Loading AI tools
Pan-Arabist ve milliyetçi ideoloji Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Baasçılık (/ˈbɑːθɪzm/; Arapça: البعثية, romanize: al-Baʽthīyah Arapça telaffuz: [albaʕˈθijja], baas "rönesans" veya "diriliş" anlamına gelir),[4] ilerici bir devrimci hükûmet üzerinde öncü bir partinin liderliği aracılığıyla birleşik bir Arap devletinin gelişmesini ve yaratılmasını destekleyen bir Arap milliyetçiliği ideolojisidir. İdeoloji resmi olarak Suriyeli entelektüeller Mişel Eflak (Irak liderliğindeki Baas Partisine göre), Zeki el-Arsuzi (Suriye liderliğindeki Baas Partisine göre) ve Selahaddin el-Bitar'ın teorilerine dayanmaktadır. Modern çağın Baasçı liderleri arasında Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad yer almaktadır.
Baas ideolojisi "Arapların aydınlanmasını" ve kültürlerinin, değerlerinin ve toplumlarının rönesansını savunmaktadır. Aynı zamanda tek partili devletlerin kurulmasını savunur ve siyasi çoğulculuğu reddeder - Baas Partisi teorik olarak "aydınlanmış" bir Arap toplumu geliştirmek için belirsiz bir süre kullanır. Baasçılık sekülerizm, Arap milliyetçiliği, pan Arabizm ve Arap sosyalizmi ilkelerine dayanmaktadır. Marksistler gibi Baasçılar da dini, geleneksel elitler tarafından toplumun zayıf kesimlerini ezmek ve muhafazakâr toplumsal düzenlerini pekiştirmek için kullanılan bir araç olarak görür.[5]
Baasçılık, doğal kaynakların devlet mülkiyetinde olması, korumacılık, toprakların köylülere dağıtılması ve planlı ekonomi gibi sosyalist ekonomi politikalarını savunmaktadır. Batılı sosyalist düşünürlerden esinlenmiş olsalar da ilk Baas teorisyenleri Marksist sınıf mücadelesi kavramını Arap birliğini engellediği gerekçesiyle reddetmişlerdir. Baasçılar modern Arap toplumunu geliştirmenin ve birleştirmenin tek yolunun sosyalizm olduğunu iddia etmektedirler.[6]
Var olan iki Baas devleti (Irak ve Suriye) otoriter yönetim biçimleriyle ideolojilerinin eleştirilmesini engellemiştir. Baasçı Suriye, "Baasçı" yerine "neo-Baasçı" olarak adlandırıldı çünkü Suriye Baas Partisi liderliği tarafından geliştirilen Baasçılık biçimi, Eflak ve Bitar'ın hakkında yazdığı Baasçılıktan oldukça farklıydı.
Baasçılığın kökenleri, Mişel Eflak, Selahaddin el-Bitar ve Zeki el-Arsuzi tarafından geliştirilen siyasi düşünce ile başlamıştır.[7] Eflak, Bitar ve Arsuzi hiçbir zaman aynı örgüte üye olmayıp farklı partiler kurarken, bir yanda Eflak ve Bitar, diğer yanda Arsuzi farklı ideolojik katkılarda bulunsalar da Baasçılığın kurucuları olarak kabul edilirler.[7] Aynı örgüte üye olmaya en yakın oldukları zaman, bu üçünün Mişel Kuzman, Şakir el-As ve İlyas Kandalaft ile birlikte bir parti kurmaya çalıştıkları 1939 yılıydı.[7] Ancak bu girişim, Arsuzi'nin Eflak'tan şahsen hoşlanmadığı için gerçekleşmedi.[7]
Arsuzi, 1940'ta Arap Baas Partisini kurdu ve görüşleri, küçük ortak Selahaddin el-Bitar ile birlikte 1940'ta Arap İhya Hareketini kuran ve daha sonra 1943'te Arap Baas Hareketi adını alan Eflak'ı etkiledi.[8] Eflak ondan etkilenmiş olsa da Arsuzi başlangıçta Eflak'ın hareketiyle iş birliği yapmadı. Arsuzi, 1941'de ara sıra kendisine "Arap Baası" adını veren Arap İhya Hareketinin varlığının, aynı adı taşıyan bir hareket yaratarak Araplar üzerindeki etkisini engellemek için emperyalist bir komplonun parçası olduğundan şüpheleniyordu.[8]
Arsuzi, savaşlar arası dönemde Arap milliyetçisi siyasetiyle ilişkilendirilen İskenderunlu bir Araptı. Fransız Devrimi'nden, Alman ve İtalyan birleşme hareketlerinden ve Japon ekonomik "mucizesinden" ilham aldı.[9] Görüşleri, aralarında Georg Hegel, Karl Marx, Friedrich Nietzsche ve Oswald Spengler'in de bulunduğu bir dizi önde gelen Avrupalı felsefi ve politik figürden etkilenmiştir.[9]
Arsuzi, 1939'da popüler lideri öldükten ve parti kargaşaya düştükten sonra Milliyetçi Hareket Birliği (MHB) partisinden ayrıldığında, 1939'da kısa ömürlü Arap Ulusal Partisini kurdu ve partiyi aynı yıl içinde feshetti.[8] 29 Kasım 1940'ta Arsuzi Arap Baasını kurdu.[8] Baasçılığın gelişiminde önemli bir çatışma ve dönüm noktası, Arsuzi ve Eflak'ın hareketleri, Raşid Ali el-Geylani'nin 1941 darbesi ve ardından gelen İngiliz-Irak Savaşı konusunda fikir ayrılığına düştüğünde meydana geldi. Eflak'ın hareketi, Geylani hükûmetini ve Irak hükûmetinin İngilizlere karşı savaşını destekledi ve Irak'a gidip Irak hükûmeti için savaşmak üzere gönüllüler örgütledi. Ancak Arsuzi, darbenin kötü planlanmış ve başarısız olduğunu düşünerek el-Geylani hükûmetine karşı çıktı. Bu noktada Arsuzi'nin partisi üyelerini ve Eflak hareketine aktarılan desteği kaybetti.[8]
