Loading AI tools
Fransız yazar, tarihçi ve filozof Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
François Marie Arouet (21 Kasım 1694 - 30 Mayıs 1778) ya da Voltaire takma adıyla tanınan Fransız yazar ve filozof. Fransız Aydınlanması'nın en önemli filozoflarının başına gelir hatta Aydınlanma hareketinin babası sayılabilir. Zamanının toplumsal, dinî, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleştirmiştir.[4]
Voltaire | |
---|---|
Doğum | François Marie Arouet 21 Kasım 1694 Paris, Fransa |
Ölüm | 30 Mayıs 1778 (83 yaşında) Paris, Fransa |
Meslek | Yazar, filozof, oyun yazarı |
Milliyet | Fransız |
Konular | Deizm |
Etkiledikleri
| |
Etkilendikleri
| |
Voltaire çok yönlü ve üretken yazardır; oyunlar, romanlar, şiirler, makaleler, bilimsel açıklamalarına rastlamak mümkündür, neredeyse her yazınsal türde eser vermiştir. 20 binden fazla mektup, 2 binden fazla kitap ve kitapçığı mevcuttur.[5] Voltaire, toplumsal özgürlüklerin yılmaz savunucusuydu ve Katolik Fransız Monarşisi'nin sıkı sansür yasaları karşısında tehdit altındaydı. Hoşgörüsüzlüğü, dinî dogmaları ve Fransız kurumlarını yıpratıcı bir biçimde hicvediyordu. En ünlü yapıtı aynı zamanda başyapıtı (magnum opus'u) Candide; zamanının birçok olayını, düşünürünü ve felsefesini, en önemlisi Gottfried Leibniz'i ve dünyamızın "mümkün dünyaların en iyisi"[6] olduğu inancını ele alan, eleştiren ve alay eden bir romandır.[7][8]
Voltaire Paris'te, 1694'te doğmuştur. Sekiz yıl boyunca sanat eğitiminin başladığı Collège Louis-le-Grand'da okumuştur. Fakat orada "Latince ve aptallıklar" dışında bir şey öğrenmediğini iddia etmiştir.
Mezun olduktan sonra Voltaire edebiyatta kariyer yapmaya başladı. Babası ise oğlunun hukuk eğitimi almasını istiyordu. Bu nedenle Voltaire, Paris'te bir avukatın asistanı olarak çalışıyormuş gibi gözüküp, zamanının büyük bir kısmını hicivsel şiirler yazmaya adamıştır. Babası bunu öğrendiğinde Voltaire'i yine hukuk okumaya göndermiştir; yine de Voltaire yazmayı sürdürmüştür. Sivri dili ile aristokratik ailelerin beğenisini toplamıştır. Kral XV. Louis'nin naibi, Orléans Dükü, II. Philippe'i konu alan bir yazısı nedeniyle Bastille'de hapsedilmiştir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi Oedipe'yi kaleme almış ve Voltaire ismini almıştır. Oedipe'nin başarısı Voltaire'i etkili bir isim yapmakla beraber onu Fransız Aydınlanmasına dahil etmiştir.
Voltaire'in hazır cevaplılığı ve sivri dili başına bela olmayı sürdürdü. Genç bir asilzadeyi gücendirmesi onun mahkeme dahi olmadan sürgün edilmesine yol açtı. Voltaire'in İngiltere'ye sürgünü, İngiltere'deki düşünsel durum ve yaşadıkları düşüncelerini büyük oranda etkilemiştir. İngiliz monarşisinden ve ülkenin din ve ifade özgürlüğüne verdiği değerden etkilenen genç yazar, ülkenin yazar ve düşünürlerinden de etkilenmiştir, Shakespeare gibi. Gençlik yıllarından Shakespeare'i Fransız yazarlarına bir örnek olarak görse de, daha sonraları kendini ondan daha büyük bir yazar olarak görmüştür.
