Remove ads
Osmanlı İmparatorluğu'nda siyasal teşkilat Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlıca: اتحاد و ترقی جمعيتی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Cemʿiyeti; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Derneği), sonraları İttihat ve Terakki Fırkası (Osmanlıca: اتحاد و ترقی فرقه سی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Fırḳası; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Partisi), Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında faaliyet gösteren, 21 Mayıs 1889 tarihinde[5] kurulmuş bir siyasal hareket ve siyasi partidir. Triumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür.[3]
İttihat ve Terakki Fırkası اتحاد و ترقی فرقه سی Birlik ve İlerleme Partisi | |
---|---|
Kısaltma | İ-T veya İTC |
Genel sekreter | Doktor Nâzım Bey (1908-1910) Mithat Şükrü Bleda (1911-1917) |
1913'ten önce liderler | Ahmed Rıza Bey Mizancı Murad |
1913'ten sonra liderler | Said Halim Paşa "Üç Paşalar" (Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa) |
Kuruluş tarihi | 21 Mayıs 1889 |
Kapanış tarihi | 1 Kasım 1918 |
Birleşme | Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (27 Eylül 1907) Vatan ve Hürriyet Cemiyeti (13 Ekim 1907) |
Önceli | İttihad-ı Osmanî Cemiyeti |
Ardılı | Teceddüt Fırkası (5 Kasım 1918) Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası (19 Ekim 1918)[1][2] |
Merkez | İstanbul Selanik (kuruluşta) |
Gazete(ler) | Meşveret (1895-1898) Şura-yı Ümmet (1902-1929) Tanin (1908-1947)[3] |
İdeoloji | Meşrutiyetçilik Osmanlıcılık (1913 öncesi) Cemiyet içi düşünceler: |
Siyasi pozisyon | Senkretik |
Slogan(lar) | Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet, Adalet |
Meclis-i Mebûsan 3. Dönem (1908) | 60 / 288
|
Meclis-i Mebûsan 4. Dönem (1912) | 106 / 275
|
Meclis-i Mebûsan 5. Dönem (1914) | 103 / 343
|
Parti bayrağı | |
Başlangıçta devletin anayasal düzene tekrar kavuşmasını ve Meclis-i Mebûsan'ın tekrar açılmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyasî parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1913 yılında Bâb-ı Âli Baskını'ndan sonra ise yönetimde hakim olmuştur. Üyeleri İttihatçılar olarak anılır. Cemiyetin 1918 yılında kendini feshetmesinden sonra üyelerinin önemli bir kısmı Millî Mücadele'de yer almıştır.
İttihat ve Terakki, bir siyasî hareket olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın adı olarak kabul edilir.[6] İttihatçılar, kendilerinden önce gelen Yeni Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden "Jön Türkler" diye de bahsedilir. Ancak "Jön Türkler" ifadesi yalnızca İttihatçılar'ı değil dönemin diğer muhalif kesimlerini de kapsamak için kullanılmıştır.
İttihat ve Terakki, 19. yüzyıl sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu bunalımdan kurtulması için Kanun-ı Esasî'nin yeniden yürürlüğe konmasını isteyen öğrenciler tarafından 21 Mayıs 1889'da[7] Askeri Tıbbiye Mektebi'nde İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adlı gizli bir örgüt olarak kuruldu. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alacak örgüt, aynı devirde kurulmuş irili ufaklı diğer pek çok örgütle birleşerek Osmanlı coğrafyasında dönemin en güçlü teşkilatı haline geldi.
İttihad-ı Osmanî Cemiyeti, 21 Mayıs 1889 tarihinde Askeri Tıbbiye'nin bahçesinde toplanan İshak Sükûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Çerkez Mehmed Reşid Bey adındaki dört talebe ile ve sonradan onlara katılan Hüseyinzade Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevdet Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Doktor Nâzım Bey, Şerafettin Mağmumi ve Giritli Şefik tarafından kurulmuştu. Genç öğrencileri bir araya getiren, devletin içinde bulunduğu bunalım ve II. Abdülhamid yönetimine duyulan hoşnutsuzluktu. Kurtuluş için acilen Meşrutiyet yönetiminin kurulması, Abdülhamid yönetiminin yıkılması gerektiği düşüncesindeki gençler, bu konuda propaganda yapmak üzere örgütlendiler.