Daha sonra, Arsuzi'nin Arap siyasetindeki doğrudan etkisi, Vichy Fransası yetkililerinin onu 1941'de Suriye'den sürmesinden sonra çöktü.[8] Eflak'ın Arap Baas Hareketinin bir sonraki büyük siyasi eylemi, Lübnan'ın 1943'te Fransa'dan bağımsızlık savaşını desteklemesiydi.[8] Arap Baas Hareketi, 1947'de Arsuzi'nin Arap Baas Partisi ile resmen birleştiği ilk parti kongresini düzenleyene kadar yıllarca katılaşmadı.[8] Her iki Baas hareketinde de başlangıcından itibaren sosyalist değerler mevcut olsa da, parti 1953'te Ekrem el-Havrani'nin Arap Sosyalist Hareketi ile birleşene kadar vurgulanmadı.
1966'da Baas hareketi biri Suriye, diğeri Irak ağırlıklı olmak üzere ikiye bölündü. Ofra Bengio, bölünmenin bir sonucu olarak, Arsuzi'nin Suriye yanlısı Baas hareketinde Baasçı düşüncenin resmi babası olarak Eflak'ın yerini aldığını, oysa Irak yanlısı Baas hareketinde Eflak'ın Baasçı düşüncenin de jure babası olarak kabul edildiğini iddia ediyor.[10]
Eflak, bugün Baas hareketinin kurucusu veya en azından onun en önemli katkıcısı olarak kabul ediliyor.[11] Ancak Arsuzi ve Selahaddin el-Bitar gibi başka önemli ideologlar da vardır. Arap Baas Hareketinin kuruluşundan 1950'lerin ortalarına kadar Suriye'de ve 1960'ların başına kadar, Baas Partisinin ideolojisi büyük ölçüde Eflak'ınkiyle eş anlamlıydı. Eflak'ın Arap milliyetçiliği hakkındaki görüşü, Orta Doğu Enstitüsünden tarihçi Paul Salem gibi bazıları tarafından romantik ve şiirsel olarak değerlendiriliyor.[11]
Entelektüel anlamda Eflak, muhafazakar Arap milliyetçi düşüncelerini yeniden şekillendirdi ve onları, Arap dünyasında meydana gelen dekolonizasyon ve diğer olaylarla uyum içinde gelişen güçlü bir devrimci ve ilerici eğilimi yansıtacak şekilde değiştirdi. Eski yönetici sınıfların devrilmesinde ısrar etti ve İslam'ı devletten ayırarak laik bir toplumun yaratılmasını destekledi. Bütün bu fikirler onun değildi, ama bu inançları ulus ötesi bir harekete dönüştürmeyi başaran Eflak'tı.[11] Baasçılığın temeli, uluslararası sosyalist hareket ile ilişkili olmayan ve pan-Arap özelliklerine sahip bir sosyalizm olan Arap sosyalizmidir.[12]
Eflak ve Bitar tarafından geliştirilen Baasçılık, benzersiz bir Arap merkezli solcu ideolojiydi. İdeoloji kendisini "materyalist komünizme karşı Arap ruhunu" ve "ölü gericiliğe karşı Arap tarihini" temsil ediyor olarak sundu.[7] Cevahirlal Nehru, Cemal Abdünnasır ve Josip Broz Tito'nun Bağlantısızlar Hareketi siyasetine ideolojik benzerliğe sahipti. Tarihsel olarak Soğuk Savaş döneminde ABD liderliğindeki Batı Bloku ile veya Sovyetler Birliği liderliğindeki Doğu Bloku ile ilişkiler kurmaya karşı çıktı.[13]
Eflak, Satı el-Husri'nin dilin Arap ulusunun başlıca tanımlayıcı birleştirici faktörü olduğu görüşünü destekledi, çünkü dil düşünce, norm ve ideallerin birliğine yol açar. Tarih de "bilincimizin şekillendiği verimli toprak" olduğu için birleştirici bir özellikti.[11] Eflak'ın Baasçı düşüncesinin merkezi özelliği baas idi (kelimenin tam anlamıyla "rönesans").[11]
Bu rönesansa ancak Arap devletlerinin birleştirilmesiyle ulaşılabilir ve Arap dünyasını siyasi, ekonomik, entelektüel ve ahlaki olarak dönüştürebilirdi. Eflak'a göre, ilk Arap rönesansı İslam'ın yedinci yüzyılda ortaya çıkışı olurken, bu "gelecekteki rönesans" bir "yeniden doğuş" olacaktı. Yeni "rönesans", Baas partisinin "Ebedi Bir Mesaj Taşıyan Tek Millet" sloganında özetlenen başka bir Arap mesajı getirecekti.[11]
Arap ulusu bu "rönesansa" ancak "birlik, özgürlük ve sosyalizm" hedeflerine yönelik devrimci bir süreçle ulaşabilirdi.[11] Eflak'ın görüşüne göre, bir ulus yalnızca "ilerleyebilir" veya "gerileyebilir".[11] Zamanının Arap devletleri, hastalıkları "feodalizm, mezhepçilik, bölgeselcilik, entelektüel gericilik" nedenleriyle ancak kademeli olarak "gerileyebilirdi". Eflak, bu sorunların ancak devrimci bir süreçle çözülebileceğine inanıyordu. Bir devrim ancak devrimciler safsa ve neredeyse dinsel olarak göreve bağlıysa başarılı olabilirdi. Eflak, "kaçınılmaz bir sonuç" olarak başarılı bir devrim için öncü bir partinin gerekliliğine ilişkin Leninist görüşü destekledi.[11] Baas ideolojisinde öncü, Baas Partisiydi.[11]