3 yıllık sürgünden sonra Paris'e dönmüş ve fikirlerini İngiliz hükûmetini konu alan kurgusal bir metinde toplayarak bastırmıştır; Lettres philosophiques sur les Anglais ("İngiliz(ler) hakkında felsefi mektuplar"). İngiliz monarşisini daha gelişmiş ve insan haklarına daha saygılı görmesi nedeniyle yazınları Fransa'da büyük bir tartışmaya yol açmış ve sonunda öyle bir noktaya gelinmiştir ki evrakın kopyaları yakılmış Voltaire ise Paris'i terk etmeye zorlanmıştır.
Bundan sonra sınırdaki Château de Cirey'e yerleşen Voltaire burada Marquise (Markiz) du Châtelet, Gabrielle Émilie le Tonnelier de Breteuil ile de bir ilişkiye başladı. Voltaire ile Marquise 21.000'den fazla kitap toplamışlardır. Kuşkusuz Voltaire'in 15 yıl süren bu ilişkisi entelektüel gelişimine yardımcı olmuştur. Yazmaya devam eden Voltaire Mérope gibi oyunları ve bazı kısa öyküleri yayımlamıştır. İngiltere'de geçirdiği zamanda onu en çok etkileyen şeylerden birisi Isaac Newton'un çalışmalarıdır. Eser ve düşüncelerinde bunun etkileri görülebilir.
Marquise'in ölümünden sonra Voltaire Berlin'e, yakın arkadaşı ve hayranı olan Büyük Friedrich'e gitmiştir. Kral zaten onu daha önce ısrarla saraya davet etmişti. Her ne kadar ilk zamanlarda buradaki yaşamı iyi gitse de, zamanla çeşitli zorluklarla karşılaşmaya başlamıştır. Sivri dili ile burada da haksız bulduğu durumları eleştirmiştir. Sonunda kızdırdığı Friedrich, Voltaire'in tüm evrakının kopyalarını yakmış, Voltaire'i de tutuklatmıştır. Voltaire Paris'e doğru yola çıkmış fakat XV. Louis onun kente girmesini yasaklayınca, Cenevre'ye gitmiştir. Her ne kadar iyi karşılansa da tiyatral performansları yasaklayan Cenevre yasaları Voltaire'in Candide, ou l'Optimisme ("Candide, veya İyimserlik") isimli eserini yazmasına ve kenti terk etmesine neden olmuştur. Bu eser Gottfried Leibniz'in felsefesinin hicvidir. Bugün Voltaire'in en tanınmış eseri Candide'dir. Ferney'de malikâne almış ve 1778'deki ölümüne kadar burada yaşamıştır.
Sadece Fransa'da değil tüm Avrupa'da Aydınlanma döneminin büyük önderi Voltaire'dir. Victor Hugo'nun dediği gibi, "Voltaire'i anmak, tüm 18. yüzyılı anlamaktır" ("Citer Voltaire, c'est caractériser tout le XVIIIe siècle."). Lamartine ise şöyle der: "İtalya Rönesans'ı yaşadı, Almanya Reform'u gördü fakat Fransa'nın ise Voltaire'i vardı" (L'Italie a eu la Renaissance, l'Allemagne a eu la Réforme, mais la France a eu Voltaire).[9] Voltaire, ilerleme fikrini aklın egemenliği olarak tanımlamıştır ve bu düşünceyi temsil eden en önemli isimlerden biridir. İlerleme teriminden, entelektüel, bilimsel ve ekonomik ilerlemeyi anlamıştır. Toleransın bilimsel ve ekonomik ilerleme için kaçınılmaz olduğuna inanmış ve bu nedenle toleransı savunmuştur. Aynı şekilde, düşünce ve ifade özgürlüğünün yanı sıra politik özgürlüğün de yılmaz bir savunucusu olmuştur. Locke gibi, devletin insan haklarına saygı göstermesi gerektiğini savunmuştur.[10] Voltaire, felsefi açıdan orijinal bir filozof olarak tanınmaz ancak, yeni empirizmin prestijini ve anlaşılmasını artırmada büyük bir rol oynamıştır. Locke'u, aydınlanmış çağdaşlarıyla (enlightened contemporaries) birlikte, insan zihnine Newton'ın doğaya yaptığını yapmış bir deha olarak görmüş ve büyük bir saygıyla karşılamıştır.[11]