Cemiyetin, Haziran 1889'da Edirnekapı dışındaki bir bağda, bağ bekçisi Aluş Ağa'nın başkanlığında 12 kişinin katılımı ile gerçekleşen bir toplantıda alınan kararlar doğrultusunda başkanlığa en yaşlı üye olan Ali Rüşdî, sekreterliğe Şerefeddîn Mağmûmî, saymanlığa Âsaf Derviş getirildi. Bir piknik görüntüsü verilerek gerçekleştirilen bu toplantıya, "İnciraltı Toplantısı" veya "On İkiler Toplantısı" da denilir. Cemiyetin İtalyan Karbonari Mason Teşkilatı'nı örnek alarak hücreler halinde yapılanması ve her üyeye bir sıra numarası verilmesi bu toplantıda kararlaştırıldı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası yetkililerinden George Kidston'un 21 Aralık 1918 tarihli raporunda "...bu gizli yapının Masonluğu İtalya'dan getiren ve Selanik Locasının başlıca kurucusu bulunan Carrasco (Karasu) ile çok sıkı ilişkisi olduğunu" bildiriyordu.[8] Birinci hücrenin birinci üyesi İbrahim Temo oldu.[9] Cemiyet toplantılarını her Cuma farklı yerlerde sürdürdü.
Öte yandan cemiyet, 1890’da hazırladığı nizamnamesinde ise kuruluş amacını şu şekilde açıklamaktadır[10]:
"Hükûmet-i hâzıranın adalet, müsavat, hürriyet gibi hukuk-i beşeriyeyi ihlal eden ve bütün Osmanlıları terakkiden men’ ile vatanı ecnebi yedd-i tasallut itizabına düşüren usul-i idaresini İslâm ve Hristiyan vatandaşlarımızı ikaz maksadıyla kadın ve erkek bilcümle Osmanlılardan mürekkep, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti teşekkül etmiştir."
Tıbbiyelilerin kurduğu İttihad-ı Osmanî, İstanbul'daki sivil ve askeri diğer yüksekokul öğrencileri arasında taraftar kazanarak hızla büyüdü. Ancak propagandaya geçmek için acele etmeyen örgüt, 1895 yılına kadar daha çok iç eğitim sayılabilecek toplantıları yapmakla yetindi.[11] Toplantılarda Namık Kemal, Ziya Paşa gibi Genç Osmanlılar’ın yapıtlarını; İranlı hürriyetperverlerin ve Ali Şefkati’nin yapıtlarını okudular.[11]
Sultan II. Abdülhamid, cemiyetin varlığından ve faaliyetlerinden 1892 yılında haberdar oldu. Bu tarihten itibaren cemiyet üyeleri hafiyeler tarafından takip edildiler. Tıbbiye Mektebi komutanlığına Mehmed Zeki Paşa atandı ve disiplinli bir idare sağladı.
Yeni disiplinli idarenin uygulamaları sonucu Cemiyetin önde gelen üyeleri çeşitli defalar tutuklandılarsa da kısa sürede serbest bırakılıyorlardı. Başkentte Ermeni eylemlerinin gerçekleştiği 1895 yılı, İttihatçıların daha sert eylemlere yöneldiği yıl oldu. 30 Eylül 1895 tarihinde başkentte düzenlenen büyük Ermeni yürüyüşünde Müslüman halkın Ermenilerin karşısına çıkmasıyla 3 gün kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bu gelişme karşısında eyleme geçen cemiyet üyeleri olanların yönetimin basiretsizliğinden kaynaklandığına, halkın yönetime karşı harekete geçmesi gerektiğine dair bildirgeleri dağıttılar, duvarlara yapıştırdılar. Cemiyetin eylemleri, pek çok tıbbiyeli üyenin hapse düşmesine veya sürgüne gönderilmesine neden oldu.
Kimi cemiyet üyeleri karşılaştıkları sert uygulamalar nedeniyle cemiyetin yardımı ile Avrupa ülkeleri veya Mısır'a kaçtılar; kimileri cemiyet tarafından Avrupa'ya gönderilip eğitimlerini orada tamamladılar. Yurt dışına giden üyeler, gittikleri yerlerde cemiyetin eylem merkezlerini oluşturdular.
