Remove ads
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye'de dernek Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Türk Ocakları, Türkçülük düşüncesi etrafında İstanbul merkezli olarak 1912'de kurulan ve 1931'de Cumhuriyet Halk Fırkası'na devredilene dek bu yönde faaliyetlerde bulunan cemiyet. Osmanlı İmparatorluğu'nda II. Meşrutiyet döneminde iyiden iyiye görünür olan kimlik probleminde Osmanlıcılık karşıtlığı ve Türkçülük düşüncesi etrafında birleşen çevrenin Türk Derneği (1908) ve Türk Yurdu Cemiyeti (1912) ile örgütlenmesi Türk Ocakları ile devam etti. Her ne kadar siyasi alana dahil olmama gayesi güdülse bile Türkçülüğün siyasal alana evrilmesiyle ilkin İttihat ve Terakki daha sonra ise cumhuriyet ideolojisiyle program ve amaçlar belirlendi. Devlet ve devletçilik ile olan organik bağı Türk Ocakları'nın büyümesinde önemli bir rol oynadı. Ağırlıkla 1925 yılı sonrasında Cumhuriyet devrimlerinin savunucusu, koruyucusu, çağdaşlaşma düşüncesi ve Türkleştirme politikalarının bir parçası oldu. 1927 yılı gücünün zirvesine giden sürecin ilk eşiği olmakla beraber kapatılmasına giden sürecin de başlangıcı oldu. Türk Ocakları bu tarihte CHF siyasetinin resmî olarak bir parçası oldu ve partinin denetimine girdi. 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın ortaya çıkışı ve içerideki gelişmeler Türk Ocakları'nın kapatılmasına giden sürecin belirleyicisi oldu. 264 şubesi, 30 binden fazla üyesi ve geniş mal ve menkul varlığıyla önemli bir sivil toplum kuruluşu olan Ocaklar, Türkiye'de tek partili dönemin sivil ve toplumsal yaşama olan müdahalesiyle kapatıldı, tüm varlığı ve üyeleriyle partiye devredildi. Türk Ocakları Türkiye'de çok partili dönemin başlamasıyla birlikte "Ocakların başbuğu" sayılan ve 1912-31 arasında aralıksız genel başkanlık görevinde bulunan Hamdullah Suphi Tanrıöver'le İstanbul merkezli olarak 1949 yılında tekrar faaliyete geçti ve devletle olan organik bağını devam ettirdi. Türk siyasi yaşamındaki muhtelif darbeler Ocakların eski gücüne kavuşmasına engel oldu. Yaşanan kesintilere rağmen "Türk Ocakları" adıyla maruf bir oluşum günümüzde de faaliyetlerine devam etmektedir.
Türk Ocakları | |
---|---|
Öncül | Türk Derneği Türk Yurdu Cemiyeti |
Kuruluş | 1912 |
Kuruluş yeri | İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Kapanış | 10 Nisan 1931 |
Tür | Türk kültürü cemiyeti |
Yasal statü | Özerk (1912-27) Cumhuriyet Halk Partisi murakabesi (1927-31) |
Amaç | Türk kültür ve lisanını yaymak ve geliştirmek · Türkiye'nin çağdaşlaşmasını sağlamak |
Merkez | İstanbul Ankara (1927'den sonra) |
Konum | |
Hizmet bölgesi | Türkiye geneli |
Başkan | Hamdullah Suphi Tanrıöver |
Gönüllü | 30 bin + |
Resmî site | turkocaklari.org.tr |
Türk Ocakları (1912-31) Türkçülüğün kültürel alandan siyasal alana evrilmesinde belirleyici bir rol üstlendi ve bunun için uygun bir ortam yarattı. Bu yönüyle ilk olarak İttihat ve Terakki Fırkası'nın amaçlarına dolaylı da olsa katkı sundu ancak doğrudan fırkanın denetimine girmeyerek özerk yapısını korudu. Milliyetçiliğin cumhuriyet idaresinde doğrudan devlet politikası olması ve CHF programında yer alması devlet-ocak bütünleşmesini beraberinde getirdi. Zaman içerisinde kapsamlı kültürel faaliyetleri ve halkla olan doğrudan ilişkisi, tüm güçleri tek merkezde toplamak isteyen ve bunun için olası muhalefet odaklarını yok etmeye karar veren CHF hükûmeti Türk Ocakları'nı tehdit olarak görecekti. Türk Ocakları'nın partiye devredilmesiyle CHF geniş ve hazır bir kitle örgütüne sahip olacaktı.
