Loading AI tools
Türk gazeteci ve yazar (1888-1972) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Ahmet Emin Yalman (14 Mayıs 1888, Selanik - 19 Aralık 1972, İstanbul),[1] Türk liberal gazeteci ve yazar.[2]
Ahmet Emin Yalman | |
---|---|
Doğum | 14 Mayıs 1888 Selanik, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 19 Aralık 1972 (84 yaşında) İstanbul, Türkiye |
Ölüm sebebi | Kalp krizi |
Defin yeri | Feriköy Mezarlığı, İstanbul |
Vatandaşlık | Türkiye Cumhuriyeti |
Eğitim | İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi |
Meslek | Gazeteci, Yazar |
Evlilik | Rezzan Yalman (e. 1922; ö. 1972) |
Babası Osman Tevfik Bey Selanik Askeri Rüştiyesinde Atatürk'ün yazı ve tarih hocasıydı.[3] Kendisi de 1897'de aynı Askeri Rüştiyeye yazıldı.[4] Diploma almasına iki ay kala Rüştiyeden 1899'da ayrılıp Selânik Alman Mektebine yazıldı.[5] Daha sonra ailesiyle beraber İstanbul'a göç ederek öğrenimi 1903'ten itibaren İstanbul Alman Mektebinde devam etti.[6]
1907 yılının Temmuz ayında Alman Mektebini bitirince Sabah gazetesinde İngilizce mütercimliğe başlayarak gazeteciliğe ilk adımını attı.[7] Aynı yıl Bâb-ı Âli Tercüme Odası hülefalığına tayin edildi.[8] 1908'de İstanbul Hukuk Fakültesine girdi. Meşrutiyetin ilk günlerinde kurulmuş olan Yeni Gazete'nin yazı heyetine katıldı.[9] Yeni Gazete o sıralarda Kâmil Paşa'nın yayın organı olarak tanınmış olup hususi bir siyasi sütununda İngiliz, bazen de Avusturya menfaatlerine uygun yazılar çıkıyordu. Lakin Ahmet Emin Bey kendisini gazetenin memleket menfaatlerinin ölçüleriyle çalışan diğer cephesine mensup görüyordu.[10] Gazeteye tercüme işleri için girdiği halde aradan bir yıl geçmeden her gün baş yazıyı, ayrıca da haftada birkaç kez Yeni Gazete imzalı ikinci makaleyi yazmaya başladı.[9]
Bu arada Bâb-ı Âli Tercüme Kalemindeki vazifesini de bırakmamıştı. Ayan Reisi Said Paşa birtakım tercümeler yapmak üzere Bâb-ı Âli Tercüme Kaleminden İngilizce bilen bir genç isteyince oraya gönderildi. Aynı zamanda Viyana'da çıkan Neue Freie Presse gazetesinin yardımcı muhabiriydi. Haftalık Servet-i Fünun dergisine de tercümeler yapıyordu. Berlin'de çıkan Vossische Zeitung'a da ara sıra yazılar gönderiyordu. İttihat ve Terakki Kadıköy Kulübüne de üye oldu.[9]
Yüz seksen kişinin katıldığı bir imtihandan geçerek ABD'ye ilk defa olarak gidecek Türk öğrenci grubuna dahil olup Şubat 1911'de New York'taki Columbia Üniversitesinin Siyasi İlimler Fakültesi sosyoloji ana dalında okumaya başladı.[11] Türk basının tarihi, gelişme tarzı, hal ve şartları hakkında teziyle 1912 yaz sömestri sonunda yüksek lisans diplomasını aldı.[12] Aynı yıl açılan Columbia Üniversitesi Pulitzer Gazetecilik Mektebinde staj görenlerin ilk doktora adaylarında biri oldu. Burada The Development of Modern Turkey as Measured by Its Press (Modern Türkiye'nin Gelişmesinin Basınıyla Ölçülmesi) başlıklı tezini [13] 1914'te bitirip sosyoloji ve tarih doktorası bitirdi. Doktora tezi Columbia Üniversitesi Siyasi İlimler Fakültesinin yayınları arasında kitap olarak yayımlandı.[14]
