayasası, uygulamada yaşanan sorunlar sebebiyle yalnızca üç yıl geçerli kaldı. Kıbrıslı Rumlar, 1958'de İngilizlerin izin verdiği, 1960 anlaşmalarında ise incelemeye tabi tutulan ayrı Kıbrıslı Türk belediye meclislerine son vermek istedi. Kıbrıslı Rumların birçoğu belediyelerin taksim yolunda ilk aşamayı oluşturacağından korkmaktaydı. Kıbrıslı Rumlar, enosis (Yunanistan ile birleşme) isterken Kıbrıslı Türkler de adanın Yunanistan ve Türkiye arasında bölünmesini yani taksimi istemekteydi.[44][45]
Kıbrıslı Rum toplumu içindeki öfke, Kıbrıslı Türklere nüfus kayıtlarının öngördüğünden daha fazla devlet makamı verilmesi sebebiyle artmaktaydı. Nüfusun %18,3'ünü oluşturan Kıbrıs Türk topluluğuna kamudaki işlerin %30'u anayasa ile tahsis edilmişti.[46] Ek olarak başkan yardımcılığı pozisyonu Türk nüfusuna ayrılmıştı ve hem başkan hem de başkan yardımcısı önemli konular üzerinde veto yetkisine sahipti.[47]
1963-1974
Aralık 1963'te Cumhurbaşkanı Makarios, hükûmetin Kıbrıslı Türk yasa koyucular tarafından engellenmesinden sonra on üç anayasa değişikliği önerdi. Bu açmazlarından bıkan ve anayasanın enosisi engellediğine inanan[48] Kıbrıslı Rumlar, 1960 Anayasası altında Kıbrıslı Türklere verilen hakların çok geniş olduğuna inanıyordu ve Akritas Planı'nı tasarlamıştı. Plan, anayasada Kıbrıslı Rumlar lehine reform yapmaya, uluslararası toplumu değişikliklerin doğruluğu konusunda ikna etmeye ve planı kabul etmemeleri durumunda birkaç gün içinde Kıbrıslı Türkleri şiddetle bastırmaya yönelikti.[49] Anayasa değişiklikleri ile Türk toplumu, hükûmetteki etnik kotaları ayarlamak ve cumhurbaşkanı ile cumhurbaşkanı yardımcısının veto yetkisini iptal etmek de dâhil olmak üzere, azınlık olarak konumlarından vazgeçmiş olacaktı.[47] Bu değişiklikler, Türk tarafınca reddedildi ve Türk temsilcisi hükûmeti terk etti ancak bu terk edişin protesto mu yoksa ulusal muhafızların zoruyla mı olduğu konusunda anlaşmazlık bulunmaktadır. 1960 yılında anayasa dağıldı ve 21 Aralık 1963'te Kıbrıs Rum polisinin de rol oynadığı ve iki Kıbrıslı Türk'ün öldürüldüğü Kanlı Noel gibi toplumsal şiddet olayları yaşandı.[49] Kıbrıs'ın bağımsızlığını sağlayan Zürih ve Londra Antlaşmaları'nın garantörleri olan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan; adaya General Peter Young komutasındaki bir NATO gücü göndermek istedi.
Hem Başkan Makarios hem de Başkan Yardımcısı Dr. Küçük barış çağrısında bulundular ancak bunlar göz ardı edildi. Bu arada şiddetin alevlendiği bir hafta içinde, Türk ordusu birlikleri kışlalarından çıkmış ve adadaki en stratejik pozisyon olan Lefkoşa-Girne yolunda pozisyon aldı. Türk ordusu bu yolun kontrolünü 1974 yılına kadar elinde tuttu. Bu yol, Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında önemli rol oynadı. 1963'ten Kıbrıs Barış Harekâtı'nın tarihi olan 20 Temmuz 1974'e kadar arasındaki dönemde yolu kullanmak isteyen Kıbrıslı Rumlara BM konvoylarının eşlik etmesi gerekmekteydi.[50]
Lefkoşa'nın kuzey banliyölerinde -kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere- 700 Türk rehine alındı. Şiddet olayları, 364 Türk ve 174 Kıbrıslı Rum'un ölmesine,[51] 109 Kıbrıslı Türk veya karma köyün yıkılmasına ve 25.000-30.000 Kıbrıslı Türk'ün yerinden olmasına neden oldu.[27] İngiliz Daily Telegraph olayları daha sonra "anti-Türk pogrom" olarak nitelendirdi.[52]
Olayların ardından Türkiye bir kez daha taksim fikrini öne çıkarttı. Özellikle Kıbrıslı Türk milislerin kontrolü altındaki bölgelerdeki yoğun çatışmalar ve anayasanın başarısızlığı, olası bir Türk müdahalesinin gerekçesi olarak öne çıkmaktaydı. ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964 tarihli ünlü mektubunda, ABD'nin olası bir istilaya karşı olduğunu ve Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesinin Sovyetler Birliği ile bir çatışmaya neden olması durumunda ABD'nin yardım etmeyeceğini belirtti.[53] Bir ay sonra ABD Dışişleri Bakanı Dean Rusk tarafından hazırlanan bir plan çerçevesinde Yunanistan ve Türkiye ile müzakereler başladı.[54]
