Körfez Savaşı
1990-1991 yılları arasında Irak ile 42 ülkeden oluşan koalisyon arasında yaşanan çatışma Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
1990-1991 yılları arasında Irak ile 42 ülkeden oluşan koalisyon arasında yaşanan çatışma Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Körfez Savaşı veya Birinci Körfez Savaşı, kod adı Çöl Fırtınası Harekâtı (İngilizce: Operation Desert Storm) 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan krizin sonucunda, ABD öncülüğünde, Birleşik Krallık, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır'ın da aralarında bulunduğu 37 ülkenin dahil olduğu koalisyon gücünün Irak'a karşı düzenlediği askerî harekât (17 Ocak 1991-28 Şubat 1991).
Körfez Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
En üstten saat yönüne:USAF F-15E'ler, F-16'lar ve bir F-15C Kuveyt'in yanmakta olan petrol kuyuları üzerinde uçuyor; Granby Harekâtı'nda Staffordshire Alayı'na bağlı İngiliz birlikleri; Lockheed AC-130'dan termal kamera görüntüsü; Ölüm Otoyolu; M728 Muharebe İstihkam Aracı. | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Birleşmiş Milletler Koalisyonu Fransa | Irak | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Cabir III Al-Ahmet Al-Cabir Al-Sabah |
Saddam Hüseyin Ali Hasan el Mecid Salih Abbud Mahmut Sultan Haşim Ahmet İzzet İbrahim El Duri | ||||||
Güçler | |||||||
956.600[1] | 545.000 asker[2][3] | ||||||
Kayıplar | |||||||
Koalisyon: 392 ölü,[4] 776 yaralı[5] Kuveyt: 1.200 ölü |
20.000-35.000 ölü 75.000+ yaralı 60.000+ esir | ||||||
Kuveytli sivil kayıplar: ~3.664 ölü (bombalamalarda)[6] |
Körfez Savaşı, Basra Körfezi Savaşı, Kuveyt Savaşı veya Birinci Irak Savaşı (2003'te başlayan Irak Savaşı'ndan sonra) gibi adlarla da bilinir. 2 Ağustos 1990'da Irak'ın güneydoğu komşusu Kuveyt'i işgal etmesi uluslararası tepkilere neden olmuş, tepkilerin sonucu olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından Irak'a karşı bir dizi ekonomik yaptırım uygulamaya konmuştur. ABD Başkanı George H. W. Bush kendi ülkesinin birliklerini Suudi Arabistan'a yollarken, başka ülkelerden de bölgeye askerî güç göndermeleri çağrısında bulundu. Bunun sonucu olarak II. Dünya Savaşı'ndan sonraki en geniş çaplı askeri koalisyon gücü ortaya çıktı. ABD koalisyon gücünün asıl ağırlığını oluştururken Birleşik Krallık, Fransa, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan diğer başat güçlerdi. Suudi Arabistan savaşın 60 milyar ABD Doları tutan maliyetinin 36 milyarlık kısmını tek başına karşıladı.[7]
Harekât, 17 Ocak 1991'de Irak güçlerini Kuveyt'ten çıkartmak için yapılan hava bombardımanıyla başladı. Bunu 24 Şubat'taki kara harekâtı izledi. Harekât sonunda Irak'ı Kuveyt'ten çıkaran koalisyon güçleri mutlak bir zafer elde etti. Kuveyt'in kurtarılmasıyla beraber, kara harekâtının başlamasından 100 saat sonra ateşkes ilan edildi. Irak, Kuveyt ve Suudi Arabistan'ın Irak sınırında süren hava ve kara harekâtlarına karşılık olarak, Suudi Arabistan'daki koalisyon hedeflerine ve İsrail'e karşı Scud füzeleriyle karşılık verdi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Nisan 1991'de kabul edilen 687 no'lu kararıyla ateşkes hükümleri ilan edildi. 687 no'lu kararın uygulanmasına yönelik uygulamalar ve bu kararı takip eden kararlar 12 yıl sonra başlayacak başka bir savaşa neden oldu.
Körfez Savaşı; Dünya'da televizyonlarda canlı izlenen ikinci savaştır ve medyada adeta çığır açmıştır.
Soğuk Savaş boyunca, 1950'li yıllardan itibaren Irak Sovyetler Birliği'nin bir müttefiki olmuş bu nedenle ABD ile anlaşmazlık halinde kalmıştı. ABD, bu dönemde özellikle Irak'ın Arap-İsrail savaşlarındaki İsrail'e karşı olan konumuyla ilgilenmiş, bu ülkenin çeşitli Arap ve Filistinli militan grupları desteklemesinden hoşnutsuz olmuştu. ABD, 1980'de Irak'ın İran'ı işgal etmesiyle başlayan İran-Irak Savaşı'nın ilk dönemlerinde resmi olarak tarafsız kalmış olmasına rağmen, Irak'a kaynak, siyasi destek ve askeri amacı olmayan hava araçları vermişti. Mart 1982'de İran'ın başarılı bir karşı saldırı gerçekleştirmesi üzerine ABD yönetimi Irak'a yardımı artırma kararı aldı. 1979'da terörü destekleyen ülkeler listesine alınan Irak, 1982'de listeden çıkarıldı ve bu ülkeyle tam diplomatik ilişki kuruldu. Görünürdeki nedenin Irak'ın terörizme karşı olan gelişimi olsa da, ABD Savunma Sekreteri Yardımcısı Noel Koch daha sonraları "Iraklıların terörizme destek vermeye devam ettiğine dair hiçbir şüphe yoktu, gerçek neden Irak'a, İran'a karşı başarılı olması için yardım etmekti" diyecekti.[8] 1982'de Irak'ın yeni savaşta yeni kazanımlar elde etmesi, İran'ın da ateşkes tekliflerini reddetmesiyle Irak'a olan silah satışları rekor seviyeye ulaştı. Kasım 1983'te Irak lideri Saddam Hüseyin'in ABD'nin talepleri doğrultusunda Ebu Nidal'i Irak'tan kovmasından sonra, Ronald Reagan yönetimi Irak'la ilişkileri geliştirmek için Donald Rumsfeld'i özel bir heyetle Bağdat'a gönderdi. ABD Ticaret Komitesi'nin izniyle Amerikan şirketleri Irak'a şarbon ve böcek ilaçları gönderdi. Irak hükûmeti sonradan şarbonu biyolojik silah programında böcek ilaçlarını ise kimyasal silah yapımında kullandı.