Öğrenciyken ABD'de çıkan Almanca Staatszaitung haftalık gazetesi için Türkiye'ye dair yazılar da yazıyordu. Ayrıca Alman Basın Kulübüne ve diğer Alman cemiyetlerine üye olmuş, ABD'deki Alman cemiyetine karışmıştı.[15] Yeni Gazete'ye ve İkdam'a ise haftada bir "Amerika Mektupları" başlığı altında yazılar gönderiyordu.[12] Balkan Harbi başlayınca ABD'deki birçok gazete sütunlarını Ahmet Emin Bey'e açtı.[16] ABD'den New York Evening Post gazetesinin Türkiye muhabiri görevini üstlenerek ayrıldı.[17]
1914 Ağustos ayında İstanbul'a döndüğünde Darülfünunda felsefe tarihi muallim muavinliğine tayin edildi. Ziya Gökalp'in sosyoloji asistanlığının yanı sıra Mülkiye Mektebinde Hasan Saka'nın istatistik asistanlığını da yaptı. Ayrıca Tanin gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü de yapıyordu.[18] Almanya hükûmetinin Alman cephelerine bir Türk harp muhabiri gönderilmesinde ısrar etmesinden dolayı, Enver Paşanın kararıyla 1915 baharında Almanya'ya tek Türk harp muhabiri olarak gidip bütün batı ve doğu cephelerini dolaşmaya ve harbin bütün safhalarını görmeye imkan buldu.[19]
Beş ay süren harp muhabirliğini bitirip İstanbul'a dönünce, Darülfünunun istatistik kürsüsüne sahip olmakla beraber Mülkiye'de istatistik profesörlüğüne geçti. Aynı zamanda esaslı maarif reformu için Almanya'dan getirilen ve "Has Müşavir" unvanını taşıyan Prof. Schmidt'in yanında tercüman olarak görevlendirildi. 1916 yazında tekrar harp muhabiri olarak Almanlara ve Avusturyalılara yardım etmek üzere Galiçya'ya gönderilen Türk kolordusuna katıldı. Galiçya'dan döndüğü zaman Sabah gazetesinin başına geçme teklifini kabul etti.[20] 1916-1920 yılları arasında Mekteb-i Mülkiyede ders verdi. 1917 yılında Gördesli Mehmet Asım ile birlikte Vakit gazetesinin imtiyaz sahipliğini devralıp gazetelerinin ilk sayısını 22 Ekim 1917'de çıkardılar.[21] Vakit, İttihat ve Terakki idaresiyle tek başına mücadele eden bir gazete oldu.[22]
Bu arada Almanya'nın Gotha şehrinde bulunan Perthes Basımevinin siparişi üzerine Almanca Die Türkei (Türkiye) kitabını yazdı. Almanya'nın Volkssische Zeitung gazetesinde de yazıları çıkıyordu. Osmanlı Matbuat Cemiyetinin umumi katipliğine de seçildi.[23] Sadrazam İzzet Paşa ve kabinesine yakın ilgi duydu.[24] Mondros Mütarekesi ardından ABD ile iş birliği fikrini ortaya atması üzerine şiddetli telkinler ve itirazlar ile karşı karşıya kaldı.[25] 1919 Mart ayında tevkif edildi. 17 Nisan'da üç ay Kütahya'ya sürgüne gönderildi.[26] Bu dönemde Prens Sabahaddin ile sıkı bir dostluk kurdu. Veliahd Abdülmecid Efendi ile ve ikinci Veliaht Selim Efendi ile de aynı derecede sıkı bir temas halinde idi.[27] İstanbul'un işgal edilmesi ve İngilizler tarafından aranması üzerine teslim olup 26 Mart 1920 tarihinde Malta'ya bir buçuk yıl sürgün edildi.[28]
Kasım 1921'de sürgünden dönüp İstanbul'da iki üç günden fazla durmadan Ankara'ya gitti. Ankara'da TBMM hükûmeti tarafından teklif edilen Matbuat Umum Müdürlüğü vazifesini reddederek serbest bir gazeteci olarak Milli Mücadelenin halini İstanbul'a aksettirmeyi tercih etti. Atatürk ile ve milli hükûmetin diğer önde gelen simalarıyla görüşmeler yapıp cepheleri dolaştıktan sonra İstanbul'a döndü.[29]