Türk Ocağı II. Meşrutiyet döneminde kurulan çok sayıda cemiyet arasında şube, üye sayısı ve etkilediği kitle ile Türk Derneği ve Türk Yurdu Cemiyeti'nden daha önemli bir konuma sahip olmakla beraber Türk milliyetçiliğini bilimsel ve kültürel manada gelişmesini sağlayan bir yapıya sahiptir. Kuruluş tarihi olarak 1911 ve 1912 yılı verilse de genel olarak 1912 yılında kurulduğu kabul edilmektedir. Ocağın ilk adımları Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından 1911'de atıldığı bilgisi Yusuf Akçura tarafından paylaşılmaktadır. 1912 sonbaharında Balkan Savaşları nedeniyle Türk Ocağı'na ilişkin bakış açısı iki manada değişti. Ocaklar Osmanlı İmparatorluğu'nun muhtelif toplumlarına ayrılık sokmakla suçlanırken, bir yandan da artan milliyetçiliğin odak noktası olacaktı. Maddi olanaksızlıkların da etkilediği bu süreci ocakların başkanı olan Ahmet Ferit Tek'in istifası ve Edebiyatı Cedide'nin öne çıkan kalemlerinden Hamdullah Suphi Tanrıöver'in başkanlığı ve Yusuf Akçura'nın ikinci başkanlığa gelişi takip edecekti. Cumhuriyet döneminde maarif bakanı ve milletvekili olarak görev alacak olan Tanrıöver, ocakların kapanışa kadar kesintisiz başkanlık görevinde bulundu ve onun zamanında zirvesi 1927 yılı olmak üzere bir canlanma ve gelişme yaşandı. Ülke içinde "vatanda ocaklı" denen ve Osmanlıcılık gibi kimlik bunalımlarına cephe almış bir kitle ile ocağa olan ilginin artması sonrasında düzenli konferans ve etkinlikler Divanyolu'ndaki binadan Beyazıt'taki bir konağa taşınma gerçekleşti ve burası merkez olarak kullanıldı. Belirlenen Türk Ocağı Nizamnâme-i Esâs ve Dâhilisi'nde ocakların amacı şu şekilde açıklandı: "Türklerin millî terbiye ve ilmî, içtimaî, iktisadî seviyelerinin terakki ve ilâsıyla ırk ve dilinin kemâline çalışmaktadır."[1]
Ocak nizamnâmesinde belirlenen "Türk dilinin kemâline çalışmak" amacı belirgin olarak ocağın dergisi olan Türk Yurdu'nda yayımlanan makalelerde kendini göstermektedir. Ocağın bu dönemdeki dil tasavvurunda İstanbul Türkçesi hiçbir sınıfa veya taşraya ait olmadığından önemli sayılmış ve geçer lisan sayılmıştır. Cumhuriyet öncesi ocaklarda kadınların toplumsal yaşama katılımı konusunda teorik tartışmalar yapılsa bile genel manada bir program oluşturulamamıştır. Teorik tartışmalarda Sovyetler Birliği'ne bağlı Türkî devletlerdeki gelişmeler, çağdaşlaşma düşüncesi ve eski Türk kültürüne atıflar görülmekteyken bir programın ortaya konulmaması Peyami Safa gibi gibi yazarlarca eleştiri konusu olmuştur.[2]
Anılan dönemde ocak nizamnâmesinin dördüncü maddesinde Ocakların sadece millî ve içtimaî bir özellik taşıyacağı, siyasetle ve siyasi partilerle asla ilişiği olmayacağı maddesi bulunmaktaydı. Ancak İttihatçıların Türk Ocağı'na olan nüfuzu Ziya Gökalp ve Hüseyinzade Ali ekseninde başlayacak ve maddi imkânsızlıklar dolaylı da olsa bir ilişiği gerekli kılacak hatta İstişare Heyeti'ne giren İttihatçı isimler olacaktı. Siyasetin Ocaklar üzerindeki nüfuzuna karşı Ocakların belirli düzeyde bağımsız yapıda olması için bir iç muhalefet de bulunuyordu. Türkçülük düşüncesinin Balkan Savaşları sonrasında siyasal hale evrilmesiyle partinin yöneldiği Turan fikrî siyasetin Ocaklara olan ilgisini artırdı ve düşünülen Kafkasya hareketi öncesinde ocaklara kayıtlı subayların listesinin istenmesi gibi doğrudan temaslar gerçekleşiyordu. Hülâsa partinin Ocaklar'a olan bakışı ilkin belirli düzeyde özerklik ve Merkez-i Umumi'nin bir kültür şubesi olmasını desteklemekti ancak I. Dünya Savaşı sonrasında kendine siyasal bir rakip olarak görmeye başladı. Savaş yıllarında Gökalp ocakları bir edebiyat kulübü olması için çabalarken Tanin'in imtiyaz sahibi Hüseyin Cahit Yalçın, Enver Paşa ve Rauf Orbay gibi İttihatçılar da parasal destek sağlıyordu. 1918 Kongresi'nde parti ile ocak arasındaki ilişki organik ve doğrudan bir hal aldı.[3]