Ağustos 1988'de İran-Irak Savaşı'nı bitiren ateşkes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın eşiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı Suudi Arabistan ve Kuveyt'e idi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetti.[9]
Kuveyt, Osmanlı İmparatorluğu'nun Basra Vilayeti'nin bir parçasıydı. Bu nedenle Irak, Kuveyt'i kendisinin bir parçası olarak görüyordu. Kuveyt, Avrupa devletlerinin ilgisini ilk kez, Almanların Berlin-Bağdat Demiryolu'nu Kuveyt limanına kadar uzatmak için harekete geçtikleri 19. yüzyılın sonlarında çekmişti. Almanların tasarılarını engellemeye çalışan Britanya ile Osmanlılara karşı güvence arayan Kuveyt'i yöneten Es-Sabah Hanedanı, 1899'da ülkenin dışişlerini Britanyalılara bırakan bir antlaşma imzaladılar. 1914'te Osmanlılarla savaşa giren Britanya, savaşın başlamasının hemen ardından Kuveyt'te protektora yönetimi kurdu. Savaşın ardından 1922'de imzalanan Ukayr Antlaşması'yla Necd (sonradan Suudi Arabistan) ile Kuveyt Şeyhliği arasındaki ilişkiler düzenlendi ve Tarafsız Bölge oluşturuldu. 1923'te de Kuveyt'in Irak'la olan kuzey sınırı çizildi. Bu antlaşmayla Irak'ın Basra Körfezi'ne yani denize ulaşımı hemen hemen ortadan kalkmıştı. Kuveyt sonraki dönemlerde Irak'ın kendi dezavantajlı konumunu iyileştirecek taleplerini reddetti.
Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı aşmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu. Buna rağmen Kuveyt ile Birleşik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en azından İran-Irak Savaşı'ndan İran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle oluşan kayıplarının karşılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi- Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükûmeti savaş nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karşı mücadele etmelerine rağmen çok az başarılı olabildiler. Irak hükûmeti mevcut durumu bir tür ekonomik savaş olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçladı.
Diğer taraftan Saddam Hüseyin İran-Irak Savaşı'nda ülkesine destek vermiş Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyordu. Bu siyaset, Batı yanlısı Körfez ülkeleri'yle yakın ilişkiler kurmasının Irak'ı ABD'nin etki alanına sokacağı düşüncesiyle ABD tarafından da desteklenmişti.[10] İran-Irak Savaşı sırasında güçlü olan Irak-Suudi Arabistan ilişkileri 1989 yılında da böyle devam etti. İki ülke arasında içişlerine karışmama ve saldırmazlık paktı imzalandı. Bu pakttan hemen sonra, Kuveyt'in Irak'a ait Um Kasr limanını kiralama teklifi reddedilmesine rağmen Irak Kuveyt'e içme ve sulama amaçlı su satmasını öngören bir anlaşma yapıldı. Suudi destekli kalkınma projeleri ise Irak'ın büyük borçları ve 200 bin askerin terhis olması nedeniyle sekteye uğradı. Irak ayrıca bir silah ihracatçısı haline gelebilmek için silah üretimini artırmak için çalışmış, ancak bu projeler ortaya çıkan engeller nedeniyle başarısız olmuştur.
Irak'ın Arap komşularıyla ilişkileri -özellikle Mısır- 200.000 askerin terhis edilmesinden sonra artan işsizlik nedeniyle ülkesinde çalışan yabancı işçilere karşı artan şiddet olayları nedeniyle bozuldu. Tüm bu gelişmeler, Doğu Avrupa'daki hızlı siyasi gelişmeler nedeniyle Arap Dünyası dışında çok az dikkat çekmişti. Bu önemde ABD, kötü insan hakları sicili nedeniyle Irak'ı kınamaya başlarken, Birleşik Krallık da Britanya gazetesi The Observer adına çalışan İran asıllı Farzad Bazoft'un casusluk yapmakla suçlanarak idam edilmesini kınadı.[11] Saddam Hüseyin'in Irak'a karşı askerî güç kullanması halinde İsrail'e karşı ikili kimyasal silahlar kullanılacağını açıklamasından sonra ABD yönetimi Irak'a olan desteğini kesti. Filistinlilerin yaşamını kaybettiği İntifadanın yaşandığı İsrail işgali altındaki bölgeye gönderilecek Birleşmiş Milletler misyonunun ABD tarafından veto edilmesiyle, Irak, ABD'nin enerji kaynakları için bel bağladığı Orta Doğu'daki konumu nedeniyle, ABD dış politikasında güvensiz hale gelmişti.
Temmuz 1990'ın başlarında Irak, şikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askerî harekâtla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. Saddam Hüseyin Irak karşıtı bir komplonun varlığına inanıyordu; Kuveyt İran'la görüşmeler başlatırken, Suriye de Mısır'a bir ziyaret ayarlamıştı. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükûmeti isteklerini açık biçimde Arap Ligi'nden istedi; "Bazı Arap hükümdarlarının politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından teşvik ediliyorlar" sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askerî güç kullanma tehdidini savurdu.[12] 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlaşmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Bu arada Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek de iki ülke arasında arabuluculuk yaptı.
Cidde görüşmelerinin sonunda Irak'ın, Rumeyla nedeniyle uğradığı kaybın telafisi için Kuveyt'ten istediği tazminat talebine karşılık Kuveyt daha düşük bir miktar önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i işgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in başkenti Kuveyt şehrini bombalayarak işgali başlattı.
İşgal sırasında Kuveyt ordusu üçü zırhlı, biri mekanize ve bir tane de yetersiz durumdaki topçu tugayından oluşan 16.000 kişilik bir orduydu. Kuveyt Hava Kuvvetleri ise 2.200 personel, 80 hava aracı ve 40 helikopterden oluşuyordu. Üstelik işgal tehdidine rağmen ordusunu alarm düzeyine getirmemişti.
