Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Bizans donanması ya da Doğu Roma donanması, Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu donanma kuvvetidir. Öncülü olan Roma İmparatorluk donanmasının doğrudan devamıdır fakat devletin savunulmasında ve ayakta kalmasında, öncülünden çok daha fazla hayati rol oynamıştır. Birleşik Roma İmparatorluğu'nda deniz filoları daha az tehditle karşılaşmış, lejyonlar prestij sağlayan daha ikincil bir güç olmalarına rağmen Doğu'da bazı tarihçilerin "denizci imparatorluk" olarak adlandıracakları kadar imparatorluğun varlığının çok hayati bir parçası olmuştur.[5][6]
Bizans donanması | |
---|---|
Kuruluş | 330-1453 |
Bağlılık | Bizans İmparatorluğu |
Lider(ler) | Bizans İmparatoru (Başkomutan) Drungarios tu ploimu ve thema stratēgoi (8.-11. yüzyıllar), Megadük (yaklaşık 1092 sonrası) |
Merkez(ler) | Konstantinopolis |
Etkin bölgeler | Akdeniz, Tuna, Karadeniz |
Büyüklük | y. 42,000 asker, 899.[3] y. 300 savaş gemisi, 9-10. yüzyıllar.[4] I. Manuil hükümdarlığında y. 150 savaş gemisi. |
Müttefikler | Venedik, Ceneviz, Pisa, Haçlı devletleri, Aydınoğulları Beyliği |
Rakip(ler) | Vandallar, Ostrogotlar, Emevîler ve Abbâsîler, Girit Emirliği, Fâtımî Devleti, Slavlar, Bulgarlar, Ruslar, Normanlar, Ceneviz, Venedik, Pisa, Haçlı devletleri, Selçuklular, Anadolu beylikleri, Osmanlılar |
Akdeniz'de Roma egemenliğine ilk tehdit Vandallar tarafından 5. yüzyılda olmuştur fakat bu tehdit 6. yüzyılda I. Justinianus'un savaşları ile sona erdirilmiştir. Aynı dönemde sürekli bir filonun kurulması ve dromon kadırgalarının devreye girmesi ile Bizans donanması geç Roma köklerinde ayrılmaya ve kendi karakteristiğini oluşturmaya başlamıştır. 7. yüzyılda İslam'ın yayılışı başladığında da bu süreç devam etmiştir. Levant ve sonra Afrika'nın kaybedilmesinin akabinde Akdeniz Roma gölü olmaktan çıkıp Araplar ile Bizanslılar arasında bir savaş alanına dönüşmüştür. Bu mücadelede, yalnızca Akdeniz havzasında sahip olunan uzak bölgelerin savunmasında değil, imparatorluk başkenti Konstantinopolis'in kendisine yapılan saldırıların deniz ayaklarının bertaraf edilmesinde de Bizans filoları kritik rol oynamışlardır. Bu dönemde keşfedilen, Bizans Donanmasının en iyi bilinen ve en korkulan gizli silahı Rum ateşinin de kullanılmasıyla Konstantinopolis, birçok kuşatmadan kurtarılmış ve donanmanın dahil olduğu çok sayıda çarpışma kazanılmıştır.
Başlangıçta Bizans kıyılarının savunulması ve Konstantinopolis'e yapılan saldırıların bertaraf edilmesi Karabisianoi'nin büyük filosu ile yapılmıştır. Fakat ilerleyen dönemde merkezi imparatorluk filosu Konstantinopolis'i korumak ve deniz seferlerinin nüvesini oluşturmak için bu şehirde tutulurken, diğer görevler birçok thema filosuna dağıtılmıştır. 8. yüzyılın sonlarında, Bizans donanması, iyi organize olmuş ve gücünü muhafaza eden, Akdeniz'de baskın bir deniz gücüydü. Müslüman donanmaları ile düşmanlıkta üstünlük sürekli tarafların arasında el değiştirtirdi. Bu, doğu Akdeniz'de Bizanslıların kesin hakimiyet sağladıkları 10. yüzyıla kadar sürdü.
11. yüzyıl boyunca, İmparatorluğun kendisi gibi donanma da düşüşe geçmeye başladı. Batı'dan yeni deniz tehditleri ile karşılaştı, Bizanslılar, artan bir şekilde Venedik ve Ceneviz gibi İtalyan şehir devletlerinin donanmalarına güvenmeye zorlandı ve bunun Bizans ekonomisine ve egemenliğine felaket etkileri olmuştur. Komnenos Hanedanı dönemini, 1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi ile imparatorluğun çözüldüğü bir felaketle biten bir başka gerileme dönemi izlemiştir. 1261 yılında imparatorluk yeniden kurulduktan sonra, Paleologos Hanedanı döneminde birçok imparator donanmayı diriltmeyi denemiş ancak çabalarının geçici etkileri olmuştur.
14. yüzyılın ortalarında, tek seferde yüzlerce savaş gemisi çıkarabilen Bizans filosu en iyi durumda birkaç düzine ile sınırlı hale geldi ve Ege Denizi kontrolü kesin olarak İtalyan ve Osmanlı donanmalarına geçti. Fakat küçülen donanma 1453 yılında Osmanlılar tarafından Bizans İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar varlığını sürdürdü.
Bizans donanması, Doğu Roma ve Bizans İmparatorluğu'nun kendisi gibi Roma İmparatorluğu ve kurumlarının devamıdır. MÖ 31 tarihli Aktium Muharebesinden sonra, Akdeniz'de hiçbir dış tehdit kalmayınca, Roma donanması çoğunlukla eskort ve politik görevler icra etti. Pön Savaşlarında olduğu gibi ağır deniz muharebeleri tekrar olmadı ve Roma filoları yeni görevlerine uygun görece daha küçük gemilerden oluştu. Erken 4. yüzyılda, sabit Roma donanması küçülmeye başladı, bu yüzden rakip imparatorlar I. Konstantin ile Licinius'un filoları 324 yılında Hellespont Muharebesinde karşı karşıya geldiklerinde,[7] büyük oranda Doğu Akdeniz liman şehirlerinde yeni inşa ettikleri ya da el koydukları gemilerden filolarını oluşturmuşlardı.[8] 4. yüzyıl ve erken 5. yüzyılın iç savaşları çoğunlukla orduları nakil için kullanılan filoların varlığıyla deniz kuvvetlerinin faaliyetlerinin tekrar canlanmasına neden oldu.[9] Önemli bir deniz kuvveti Batı Akdeniz'de 5. yüzyılın ilk çeyreğinde, özellikle Kuzey Afrika'da, elde tutuldu fakat Vandallar 15 yıllık bir dönemde Afrika'yı istila edince Roma'nın Akdeniz egemenliği sallantıya girdi.[10]
Kartaca'da yeni kurulan Vandal Krallığı'nın muktedir kralı Genserik, İtalya ve Yunanistan kıyılarına akınlar düzenlemeye başladı, hatta 455 yılında Roma talan edildi.[11] Romalıların tekrar eden kendilerini savunma teşebbüslerine rağmen Vandal akınları kesintiye uğramadan sonraki iki 10 yıl devam etti.[11] Batı Roma İmparatorluğu yetersizdi, donanması yok olacak kadar küçülmüştü,[12] doğu Roma imparatorları ise hala doğu Akdeniz'in kaynak ve tecrübesini kullanabiliyordu. 448 yılında ilk Roma seferi Sicilya'dan öteye devam etmedi ve 460 yılında Vandallar İspanya Cartagena'da bir Batı Roma istila filosuna saldırıp, yok ettiler.[11] Nihayetinde Basiliscus 1.113 gemi ve 100.000 kişiden oluşan büyük bir Doğu Roma seferini 468 yılında başlattı ama bu sefer feci bir şekilde sonlandı. Yaklaşık 600 gemi kundak gemilerinin saldırılarıyla kaybedildi, 130.000 altın ve 700.000 gümüş Roma parasına mal olan bu sefer neredeyse İmparatorluğun iflas etmesine neden oldu.[13] Bu yenilgi, Romalıları Genserik'in şartlarını kabul etmeye ve bir barış anlaşması imzalamaya zorladı. Ancak 477 yılında Genserik'in ölümünden sonra Vandal tehdidi azaldı.[14]
6. yüzyılda Roma deniz gücünün yeniden doğmasıyla tanınır. 508 yılında Ostrogot kralı Teodorik ile anlaşmazlık alevlendi. İmparator I. Anastasius'un (h. 491-518) 100 gemilik bir filoyu İtalya sahillerine akınlar düzenlemek üzere yolladığı kaydedilmiştir.[15] 513 yılında General Vitalian, Anastasius'a karşı ayaklandı. Asiler 200 gemilik bir filo kurdular, başlangıçta bazı başarılar kazanmalarına rağmen Amiral Marinus alev alan sülfür bazlı bir madde ile onları mağlup etti.[16]
533 yılında, Sardinya'da yaşanan isyanı bastırmak için gönderilmiş Vandal filosunun yokluğunu fırsat bilerek, Belisarius'un komutasında 15,000 kişilik bir ordu 92 dromon ve 500 nakliye gemisi ile Afrika'ya taşındı,[17] I. Justinianus'un (h. 527-565) yeniden fetih savaşlarının ilki olan Vandallar Savaşı böylece başlamış oldu. Bunlar geniş şekilde amfibik operasyonlardı, filo Akdeniz suyollarının kontrolünün mümkün kılarken ve çok dağınık Bizans sefer kuvvetlerinin ve garnizonlarının tedarik ve takviyesinde yaşamsal rol oynadı.[16] Bu gerçek, Bizans düşmanlarının ortadan kalkmasına neden olmadı. Henüz 520'lerde Teodorik, Bizanslılar ve Vandallara karşı büyük bir filo inşa etmeyi planladı fakat 526 yılında ölümü bu planın gerçekleşmesini engelledi.[18] 535 yılında Belisarius'ın ordusunu önce Sicilya sonra İtalya'ya taşıyan filo ile diğer yandan Dalmaçya'yı işgal eden bir başka orduyla çift başlı Bizans saldırısı Gotlar Savaşı başlattı. Denizde Bizans kontrolünün büyük stratejik önemi, 540 yılında daha küçük bir Bizans ordusunun yarımadayı başarıyla işgal etmesini sağladı.[19]
Ancak 541 yılında, yeni Ostrogot Kralı Totila, 400 savaş gemilik bir filoyla İmparatorluğun İtalya etrafındaki denizlere girişini engelledi. 542 yılında Napoli yakınlarında iki Bizans filosu yok edildi,[20] 546 yılında Belisarius kendisinin komuta ettiği 200 gemiyle başarısız Roma'ya yardım teşebbüsü için Tiberin ağzını tutan Got filosuna saldırdı.[21] 550 yılında Totila, Sicilya'yı istila etti, ertesi yıl 300 gemilik filosuyla Sardinya ve Korsika'yı ele geçirirken Korfu ve Epirus sahiline akınlar düzenledi.[22] Fakat 551 yılında Sena Gallica deniz Muharebesi İmparatorluğun nihai egemenliğinin başlangıcı olarak kabul edilir.[16] Justinianus tarafından İtalya ve Güney İspanya'nın fethiyle, Akdeniz bir kez daha "Roma gölü" oldu.[16]
Sonuçta İtalya'nın çoğunun Lombardlara kaybedilmesine rağmen, yarımada çevresinde bulunan denizlerde kontrolü devam ettirdi. Lombardların denizlerde çok az teşebbüsü olması nedeniyle, Bizanslılar yüzyıllar boyunca İtalyan topraklarında birçok sahil şeridini ellerinde tutabilmişlerdir.[23] Takip eden 80 yıl boyunca tek büyük deniz eylemi, 626 yılında Sasani Persleri, Avarlar ve Slavlar tarafından yapılan Konstantinopolis Kuşatmasıdır. Kuşatma boyunca, Slav monoxyla filosunun, Bizans filosu tarafından yolu kesilip, yok edilmiş, böylece Pers ordusunun Boğaziçi'ni geçmesi engellenmiş ve Avarlar geri çekilmeye zorlanmıştır.[24]
640'lar boyunca, Suriye ve Mısır'da İslam'ın yayılışı, Bizans'a yeni bir tehdit yaratmıştır. Bu tehdit sadece Bizans'ın asker ve vergi topladığı önemli toprakların Araplar tarafından fethiyle değil ama 644 yılında İskenderiye'nin kısa dönem elde kalacak şekilde Bizans tarafından ele geçirilmesi sonrası oluşturacakları donanma ile kendini göstermiştir. Arap yarımadasının kuzeyinden iç karadan gelen yeni Müslüman seçkinlerin bu çabası, ağırlıklı olarak birkaç yıl öncesine kadar Bizans için gemi ve mürettabat sağlayan yeni ele geçirilen Levant (özellikle Mısırlı Kıptiler) kaynaklarına dayanıyordu.[25][26][27] Diğer yandan Filistin'de bulunan tersanelerde Pers ve Iraklı işçilerinde çalıştığına dair kanıtlar mevcuttur.[28] 14. yüzyıldan önceye ait çizimlerin eksikliği nedeniyle, erken dönem Müslüman savaş gemilerinin özellikleri hakkında var olan Akdeniz denizcilik geleneklerine genellikle bağlı kaldıklarının kabul görmesi dışında hiçbir şey bilinmemektedir. Geniş şekilde denizcilik terimlerinin paylaşılması ve yüzyıllara dayanan iki kültürün birlikteliğinin sonucu, Bizans ve Arap gemileri birçok benzerliği paylaşıyorlardı.[29][30][31] Bu benzerlik taktik ve genel filo organizasyonunu da kapsıyordu; Bizans askeri talimatları, Arap amirallerinin ellerinde mevcuttu.[29]
Günah Çıkartıcı Theofanis'in vakainamesi, Annus Mundi 6165.[32]
Kıbrıs'ın 649 yılında ele geçirilmesi, Rodos, Girit ve Sicilya'ya yapılan akınlardan sonra, genç Arap donanması, II. Konstans'ın (h. 641-668) doğrudan kendisi tarafından komuta edilen Bizanslıları 655 yılında Zâtüssavârî Muharebesi'nde yendi.[33] Bu yıkıcı Bizans yenilgisi, Akdeniz'i Araplara açtı ve Akdeniz'in suyollarının kontrolü üzerine yüzyıllar sürecek bir dizi deniz ihtilafı başladı.[33][34] I. Muaviye'nin (h. 661-680) hükümdarlığında Konstantinopolis'in kendisine yapılacak büyük saldırıya hazırlık olacak şekilde akınlar yoğunlaştırıldı. Konstantinopolis'in uzun ilk Arap Kuşatmasında, Bizans filosu İmparatorluğu kurtaracak yeni aletini faydasını kanıtladı: yeni geliştirilen gizli silah, "Rum ateşi" ile Arap filolarını yendiler. Küçük Asya ve Ege'de Arap ilerleyişi durduruldu ve kısa bir süre sonra 30 yıllık bir ateşkes içeren bir anlaşma konusunda uzlaşmaya vardılar.[35]
680'lerde, II. Justinianos (h. 685-695 ve (h. 705-711) dikkatini donanmanın ihtiyaçlarına yoğunlaştırdı, deniz piyadesi ya da kürekçi olarak istihdam etmek üzere İmparatorluğun güney sahillerine 18,500'in üzerinde Merdei kökenli insanı yeniden iskan ederek donanmayı güçlendirdi.[36] Ancak Arap deniz tehdidi yoğunlaşarak 680 ve 690'larda Kuzey Afrika'nın kontrolünü ele geçirdiler.[37] Bizans deniz seferi ile kısa bir süre geri alınsa da son Bizans noktası Kartaca 698 yılında düştü.[38] Arap valisi Musa bin Nusayr Tunus'te yeni bir şehir ve deniz üssü inşa etti ve Batı Akdeniz Bizans kontrolünü kırmak için yeni bir filo inşa etmek üzere 1,000 Kıpti tersane işçisi getirildi.[39] Böylece 8. yüzyılın başlarından itibaren, Müslüman akınları, özellikle Sicilya olmak üzere Batı Akdeniz Bizans topraklarına karşı durmaksızın devam etti.[28][40] Buna ek olarak, yeni filo Müslümanların Mağrip'in fethini tamamlamalarına ve Vizigot İspanya'nın çoğunu istila edip ele geçirmelerine yardım etti.[41]