14 Haziran 1918 tarihinde başlayan Türk Ocağı Genel Kongresi sırasında Ocakların 2005 üyesi 35 kadar şubesi bulunmakta idi.[4] Kongreye katılım düşük olduğundan çoğunluğu temsil edilmemesi nedeniyle alınacak kararların meşruiyeti bazı delegeler tarafından sorgulanıyordu. Kuruluştan 6 yıl sonra yapılan bu kongrenin gecikmesi ülkenin yaşadığı savaşlar silsilesi ve kimi delegenin muhtelif görevlerde olmasından ötürüydü. İdare Heyeti'nin açıkladığı raporda Ocakların amaçları şu şekilde sıralanıyordu: uygun bir merkez kurmak, halk ile doğrudan temas halinde olmak, milliyetçilik fikrîni basın-yayın yoluyla yaymak ve gelişimine katkı sağlamak, Türk çocuklarına yardım etmek, bir kütüphane kurmak, yapılacak toplantılarla Türkleri birbirleriyle tanıştırmak. Kongre Heyeti'nin sunduğu raporda kuruluştan itibaren hükûmetten yardım ve destek alındığına ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Kongrede Türk kadınlarının da Ocağa üye olabilmeleri için nizâmnâmede değişikliğe gidilmiştir. Yeni İdare Heyeti sonrasında verilen konferanslarda da artış yaşandı. Kadınlar için cuma konferansları ve müzik etkinlikleri düzenleniyordu. Verilen konferansların Ocalar'ı Darülfünun işlevine taşıdığı, savaş yıllarında gerileyen düşünce dünyasına katkı sağladığı düşünülüyordu. Parasız geziler ve konserler de sosyal etkinlikler arasındaydı. Yurt dışında Ocaklar'dan yardım alarak okuyan öğrenci sayısı da kongre döneminde 140 kadardı. Ocakların diğer işlevleri arasında iş bulma gibi sınırlı rolü de vardı.[5]
Tan gazetesine göre Ocakların aşıladığı milliyetçi fikirler Türk subaylarının Dünya Savaşı'ndaki motivasyonlarını etkiliyordu.[4] Bu zaman diliminde Ocaklar'ın yayın organı olarak Türk Yurdu yerine başka bir derginin kurulması da tartışıldı ancak tarihsel bütünlük açısından derginin yeniden düzenlenmesi kararlaştırıldı.[6]
Köycüler Cemiyeti Türk Ocakları bünyesinde halka doğru gitme eğilimin (narodnizim benzeri) bir parçası olarak fiilen 1918'de resmen de 18 Mart 1335'te (1919), Halide Edib (Adıvar) başkanlığında Cağaloğlu'nda kuruldu. Nüfusun %70'inin köylerde yaşaması Türk Ocakları'nı bu eğilime yöneltmişti.[7]
Cumhuriyetin ilanı sonrasında Türk ocakları yurt genelinde hızlı bir örgütlenme içerisine girdi. Geçmişin kritiği ve geçmiş hataların tekrar zuhur etmemesi için bu ikinci dönemde ilkine göre ocak programına ilişkin daha çetin tartışmalar yapıldı. Gökalp'in Ocaklar'ı edebi kulüp yapma eğilimi devam ederken Reşit Galip gibi isimler doğrudan halkın içinde olunması ve pratik amaçlara yönelinmesini öne sürüyordu. Galip aynı zamanda Darülfünun neredeyse ocakların merkezi de orada olmalıdır diyerek adeta ocakların düşün dünyasını etkilemek istediği kesimi belirtiyordu.[7] Ayrıca ikinci dönemin başında Türk Yurdu'nun basımında bir kopukluk doğmuş Yeni Mecmua da bu dönemde bir süreliğine ocakların resmî yayın organı gibi işlev görmüştür.[8] Ocakların hızlı örgütlenmesi ile Mayıs 1923'te 43 şubeye ulaşıldı. "Ocakların başbuğu" olarak anılan Hamdullah Suphi Tanrıöver'in vurguladığı programda her şubenin çalışma programı oluşturması ve üyeler için kimlik çıkartılması gibi şeyler bulunmaktadır. Çeşitli basın ve yayın organının desteği dışında yeni kurulan Türk millî devleti de maddî manevî yardımlarını esirgememektedir. Öyle ki Mustafa Kemal Zonguldak şubesine 200 liralık yardımda bulunurken Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Reisi Fevzi Çakmak ve Ferit Fahrettin Paşa da maddi yardımlarda bulunmuştur.[9] Tanrıöver de Ocakların yeni programında temel sac ayaklarından birini, yani devrimlerin şu sözlerle açıklamaktadır:
Türk ocağı dar milliyetperverlik gütmez. Ocaklı bilir ki bu müessese Şarkda Garbın temsilidir. Türk Ocağı Garpçıdır. Kendimizi Garplı hissettikçe Türk kalacağız. Türklüğümüzü Avrupalı olmaya yüz tuttuğumuz zaman bildik.[10]
Türk Ocakları yeni dönemde Türk devrimlerinin rehberliğini yüklenmek amacını güttü. İrticaya karşı mücadeleye verdiği destekteki bu rolü Sebilürreşad dergisiyle doğrudan bir çatışma ortamı yarattı. Bu gibi özellikleriyle ocaklar yeni rejimin desteğini kazandı. Mustafa Kemal İstanbul Türk Ocağı'na bir bina kuruluşu için 3500 liralık maddi yardımda bulundu. Böylece Ocak-devlet ilişkisi daha görünür hale geldi.[11]
Birinci Umûmî Kongre 23-25 Nisan 1340 (1924) tarihlerinde eksik temsille ve ağırlıkla asker-sivil bürokratlardan oluşan bir kitlenin katılımıyla gerçekleşti. Kongrenin başkanlığına Tanrıöver'in önerisi üzerine Türkçülük konusunda mühim bir yere sahip olan Ahmet Ağaoğlu seçildi. Kongrede ağırlıkla Türkün tanımı ve şekli ele alınmıştır. Tanrıöver ocakların Türk vatanının ve Türk devrimlerinin bekçiliği gibi iki temel vazifesi olduğunu dile getirmiştir. Bu vazifenin doğrudan siyasetle uğraşmak anlamına geldiği görüşünü paylaşan üyeler de bulunmaktadır. Tartışılan bir diğer konu da kimlerin Ocaklara kabul edilip edilmeyeceğidir. Tanrıöver'in bu konudaki tavrı seçkinci ve elitist, halka üsten bakan bir yaklaşımdır ve "Ocak bir misyoner müessesesidir. Ameleyi aldınız mı, ertesi gün Ocak sosyalist bir kulüp olur" söyleminde bulunmuştur. Kongrede Ocakların yayın organı olan Türk Yurdu'nun ismi ve yayın ilkeleri de tartışılmıştır. Netice olarak yapılan oylamada derginin aynı adla devam etmiş, Yusuf Akçura imtiyaz hakkını Türk Ocağı İdare Heyeti'ne devretmiştir.[12]
Türk Ocakları İkinci Kurultayı 1925 yılında, Türkiye tarihinde önemli iç olay ve çatışmaların yaşandığı bir yılda gerçekleşti. Şeyh Said İsyanı ve takiben çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu Ocaklar'da bir hareketlenmeye sebep verdi. Cumhuriyet rejiminin ilkelerini savunan ve yaymaya çalışan Ocaklar'da adeta Büyük Millet Meclisi'ndeki gibi tartışmalar yaşanıyor ve alınacak önlemler konusunda tavsiyeler veriliyordu. Cumhuriyet hükûmetinin emirlerine amade olduğunu açıklayan Ocaklar kimi bölgelerde irtica karşıtı mitingler düzenledi. 1925 yılı Ocak-devlet, Ocak-parti bütünleşmesinin de başlangıcı olacaktı.[13][14] Türk Ocakları 1925'ten sonra yerli bir Türk burjuvazisinin kurulması ve bu şekilde iktisadi kalkınmanın hızlanması fikrini savunmaya başladı. Latife Hanım ikinci kurultayda fahrî başkanlığa getirilirken Tanrıöver aynı görevine tekrar seçildi, Celâl Bayar ise Muhiddin Baha ile beraber kâtib-i umûmîlğe getirildi. Kurultay da İsmet Paşa Ocaklar'a devletin desteğini vadetti.[15]
Üçüncü Kurultay 22 Nisan 1926'da başladı. Merkez Heyeti Yıllık Faaliyet Raporunda 1925 Kurultayı'nda 135 olan Türk Ocağı sayısının özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki genişlemelerle 217'ye, üye sayısının da 30 bine yükseldiği ifade edilmektedir. 217 Ocak'tan 97'si ise düzenli gelir elde etmektedir. Kurultayda şube ocaklarının ne şekilde hareket edecekleri tartışması yapılmıştır. Bazı delegeler muhtelif ocakların kendi fikirlerine göre hareket ettiği eleştirisini yapmaktadır. Yine Türkiye'de o güne dek okutulmayan Türk hukuk tarihi dersi için kürsü oluşturulması için çalışmalara başlanmıştır. Türk Yurdu'na ilişkin tartışmalarda ise Yusuf Akçura gerileyen satışların nedeni olarak dergide sürekli aynı çevrenin yazılarının yayımlanmasını vermektedir. Kurultayın en önemli ve yoğun tartışmalarından biri de Türk olmayan unsurların ülke içindeki asimilasyonudur. Van delegesi İshak Refet gibi isimler Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da halen Türk lisanının bazı yerlerde kullanılmadığı, efradın yerel dillerini kullanmaya devam ettiğini ifade ederek Ocaklar'ı bu konuda adım atmaya çağırmaktadır. "Türk olmayan unsurlar" deyişi bu devirde mübadelerle gelenleri, Trabzon'daki Rumları, Çerkesleri ve Boşnakları da kapsayan geniş bir tanım olduğu görülmektedir. Hüseyin Enver buna benzer tartışmalarda Ocakların asli görevini reformların halka benimsetilmesi olduğunu ifade ederken benzer görüşteki Yusuf Akçura ise ikinci "sâha bizimdir" diyerek Ocakların hükûmet gibi hareket etmesine mesafelidir.