Kriz, Kıbrıslı Türklerin ada yönetimine katılımının sona ermesine ve yönetimin meşruiyetini yitirdiğini iddia etmeleriyle sonuçlandı.[27] Bu olayın niteliği hâlâ tartışmalıdır. Bazı bölgelerde Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin seyahat etmelerini ve hükûmet binalarına girmelerini engellerken bazı Türkler, Kıbrıs Türk yönetiminin çağrılarına uyarak geri çekilmeyi reddetti[55] ve Ulusal Muhafızlar tarafından engellenen, doğrudan Türkiye tarafından desteklenen Rumlarla çevrili alanlarda yaşamaya başladılar. Cumhuriyetin yapısı tek taraflı olarak Makarios tarafından değiştirildi ve Lefkoşa, UNFICYP birliklerinin konuşlandırılmasıyla Yeşil Hat ile bölündü.[27] Türklerin seyahatleri ve temel ihtiyaçlara erişimi Rum kuvvetleri tarafından daha da kısıtlandı.[56]
Kıbrıslı Türklerin daha fazla seyahat özgürlüğü için bastırması ile 1967'de yeniden çatışmalar başladı. Daha önce olduğu gibi, Türkiye'nin Kıbrıs Türklerini olası etnik temizliğe karşı korumak için adaya müdahale edeceği tehdidine dek de durum çözülmedi. Türkiye'nin tehdidinin ardından Yunanistan'ın bazı askerî birliklerinin adadan uzaklaştırması, EOKA lideri Georgios Grivas'ın Kıbrıs'tan ayrılması ve Kıbrıs Hükûmetinin Türk nüfuslarının kaynaklarına erişimde bazı kısıtlamaları kaldırması için bir uzlaşmaya varıldı.[57]
1974 Darbesi
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz. |
Harekât kararı
Kıbrıs'ta bir darbe yapıldığı haberi, Lefkoşa'da bulunan Türk Büyükelçiliğinin gönderdiği şifreli mesajla 15 Temmuz 1974 sabahı Türk Dışişleri tarafından öğrenildi.[58] Kıbrıs'taki durumun Türkiye'nin bir askerî müdahalesini gerektirecek kadar ciddi olduğu değerlendirmesini yapan Türk Hükûmeti, 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Garanti Antlaşması'nın garantör devlet olarak Türkiye'ye verdiği müdahale hakkını kullanmadan önce diğer bir garantör devlet olan İngiltere'nin yetkilileriyle görüşerek birlikte hareket etmek üzere girişimde bulundu. İngiltere kabul etmezse Türkiye'nin yalnız başına hareket etmesi, görüşmeler sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazırlık yapması kararlaştırıldı.[59]
Dışişleri yetkilileri, bu düşünce ve planlarını 16 Temmuz'da İngiltere ve ABD'nin Ankara büyükelçiliklerine bildirdi.[59] 16 Temmuz 1974'te muhalefet partilerinin başkanlarıyla da üç saate yakın bir toplantı yapan başbakan Bülent Ecevit,[58] ertesi gün konuyu müzakere için Londra'ya gitti.[60]
Türkiye heyeti; İngiltere Başbakanı Harold Wilson, İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan ve Kıbrıs meselesini görüşmek üzere Londra'ya gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco ile ayrı ayrı görüşmeler yaptı.[58] İngiltere ve ABD, konuya Türkiye gibi yaklaşmamaktaydı. Bu arada Türkiye'de Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve Maliye Bakanı Deniz Baykal, muhalefet partilerinin başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantının sonunda tüm muhalefet parti başkanlarının, Hükûmetin kararlığını gördüğü ve destek verdiği ifade edilir.[58]
Türk heyeti, 18 Temmuz 1974 akşamı saat 20.30'da Londra'dan Ankara'ya hareket etti.[59] Başbakan Bülent Ecevit, 19 Temmuz'da 02.00'de Ankara'ya varınca Genelkurmay Başkanlığında komutanlar ile bir toplantı yaptı. İngiltere'deki görüşmelerin aktarıldığı ve hazırlıkların gözden geçirildiği bu toplantıda başbakan Bülent Ecevit, harekâtın amacı ve adının "Barış Harekâtı" olduğunu belirtti.[61] Genelkurmay'daki toplantının ardından Bakanlar Kurulu toplanıp oy birliği ile Kıbrıs'a müdahale kararı aldı. Bakanlar Kurulunun yazılı kararı, 19 Temmuz 1974 sabahı Genelkurmay Başkanlığına ulaştırıldı.[58]
Hazırlıklar
Kıbrıs'taki Sampson darbesinden sonra siyasal ve diplomatik etkinliklerle birlikte askerî hazırlıklar yapılmış; Genelkurmay, 1964 yılından beri hazırlanmış ve geliştirilmiş planlar üzerine çalışmaya başlamış ve görev alacak birlikler alarma geçirilmişti.[61] Bu hazırlıklar çerçevesinde Türk ordusunun harekâta katılabilecek satıh birlikleriyle muharebe ve idari destek birlikleri, Mersin-Taşucu bölgesi ve civarında yığınak yaptı.[62] Deniz ve Hava Kuvvetleri bir yandan savaş hazırlıklarını yürütürken buna paralel olarak Mersin-Taşucu-Kıbrıs üçgeni ve civarında keşif ve devriye harekâtını sürdürdü.[62] Türk ordusu, güneyde Kıbrıs'a karşı hazırlanırken batıda da olası bir Yunan savaşına karşı önlem aldı. Trakya'daki 2. ve 5. Kolordu birlikleri, Yunan sınırına hareket etti. Batı Anadolu'daki Ege Ordusu, sefer görev yerini aldı.[62] Donanma Ege ve Akdeniz'e açıldı ve bazı sivil gemiler, ordu emrine alındı.