Bizanslılar, 695 ile 715 yılları arasında süren 20 yıllık iç karışıklık yüzünden, Afrika'da Arap ilerleyişine etkin bir şekilde cevap veremediler.[42] Doğu'da kendi akınlarını düzenleyerek cevap verdiler, buna bir örnek 709 yılında yerel bir amiralin esir edildiği Mısır'a karşı yapılan akındır[40] fakat gelen şiddetli bir saldırıdan haberdar oldular: Halife I. Velid h. 705-715) Konstantinopolis'e saldırıyı yenilemek üzere kuvvetlerini hazırlıyordu, II. Anastasios (h. 713-715) başkenti hazırladı ve Müslüman deniz hazırlıklarına karşı başarısız bir önleyici saldırı yaptı.[42] Kısa bir süre sonra Anastasios, III. Theodosios (h. 715-717) tarafından tahttan indirildi. Müslüman ordusu Anadolu'da ilerlerken, Theodosios da, III. Leon (h. 717-741) tarafından tahttan indirildi. III. Leon ikinci ve son Konstantinopolis'in Arap Kuşatması ile yüzleşti. Arap filosu harap eden Rum ateşi gene Bizans zaferinde hayati rol oynarken Bulgar saldırıları kuşatanların gücünü zayıflattı.[43]
Kuşatmadan sonra, Arap filosunun geri kalanı geriye çekilirken fırtınada büyük kısmı yok oldu ve Bizans kuvvetleri karşı saldırı başlattı, filo Lazkiye'yi yağmalarken, kara kuvvetleri Küçük Asya'da Arapların üzerine yürüdü.[44][45] Takip eden üç on yıl, deniz savaşları her iki tarafın düzenli akınları ile devam etti, Bizanslılar Suriye (Lazkiye) ve Mısır (Dimyat ve Tennis) Müslüman deniz üslerine tekrar eden saldırılar düzenlediler.[40] 727 yılında imparatorun ikonoklazm politikasına karşı öfke nedeniyle thema filolarının isyanı, imparatorluk filosunun Rum ateşi kullanması ile bastırıldı.[46] Bu olayda yaşanan kayba karşılık, 390 savaş gemisinin 739 ve 747 yıllarında Dimyat'a saldırıya gönderildiği kaydedilmiştir, bu saldırılarda ilk defa İtalyan şehir devletleri gemileri ile destek vermişlerdir, Bizanslılar Suriye ve İskenderiye filolarının Kıbrıs açıklarında mağlup ederek, Emevîler'in deniz gücünü kırmışlardır.[40]
Bizanslılar bunun arkasından Kuzey Afrika filotillalarını yok etmişler ve bu başarılarına Müslüman tüccarlara ticaret sınırlamaları getirmeyi eklemişlerdir. İmparatorluğa, su yollarının kontrol edilmesinin getirdiği yeni yetenek, Müslüman deniz ticaretini boğmalarına neden olmuştur.[47] Emevîler'in yıkılmasından kısa süre sonra, Müslüman dünyasının parçalanması hızlanmış, Bizans deniz gücü Akdeniz'de tek organize güç olarak kalmıştır.[40] Böylece 8. yüzyılın ikinci yarısı boyunca, Bizanslılar tam bir deniz üstünlüğünün keyfini sürmüşlerdir.[26] Bu zaman boyunca, Suriye sınırlarını gözlemek, Bizans filosunun akınlarına karşı savunmak, Kâbe'de ibadet etmekten daha dindar bir eylem olarak görülmüştür.[48] Bu başarılar V. Konstantinos'un (h. 741-775) Bulgarlara karşı 760'larda yaptığı seferlerde donanmayı Akdeniz'den Karadeniz'e yöneltmesine imkân vermiştir. 763 yılında, 9,600 atlı ve bazı piyadeyi taşıyan 800 gemilik bir filo Anchialus'a yelken açarak önemli bir zafer kazandı fakat 766 yılında iddiaya göre 2,600 gemilik ikinci bir filo gene Anchialus'u kuşatmak giderken battı.[49] Ancak diğer yandan, Arap tehdidi gitmesi, geniş şekilde ikona destekleyicisi ("iconodule") denizci themaların putkırıcı politikalara muhalefet etmeleri nedeniyle İsaurialı imparatorlar Bizans deniz gücünün altını oyarak donanmanın büyüklüğünü küçültüp, denizci themaların etkilerini azalttılar.[50]
Bizans deniz üstünlüğü erken 9. yüzyıla kadar devam etti, canlanan Müslüman filoların ellerinde arka arakaya felaket zinciri bu dönemi bitirdi ve Müslüman yükselişinin ufkunu temsil eden yeni bir dönem açıldı.[51][52] Henüz 790 yılında, Antalya Körfezi'nda büyük bir mağlubiyet aldılar ve Harun Reşid (h. 786-809) hükümdarlığı boyunca Kıbrıs ve Girit'e akınlardan mağdur oldular.[53] Akdeniz etrafında, yeni güçler doğuyordu, bunlardan en öne geçeni Karolenj İmparatorluğu'ydu, 803 yılında I. Nikiforos ile Şarlman arasında imzalana barış anlaşması ("Pax Nicephori") de facto Bizans Venedik'in bağımsızlığını tanıyordu, Venedik daha sonra 809 yılında gerçekleşen Bizans saldırılarını bertaraf ederek kökleşti.[54] Aynı zamanda İfrikiya'da Aglebi hanedanı kuruldu ve hemen orta Akdeniz'de akınlara başladı.[54]
Diğer yandan, Bulgarlara karşı aldıkları bir dizi yıkıcı yenilgiler ve bunları izleyen 820 yılında Thema filoları dahil olmak üzere Bizans silahlı kuvvetlerinin büyük kısmının desteğini arkasına alan Slav Thomas'ın isyanı Bizanslıları zayıflattı.[55] Bastırılmasına rağmen, isyan İmparatorluk savunmasını tüketti. Sonuç olarak, 824 ile 827 yılları arasında Girit, Endülüs sürgünlerinden oluşan bir güruhun eline geçti. Ertesi birkaç yıl gerçekleşen üç ardışık Bizans teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı ve ada Ege'de Müslüman korsan faaliyetlerinin üssü oldu, bölgedeki güç dengesini kalıcı olarak bozdu.[56][57] Bizanslıların Girit korsanlarına ve 853 yılında 85 gemi ile Dimyat'ı talan etmelerine rağmen,[58] Levant'ta Arap deniz gücü Abbasi yönetiminde durmadan canlandı.[59] 843 ve 866 yıllarındaki Girit'i tekrar ele geçirme teşebbüsleri de başarısızlıkla sonuçlandı.[60]
İbn-i Haldun, Mukaddime, III.32[61]
Durum Batı'da daha kötüydü. 827 yılında İmparatorluk kritik bir darbe aldı, Bizanslı komutan Euphemios'un taraf değiştirmesinin ve adanın thema filosunun yardımıyla Aglebiler yavaşça Sicilya'nın fethine başladılar.[59][62] 838 yılında, Müslümanlar İtalya'ya geçip, Taranto ve Brindisi'yi aldılar, takiben Bari Emirliği kuruldu. Onlara karşı Venedik operasyonları başarısız oldu ve 840'larda Araplar serbestçe İtalya ve Adriyatik'i talan ettiler hatta 846 yılında Roma'ya akın düzenlediler.[62] Lombardlar ve I. Lothar'ın Müslümanları İtalya'dan çıkarma amaçlı saldırıları başarısız olurken Sicilya'yı geri almak için Bizanslıların 840 ve 859 yıllarındaki iki teşebbüsü ağır şekilde yenilgiyle sonuçlandı.[63] 850 yılıyla beraber, Bizans ve Hristiyanları genel olarak savunmada bırakacak şekilde Müslüman filolar, büyük miktarda Gazve akıncıyla beraber Akdeniz'in en büyük gücü olarak ortaya çıktılar.[59][64]
Aynı dönemde, Bizanslılar tüm cephelerde kendilerini savunuyorlardı, ayrıca yeni ve beklenmedik bir tehdit ortaya çıktı: Ruslar, Bizans tarihinde ilk defa 830'larda Paflagonya Seferi, arkasından 860 yılında büyük bir sefer ile göründüler.[65][66]
9. yüzyılın sonları ile 10. yüzyıl boyunca, halifelik daha küçük devletlere bölündü ve Arap gücü zayıfladı, Bizanslılar onlara karşı bir dizi başarılı sefer düzenlediler.[67] Bu "Bizans yeniden fethi", Makedon Hanedanı'nın (h. 867-1056) muktedir bir hükümdarlığının bir sonucu olarak görülür ve Bizans tarihinin öğle vakti olarak değerlendirilir.[68][69]
Girişken bir dış politika başlatan İmparator I. Basileios'un (h. 867-886) tahta geçmesi bu canlanmanın habercisi olmuştur. Öncülü III. Mihail'in (h. 842-867) devam ettirirken, filoya büyük özen göstermiştir ve sonuç olarak bu başarılı zaferler getirmiştir.[71] 867 yılında, Drungarios tu ploimu Niketas Ooryphas komutasında bir filo Dalmaçya'yı Arap saldırılarına karşı rahatlatmış ve bölgede Dalmaçya theması tekrar tesis edilmiştir.[72] Birkaç yıl sonra, Girit korsanlarını Kardia ve Korint Körfezi'nde iki kez mutlak bir şekilde yenip[73][74] geçici olarak Ege'de güvenliği sağlamıştır.[59] Kıbrıs'ta geçici olarak ele geçirilmiş ve Bari işgal edilmiştir.[75] Ancak, aynı zamanda Kilikya'da Müslüman varlığı güçlendi ve Tarsus bölge için ana üs oldu ve Bizans topraklarına deniz saldırıları gerçekleşti, bunlar içerisinde özellikle Emir Yazman el-Hadım'ın (h. 882-891) saldırıları ön plana geçmiştir.[76]
Batı'da, yerel Bizans kuvvetleri yetersizliklerini göstermelerinin de etkisiyle Arapların düzenli ilerleyişleri devam etti: İtalyan mülklerinin yardımına ihtiyaç duymaya zorlandıklarında, bir gelişme sağlamak için Doğu filolarını İtalya'ya transfer etmek ihtiyacı duymuşlardır.[77] 855 yılında Enna'nın düşmesinden sonra Sicilya'nın doğu sahilinde artan bir baskı altında sıkışık kaldılar. Bunun önüne geçecek 868 yılındaki zafer az bir başarı gösterdi. Siraküza, 869 yılında tekrar saldırıya uğradı ve 870 yılında Malta, Aglebiler tarafından ele geçirildi.[78] Puglia'dan çıkarılmalarına rağmen, Müslüman korsanlar Adriyatik'te akınlar düzenliyorlardı, 880'lerin başlarında batı İtalya kıyıları boyunca üsler kurdular ve buralardan tamamen ancak 915 yılında çıkarılabildiler.[79] 878 yılında Bizans'ın Sicilya'da elinde tuttuğu Siraküza tekrar saldırıya uğradı ve düştü, bunun ana sebebi İmparatorluk donanması Basileios'un yeni kilisesi Nea Ekklisia inşaatına mermer taşımakla görevlendirilmesidir.[80] 880 yılında, Ooryphas'un ardılı, drungarios Nasar, İyon Adaları'na akın düzenleyen Tunuslulara karşı bir gece muharebesinde önemli bir zafer kazandı. Sonra Sicilya'ya akın düzenleyip, birçok ganimet getirdi, sonra Punta Stilo açıklarında bir başka Müslüman filosunu yendi. Aynı zamanda bir başka Bizans filosu Napoli'de önemli bir zafer elde etti.[81][82] Bu başarılar Yaşlı Nikiforos Fokas yönetiminde Batı'da 870 ve 880'lerde kısa yaşam süreli Bizans karşı saldırılarının yapılmasına neden oldu, Puglia ve Calabria'da tutunup daha sonra İtalya Katepanlığı'na evrilecek olan Longobardiya themasını kurmuştur. 888 yılında Milazzo açıklarındaki ağır yenilgi, ancak, ertesi yüzyıl İtalya etrafındaki denizlerde fiilen ana Bizans deniz faaliyetlerinin ortadan kaybolacağının işaretçisi olmuştur.[59][83]
I. Basileios'un hükümdarlığı altında alınan başarılara rağmen, ardılı VI. Leon (h. 886-912) hükümdarlığında, imparatorluk gene ciddi tehditler ile yüz yüze kaldı. Kuzeyde, Bulgar çarı I. Simeon'a karşı bir savaş başladı ve İmparatorluk filosunun bir bölümü 895 yılında Macarları Tuna'nın karşına geçirip Bulgaristan'a akınlar düzenlemeleri için kullanıldı.[84] Bulgar savaşı birçok maliyetli yenilgiye neden oldu, aynı zamanlarda Arap deniz tehdidi Bizans deniz gücünün kalbi Ege denizinin kıyılarına yaptığı akınlar ile yeni bir zirveye ulaşmıştı. 891 ya da 893 yılında, Arap filosu Sisam adasını talan etti ve oranın stratēgos'unu esir aldı ve 898 yılında hadım amiral Raghib 3,000 Kibyrrhaiotai Bizans denizciyi esir olarak götürdü.[85] Bu kayıplar, Bizans savunmasını zayıflattı, Ege'yi Suriye filolarının akınlarına açık hale getirdi.[76] İlk büyük kayıp 901 yılında geldi, dönme Tarsuslu Damyanah, Demetrias'ı yağmaladı, ertesi yıl, İmparatorluğun Sicilya'da son kalan yeri Taormina Müslümanların eline geçti.[86][85] Fakat en büyük felaket 904 yılında geldi, bir başka dönme Trabluslu Leon Ege'ye akınlar yaptı. Filosu, Dardanelles'e içlerine sızdıktan sonra İmparatorluğun ikinci büyük şehri Selanik'i talan etti, tüm bu olanlar sırasında Bizans filosu Arap üstün gücü karşısında pasif kaldı.[87] Üstelik Giritli korsanların akınları daha yoğun hale gelerek Leon hükümdarlığının sonlarında güney Ege adalarının çoğu ya terk edilmiş ya da Müslüman kontrolünü kabul edip ve Müslüman korsanlara fidye ödemek zorunda bırakılmışlardı.[88] Leon'un deniz savaşları (Naumachica) sırasında verdiği talimatların yaygın şekilde savunmacı ve dikkatli bir çerçevede olması sürpriz değildir.[59]
Dönemin en seçkin Bizans Amirali logothetēs tu dromu Himerios idi. 904 yılında amiralliğe atanmış, ancak Selanik'in talan edilmesinin önüne geçememişti, diğer yandan ilk zaferini 905 ya da 906 yılında kazandı ve 910 yılında Lazkiye'ye başarılı bir saldırı yönetmiştir.[89][90] Şehir talan edilmiş, hinterlandı yağmalanmış ve herhangi bir gemi kaybedilmeden geri dönülmüştü.[91] Bir yıl sonra Himerios komutasında adayı geri almak için 43,000 adamla beraber 112 dromons ve 75 pamphyloi katılımıyla Girit Emirliği'ne yapılan büyük sefer, başarısız[92] olmakla kalmayıp dönüş yolunda Trabluslu Leon tarafından pusuya düşürülüp Sakız Adası açıklarında Ekim 912'de kapsamlı şekilde mağlup edilmiştir.[93][94]