Eflak, gençliğin başarılı bir devrimin anahtarı olduğuna inanıyordu. Gençlik, henüz başka görüşlerle aşılanmadıkları için değişime ve aydınlanmaya açıktı. Eflak'a göre, Arap gençliğinin hayal kırıklığı büyük bir sorundu. Bu hayal kırıklığı ise bireyciliğe yol açtı ve gelişmiş ülkelerin aksine az gelişmiş bir ülkede bireycilik sağlıklı bir işaret değildi.[11]
Partinin devrimden önceki ana görevi, halka aydınlanmış fikirleri yaymak ve toplumdaki gerici ve muhafazakar unsurlara meydan okumaktı. Eflak'a göre bir Baas Partisi, parti liderliği aydınlanma düşünceleriyle aydınlanıncaya kadar eğitimsiz kitleleri partinin dışında tutacak bir proselitizasyon politikası sağlayacaktı. Ancak, parti aynı zamanda siyasi bir örgüttü ve Eflak'ın belirttiği gibi siyaset "bu aşamadaki meselelerin en ciddisi" idi.[11] Baasçılık, öncü bir partinin "yeni bir toplum" inşa etmek için belirsiz bir süre hüküm sürmesi bakımından Leninist düşünceye benziyordu.[11]
Eflak Leninist modeline dayalı kararlı bir aktivist devrimci partinin fikrini destekledi,[11] pratikte bu durum demokratik merkeziyetçiliğe dayanıyordu.[14][15][16] Devrimci parti siyasi iktidarı ele geçirecek ve bundan sonra toplumu daha iyiye dönüştürecekti. Devrimci parti sayıca azınlıktayken, nüfusun çoğunluğu ona karşı olsa bile bir politika başlatma hakkına ve mutlak güce sahip bir kurumdu. Baas Partisi, Leninist modelde olduğu gibi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyordu, çünkü halk bir bütün olarak henüz bunu bilmiyordu. Çünkü halk hâlâ eski değer ve ahlaki sistemin etkisindeydi.[11]
Eflak'a göre, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı çıkarılan Arap İsyanı (1916-1918), gerici bir sınıf tarafından yönetildiği için Arap dünyasını birleştirmeyi başaramadı. Arap İsyanı liderlerinin yaptığı gibi monarşiyi destekleyen yönetici sınıfın gerici bir sınıfla eş anlamlı olduğuna inanıyordu. Baas ideolojisinde yönetici sınıfın yerini devrimci ilerici bir sınıf alacaktı. Eflak, her türlü monarşiye şiddetle karşıydı ve Arap İsyanı'nı "birliği geriliğin geriliğe, sömürünün sömürüye ve sayıların koyunlar gibi sayılara karşı toplanması olarak anlayan kralların ve feodal beylerin yanılsamaları" olarak nitelendirdi.[11]
Arap İsyanı'nı "kansız ve sinirsiz birlik mücadelesi" içinde bırakan, gerici sınıfın Arap birliği görüşüydü.[11] Eflak, Alman birliğini bunun kanıtı olarak gördü. Bu görüş, Eflak'ı Almansever olan bazı Arap milliyetçileriyle karşı karşıya getirdi. Eflak'a göre, Bismarck'ın Almanya'yı birleştirmesi ile dünyanın gördüğü en baskıcı ulusu kuruldu; bu da büyük ölçüde mevcut monarşiye ve gerici sınıfa yüklenebilecek bir gelişmeydi. Eflak'a göre, Alman örneğini kopyalamak felaket olurdu ve Arap halkının köleleştirilmesine yol açardı.[11]
Gerici sınıflarla savaşmanın tek yolu, merkezinde birlik mücadelesi olan "ilerici" devrimde yatmaktadır. Bu mücadele, toplumsal devrimden ayrı tutulamaz –bu ikisini ayırmak hareketi zayıflatmakla aynı şey olurdu– .Statükodan memnun olan gerici sınıflar, "ilerici" devrime karşı çıkacaklardı. Devrim bir "bölgede" (ülkede) başarılı olsa bile, kaynak kısıtlamaları, küçük nüfuslar ve diğer Arap liderlerin elindeki devrim karşıtı güçler nedeniyle o bölge gelişemezdi. Bir devrimin başarılı olması için Arap dünyasının "organik bir bütün" (kelimenin tam anlamıyla bir olması) haline gelmesi gerekir. Kısacası Arap birliği, "ilerici" devrimin hem nedeni hem de sonucudur.[11]
Devrimin başarısının önündeki en büyük engel Arap Birliğidir. Eflak, Arap Birliğinin hem bölgesel çıkarları hem de gerici sınıfları güçlendirdiğine ve böylece bir Arap ulusu kurma şansını zayıflattığına inanıyordu. Arap devletlerinin çoğunluğunun gerici sınıfların egemenliği altında olduğu dünya durumu nedeniyle, Eflak ideolojisini gerçeğe uyacak şekilde revize etti. Arap Dünyası çapında ilerici bir devrim yoluyla bir Arap ulusu yaratmak yerine, asıl görev, devrimi bir Arap ülkesinden diğerine yayan ilerici devrimciler olacaktır. Başarılı bir şekilde dönüştürüldüğünde, yaratılan ilerici devrimci ülkeler, Arap dünyası tek bir Arap ulusuna dönüşene kadar birer birer birleşecektir. İlerici devrimci hükûmetler devrimin yayılmasına katkıda bulunmaz ise devrim başarılı olamayacaktır.[11]