Türk heyetinin olumlu bir sonuç elde edemeden Londra'dan dönüşünden sonra Genelkurmay'da yapılan toplantıda hazırlıklar gözden geçirildi. Ordu, daha önce de kararlaştırıldığı gibi, 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı harekete hazırdı.[59] Türk çıkartma filosu, 19 Temmuz sabahı saat 11.30'da Mersin'den Girne'nin batısına doğru hareket etti.[58] Altı tane boş Türk ticaret gemisinden oluşan sahte çıkarma filosu ise Mağusa'ya doğru yol aldı.[58]
Savaşı gerektirecek durumun baş göstermesi nedeniyle Ankara, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Adana, İçel ve Hatay'da, 20 Temmuz sabah saat 07.00'den itibaren bir ay süre ile Anayasa'nın 12. maddesi hükmüne dayanarak sıkıyönetim ilan edildi.[58][63]
Birinci harekât
Başbakan Bülent Ecevit, 20 Temmuz 1974 sabahı saat 06.10'da şu açıklamayı yaptı:
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs’a indirme ve çıkarma hareketi başlamış bulunuyor. Allah; milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığa ve barışa büyük bir hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz."[64][65]
20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, adaya saat 06.05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Kıbrıs'a ayak basan ilk Türk askerleri, paraşütçülerdi. Hava İndirme Tugayının 1. Paraşüt Taburu, Pınarbaşı'na; 2. Paraşüt Taburu ise Gönyeli'ye indi. İlk taburlar inerken ciddi bir ateşle karşılaşmadılar. Denizden çıkarma, Deniz Piyade Tugayına bağlı askerlerce Karaoğlanoğlu (Pentemili) Plajı'na yapıldı. Çıkarma harekâtı başlamadan önce Pladini Plajı'nın ilerisindeki dağlarda önceden belirlenen hedefler Türk jet uçakları tarafından bombalandı. İlk çıkarma aracı saat 08.50'de sahile kapak attı.[58]
Saat 11.15'te 3. Paraşüt Taburu, Pınarbaşı'na; 4. Paraşüt Taburu, Gönyeli'ye indi. 3 ve 4. taburlar, yoğun topçu ve havan ateşine tutuldular. Bu nedenle dağınık olarak inebilen taburlar bir hayli zor şartlarda toparlanabildiler.[58]
Komando Tugayı da 20 Temmuz 1974 sabahı harekete geçti. 1. Komando Taburu, saat 08.20'de Pınarbaşı'na indi. Onu 2. Komando Taburu ile Gönyeli'ye inen 3. Komando Taburu ve Hamitköy'e inen Nevşehir Komando Taburu takip etti.
Tank ve zırhlı araçlarla takviyeli Yunan Alayı, hava kararmak üzereyken Kıbrıs Türk Alayına karşı taarruza başladı. Taarruz, Kıbrıs Türk Alayı tarafından geriye püskürtüldü. Diğer taraftan Rum Millî Muhafız Kuvvetleri, Girne Boğazı'na hâkim oldu ancak 1. Komando Taburu, Doğruyol Tepesi'ni ele geçirerek Girne Boğazı'nı kontrol altına aldı.[58]
Harekâtın ikinci günü Rumlar, havadan inen birliklerle denizden çıkan birliklerin birleşmesini engellemek ve bu birlikleri imha etmek üzere harekât düzenlendi. Ada topraklarında savaş sürerken haberleşme ve koordinasyon eksikliğinden dolayı Kocatepe muhribi, Türk uçaklarınca batırıldı ve 54 asker öldü.[61][66] Kocatepe olayı üzerine Pakistan, seyyar bir hastane; İran seyyar hastane ve sağlık malzemesi gönderirken Libya, Türkiye'ye başta yedek parça olmak üzere her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu bildirmiş ve bu gelişmenin ardından Türkiye için gerekli yedek parça ihtiyacı, Libya tarafından karşılanmıştır.[58]
Dış baskıların artması neticesinde Türk Hükûmeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararını kabul ederek harekâtın üçüncü günü olan 22 Temmuz 1974 saat 17.00'den itibaren ateş kesmeye karar verdi ve bu karar Başbakan Bülent Ecevit tarafından saat 10.00'da düzenlenen basın toplantısında açıklandı.[61] Karar açıklandığı sırada henüz Kıbrıs'ta havadan inen birlikler ile denizden çıkan birlikler birleşmiş bir durumda değildi, 17.00'ye kadar bunun gerçekleşmesi beklenmekteydi.
22 Temmuz günü 10.30'da Pladini Plajı'na varan Bora Özel Kuvveti, 3. Komando Taburu ile birlikte saat 17.00'de Girne'ye girdi. Çatışmalar üç dört saat daha devam etti. Küçük Kaymaklı köyü, Lefkoşa Sancağı Mücahitleri tarafından 18.30'da ele geçirildi. 22 Temmuz'dan 30 Temmuz'a kadar geçen süre içinde yaşanan ateşkes ihlalleri sonucunda Türk birlikleri, Yukarı ve Aşağı Dikmen (Dikomo), Kaynakköy (Sihari), Taşkent (Vuno), Akçiçek (Siskilip) bölgelerini ele geçirdiler ve ayrıca Lefkoşa Havaalanı çevresinde de ilerleme kaydettiler. Lefkoşa Havalimanı'nın durumu İngiltere ve Türkiye arasında bir krize yol açmıştır. İngiltere Başbakanı Harold Wilson ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit arasında havalimanının durumu üzerine sert bir telefon görüşmesi gerçekleşti ve Wilson, Türklerin havalimanına herhangi bir taarruzda bulunmaması konusunda tehditkâr bir tutum aldı.[67] 24 Temmuz 1974 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Lefkoşa Havaalanı'nı kuvvet kullanmak suretiyle ele geçirmek için girişimde bulunmamayı kabul etti.[61]
2 ve 3. Türk Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemeye başladı. 22 Temmuz'da 3. Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepe'nin ele geçirilmesiyle Türk birlikleri önce Girne'ye girdi, daha sonra da Lefkoşa'ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson Hükûmeti görevini bıraktı. Yunanistan'da da askerî hükûmet, idareyi sivillere devretme kararı aldı ve yedi yıldır Fransa'da sürgünde bulunan Konstantin Karamanlis'i hükûmeti kurması için Yunanistan'a çağrıldı. Konstantin Karamanlis'in 24 Temmuz 1974'te hükûmeti kurması ile Yunanistan'da 1967'den beri devam eden askerî rejim son buldu.