Tıbbiyenin üçüncü sınıfındaki Selanikli Nâzım, öğrenimini tamamlaması ve bir yandan da örgüt için faaliyet göstermesi için 1894 yılında cemiyet tarafından Paris'e gönderildi, Paris Tıp Fakültesi'ne kaydoldu. Kendisinden, o sırada Paris'te bulunan ve Jön Türkler arasında etkin bir isim olan Ahmed Rıza Bey'i cemiyete üye yapması istenmişti. Ahmet Rıza Bey, 1889 yılında Bursa Maarif Müdürü iken bir görevle Paris'e gitmiş ancak geri dönmeyip Paris'e yerleşmiş bir Osmanlı aydını idi.[12] Ülkeyi ve halkı kurtarmanın ancak pozitif bilimleri ve eğitimi yaymakla mümkün olacağını düşünüyor; düşüncelerini padişaha layihalar halinde sunmanın yanı sıra bastırıp dağıtıyor ve Le Jeune Turque gazetesinde siyasi yazılar yazıyordu.[13] Yazıları Paris'e kaçan öğrenciler arasında yankı uyandıran Ahmet Rıza, Selanikli Nazım'ın teklifini kabul etti ve cemiyetin Avrupa teşkilatı kuruldu. Avrupa'da faaliyet gösteren muhalifler "Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti" adı altında birleşti. Avrupa teşkilatının başkanı Ahmet Rıza, üyeleri Selanikli Nazım, Şerafettin Mağmumi ve Milaslı Halil Bey (Menteşe) idi.[14] Terakki ve İttihat, Aralık 1895'ten itibaren Türkçe Meşveret gazetesini ve onun eki olan Fransızca Mechevéret Supplément adlı yayını çıkardı.[13]
Mekteb-î Mülkiye'de tarih hocası olarak ünlenmiş Murat Bey de 1895 sonunda İstanbul'dan kaçarak Paris'e gitti. İstanbul'da çıkardığı Mizan gazetesinde yönetime yönelttiği eleştiriler sonucu gazetesi 1890'da kapatılmış; hazırladığı reform teklifi padişahtan ilgi görmemişti. İstanbul'dan kaçıp geldiği Paris'te Ahmet Rıza Bey'den beklediği ilgiyi göremeyince Londra'ya ve ardından Kahire'ye giden Mizancı Murat Bey, düşüncelerini yaymak üzere Ocak 1896’dan itibaren gazetesi Mizan'ı Kahire'de yayımladı. Anayasanın yürürlüğe konulmasını, İslam dünyasını birleştiren bir meşruti yönetim kurulmasını istiyordu. Yazıları nedeniyle idama mahkûm edildi; İngiliz yönetimi tarafından Mısır'dan çıkarıldı ve tekrar Paris'e geldi. Faaliyetleri ile Jön Türk düşüncesinde ve gruplaşmasında önemli rol oynadı.[14]
1895 yılından itibaren tıbbiyelilerin hapis ve sürgün gibi nedenlerle dağılmasından sonra cemiyetin içinde memur, subay, ulema gibi başka çevrelerden üyeler etkin oldular. 1896 yılında cemiyetin yurt içindeki örgütlenmesinin başında Harbiye Nezareti Levazımatı muhasebe müdürlerinden Hacı Ahmet Bey vardı.[11] Kendisi, darbe yanlısı bir kimseydi. Onun önderliğinde yurt içindeki üyeler, II. Abdülhamid'i devirip yerine V. Murad'ı tahta geçirmeyi planladılar ancak bu plan uygulanamadan ortaya çıktı. Cemiyetin ileri gelenleri Fizan, Trablus, Akka, Bingazi gibi uzak yerlere sürgün edildiler.