Bu gidişat 920 yılından sonra dönmüştür. Tesadüfen aynı yıl bir amiralin, Romanos Lekapenos'un (h. 920-944), tahta yükselişine tanıklık etti, bu Tiberios Apsimaros'tan sonra ikinci ve imparatorluk tarihinde sonuncu kez olacaktı. Nihayetinde, 923 yılında, Limni açıklarında Trabluslu Leon'un mutlak mağlubiyeti ile beraber ertesi yıl bir Bizans kalesini kuşatırken Damyanah'ın ölmesiyle beraber Bizans dirilişi başladı.[95]
İmparatorluğun büyüyen gücü 942 yılında, I. Romanos Tiren Denizi'ne bir filo yolladığı zaman kendini gösterdi. Rum ateşi kullanarak, Farahşanīt'te üslenen Müslüman korsanların bir filosu imha edildi.[96] Ancak 949 yılında Girit Emirliği'ne VII. Konstantin (h. 945-959) tarafından gönderilen 100 gemilik filo komutanları Konstantinos Gongilis'in yetersizliği yüzünden bir felaketle son erdi.[97][98] 951-952 yıllarında İtalya'da yenilenen saldırılar Aglebiler tarafından hezimete uğratıldı, fakat 956 yılında bir diğer sefer ve Tunus filosunun 958 yılında fırtına yok olması yarımadada geçici olarak durumun dengelenmesini sağladı.[96] 962'de, Fâtımîler Sicilya'da kalan Bizans kalelerine bir saldırı başlattılar; Taormina 962 Noel'inde düştü ve Rometta kuşatıldı. Buna karşılık, 964'te büyük bir Bizans seferi başlatıldı, ancak felaketle sonuçlandı. Fâtımîler, Bizans ordusunu Rametta önünde bozguna uğrattı ve ardından Boğazlar Muharebesi'nde, özellikle yanıcı cihazlar taşıyan dalgıçların kullanımıyla donanmayı imha etti. Her iki güç de dikkatlerini başka yerlere odakladığında, 967'de Bizans ve Fâtımîler arasında Batı'daki Bizans deniz faaliyetlerini engelleyen bir ateşkes imzalandı: Bizans'ın güney İtalya ve Sicilya'ya aktif olarak müdahale ettiği 1025 yılına kadar İtalya denizleri yerel Bizans kuvvetlerine ve çeşitli İtalyan devletlerine bırakıldı.[99][100]
Doğu'da, 956 yılında stratēgos Basileios'un Heksamilites, Tarsos filosuna ezici bir şekilde mağlup ederek, Girit'e bir diğer büyük seferin yolunu açtı.[96] Bu Nikiforos Fokas'ın 960 yılında 100 dromons, 200 chelandia ve 308 nakliye aracından oluşan toplam 77,000 adamlık bir güçle adaya saldırmasına teşvik etti.[101] Donanmanın harekatta nihai olarak sınırlı bir muharebe rolü olmasına rağmen, adanın içlerine yapılan feci bir saldırının ardından deniz yoluyla getirilmesi gerekli malzemeleri için deniz yollarını açık tutmak için gerekliydi.[102] Girit'in fethi, Bizans deniz gücünün kalbi Ege denizine doğrudan tehdidi ortana kaldırırken Fokas'ın takip eden operasyonları Kilikya (963), Kıbrıs (968),[103] ve kuzey Suriye kıyılarının (969)[104] geri alınmasını yol açacaktı. Bu fetihler güçlü Müslüman Suriye filolarının tehdidini ortadan kaldırırken, Doğu Akdeniz'de Bizans egemenliğini yeniden tesis ederek, Nikiforos Fokas'ın Liutprando di Cremona'na iftiharla "Ben tek başına denizin hakimiyim" sözlerini söylemesine neden olacaktı.[71][105] 990'ların sonlarında Fatımiler ile olan anlaşmazlık sırasında birkaç akın ve deniz çarpışması oldu. fakat kısa süre sonra barışçıl ilişkiler kuruldu ve Doğu Akdeniz gelecek birkaç on yıl göreceli sakin kaldı.[106]
Aynı dönem boyunca, Bizans filosu Karadeniz'de de faaldi: Konstantinopolis'i tehdit eden Rus filosu, 941 yılında Rum ateşiyle teçhiz edilmiş aceleyle toparlanmış 15 eski gemi tarafından imha edildi ve I. Svyatoslav'un Bulgaristan'ı istilası sırasında, I. İoannis (h. 969-976) Tuna boyunca 300 gemiyle Kiev Knezliği'ni ablukaya almasında, donanma anahtar rol oynadı.[107]
İmparatora nasihatlar, Kekavmenos'un Strategikon'u, Ch. 87[108]
11. yüzyılın çoğunluğunda Bizans donanması yeni meydan okumalar ile yüzleşti. Müslümanların donanmasının zayıflaması özellikle Fatımi Devleti ile Bizans ilişkilerinin çoğunlukla barışçı olması nedeniyle, Müslüman tehdidi azaldı. Kayıt edilen imparatorluk topraklarına yapılan son Arap akını Kiklad Adaları'na 1035 yılında yapılmış, ertesi yılda mağlup edilmişlerdir.[109] 1043 yılında bir diğer Rus saldırısı kolaylıkla geri püskürtüldü, kısa ömürlü Georgios Maniakes yönetiminde Sicilya'nın geri alınması dışında kayda değer büyük bir sefer yapılmamıştır. Bu uzun barış ve refah dönemi kaçınılmaz şekilde ordunun rehavet içine girmesine ve laçkalaşmasına neden oldu. Daha I. Basileios'un (h. 976-1025) hükümdarlığında, Adriatik savunması, Venediklilere verilmişti. IX. Konstantinos Monomakos'un (h. 1042-1055) hükümdarlığında, askeri hizmet nakit para karşılığı takas edilirken ordu ve donanma küçülüyor, sonucunda yabancı denizcilere bağımlılık artırıyordu.[110][111] Büyük thema filoları küçüldü ve yerlerini yerel askeri komutanlara bağlı küçük filolar aldı, denizlerde büyük düşmanlar ile yüzleşmekten korsanlık bastıran bir seviyeye geriledi.[112]
11. yüzyılın son çeyreğinde, Bizans donanması önceki kişiliğinin gölgesi olmuş, ihmal,subaylarının yetersizliği ve mali kaynakların yetersizliği ile düşüşe geçmiştir.[113] Kekavmenos, yaklaşık 1078 yılında yazdıklarında, şöyle hayıflanmaktadır: "makul devriyelerin mazeretinde, [Bizans gemilerinin]" Ege kıyılarından ve adalardan "buğday, arpa, baklagiller, peynir, şarap, et, zeytinyağı, para anlaşması ve başka her şey taşımak dışında hiçbir şey yapmıyorlardı", "[düşmanlarını] gördükten sonra kaçıyorlar ve böylece Romalılara utanç oluyorlardı".[108] Kekavmenos bunları yazdığı zamanlar, yeni ve güçlü rakipler yükselmeye başlamıştı. Batı'da Bizanslıları güney İtalya'dan atıp, Sicilya'yı fetheden Norman Sicilya Krallığı,[114] şimdi gözünü Bizans Adriyatik sahillerine ve ötesine dikmişti. Doğu'da korkunç 1071 tarihli Malazgirt Meydan Muharebesi İmparatorluğun askeri ve ekonomik kalbi Küçük Asya'nın kaybıyla sonuçlanmış, Selçuklu Hanedanı Konstantinopolis'in 100 mil güneyinde Nicaea şehrini 1081 yılında başkent yapmışlardı.[115] Kısa süre sonra Hristiyanlar yanında Türk korsanlarda Ege Deniz'inde ortaya çıktılar. Denizleri denetlemekle görevli Bizans thema filoları ihmal ve ardı ardına iç savaşlar yüzünden tükenmiş oldukları için bu görevlerinde etkin mukabelede bulunamıyorlardı.[116]
Bu noktada, Bizans filosunun acınası durumu vahim sonuçlar doğurdu. Norman istilası durdurulamadı ve orduları Korfu'yu ele geçirdi, Epirus'ta mukavemet görmeden karaya çıktılar ve Dirrahium'u (Modern Dıraç) kuşatmaları,[117] on yıllık bir savaşı başlatarak sıkışmış imparatorluğun kısıtlı kaynaklarını tüketti.[118] Yeni imparator I. Aleksios (h. 1081-1118), zaten 1070'lerde Adriyatik ve Dalmaçya'da Normanlara karşı kontrollerini ortaya koyan Venediklileri yardıma çağırmak zorunda kaldı.[119] 1082 yılında, yardımlarına karşılık, onlara büyük ekonomik imtiyazlar tanıdı.[120] Bu anlaşma ve sonraki bu imtiyazların genişlemesi pratikte Venediklilerin (daha sonra Cenevizliler ve Pisalılar da) Bizanslıları rehin almalarına neden olmuştur. Tarihçi John Birkenmeier şöyle yazmıştır:
Bizans'ın donanma eksikliği [...] şu anlama geliyordu: Venedik'in düzenli olarak ekonomik imtiyaza zorlaması, Normanlar gibi istilacıları ya da Haçlıları azmettirmeleri ve Venedik ticari ya da deniz faaliyetlerini kısıtlamak isteyen Bizans teşebbüslerini bertaraf etmeleri.[118]
1080'li yıllarda Normanlar ile yapılan çatışmalarda, etkili Bizans deniz gücü sadece küçük bir filoydu ve muhtemelen önceki on yılda donanma komutanlığından emekli olan Mihail Maurikas tarafından ayakta tutuluyordu. Venedikliler ile beraber başlangıçta Norman filosuna karşı galip gelindi ama birleşik filo 1084 yılında Korfu açıklarında Normanlar tarafından mağlup edildi.[121][122]
Aleksios kaçınılamaz surette kendi filosuna sahip olması gerektiğini anladı ve kara operasyonlarındaki uğraşmasına rağmen, deniz gücü kurmak için adımlar attı. Özellikle Ege'ye filo gönderen İzmirli Çaka Bey gibi Türk emirlerinin teşebbüslerini karşılık verirken, çabaları bazı başarılar doğurdu.[123][124] İoannis Doukas komutasında filo akabinde Girit ve Kıbrıs isyanlarını bastırmakta kullanıldı.[125] Haçlıların yardımıyla, Aleksios Batı Anadolu sahillerini geri kazanabildi ve etkisini doğu tarafına doğru genişletti: 1104 yılında, 10 gemilik bir filo Trablus ile beraber Laodicea ve diğer kıyı kasabalarını ele geçirdi.[126] 1118 yılına gelindiğinde Aleksios küçük bir donanmayı ardılı II. İoannis'a (h. 1118-1143) bırakabildi.[127] Babası gibi II. İoannis de orduya ve kara temelli seferlere odaklandı fakat donanmanın gücünün ve sistemin tedarikinin ayakta tutulmasına dikkat gösterdi.[124] İoannis, Aleksios'un Venediklilere verdiği imtiyazları yenilemeyi reddetti. Misilleme olarak Venedikliler birçok Bizans adasını talan ettiler ve Bizans filosu üzerlerine gidemedi, İoannis 1125 yılında anlaşmayı yenilemek zorunda kaldı.[127] Açıkça bu noktada Bizans donanması İoannis'in başarı bir şekilde İmparatorluğun kaynakları üzerine baskı uygulayan Venediklilere karşı gelmesini sağlayacak yeterli güce sahip değildi. Bu olaydan çok vakit geçmeden, II. İoannis, Maliye bakanı Poutzeli İoannis'in tavsiyesine uyarak filoya ayırdığı parayı orduya aktarmış, sadece ad hoc temelli gemiler hazırlamıştır.[127][128]
Hırslı hükümdar I. Manuil (h. 1143-1180) idaresinde Doğu Akdeniz'in Latin ve Müslüman devletleri ile ilişkilerinde dış politikanın güçlü bir aracı olarak geniş şekilde donanmayı kullanması onun büyük geri dönüşüne neden oldu.[129] Hükümdarlığının erken dönemi boyunca, Bizans deniz gücü hala zayıftı: 1147 yılında Sicilya Kralı II. Rugerro'nun amirali Giorgio d'Antiochia'nın komutasında filo Korfu, İyon adaları ve Ege'nin içerisine çok ciddi direnç görmeden akınlar düzenleyebildiler.[130] Ertesi yıl büyük bir filonun (iddiaya göre 500 savaş gemisi ve 100 nakliye gemisi) eşlik ettiği bir ordudan oluşan Venedik yardımı ile Korfu ve İyon Adaları Normanlardan geri alındı. İntikam olarak 40 gemilik bir Norman filosu Konstantinopolis'e ulaştı, Boğaziçi'nde Büyük Saray önünde gövde gösterip, şehrin banliyölerini yağmalamışlardır.[131][132] Fakat dönüş yolunda bu filo, Bizans ya da Venedik donanmasının saldırısına uğrayıp yok edilmiştir.[132]
1155 yılında, 10 gemilik bir Bizans filosu Norman asi Loritellolu III. Robert'i desteklemek için Ancona'ya vardı, Güney İtalya'yı elde etmek için son Bizans teşebbüsünü başlattılar. Başlangıçtaki başarılara ve megas doux Alexios Komnenos Bryennios'un takviyesine rağmen, sefer 1156 yılında nihayetinde mağlup edildi ve dört Bizans gemisi ele geçirildi.[133] 1169 yılında Manuil'in çabaları meyvesini verdi, megas doux Andronikos Kontostefanos komutasında 150 kadırga, 20 büyük nakliye gemisi ve 60 at nakliye gemisinde oluşan büyük ve saf Bizans donanması Haçlı Kudüs Krallığı hükümdarı ile beraber Mısır işgal etmek için gönderildi.[134][135] Fakat işgal başarısızlıkla sonuçlandı ve Bizans filosunun yarısı dönüş yolunda fırtınada yok oldu.[136]
Mart 1171 tarihinde İmparatorluk çapında tüm Venediklilerin yakalanıp, tutuklandığında, Bizans donanması Sakız Adası'na seyir eden Venediklilere bir saldırıyla engelleyecek güce sahipti ve onları görüşmeye razı edebildiler. Manuil, Kontostefanos komutasında 150 gemilik bir filoyu orada onlarla yüzleşmeleri için yolladı ve hastalıktan zayıflayana kadar geciktirme taktikleri uyguladılar, Venedikliler geri çekilmeye başladılar ve Kontostefanos'un filosu tarafından takip edildiler.[137] 1125 yılında yaşanan aşağılanmadan sonra kayda değer bir geri dönüştü. 1177 yılında, Kontostefanos komutasında 70 kadırga ve 80 yardımcı gemilik bir başka filo Mısır'a yollandılar, Flandra Kontu Filip ve Kudüs Krallığı soylularının önemli miktarı bu sefere katılmayı red edince filo Akka açıklarından geri döndü.[136][138][139] Fakat Manuil'in hükümdarlığının bitimi, bütün cephelerde sürekli savaşı yorgunluğu ve İmparator'un görkemli projelerin sonucu, tarihçi Nikitas Honiatis, Manuil'in hükümdarlığının son döneminde artan korsanlığı, filonun ayakta tutulması için ihtiyaç duyulan fonların imparatorluk hazinesinin diğer ihtiyaçlarına yönlendirilmesine bağlar.[140]
I. Manuil'in ölümünden ve Komnenos Hanedanı'nın 1185 yılında iktidardan çekilmesinden sonra, donanma hızla düşüşe geçti. Kadırgaların bakımı ve yetkin mürettebatı elde tutmak çok pahalıydı ve ihmal, filonun hızlı kötüleşmesine neden oldu. 1182 yılında Bizanslılar Venedikli denizcilere bazı kadırgalarına mürettebat olmaları için para vermelerine rağmen,[141] 1180'lerde Komnenos deniz teşkilatının büyük kısmı ayaktaydı ve 70-100 gemilik seferler düzenlendiği dönemin kaynaklarında kaydedilmiştir.[142] Böylece I. Andronikos (h. 1183-1185) hâlâ 1185 yılında 100 savaş gemisi toparlayabilip Marmara denizi'nde Norman filosuna önce direnip daha sonra yenebilmiştir.[143] Fakat sonucunda imzalanan barış anlaşması Normanların İmparatorluk için bir filo kuracakları maddesini içermekteydi. Bu ve buna benzer II. İsaakios'un (h. 1185-1195 ve h. 1203-1204) ertesi yıl Venedikliler ile yaptığı anlaşma cazip ticari imtiyazlar karşılığı Cumhuriyetin takip eden altı ay içinde 40-100 kadırga sağlamasını içermesi, Bizans hükûmetinin kendi deniz teşkilatının yetersizliğinin farkında olduğunu anlatan göstergelerdir.[141]