Saltanatın kaldırılmasından yaklaşık üç ay sonra Halk Fırkasının kurulmasına karşı çıktı, tenkitler yazdı.[30] Vakit'in çok başarılı bir iş çıkararak öncü ve akıncı rol oynamasına rağmen, ortağı Mehmet Asım'ın kardeşi Hakkı Tarık Bey'le gazete işlerinde bazı ihtilaflar yaşanması üzerine ve gazetenin yazı işleri müdürü Enis Tahsin'in gazetenin siyasi yazarı Ahmed Şükrü ile beraber Vakit'ten ayrılmaları dolaylarında Ahmet Emin hissesini 12.000 liraya Mehmet Asım'a satarak 26 Mart 1923'te Vatan gazetesini çıkardı.[31] Aynı yıl Türkiye'nin ilk İş Aracılığı Merkezini Vatan matbaasında kurdu.[32]
1923 seçimlerinde İstanbul'dan aday olmasına karar verildi fakat adayları kesinleştirme aşamasında, Yakup Kadri ve Falih Rıfkı'nın güceneceği düşünülerek İstanbul Vilayet Meclisine girmesi kararlaştırıldı.[33] Rauf Bey ile Dr. Adnan Bey'in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluşuna iştirak etme teklifini reddetti fakat yazılarıyla ve gazetesiyle fırkayı destekledi. Halk Partisinin kurulmasını ve Mustafa Kemal Paşa'nın bu partinin başında bulunmasını tenkit etmesi ve Terakkiperver Fırkayı desteklemesi nedeniyle Vatan gazetesi o dönemde Atatürk'ün çevresinde bulunanların tepkilerine maruz kaldı.[34]
13 Şubat 1925'te çıkan Şeyh Said İsyanı sonrasında İsmet Paşa (İnönü) önderliğinde kurulan yeni hükûmet Takrir-i Sükun kanununu çıkarmıştı. Takrir-i Sükun kanunuyla kurulan İstiklal Mahkemesi tarafından birçok İstanbul gazetesinin "hükümetin manevi nüfuzunu yıpratarak isyana imkan hazırlamak" isnadıyla 11 Temmuz 1925'te kapatılması sonucu Vatan gazetesi beş aydan fazla bir müddet tek müstakil gazete kaldı. Bunun sonucunda gazetenin satışı bir anda yedi binden on beş bin gibi o zaman için çok yüksek sayılan bir rakama ulaştı ve ilanlar da ona göre arttı. Fakat hükûmetin Terakkiperver Fırkasını kapatmasına gerekçe oluşturabilecek bir yazı yayınlanmaması için Ankara'da Vatan gazetesini destekleyenler gazeteden el çektiler. Bazı tevkife uğramış gazetecilerin Vatan'ın "istisna yollu muamele görmesinden" şikâyetçi olmaları ile bir İstiklal Mahkemesi üyesinin Ahmet Emin'e düşmanlığı bir araya gelince, 12 Ağustos 1925'te Vatan gazetesi mahkeme tarafından süresiz kapatılıp Ahmet Emin ile Ahmet Şükrü tutuklu olarak o zaman Elazığ'da bulunan İstiklal Mahkemesine sevk edildi.[35] Mahkemenin verdiği beraat hükmüne rağmen, gazetenin açılmasına izin verilmedi.[36]
Gazetesinin kapatılması üzerine Ahmet Emin geçim imkanı için türlü işler denedi. Vatan gazetesinin taksim edilen sermayesinden on beş bin liralık payının büyük bir bölümünü borsa işlemlerinde kaybetti. Marie Stoeps'un Married Love romanını İzdivaçta Aşk başlığı ile takma bir isim altında tercüme etti. Bir ara Kemal Salih Sel, Ahmet Şükrü ve Enis Tahsin ile birlikte bir resimli haftalık dergi çıkardı. Bu dergi için iki ciltlik bir Alman macera eserini Selim Bey'in Amerika Hatıraları adıyla adapte etti. ABD'deki tarih profesörünün teklifi ile Carnegie Barış Vakfı tarafından neşredilecek serinin Türkiye hakkındaki cildini Turkey in the World War (Cihan Harbinde Türkiye) başlığı ile yazdı.[37]