Bu olaydan sonra Harp Mektebi cemiyetin yeni merkezi olarak ortaya çıktı. Mekteb-î Harbiye öğrencileri, Askeri Mektepler Nazırı Zeki Paşa'ya bir suikast planlamışken aralarından Giritli Halim'in kendilerini ele vermesi sonucu yakalandılar. Sultan II. Abdülhamid, bir sene önceki darbe girişiminden sonra kendisini garanti altına almak istiyordu. Bu nedenle büyük bir tutuklama operasyonu yapıldı. 630 kişi tutuklandı; içlerinden 78 kişi Şeref Vapuru'na bindirilip Fizan'a gönderildi. 15 Eylül 1897 tarihinde Trablusgarp'a indiklerinde valinin de yardımıyla Fizan'a gitmek yerine orada hapsedildiler. Bu sürgün olayı, tarihe "Şeref Kurbanları" olarak geçmiştir ve II. Abdülhamid'in saltanatındaki en büyük sürgün olayıdır.[15]
II. Abdülhamid'e darbe girişiminden sonra cemiyetin İstanbul merkez teşkilatı çalışamaz hale geldiğinden dolayı İttihatçılar Avrupa'da toplandılar. Merkezleri Paris idi; ancak Osmanlı sarayının baskısıyla cemiyet Paris'ten çıkarıldı ve yayın organları olan Meşveret kapatıldı. Cemiyet önce Brüksel'e taşındı ancak oradan da çıkarıldı.
1896 yılında Paris'te gerçekleşen olağanüstü toplantısında Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. Ahmet Rıza, Paris şubesinin başkanı olarak siyasi faaliyetlerini Dr. Nazım Bey ile birlikte Paris'te sürdürdü. Cemiyetin merkezi ise Cenevre'ye taşındı; Mizancı Murat, Mizan dergisini Cenevre'de çıkarmaya başladı. Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti de Cenevre'ye gelerek Osmanlı gazetesini çıkardılar.
Padişah, Avrupa'daki İttihatçıları mücadeleden vazgeçirmek için Serhafiye Ahmed Celaleddin Paşa'yı görevlendirdi. Paşa, 1897 yılı Haziran ayında Paris'e gitti. 10-22 Temmuz 1897 tarihinde Paris'te yayımlanan bir hükûmet bildirisi ile İttihatçılara yurda dönmeleri halinde affedilecekleri, memuriyet verileceği, Avrupa’da eğitimlerine devam etmek isterlerse maaş bağlanacağı ancak yayınlarına devam ederlerse vatandaşlıktan çıkarılacakları, yurda dönmelerine izin verilmeyeceği bildirildi. İlk olarak Mizancı Murad, Ahmed Celaleddin Paşa ile anlaştı ve yurda döndü. Onu diğer bazı İttihatçılar izledi. Bir kısmı öğrenimlerini sürdürdüler; bir kısmı ise elçiliklerde görev kabul ettiler. Cemiyetin Cenevre merkez komitesi dağıldı. Ahmed Rıza, Dr. Nazım ve Halil Ganem ise Ahmed Paşa ile hiçbir teması kabul etmedi.[11] Onların tutumundan etkilenen Dr. Bahattin Şakir, Samipaşazade Sezai gibi gençler cemiyete katıldı.
1899 yılında II. Abdülhamid'in eniştesi ve eski adliye nazırı olan Damat Mahmud Celaleddin Paşa'nın oğulları Lütfullah ve Sabahattin'in birlikte Avrupa'daki İttihatçılara katılması cemiyete güç verdi. Paşa, Osmanlı gazetesini İshak Sükûti'den devralıp Londra'da çıkarmaya başladı.[11]
Cemiyetin Cenevre şubesinin kurucusu Tunalı Hilmi, 1898 yılında Mısır'a giderek Kahire merkezini yeniden kurmuştu. Bir kongre düzenleme düşüncesini öne atarak 20 Ekim 1899’da gerçekleşmesini düşündüğü kongreye İttihatçıları davet etti. Olumlu tepkilere rağmen bu planı zamanında gerçekleşmedi.
Damat Mahmut Paşa ve oğulları, İstanbul hükûmetinin baskıları sonucu Londra'dan ayrılmak zorunda kalınca Mısır'a gitmişlerdi. Mısır'da, Prens Lütfullah ve Sabahattin, 'Umum Osmanlı Vatandaşları' hitaplı iki beyanname ile Jön Türkler'in bir kongre düzenlemesini önerdiler. Bu çağrı sonucu, 4-9 Şubat 1902 tarihleri arasında Paris'te 'Birinci Osmanlı Liberaller Kongresi' adıyla bir kongre toplandı.