“ | "Özgürlük, milletin hayatında bir lüks değil; temeli, özü ve anlamıdır". | ” |
—Eflak'ın 1959'da yaptığı bir konuşma[11] |
Temelde, Eflak özgürlük konusunda otoriter bir bakış açısına sahipti. Liberal demokratik özgürlük kavramının aksine, Eflak'ın vizyonunda özgürlük, partinin kalbinde ortak iyi olduğu için halk tarafından seçilmeyen bir Baas partisi tarafından sağlanacaktır. Tarihçi Paul Salem, böyle bir sistemin zayıflığını "oldukça açık" olarak değerlendirdi.[11]
Eflak, özgürlüğü Baasçılığın tanımlayıcı özelliklerinden biri olarak gördü. Düşüncelerin dile getirilmesi ve bireyler arasındaki etkileşim, yeni bir toplum inşa etmenin bir yoluydu. Eflak'a göre, yeni değerler ve düşünceler yaratan şey özgürlüktü.[11] Eflak, fikirlerin insan etkileşimi yoluyla aşağıdan değil yukarıdan geldiği için emperyalizm, sömürgecilik, dini veya aydınlanmamış bir diktatörlük altında yaşamanın özgürlüğü zayıflattığına inanıyordu. Eflak'a göre Baas partisinin ana önceliklerinden biri, yeni fikir ve düşünceleri yaymak; bireylere, partinin kendisini Arap halkı ile hem onların yabancı emperyalist baskıcıları hem de Arap toplumu içinde ortaya çıkan bu tiranlık biçimleri arasına kendisini yerleştireceği için, bireylere fikirlerin peşinden gitmeleri için ihtiyaç duydukları özgürlüğü vermektir.[11]
Özgürlük kavramı Eflak için önemli bir ideal olsa da, Leninist sürekli bir devrimci mücadele modelini tercih etti ve özgürlüğün bir dizi kurum ve kural tarafından korunduğu bir toplum için kavramlar geliştirmedi. Baas tarafından yönetilen ve halka bilgi yayan tek partili bir devlet vizyonu, bireysel etkileşimler konusundaki görüşüne birçok yönden aykırıydı. Baas partisi, üstünlüğü sayesinde "özgürlüğü" tesis edecekti. Eflak'a göre özgürlük, gerçekten özgür bir toplum yaratmak için aydınlanmış bir ilerici gruba ihtiyaç duyduğundan, hiçbir yerden gelemezdi.[11]
“ | "Sosyalizmi kitaplardan, soyutlamalardan, hümanizmden ya da acımadan değil, ihtiyaçtan dolayı benimsedik [...] çünkü Arap işçi sınıfı bu dönemde tarihin hareket ettiricisidir". | ” |
—Eflak'ın sosyalizmin gerekliliği hakkındaki görüşü[11] |
Eflak, bazı Marksist ilkeleri derinden destekledi ve Marksist "yaşamdaki maddi ekonomik koşulların önemi" kavramını modern insanlığın en büyük keşiflerinden biri olarak gördü.[11] Bununla birlikte Eflak, Marksizm'in insan maneviyatını unutmuş olduğuna inandığı için, diyalektik materyalizmin tek gerçek olduğuna dair Marksist görüşe katılmadı. Kavramın küçük ve zayıf toplumlar için işe yarayacağına inanmakla birlikte, Arap gelişimindeki tek gerçek olarak diyalektik materyalizm kavramı yanlıştı.[11]
Araplar kadar ruhani bir halk için işçi sınıfı, Arap ulusunu özgürleştirmeye yönelik çok daha büyük bir harekette en önemli grup olsa da sadece bir gruptu. Karl Marx'ın aksine Eflak, işçi sınıfının tarihteki yerinin ne olduğundan emin değildi. Marx'ın aksine, Eflak milliyetçiliğe de inanıyordu ve Arap dünyasında sadece işçi sınıfının değil tüm sınıfların "yabancı güçlerin kapitalist egemenliğine" karşı çalıştığına inanıyordu. Batı'da çeşitli sınıflar arasındaki mücadele, Arap dünyasında siyasi ve ekonomik bağımsızlık mücadelesiydi.[11]
Sosyalizm Eflak için bir Arap "rönesans" dönemini başka bir deyişle bir modernleşme dönemini başlatma hedefini gerçekleştirmek için gerekli bir araçtır. Birliktelik Arap dünyasını bir araya getirirken ve özgürlük Arap halkına özgürlük sağlarken; sosyalizm birlik ve özgürlüğü mümkün kılan temel taştır; çünkü sosyalizmin olmadığı devrim, devrim demek değildir. Eflak'a göre, anayasal demokratik bir sistem, Suriye gibi, köylülerin bastırılmasının halkın siyasi özgürlüğünü geçersiz kıldığı "sözde-feodal" bir ekonomik sistemin egemen olduğu bir ülkede başarılı olamazdı. Özgürlük, Suriye'nin genel olarak yoksulluk çeken halkı için neredeyse hiçbir şey ifade etmiyordu ve Eflak, sosyalizmi onların kötü durumuna çözüm olarak gördü.[11]