1988'de, İran-Irak Savaşı sona erdiğinde Irak Ordusu 955.000 etkin personel sayısına ek olarak 650.000 kişilik milis güçle dünyanın en büyük dördüncü ordusuydu. John Childs ve André Corvisier'e göre, en düşük tahminde bile Irak'ın elinde 4.500 tank, 484 muharebe uçağı ve 232 savaş helikopteri vardı.[13]
Irak komandoları Kuveyt sınırına sızarak, geceyarısında saldırıyı yapacak olan asıl güçler için hazırlık yaptılar. Irak saldırısı iki uçtan gerçekleşti; ilk saldırı gücü Kuveyt şehrine ulaşmak için güney yönünde ilerleyerek ana otoyolunu ele geçirirken, yardımcı bir saldırı gücü de Kuveyt'e daha batıdan girdi, ancak daha sonra Kuveyt şehrinin ülkenin güney yarısıyla olan bağlantısını kesmek için yönünü doğuya çevirdi.
Kuveyt'in 35. zırhlı tugayı Kuveyt'in 30 km kuzeybatısındaki Al Jahra yakınlarında Irak saldırısına karşı koymaya çalıştı. Kuveyt Hava Kuvvetleri ise Irak'ın kara güçlerine karşı çok az sorti gerçekleştirebildi.
Kuveyt şehrine asıl Irak hücumu helikopterler ve teknelerle deniz tarafından gelen komandolarla gerçekleştirildi. Kuveyt Emiri Cabir el-Ahmed es-Sabah'ın sarayına yönelik Irak saldırısında Emir'in en küçük kardeşi yaşamını yitirdi. Irak saldırısının başlamasından sonra 12 saat içinde direniş büyük ölçüde kırılırken, Emir Cabir Al-Ahmet Al-Cabir Al-Sabah, ailesi ve önemli bakanları ülkelerinin yönetimi Iraklılar'a bırakarak karayoluyla Suudi Arabistan'a kaçtılar. İki gün süren yoğun çatışmalardan sonra Kuveyt Ordusu'nun bir kısmı Irak'ın elit birlikleri olan Cumhuriyet Muhafızları tarafından safdışı bırakıldı, bir kısmı da Suudi Arabistan'a kaçtı. Irak güçleri Kuveyt şehrinin kontrolünü sağladıktan sonra güneye yönelerek Suudi Arabistan sınırını denetim altına aldılar.
Irak'ın mutlak zaferinden sonra Saddam Hüseyin tarafından önce "Özgür Kuveyt Geçici Hükümeti" adlı bir kukla yönetim oluşturuldu, ardından 8 Ağustos'ta kuzeni Ali Hasan el Mecid'i Kuveyt valisi olarak atadı. Saddam Hüseyin yönetimi uluslararası çağrılara rağmen ısrarlı bir tutumla Kuveyt'teki kuvvetlerini çekmeyi reddetti ve 28 Ağustos 1990'da Kuveyt'i Irak'ın 19. ili olarak ilhak ettiğini açıkladı.
İşgalden hemen sonra, ABD ve Kuveyt delegasyonlarının talebiyle saatler içinde toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) aldığı 660 no'lu kararı ile işgali kınayarak Irak'ın Kuveyt'ten derhal çekilmesini istedi.[14] Arap Birliği de, 3 Ağustos tarihinde aldığı kararla sorunun Arap ülkeleri arasında çözülmesinin istendiğini ve dış müdahaleye karşı olunduğunu açıkladı. Yalnızca iki Arap ülkesi, Sudan ve Libya Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesine dönük bir çözüme karşı olduklarını açıkladılar. Filistin Kurtuluş Örgütü de böyle bir çözüme karşı olduğunu açıkladı. Yemen ve Batı yanlısı olmakla birlikte Irak'la çok yakın ekonomik ilişkileri olan Ürdün ise Arap dünyası dışından gelebilecek askerî müdahalelere karşı olduklarını açıkladılar.
BMGK 6 Ağustos'ta aldığı 661 no'lu kararla uluslararası düzeyde Irak'la ticareti yasakladı. 25 Ağustos'ta da bu kararı takip eden 665 no'lu kararla Irak'a gelen bu ülkeden giden yük gemilerinin aranması amacıyla, Kuveyt Hükûmeti'yle işbirliği içindeki ülkeleri göreve çağırdı.
Olayın başından itibaren Amerikalı yöneticiler, Irak'a tanınacak bir imtiyazın bu ülkenin bölgedeki gücünü artıracağından çekinerek Irak'tan işgali Orta Doğu'daki hiçbir sorunla bağdaştırmadan sonlandırmasını istediler.
Irak lideri Saddam Hüseyin, 12 Ağustos tarihinde Bağdat radyosundan yayınlanan konuşmasında İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesini, Suriye'nin Lübnan topraklarını terk etmesini ve Suudi Arabistan'a gönderilen Amerikan askerlerinin yerine Arap kuvvetlerinin yerleştirilmesini istedi. Bu isteklerinin, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde yerine getirilmesini isteyen Saddam, bundan sonra Kuveyt konusunun ele alınabileceğini vurguladı. Saddam Hüseyin bunlara ek olarak da, Irak'a karşı her türlü boykot ve ablukanın derhal dondurulmasını istedi.[15] Bu açıklamaya karşın ABD Başkanı George H. W. Bush, krizin başından itibaren Kuveyt'in işgaliyle Orta Doğu'daki başka işgallerin ilişkilendirilmesine karşı oldu.
Saddam 23 Ağustos tarihinde Irak devlet televizyonunda banttan yayınlanan görüntülerde Irak'tan çıkmalarına izin verilmeyen Batılılarla birlikte göründü. Ne zaman çekildiği belli olmayan görüntülerde Saddam bir grup İngilizle konuşurken görüldü. Britanya Başbakanı Margaret Thatcher görüntüleri "iğrenek" izlediğini söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı da, "Saddam utanç verici bir film çevirdi" açıklamasını yaptı.[16]
Ağustos ayı içinde kimliği açıklanmayan bir Iraklı yetkiliden ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft'a bir teklif ulaştırıldı. Teklife göre Birleşmiş Milletler ambargosunun kaldırılması, Kuveyt'e ait Bubiyan ve Varbah adaları üzerinden Basra Körfezi'ne erişimin sağlanması ve Rumeyla petrol sahası üzerinde tam hakimiyetin sağlanması halinde Irak'ın Kuveyt'ten çekilebileceği ve ülkesindeki yabancıların bırakılabilecği belirtildi. Teklifte ayrıca ABD ile Irak arasında iki ülkenin de ulusal güvenlik çıkarlarını tatmin edecek, Irak'ın ekonomik ve finansal sorunlarını hafifletecek ortak bir planın geliştirilmesi ve körfez bölgesinde istikrarın sağlanması için beraber çalışılması önerildi.