Bu dönem de ayrıca Doğu Akdeniz boyunca korsanlık artmıştır. Korsan faaliyetleri Ege'de yüksek olup aynı zamanda korsan kaptanları kendilerini denizci olarak bir ya da diğer bölge gücüne önermekteydiler, çünkü bu şekil düzenli bir filo tutmanın maliyetine göre belirli bir sefer için daha hızlı ve ucuz bir yöntemdi. Böylece II. İsaakios'un Kıbrıs'ı İsaakios Komnenos'un elinden geri almak için yolladığı 66 gemilik filo Sicilyalı Normanlar tarafından tutulan korsan Brindisili Margaritus tarafından yok edildi.[144] Özellikle Cenevizli kaptan Kaphoures başta olmak üzere korsanların tahribatı, Nikitas Honiatis ve kardeşi Atina Metropoliti Mihail Honiatis tarafından anlatılmıştır, sonucunda Angelos iktidarı eyleme geçmeye zorunda kalmıştır. Kıyı bölgelerden filo vergisi toplanmış ve 30 gemi hazırlanmış ve Calabrialı korsan Steiriones'in komutasına verilmiştir. Başlangıçta birkaç başarı kazanmalarına rağmen, Sestos açıklarında Kaphoures'un sürpriz saldırısı ile yok edilmişlerdir. Gene Steiriones tarafından konuta edilen, Pisa tarzı gemilerden oluşan ikinci filo nihayetinde Kaphoures'u yenmiş ve akınlarını bitirmiştir.[145]
Aynı zamanda Nikitas Honiatis, megas doux, Mihail Strifnos'u imparatorluk filosunun ekipmanlarını satarak kendisini zengin etmekle suçlarken,[141][146] erken 13. yüzyılda merkezi hükûmetin yetkisi zayıflarken çeşitli yerel güç sahipleri vilayetlerde gücü ele almaya başlamışlardı.[147] Genel atmosferin kanunsuzluk olması, Güney Yunanistan'da Leo Sgouros ve Sisam adasının imparatorluk valisi Pegonites gibi adamlar gemileri kendi amaçları için kullanmalarına neden oluyor, kendileri için akınlar düzenleyebiliyorlardı. Hatta İmparator III. Aleksios'un komutanlarından biri olan Konstantin Frangopulos'a Karadeniz ticaretine karşı korsan akınları düzenlemesi için yetki verdiği söylenir.[148]
Sonuç olarak Bizans devleti ve filosu, Dördüncü Haçlı Seferi'ni destekleyen Venedik deniz kudretine direnebilecek durumda değildi. Nikitas Honiatis'a göre, III. Aleksios ve Stryphnos, Haçlıların Konstantinopolis'e doğru gemilerle ilerledikleri gerçeği ile uyarıldıklarında sadece 20 "acınası ve çürümüş" gemi bulabilirler. 1203 yılında İlk Haçlı kuşatması boyunca, Bizans gemilerinin Haçlı Filosunun Altın Boynuz'a girmelerine engel olma teşebbüsleri başarısız oldu ayrıca Bizans kundak gemileri saldırıları Venediklilerin gemilerini yönetmelerindeki kıvraklıkla başarısız oldu.[149]
1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi tarafından Konstantinopolis'in ele geçirilmesinden sonra, Bizans İmparatorluğu Haçlılar tarafından paylaşılırken, her biri Bizans imparatoru unvanını kullanan Epir Despotluğu, Trabzon İmparatorluğu ve İznik İmparatorluğu olmak üzere üç Rum devleti kuruldu. Epir bir donanma bulundurmadı, Trabzon donanması çok küçük ve çoğunlukla devriye ve birliklerin transferi için kullanılıyordu, İznik başlangıçta güçlendirme politikası izledi ve filosunu sahillerin savunması için kullandı.[150][151] III. İoannis (h. 1122-1254) hükümdarlığında daha etkili dış politika izlendi ve 1225 yılında İznik filosu Midilli, Sakız, Sisam ve İkarya adalarını zapt etti.[152] Fakat 1235 tarihli Konstantinopolis Kuşatması sırasında İznik donanması çok daha küçük Venedik gücü tarafından mağlup edildi ve 1241 yılındaki benzer bir teşebbüs de İznikliler açısından aynı şekilde sonuçlandı.[152] 1230'lar boyunca İznik çabaları Girit adasında Venediklilere karşı kısmen başarılı olmuş yerel ayaklanmayı desteklemek olmuştur, 1236 yılında adada kalan son İznik birliği ayrılmaya zorlanmıştır.[153][154] Donanmasının zayıflığının farkında olan İmparator VIII. Mihail (h. 1259-1282) denizde Venediklilere karşı yardımı güvence altına alabilmek için Cenevizliler ile Nymphaeum Anlaşmasını Mart 1261 tarihinde imzalamaya karar verdi, bu anlaşma ile bazı ticari imtiyazlar tanıdı.[155][156]
Konstantinopolis'in geri alınmasından birkaç ay sonra VIII. Mihail kendi filosunu inşa etmeye odaklanabildi. 1260'ların başlarında, Bizans donanması hala zayıftı ve büyük oranda Ceneviz yardımına ihtiyaç duyuyordu. Yine de müttefikler doğrudan çatışmada Venedik karşısında duramıyorlardı, buna örnek 48 gemilik Bizans-Ceneviz birleşik filosu, 1263 yılında kendilerinden çok daha küçük Venedik filosuna yenildiler.[157] İtalyanların kendi aralarında devam eden Ceneviz-Venedik savaşıyla meşgul olmalarının avantajıyla,[156] 1270 yılında imparatorluk bayrağı altında denize açılan Latin korsanlarla beraber, Mihail'in çabaları sonucunda ortaya 80 gemilik güçlü bir donanma çıktı. Aynı yıl, 24 kadırgalı bir filo Negroponte adasında (Eğriboz Adası) bulunan Oreos kasabasını kuşattı ve 20 kadırgalı bir Latin filosunu mağlup etti.[158] Bu, ilk bağımsız Bizans deniz operasyonu ve Ege'de düzenli deniz seferlerini başlangıcı olarak kabul edilir, bu seferler 1270'ler boyunca devam etmiş ve birçok ada Latinlerden geri alınmış ancak elde uzun süre tutulmamıştır.[159]
Bu diriliş uzun süre devam etmemiştir. Charles d'Anjou'nun 1285 yılında ölümünden sonra ve İtalya'dan işgal tehdidinin sona ermesiyle Mihail'in ardılı II. Andronikos (h. 1282-1328) Cenevizli müttefiklerinin deniz gücüne güvenerek, filoyu ayakta tutmak için bir şey yapmadı, buna bir sebepte filonun ağır masraflarını kaldırabilecek hazineye nakit akışının olmamasıydı. Aynı zamanda, Andronikos Batı için daha az endişe duyuyor ve Küçük Asya'ta daha çok vakit ayırıyordu ve orada Türk ilerleyişini durduracak politikalarında donanmaya yer yoktu. Sonuçta, tüm filo iptal edildi, mürettebatı işten çıkarıldı ve gemiler ya parçalandı ya da çürümeye terk edildi.[160][161] Bunun sonuçları çok çabuk görüldü: Andronikos'un uzun hükümdarlığında, Türkler Anadolu'nun Ege sahillerinin kalıcı egemenliğini ele geçirdiler, imparatorluk bu durumu tersine çevirmeyi başaramadı,[162][163] diğer yandan Bizans-Venedik Savaşı (1296-1302) boyunca Venedik filosu Konstantinopolis'e saldırıp ve etrafını talan etti.[164][165]
Andronikos'un kararı, dönemim yazarları ve bürokratlarından neredeyse başından itibaren önemli bir muhalefet görmüş ve eleştiri almıştır, Yeoryos Pahimeris ve Nikiforos Grigoras gibi tarihçiler dar görüşlü bu kararın uzun vadeli etkilerinin felaket olduğunu belirtirler: iptal edilen filonun mürettebatın Türk ve Latin efendilerin hizmetine girmesiyle güçlenmiş korsanlık artmış, Konstantinopolis İtalyan deniz güçlerine karşı savunmasız kalmış ve Sakız Adası'nın Cenevizli Benedetto Zaccaria'ya, Rodos ve On İki Ada'nın Hospitalier Şövalyeleri'ne, Midilli ve diğer adaların Gattilusio ailesinin eline geçmesi dahil daha fazla Ege adası yabancı güçlere karşı kaybedilmiştir. Grigoras'un yorumu, "eğer [Bizanslılar] geçmişte olduğu gibi denizlerin efendisi olarak kalırlarsa, Latinler bu kadar küstah gelişmezler [...], Türkler Ege Denizi'nin kumlarına göz dikmezler ya da her yıl herkese haraç ödemezdik."[166][167][168] 1305 yılından sonra bu genel baskıya bağlı olarak ve Katalan Bölüğü'ne bağımlılık nedeniyle, İmparator gecikmeli olarak 20 gemilik bir donanma inşasına karar verdi fakat birkaçı yapılabildi ve küçük bir filo takip eden birkaç yıl faal oldu, sonunda bu filo da iptal edildi.[169][170]
14. yüzyılda tekrar eden iç savaşlar, Balkanlarda Bulgar ve Sırp saldırıları ve sürekli artan Türk akınları ile meydana gelen tahribat ile Bizans devletinin çöküşü hızlandı ve 1453 yılında Osmanlı Türklerinin ele geçirmesi ile nihayetlendi.[171] Özellikle İtalyan deniz güçlerinin müdahalelerine karşı Konstantinopolis'un güvenliği ve dolayısıyla bağımsızlığını muhafaza etmek için Andronikos'dan sonra birçok imparator filoyu yeniden kurmaya teşebbüs etti fakat çabaları sadece kısa vadeli sonuçlar doğurdu.[172]
II. Andronikos'un ardılı III. Andronikos (h. 1328-1341), tahta geçtikten hemen sonra, çeşitli sermayedarların katkılarının yardımıyla da 105 gemi olarak kaydedilen büyük bir filoyu bir araya getirdi. Onun kişisel liderliğinde donanma ile Ege Denizi'ne büyük bir akın düzenledi, Cenevizlilerden Sakız adası veFokaia geri alındı, ayrıca küçük Latin ve Osmanlı prenslikleri Bizans şartlarına uymak konusunda zorlandı.[173][174] Fakat Bitinya'da Osmanlılara karşı seferleri fiyaskoydu ve kısa bir süre sonra Osmanlılar kendi ilk deniz üslerini Marmara Denizi'nde Trigleia'da kurdular, Trakya sahilinde diğer yerler ile devam ettiler.[175] Bu yeni tehdit karşı savunma yapabilmek için, III. Andronikos'un hükümdarlığının sonlarına doğru Konstantinopolis'te Türk akınlarına karşı durması için 70 gemilik bir filo inşa edildi ve başına Megas doux Aleksios Apokaukos atandı.[176] Bu filo, 1341-1347 iç savaşı sırasında çok faaldi ve komutanı baskın bir rol oynadı.[177][178] İç savaşı takiben, İmparator VI. İoannis Kantakuzinos (h. 1347-1354) Konstantinopolis'ten geçen ticareti kontrol eden Galata'da bulunan Ceneviz kolonisine olan ekonomik bağımlılığı azaltmak ve Türklerin geçişine karşı Çanakkale Boğazı'nı güvence altına almak için askeri ve ticari filoyu geliştirmeyi denedi.[179][180] Venediklilerin yardımıyla bunu yaptı fakat Mart 1349 tarihinde 9 gemi ve yaklaşık 100 küçük tekneden oluşan yeni inşa edilmiş filo Konstantinopolis'in güney kıyısında fırtınaya yakalandı. Tecrübesiz mürettebat paniğe kapıldı ve gemiler Cenevizliler tarafından ya batırıldı ya da ele geçirildi.[179][181] Vazgeçmeyen Kantakuzinos bir başka filo inşa etme çabasına girdi ve bu ona Selanik ve bazı kıyı şehir ve adalarında Bizans otoritesini tekrar tesis etme imkânı verdi. Ana filo Konstantinopolis'te tutuldu ve Bizans gemileri Ege'de faal kalmalarına ve Türk korsanlarına karşı bazı başarılar sağlamalarına rağmen Türklerin tüm faaliyetlerini durdurmayı başaramadılar ve denizlerde üstünlük sağlamakta onları İtalyan donanmalarına kafa tutmalarında yalnız bıraktılar.[182] Mali kaynakların yetersizliği gemilerin yalnızca Konstantinopolis'te bakımlarının yapılmasına neden oluyordu.[172] Despotēs II. Theodoros Paleologos'a 1418 yılında sunduğu sunduğu kitapçıkta, âlim Gemistos Plethon donanmanın bakımı hakkında nasihat eder, karada bulunan kaynakların itinayla hem ayakta tutmak hem de etkili ordu için yetersiz olduğunu belirtir.[183]
Bundan sonra, maddi olanağı kısıtlı Bizans devleti o günün güçlü devletlerinin piyonu oldu, bu devletlerin arasındaki rekabeti kullanarak ayakta kalmaya çalıştı.[184]
Böylece, örneğin 1351'de Kantakouzenos, Ceneviz ile olan savaşında Venedik'in yanında yer almaya ikna edildi, ancak Venedikli amiraller tarafından terk edilince, filosu Cenevizliler tarafından kolayca yenildi ve olumsuz bir barış imzalamaya zorlandı.[185] 1390'da VII. İoannis'in kısa süreli gaspı sırasında, II. Manuil (h. 1391-1425), Konstantinopolis'i geri almak ve babası V. İoannis'i kurtarmak için sadece beş kadırga ve dört küçük gemi (bazıları Rodos Hospitallers'dan olanlar dahil) toplayabildi.[186] Altı yıl sonra Manuil Niğbolu Haçlılarına yardım için on gemi sözü verdi;[187] yirmi yıl sonra, kendi komutasında dört kadırga ve piyade ve süvari taşıyan iki küçük tekne ile Taşoz adasını bir işgalden kurtardı.[188] Bizans gemileri, Bizans çeşitli rakip Osmanlı prenslerinin yanında yer aldığında, Osmanlı Fetret Devri boyunca aktifti. Manuel, gemilerini rakip talipleri ve onların güçlerini Boğazlar'dan geçirmek için kullandı.[189] Manuil'in filosu da Ceneviz'in yardımıyla sekiz kadırgadan oluşan bir filo toplayıp Mayıs 1410'da, kısa bir süre için de olsa Gelibolu'yu ele geçirmeyi başardı.[190] Ağustos 1411'de Bizans filosu, Musa Çelebi'nin şehri deniz yoluyla da ablukaya alma girişimini yendiğinde, Osmanlı prensi Musa Çelebi tarafından İstanbul kuşatmasının başarısızlığa uğramasında etkili oldu.[191] Aynı şekilde, 1421 yılında tahtta hak iddia edip II. Murad'a isyan eden Mustafa Çelebi'yi on savaş gemisiyle destekledi.[187]