Sonradan I. Jön Türk Kongresi diye anılan kongre, Fransız senatosu üyesi Lefévre-Pontalis'in evinde 47 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi.[16] Bu kongrede cemiyet, adem-i merkeziyet fikrini savunan Prens Sabahaddin öncülüğündeki grupla, merkeziyetçi Ahmet Rıza öncülüğündeki grup arasında ikiye bölündü. Düzenlenecek bir ihtilal için başka devletler ile işbirliği yapmak düşüncesine Ahmet Rıza grubunun katılmaması üzerine kongre bir karar alamadan dağıldı.
Kongreden sonra Ahmet Rıza Bey'in temsilcisi olduğu grup, Terakki ve İttihat Cemiyeti adı altında faaliyetlerini sürdürdü; Mısır’da Şura-yı Ümmet dergisi çıkarıldı.[11] Prens Sabahattin’in temsil ettiği görüşleri savunanlar ise onun liderliğinde kurulan Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti çatısı altında faaliyetlerini sürdürdü;[16] yeni cemiyetin yayın organı olarak Terakki gazetesini çıkardılar.[11]
1906 yılının Eylül ayında Selanik'te istibdat yönetimini yıkmayı amaçlayan ihtilalci bir cemiyet olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu.[14] Yönetimi Mehmed Talat Paşa, İsmail Canbulat ve Rahmi Bey üstlenmişti. Aynı günlerde Mustafa Kemal, Şam'da Beşinci Ordu subayları arasında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti adlı örgütü kurmuş ve hemen ardından kısa bir süre için Selanik'e gidip orada bir şube açmıştı. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti önce Vatan ve Hürriyet ile birleşti. Makedonya’da hızlı yayılıp genç subaylar arasında taraftar bulan dernek, gizlice Selanik'e gidip görüşmeler yapan Doktor Nazım’ın çabaları sonucu merkezi Paris’te bulunan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile 27 Eylül 1907 tarihinde resmen birleşti.[17]
Birleşme sırasında cemiyetin adı da değişti ve Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) oldu.[14] Paris, cemiyetin dış merkezi; Selanik ise iç merkezi olarak kabul edildi. Bu birleşme ile İttihat ve Terakki siyasi niteliğinin yanı sıra askeri bir nitelik de kazandı.
29 Ekim 1907 tarihinde Mustafa Kemal de arkadaşı Ali Fethi Okyar'in ısrarı ile 322 numaralı üye olarak derneğe girdi.[18]
1907 yılı sonunda Paris'te tüm muhalif gruplar ve Ermeni Devrimci Federasyonu'nun (Taşnaksutyun) katılımı ile Ahmet Rıza, Prens Sabahaddin ve Malumyan'ın ortak başkanlığında II. Jön Türk Kongresi düzenlendi. Bu sefer dış müdahale konusu ortaya atılmadı ve üç gün süren kongre çalışmalarını 29 Aralık’ta tamamlayarak bir bildirge yayımladı. Bu beyanname ile katılımcıların II. Abdülhamid’i tahttan inmeye zorlamak ve parlamenter bir yönetimin kurulması etrafında birleştikleri duyuruldu.[16]
Merkezi Selanik'te bulunan 3. Ordu'nun gerçekleştirdiği İkinci Meşrutiyet'i Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki merkez komitesi organize etti. Bir iddiaya göre ihtilalin, Abdülhamid’in tahta çıkış günü olan 1 Eylül’de yapılması planlanmıştı. 3 Mart 1908’de İngiltere’nin Makedonya sorunu hakkında yayımladığı genelge, yöreye olası bir müdahaleyi engellemek isteyen cemiyet üyesi subayları harekete geçirdi. 3 Temmuz 1908 tarihinde Resne'de Kolağası Resneli Niyazi Bey'in 200 asker ve 200 sivilden oluşan bir çete ile dağa çıkması ile ihtilal fiilen başladı. II. Abdülhamid'in dağa çıkanlara karşı aldığı tedbirler, subayların genellikle cemiyet üyesi olması nedeniyle işe yaramadı. Cemiyetin Manastır merkezi, padişaha, Kanun-ı Esasî'yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz'a kadar Meclis-i Mebûsan'ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti. Eyüp Sabri kumandasındaki Ohri Taburu ile Niyazi Bey komutasındaki Resne taburu 22 Temmuz gecesi Manastır'da birleşti ve Manastır Fevkalade Kumandanı olarak görevli bulunan Müşir Fevzi Paşa'yı dağa kaldırdılar. 23 Temmuz günü atılan 21 pare top atışı ile Manastır'da Meşrutiyet yönetimi İttihat ve Terakki tarafından ilan edildi. Durum, Yıldız Sarayı'na telgraflarla bildirildi. 23 Temmuz'u 24 Temmuz'a bağlayan gece Kanun-ı Esasî'nin yürürlüğe konmasına karar verildi ve resmi ilan ertesi sabah gazetelerde yayımlandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hareketi, çetecilik yoluyla yönetimi ele geçiren ilk hareket olarak tarihe geçti.[19]
24 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet'in ilanından sonra İTC doğrudan hükûmet kurmaya kalkışmadı, hükûmetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. 1908 yılında Selanik'te toplanan gizli kongrede cemiyetin siyasi fırkaya dönüşmesine karar verildi. Bir süre hem cemiyet, hem fırka olarak anıldı.[20]
Aralık 1908'de seçilen Mebusan Meclisinde üyelerin büyük çoğunluğu İTC tarafından desteklenen kişilerdi. Şubat 1909'da Kamil Paşa hükûmeti mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü. Bu, Osmanlı Devleti tarihinde mecliste güvensizlik oyuyla düşürülen ilk ve son hükûmet olmuştu. Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti, cemiyetin izni ile kuruldu.
İktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. Kongrelerini gizli yapması ve Merkez Komite üyelerini kamuya açıklamaması nedeniyle "Rical-i gayb" (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi.
Cemiyet 22 Eylül 1909 tarihinde Selanik'te bir gizli kongre daha düzenledi. Mustafa Kemal kongreye Trablus delegesi olarak katıldı. Kongrede yaptığı konuşmasında partiyi tenkit etti. Cemiyet içinde zabitlerin (subayların) bulunmaması gerektiğini, siyasetle uğraşanların ise askerlik görevini bırakması gerektiğini söyledi. Aksi halde askerî emir-komuta zincirinin, cemiyetin hiyerarşisi ile karışacağını ve askerî disiplinin sekteye uğrayacağını öne sürdü. Ona göre cemiyet, komita hüviyetinden çıkmalı ve partileşmeliydi.[21] Birçok parti yöneticisi Mustafa Kemal'in görüşlerine katılmadı. Sadece daha önceki kongrede aynı fikri savunmuş olan Kâzım Karabekir destekledi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal siyaseti 1919 yılına kadar bırakmış, sadece askerlikle ilgilenmeye başlamıştır.
Nisan 1909'da cemiyete muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey'in Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı 31 Mart Vakası adıyla bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen askerî birlikler tarafından bastırıldı ve cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti.
31 Mart'ın sorumlusu olarak gösterilen II. Abdülhamid tahttan indirildi. Yerine getirilen V. Mehmed Reşad, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909'da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı.
Cemiyet zamanla içinde birliği sağlamakta güçlük çekmeye başladı ve 1911 yılında meclis içinde yeni muhalif partiler ortaya çıktı. Eylül 1911’deki kongreden sonra kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, en büyük rakipti. Şubat 1912'de yapılan meclis seçimleri, yaşanan şiddet olayları ve yolsuzluklar nedeniyle tarihe Sopalı seçim olarak geçti ve hemen her yerde İTC adayları kazandı. Bunun üzerine muhalefet seçim sonuçlarını gayrimeşru ilan ederken; ordu içinde Halâskâr Zâbitân adıyla, İTC iktidarına son vermeyi hedefleyen bir örgüt ortaya çıktı. 16 Temmuz 1912'de, Halâskâr Zâbitân grubunun muhtırası üzerine Said Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi istifa etmek zorunda kaldı.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın kurduğu Büyük Kabine, İTC egemenliğine son vermeyi hedefliyordu. Bu amaçla öncelikle Şubat 1912'de yapılan seçim iptal edilerek meclis feshedildi.
Ekim 1912'de çıkan Birinci Balkan Savaşı'nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi üzerine şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen cemiyet; yenilginin suçunu hükûmete yükledi. 23 Ocak 1913 tarihinde Enver Bey öncülüğünde silahlı bir grubun Bâb-ı Âli'de toplantı halindeki hükûmeti basması, Harbiye Nazırı Nâzım Paşa'yı öldürmesi ve sadrazam Kâmil Paşa'nın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki, askerî darbe ile iktidarı ele geçirdi.[22]
Cemiyet iktidarı ele geçirdikten sonra yine kendi hükûmetini kurmadı ve Mahmud Şevket Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Ancak 11 Haziran 1913 tarihinde Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikasta kurban gitmesi üzerine cemiyet, iktidarda ağırlığını koydu.