Irak Aralık 1990'da yaptığı başka bir teklifte, yabancı askerlerin bölgeden çekilmesi, Filistin Sorunu'yla ilgili bir antlaşma ve hem İsrail hem de Irak'ın ellerindeki kitle imha silahlarını bırakmaları karşılığında Kuveyt'teki işgali sonlandıracağını belirtti. Beyaz Saray teklifi reddetti. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat da daha önce Kuveyt'in işgaliyle Filistin-İsrail sorunu arasında sıkı bir bağ olduğunu söylemiş olmasına rağmen, ne kendisinin ne de Saddam Hüseyin'in bu iki sorunun çözümünün birbirleri için ön şart olarak sunulmasında ısrarlı olmayacaklarını açıkladı.
Irak tarafından gelen tüm bu tekliflere karşılık olarak ABD yönetimi krizin başından itibaren devam eden, Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesine değin bu ülkeyle müzakere yapmama ve Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinin ona imtiyazlı bir durum kazandırmasının izin verilmemesi olarak özetlenebilecek siyaseti değiştirmedi. 9 Ocak 1991'de Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ile ABD Dışişleri Bakanı James Baker arasında İsviçre'nin Cenevre kentinde son bir görüşme yapıldı. Tarık Aziz'in, ülkesinin katı tutumunu sürdürdüğü ve Kuveyt sorununu, Filistin sorunuyla birlikte ele alınmasını istediği toplantı başarısızlıkla sonuçlandı.
BMGK, 29 Kasım 1990 tarihinde aldığı 678 no'lu kararla Irak'a 15 Ocak 1991 tarihine kadar Kuveyt'i boşaltmaması halinde kendisine karşı zorlama önlemlerinin uygulanacağı, yani kuvvet kullanılacağı bildirdi.
14 Ocak 1991 tarihinde Fransa, Irak'a tanınan sürenin dolmasına kısa bir zaman kala 6 maddelik bir barış planı önerdi. Irak'a son kez çağrıda bulunulması, Irak'ın Kuveyt'ten bir takvime göre çekilme niyetini açıklamaya ve bunu bir an önce gerçekleştirmeye başlaması için davet edilmesi, Irak birliklerinin Kuveyt'ten çekilmesini denetlemek üzere BM gözlemcileri gönderilmesi ve bölgeye özellikle Arap askerlerinden oluşan barışgücü sevkedilmesi, Irak'a saldırmazlık güvencesi verilmesi, barışçı çözüm sürecini güçlendirmek için gerekli her türlü tedbirin alınması ve başta Arap-İsrail sorunu olmak üzere bölgedeki diğer sorunların çözümü için aktif katkı sağlanması olarak 6 maddeden oluşan barış planı SSCB, Almanya, İspanya, Belçika ve İtalya ile birlikte Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır başta olmak üzere birçok bağlantısız ülke planı desteklediğini bildirdi. Ancak plan ABD ve Britanya tarafından reddedildi.[17] Fransa da Irak'tan somut bir adım göremediğini belirterek planı geri çekti.
Batı'nın en önemli kaygılarından biri Irak'ın Suudi Arabistan için de tehdit olabilecek hale gelmesiydi. Irak ordusu Kuveyt'i işgal etmekle Suudi Arabistan'daki petrol sahalarını da kolayca erişebileceği bir hedef haline getirmişti. Saddam Hüseyin, Irak ve Kuveyt'teki rezervlere ek olarak Suudi petrol sahalarını da ele geçirerek dünyanın bilinen petrol rezervlerinin büyük kısmına sahip olabilirdi. Buna ek olarak İran-Irak Savaşı sırasında İran'ın kendi sınırları içindeki Şii azınlığın etkilenmesinden çekinen Suudi yönetimi Irak'a büyük miktarda borç vermişti. Irak yönetimi savaştan sonra, İran'la savaşarak bu borcu kapattığını düşünerek borcu ödeme zorunluluğu olmadığını düşünüyordu. İşte bu gelişme Irak-Suudi Arabistan ilişkilerinde sorunlara yol açmıştı. Saddam Hüseyin, Kuveyt'in işgalinden sonra 10 Ağustos 1990'da Irak devlet televizyonu ve radyosundan yayınlanan konuşmasında "İslam aleminin kıblesinin (Kâbe) bulunduğu Mekke ve Muhammed'in türbesinin bulunduğu Medine'nin yabancı güçlerin gölgesinde inlediklerini" belirterek cihat çağrısında bulundu.[18]
ABD Başkanı George H. W. Bush Irak'ın Suudi Arabistan'ı işgal edebileceği gerekçesiyle "tamamen bu ülkeyi korumak amacıyla" Çöl Kalkanı Harekâtı'nın başlatılacağını açıkladı. Suudi Kralı Fahd'ın çağrısı üzerine 7 Ağustos 1990'tan itibaren Çöl Kalkanı Harekâtı kapsamında ABD askerleri bu ülkeye konuşlanmaya başladı. ABD Donanması iki deniz muharebe grubunu Basra Körfezi'ne gönderdi. Uçak gemileri USS Dwight D. Eisenhower ile USS Independence'ın yanı sıra USS Missouri ile USS Wisconsin savaş gemileri de bölgeye gönderildi. Virginia'daki Langley Hava Üssü'ndeki 1. Avcı Filosu'ndaki 48 F-15 uçağının tamamı Suudi Arabistan'a getirilerek hemen Suudi Arabistan-Irak-Kuveyt sınırında devriye uçuşlarına başladılar. Bu ekibe ek olarak Almanya'daki Bitburg'da bulunan 36. Taktik Harp Filosu'ndaki 36 tane F-15 A-D uçağı katıldı. Bu filo Riyad'ın güneyindeki Al Harj Üssü'ne yerleşti. Ayrıca iki Ulusal Hava Muhafız birimi de burada konuşlandı. Amerikan asker sayısı ise 543.000'e ulaşmıştı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 29 Kasım 1990'da Irak'ın 15 Ocak 1991'e değin Kuveyt'ten çekilmemesi halinde kuvvete başvurulmasını öngören 678'no'lu kararı aldı. Karara uymaması halinde BM Antlaşması'nın 7'inci bölümünde öngörüldüğü üzere Irak'ın BM kararlarına uymasını sağlamak ve uluslararası barış ve güvenliği yeniden tesis etmek için gerekli her türlü aracın devreye sokulması söz konusuydu. Bunun için de tüm BM üyesi devletler gerekli desteği sağlamaya davet edilmekteydiler.[19]
ABD Dışişleri Bakanı James Baker savaşa ekonomik ve siyasi destek sağlamak için 1990'ın eylül ayında dokuz ülkeyi kapsayan Orta Doğu turuna çıktı. İlk durağı olan Suudi Arabistan'dan harekâtın maliyetinin belirli bir kısmının karşılanmasını talep etti. 15 milyar ABD Doları tutarındaki talep Suudi yönetimince olumlu karşılandı. Baker, 7 Eylül'de görüştüğü sürgündeki Kuveyt Emiri Şeyh Cabir el Ahmet el Sabah'ın da Körfez'deki ABD askeri yığınağını ve koalisyona katılan ülkelerin ekonomilerini canlandırmak için para yardımı yapmayı taahhüt ettiğini açıkladı.[20] Sonraki durağı olan Mısır'da ise, Saddam'ın kendisini aldattığı gerekçesiyle Saddam'a karşı kızgınlık duyan Hüsnü Mübarek yönetimi Suudi Arabistan'da oluşturulan koalisyon gücüne destek vereceğini, ama bu desteğin yanı sıra ülkesinin ABD'ye olan borcunun silinmesi konusunda iyi niyetli olunacağını umduğunu açıkladı. Baker Orta Doğu'daki son durağı olan Suriye'de, devlet başkanı Hafız Esad'la 4,5 saatlik bir görüşme yaptı. 1983 yılında Beyrut'taki ABD Deniz Piyadelerinin kışlasına düzenlenen bombalı saldırıdan beri iki ülke ilişkilerinin bozuk olmasına rağmen Esad'ın Saddam'a duyduğu husumet nedeniyle Körfez'de oluşturulan koalisyona asker göndermeyi kabul etti.