Cenevre görüşmeleri ve ikinci harekât
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 353 sayılı kararının 5. maddesine göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin Kıbrıs'ta anayasa düzeninin yeniden kurulması amacıyla derhâl görüşmelere başlaması gerekmekteydi. Bu sebeple düzenlenen Birinci Cenevre Konferansı, 25 Temmuz 1974'te toplandı ve altı gün sürdü ve 30 Temmuz'da imzalanan Cenevre Antlaşması ile sona erdi. Üç Dışişleri Bakanı, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Türk ve Rum olmak üzere iki otonom idarenin mevcut olduğunu kabul ettiler ve bundan doğan sorunları gelecek görüşmelerde görüşmek için anlaştılar.
Protokolde garantör devletlerle Türk ve Rum toplumlarının temsilcilerinin katılacağı II. Cenevre Konferansı'nın 8 Ağustos 1974 günü toplanması öngörülmüştü. İkinci konferansa kadar Rum ve Yunan askerlerin Türk bölgelerinden çekilmeleri gerekiyordu ancak bu olmadı. Ayrıca Rumlar ve Yunanlar, Türk bölgelerine saldırılarını sürdürüp birçok Türk'ü esir almış; özellikle Muratağa, Atlılar, Sandallar ve Taşkent gibi yerlerde Türkler kuşatma altına alınmıştı.[62]
İkinci Cenevre Konferansı, 8 Ağustos 1974'te başladı. Türk tarafı Kıbrıs'ta coğrafi esasa dayalı federatif bir devlet biçiminin benimsenmesini önerdi ancak bu öneriyi Rum tarafı kabul etmedi. Türk askerî yetkililer; Rum kuvvetlerine daha fazla zaman kazandırmamak, köprü başındaki Türk kuvvetlerinin ve Türk köylerinin güvenliğini sağlamak, birinci harekât sonucunda sağlanan üstünlüğü yitirmemek için; Türk Hükûmeti ise Türk köylerinde soykırıma devam edildiği haberlerinin gelmesi üzerine 14 Ağustos'ta ikinci harekâtı başlatma yönünde hemfikir oldular.[62]
Cenevre'de sürdürülen görüşmeler sırasında anlaşmanın mümkün olmadığı kanaati kesinleşince harekâtın yeniden başlatılacağı anlamına gelen "Ayşe tatile çıksın." (Ayşe, Turan Güneş'in kızı Ayşe Güneş Ayata'nın adıdır.) parolasını Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Bülent Ecevit'e bildirdi.
Konferans, 14 Ağustos saat 02.20'de bir sonuç alınamadan dağıldı. 14 Ağustos 1974 sabahı saat 04.30'da Kıbrıs'taki Türk birlikleri harekete geçtiler. Doğu yönünde başlayan bu saldırı harekâtını 15 Ağustos 1974'te Komando Tugayı ve Kıbrıs Türk Alayı Kuvvetlerinin batı yönündeki saldırı harekâtı izledi ve Türk birlikleri, Kıbrıs'ın kuzey kıyısında doğudan batıya doğru bir dörtgen çizmeye başladılar. Bu dörtgenin bir tarafı kuzey kıyısı; öteki kenarı ise Atilla Hattı olarak bilinen, merkezi Lefkoşa olmak üzere doğuya ve batıya yayılan hattı. Varılması planlanan son hedefler doğuda Mağusa, batıda ise Lefke idi. Çarpışmalar daha çok ilk gün ve Omorfo, Lefke, Çatalköy ve Ortaköy'de oldu. İkinci Barış Harekâtı'nın üçüncü günü sonunda ada topraklarının %38'i ele geçirildi ve hedeflenen Mağusa-Lefke hattına ulaşıldı.
Sonuçlar
Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda tarafların kayıpları şöyleydi:
Türk Silahlı Kuvvetleri; 415 karacı, 65 denizci, 5 havacı ve 13 jandarma olmak üzere toplam, 498 ölü ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türk tarafında ise 70 mücahit ölü, 270 sivil ölü, 1,000 yaralı.[68]
Kıbrıs Türkleri genel olarak 1.672 ölü ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlar ise 4 bin ölü ve 12 bin yaralı vermiştir.[11][69]
Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri de kayıp vermişti: 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Fin, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştı.