Düzenlenen kongrede artık hükûmeti denetleyen bir örgüt değil, iktidar partisine dönüşmeye karar verildi. Fırka reisi Said Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Mahmud Şevket Paşa suikastı ile ilgili görülen 24 kişi idam edildi, cemiyete muhalif 250 dolayında kişi Sinop'a sürüldü; muhalif gazeteler kapatıldı.[23][24]
Cemiyetin ileri gelenlerinden Enver Bey'in I. Balkan Savaşı'nda kaybedilen Edirne'yi geri alması ile cemiyetin saygınlığı yeniden arttı. Harbiye Nazırı olarak atanan Enver Paşa, Talat ve Cemal Paşa ile birlikte partinin önderi oldu.
İttihat ve Terakki Fırkası bir iktidar partisi olarak yönetimde bulunduğu dönemde milliyetçi ve Batı yanlısı bir siyaset izledi. Eğitimin çağdaşlaşması, hukukun laikleşmesi için çalışıldı. Türk Ocağı gibi milliyetçi kültür derneklerinin kurulmasını, girişimciliği ve kooperatifçiliği destekledi. 1914 seçimlerini ezici bir şekilde kazanan parti, Almanya ile askeri bir yakınlaşma başlattı. Enver Paşa'nın Alman yanlı siyaseti fırkanın siyasetini de doğrudan etkiledi.
Cemiyetin üst yönetimi ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914 tarihinde hükûmete ve padişaha haber vermeden imzalanan ittifak antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'na Almanya safında katıldı. Bu olay cemiyet içinde eleştirilere ve bölünmeye yol açtı. Cavid Bey, Ahmed İzzet Paşa, Çürüksulu Mahmud Paşa gibi önemli İttihatçılar hükûmetten ve askeri görevlerinden ayrıldılar. Fethi Bey, Rauf Bey, Mustafa Kemal gibi bazıları da görevde kalmakla birlikte Enver Paşa başkanlığındaki cemiyet yönetimine karşı çeşitli derecelerde tavır aldılar.
Savaş sırasında Talat Paşa sadrazamlığa getirildi. Harbiye nazırı ve başkomutan Enver Paşa'nın komutasındaki ordunun savaşın ilk aylarında Sarıkamış'ta, daha sonra ise Filistin'de ve Irak'ta ağır yenilgiler alması ve Enver Paşa'ya yakınlığıyla tanınan İaşe Nazırı Topal İsmail Hakkı Paşa'ya atfedilen büyük yolsuzluklar rejimi yıprattı.
I. Dünya Savaşı'ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükûmeti 8 Ekim 1918 tarihinde istifa etti. 1 Kasım'da yapılan olağanüstü kongrede İttihat ve Terakkî kendini feshederek Teceddüd Fırkası adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi.