[16] Kurultayın son toplantısında ise 12 Mart 1328 (25 Mart 1912) tarihinin her yıl Ocakların bayramı olarak kutlanması kararlaştırılmıştır.[17]
1927 yılı Türk Ocakları için 1931'de kapatılmasına giden sürecin başlangıcı olması bakımından önemlidir. Ocaklar bu tarihte nüfuzunun zirvesine ulaşmıştır. Bunun farkında olan siyasi iktidar ilkin reformların savunucusu olarak gördüğü ve doğrudan desteklediği Ocakları mürakebe (denetim) altına alma yoluna gidecektir. Türk Ocakları 1927'de yapılan kurultayda Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) ile devlet siyasetinde beraber olduğunu açıklamış ve daha sonra CHF Nizâmnâmesi'nde yer alan 40. maddeye istinaden kendini CHF mürakabesinde yer alan bir kuruluş olarak saymıştır.[18]
Bu kurultayda Türk Ocakları Tüzüğü’nün 2. Maddesi "Türk Ocaklarının fiilen iştigal sahası Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahiline münhasırdır." şeklinde ifade edilmiştir. Yapılan bu değişiklikle Türk Ocakları Tüzüğü’nün 2. Maddesindeki "Türkler" veya "bütün Türkler" sözcükleri kaldırılmış ve Ocakların çalışma sahası daraltılmıştır. Bu adımlar Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile ilişkilerinin geliştirilmesi ve Türk Ocakları'nın çalışma sahasının daraltılarak CHF ile bütünleşmesine yöneliktir.[19]
Kurultayda 1926 Yılı Faaliyet Raporu sunuldu. Raporda Ziya Gökalp'in Beyazıt'ta bulunan kabri için mermer bir mezarlık yapıldığı, delegeler tarafından matbaa kurulduğunu ve bu matbaada Türk Yurdu dışında resmî kurumlar dahil birçok sipariş alındığı, derginin 1928 abone ile kâra geçtiği bilgisi paylaşılmaktadır. Ocakların gelirlerini artırmak için hükûmete başvurulduğu ve Dahiliye Vekaleti'nin özel tamimle vilâyetlerden bütçe ayırdığı da raporda yer almaktadır. Günümüzde Ankara Resim ve Heykel Müzesi olarak işlev gören Türk Ocakları Merkez Binası'nın temeli ise 21 1927'de atıldı. Törene devlet adına İsmet Paşa katıldı. Başkan Hamdullah Suphi de Türk Ocakları'nın "inkılâpçı ve cumhuriyetçî hükümetin mesâisine kendi mesâisini katarak çalıştığını" ifade etmiştir. 1927 yılı Ocakların kültürel manada ürettiği yayınların ve verdiği konferansların arttığı bir yıl oldu. Türk Ocakları Hars Heyeti milliyetçi ve devletçi inancı pekiştirecek yayınları artırmak için çalışmalarını hızlandırdı. Bu noktada Hafız Ahmet Irsoy, Rauf Yekta ve Ali Rıfat Çağatay'dan Türk müziğine ilişkin görüşler alınırken, Reşat Nuri, Yesarizâde Mahmud Esat ve Refik Ahmet Nuri Sekizinci'den oyunlar ısmarlandı. Ocak üyelerinin kullanacağı rozetler (oran) Almanya'da üretilirken her yıl Türk Yıllığı adıyla bir yıllığın yayımlanması kararlaştırıldı.[20]
Kurultay döneminde tartışılan bir başka konu ise Türkiye'de komünizmin yükselmesiydi. Bu konuya ilişkin Hasan Ferid "Ocaklı denilince komünizm aleyhtarı anlaşılmalıdır" düşüncesini paylaşmaktadır.[21] Ocaklarda maaş alarak görev alanlar da kimi isimlerce eleştirilmektedir. Ahmet Cevdet Ocaklarda görev almayı millî bir hizmet olarak yorumlarken, 1940'lardan sonra Turancılık düşüncesini yeren ve derslerinde komünizm propagandası yapmakla suçlanıp kovuşturmaya uğrayan, bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri'ne giden sosyal psikolojinin önemli ismi, kurultay döneminin Ödemiş delegesi Muzaffer Şerif de verilen ücretlerde öğretmen maaşlarının temel alınmasını önermektedir.[22] Maaşlı çalışanlar konusu Zekeriya Sertel gibi sol muhaliflerin ocaklara ilişkin eleştirileri arasındadır.[23]