1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983'te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Tepkiler
Kıbrıs Türklerinin görüşü
Kıbrıs Türk liderliğinin resmî görüşü ve kamuoyunun önemli kısmının düşüncesi, harekâtla Kıbrıslı Türklerin sistematik katliamlardan kurtulduğu, asayişin tesis edildiği yönündedir. Kıbrıslı Türklere göre Zürih Antlaşması'nın verdiği haklara istinaden Türkiye adaya haklı olarak müdahale etmiş, adanın Türk nüfusuna yönelik saldırıların bitmesinde etkin güç olmuştur.[kaynak belirtilmeli]
Kuzey Kıbrıs'ta harekâta resmî olarak "Kıbrıs Barış Harekâtı" adı verilmekte, harekât çeşitli mezarlık ve anıtlarda yüceltilerek anılmaktadır. Adaya ilk çıkan ve burada ölen Türk askerleri için yapılan Karaoğlanoğlu Şehitliği, (Ankara Çubuk Motorize Piyade Alayı Komutanı) bunun örneklerinden biridir.[kaynak belirtilmeli]
Ayrıca bugün KKTC'de bütün devlet ve diğer kurumlarda KKTC bayrağının yanında Türk bayrağı da asılmaktadır.[70]
Kıbrıs Rumlarının görüşü
Kıbrıslı Rum liderliğinin ve halkın önemli kısmının görüşü, harekâtın yasa dışı bir işgal olduğu ve KKTC'nin gayrimeşru bir ayrılıkçı hareket teşkil ettiği yönündedir. Kıbrıs Rum resmî tezine göre Türkiye burada adadaki Türklerin haklarını savunmamakta, genişlemeci gayeler gütmekte ve Kıbrıs'ta söz hakkı almaya çalışmaktadır.[kaynak belirtilmeli] 1974 sonrası resmî yayınlar; Kıbrıslı Türklerle geçmişte barışçıl bir yaşantı sürüldüğünü, Kıbrıs Sorunu'yla ilgili tüm suçun işgalci "düşman" Türkiye'de bulunduğunu iddia etmektedir.[71]
Birleşmiş Milletler
Birleşmiş Milletler'e göre Kıbrıs Cumhuriyeti adanın tek hâkimidir ve Güvenlik Konseyinin yayımladığı 550 sayılı kararla KKTC'nin Birleşmiş Milletler üyesi devletlerce tanınmamasını istemiştir. Birleşmiş Milletler'e göre Türk askeri adada işgalcidir ve buraları uluslararası herhangi bir anlaşmaya bağlı olmaksızın işgal etmiştir. Alınan bu karar neticesinde KKTC, Türkiye dışında hiçbir Birleşmiş Milletler ülkesi tarafından tanınmamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
- AİHM'in Türkiye aleyhine verdiği ilk karar, Türk harekâtı sonucunda Girne'deki evinin elinden alındığını iddia eden Titina Loizidou tarafından açılmış ve Loizidou Davası[72] olarak bilinen süreç sonunda Mahkeme, Türkiye'yi 1,2 milyon avro ödemeye mahkûm etmiştir. 1998 yılında sonuçlanan davada Türkiye, tazminatı 2003 yılında ödemiştir.
- 2006 yılında AİHM, görülmeyi bekleyen bütün tazminat davalarını bağlayan bir karar almış ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bulunan Taşınmaz Mal Komisyonunu adadaki soruna dair bir iç hukuk yolu olarak tanımlamış ve Rumlar tarafından açılmış tüm bireysel tazminat davalarını, iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle reddetmiştir.[73][74]
- 1994 yılında Rum hükûmeti tarafından açılan, harekât sonrası kaybolan 1491 Kıbrıslı Rum'un ailelerinin ve yerinden edilen 221 bin kişinin zararlarının tazminini öngören başvuru 1996 yılında AİHM tarafından kabul edilmiş, 2001 yılında açıklanan ara kararda Türkiye'nin İnsan Hakları Sözleşmesi'nin on bir maddesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Davada nihai karar 2014 yılında açıklanmış ve Türkiye, harekât sonrasında kaybolanların ailelerine 30 milyon avro, adanın kuzeyinde kalan Rumların zararlarının tazmini için de 60 milyon avro olmak üzere toplamda 90 milyon avro ödemeye mahkûm edilmiştir.[75][76]
Etnik temizlik ve savaş suçları
Kıbrıs Türklerine karşı işlenenler
Harekât boyunca Kıbrıs Türklerine yapılan katliamların en büyüğü olan Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı'nda yaşları 16 günlük ve 95 arasında değişen 126 sivil EOKA-B tarafından katledildi.[77][78][79][80][81][82][83] Birleşmiş Milletler olay ile alakalı "Yunan ve Rum silahlıları tarafından işlenen katliamın insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" söyledi.[84] Atlılar köyünde siviller öldürülmeden önce dört gün boyunca kadınlara ve kız çocuklarına defalarca tecavüz edildi.[85] Muratağa köyünde on bir kişi esir alınıp birçok kişi öldürülmüştür (Muratağa ve Sandallar köylerinde öldürülen siviller aynı toplu mezara gömüldüğü için köylerde ölen kişi sayısı ayrı ayrı bilinmemektedir ancak toplamı seksen dokuzdur.[86]). Nüfusun geri kalanı ise hâlâ kayıptır.[87]
Başka bir katliam olan Taşkent Katliamı'nda ise köyün dokuz yaşından büyük bütün Türk erkekleri yani 84 ila 89 kişi katledildi.[88][89][90][90][91][92][93][94][95]
23 Temmuz'da Washington Post, şöyle bir katliam haberi içeriyordu: "Limasol yakınlarındaki küçük bir Türk köyüne yapılan Yunan baskınında, 200 kişilik nüfustan 36 kişi öldürüldü. Yunanlar, Türk ordusu ulaşmadan önce bütün Kıbrıs Türk'ü sakinlerini öldürme emrini aldıklarını söylediler."[96]