Enver, Talat ve Cemal Paşa, 1 Kasım'ı 2 Kasım 1918 tarihine bağlayan gece Alman torpidobotu R-1 ile İstanbul'dan ayrılarak 3 Kasım 1918 tarihinde Sivastopol'a ulaştı.[28]
İttihat ve Terakki’nin on yıl süren bir etkinliği vardı (1908-1918). Cemiyet bu süreçte yaklaşan yenilginin farkında olduğu için ulusal bir direniş cephesi yaratmak istedi. Kimi İttihatçı millî mücadelenin İttihatçı rolünü savunurken ve bu yönde bir algı yaratılırken Milliyetçiler bu vurgulamaları 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde reddetti. Böylesi bir yön milliyetçiler için handikap yaratabilirdi. 5 Kasım 1918’de İttihat ve Terakkî Cemiyeti kapatıldı, lakin hâlâ etkisini yitirmemişti.[29] Mete Tunçay ve Doğan Avcıoğlu millî mücadeledeki İttihat ve Terakkî etkisine değinen bazı tarihçilerdir.[30]
İttihat ve Terakkî’nin direniş reçetesi gizli ve aleni olmak üzere iki şekildeydi ancak resmi bir programın varlığına ilişkin kanıt henüz yoktur. İşgal tehlikesi olan yerlerde Müdâfaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetlerinin kurulmasına öncülük etti. Hilal-i Ahmer, Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti ve Türk Ocakları millî mücadelede katkı sağlayacak kurumlar olacaktı. Bu cemiyetler halkın maneviyatını yükseltmek isteyen İttihatçılar için ulusal bir bilincin yaratılmasına sınırlı bir etki ediyordu. Ahmet Rıza gibi isimler de şahsi bir ulusal blok yaratma peşindeydiler. Meclisteki Felah-ı Vatan grubu da millî mücadeleyi destekleyecekti. Ancak eylemsel olarak en büyük etkinin Karakol Cemiyeti ve Teşkilat-ı Mahsusa’dan geldiği söylenebilir. Karakolun kurucuları arasında Kara Kemal, Kara Vasıf, Talat Paşa gibi isimler bulunuyordu. Karakol millî mücadelede silah ve insan temini konularında yararlılıklar gösterdi ve Atatürk’le de ilişki kurmuştu. Karakol ile Milliyetçiler arasında ayrılıkların da olduğu bilinmektedir. Celal Bayar da Karakol’un bir üyesiydi. Millî mücadeleyi destekleyen İttihatçı subaylar vardı ancak hiçbiri belirli bir İttihat ve Terakkî programının uygulayıcısı değildi. Milliyetçi subaylar ordunun terhisini erteleme, Anadolu’ya yoğunlaşma, silahların korunması ve direniş çevrelerinin oluşturulması için çabalıyordu.[31] Milli Mücadele kadrolarının büyük bölümü eski İttihatçılardan oluştu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kâzım Karabekir, İsmet (İnönü), Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkes Reşit, Çerkez Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit Beyler gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İttihat ve Terakkî kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler. İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele'nin de savunuculuğunu üstlendiler.[kaynak belirtilmeli]
Karakol Cemiyeti’nin başının Mustafa Kemal’e “bizim başkumandanımız sizsiniz” dediği rivayet edilir. Karakol’un yerini bir süre sonra belirli bir programı olmadığından Ankara’ya bağlanan Mim Mim alır. 1920’lerde bile Enver için bazı vilayetlerde mitingler düzenlenir. İstanbul’un işgali de gizli/yeraltı İttihatçılar'ın daha itaatkar hale gelmesine neden oldu ve bu Milliyetçiler için önemliydi. Millî mücadele içinde olasılıkla İttihatçılardan oluşan ve antiemperyalist, İslamcı-radikalist, korporatist özellikle taşıyan bir sol kanat vardı. Mustafa Kemal de Mayıs 1921’de taraftarlarını Müdâfaa-i Hukuk grubu etrafında topladı. Muhalifler de Mustafa Kemal’in salahiyetlerinin sınırlandırılması için İkinci Grubu kurarak yanıt verdi. Bir yandan da Enver Paşa Anadolu’ya gelmek için uğraşıyordu ancak Karadeniz’de Milliyetçilerce engellendi. Yunan zaferi 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal’e olağanüstü yetkiler tanıyan sürece kaynaklık etti. 23 Ağustos – 15 Eylül arasında Sakarya Meydan Muharebesi Mustafa Kemal’in liderliğini teyit ettirdi. Zafer Mustafa Kemal’in liderliğini sağlamlaştırsa da siyasal muhalefet devam etti. Askeri kriz sonrasında Mustafa Kemal ve bazı komutanların siyasal mevkilerini korumaları, Trakya ve İstanbul henüz geri alınmamışken Mudanya’nın imzalanmasında acele edilmesi, Cumhuriyetin ilan edileceği düşüncesi, Ankara’nın sürekli başkent olacağı gibi konular gericileri ve birçok kesimi rahatsız ediyordu. Daha sonra Atatürk yurt içinde seyahate çıktı ve kamuoyunu etkilemeye çalıştı. Birinci Meclis’in son toplantısında, 15 Nisan 1923’te, Hıyanet-i Vataniye Kanunu kabul edilerek Dokuz Umde dışında siyaset yapmak fiilen yasaklandı. Bu kapsamda İzmir Suikastı yargılamalarının İttihat ve Terakkî'ye uzanan siyasi yönü vurgulanır.[31]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.