Kurultay 28 Nisan 1928'de başladı ve kurultay başkanlığına Mahmut Esat Bozkurt seçildi. Sunulan raporda Ocakların doktor üyelerinin sağlık hizmeti verdiği, 10 ocakta Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Rusça gibi dersler verildiği, 5 ocakta muhasebe ticaret kurslarının bulunduğu, 45 şubede spor faaliyetlerinin yürütüldüğü, 42 şubede müzik, 43 ocakta ise temsil yapıldığı bilgilerine ulaşılmaktadır.[24] Büyük şehirler haricinde kalan ocaklarda konferanslar verilmemesi kurultayda ele alınan bir konu olmuş ve memleket sathına konferansçılar gönderilmesi, Ocaklarda köycülük faaliyetlerinin artırılması vurgulandı. Üyelerden Selim Sırrı da Çekoslovakya'da etkin olan Sokol teşkilatına benzer faaliyetlerde bulunulmasına ilişkin bir rapor sundu. Bu zaman diliminde Türk Yurdu dergisinin merkezi de Ankara'ya taşındı.[25]
Kurultayın en önemli konularından biri izlenmesi gereken kültürel asimilasyona ilişkin önerilerdi. Türk lisanına ilişkin öneriler Vatandaş Türkçe konuş! kampanyası ile ilişkiliydi. Siirt Arapları ve Doğu vilayetlerindeki Türk olmayan milletler için de birçok delege ve bürokrat tarafından rapor ve öneriler sunuldu.[26]
Türk Ocakları'nın Altıncı Kurultayı da iki yıl sonra 24 Nisan 1930 tarihinde yapıldı ancak tutulan zabıtlar yayımlanmadığı için tartışılan konular hakkında bilgi bulunmamaktadır.[27]
I. Ulusal Mimarlık Akımı'nın öne çıkan eserlerinden biri olan Türk Ocakları Merkez Binası'nın açılışı 23 Nisan 1930'da gerçekleşti. Merkez Ocaklılar için "mabed" niteliğinde idi. Bir başka övünç kaynağı ise çalışır durumda olan matbaa idi. Harf Devrimi sonrasında Ocaklar Latin alfabesinin halka benimseltilmesi konusunda yürütülen kampanyalarda öncü rol üstlendi. Verilen istatistiklere göre Türk Ocakları 1929 yılının ilk üç ayında 50 bin kişinin yeni harfleri öğrenmesini sağladı. Yerli malı kullanımı gibi benzer devlet politikalarında da Türk Ocakları faaliyetlerde bulundu. Sosyal yardımlar ve halk eğitimi de Türk Ocakları'nın faaliyet sahasındaydı.[28] Bir yandan da Türk Tarih Heyeti Türk Ocakları bünyesinde faaliyetlere başladı.[29]
Ocaklar içinde göze çarpan ilk muhalefet kişisel çatışmalar ekseninde başladı. Hamdullah Suphi ile Reşit Galip arasında kişisel çekişmeler bulunmaktaydı. 28 Nisan 1930'da Tanrıöver aleyhine 45 imzalı bir takrir verildi. İsmail Habip Sevük de Türk Ocakları'nın büyük kurultaylar yapmasının Mustafa Kemal Atatürk'ün dikkatini çektiğini ve böylesi bir kitleyi kendi başına bırakmak istemediğini dile getirmektedir. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın 1930'da ortaya çıkması ve 99 günlük bir muhalefet ortaya koyması[30] özellikle "muhalif Ege'de"[31] SCF'ye olan ilgiyi artırmış, Türk Ocakları da bundan nasibini almıştı. Türk Ocakları üyelerinden Aydın mebusu Reşit Galip, Kars mebusu Ahmet Ağaoğlu ve Şebinkarahisar mebusu Mehmet Emin Yurdakul SCF'ye geçen bazı isimler oldu. Özellikle İzmir Türk Ocağı SCF ile en çok yakınlaşan şube idi ve Temmuz 1930'dan itibaren yoğun bir şekilde eleştiriliyordu. Aynı şubede içkili etkinliklerin yapıldığı iddiası Türk Ocakları'na ilişkin eleştirilerin bir diğer nedeniydi. Hamdullah Suphi burada "Türk Ocakları içki aleyhine daima mücadele edecektir." demiş ve aynı konuşmasında tek partili rejime eleştirel bir tonla seslenmiştir. Türk Ocakları'nın CHF'nin hars şubesi olduğunu söyleyen TBMM Başkanı Kâzım Özalp da SCF'ye geçenlerin ocak üyeliğinden çıkartılması gerektiğini ifade etmiş, bir süre sonra da Türk Ocakları'nın CHF'nin hars şubesi olduğu teyit edilerek Türk Ocakları'na sadece CHF'ye üye olanlar ile hiçbir siyasi partiyle ittisakı bulunmayanların üye olabileceği açıklanmıştır. İstanbul Türk Ocağı'nda ise belediye seçimleri arefesinde Nezihe Muhiddin'in "SCF'nin ülkeyi refaha eriştireceği, esaret zincirlerini kıracağı" söylemleri ve SCF'ye oy istemesi, buna karşın Meliha Avni Sözen'in CHF'yi savunan konuşması ilgi çekti.[32]