Limasol'un Kıbrıs Ulusal Muhafızlarının eline düşmesinden sonra şehrin Türk kısmı yakıldı ve hem Türk hem de Rum görgü tanıklarına göre çocuklar vurulup kadınlara tecavüz edildi.[97][98] Tecavüz kurbanlarına "tecavüz edilip bir köşeye fırlatılan çok genç kızlar" da dâhildi.[99] Daha sonra şehirden 1.300 kişi bir kampta toplandı.[100]
Harekâtın başladığı gün olan 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Ulusal Muhafızları, 183 Türk ve 350 Rum'un yaşadığı Alaminyo kasabasına girip Alaminyo Katliamı'nda yaşları 6 ila 80 arasında değişen 13, 14 veya 15 Türk'ü öldürdü.[101][102][103]
Haziran 1974'te Taşpınar'da, hepsi Türk üç kişilik bir aile ve iki erkek öldürüldü.[104]
Kıbrıs Rumlarına karşı işlenenler
Türkiye; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından harekât boyunca insanların yerinden edilmesi, özgürlüğünden yoksun bırakılması, kötü muamele, yaşama hakkından yoksun bırakılması ve mallarından yoksun bırakılması konusunda farklı davalarda mahkûm edildi.[105][106][107]
1975'te Karpaz Yarımadası'nda bulunan Rumlar, Türkler tarafından insan hakları ihlallerine maruz bırakıldı. 2001 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin on dört maddesinin ihlalinden suçlu bulunca bölgede sadece altı yüz Rum kalmıştı.[108]
Rumlara karşı yapılan insan hakları ihlalleri, 1963-1964 yıllarında Kıbrıs Türklerine yapılan katliamlar ve harekâtın ilk aşamasında yapılan katliamların intikamı olarak görülüyordu. İhlallerin çoğu, Türk askerleri tarafından değil askerî üniforma içinde Türk askeri sanılan Kıbrıs Türkleri tarafından işlendi.[109][110]
Kayıp şahıslar
Kıbrıs'ta kayıp şahıslar sorunu, 2007 yazında BM destekli Kayıp Şahıslar Komitesinin (CMP) kayıp şahıslardan kalanları ailelerine iade etmeye başladığında yeni bir dönüş yaptı. Komite 2020 yılına kadar kayıp şahıslardan 974'ünün (700 Rum ve 274 Türk) kalıntılarına ulaştı. Ayrıca resmî kayıp listesinde olmayan 183 şahsın kalıntılarına ulaşıldı. Komite kayıtlarına göre 810 Rum ve 218 Türk hâlâ kayıptır.[111] Harekâtın bir sonucu olarak 2.000 Yunan-Rum savaş esiri, Türkiye tarafından ele geçirildi ve Türkiye'ye götürüldü. Bazıları daha sonra serbest bırakılmadı ve hâlâ kayıplardır.[112]
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kayıp şahıslar listesi, 14 Ağustos 1974'te Taşkent'te seksen üç kişinin kaybolduğunu doğrulamaktadır.[113] Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı sırasında, Muratağa köyünde tutuklanan on bir kişi ve öldürüldüğü kanıtlanan kişiler hariç, herkes kaybolmuştur.
Kültürel mirasın yok edilmesi ve yağmalanması
1989'da Kıbrıs Hükûmeti, 6. yüzyıldan kalma dört nadir Bizans mozaiğinin iadesi için bir dava açtı. Davayı Kıbrıs kazandı ve sonunda mozaikler iade edildi.[114] Ekim 1997'de mozaikleri satan Aydın Dikmen, Almanya'da bir polis baskınında tutuklandı ve evinde toplam değerleri 50 Milyon $ olan 6, 12 ve 15. yüzyıla kadar dayanan mozaikler, dinî resimler ve freskler ele geçirildi.[115]
Bir Rum iddiasına göre 1974'ten beri en az elli beş kilise camiye çevrildi ve bir ellisi daha ahırlara, müzelere, otellere, dükkânlara çevrildi veya yok edildi.[116] Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmet sözcüsüne göre kiliseler yıkıntılara dönüşmelerini engellemek için başka binalara çevrildi.[117]
Kronoloji
15 Temmuz: Kıbrıs'ta Başpiskopos Makarios'a karşı darbe yapıldı ve Nikos Sampson iktidarı ele geçirdi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit, Afyon gezisini yarıda kesip Ankara'ya döndü ve Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu, olağanüstü toplantılar yaptı.
16 Temmuz: Makarios güvenliği için bir İngiliz helikopteriyle İngilizler tarafından Malta Adası'na götürüldü. Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit, parti liderleriyle görüştü ve Yunanistan'daki darbenin doğuracağı sonuçlara karşı askerî tedbirlerin alınmaya başlandığını bildirdi. Ayrıca bu toplantıda Meclis, aynı hafta içinde perşembe günü toplanmak üzere toplantıya çağrıldı. Yunanistan'da askerî cunta, genel seferberlik kararı alındığını açıkladı.
17 Temmuz: Makarios; Birleşmiş Milletler'i, Yunanistan'ı kınamaya çağırdı ve eşzamanlı olarak NATO yayımladığı bildiriyle Yunanistan'daki cunta yönetimini uyardı. Başbakan Bülent Ecevit ve beraberindeki heyet, Yunanistan'daki darbe konusunda görüşmeler için Londra'ya hareket etti. Nikos Sampson Kıbrıs'ta da hâkim olmaya başladı. Birçok devlet başkanı, soğukkanlı olmak gerektiği konusunda mesajlar yayımladı.