Şam'dan sonra Roma'da kısa bir ziyarette bulunan Baker daha sonra Almanya'ya geçti. Almanya Başbakanı Helmut Kohl, Irak'ın karşısında bulunan müttefiklere nakit ve malzeme olarak toplam 2 milyar dolarlık yardım yapacaklarını söyledi. Türkiye de, 8 Ağustos 1990'da, BM'nin Irak'a ambargo kararlarına uyarak Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattını kapatarak Irak'a yönelik uluslararası ambargoya katıldı.
Irak'a karşı oluşturulan koalisyona 40'a yakın ülke katılırken, 30'dan fazla ülke de Basra Körfezi'ne asker gönderdi. II. Dünya Savaşı'ndan beri ortaya çıkan bu en büyük askeri koalisyona katılan ülkeler ABD, Arjantin, Avustralya, Bahreyn, Bangladeş, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık, Çekoslovakya, Danimarka, Fas, Fransa, Güney Kore, Hollanda, Honduras, İspanya, İsveç, İtalya, Kanada, Katar, Kuveyt, Macaristan, Mısır, Nijer, Norveç, Pakistan, Portekiz, Romanya, Senegal, Sierra Leone, Singapur, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Umman, Yeni Zelanda ve Yunanistan'dı.[21] Japonya ve Almanya herhangi bir askeri katkıda bulunmamalarına rağmen, her biri sırasıyla 10 milyar ve 6,6 milyar dolar mali yardım gösterdi. Amerikalı general Norman Schwarzkopf, Jr. da koalisyon güçlerinin komutanı olarak atandı. Koalisyon üyelerinin çoğu Körfez Krizini Arap ülkelerinin arasında yaşanan bir sorun olarak gördüklerinden ya da ABD'nin Orta Doğu'daki etkisinin artırmasından çekinerek isteksiz davranmışlardı. Ancak ekeonomik yardım veya borç silme teklifleri ya da yardımları kesme gibi tehditlerle koalisyona katıldılar.[22]
Ocak 1991'e gelindiğinde Saddam'a karşı oluşturulan koalisyonun bölgedeki askerî gücü 956 bin kişiye ulaşmıştı. ABD 697 bin[1] (% 73) askerle bu gücün asıl ağırlığını oluşturuyordu; geriye kalan bölüm Birleşik Krallık, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve başka ülkelerin sayıca daha küçük asker birliklerini kapsıyordu.
Çöl Fırtınası (İngilizce: Desert Storm) adı verilen harekât, 16 Ocak'ı 17 Ocak'a bağlayan geceyarısı ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak'a karşı giriştikleri geniş çaplı hava akınıyla başladı. Savaş boyunca kesilmeden süren hava bombardımanında, 100 bin sorti gerçekleştirilirken, 88.500 ton bomba atıldı.[23] Koalisyon güçlerinin öncelikli hedefi Irak'ın hava gücü ve hava savunma sisteminin yok edilmesiydi. Sortiler büyük ölçüde Suudi Arabistan'daki üsler ile Basra Körfezi ve Kızıl Deniz'de konuşlanmış olan uçak gemilerinden gerçekleştirildi. Hava saldırılarının başlamasından itibaren birkaç hafta içinde Irak'ın komuta ve iletişim altyapısı, elektrik üretim kapasitesi, havaalanları ve hava savunma sistemi, kimyasal silah ve nükleer araştırma tesisleri büyük ölçüde yok edildi.
Şubat ortalarına gelindiğinde müttefik hava saldırılarının ağırlığı Kuveyt'te ve Irak'ın güneyinde bulunan ileri kara kuvvetlerine kaymış bulunuyordu. Bu saldırılar tahkimatların, yeraltı sığınaklarının, silah depolarının, tankların ve öteki zırhlı araçların yok edilmesini getirdi. Koalisyonun hava saldırılarına karşı Irak'ın uçaksavar savunması şaşırtıcı biçimde oldukça yetersiz kaldı. Savaş sırasında Koalisyon güçleri 75 hava taşıtı kaybederken, bunlardan yalnızca 44'ü Iraklılar tarafından düşürüldü. Bunlardan ikisi, Iraklıların yerden açtıkları ateşten kaçan iki koalisyon uçağının havada birbirleriyle çarpışmasıyla gerçekleşti.[24][25]
Hava saldırısının başlamasının ertesi günü Irak tarafından sekiz füze ateşlendi. Sekiz hafta süren savaş boyunca Irak tarafından 88 Scud füzesi ateşlendi.[26] Irak, bu füze saldırılarına İsrail'in karşılık vermesini sağlayarak savaşın içine çekmeyi, böylece İsrail'le birlikte aynı safta görünmek istemeyen pek çok Arap ülkesinin koalisyondan çekilmesini sağlamayı hedeflemişti. İlk saldırılardan sonra İsrail Hava Kuvvetleri jetleri askeri bir misillemeye hazırlık olarak Irak'ın hava sahasının kuzeyinde devriye uçuşlarına başlamışlardı. Ancak ABD Başkanı Bush olası bir İsrail saldırısının koalisyondaki Arap ülkelerinin Irak tarafına çekeceğinden endişelenerek İsrail başbakanı İzak Şamir'e karşılık verilmemesi ve İsrail'in Irak üzerindeki uçuşlarına son verilmesi için baskı yaptı.