Eflak'a göre sosyalizmin nihai amacı, devlet kontrolünün veya ekonomik eşitliğin ne kadar gerekli olduğu sorusuna cevap vermek değildi. Bunun yerine sosyalizm, "insanın hayvani ihtiyaçlarını karşılamanın bir aracıydı, böylece bir insan görevlerini yerine getirmekte özgür olabilirdi". Başka bir deyişle sosyalizm, nüfusu kölelikten kurtaran ve bağımsız bireyler yaratan bir sistemdi. Bununla birlikte, ekonomik eşitlik Baas ideolojisinde temel bir ilkeydi, çünkü eşitsizliğin ortadan kaldırılması "bir grubun diğeri üzerindeki tüm ayrıcalık, sömürü ve tahakkümünü ortadan kaldıracaktı". Kısacası, eğer özgürlük başarılı olacaksa, Arap halkının sosyalizme ihtiyacı vardı.[11]
Eflak, bu sosyalizm biçimini Arap sosyalizmi ile uyum içinde var olduğunu ve bazı yönlerden Arap milliyetçiliğine tabi olduğunu belirtmek için etiketledi. Bir Hristiyan olan Eflak'a göre, İslam peygamberi Muhammed'in öğretileri ve reformları, sosyalizme gerçek bir Arap ifadesi kazandırmıştı. Sosyalizm, Eflak tarafından adalet olarak görülüyordu ve Muhammed'in reformları hem adil hem de akıllıcaydı. Modern zamanlarda Baasçılar, tıpkı Muhammed'in yedinci yüzyılda yaptığı gibi adil ve radikal biçimlerin başka bir yolunu başlatacaklardı.[11]
“ | "Avrupa geçmişte olduğu kadar bugün de İslam'dan korkuyor. Artık İslam'ın gücünün (geçmişte Araplarınkiyle ifade ediliyordu) yeniden doğduğunu ve yeni bir biçimde ortaya çıktığını biliyor: Arap milliyetçiliği". | ” |
—Eflak'ın İslam'ın karakteriyle ilgili 1943'e kadar uzanan çalışmalarından birinden[17] |
Bir Hristiyan olmasına rağmen, Eflak, İslam'ın yaratılmasını Arap dehasının, kültürünün, değerlerinin ve düşüncesinin bir kanıtı olarak gördü.[18] Eflak'a göre, İslam'ın özü onun devrimci nitelikleriydi.[19] Eflak, hem Müslüman hem de gayrimüslim tüm Arapları, İslam'ın bir Arap karakteri yaratmada oynadığı role hayran kalmaya çağırdı, ancak İslam'a bakışı tamamen maneviydi ve Eflak, bunun devlete ve topluma "empoze edilmemesi gerektiğini" vurguladı. Eflak, Baas partisinin ateizme karşı olduğunu, aynı zamanda köktendincilerin "sığ, sahte bir inancı" temsil ettiği için köktendinciliğe de karşı olduğunu defalarca vurguladı.[20]
Baas ideolojisine göre tüm dinler eşitti. Ateist karşıtı duruşuna rağmen, Eflak laik hükûmetin güçlü bir destekçisiydi ve Baasçı bir devletin dini "bir temele, Arap milliyetçiliğine ve ahlaki bir özgürlüğe dayalı" bir devletle değiştireceğini belirtti.[20] 1970'lerin sonlarında Irak Baas hükûmetine karşı Şii isyanları sırasında Eflak, Saddam Hüseyin'i isyancılara herhangi bir taviz vermemesi konusunda uyardı ve Baas Partisi'nin "[dini] inançlı olduğunu, ancak dini bir parti olmadığını ve olmaması gerektiğini" söyledi.[20] Başkan yardımcılığı sırasında Şii isyanları sırasında Saddam, nüfusun geniş kesimlerini parti çizgisinin din konusundaki tutumuna geçmeye ikna etme ihtiyacını tartıştı.[20]
Eflak 1989'da öldüğünde, Irak Bölge Komutanlığı tarafından yapılan resmi bir duyuruda Eflak'ın ölümünden önce İslam'ı seçtiğini belirtti, ancak Irak'taki isimsiz bir Batılı diplomat, William Harris'e Eflak'ın ailesinin onun herhangi bir dini dönüşüm geçirdiğinden haberdar olmadığını söyledi.[20] Körfez Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında hükûmet giderek daha İslami hale geldi ve 1990'ların başında Saddam, Baas Partisini "Arapçı ve İslam" partisi olarak ilan etti.[20]
Abraham Ben-Tzur, Suriye'de 8 Mart Devrimi'nde ve Irak'ta iktidara gelen Baas Partisi'ni, Baas Partisi'nin pan-Arap ideolojik temellerinin dışına çıkması ve askeri aygıtın üstünlüğünü vurgulaması nedenleriyle "Neo-Baas" olarak nitelendirdi.[21] Anahtar parti belgesi Bazı Teorik Önermeler'de, "[s]osyalizm Arap birliğinin gerçek hedefidir... Arap birliği, sosyalist bir toplum inşa etmenin zorunlu temelidir." ifadesi geçer.[22] Kısacası, pan-Arabizm hem ekonomik hem de sosyal dönüşümün sonuna ulaşmanın aracı oldu. John F. Devlin bu konuda hemfikirdir ve "toplumda sosyal adalet isteyen çeşitli Orta Doğu siyasi sistemleri içinde çalışmaya hazırlanan, ezici bir öncelik olarak birlik fikri ile yola çıkan Baas Partisi, 1960'ların başından itibaren yok oldu. Onun yerine, öncelikle kendi bölgelerine odaklanan, mümkün olan yerlerde ağırlıklı olarak askeri güce dayanan, diğer sosyalist hareketlere çok yakın olan, daha az belirgin Baasçı olan otoriter merkezi hükûmetleri savunan ve yaratan Baas örgütleri yükseldi" şeklinde bir açıklamada bulunur.