Voltaire, özellikle İngiliz felsefesini Fransa'ya taşıyarak, Fransız Aydınlanması'nın hızlanmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulunmuştur. "İngilizler Üzerine Mektuplar" (Lettres sur les Anglais) adlı eserinde yurttaşlarına yeni bir doğa felsefesi ve toplum düzeni sunmuştur. Bu mektuplar, Kara Avrupasına İngiliz düşüncesini tanıtan ve Newton'un mekanist doğa sistemi, Locke'un empirist felsefesi ve İngiliz aydınlanmasını yakından inceleyen önemli bir dönüm noktası olmuştur. Voltaire, bu mektuplarda İngilizlerin politik, sosyal ve entelektüel yaşamlarını detaylı bir şekilde ele almıştır. İngilizlerin hoşgörü, adalet, din özgürlüğü, ticaret özgürlüğü gibi konulardaki ilerici yaklaşımlarını örnek göstererek, Fransız toplumuna benzer reformlar önermiştir. Newton'un bilimsel yöntemlerini ve determinist doğa anlayışını vurgulayarak, rasyonalite ve akıl temelinde bir düşünce sistemini savunmuştur. Locke'un deneyci felsefesini benimseyerek, insan bilgisinin duyusal deneyimlerden kaynaklandığını ve özgür iradeye sahip olduğunu vurgulamıştır. Voltaire'ın "İngilizler Üzerine Mektuplar"ı, Avrupa kültür tarihinde büyük bir etki yaratmış ve Aydınlanma düşüncesinin yayılmasına önemli katkıda bulunmuştur. Bu mektuplar, Fransız Aydınlanması'nın fikirlerini şekillendiren ve toplumsal değişim sürecine ivme kazandıran önemli bir kaynaktır. Voltaire'ın eserleri, çağdaşlarına ve gelecek nesillere aydınlanma, hoşgörü ve özgürlük gibi evrensel değerlerin önemini hatırlatmış, onları etkilemiştir.[12]
Voltaire ve eğitim, özgürlük konusunda çok şey yaptığı nesil, genetik psikolojinin titiz bir şekilde kullanılmasıyla -bunu o şekilde adlandırmasalar da- insan ve doğadaki her şeyin işleyişinin açıklanabileceğine inanıyordu. Bu sayede, teoloji, metafizik ve diğer gizli dogma veya hurafe türleri olarak bilinen, tembelliğin, körlüğün ve kasıtlı hilelerin ürünü olan karanlık gizemler ve grotesk masalları sona erdirilebileceklerdi. Vicdansız dolandırıcılar tarafından uzun süre boyunca aptal ve cahil kitleleri kandırmak için kullanılan bu unsurlar, onların öldürdüğü, köleleştirdiği, ezdiği ve sömürdüğü insanlar tarafından kabullenilmişti.[11]
Voltaire'nin felsefi anlamda tutarlı bir görüş sergilediği söylenemez, çünkü hem "düşünen madde" (la matière pensante), hipotezini benimseyerek sıkı bir materyalist yaklaşım sergilerken, hem de Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya yönelik argümanlar ortaya koyar. Despotizmden nefret etmesine rağmen, filozofların etkisiyle aydınlanmış bir monarşinin adil ve haksever yönetimini tercih eder. Bu özellikleriyle Fransız Aydınlanması'nın önde gelen isimlerinden biri olan Voltaire, Fransız monarşisi ve kiliseye karşı mücadelesiyle bilinirken, aslında din ve Hristiyanlık görüşleriyle de tanınır.[10]
Voltaire'ın felsefesi, Fransız filozoflar Montaigne, Gassendi, Descartes ve Bayle yerine daha çok İngiliz geleneği, özellikle John Locke tarafından şekillendirilmiştir. Voltaire, İngiliz felsefesini Fransa'ya getiren bir figür olarak ön plana çıkmıştır. Locke'un doğuştan düşünceler (tabula rasa) fikrini eleştirmesiyle birlikte deneyci bir anlayışı benimsemiş ve bilgiye deney ve gözlem yoluyla ulaşmanın önemini vurgulamıştır. Ayrıca, insan zihninin yeteneklerini ve sınırlarını belirlemenin felsefi soruşturma ile mümkün olduğunu savunmuştur.[9][10] Voltaire'ın en büyük başarısı ise Bayie, Locke ve Newton gibi kişilerin düşüncelerini Fransız toplumuna olağanüstü açık ve parlak bir dille yayması olmuştur. Voltaire, bu düşünürlerin fikirlerinin Fransız toplumunda yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.[9][13]