Kaydedilen son Bizans deniz zaferi, 1427'de Echinades Adaları açıklarında yapılan bir muharebede, İmparator VIII. İoannis'un (h. 1425-1448) Epir Despotu ve Kefalonya Kontu I. Carlo Tocco'nun üstün filosunu yenerek, Mora'da tüm mal varlığını Bizanslılar'a bırakmaya zorlandığı zaman meydana geldi.[192] Bizans donanmasının son görünümü, Bizans, Ceneviz ve Venedik gemilerinden oluşan karışık bir filonun (kaynaklar tarafından 10 ila 39 gemi arasında değişen sayılarda verilmektedir) Konstantinopolis'u Osmanlı donanmasına karşı savunduğu 1453'teki son Osmanlı kuşatmasında olmuştur.[193][194] Kuşatma sırasında, 20 Nisan 1453'te, Bizans tarihindeki son deniz çarpışması, bir Bizans nakliyesine eşlik eden üç Ceneviz kadırgasının, devasa Osmanlı abluka filosunu geçerek Haliç'e doğru yol almasıyla gerçekleşti.[195]
3. yüzyılda büyük vilayet filolarının daha küçük filolara bölünmesinden İslam'ın yayılışında yeni donanmanın oluşumuna kadarki geç ilkçağ Roma filolarının organizasyonu hakkında çok az şey bilinmektedir. Bu dönemdeki dikkate değer denizcilik faaliyetlerinin kanıtlarına rağmen, erken dönem tarihçiler, Roma donanmasının tamamen ortadan kalktığına inanmaktadırlar fakat daha yeni dönem çalışmalar bu resmi değiştirmiştir, artık temel olarak kara ordusuyla yakın çalışacak şekilde tasarlanarak nehir ve sahil kuvvetlerine dönüştüğüne inanılmaktadır.[196]
İmparator Diocletianus (h. 284-305) hükümdarlığında, donanmanın gücünün 46,000 adamdan 64,000 adama çıkardığı anlatılmaktadır,[197] bu rakam Geç Roma Donanması'nın çıktığı en yüksek noktayı göstermektedir. Tuna Filosu (Classis Histrica) ve ona bağlı lejyoner filotillaları hala iyi bir şekilde Notitia Dignitatum içinde anlatılmaktadır ve onun artan faaliyetleri Vegetius (De Re Militari, IV.46) tarafından yorumlanmıştır. Batıda, ırmak filosu zikredilmiştir fakat eski has filonun tamamı ortadan kalkmıştı (De Re Militari, IV.31) ve hatta kalan Batı vilayet filoları çok ciddi güçsüz ve önemli barbar saldırılarını karşılayacak yetenekten uzaktılar.[198] Doğuda, Suriye ve İskenderiye filoları resmi kaynaklarda belirtilmekte ve hala yaklaşık 400 yılında mevcutlarken (Codex Justinianus, XI.2.4 & XI.13.1), bir filo Konstantinopolis'in kendisinde konuşlandırılmıştı, belki de has donanmanın kalanlarından oluşturulmuştu.[8] 400 yılında Asya ile Avrupa'yı ayıran kanalı geçmeyi deneyen ve tekneler inşa eden çok miktarda Gotu öldürmeye yeterliydi.[199] Fakat büyüklüğü bilinmemektedir ve Notitia içinde görünmemektedir.[200]
5. yüzyıl boyunca Akdeniz'de ad hoc temelli filolar hazırlamış ve sonra görev bitimi dağıtılmışlardır.[16] İlk sabit Bizans filosu 6. yüzyıl başlarında görülmektedir ve 513-515 yıllarında Vitalian isyanında I. Anastasius, asilerin filosuna karşı kendi filosunu oluşturmuştur.[16] Bu filo daha sonra dağıtılmadı ve I. Justinianus ve onun ardılları dönemlerinde geliştirilerek profesyonel ve iyi bakımlı bir güç haline getirildi.[26] Herhangi bir deniz tehdidi olmaması nedeniyle, 6. yüzyılın sonlarında Tuna'da birkaç küçük filotilla ve Konstantinopolis ve Ravenna'da iki ana filo ile görece küçüktü.[201] Ayrıca filotillalar, İmparatorluğun büyük deniz ve ticaret merkezlerinde üsleniyorlardı: İskenderiye'de ki, Konstantinopolis'e giden yıllık buğday taşıyan filoya eşlik ediyordu ve Kartaca'da ki, Batı Akdeniz'i kontrol ediyordu. Justinianus ayrıca İmparatorluğun daha uzak noktalarında daimi birlik ve filo bulunduruyordu, Septem (Ceuta), Kırım'da Chersonesos ve Akabe Körfezi'nde Aelana (Eilat).[202][203][204] Bu bölgelerin alt yapısı ve uzun dönem denizcilik geleneği filoların bakımını kolaylaştırıyor ve deniz seferi olduğunda büyük bir filo kolaylıkla ve ucuz bir şekilde çok fazla ticaret gemisine el konularak bir araya getiriliyordu.[205]
7. yüzyıl boyunca ortaya çıkan Arap fetihlerine karşılık vermek için imparatorluğun tüm idari ve askeri sistemi elden geçirildi ve Thema sistemi kuruldu. Buna göre İmparatorlukta bölgesel idari ve askeri birim olan birçok themata kuruldu. Stratēgos komutasında her thema kendi vergileriyle ayakta duran kuvvetler oluşturdu. Thema kuvvetlerinin bir dizi ayaklanması neticesinde, V. Konstantin önceki daha büyük themaları dereceli olarak bölüp, Konstantinopolis'te ya da yakınlarında üslenen; sefere çıkan orduların çekirdeği olacak; merkezi ihtiyat gücü şeklinde bir imparatorluk ordusu, tagmata, oluşturdu.[206][207]
Benzer hat üzerinde düzenlenen filoda da benzer süreç izlendi. 7. yüzyılın ikinci yarısında, Karabisianoi (Yunanca: Καραβισιάνοι, "Gemilerin Adamları") filoları oluşturuldu.[208] Kesin tarih bilinmemekte olup tarihçiler arasında Zâtüssavârî Muharebesi’ne karşılık olarak,[33][209][210] ya da 672-678 yılları arasında uzun süren Konstantinopolis'in ilk Arap Kuşatmasının ardından, 650'ler ile 660'lar arasında değişen öneriler mevcuttur.[211] Kökeni de bilinmemektedir: muhtemelen eski quaestura exercitus,[212] ya da İlirya Eyaleti ordusu[213] kalanlarının işe alınmasından olabilir. Bir stratēgos (stratēgos tōn karabōn/karabisianōn, "general of the ships/seafarers") komuta ederdi,[214] ve Milet'ten Kilikya'da Seleucia yakınlarında Hilâfet sınırlarına kadar Küçük Asya'nın güney sahilleri; Ege adaları ve Güney Yunanistan İmparatorluk mülkleri dahildi. Karargahı başlangıçta belki Sisam adasıydı, bir Drungarios yönetiminde bağlı komutanlık Pamfilya, Kibirra'daydı. İsminden anlaşılacağı üzere, imparatorluğun sürekli donanmasının büyük kısmını içeriyordu ve Mısır ve Suriye'den Arap filolarının ana deniz tehditleri ile yüzleşiyorlardı.[105][212]
Karabisianoi diğer yandan yetersizliğini kanıtladı ve 8. yüzyıl başlarında üç parçadan oluşmuş daha karışık bir sistem ile yer değiştirdi, bu sistem küçük değişiklikler ile 11. yüzyıla kadar yaşadı: (1) Konstantinopolis'te üslenmiş merkezi imparatorluk filosu, (2) az sayıda büyük bölgesel deniz komutanlıkları, ya denizci thema ya da "drungariates" isimli bağımsız komutanlıklar, (3) tamamen savunma ve polis görevleri gören ve yerel vilayet valilerine bağlı daha büyük sayıda küçük filolar.[215] Roma donanmasından farklı olarak, merkezi filolar ile karşılaştırıldıklarında vilayet filoları kesinlikle sayıca daha az ve daha hafif teknelerden oluşmaktaydı, Bizans bölgesel filoları, merkezi filoların sağında muhtemelen daha çetin bir düzende yer alırlardı.[216]
Başkent donanması Konstantinopolis'in Arap kuşatmalarının püskürtülmesinde merkezi bir rol oynamıştır,[212] fakat sonraki dönem İmparatorluk filosunun (βασιλικόν πλόιμον, basilikon ploïmon) 7.yüzyılda mı yoksa 8. yüzyılda mı ayrı bir komuta altında olup olmadığı belli değildir. İrlandalı tarihçi J. B. Bury ve ardından Fransız Bizanslı Rodolphe Guilland, İmparatorluk Filosunun daha 7. yüzyılda stratēgos tōn karabisianōn altında bir alt komutanlık olarak var olmasının "olasılık dışı olmadığını" düşünürler.[217][218] Elbette, İmparatorluk Filosunun droungarios'u ilk defa 842/843 yılında Taktikon Uspenskiy isimli talimatta görülür[218] ve 8. yüzyıl boyunca Konstantinopolis'ten yönetilen ana filolar için çok az kanıt vardır, Hélène Ahrweiler kuruluşunu erken 9. yüzyıl olarak tarihler.[219] O andan itibaren, İmparatorluk Filosu ana deniz yedek kuvvetini oluşturdu ve çeşitli sefer filolarının çekirdeğini sağladı.[220]
Bu makale, Bizans İmparatorluğu'nun (330–1453) askeriyesi hakkındaki serinin bir parçasıdır. | |
Yapısal Tarih | |
---|---|
Bizans ordusu: Doğu Roma ordusu, Orta dönem Bizans ordusu (thema • tagmata • Hetaireia), Komninos dönemi ordu (pronoia), Paleologos dönemi ordu (allagia) • Vareg Muhafızları • Generaller | |
Bizans donanması: Rum ateşi • Dromon • Amiraller | |
Seferlerin Tarihi | |
Savaşlar, isyan ve iç savaşlar ve muharebeler listeleri | |
Stratejiler ve taktikler | |
Taktikler • Kuşatmalar • Askeri talimatlar • Tahkimat (İstanbul Surları) |
İlk ve uzun zaman ayakta kalan tek denizci thema Kibirreoton Themasıdır (Grekçe: θέμα Κιβυρραιωτῶν, thema Kibyrrhaiotōn). Karabisianoi filosundan oluşturulmuştur ve Küçük Asya'nın güney kıyılarını korumakla görevlendirilmişti.[221][222] Kuruluş tarihi belirsizdir, bir bakış açısına göre y. 719,[223][224] diğer bir bakış açısına göre ise y. 727[46] olarak belirtilir. Stratēgos, ilk olarak 734 yılında kayıtlarda görülür ve Attaleia'da konuşlanmıştır.[225][226] Baş yardımcıları Merdeilerin katepanō'nu, Syllaeum'da bir ek prosōpou (temsilci) ve Attaleia ile İstanköy'ün droungarioi'leridir.[226][227] Müslüman Levant'a yakın olması nedeniyle, yüzyıllar boyunca İmparatorluğun ana deniz filosu olarak kalmıştır,[105] Arap deniz tehdidinin azalmasıyla küçültülmüştür. Filo en son 1043 yılında zikredilmiştir, o tarihten sonra thema tamamen sivil bir vilayet haline gelmiştir.[226]
Kibirreotonlar, Ege'de iki bağımsız deniz komutası ile tamamlanırdı, her biri bir Drungarios tarafından yönetilirdi: Aigaion Pelagos ("Ege Denizi"), Ege'nin kuzey yarısı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi'ni kapsardı,[228] farklı olarak Dodekanesos ("On iki Adalar") ve Kolpos ("Körfez") olarak bilinen komuta, Sisam'da üstlenmişti ve Kiklad Adaları dahil Güney Ege'yi kapsıyordu.[229] Diğer droungarioi pozisyonlarından farklı olarak ast kuvvetlere komuta ederlerdi, bu iki bölge tamamen bağımsızlardı ve bu bölgelerin droungarioi pozisyonlarının bölgeleri üzerinde hem askeri hem de sivil yetkileri vardı.[230] Zamanla tam bir denizci themalığa yükseltilmişlerdir, Ege Denizi'nin Theması (Grekçe: θέμα τοῦ Αἰγαίου Πελάγους, thema tou Aigaiou Pelagous) yaklaşık 843,[58][231] Dodekanesos/Kolpos drungariate doğu parçaları ise geç 9. yüzyılda Sisam'ın Theması'nı (θέμα Σάμου, thema Samou) meydana getirdi. İyonya kıyılarını da içeriyordu ve başkenti Smyrna idi.[229][232]
Bazı "karacı" themata'lar da bir tourmarchēs (Taktikon Uspenskiy isimli talimatta toptan tourmarchai tōn ploimatōn olarak zikredilmiştir) komutasında büyükçe filotilla tutuyorlardı. Bu filotillalar büyük thema filoları ile merkezi imparatorluk filosu arasında orta bir rol oynuyorlardı: profesyonel mürettebat (taxatoi) ile daimi filotillaydılar, bakımları bulundukları vilayet tarafından değil imparatorluk hazinesi tarafından karşılanıyordu fakat yerel thema stratēgos tarafından yönetiliyorlardı ve ana görevleri yerel savunma ve kolluk kuvveti vazifeleriydi.[233]
Bu themalar:
Özellikle önemli birbaşına bölgelerinin ana deniz yollarının kontrolü için arkhon unvanlı ayrı subayların kontrolündeydi, bu unvan bazı durumlarda İmparatorluk Filosu müfrezelerinin komutanı için kullanılırdı. Bu archontes'ler, Sakız Adası, Malta, Eğriboz Körfezi ve muhtemelen Sesprotya ve "Bulgaristan" (kontrol ettiği alan Ahrweiler tarafından Tuna Nehri ağzı olarak tanımlanmıştır) olarak bilinmektedir.[239] Bunlar 9. yüzyıl sonunda ortadan kalkmışlardı, bunun sebebi Arap akınlarına direnememeleri ya da themalar ile birleşmeleridir.[240]
Kara birliği karşılıklarında olduğu gibi, Bizans donanmasının tam büyüklüğü ve birlik sayıları önemli bir tartışma konusudur, bunun sebebi birincil kaynakların yetersiz ve muğlak olmasıdır. Bir istisna, geç 9 ve erken 10. yüzyıl için, 911 yılında yapılan Girit seferine yapılan detaylı analizdir. Bu listeler, VI. Leon'un hükümdarlığında donanmanın 34,200 kürekçiye ve muhtemelen 8,000 deniz piyadesine ulaştığını göstermektedir.[3] Merkezi imparatorluk filosu, basilikon plōimon'un Drungarios'u komutasında toplam 19,600 kürekçi ve 4,000 deniz piyadesinden oluşuyordu. Bu 4,000 deniz piyadesi profesyonel askerdi, ilk olarak I. Basileios tarafından 870'li yıllarda birliklere alınmışlardı. Daha önce thema ve tagma askerlerine ihtiyaç duyuluyordu, bu nedenle onlar imparatorluk filosunun büyük varlıklarıydılar, bu taze güç daha güvenilir, daha iyi eğitimli ve İmparator'un idaresinde hemen mevcut bir güçtü.[73] Bu deniz piyadelerinin yüksek statüsü, onların benzer bir şekilde organize edilmiş imparatorluk tagmata gücüne ait olduğunun düşünülmesi gerçeğini betimliyordu.[241] Ege Themasının filosu 2,610 kürekçi ve 400 deniz piyadesi, Kibirreoton Theması filosu 5,710 kürekçi ve 1,000 deniz piyadesi, Samian filosu 3,980 kürekçi ve 600 deniz piyadesi ve son olarak Hellas Theması 2,000 kişilik bölümü aynı zamanda deniz piyadesi de olacak şekilde seçilmiş thema askerlerinden oluşan 2,300 kürekçiden oluşuyordu.[3]
Aşağıdaki tablo, Warren T. Treadgold tarafından yapılan, Bizans donanmasının tüm tarihi boyunca kürekçilerinin miktarları hakkında tahminleri içerir:
Yaygın algının tersine, kürekçi olarak forsa kullanılmamıştır, ne Bizanslılar ne de Araplar ya da onların Romalı ve Yunan öncülleri de kullanmamışlardır.[247] İmparatorluk var olduğu süre boyunca, Bizanslı mürettebatlar çoğunlukla özgür doğmuş düşük tabakadan insanlardan oluşurdu, bu insanlar yasal zorunluluk olan askeri hizmetlerine (strateia) karşılık ödeme ya da toprak alırlardı. 10. yüzyılın ilk yarısında sonrakinin denizci ve askerler için değeri 2-3 pound (0,91-1,36 kg) altın karşılığı hesaplanmıştı.[248][249] Savaş esirleri ve yabancılar da diğer yandan kullanılırdı. ilo mürettebatının büyük kısmını oluşturan Merdeiler yanında, Toulmatzoi olarak bilinen esrarengiz grup (muhtemelen Dalmaçyalı) Girit seferlerinde görülürken birçok Ruslara, 10. yüzyılda gerçekleşen bir seri anlaşmalarda Bizans silahlı güçlerinde hizmet etme hakkı verilmiştir.[250][251]
VII. Konstantin Porfirogennetos'un De Ceremoniis eserinde 911 ve 949 yıllarında Girit'e yapılan seferlerde kullanılan filoların listelerini vermiştir. Bu kaynaklar önemli bir tartışmayı başlatmıştır, yorumlara göre: böylece 949 yılında tüm İmparatorluk filosu için verilen sayılar Yunanca metinlerin okumalarına bağlı olarak 100, 150 ya da 350 gemi olarak yorumlanmaktadır. Ousia (Grekçe: οὺσία) terimini tam anlamı da ayrıca karışıklık konusudur: geleneksel olarak, 108 adamlık standart mürettebata karşılık gelir ve tek bir geminin güvertesinde bulunan mürettebattan fazladır. De Ceremoniis bağlamında diğer yandan en yalın haliyle "birlik" ya da " gemi" olarak da okunabilir.[252][253] 150 sayısı başka yerlerde kaydedilmiş sayılar ile uyumludur ve birçok tarihçi tarafından kabul görmesine rağmen filonun oluşumu konusunda farklı düşünürler. Makrypoulias, 8 pamphyloi, 100 ousiakoi ve 42 dromōnes sayılarını uygun bulur, sonraki iki imparatorluk gemisi ve 10 Stenon filotello gemisi içerir.[254][4] Bu dönem Bizans donanmasının toplam büyüklüğü olarak, Warren Treadgold denizci themalar da dahil olmak üzere yaklaşık 240 savaş gemilik bir toplama ulaşmaktadır, 960-961 Girit seferinde bu rakam 307'e çıkmaktadır. Treadgold'a göre, sonraki rakam muhtemelen 9 ve 10. yüzyılda tüm Bizans donanmasının (daha küçük filotellolar da dahil) yaklaşık ayakta tutabileceği üst sınırı gösterir.[4] Fakat kayda değerdir ki thema filolarında gemi sayısı ve onlara atanan insan gücünde 911 ve 949 yıllarında önemli bir düşüş vardır. Thema filolarının ağırlığını toplam donanma içinde üçde ikiden düşürmek kısmen daha ağır dromōn yerine daha hafif ousiakos kullanılması kısmen ise mali ve insan gücü zorluklarındadır. Bu ayrıca taşra filolarının tamamen ortadan kalktığı geç 11. yüzyıla kadar sürecek sürecek eğilimin de bir göstergesidir.[255]
Denizci themalar, kara karşılıkları ile aynı şekilde yapılanmalarına rağmen, Bizans kaynaklarında tam rütbe yapısıyla ilgili bazı karışıklık mevcuttur.[256] Amiral için kullanılan yaygın terim stratēgos, kara themata yöneten general içinde kullanılırdı. Stratēgos altında, iki ya da üç tourmarchai (tekil tourmarches, etkin olarak "Koramiral"). Onların arkasından bir grup droungarioi (tekil Drungarios, "Tümamiral" karşılığı) gelirdi.[257] 9. yüzyılın ortalarına kadar, bağlı komutanları orijinal Karabisianoi filolarından ayrıldıkları için, Ege ve Sisam Themalarının valileri droungarioi olarak kaydedilmişlerdir, ancak sonra stratēgos rütbesine yükseltilmişlerdir.[257] Thema amiralleri aynı zamanda kendi themalarının valileriydiler, themanın sivil idaresinde prōtonotarios ("baş seketer/noter") onlara yardım ederlerdi. Filo idaresinden sorumlu chartoularios, kurmay başkanı olarak görev yapan prōtomandatōr ("şef haberci") ve amiralin korumasını yöneten komēs tēs hetaireias içeren bir grup kurmay komētes ("kontlar", tekil komēs), diğer kurmay subaylardır.[258]
İmparatorluk filosu farklı bir durumdu, thema idaresine bağlı değildi fakat profesyonel merkezi yedek kuvveti olarak bir tagmata olarak kabul edilirdi.[259] Sonuçta, İmparatorluk filosu komutanı Drungarios tu basiliku ploimu (daha sonra megas, "büyük" ön eki ile) tanınır olarak kaldı.[260] Başlangıçta çok düşük sıralarda yer alan ofis, hiyerarşide hızla yükseldi: 899'da Logothetis tu dromu'nun hemen önüne veya arkasına ve çeşitli üst düzey askeri ve sivil yetkililerin önüne yerleştirildi. Ayrıca, diğer askeri komutanlar ile themalar veya tagmata arasında değil, imparatorluk muhafızlarının komutanı olan Hetaireia'den sonra ikinci sırada yer aldığı özel askeri yetkililer, Stratarhis sınıflandırılmasıyla dikkat çekiciydi.[261][262] Komnenos döneminde de unvan vardı ancak imparatorluk eskort filosu komutanı olarak kullanılıyordu ve Paleologos dönemine kadar ayakta kaldı, 14. yüzyıl Pseudo-Kodinos'un "unvanlar kitabı" bu unvanı içerir.[263] Yardımcının unvanı topotērētēs olarak adlandırılır ve İmparatorluk filosu için kullanılmıştır lakin kaynaklarda rolü çok açık değildir. Bu görevli Liman Amiral'in rolüne benzer bir görev yapıyor olabilir.[264] Bu kıdemli görevlilerin bazıları profesyonel denizcilikten yükselmelerine rağmen, çoğu filo komutanı yüksel saray memurlarıydı, bu kişiler denizcilik deneyiminde profesyonel yardımcılarının deneyimlerine güvenirlerdi.[265]
Organizasyonun alt kademelerinde, daha fazla benzerlik vardı: üç ya da beş gemilik filolar bir komēs ya da droungarokomēs tarafından komuta ediliyordu ve her geminin kaptanı kentarhos ("Centurio") olarak isimlendirilirken, literatür kaynakları nauarchos ya da hatta triērarchos gibi daha eski terimleri de kullanırdı.[266] Her geminin mürettebatı, geminin büyüklüğüne bağlı olarak, birle üç arası ousiai'den oluşurdu. Kaptanın altında ikinci kaptan olarak hareket eden bir bandophoros ("sancak taşıyan"), iki prōtokaraboi (tekil prōtokarabos, "geminin başı"), bazen eski kullanım olarak kybernētes ve pruva subayı, prōreus bulunurdu.[267] Her iki tarafta kürekçilerin başında, kıçta kürekleri yönlendiren Prōtokaraboi (dümenciler) vardı. Bu ikilinin kıdemlisi "ilk prōtokarabos" (prōtos prōtokarabos) idi.[268] Gerçek hayatta, muhtemelen her gemide bu görevlilerden, vardiya usulü çalışılmasından dolayı birçok tane vardı.[269] Bu subayların çoğu, aşamalardan geçerek yükselirlerdi ve De Administrando Imperio kitabında birinci kürekçilikten (prōtelatai) imparatotluk mavnasına prōtokaraboi olarak yükselmiş atıflar mevcuttur ve sonra daha yüksek makamlara çıkanlar da vardır; İmparator Romanos Lekapenos en başarılı örnektir.[270] Güvertede ayrıca birçok uzman da vardı ki pruvada iki kürekçi, Rum ateşini atan tüpleri (sifōn) çalıştıran siphōnatores bunlardan bazılarıdır. [267] Emirleri kürekçilere (kōpēlatai ya da elatai) taşıyan[271] bir boukinatōr ("borazancı"/"Tellal") kaynaklarda ayrıca kaydedilmiştir.[272] Deniz piyadeleri nizami ordu birlikleri olarak kuruldukları için,[271] rütbeleri ordu karşılıklarını izler.
Donanmanın 11. yüzyılda düşüşünden sonra, I. Aleksios donanmayı farklı bir çizgide yeniden inşa etti. Thema filolar tamamen ortadan kalktığı için, onlardan arta kalanlar megas doux ismiyle oluşturulan yeni komutanın emrinde birleşik imparatorluk filosu altında bir araya getirildi. İmparatorun kayınbiraderi İoannis Dukas bu göre gelmiş ilk kişi olarak kabul edilir, yaklaşık 1092 yılında bu unvanı almıştır. Deniz kuvvetinin komutanı, filonun megas Drungarios'u, bu yeni makama bağlanarak, baş yardımcısı oldu.[124][273] Megas doux ayrıca filo sağlayan bölgelere (oria) bölünmüş eski Hellas ve Mora themalarının bir araya gelmesiyle oluşan Güney Yunanistan'ın tamamının valisi olarak görevlendirildi.[274][275] II. İoannis'in hükümdarlığında, Ege adaları ayrıca bakım, mürettebat ile savaş gemilerinin hazırlığından sorumluydular ve dönemin kaynakları Manuil'in büyük filosundan büyük bir kıvanç ile mürettebatın "yerli Romalılar" ile oluşturulduğunu bahsetmelerine rağmen müttefik filo ve paralı asker kullanımı devam ediyordu.[124][276] Fakat filonun özel olarak inşa edilmesi ve Konstantinopolis etrafında konuşlanması ile vilayet filolarının yeniden yapılandırılmaması gerçeği özellikle Yunanistan olmak üzere merkez dışı alanlarda birçok mahsura neden olup, saldırılara açık hale getiriyordu.[277]
Bizans filosunun 12.yüzyılın sonlarında düşüşü ile beraber, İmparatorluk artan oranda Venedik ve Ceneviz filolarına bağımlılığı arttı. Fakat 1204 yılında Konstantinopolis'in ele geçirilmesinden sonra, ilk İznik imparatoru I. Theodoros'un hükümdarlığında zaten görece güçlü bir filonun varlığını, belirli detaylar eksik bile olsa, kaynaklar söyler. III. İoannis ve II. Theodoros (h. 1254-1258) hükümdarlıklarında, donanmanın iki ana stratejik operasyon alanı vardı:
Smyrna, Ege için ana tersane ve üs olurken, Stadeia ikincil merkez olmuştur, Marmara için ise Lampsakos yakınlarında, Gelibolu Yarımadası karşısında Holkos olmuştur.[278]
Çabalarına rağmen, İznik imparatorları, denizlerdeki Venedik egemenliğine karşı koyma teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı ve yardım için Ceneviz'e yönelmeye zorlandılar.[279][155] Konstantinopolis'in 1261 yılında geri alınmasından sonra, İmparator VIII. Mihail "ulusal" bir donanma kurmak ve bu bağımlılığı azaltmak için büyük bir çaba başlattı, bu amaçla yeni birlikler kurdu: başkent etrafında yaşayan Yunan-Latin kökenli adamlardan oluşan Gasmouloi (Grekçe: Γασμοῦλοι) ve Lakonia'dan toplanan adamlardan Lakōnes (Λάκωνες, "Lakonyalılar") ya da Tzakōnes (Τζάκωνες) olarak isimlendirilen deniz piyadesi olarak kullanıldılar ve 1260 ve 1270'lede deniz insan gücünün büyük kısmını oluşturdular.[280][281][282] Mihail ayrıca Prosalentai ya da Prosēlontes isimlendirilen ve deniz piyadelerinden ayrı kürekçiler oluşturmuştu.[283] Tüm bu gruplar hizmetlerine karşılık topraklarında ekip biçmek için küçük ayrıcalıklar almışlardı ve küçük koloniler şeklinde iskan edilmişlerdi.[284] Prosalentai, kuzey Ege'de deniz yakın iskan edilirken,[285] Gasmouloi ve Tzakōnes çoğunlukla Konstantinopolis'in etrafına ve Trakya'ya yerleştirilmişti. İmparatorluğun son yüzyıllarında, bu birlikler mevcut ama küçülen formlardaydılar; gerçekten Gelibolu'nun Gasmouloi birliği ilk büyük Osmanlı filolarının insan gücünün büyük kısmını oluşturdular.[280] Paleologos dönemi boyunca filonun ana üssü Konstantinopolis'in Marmara kıyısında Kontoskalion limanı olmuştur, burasının VIII. Mihail tarafından dibi taranmış ve güçlendirilmişti.[282] Vilayet deniz merkezleri arasında, muhtemelen en önemlisi Mora Yarımadası'nda Monemvasia'ydı.[286]
Aynı zamanda Mihail ve ardılları filolarda yabancıları kullanılması ile ilgili iyi kurulmuş bir uygulamayı sürdürdüler. Düzenli olarak yaptıkları ittifak değişen güvenilmeyen İtalyan şehir devletlerine karşılık, paralı asker kullanımı imparatorluğun son yüzyılında artarak devam etmiştir, bu askerler hizmetlerine karşılık yurtluk ile ödüllendirilmiştir. Anafi ve Rodos Lordu Giovanni de lo Cavo, onun ardılı Andrea Morisco ile Sakız Adası ve Fokaia Lordu Benedetto Zaccaria gibi paralı askerlerin çoğu o dönem Bizanslıların ana müttefiki Cenevizliydi. VIII. Mihail hükümdarlığında ilk defa İtalyan korsan Licario, Megas doux olarak atanmış ve Eğriboz Adası yurtluk olarak verilmiştir.[287][288]
1303'te başka bir yüksek rütbe olan amēralēs (Grekçe: ἀμηράλης ya da Grekçe: ἀμηραλῆς) kullılmaya başlandı. Terim, Napoli Krallığı ve diğer Batılı uluslar ile temas yoluyla Bizans kullanımına çoktan geçmişti, ancak nadiren kullanılıyordu; Katalan Bölüğü'nün paralı askerlerinin gelişiyle megas doux ve megas Drungarios'tan sonra gelen imparatorluk hiyerarşisinin bir parçası olarak kabul edildi. Her ikisi de 1303'ten 1305'e kadar sadece iki makam sahibi biliniyor, Ferran d'Aunés ve Andrea Morisco, ancak rütbe bundan çok sonra çeşitli makam listelerinde anılmaya devam etti.[289] Böylece, 14. yüzyılın ortalarında Makamlar Kitabı'na göre, megas doux'un astları Megas drungarios tu stolu, amēralios, prōtokomēs, kıdemsiz droungarioi ve kıdemsiz komētes idi.[290][1] Pseudo-Kodinos ayrıca, diğer savaş gemileri haç ve ateşleyicileri içeren "olağan imparatorluk bayrağını" (βασιλικὸν φλάμουλον, basilikon phlamoulon) dalgalandırırken, megas doux'un kendine özgü sancak olarak at sırtında imparatorun bir görüntüsünü dalgalandırdığını kaydeder.[1]