18 Temmuz: Ankara'da Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve Maliye Bakanı Deniz Baykal ile parti liderleri toplandı ve Meclisin olağanüstü toplantısının cumartesi gününe ertelenmesini kararlaştırdı. Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Pekin gezisinden döndü. Londra'daki Türk heyeti, Başbakan Bülent Ecevit'in ABD Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger'in temsilcisi Joseph Sisco ile görüşmesinin ve Savunma Bakanı Hasan Esat Işık'ın İngiliz Dışişleri Bakanı James Callaghan'la son kez görüşmesinin ardından geri döndü. Aynı gün Joseph Sisco, Atina'ya gitti.
19 Temmuz: Joseph Sisco, Atina'dan sonra Türkiye'ye hareket etti. Türk Deniz Kuvvetleri savaş gemileri Mersin'den demir aldı. Joseph Sisco, gece de Ankara'da Başbakanlıkta görüşmelere devam etti. Türk ordusunun hazırlıkları tamamlandı. Mersin'de çıkarma gemilerine askerler bindirilmeye başlandı. Trakya'daki Türk ordusuna bağlı birlikler, Yunanistan sınırına doğru kaydırılmaya başlandı. Yunanistan'da darbeciler, Trakya sınırındaki köyleri boşaltma kararı aldı ve Atina radyosunda "Bir günde Konstantinopolis'teyiz." mesajları yayımlamaya başladı.
20 Temmuz: Sabah 5'te askerî Türk uçakları keşif uçuşlarını tamamladı ve asıl harekât için tekrar havalandı. Sabah 6'da Başbakan Bülent Ecevit radyodan yayımlanan mesajıyla çıkarmanın başladığını açıkladı. Sabah 8.30'da Türk askeri, Kıbrıs'a çıktı. NATO ve Birleşmiş Milletler, eşzamanlı toplantı yaptı fakat toplantı sonunda eylem kararı alınmadı. TBMM olağanüstü toplantısını yaptı. Çıkarmadan çok kısa süre önce Atina'ya ikinci kez gitmiş olan Joseph Sisco, akşam Ankara'ya döndü.
21 Temmuz: Birleşmiş Milletler 353 no.lu kararla "ateşkes" çağrısında bulundu. Yunan donanmasının Kıbrıs'a tekrar hareket etmesi durumunda vurulacağı Türkiye tarafından açıklandı. Nikos Sampson, Türkiye'nin uyarısının dikkate alınmayacağını basın yoluyla bildirdi. Başbakan Bülent Ecevit, Joseph Sisco'ya hedeflere varılmadan durulmayacağını söyledi. Joseph Sisco, Yunan cuntasındaki fikir ayrılıkları nedeniyle görüşmek için dahi muhatap bulamadığını söyledi. Türkiye'nin uyarılarına rağmen Kıbrıs'a hareket eden Yunan gemileri ve uçakları ile Baf ve Baf açıklarında muharebe edildiği Türk, Yunan ve diğer yayın kuruluşlarından duyuruldu. Bu haberleri Türk Genelkurmay Halkla İlişkiler Bürosu doğruladı. Türk birlikleri Kıbrıs'ta Türklerin yaşadığı bölgelerde kontrolü ele geçirdi. İlerlemeye devam edildiği bildirildi.
22 Temmuz: Yunan cuntasının dağılmak üzere olduğu haberleri yayıldı fakat Atina haberleri resmî elden yalanladı. Yunanistan'da ve Türkiye'de Birleşmiş Milletler'in "ateşkes" çağrısını yerine getirme kararı alındı ve 17.00'de uygulanmaya başlandı.
23 Temmuz: Muharebeler sırasında batan Türk ve Yunan gemilerinden kurtulan denizcilerin gemiler tarafından ateşkes sırasında bulunduğu basında yer aldı. Yunan cuntası, iktidarı Karamanlis'e bırakma kararı aldı ve Klerides, Nikos Sampson'un yerine geçti. Özel TBMM toplantısında "Türk ordusu başarılı bir harekat düzenledi." açıklaması yapılarak harekât tebrik edildi. Cenevre Konferansı bir gün ertelendi.
24 Temmuz: Başbakan Bülent Ecevit, yeni Yunanistan Başbakanı Karamanlis'i tebrik etti. Birleşmiş Milletler, 354 sayılı kararında 353 no.lu kararındaki "ateşkes" çağrısına uyulmaya devam edilmesini istedi.
25 Temmuz: Cenevre'de üçlü konferans akşamüstü başladı. Yunanistan, ateşkesin görüşülmesini; Türkiye, adaya gelecek olan yeni yapının görüşülmesini istedi. Mavros, Türk ordusunun genişlemeyi durdurup 22 Temmuz'da varmış olduğu hatlara geri çekilmesini istedi. Türk heyeti bu teklifi reddetti ve görüşmelere ara verildi. Aynı gün ikili görüşmeler başladı. İkili görüşmelerden olan Dr. Kissinger'ın özel temsilcisi Baffum-Güneş ve Güneş-Callaghan görüşmeleri tamamlandı. Türk heyeti, konferansın devam etmesi yönünde fikirler yayımladı. Yunan heyetinin konferansa devam etmek istemediği gerekçesiyle Callaghan, Kissenger'ı müdahil olmaya çağırdı.
27 Temmuz: Kissenger'ın müdahalesiyle Yunan heyeti konferansı terk etmekten vazgeçtiğini duyurdu. Güneş-Callaghan, Güneş-Mavros ve Callaghan-Mavros-Güneş görüşmeleri yapıldı ve uzmanların (eksper) kabul edilir bir görüş hazırlayarak ertesi gün bakanlara sunmaları kararı alındı.