[22] Üniter Baas Partisi Ulusal Komutanlığı eski Genel Sekreteri Münif er-Razzaz, bu teoriye katıldı ve 1961'den itibaren iki Baas partisinin var olduğunu belirtti: "Askeri Baas Parti ile Baas Partisi ve gerçek güç eski partidedir".[22] Ayrıca, askeri Baasın (Martin Seymour tarafından yorumlandığı gibi) "yalnızca isim olarak Baasçı olduğunu ve öyle kalacağını; bunun sivil askılara sahip bir askeri klikten biraz daha fazlası olduğunu" belirtti. 1959'da Kahire'ye sürgüne gönderilen hoşnutsuz Suriyeli subaylar tarafından kurulan Askeri Komitenin kararının ardından olaylar zincirinin ve Baasçılığın topyekûn yozlaşmasının tahammül edilemez bir mantıkla ilerlediğini savundu.[22] Selahaddin el-Bitar, 1966 Suriye Darbesi'nin "Suriye'deki Baas siyasetinin sonunu işaret ettiğini" belirterek bu düşünceyi kabul etti. Eflak, "Partimi artık tanımıyorum!" diyerek aynı duyguyu paylaştı.[22]
Salah Cedid'in hükûmeti, geleneksel pan-Arap birliği hedefini terk etti ve onun yerine radikal bir Batı sosyalizmi biçimi getirdi. Bu, hükûmet terminolojisinde ortaya çıkan "halk savaşı" (Altı Gün Savaşı'nın İsrail'e karşı bir "halk savaşı" olarak ilan edilmesinden dolayı kendisi Maoist bir terimdir) ve sınıf mücadelesi gibi terimler sıklıkla kullanıldı.[23] Suriye Komünist Partisi, bazı komünistlerin bakanlık görevlerinde bulunması ve Cedid'in Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile "oldukça yakın ilişkiler" kurması nedeniyle Cedid'in hükûmetinde önemli bir rol oynadı.[24] Hükûmet, daha radikal bir ekonomik programı, sanayi ve dış ticaret üzerinde devlet mülkiyetini desteklerken, aynı zamanda tarımsal ilişkileri ve üretimi yeniden yapılandırmaya çalışıyordu.[25] 1968'de el-Bitar, Baas hareketinden ayrıldı ve "bu partilerin kurdukları şey olmaktan çıktıklarını, sadece isimlerini koruduklarını, bölgesel ve diktatörlük hükûmetlerinin araçları olarak hareket ettiklerini" iddia etti.[26] Beklentilerin aksine Eflak, Baas hareketinde kaldı ve Irak'ın hakim olduğu Baas hareketinin ideologu oldu. İdeolojik görüşleri aşağı yukarı aynı kaldı, ancak Irak'ta siyasi olarak dışlandı.[26]
Hafız Esad'ın iktidara geldiği 1970 yılından itibaren Suriye, Esad ailesinin kontrolü altındadır. Esad hükûmeti, lidere dayanan ve onun etrafında dönen bir hükûmet anlamına gelen kişisel bir hükûmetti ve “Esadizm” terimi, Esad'ın liderliğinin Suriye siyasetine nasıl hakim olduğunu açıklamak için ortaya çıktı. Yetkililer, Esad'ın bilgeliğini "ortalama bir vatandaşın kavrayışının ötesinde" olarak tasvir etmeye çalıştılar.[27] Esadizm ve şu anda Suriye'yi yöneten neo-Baasçı hükûmet, hem adam kayırma hem de etnik kayırmacılık üzerine kuruludur – partinin ve ordunun Nusayrileştirilmesini başlatan Esad'dı ve ayrıca liderin ailesine bağlılığa dayalı bir hükûmet kurmaya başladı.[27] Zeki el-Arsuzi'nin Arap Baas Partisi'nin eski kurucularından ve daha sonra Suriyeli muhalif olan Cemal el-Etâsi, "Esadizm sahte bir milliyetçiliktir. Bu bir azınlığın egemenliğidir ve sadece toplumun sinir sistemini kontrol eden Nusayrilerden bahsetmiyorum. Orduyu ve muhaberatı da dahil ediyorum. [. . . ] Ve sosyalist sloganlarına rağmen devlet, katkıda bulunmadan servet kazanmış bir sınıf tarafından yönetiliyor - yeni bir burjuvazi parazit" şeklinde açıklamada bulundu.[28] Buna rağmen Esadizm bir ideoloji değil, bir kişi kültüdür. Ancak hem Baasçı hem de Arap milliyetçisi inançlar, hükûmetin popülist itibarını zedelemeyecek kadar sulandırılmış olduğundan, Suriye'nin her şeyi kapsayan bir inanç sistemine en yakın olduğu şeydir.[29] Dahası Esad hükûmeti, Sovyetler Birliği tarafından yoğun bir şekilde desteklendiği ve ikinci dünya ülkesi olarak kabul edildiği için Baasçıların bağlantısızlık ilkesine meydan okumuştur. Suriye'nin İran-Irak Savaşı'nda daha köktenci bir Şii hükûmeti olan İran İslam Cumhuriyeti'ne verdiği destek, Suriye'yi Baasçı Irak'ı tanımlayan Sünni ideolojiden ayırdı.