ABD Sefareti Ticaret Ataşesi Julien E. Guillespie vasıtasıyla Goodyear lastikleri, Dodge otomobilleri, Caterpillar traktörleri, Sullivan kompresörleri, Harnischfeger ekskavatörleri mümessilliğini alarak ticaretle meşgul oldu. 1929'da Amerikalı Curtiss-Wright uçak üretim şirketinin mümessilliğini yaparak Türk Hava Kuvvetleri için uçak satın alınmasına aracılık yaptı.[38] Bu dönemde gazetecilikten ve siyasetten kendisini tamamen uzak tuttu. Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesinin yazı heyetine katılması ve Fethi Bey'in Serbest Fırkasının yayın organı olarak gazetenin başına geçmesi, partinin adayı olarak meclise girmesi yönündeki teklifleri reddetti.[39]
1936 yılında Atatürk tarafından affı ve gazeteciliğe geri dönmesine izin verilmesi üzerine Kaynak adlı bir haftalık gazete çıkardı. Fakat haftalık gazete tutmadı. Zekeriya Sertel ve Halil Lütfü Dördüncü ile birlikte Tan gazetesini İş Bankasından satın alarak 1 Ağustos 1936'dan çıkarmaya başladılar. Atatürk Tan gazetesi tesislerinin Ahmet Emin Yalman'ın eline geçmesini, böylece gazetecilikten uzak geçirdiği yılları için bir teselli olmasını istemiş, ona göre emirler vermişti.[40]
Siyasi program bakımından Tan'ın sevk ve idaresi tamamıyla Yalman'ın elindeydi. O sırada başında Falih Rıfkı Atay bulunan Balkan Basın Birliğinin umumi katipliğine de seçildi.[41] 1937'de İstanbul'un çok nüfuzlu valisi ve belediye başkanı Mühittin Üstündağ'la tartışmalara girdi. Üstündağ'a karşı açtığı dava Üstündağ'ın yargılanmasına ve İstanbul'dan ayrılmasına neden oldu.[42] Atatürk ölüm döşeğinde yatarken, 17 Ağustos 1938'de Atatürk'ün sıhhati hakkında milleti aydınlatmak zorunda olduklarını iktidar sahiplerine bir başyazıda hatırlatması üzerine, Tan gazetesinin üç ay için kapanması için başbakan Celal Bayar tarafından emir verildi. Zekeriya Sertel ile Halil Lütfü Dördüncü'nün Yalman'ın söz konusu yazıyı onlara haber bile vermeden, gizlice gazeteye koydurduğunu iddia etmeleri nedeniyle Tan'dan küskün olarak ayrıldı.[43]
Tan'dan ayrılmasından sonra iktidardan tepkiler karşısında kalınca Yalova kaplıcalarına çekildi. Orada birkaç haftada Gerçekleşen Rüya kitabını yazdı. Başbakan Celal Bayar daha sonra Yalman'ın gönlünü almak ve acı muamelesini unutturmak için, New York fuarındaki Türkiye pavyonunu idare edecek komisyonun üyeliği ve yayın müdürlüğünü teklif etti.[44] Pavyonun düzenlenmesi görevi ise Abidin Dino'ya verilmiş, o da Fikret Mualla'ya 40 kadar suluboya İstanbul manzarası çizdirmiş fakat askerliğini yapmadığından kendisi fuara gidememişti.[45]
1939 yılı sonuna doğru New York fuarındaki Türkiye pavyonunun işlerini bitirerek İstanbul'a döndü.[46] Birçok akraba, dost ve tanıdıktan sermaye olarak elli bin lira toplayıp bir limited şirket kurarak 19 Ağustos 1940'ta tekrar Vatan gazetesini çıkarmaya başladı.[47] Gazetenin tefrika sütunu için de M. H. Zal takma adı altında İkinci Geliş başlıklı bir roman bile hazırladı.[48]