Irak'ın İsrail'e yaptığı füze saldırısı menzilin uzaklığı nedeniyle fazla etkili olamadı. Füze saldırılarında çoğu panik nedeniyle 74 İsrailli yaşamın kaybederken, 230 İsrailli yaralandı.[27] Ayrıca Irak füzelerine sarin gibi sinir gazları yerleştirilebileceği korkusuyla, İsrail hükûmeti vatandaşlarına gaz maskesi dağıttı. Scud füzelerine karşı ABD yönetimi İsrail'e Patriot füzelerinden gönderdi. Hollanda Kraliyet Hava Kuvvetleri de Türkiye ve İsrail'e Patriot füzelerinden yerleştirdi. İsrail'e düzenlenenler dışında, Suudi Arabistan'a 50'ye yakın, Bahreyn ve Katar'a birer füze saldırısı gerçekleştirildi. Suudi yönetimi Irak'ın kullanabiliceği kimyasal veya biyolojik savaş başlıkları nedeniyle ülkesinde bulunanlara gaz maskeleri dağıttı.
25 Şubat 1991'de, Suudi Arabistan'ın Zahran kentindeki Amerikan askerlerinin bulunduğu bir binaya isabet eden Scud füzesi, 28 askerin ölümüne, 100'den fazlasının yaralanmasına neden oldu.[28]
29 Ocak'ta Irak kuvvetlerinin Kuveyt-Suudi Arabistan sınırını geçmesiyle Körfez Savaşı'nın ilk ciddi kara çarpışması yaşandı. 29 Ocak tarihinde Irak güçleri saldırarak, iyi bir şekilde savunulmayan Suudi Arabistan'ın kuzeydoğusundaki liman şehri Hafci'yi tanklar ve piyade alayıyla işgal etti. İki gün süren Hafci Muharebesi, Irak askerî birliklerinin Katar askeri kuvvetleri ve ABD deniz piyadeleri tarafından desteklenen Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları tarafından püskürtülmesiyle sonuçlandı. Hafci'nin savunmasında müttefik kuvvetler, top ateşleri de kullanmışlardır.
23 Ocak 1991'de, kara harekâtını deniz yönünden bekleyen Irak, petrol vanalarını açarak Basra Körfezi'nin kuzeyini petrol kuyusu haline getirdi.
100 Saatlik Kara Harekâtı: 24 Şubat'ta Suudi Arabistan'ın kuzeydoğusundan Kuveyt içlerine ve Irak'ın güneyine doğru geniş çaplı bir müttefik kara saldırısı başladı. Saldırıdan bir gece önce ABD'nin yaptığı yanıltıcı hava ve deniz bombardımanları, Irak'lıların koalisyonun ana kara saldırısını Kuveyt'in orta kesiminden beklemelerine neden oldu. 24 Şubat 1991'de, 1. ve 2. piyade deniz bölükleri ile 1. hafif zırhlı piyade taburu Kuveyt'e girerek ülkenin başkenti Kuveyt'e doğru yöneldiler. Karşılaştıkları savunma mevzileri zayıf biçimde korunduğu için birkaç saat içinde düştü. Yaşanan birkaç tank çarpışması dışında Irak güçlerinin büyük bir kısmının savaşmadan teslim olmasıyla koalisyon askerleri çok az direnişle karşılaştı. Ancak Iraklılar yine de dokuz koalisyon uçağını düşürmeyi başardılar. Aynı sırada çeşitli Arap ülkelerinden gelen askerler Kuveyt'in doğusundan ülkeye girdiler.
Koalisyon güçlerinin bu başarısına karşı asıl korku Cumhuriyet Muhafızları adlı Irak'ın elit güçlerinin yok edilmeden Irak'a kaçmalarıydı. Bu nedenle Britanya zırhlı güçleri planlanandan 15 saat önce Kuveyt'e gönderildi ve ABD güçleri de Cumhuriyet Muhafızları'nın peşine düştü. Ağır topçu ateşi desteğiyle koalisyon güçlerinin Kuveyt içlerinde hızla ilerlemeye başladılar. Saddam Hüseyin'den gelen doğrudan emirle Irak güçleri karşı saldırıya geçti. Ancak yaşanan yoğun çarpışmalara rağmen Irak birliklerini püskürten koalisyon güçleri Kuveyt şehrine doğru ilerlemelerine devam etti.
Müttefikler üç gün içinde Irak direnişini çökerterek Kuveyt kentini geri aldı. Bu arada Kuveyt'in batı kesiminde zırhlı birliklerle bir yarma hareketine girişen asıl kuvvetler hızla Irak içlerine yöneldi ve Basra'nın güneyinde tutunmaya çalışan Cumhuriyet Muhafızları adlı seçkin Irak birliklerinin çoğunu 27 Şubat'ta saf dışı bıraktı. Amerika Birleşik Devletleri başkanı George Bush 28 Şubat'ta ateşkes ilan ettiğinde, Irak direnişi bütünüyle kırılmış bulunuyordu. Ateşkes, Bağdat saatiyle 28 Şubat günü saat 08.00'de uygulamaya konuldu.
Ateşkes görüşmeleri, Körfez Savaşı'na katılan Koalisyon Kuvvetleri ve Irak askeri heyetleri arasında 3 Mart 1991 günü Kuveyt-Irak sınırının 5 km kuzeyindeki Koalisyon Kuvvetlerinin eline geçmiş, Safven kasabası yakınında bir Irak hava üssündeki bir çadır içinde yapıldı. Görüşmeleri Koalisyon Kuvvetleri komutanı Amerikalı General Norman Schwarzkopf, İngiliz komutan Sir Peter de la Billiere ve Fransız General Michel Roquejeoffre ile Iraklı generaller Sultan Haşim Ahmet ve Irak'ın Kuveyt işgalinde 3. Alay komutanı olan Salih Abbud Mahmut yürüttü.