Türk Ocakları'nın kapatılmasına giden süreçte özellikle Hamdullah Suphi'nin cumhuriyetçiliğini sorgulayan propagandalar basında tartışıldı. Son Posta ve Resimli Ay'da ise Türk Ocakları'na ilişkin sol muhalefetten eleştiriler yükseliyordu. Zekeriya Sertel kendisini Ankara'daki Cumhuriyet balosundan kovan Hamdullah Suphi için "Ocak başkanı gibi değil, aşiret reisi gibi davranırdı" demektedir.[33]
10 Nisan 1931'deki olağanüstü kongre öncesinde Türk Ocakları'nın 250'den fazla alt şubesi ve 30 binden fazla üyesi bulunmaktaydı ve bu yönüyle ciddi bir sivil toplum kuruluşuydu. Füsun Üstel'e göre Serbest Cumhuriyet Fırkası ile gün yüzüne çıkan muhalefet sonrasında "ortak yaşam ve sivil toplumun tüm kalıntılarını ortadan kaldırmaya karar veren tek parti yönetimi" 1931'deki parti kurultayında gençlik kuruluşlarının daha etkin denetimini kararlaştırmıştı.[34] Öte yandan Türk Ocakları'nın kapatılmasına giden süreçte dış etkenlerin de rol aldığı düşünülmektedir. Ocakların Turancı eğilimi dönemin Sovyetler Birliği Türkiye Büyükelçisi Jacob Suritz'de rahatsızlık uyandırması ve Tevfik Rüştü Aras'ı uyarması Türk Ocakları'nın kapatılmasına giden sürece etki etmiştir. Hamdullah Suphi de Atatürk'ün ABD'deki muadillerini incelettirip onlardan hareketle Ocakların Halkevleri'ne dönüştürülmesine karar verdiğini dile getirmektedir. Atatürk'e göre Ocaklar Türk kültür ve sosyal yaşamına önemli katkılar yapmıştı ve Ocaklara düşen asli görevi Türkleştirme faaliyetleri idi. O dönem öne sürülen görüşlerden biri de Ocakların kuruluşundaki ilke ve amaçlar parti programında yer alıyor olmasıydı. Bu arada 24 Mart 1931'de Atatürk Hamdullah Suphi ve heyetini kabul etti ve kurultay tarihini aldı. Ruşen Eşref'in anlatımıyla Atatürk gelişmeleri "Milletlerin tarihlerinde bazı devirler vardır ki muayyen maksatlara erebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı istikamete sevk etmek lazım gelir." sözleriyle açıklıyor ve aynı cinsten olan kuvvetlerin ortak gaye için birleşmesi lazım geldiğini dile getiriyordu. Hamdullah Suphi ise Atatürk'e Türk Ocakları'ndan kendisine yönelik bir muhalefet olmayacağına ikna etmeye çalıştı.[35]
1931 Olağanüstü Kongresi öncesinde Türk Ocakları'nın kapatılacağı kesinleşmiş gibiydi. Bu nedenle kongrede Ocakların faaliyet alanlarının yoğunluğuna ilişkin "prestij metni" sayılabilecek muhtelif raporlar yayımlandı. Yayımlanan raporlarda 20 bin kişinin katıldığı 40 konferansın eksiksiz listesi, köylere götürülen sağlık hizmetleri, eğitim faaliyetleri vb. gibi detaylı malumatlar bulunmaktaydı. Hülâsa ikinci toplantıda CHF'ye katılma kararı alındı. Menkul ve gayrimenkul mallar da partiye devredildi ancak tüm devir ve alacak-verecek işlemleri 1936 yılında bile devam ediyordu.[36]
Füsun Üstel'in Ocaklara ilişkin verdiği liste şu şekildedir:[37]
Füsun Üstel'in Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Dağ Yolu eserinden atıfla verdiği liste şu şekildedir:[38]
|
|
Türkiye'de tek partili dönemin sivil toplum kuruluşlarını denetim altına alması sonucu 10 Nisan 1931'de kapatılan Türk Ocakları tek partili dönemin sona ermesi ve Türkiye'de çok partili dönemin başlaması sonrasında Hamdullah Suphi Tanrıöver liderliğinde 10 Mayıs 1949'da İstanbul'da yeniden açıldı. 18 yıllık aradan sonra tekrar faaliyete geçen Türk Ocakları'nın üst kadrosunda Hasan Ferit Cansever, Burhanettin Develioğlu, Ahmet Mazhar Akifoğlu, Fethi Erden, Ragıp Nurettin Ege, Tevfik Noyan, Cevat Mustafa Emecan ve Cemil Behçet isimleri yer alıyordu. Bu dönemlerde oldukça sınırlı faaliyetlerde bulunabilen Türk Ocakları[39] eski mal varlıklarını Cumhuriyet Halk Partisi'nden geri alabilmek için girişimlerde bulunsa da sonuç alamadı.[40]