12. yüzyıla kadar, Bizans donanmasının ana savaş gemisi dromon (δρόμων) ve diğer benzer gemi türleriydi. Anlaşıldığı kadarıyla imparatorluk Roma filolarının hafif Liburna kadırgalarının bir bir evrimi, terim 5. yüzyıl sonlarında ilk defa ortaya çıkmış ve yaygın bir şekilde 6. yüzyıldan itibaren belirli bir tip savaş kadırgası için kullanılmıştır.[291] Dromōn teriminin kendisi Yunanca δρομ-(άω), "koşmak" kökünden gelir, dolayısıyla "koşucu" anlamındadır ve Prokopius gibi 6. yüzyıl yazarları bu taşıtların hızları ile ilgili atıflar belirgindir.[292] Sonraki birkaç yüzyıl boyunca, Araplar ile deniz savaşları sıklaştıkça, iki ya da hatta muhtemelen üç kürekçi sıralı daha ağır versiyonlar ortaya çıktı.[293] Zamanla terim genel anlamda "savaş gemisi" ve sıklıkla yerine kullanılabilir bir biçimde 8. yüzyıl boyunca ilk defa ortaya çıkan geniş savaş gemisi Helandiyon (Yunanca kelēs kelimesinden χελάνδιον, "Süvari atı") anlamında Bizans terimi için kullanıldı.[294]
Orta çağ savaş gemilerinin ortaya çıkışı ve gelişimi bir tartışma ve varsayım konusudur: günümüze kadar kürekle çekilen ilk çağ ya da erken orta çağ döneminden kalan bir savaş gemisi kalıntısı bulunamamıştır ve bilgiler yazılı kaynakların analiz edilmesiyle ya da birkaç ticari gemi kalıntısının kalıntılarının kaba artistik çizimleri ile toparlanmıştır. Ancak 2005-2006 yıllarında Marmaray projesi sırasında Theodosius Limanı'nın (günümüzde Yenikapı) yerinde yapılan arkeolojik kazılarda aralarında galea tipi dört hafif kadırganın da olduğu 6 ile 10. yüzyıllar arası 36 Bizans gemisi kalıntısı gün yüzüne çıkarılmıştır.[295]
Genel kabul gören görüş aslı liburna tipi gemilerden gelen erken dönem dromonlardan türeyen ve bu şekilde Akdeniz kadırgası olarak nitelenen ana ilerlemeler, tam güvertenin benimsenmesi (katastrōma), su üzerindeki mahmuz lehine pruvada koç başı saldırının terk edilmesi ve Latin yelkenin kullanımıdır.[296] Koç başı saldırının (Latince: rostrum, Yunanca: Grekçe: ἔμβολος) terk edilmesinin kesin sebepleri belirsizdir. 4. yüzyıl Vergilius Vaticanus yazmalarında yer alan yukarı bakan gaga betimlemeleri geç Roma kadırgaların dahi koç başının mahmuz ile yer değiştirdiğini göstermektedir.[297] Bir ihtimalde antik gemi teknesinin dışını önce zıvana ile geçmeli tekniğin koç başının tasarlanması karşısında yerini güçlü ve daha esnek tekneye, koç başı saldırılarına daha az hassas gemi omurgasının önce yapıldığı metoda geçilirken değişimin olduğudur.[298] Eğer Sevilla başpiskoposu Isidore'un su altındaki kayalara çarpmaya karşı koruduğunu belirten yorumlarını değerlendirirsek, koç başının asıl görevi kesinlikle erken 7. yüzyılda unutulmuştur.[299] Latin yelkeninde ise, geçmişte çeşitli yazarlar, bunun ana kaynağı muhtemelen Hindistan olarak Araplar tarafından Akdeniz'e getirildiğini belirtirler. Fakat son on yıllarda ortaya çıkan yeni tasvirler ve yazılı kaynaklar, bilim adamlarının latin yelkeninin ortaya çıkışının Levant'ta daha erken bir dönem olan geç Helenistik ya da erken Roma olduğunu düşünmelerine neden olmuştur.[300][301][302][303] Yalnızca üçgen değil dörtkenar versiyonuda bilinmektedir ve daha küçük teknelerde yüzlerce yıldır kare yelkenle paralel kullanılmaktadır.[300][304] 533 yılında Belisarius'un işgal filosunun, görünüşte en azından bir kısmının latin yelkeni ile donatılması, o zamanlar dromonun standart teçhizatının muhtemelen latin yelkeni olduğunu göstermektedir,[305] kademeli olarak geleneksel kare yelken orta çağ denizciliğinin kullanımından düşmüştür.[304]
Prokopius'un anlatımına göre bu dromonlar, iki kenarında 25 olmak üzere toplam 50 kürekçi bulunan tek katlı gemilerdir.[306] Gene Helenistik dönem uskundra kullanan gemilerinden farklı olarak, bunlar doğrudan geminin gövdesinden uzatılıyordu.[307] Daha sonraki dönem çift katlı ("bireme") 9. ve 10. yüzyıl dromonları iki kürek sırası (elasiai), bir kürek sırası aşağıda diğeri ise yukarı güvertede olacak şekilde güverteyle bölünmüştü; bu kürekçilerin gemi bordaladığı zaman deniz piyadeleri ile savaşması bekleniyordu.[308] Makrypoulias, her sırada aşağıda 25 kürekçi, üst güvertede 35, bir dromon için toplam 120 kürekçi içeren bir düzenleme önerir.[309] Bu gemilerin tüm uzunluğu muhtemelen yaklaşık 32 metredir.[310] O dönem çoğu gemi tek direkli (histos or katartion) olmasına rağmen, daha büyük bireme dromonlar daha etkin manevra yapabilmek için muhtemelen en az iki direğe ihtiyaç duyuyorlardı,[311] ki bu büyüklükteki bir gemi yalnızca bir latin yelkeni ile yönetilemez anlamına geleceği kabul edilebilir.[312] Gemi, pupa (prymnē) tarafında, kaptanın yeri (krab(b)at(t)os) ile beraber çadır ile korunmuş iki kıç dümeni ile yönetiliyordu.[313] Pruva (prōra) yükseltilmiş bir ön üst güverteye (pseudopation) sahipti, bunun altında nişanlanmış Rum ateşi atan bir sifon bulunurken,[314] ikincil sifonlar geminin ortasında her iki tarafta da bulunabilirdi.[315] Geminin yanları boyunca devam eden, askerlerin kalkanlarını astıkları bir pavesade (kastellōma) güverte mürettebatına koruma sağlıyordu.[316] Roma liburnalarına benzer şekilde, daha büyük gemiler ayrıca her iki yanında direklerin arasında tahtadan bir kalelere (xylokastra) sahiptiler, böylece okçular yükseltilmiş bir platformdan atış yapabiliyorlardı.[317] Pruva mahmuzun (peronion) amacı düşman gemisinin küreklerini kırıp, ok ateşi ve borda etmeye karşı onu yardımsız bırakıyordu.[318]
Yenikapı kazılarında ortaya çıkarılan 10-11. yüzyıla ait dört adet galeai tipi geminin tek tip tasarımı ve inşası onların merkezi bir üretim sürecinden geçtiklerini göstermektedir. Uzunlukları yaklaşık 30 metredir ve Karaçam ve Doğu çınarından imal edilmişlerdir.[319]
10. yüzyılda, dromon tipinin bireme (iki sıra kürek) savaş gemilerinde üç ana sınıf mevcuttu, 911 ve 949 yıllarında Girit Emirliği'ne gönderilen seferlerin envanterlerinde detaylarının görüleceği üzere: [chelandion] ousiakon (Grekçe: [χελάνδιον] οὑσιακόν) böyle isimlendirilmişti çünkü içinde 108 adamlık bir ousia vardı; [chelandion] pamphylon ([χελάνδιον] πάμφυλον), 120-160 adamlık bir tayfası vardı, ismi ya taşıma gemisi olarak Pamfilya bölgesi menşeini ya da mürettebatının "seçkin mürettebat" (Grekçe: πᾶν+φῦλον, "tüm kabileler") anlamına gelmektedir; ve dromōn hakiki, mürettebatı iki ousiai ile oluşur.[320][321] De Ceremoniis'de, ağır dromōn gemilerinin 230 kürekçi 70 deniz piyadesinden oluşan mürettebat ile hatta daha da büyük bir mürettebattan oluştuğunu söyler; denizcilik uzmanı John H. Pryor onları gemide taşınan ihtiyaç fazlası personel olarak düşünürken, Yunan uzman Christos Makrypoulias ise bu fazla adamları üst kat küreklerinin her birinin ikinci kürekçisi olarak düşünür.[322][323] Daha küçük, yaklaşık 60 kişilik mürettebatlı tek sıra kürekçili gemiler monērēs (μονήρης, "tek sıra") ya da galea (γαλέα, "galley" kadırga kelimesi bu kelimeden türemiştir.) keşif görevleri için kullanılırken ayrıca savaş düzeninde kanatlarda yer alıyorlardı.[324] Galea özellikle Merdeiler ile kuvvetli bir bağlantısı vardır ve hatta Christos Makrypoulias gemilerin yalnızca onlar tarafından kullanıldığını bir öne sürer.[325] Üç sıra ("trireme") dromonlar, 9. yüzyılda parakoimomenos Basileios Lekapenos'a ithaf edilmiş çalışmada tarif edilmişlerdir. Yalnızca bazı parçaları günümüze ulaşmış bu eser ağırlıklı olarak Klasik bir trireme'nin görünüm ve konstrüksiyonunu çizmiştir ve bu yüzden orta Bizans döneminin savaş gemilerine uygulanmaya çalışıldığı zaman çok dikkatli kullanılmalıdır.[326][327] Ancak trireme gemilerin varlığı, 11.ve 12.yüzyıl Fatımi Devleti donanmasında kullanıldığı kanıtlanmıştır ve VI. Leon tarafından yapılan 10. yüzyıla ait büyük Arap gemilerine ait göndermelerde trireme kadırgaları işaret eder.[328]
Yük taşımakta, Bizanslılar genellikle nakliye gemileri (phortēgoi) ya da tedarik gemileri (skeuophora) gibi sıradan ticaret gemilerini askeri hizmete mecbur ederler. Kürekten ziyade yelkenli taşıtlar çoğunlukla.[329] Bizanslılar ve Araplar ayrıca ya yelkenli gemilerden ya da kadırgalardan at nakliye gemileri (hippagōga) kullanırlardı, kadırgadan olanlara şüphesiz atlar için değişiklik yapılıyordu.[330] Eğer helandiyon başlangıçta kürekli at nakliye için ortaya çıkmışlarsa, bu da helandiyon ile dromōn özellikleri arasında inşa farklar içerdiği anlamına gelir, terimler yazılı kaynaklarda ayrım gözetmeksizin sıklıkla bir biri yerine kullanılmıştır. Dromōn özellikle savaş kadırgası olarak geliştirilirken, helandiyon gemilerinde orta bölümünde bir sıra atı bulunduracak özel bir bölüm bulundururdu, bu da geminin enini ve kargo derinliğini artırmaktaydı.[331] Ek olarak Bizans kaynaklarında daha büyük gemilerin kenarında taşınan sandalos ya da sandalion (σάνδαλος, σανδάλιον) isimli kayıklardan bahis vardır. De Ceremoniis'de bu tür tek direkli, dört kürekli ve bir dümenli tarif edilmiştir.[332] İmparatorluğun ilk yıllarında gemi inşası için ahşap esas olarak kozalaklı ağaçlardan, daha sonraki yıllarda ise geniş yapraklı ağaçlardan, muhtemelen günümüzde Türkiye'de bulunan ormanlarından elde edilmiştir.[333]
Dromonların yerini, İtalyan kökenli galea tipi gemilerin tam olarak hangi dönem aldıkları bilinmemektedir. Bizanslı yazarlar her ne kadar ayrım gözetmeden kullansalar da terim geç 12. yüzyıla kadar kullanılmaya devam etmiştir.[334] Dönemin Batı yazarları genellikle nakliye gemileri gibi büyük gemiler için kullanılan terimleri kullanmıştır ve Bizanslılarda da geniş kullanımı bu fikri destekleyen bir kanıttır.[335] 1169 yılında Surlu Vilyam'ın Bizans filosu tanımında "dromonlar" çok büyük nakliye gemilerini sınıflandırmak için kullanmıştır ve iki sıra kürekçisi olan savaş gemileri onlardan ayrılması için kullanılırdı böylece gerçekten Bizanslılar tarafından yeni bireme kadırgaları benimsenmesini gösterir.[336] 13. yüzyıl ve sonrası "dromon" terimi nihayi olarak kullanımdan çıkmış ve yerini katergon (κάτεργον, "hizmet için görevlendirilmiş" anlamında) almıştır, 11. yüzyıl sonlarında terim aslen askeri hizmet için görevlendirilmiş nüfustan oluşturulmuş mürettebata uygulanmıştır.[337] Bizans İmparatorluğu'nun sonraki dönemlerinde, Bizans gemileri Batı modellerini kullanılıyordu: katergon terimi ayrım gözetilmeden Bizans ve latin gemileri için kullanılıyordu ve at nakliye chelandion Batılı taride (kelime Arapça ṭarrīda kelimesinden gelmekte, Yunanca tareta, ταρέτα olarak benimsenmiştir) ile yer değiştirdi.[338] Günümüze gelen Capet Hanedanı'nın Anju koluna ait Sicilyalı kaynaklarda chelandre terimi taride ile yer değiştirmesi ile benzer bir süreç gerçekleşirken her iki terim bir süre beraber kullanılmaya devam etmiştir. Her ikisi arasında konstrüksiyon farkları zikredilmese de, her iki terim 20 ile 40 arası at taşıyabilen nakliye gemileri (usserii) anlamına gelmekteydi.[339]
Bireme İtalyan tarzı kadırgalar, 13. yüzyılın sonlarına kadar Akdeniz filolarının temel direkleri olarak kalmış olsa da, dönemin açıklamalarında, yapımları hakkında çok az ayrıntı verilmiştir.[340] Bu noktadan itibaren, kadırgalar evrensel olarak trireme haline geldiler; diğer bir deyişle, alla sensile sistemi denilen güvertenin üstünde bulunan tek bir bankta üç adam vardı; bunların her biri farklı bir kürek çekiyordu.[341] Venedikliler, ticaret için daha fazla yük taşıyabilen genişletilmiş kadırga eğilimli "büyük kadırga" geliştirdiler.[342]
Bu Dönem boyunca belirli Bizans gemileri hakkında çok az şey bilmektedir. Floransa Konsili'ne katılmak üzere giden Bizans heyetinin, Bizanslı din adamı Sylvester Syropoulos ve Yunan-Venedik Rodoslu kaptan Mihail tarafından yapılan Deniz yolculuğuyla ilgili olarak, gemilerin çoğunun Venedikli veya Papalık 'a ait olduğunu belirttiği gibi İmparator VIII. İoannis "imparatorluk gemisi" ile gitmiştir. Bu geminin, Bizans mı yoksa kiralık mı olduğu ve türü belirsizdir. Bununla birlikte, ona eşlik eden Venedik büyük ticari kadırgalarından hızlı olduğu kaydedilmiştir.[343] Rodoslu Mihail, 15. yüzyılın ilk yarısında Venedik ve bölgedeki diğer Denizci devletler tarafından kullanılan hem kadırga 16 Mayıs 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. hem de yelkenli gemi 16 Mayıs 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 16 Mayıs 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. olarak ana gemilerin yapım talimatlarını ve resimlerini sunan gemi yapımı üzerine bir çalışma yazmıştır.