BM Güvenlik Konseyi'nin 686 numaralı kararı olarak bilinen ateşkesin başlıca şartları;
Irak, Kuveyt'i ilhak kararını kaldırmak ve savaş tazminatı ödemek başta olmak üzere bütün şartları kabul etmek zorunda kaldı. Bu şekilde Körfez Savaşı fiilen sona ermiş oldu. 1991 yılı Nisan ayının ilk haftasında, Irak'ın BM Güvenlik Konseyi tarafından ortaya konan ateşkes şartlarını kabul ettiğine dair yazılı müracaatı ile de Körfez Savaşı resmen sona erdi.
Savaş başlamadan önce Irak, dünyanın beşinci büyük kara ordusuna sahipti. Fakat bu durum Irak'ın çok kısa bir sürede yenilmesine engel olamadı.
Bu yenilginin en büyük sebebi, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefik ordularının nitelik (eğitim ve donanım) bakımından Irak ordularına kıyasla çok üstün olmasıdır. Müttefik orduları, hızla harekât edebilen ve yüksek teknolojiyi etkin biçimde kullanabilen ordulardı. Buna karşılık Irak orduları, 8 yıl süren İran-Irak Savaşı'ndan yorgun çıkmış, savaşma iradesi düşük ve klasik piyade savaşına göre eğitilmiş ordulardı.
Irak'ın yenilmesinde pay sahibi olan ikinci önemli etken, II. Dünya Savaşı'ndan beri bilinen bir savaş gerçeğiydi. Savaşılan bölgede hava üstünlüğünü sağlamak ve hava ile kara güçleri arasında etkin bir eşgüdüm sağlamak; karşı konulmaz bir üstünlük sağlar. Müttefikler hava-kara koordinasyonunu parlak bir biçimde gerçekleştirebilirken Irak güçleri bu avantajdan yoksundu. Çölde saklanamayan ve havadan korunamayan Irak ordusu, müttefik saldırıları karşısında tutunamadılar ve yok oldular.
Nedenlerden üçüncüsü, vurucu gücü ne olursa olsun, tek bir silaha dayanmanın yarattığı aşırı ve yapay güven duygusudur. Saddam, Sovyetler'den aldığı Scud füzelerine ve bu füzelerin ucuna yerleştirmeyi planladığı kimyasal/biyolojik başlıklara güveniyordu. Ancak, bu füzeler savaş sırasında istenilen başarıyı gösteremedi. Füzeler Amerikan Patriot Hava Savunma sistemi tarafından havada yok edildiler.
Körfez Savaşı modern tarihte yaşanmış savaşlar içinde belki de askeri bilançosu en orantısız olanıydı. Irak'ın kayıpları hakkında kesin rakamlar olmamakla beraber, savaş sırasında Irak kuvvetlerinin, Kuveyt cephesinde bulunanlar da dahil yaklaşık 20.000-35.000 ölü ve 75.000 üzerinde yaralı verdiği kesin gibi görünmektedir.
Irak'ın komuta ve kontrol merkezlerinin yer aldığı Bağdat özellikle savaşın ilk günlerinde yoğun hava saldırılarına maruz kaldı. Askeri komuta merkezlerinin sivil yerleşmelere yakın olması, hem koalisyon güçlerinin hava harekâtı sırasında hedef gözetmemesi, hem de Saddam yönetiminin önemli hedefleri insan kalkanıyla çevirmesi sivil ölümleri daha da artırdı. Irak'ın askeri kayıpları gibi sivil kayıpları da hayli yüksek oldu; kesin bilgiler olmamakla birlikte Irak'ın yaklaşık 100 bin sivil kayıp verdiği tahmin edilmektedir.
Buna karşılık müttefik kayıpları çarpışmalar sırasında 190; dost ateşi, kaza ve öteki terslikler sonucunda da 358 dolayında olmak üzere tahmin edilenin çok altında bir düzeyde kaldı.
Irak'ın yenilgisinden hemen sonra Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sardı. Saddam yönetimi belirli bir güçlükle karşılaşmakla birlikte elinde kalan kuvvetleri kullanarak bu ayaklanmaları bastırmayı başardı. Mart 1991'de, Basra ve çevresinde başlayan Şiî ayaklanması Bağdat'a kadar sıçradı, ancak iki hafta içinde Irak kuvvetlerince sert biçimde bastırıldı. Şiî ayaklanmasından birkaç gün sonra da kuzeyde Kürt ayaklanması başladı. Ayaklanmalara karşı Saddam Hüseyin yönetiminin giriştiği sindirme hareketinin vardığı boyutlar yeni bir uluslararası bunalım yarattı. Toplu katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına yığılan yaklaşık 1,5 milyon Kürt mülteci için Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Huzur Harekatı adlı bir kurtarma harekâtı başlatıldı. Nisan 1991'de, ABD yönetimi, Irak'a, Kürtlerin bulunduğu bölgede 36. paralelin kuzeyinde karada ve havada faaliyet göstermemesi uyarısında bulundu. Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması, Birleşik Görev Gücü adındaki uluslararası bir askerî gücün bölgeye yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler Kuzey Irak'ta fiili bir Kürt yönetiminin oluşmasını getirdi. Ağustos 1990'da uygulamaya konan, Birleşmiş Milletler'in Irak'a yönelik ticaret ambargosu savaşın bitiminden sonra da yürürlükte kaldı.
Başlangıçta ateşkes hükümlerine uyan Irak yönetimi, zamanla müdahale olarak gördüğü yardım programlarına ve Birleşmiş Milletler'in kitle imha silahlarını yok etme yönündeki çalışmalarına karşı çıkmaya başladı. Savaştan yenik çıkan Saddam Hüseyin'in içerideki konumunu yeniden güçlendirmesi dünya kamuoyunda savaşın gerçek sonucu konusunda kuşkular uyandırdı. Kasım 1992'de, George H. W. Bush'un ABD Başkanlık seçimlerini kaybetmesinden sonra, Saddam yönetimi Kuzey Irak'taki durum, ambargo ve ateşkes uygulamasıyla ilgili olarak sertleşmeye yöneldi. Gerginliğin tırmanmasıyla birlikte Şiileri korumak üzere 32. paralelin güneyi de uçuşa yasak bölge ilan edildi.