Fakat Vatan tutmadı. II. Dünya Savaşında Batı dünyasının tarafını tutuyordu. Halbuki o sıralarda Türkiye'nin meyli Almanya'dan yanaydı. Memlekette canlı bir isyan hissi, bir demokrasi hasreti bulunmamasından dolayı, gazetenin sık sık hükûmetin hoşuna gitmeyecek tenkit yazıları yayınlaması hem halk tarafından ilgisiz kalıyordu, hem de hükûmet tarafından gazete üç gün, on gün gibi kapatma cezalarına uğruyordu.[49]
21 Ekim-4 Aralık 1941 arasında "Berraklığa Doğru" başlığı altında bir dizide laikliğin sayesinde aydın bir din anlayışının ortaya çıkmaması, dinin kara kuvvetlerin elinde bulunması hususunu ileri sürmesi Vatan'ın o zamana kadar görülmemiş 45 günlük bir kapatma cezasına uğramasına neden oldu.[50] Nisan 1943'te "CHP Kongresine Açık Rapor" başlığı ile bürokratizmi eleştiren yazısı üzere "devlet kanunlarını" tezyif isnadıyla ceza mahkemesi tarafından üç gün hapsedilmesine ve 30 lira ağır para ödemesine karar verildi fakat temyiz mahkemesi kararı bozarak beraat hükmünü verdi.[51]
1942 yılının 21 Ağustos ile 7 Aralık tarihleri arasında ABD, Britanya ve Kanada'dan davetlerle Hüseyin Cahit Yalçın, Abidin Daver, Ahmet Şükrü ve Zekeriya Sertel ile beraber bir gazeteci heyeti olarak Mısır'dan, Sudan'dan, Afrika memleketlerinden, Portekiz'den, ABD ve Kanada'dan dönüşte Haiti ve İngiliz Guyanası'ndan, Brezilya'dan, Asansiyon Adası'ndan, Akra'dan geçmek üzere yapılan bir seyahate katıldı. Vatan'ın Hitler'le alay etmekten dolayı 60 gün süreyle kapatıldığı dönemde gazetede çalışanların maaşlarını ödemek için, seyahatine ait intibahlarını iki günde bir yazmak ve o zaman gazetelerin satış fiyatı olan 5 kuruşa satış ağı vasıtasıyla memleket ölçüsünde satma yoluna başvurdu. Bu yazılar daha sonra Havalarda Elli Bin Kilometre adlı bir kitap halinde yayınlanmıştır.[52]
25-27 Eylül 1944 arasında üç yazıda Varlık Vergisini "Nazilik ve faşizme doğru kapıyı açan" şeklinde tanımlamaktan dolayı Vatan gazetesinin süresiz kapatılmasına karar verildi. Aynı zamanda bu yazılardan dolayı Ulus gazetesinin şiddetli hücumuna maruz kaldı. 1 Ekim 1944'ten 22 Mart 1945 tarihine kadar kapalı kalacak gazetede çalışanların maaşını ödemek için, bundan evvelki uzun tatilde yaptığı gibi, Britanya'ya gitmeye, Dünyadan Haberler başlığıyla hazırlayacağı bir kitabı gazete satış ağı vasıtasıyla satmaya karar verdi.[53] Britanya'da iken Times gibi gazetelere mektuplar yazmanın yanı sıra, New Chronicles gazetesine, Observer ve Sunday Times ile diğer pazar gazetelerine devamlı yazılar veriyordu.[54]
Türkiye'ye döndükten az bir müddet sonra Dış İşleri Bakanı Hasan Saka başkanlığı altında Birleşmiş Milletlerin kuruluş törenine iştirak etmek üzere San Francisco'ya giden heyete katıldı.[55] San Francisco'da bulunurken Ermeni meselesinin iç yüzünü aydınlatmak üzere yazdığı iki makalesi San Francisco Chronicle gazetesinde çıktı.[56]