28 Temmuz: Uzmanların toplantıları sabah 7'ye kadar sürdü. Güneş, toplantının yapılacağı Birleşmiş Milletler Sarayı'na girerken "Hükûmetten yetki aldım. Eğer isteklerimiz kabul edilmezse çekileceğim." dedi. Başbakan Bülent Ecevit, Ankara'da verdiği demeçte "Güvenlik sorunları ve ateşkes birbirlerinden ayrılmaz." dedi. 16.00'da uzmanların eşliğinde üç bakan, gayriresmî toplantıya başladı. Gece yarısına doğru Başbakan Bülent Ecevit'in "Türk birliklerinin adadan çekilmesi" maddesine itiraz ettiği açıklandı. Ecevit, Karamanlis'e Ege'de buluşma önerisi getirdi.
29 Temmuz: Gece 3'te Mavros, Birleşmiş Milletler Sarayı'ndan ayrıldı. Yaptığı açıklamada "Artık her şey Ankara'ya bağlı, kabine toplantısı var. Kabul veya reddecekler." dedi. Bülent Ecevit "çekilme" maddesiyle ilgili tüm tekliflerin Kıbrıs Türklerinin güvenliğinin fiilen garanti edilemeyeceği gerekçesiyle kabul edilemeyeceğini açıkladı. İngiliz Dışişleri Bakanı, Cenevre görüşmelerinin sonuca bağlanmasını istedi ve sonuca bağlanmaması durumunda Londra'ya geri döneceğini bildirdi. Callaghan-Güneş görüşmesi ve teknik seviyede kısa bir toplantı yapıldı.
30 Temmuz: Çekilmeyle ilgili tekliflerde anlaşmaya varıldı ve "Cenevre Deklarasyonu" imzalandı.
1 Ağustos: Mavros, Türkiye'nin Cenevre Deklarasyonu'nu ihlal ederek adada askerî ilerleme yaptığını söyledi ve ikinci kez görüşmelere gitmeyeceğini duyurdu.
2 Ağustos: Güneş, Türk köylerindeki Rum işgalinin devam ettiğini, bu durumda ikinci görüşmelere gidemeyeceğini bildirdi.
8 Ağustos: Üçüncü devletlerin girişimleriyle ikinci Cenevre konferansı 19.00'da başladı. Türkiye ve Yunanistan'ın görüş ayrılıkları nedeniyle uzmanlar seviyesinde üç ayrı komite kuruldu.
9 Ağustos: Görüşlerdeki ayrılıklar nedeniyle ikinci konferansa devam edilemedi. İki görüşmeler olan Kissenger'ın temsilcisi Hartman-Güneş, Güneş-Callaghan, Callaghan-Mavros görüşmeleri düzenlendi. Klerides ve Denktaş, Cenevre'ye geldi.
10 Ağustos; Kelerides, "Bu toplantı anayasal sorunları ele almaya yetkili değildir." dedi. Denktaş, "Türkiye'nin teklif ettiği coğrafi federasyon, tek çıkar yoldur." dedi.
11 Ağustos: Callaghan, Denktaş-Klerides görüşmesinin yinelenmesini istedi. Görüşme yapıldı fakat olumlu sonuç çıkmadı. Güneş-Hartman ile tekrar görüştü. Üç dışişleri bakanı arasında yemekli görüşme yapıldı, sonuçsuz kaldı.
12 Ağustos: Türkiye iki öneri açıkladı: Birincisi altı kantonlu ve ikincisi iki bölgeli. Öneriler Klerides'e ve Yunan heyetine yollandı. Kıbrıs'taki Türk birlikleri takviye edildi. Güneş-Callaghan ve Güneş-Hartman görüşmeleri yapıldı. Klerides ile Mavros bu teklifleri görüşmek üzere kırk sekiz saat süre istedi. Mavros, "Silah gölgesinde antlaşma imzalanmaz." dedi.
13 Ağustos; Mavros'un açıklaması üzerine Türk heyeti, Yunanistan'ın süre isteğini reddetti.
14 Ağustos. 05.00'te Türkiye'nin ikinci harekâtı başladı. Türk ordusuna bağlı birlikler, başkent Lefkoşa'ya girdi. Yunanistan, NATO müttefiki iki ülke arasındaki çatışmayı NATO'nun durduramadığı gerekçesiyle NATO'nun askerî kanadından ayrıldığını açıkladı.
14 Ağustos: 4 farklı Türk köyünde katliamlar: Muratağa, Sandallar, Atlılar ve Taşkent.
15 Ağustos; Yunanistan Başbakanı Karamanlis, ülkesinin Kıbrıslıların yardımına gidemeyeceğini açıkladı. Olayların sorumlusu olarak Yunan cuntası ve Türkiye'yi gösterdi.
Popüler kültürdeki yeri
- Önce Vatan (Yönetmen: Memduh Ün; Türkiye; 1974)
- Attila 74: Rape of Cyprus (Yönetmen: Mihalis Kakogiannis, Kıbrıs Cumhuriyeti; 1975)
- Kan Sesi (Yönetmen: Antonis "Tony" Angastiniotis, Kıbrıs Cumhuriyeti)
- Kıbrıs'ın 50 Yılı (Yönetmen: Rengin Güner; Türkiye; 1999)
- Bir Zamanlar Kıbrıs/Kıbrıs: Zafere Doğru (Yönetmen: Hakan İnan, Osman Taşcı, Barış Erçetin; Yapımcı: Erol Avcı; Türkiye; 2021-2022)
- Bir Kıbrıs Belgeseli: Yeşilada Kıbrıs (Mehmet Ali Birand; 1989)
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Dış bağlantılar
Wikiwand in your browser!
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.