Körfez Savaşı fiilen sona ermesine rağmen Amerika bazı bahanelerle zaman zaman Irak'ı bombalamaya devam etmiştir. 23 Ocak 1993 gecesi Güney Irak'ı, ABD eski Devlet Başkanı George H. W. Bush'a Kuveyt'te bulunduğu sırada suikast planladıkları gerekçesiyle 26 Haziran 1993 gecesi de Bağdat'ı bombalamıştır.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra Batı açısından stratejik önemini kaybedeceğini düşünen Türkiye'nin endişeleri Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle birlikte ortadan kalktı. Özellikle Cumhurbaşkanı Turgut Özal, doğan fırsatı kullanarak Türkiye'nin stratejik öneminin azalmadığını göstermek istiyordu. Körfez krizinde aktif politika izlemek isteyen Özal, temkinli bir siyasetten yana olan Başbakan Yıldırım Akbulut, Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ile karşı karşıya kaldı, Özal'ın tutumuna tepki gösteren Dışişleri Bakanı Ali Bozer (11 Ekim 1990), Millî Savunma Bakanı Safa Giray ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay (3 Aralık 1990) görevlerinden istifa ettiler. Ayrıca Özal'ın uygulamak istediği aktif siyaset muhalefet tarafından sert biçimde eleştirildi.
ABD bu kriz sırasında Ankara'dan 3 konuda yardım istedi; Türkiye'deki üslerin Irak'a yönelik hava harekâtlarında kullandırılması ve Saddam'ın Kuveyt cephesindeki asker sayısını azaltması için Türkiye'nin Irak sınırına asker kaydırması. Türkiye bu iki talebe olumlu cevap verirken, Suudi Arabistan'da toplanan koalisyon kuvvetlerine birlik gönderilmesi isteği ise Özal'ın tüm ısrarlarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşı çıkması sonucu gerçekleşmedi. Türkiye bu doğrultuda 180.000 kadar askeri Irak sınırına kaydırarak, Irak'ın kuzeyde 8 tümen tutmasını sağladı ve böylece kara savaşında koalisyon güçleri üzerindeki yükü hafifletmiş oldu.
Türkiye, Körfez krizinin başında ılımlı bir politika izlemesine rağmen 8 Ağustos 1990'da, BM'nin Irak'a ambargo kararlarına uyarak Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattını kapattı. Irak'a yönelik uluslararası ambargoya katılmasına ve İncirlik Hava Üssü'nün Amerikan uçakları tarafından kullanılmasına müsaade etmesine rağmen Türkiye, Körfez Savaşı'na fiili olarak katılmadı. Sadece Irak'ın Türkiye topraklarına olası bir füze saldırısında bulunmasından Saddam'ı caydırmak amacıyla Irak sınırına asker yığmakla yetindi.
Özal'ın Musul ve Kerkük'ün alınmasından, bölgedeki Arap ülkeleriyle geliştirilecek ekonomik ve ticari ilişkiler ile bu ülkeleri potansiyel silah pazarı olarak görme planları uzun vadede sonuç vermedi. Aksine, savaştan sonra Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattını kapatılmasından dolayı Türkiye'nin uğradığı zararın tazmin edilmesi için körfez ülkeleri tarafından verilen 3 milyar dolarlık yardımın ödenmesinde bile isteksiz davranıldı. Körfez ülkelerinden ve ABD'den alınan yardımlar ve tazminatlar, Türkiye'nin, Körfez Savaşı'ndan sonra da yaklaşık 12 yıl yürürlükte kalan BM ambargosuna uyması nedeniye uğradığı 100 milyar ABD Dolarının üzerindeki zararın karşılanmasında çok yetersiz kaldı.
Ayrıca savaştan sonra ayaklanan Kürtlerin Saddam kuvvetleri tarafından saldırıya uğraması sonucunda, 1,5 milyon Kürt Türkiye sınırından geçti. Türkiye duruma kayıtsız kalmayıp Kürtlerin sığındıkları dağlardan indirilip, Irak tarafındaki düzlüklere yerleştirilmesi için burada bir tampon bölge oluşturulması fikrini ABD'ye iletti. Bundan sonra Irak'ın kuzeyinde Kürtler için oluşturulan Güvenlik Bölgesi'nin korunması için aralarında Türkiye, ABD, İngiltere ve Fransız askeri kuvvetlerinin bulunduğu Çekiç Güç'ün Türkiye sınırları içinde de konuşlanmasına izin verildi (Temmuz 1991). 2003'teki Irak Savaşı'na kadar görev yapan Çekiç Güç'ün varlığı Türkiye'de büyük tartışmalara yol açtı.
Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut'un Millî Düşünce Merkezi'nde bu konuyu anlattığı konferans yayınlanmıştır.[29]
Körfez Savaşı kesin bir askeri sonuç getirmekle birlikte bölgedeki istikrarsızlığı doğrudan çözemedi. Birinci Körfez Savaşı'nın en önemli ve en uzun vadeli sonucu, tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde köktenci akımların güçlenmesidir. Körfez Savaşı sonucunda bölgede 1945'ten beri üzerinde çok konuşulan ve tüm Arap ülkelerinin siyasi partilerinin programlarının başında yer alan Arap ülkelerinin birleşmesi fikri, büyük bir darbe yemiştir. Körfez Savaşı'nda Arapların ayrı ayrı saflarda toplanmaları ve kendi ulusal devletlerinin olduğu kadar Batı'nın da çıkarlarını korumak için savaşmaları, Arap Birliği düşünü çok zayıflatmıştır.
Savaşın bir o kadar önemli başka bir sonucu da, Irak'ın zayıflamasıyla beraber, İran'ın bölgedeki ağırlığı arttı. Bölgede İsrail, Irak'ın yenilmesiyle rahatlarken, Irak'ın yanında yer alan Filistin Kurtuluş Örgütü zor durumda kaldı.
ABD'nin Bağdat'taki büyükelçisi olan April Glaspie'nin 25 Temmuz 1990'da Irak lideri Saddam Hüseyin'le yaptığı görüşmede, ülkesinin Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini belirtmesi, 2 gün sonra da Bağdat'tan ayrılması ve Irak'ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen ABD yönetiminin ciddi bir uyarıda bulunmaması ABD'nin bilinçli olarak Irak'a yeşil ışık yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı. ABD'nin bu savaştan elde ettiği kazançlar şöyle sıralanabilir;
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.