San Francisco'dan döndüğü zaman Dörtlü Takrir Meclise verilmiş, tenkit, istidat ve ihtiyaçların karşısında bir Müstakil Grup kurmak suretiyle CHP içinde isyan bayrağını çekenler zuhur etmişti. Ahmet Emin Yalman bu yeni muhite derhal kaynaşarak sekiz gün süren bir yazı dizisiyle Vatan gazetesinde çok partili hayata geçişten yana bayrak açtı.[57] Gazetede Falih Rıfkı Akay, Fuat Köprülü, Rauf Orbay gibi ünlü isimlerin DP'yi destekleyici yazılarının yanı sıra liberal ruhlu gördüğü Mehmet Ali Aybar gibi sosyalistlerin yazılarına yer verdi. Vatan gazetesini bu hareketin baş destekçisi haline getirip Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'la beraber Demokrat Partinin programının hazırlanmasına katkılarda bulundu.[58] Nisan 1947'de (DP'nin 1950'de temsilci göndereceği) Liberal Enternasyonal'ın idare heyetine seçildi ve Türkiye'de Hür Fikirleri Yayma Cemiyetini kurdu.[59]
1943 yılı başlarında Kurtuluş Savaşı Destanı adlı eserini gazetesinde yayımlamak istediğini bildirmiş fakat bu arzusunu gerçekleştirememiş olan Ahmet Emin Yalman, bir liberal olarak, komünist şair Nâzım Hikmet’in hapiste bu kadar uzun süre yatmasını haksız buluyordu. Sonunda onu cezaevinde ziyaret ederek gazetesinde Nâzım'a özgürlük kampanyası başlattı. 19 Ağustos 1949 tarihinde Vatan gazetesinde yer alan Fikret ve Nâzım Hikmet başlıklı yazısında Ahmet Emin Yalman şöyle diyordu:[60]
Son nesillerin yetiştirdiği en büyük Türk şairlerinden, Türk diline en iyi tasarruf edebilen pek mahdut insanlardan biri, uzun yıllardır adli bakımdan da, milli bakımdan da haksız olarak zindanlarda süründürülüyor. Bu hali günün birinde tarih, bütün bir devir için leke diye kabul edecektir. Nâzım Hikmet'in uğradığı haksızlığın mesuliyeti, yalnız mahkûmiyet kararını veren iki askeri mahkemeye, yalnız tek parti devrinde bunun emrini verenlere, yalnız elindeki dosyalarda haksızlığın bütün delilleri bulunduğu halde hareketsiz duran adliyemize, yalnız münevver nesle düşmüyor. Yirmi milyon Türkten her birinin bu mesuliyette hissesi vardır.
Ben bu mesuliyetin yirmi milyonda biri derecesinde bir payı bile taşımaya devam etmeye razı değilim. Haksızlığa karşı sesimi yükseltiyorum ve bunun artık akisler bulacağını da umuyorum. ...
Umumî efkârın da bu dâvayı kendine mal edeceğini ve yirmi milyon Türkün büyük bir Türk şairinin tamamiyle haksız yere hapis ve eza görmesinden ileri gelen ağır bir mesuliyet hissesini sırtında taşımaya razı olmayacağını kuvvetle umuyoruz.
Yalman bunu izleyen başyazılarında sık sık Nâzım’dan bahsediyor, ayrıca bu konudaki gelişmelerle ilgili haberlerin yanı sıra hukukçuların, yazarların, politikacıların yazılarına da yer veriyordu. Bunların başında, Nâzım’ın avukatlığını üstlenen ve "Anayasamız, her Türkün hür doğup hür yaşadığını ilan eylemiştir. Ben de Nâzım Hikmet ismindeki Türk vatandaşının hür olduğunu, fakat hiçbir suç işlemediği halde, tabii hakkı olan hürriyetinden mahrum edilmiş bulunduğunu ve dolayısiyle asrımızın en büyük adli hatasına kurban gittiğini, gene Anayasamızın gölgesine sığınarak ispat ettim." diyen (daha sonra Adnan Menderes'in de avukatlığını yapmış) eski Demokrat Parti milletvekili, avukat Mehmet Ali Sebük yer alıyordu.[61]
Böylece, önce ülke içinde, sonra da uluslararası planda çığ gibi büyüyen bu kampanya sonucunda, Nâzım Hikmet'in 12 yıllık aralıksız hapis hayatının ardından 14 Temmuz 1950'de çıkan aftan yararlanarak 15 Temmuz'da özgürlüğüne kavuşmasına öncülük etmiş oldu.