Bizanslılar, askeri talimatlar kullanarak, geçmişte kara ve denizde yaşanan savaşlardan öğrenilen dersleri kurallaştırmak, korumak ve devam ettirmek konusuna dikkat ederlerdi. Bazı eski terminolojilerine rağmen, bu metinler Bizans denizcilik işleri üzerine bilgimizin temelini oluşturur. Günümüze ulaşan ana metinler, VI. Leon'un Taktika ve Nikiforos Uranos'un deniz muharebeleri (peri naumachias) ile ilgili bölümleri (Her ikisinin çizimleri geniş şekilde, Syrianos Magistros ve diğer daha erken dönem çalışmaların Naumachiai'sındandır),[326], Konstantinos Porfirogennetos'un De Administrando Imperio eserinin ilgili bölümlerinde ve Bizans ile Arap yazarların diğer çalışmalarında tamamlanmıştır.[29]
İlk ve orta çağ denizcilik operasyonlarını incelediğimiz zaman, önce kadırga filolarının teknolojik sınırlarını anlamak gerekir. Kadırgalar sert sular ile iyi bir şekilde mücadele edemiyorlardı ve açık denizde dalgalar tarafından batıp felaket ile sonuçlanıyordu; tarihte kadırga filolarının kötü hava yüzünden battığı benzer olaylar mevcuttur.(örneğin, Birinci Pön Savaşı sırasında Roma kayıpları).[344] Bu nedenle denizcilik sezonu baharın ortalarından eylüle kadar olan dönemle sınırlıdır.[345] Bir kadırganın sürdürülebilir seyrüsefer hızı, yelkenler kullanılsa bile, sınırlıdır ve taşıdığı yüke bağlıdır.[346] Esasen bir kadırganın "yakıt" kaynağı olan su, kritik bir öneme sahipti. Donanmanın savaş gemilerini desteklemek için özel tedarik gemileri işlettiğine dair hiçbir kanıt yoktur.[347] Her kürekçi için günde 8 litre olarak tahmin edilen tüketim seviyeleri ile, Doğu Akdeniz'in genellikle su kıtlığı ve güneşte kavrulan kıyılarında mevcudiyeti belirleyici bir operasyonel faktördü.[348] Daha küçük dromonlar yaklaşık 4 günlük su taşıyabildikleri tahmin edilmektedir.[349] Etkili bir şekilde, bu, kadırgalardan oluşan filoların kıyı yollarıyla sınırlı olduğu[344] ve ikmallerini yenilemek ile mürettebatını dinlendirmek için sık sık karaya çıkmak zorunda kaldığı anlamına geliyordu.[350] Bu Belisarius'un Vandallara karşı seferlerinden 9 ve 10. yüzyılda Girit seferlerine kadar Bizans deniz aşırı çabalarında daha iyi görülür. Bu sebeplerden dolayı Nikiforos Uranos "onu şişiren ve karadan esen rüzgârla [...], denizler hakkında kesin bilgi ve deneyimli adamlardır. Onlar denizlerde hem gizli kayalarını hem de derin olmayan yerlerini, ve yelken açtıkları kara ve ona yakın adaları, limanlar ve bu limanlar arasında mesafeleri bilmeliydiler. Hem ülkeleri hem de su kaynaklarını bilmeliydiler." mevcudiyetine olan ihtiyacın altını çizer.[349]
Bu yüzden ortaçağ Akdeniz deniz savaşı doğal olarak özünde kıyıda ve amfibiktir, bugün anlaşıldığı üzere "deniz hakimiyeti" ile uğraşmak yerine kıyı topraklarını ya da adaları elde tutmak üzerinedir.[351] Ayrıca koç başı saldırının terk edilmesinden sonra, sadece elde kalan, barut gelişmesine bağlı olarak, "gemi öldüren" silahlar ve tahripli mermilerdi,[352] deniz muharebesi, John Pryor'ın kelimeleri ile, "daha fazla tahmin edilemezdi. herhangi bir güç elindeki silahlardaki üstünlüğü ya da mürettebatın yetenekleri gibi şeylerle, başarılı olmayı beklemeyi umut ediyorlardı."[353] Bu nedenle Bizans ve Arap askeri talimatlarının herkesin kendi filosunun korunmasına öncelik veren dikkatli taktikler ile kesin istihbarat elde etmek için tüccar kılığında ajanlar kullanılmasının altını çizmesi şaşırtıcı değildir. Vurgu, taktik baskın ve tersine düşman tarafından hazırlıksız yakalanmamak üzerine kurulmuştu. İdeal olarak, savaşı sayı veya taktiksel yer değiştirme üstünlüğü sağlayan alacaktı.[354][355] Birinin kuvvetlerini ve taktiklerini muhtemel düşmanla eşleştirmeye de önem verilmektedir: Örneğin, VI. Leon, Arapların ağır ve yavaş gemileriyle (koumbaria), Slav ve Rusların küçük ve hızlı taşıtlarını (akatia, başlıca monoxyla) karşılaştırır (Tactica, XIX.74-77).[356]
Sefer sırasında, kıyı boyunca güçlendirilmiş üslerde (aplēkta) çeşitli küçük filoların bir araya gelmesini takiben, kürekli savaş gemilerinden ve yelkenli gemilerin yük katarlarından (touldon) ve muharebe durumunda gönderilecek kürekli nakliye vasıtalardan oluşan ana gövde filoyu oluşuyordu.[357] Savaş filosu, küçük filolara bölünür ve emirler işaret bayrakları (kamelaukia) ve fenerler vasıtasıyla gemiden gemiye iletilirdi.[358] Donanma, karadaki kuvvetlerin tedarikinde kilit rol oynadı.[102]
Gerçek bir muharebeye yaklaşıldığında ya da sırasında, iyi sıralanmış bir düzen önemlidir: eğer bir filo düzenini kaybederse, gemiler birbirlerine destek vermeyecek ve muhtemelen yenilecekti.[360] Filolar, sıralı düzenilerini muhafaza edemez veya kendilerini düşman ile karşılaşırken uygun bir karşı-düzende (antiparataxis) sıralayamaz ise genellikle kaçınır veya savaştan koparlardı.[361][362] Çeşitli savaş hileleri de dahil olmak üzere taktik manevralar, bu nedenle düşman oluşumunu bozmak için tasarlanmıştı,[361] bunlar arasında bir takım kuvvetlerin bölünmesi ve kanat manevralar yapılması, geri çekilme ya da yedek gücün pusuya yatması (Tactica, XIX.52-56) gibi çeşitli stratejiler kullanılırdı.[363] Nitekim VI. Leon doğrudan karşı karşıya bulunmaktan sakınılıp, bunun yerine savaş hileleri kullanılmasını tavsiye etmiştir (Tactica, XIX.36).[364] VI. Leon'a göre düşmanın yanlardan çevirmek için merkezde amiral gemisi ve boynuzlarda daha ağır gemi ile bir hilal düzeni, norm olarak görünür (Tactica, XIX.52).[365] Koşullara bağlı olarak bir dizi farklılık ile diğer taktik ve karşı taktikler mevcuttu.[29]
Bir kere filolar yeterince yaklaştıklarında, yanıcı cisimlerden ok ve mızraklara kadar değişen karşılıklı ateş başlardı. Amaç gemileri batırmak değil netice olarak yapılacak bordrolamadan önce düşman mürettebatının sayısını azaltmaktı.[366] Düşman kuvvetinin yeterli miktarda azaldığına karar verildiğinde, filolar yaklaşır, gemiler diğerlerine çengel atarlar ve deniz piyadeleri ve üst güvertedeki kürekçiler düşman teknesine geçer ve göğüs göğüse muharebeye girişirlerdi.[367]
İlkçağ savaş gemilerinden farklı olarak, Bizans ve Arap gemileri koç başı bindirmiyorlardı ve iki geminin mücadelesinin ana ekseni güverte saldırıları ve Rum ateşi gibi yanıcı malzemeler kullanmaktı.[216] İkincisinin korkunç ününe rağmen sadece özel şartlarda etkiliydi ve tecrübeli mürettebatın elinde atılmadıkça sonuca götüren anti gemi silahı değildi.[368]
Romalı öncülleri gibi, kaya, ok, mızrak, rum ateşi kapları ya da diğer yanıcı sıvılar, demir dikenleri (triboloi) ve hatta düşmanı boğmak için kireç dolu kaplar ya da VI. Leon'un inanılmaz şekilde önerdiği üzere akrepler ve yılanlarlar (Taktika, XIX.61-65) atmak için katapultlar (mangana) ve balistalar (toxoballistrai) Bizans ve Müslüman gemilerine konuluyordu.[369] Denizcilere ve üst sıra kürekçiler savaşa hazırlık amacıyla ağır bir zırh (Leon, onları "Katafrakt" olarak adlandırıyordu) ve mızraklar ile kılıç gibi yakın dövüş silahlarıyla donatılırken, diğer denizciler koruma için takviyeli ceketler (neurika) giyer ve yay ve arbalet ile savaşırlardı.[370] Deniz savaşında füze ateşinin önemi ve hacmi 10. yüzyılda Girit seferi için 10.000 koltrop, 50 yay ve 10.000 oktan bahsedilen filo tezahürlerinden, myai ("sinekler") denilen 200 cıvata ile 20 adet elle taşınan ballistrai ve dromon başına 100 cirit atma elde edilebilir.[371]
12. yüzyıldan itibaren, tatar yayı (Yunancada Grekçe: τζᾶγγρα, tzangra olarak adlandırılır) Akdeniz savaşında giderek daha önemli hale geldi ve barutlu toplara sahip tam donanımlı gemilerin gelişine kadar mevcut en ölümcül silah olarak kaldı.[372] Bizanslılar, bazı deniz savaşlarında kullanıldığı kaydedilmesine rağmen, başta kuşatmalar olmak üzere silahı nadiren kullandılar.[373] Toplar 14. yüzyılın ikinci yarısında kullanılmaya başlandı, ancak Konstantinopolis'in kara surlarını savunmak için yalnızca birkaç topçu parçasına sahip olan Bizanslılar tarafından nadiren kullanıldılar. Venedikliler ve Cenevizlilerin aksine, Bizanslıların gemilere top takıldığına dair hiçbir belirti yoktur.[374]
"Rum ateşi", Bizanslıların kullandığı alev alan bir karışıma Batı Avrupalıların verdiği isimdir, böyle isimlendirilmiştir çünkü Avrupalılar Bizanslıları Yunanlar olarak görür. Bizanslıların kendileri bunun için değişik tanımlayıcı isimler kullanmışlardır, fakat en yaygın olanı "sıvı ateş" (Grekçe: ὑγρόν πῦρ) olanıdır. Ateş çıkaran kimyasalların Bizanslılar tarafından kullanımı 6. yüzyıldan beri bilinse de, Rum ateşi olarak bilinen gerçek karışım 673 yılında yaratıldığına inanılır ve Suriye'den Kallinikos isimli bir mühendise atfedilir.[375] Kullanımında en yaygın metod, formülün büyük tunç tüpler (sifōn) ile düşman gemilere atılmasıdır.[216] Alternatif olarak mancınık tarafından atılan ateşlenmiş kavanozların fırlatılmasıdır; vinçler (gerania) ile saf yanıcıların düşman gemilerine atılması olarak anlatılmıştır.[376] Genellikle karışım ısıtılmış ve basınç altında tutulan varillerde saklanıyordu ve operatörler geniş demir kalkanların arkasında bulunken bir çeşit pompa ile borunun içinden nişanlanıyordu. Taşınabilir versiyon da (cheirosiphōn) mevcuttu, denildiğine göre VI. Leon tarafından icat edilmiştir, onu doğrudan günümüz Alev makinesi ile benzer kılıyordu.[377] Üretimi devlet sırrı olarak korunuyordu ve bileşenleri kabaca tahmin edilmekte ya da sadece Anna Komnini gibi ikincil kaynaklarda tarif edilmektedir sonuçta doğru birleşim günümüzde hala bilinmemektedir. Rum ateşinin etkisi napalma daha benzerdir.[216] Dönemin kaynakları su tarafından söndürülemediğini fakat daha ziyade üzerinde yayılıp yanmaya devam ettiğini açık şekilde bildirmişlerdir; kum oksijen ile bağlantısını keserek söndürmektedir ve birçok yazar büyük olasılıkla bir çeşit kimyasal reaksiyona girmeleri nedeniyle güçlü sirke ve eski idrar ile söndürülebildiğini yazmıştır. Sonuçta baştan aşağı sirkeye bulanmak ona karşı koruma sağlamak için kullanılan bir yöntemdi.[378]
Anna Komnini, Aleksiad, XI.10[379]
Bizanslı yazarların bir şekilde abartılı yaklaşımlarına rağmen, bir "mucize silah" anlamını içermez ve bazı ciddi mağlubiyetlere engel olamamıştır.[380][381] Sınırlı menzili ve sakin deniz ile uygun rüzgâr şartlarına ihtiyaç duyması kullanımını sınırlıyordu.[382] Buna rağmen, uygun şartlarda ve hazırlıksız düşmana karşı, büyük yıkıcı yeteneği ve psikolojik etkisi, Ruslara karşı defalarca görüldüğü üzere, sonuca götürmeyi kanıtlayabiliyordu. Rum ateşi kullanılması 12. yüzyıl boyunca devam ettiği belirtilmiştir ancak muhtemelen karşımın ana malzemelerinin elde edildiği bölgelere (Kafkasya ve Karadeniz'in doğu sahillerine) erişimi kaymetmeleri nedeniyle Bizanslılar, Dördüncü Haçlı Seferi'ne karşı bunu kullanmakta başarılı olamamışlardır.[383] Araplar 835 yılından sonra kendi "sıvı ateş" silahlarını sahaya sürmüşlerdir fakat Bizans formülü kullandılarsa bunu casuslukla mı yoksa stratēgos Euphemios'un 827 yılında iltica etmesiyle mi elde ettikleri ya da bağımsız bir şekilde kendi versiyonlarını mı geliştirdikleri bilinmemektedir.[216] 12. yüzyılda Selahaddin Eyyubi için Mardi bin Ali el-Tarsusi tarafından yazılan talimatnamede "neft" (neftyağı ya da Nafta) ismi verilen ve sülfür ile farklı reçinelerin eklendiği petrol bazlı bir Rum ateşi kaydedilmiştir.[384]
İmparatorluk tarihinde, Bizans donanmasının öneminin değerini biçmek hiç kolay değildir. Bir yandan, hayatı boyunca İmparatorluk, sıklıkla küçük hinterlandları olan uzun kıyı şeritlerini savunmuştur. Ayrıca, gemicilik taşımacılığın en hızlı ve en ucuz yoluydu ve İmparatorluğun bereketli alanları yanında ana şehirleri ve ticari merkezleri denizlere yakın bulunuyordu.[385] 7 ile 10. yüzyıllar arası Arapların ortaya koyduğu tehditler ile beraber, bu güçlü bir filoyu ayakta tutmayı zorunlu kılmıştır. Konstantinopolis'in Araplar tarafından kuşatılmasında sırasındaki başarılı savunmasıyla donanma imparatorluğu kurarak belki de en büyük önemini göstermiştir. Bu dönem boyunca geç 10. yüzyıla kadardevam eden akınlar ile karşı akınlardan oluşan oyunda, deniz operasyonları Bizanslıların Araplara karşı çabalarında yaşamsal rol oynamıştır.[386]
Diğer yandan, çağın denizcilik teknolojisinin sınırları ve doğası ne Bizanslıların ne de rakiplerinin herhangi birinin gerçek talassokrasi geliştirmelerine izin vermemiştir.[387] Kadırga filoları kıyı operasyonları ile sınırlanmış ve gerçekten bağımsız rol oynayamamışlardır. Üstelik Araplara karşı Bizans galibiyet ve mağlubiyetlerinin değiştirmesi, iki tarafın hiçbirinin üste gelecek şekilde kalıcı kazanımda bulunamadığını gösterir. Bizanslıların 880 yılında Nasar'ın dikkate değer gece zaferi gibi (Orta çağda bir dolu benzer çarpışmalardan biridir) birçok parlak başarı kazanmalarına rağmen, bu başarılar benzer korkunç yenilgiler ile dengelenmiştir.[388] Bizans filolarında kürekçilerinin başkaldırılarıyla ilgili raporlar, şartların talimatlarda yazan ideal durumdan çok uzakta olduğunu göstermektedir.[389] Büyük Anadolu toprak sahiplerinin yüksek Bizans aristokrasi ve bürokrasisindeki geleneksel başat durumlarıyla beraber düşünüldüğünde Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi donanma en güçlü olduğu zamanda bile kara kuvvetlerine göre geniş şekilde ikincil kabul ediliyordu. Bu gerçek, imparatorluk hiyerarşisinde amirallerin görece düşük pozisyonlarda olmasında da açıkça görülür.[390][391]
Diğer yandan, 10. ve 11. yüzyılda başta Venedik sonra Ceneviz İtalyan şehir devleriyle kesişen Bizans deniz gücünün kendinden kaynaklı sebeplerle kademeli zayıflaması İmparatorluğun kaderi için uzun erim ehemmiyettedir. Bizans devletini parçalayan Dördüncü Haçlı Seferinin talanının en büyük sebebi denizde İmparatorluğun savunmasız kalmasıdır.[392] Bu süreç, 9. yüzyılda İmparatorluk tarafından Batı'da kendi deniz gücünün zayıflığını bertaraf etmek için artan miktarda İtalyanı işe almasıyla Bizansın kendisi tarafından başlatılmıştır. İtalyan cumhuriyetlerin, ayrıca imparatorlukla Batı Avrupa arasındaki ticarette yaptıkları arabuluculukla da kâr sağlamaları, Bizans ticari denizciliğini zayıflatmış bunun sonucu da Bizans deniz kuvvetlerinin varlığına ters etkisi olmuştur.[393] Kaçınılmaz şekilde İtalyan cumhuriyetleri yavaşça Bizans yörüngesinden ayrılmış, kendi politikaları izlemeye başlamışlar ve geç 11. yüzyıldan itibaren İmparatorluğu sömürmeye ve bazen açıkça yağmalamaya başlamaları, nihayetinde Bizans'ı kendi çıkarları için siyasi ve ekonomik boyun eğdirmelerinin habercisiydi.[394] Kekavmenos'un yorumlarında betimlediği üzere o zaman güçlü donanmanın eksikliği Bizanslılar tarafından şiddetle hissedilmiştir. I. Manuil ve daha sonra VIII. Mihail gibi güçlü ve enerjik imparatorlar Bizans deniz gücünü canlandırabilmişler fakat Venediklilere ağır darbeler vurduktan sonra bile sadece onları Cenevizliler ya da Pisalılar yer değiştirebilmişlerdir. Böylece ticaret Latinlerin elinde kalmış, kâr imparatorluktan hortumlanmıştır ve ölümlerinden sonra başarıları çabucak buharlaşmıştır.[277] 1204 yılından sonra ve VIII. Mihail'in hükümdarlığının istisnası hariç, Bizans donanmasının kaderi az ya da çok İtalyan denizci cumhuriyetler ile olan müttefikleriyle değişime bağlı kalmıştır.[395]
Bizans tarihinin genel akışına bakıldığında, donanmanın güçlenip, zayıflaması çok yakın şekilde İmparatorluğun kaderindeki dalgalanmaların yansımasıdır. Bu açık bağlantı, Fransız Bizantolog Louis Bréhier şu yorumu yapmasıne neden olmuştur: "[Bizans] yönetim dönemleri şu şekildedir ki denizleri kontrollerine aldıkları dönemler ve onu kaybederek geriye gidişin başladığı dönem."[396]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.