Saddamizm (Saddamiya) Saddam Hüseyin ile ilgili ve onun izlediği siyasete dayanan bir siyasi ideolojidir.[10][30] Ayrıca Saddamcı Baasçılık (Al-Ba'thiya Al-Saddamiyya) olarak da Irak siyasetçileri tarafından ifade edilmiştir.[31] Resmi olarak Baasçılığın farklı bir varyasyonu olarak tanımlanır.[10] Irak milliyetçiliğini, Arap ülkelerini Saddamist Irak siyasi söylemini benimsemeye ve 1967'den sonra çöktüğünü iddia ettiği "Nasırcı söylemi" reddetmeye çağıran Irak merkezli bir Arap dünyasını benimser.[10] Militaristtir ve siyasi anlaşmazlıkları ve çatışmaları askeri bir şekilde "muharebe", "seferberlik", "savaş alanları", "burçlar" ve "siperler" gerektiren "savaşlar" olarak görür.[30] Saddamizm, Saddam hükûmeti tarafından ve Saddam'ın oğlu Uday Hüseyin'in sahibi olduğu Irak günlük gazetesi Babil tarafından desteklendi.[10]
Saddam ve ideologları, eski Babillilerin ve Asurluların Arapların ataları olduğunu iddia ederek, Irak'taki eski Babil ve Asur uygarlığı ile Arap milliyetçiliği arasındaki bağlantıyı birleştirmeye çalıştılar. Böylece Saddam ve yandaşları, Mezopotamya mirası ile Arap milliyetçiliği arasında bir çatışma olmadığını iddia ettiler.[30]
Saddam hükûmeti ortodoks Marksizmi eleştiriyordu ve ortodoks Marksist sınıf çatışması, proletarya diktatörlüğü ve devlet ateizmi kavramlarına ve ayrıca Marksizm-Leninizm'in Marksist-Leninist olmayan partilerin doğaları gereği otomatik olarak burjuva olduğu iddiasına karşı çıkıyordu. İddialarına göre Baas Partisi halkçı bir devrimci harekettir ve bu nedenle halk küçük burjuva siyasetini reddetmiştir.[30] Saddam, Arap ulusunun diğer uluslarda var olan sınıf yapısına sahip olmadığını ve sınıf bölünmelerinin Arap toplumu içinde değil, Araplar ve Arap olmayanlar arasında daha çok ulusal hatlar boyunca olduğunu iddia etti.[30] Bununla birlikte, Vladimir Lenin'den sevgiyle söz etti ve Rus Marksizmine, Marx'ın tek başına yapamadığı benzersiz bir Rus özgüllüğü kazandırdığı için Lenin'i övdü. Ayrıca Fidel Castro, Hồ Chí Minh ve Josip Broz Tito gibi diğer komünist liderlere komünizmlerinden ziyade ulusal bağımsızlık iddia etme ruhları nedeniyle hayranlığını dile getirdi.[30]
Cyprian Blamires, "Baasçılık, Eflak ve diğer Baas liderleri belirli faşist fikirleri ve uygulamaları eleştirmesine rağmen faşizmin Orta Doğu'daki bir çeşidi olabilir" iddiasında bulunur.[14] Ona göre, Baas hareketi Avrupa faşist hareketleriyle radikal, liberal olmayan milliyetçilik ile Marksist olmayan sosyalizmi sentezleme girişimi, romantik, mitopoetik ve elitist bir devrimci vizyon, yaratma arzusu gibi birçok özelliği paylaştı. 'Yeni bir insan' ve geçmiş büyüklüğü geri getirme, 'sağ kanat' ve 'sol kanat' hiziplere bölünmüş merkezi bir otoriter parti ve benzeri bunlara örnektir. Birkaç yakın arkadaşı daha sonra Eflak'ın bazı faşist ve Nazi teorisyenlerinden doğrudan ilham aldığını kabul etti.[14] Eflak'ın faşist kimliğine karşı bir argüman, onun Suriye-Lübnan Komünist Partisinin aktif bir üyesi olması, Fransa'da kaldığı süre boyunca Fransız Komünist Partisinin faaliyetlerine katılması[32] ve Karl Marx'ın bazı fikirlerinden etkilenmesidir.[11]