Ahmet Emin Yalman 1952 yılında bir suikast girişimine hedef oldu. Malatya'yı ziyaret etmekteyken henüz bir lise öğrencisi olan Hüseyin Üzmez tarafından ateş edilerek ağır yaralandı. Malatya Hadisesi olarak bilinen bu suikast girişiminden sonra teslim olan Hüseyin Üzmez 20 yıl hapse mahkûm edildi.
Ahmet Emin Yalman Demokrat Partiyi ilk başlarda var gücüyle desteklemekle beraber iktidar olmasından itibaren onu eleştiren yazılar yazdı. Hatta 1950'lerin başlarındaki eleştirel destek konumundan 1954 seçimlerinden sonra muhalif olarak tanımlanabilecek bir konuma geçti. Bunda 1955 yılındaki 6-7 Eylül Olayları bir dönemeç oldu ve kendisi tarafından şöyle ifade edildi:
Türkiye'nin siyasi dramını tarafsız bir gözle inceleyenler için 6-7 Eylül Olayları, Demokrat Parti'nin halk tarafından iyi niyetlerle kendisine verilen büyük emanetin hakkını ödeyememesinin ve başaşağıya yuvarlanmasının başlangıcıdır.
İktidarla arasının giderek açılması sonunda hapisle noktalandı. 1958 sonbaharında ise Amerikalı gazeteci Eugen Pulliam başbakan Menderes ile mülakat randevusu alarak gelmesine rağmen haftalarca bekleyip eli boş dönmek zorunda kalınca Menderes hükümetinin insan haklarına ve basın özgürlüğüne aykırı politikalar izlediği şeklinde çok sert eleştiriler kaleme aldı. Bunları Türkçeye çevirtip kendi gazetesine taşıması iktidarın hışmını çekti ve hakkında dava açıldı. Yalman 15 Temmuz 1959'da 15 ay 16 gün hapse mahkûm oldu. Fakat hapiste 4 gün kaldıktan sonra 6 aylık sağlık raporu alarak çıktı ve ardından 27 Mayıs Darbesi olunca tekrar hapse girmekten kurtuldu.[62]
27 Mayıs Darbesinin ardından yazdığı köşe yazısına "Allah'ın Bugünü de Varmış!" başlığını seçen ve bu sözü Yunan işgalinden kurtulan Egelilerin söylediklerini belirterek "1908'deki hürriyet bayramının zinde havasını yeniden teneffüs ettim" dedi.[62] Daha sonra da ABD'deki Kaliforniya ve Georgia üniversitelerinden Great Courage Award (Büyük Cesaret) ödülü aldı.
27 Mayıs sonrasın Vatan'ın tirajı azaldı. 1961'de bir süre Hür Vatan gazetesini çıkarmayı denedi. Fakat yeterince okuyucu bulamayınca bir yıl sonra bu gazeteyi de kapattı. 1961'den sonra çeşitli gazetelerde köşe yazıları yazmakla yetindi.
1967 yılında devlet kültür ödülünü aldı. Yaşamının son yıllarında hatıralarını dört ciltlik bir kitapta toplayarak Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim adıyla yayınladı.
19 Aralık 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul'da öldü.[63] Cenazesi 20 Aralık 1972 tarihinde Teşvikiye Camiinde kılınan öğle namazının ardından Feriköy Mezarlığında toprağa verildi.[64][65]
Çamlıca Lisesi mezunu ve bir müddet Güzel Sanatlar Akademisinde okumuş, yazıları Dergah dergisinde ve Akşam gazetesinde "Rezzan Arif" adıyla çıkan, Deniz Yarbayı Dr. Arif Bey'in kızı Rezzan Hanım ile Ahmet Emin Yalman 20 Mart 1922'de nişanlandılar,[65][66] 14 Eylül 1922'de evlendiler.[67] 25 Eylül 1925'te Ahmet Emin ve Rezzan Yalman çiftinin oğlu Tunç Yalman doğdu.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.