CHP grubunda yer almasına rağmen mecliste partisiyle çatışan ve daha sonra istifa eden Hamdullah Suphi, İstanbul Türk Ocağı'nı 10 Mayıs 1949’da kendisine babasından kalan Abdüllâtif Suphi Paşa Konağı’nda açtı ve 7 Ağustos 1949’daki ilk kongrede genel başkan seçildi. Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle partiden Manisa bağımsız mebusu seçilen Tanrıöver bu dönemden sonra Türk Ocakları'nın yeniden güçlenmesi için çalışmalara başladı ve 15 Mayıs 1954’te Türk Ocakları “kamu yararına çalışır dernek” statüsünü aldı. 1957 yılında Merkez Heyeti'nde Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Prof. Dr. Mehmet Kaplan gibi isimler yer alırken Hars Heyeti'nde ise Zeki Velidi Togan, Yahya Kemal Beyatlı, Abdülhak Şinasi Hisar, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Osman Turan, Süheyl Ünver, Oktay Aslanapa gibi isimler mevcuttu. 17 Mayıs 1959’da ocakların merkezi Ankara'ya taşındı, Tanrıöver'in rahatsızlığı nedeniyle ilmi Türkçülerden Prof. Dr. Osman Turan genel başkanlığa seçildi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında Hamdullah Suphi liderliğindeki heyetin Cemal Gürsel'le görüşmesi Türk Ocakları'nın yeniden kapatılmasını engelledi. 12 Mart Muhtırası'na kadar ocaklar olağan faaliyetlerine devam etse de muhtıra sonrasında faaliyetlerini bir süreliğine askıya aldı. 12 Eylül Darbesi sonrasında Türk Ocakları askerî rejim tarafından kapatıldı. 1984'e kadar kapalı kalsa bile 1983'teki Dernekler Yasası'na uygun bir şekilde yeni bir tüzükle faaliyete geçti ve genel başkanlığını Prof. Dr. Orhan Düzgüneş yaptı. 1986 sonrasında asli canlılığını bulan Ocaklar Başbakan Turgut Özal zamanında güçlenmeye başladı.[41]
2012'de 100. yılını kutlayan Türk Ocakları günümüzde "Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı" adıyla, Türkiye ve Türk dünyasındaki gelişmeler ve millî konularda kamuoyu yaratıp faaliyetlerde bulunan bir kurum olarak devam etmektedir.[43] Genel Başkanlık görevini ise Osman Turan'ı takiben Prof. Dr. Necati Akder (1960-1961), Prof. Dr. Emin Bilgiç (1973-1974), Prof. Dr. Orhan Düzgüneş (1974-1994), Sadi Somuncuoğlu (1994-1995), Nuri Gürgür (1996-2012) yaparken mevcut başkanı 2012'den beri Prof. Dr. Mehmet Öz'dür. 2020 itibarıyla ikisi Almanya'da olmak üzere 88 şubesi ve biri Kerkük diğeri de Bakü'de olmak üzere 6 temsilciliği vardır.[44] Dernek 15 Temmuz darbe girişimine karşı 16 Temmuz 2016'da bir bildiri yayımladı,[45] 2017 Türkiye anayasa değişikliği referandumu için de dernek başkanı Öz tarafından karşı bir makale yayımlanarak endişe ve eksiklikler dile getirildi.[46]
Haziran 2022'de İstanbul Türk Ocaları, İBB ile ortak düzenlenen 110. Yıl Etkinliği kapsamında "Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları" başlıklı bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir konuşma yaparken,[47] aynı etkinliğe CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. Ardından Türk Ocakları'nın partilerle ilişkisi tartışma konusu oldu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bu davetleri eleştirdi.[48] Türk Ocakları Genel Merkezi ise özellikle Canan Kaftancıoğlu'nun davet edileceğinin kendilerine bildirilmediğini açıkladı, İstanbul şube yönetimi görevden alındı; tartışma konusu olan sempozyumun Türk Ocaklarının partiler üstü niteliğini değiştirmeyeceğini, Ocaklar'ın siyaset dışı pozisyonundan taviz verilmeyeceği ifade edildi.[49][50]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.