Zeki el-Arsuzi tarafından kurulan Arap Baas Partisinin kurucularından Sami el-Cundi'ye göre, partinin amblemi kaplandı çünkü "gençlerin hayal gücünü nazizm ve faşizm gibi heyecanlandıracaktı ancak Arap'ın doğası gereği pagan sembollerinden - gamalı haç gibi - uzak olduğu gerçeği dikkate alınmalıydı".[33] Arsuzi'nin Baas Partisi "tek liderin" erdemlerine inanıyordu ve Arsuzi'nin kendisi bizzat Arapların ırksal üstünlüğüne inanıyordu. Parti üyeleri On Dokuzuncu Yüzyılın Temelleri gibi birçok Nazi literatürü okudular, Mein Kampf'ın Arapça'ya tercümesini planlayan ilk gruplardan biriydiler ve ayrıca Yirminci Yüzyılın Efsanesi'nin bir nüshasını da aktif olarak aradılar - Moshe Ma'oz'a göre, tek nüshası Şam'daydı ve Eflak'a aitti.[33] Arsuzi Mihver Devletleri'ni desteklemedi ve İtalya'nın partiden partiye ilişkiler konusundaki ilerlemelerini reddetti,[8] ama aynı zamanda Houston Stewart Chamberlain'in ırksal teorilerinden de etkilendi.[8] Arsuzi, tarihsel olarak İslam'ın ve Muhammed'in Arapların asaletini ve saflığını pekiştirdiğini ve her ikisinin de İslam'ın diğer halklar tarafından benimsenmesi nedeniyle yozlaştığını iddia etti.[8] Arsuzi, 1932'den 1939'a kadar Suriye'de var olan paramiliter "Demir Gömlekliler" ile kanıtlandığı üzere faşizm ve nazizmden güçlü bir şekilde etkilenen bir siyasi parti olan Milliyetçi Hareket Birliği ile ilişkiliydi.[8]
Barzan İbrahim et-Tikriti ile röportaj yapan bir İngiliz gazeteciye göre, Irak istihbarat servislerinin başı Saddam Hüseyin, Irak'ın nasıl yönetileceği konusunda Josef Stalin ve Adolf Hitler'den ilham almış ve bir keresinde Barzan'dan eserlerinin kopyalarını temin etmesini istemişti. Bu isteğinin sebebi ırkçı veya antisemitik amaçlar için değil, "ulusal hedeflere ulaşmak için tüm toplumun devlet tarafından başarılı bir şekilde örgütlenmesinin bir örneği" olmaktı.[34]
Fred Halliday tarafından yapılan açıklamaya göre, Irak'taki Baasçılar, söyleminde pan-Arabizm ve İran karşıtı ırkçılık bulunan Satı el-Husri'den ilham aldılar. Baas Partisinin iktidara gelmesinden sonraki on buçuk yılda, 200.000 Feyli Kürt Irak'tan sürüldü. Halliday, Baas'ın "Arapçılığın savunucuları" olduğunu iddia ederek, Basra Körfezi bölgesindeki Fars göçmenleri ve toplulukları efsanesini desteklediğini iddia ediyor.[35]
Irak Baas Partisi ile bağları bulunan Ulusal Öncü Parti, Moritanya hükûmeti ve bazı siyasi gruplar tarafından ırkçılıkla suçlandı.[36]
Irak Bölgesel Şubesi, parti üyeleri arasındaki evlilikleri onaylayabilir veya onaylamayabilir ve bir parti belgesinde, parti şubelerine Arap kökenli olmayan biriyle evlenmeyi planlayanlar için "sadece müstakbel eşin değil, aynı zamanda ailesinin de Arap kökenini iyice kontrol etmeleri ve üyelere onay verilmemesi" emredildi.[37] İran ile savaş sırasında parti, Arap olmayan, özellikle İran kökenli üyelerle yüzleşmeye başladı. Parti sekreterliğinden Saddam'a doğrudan gönderilen bir notta "parti, gelecekte parti için bir tehlike oluşturabileceğinden, aslen Arap olmayan üyelerin varlığından zarar görüyor" yazıyordu.[37] Sekreterlik, İran kökenli kişilerin parti üyesi olmasına izin verilmemesini tavsiye etti. Saddam belgeye verdiği yanıtta şunları yazdı: "1) [I] Parti Sekreterliği'nin görüşüne katılıyorum; 2) [Bölgesel] Komutanlık toplantısında görüşülecek".[37] Üyeliği reddedilenlerin ve üyelikleri iptal edilenlerin tümü sadık Baasçılardı. Örneğin, üyeliği iptal edilen İran asıllı bir Baasçı 1958'den beri partinin üyesiydi, Ramazan Devrimi'ne de katılmış ve hatta Kasım 1963 Irak Darbesinden sonra Baas davasını desteklediği için yetkililer tarafından hapse atılmıştı. Daha sonra, yetkililer özellikle Irak kökenli kişileri aramaya başladılar ve İran ve/veya İranlılarla kurdukları her türlü temas, onların parti üyeliğini reddetmek için yeterince iyi bir neden olarak işlev gördü.[37]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.