Voltaire, Lockeçu öğreti olan, bilginin duyusal deneyimlerle elde edildiği fikrini savunurken, empirik epistemolojiyle ilişkilendirilen iki görüşü açıkça reddeder. İlk olarak, skeptikler tarafından ortaya atılan ve Berkeley tarafından revize edilen "dünyanın var olmadığı" veya "varlığının bilinemeyeceği" görüşünü reddeder. Voltaire, Locke'un empirizmini kabul ederken dış dünyanın var olduğunu savunur. İkinci olarak, Diderot gibi filozofların empirizmle ilişkilendirdiği ve "insanın özgürlüğünün bir yanılsama olduğu" görüşünü reddeder. Bu görüş, duyusal deneyimler aracılığıyla elde edilen her şeyin çevre tarafından tamamen belirlendiğini ve dolayısıyla özgürlükten bahsedilemeyeceğini iddia eder. Voltaire, bu görüşü de sağduyunun bakış açısından ve bazı ahlaki mülahazalar sonrası reddeder.[10]
Voltaire, empirik bilgi anlayışı ve metodolojisine uygun olarak, Condillac'ın yapmış olduğu bir ayrımla metafiziği ikiye böler. Bu iki kategori "hepsini keşfetme iddiasında olan ihtiraslı metafizik" ve "hakikate dair araştırmalarını insan zihninin tüm zayıflıklarının belirlediği sınırlar içinde sürdüren mütevazı metafizik"tir.[10] Voltaire, birinci kategorinin imkânsızlığı nedeniyle tercihini ikinci kategoriden yana kullanır ve Locke'un izinden giderek metafiziği "empirik yöntemlerle sınırlı, doğal olarak sınırlı bir bilim" olarak tanımlar. Voltaire, II. Frederick'e yazdığı bir mektupta metafiziğin "bir tarafta sağduyulu insanların bildiği şeyler, diğer tarafta ise hiçbir zaman bilemeyecekleri şeyler" olarak iki şeyden oluştuğunu ifade eder. Voltaire'in mütevazı metafiziği, maddeden ve Tanrı'dan oluşan iki tözü kabul etmesiyle şekillenir. Bu iki töz arasındaki ilişkiyle ilgili fikirleri zamanla değişmiştir. Genellikle, maddenin Tanrı'dan kaynaklandığını ve kendi içinde tam bir düzen ve yasalara tabi olduğunu savunur.[14]
Voltaire'in düşünceleri, tabiat ile sanat arasındaki münasebet üzerine yoğunlaşan belirgin temalarla şekillenir. O, tabiatı kendisine mahsus bir sanat eseri olarak telakki eder ve evreni bir saate benzetir. Artificializm adı verilen bu yaklaşım, evrenin düzenli ve muntazam bir yapıda olduğunu iddia ederken, aynı zamanda tasarımcısının mevcudiyetini de işaret eder. Voltaire, evrenin bu düzen ve intizamının yalnızca "ebedî bir geometri ilahı" (Dieu éternel géomètre) tarafından gerçekleştirilebileceğine inanır. Voltaire, Tanrı'nın varlığına dair argümanlarında değişik evrelerden geçmiştir. Başlangıçta dünyanın tesadüfi bir varlık olduğunu savunurken, daha sonra bu argümanı terk etmiş ve tabiatın düzenine odaklanmıştır. Ona göre, Tanrı, tabiatın bilge bir yaratıcısıdır ve insanların kurtuluşuyla değil, tabiatın intizamının teminiyle meşgul olur. Voltaire'in düşünceleri, tabiat ve insan ilişkisindeki sabitlik ve değişmezlik düşüncelerine dayanır. İnsanların tabiatı değiştiremeyeceklerini ve onunla uyum içinde olmaları gerektiğini savunur. Bu sebeple, insanların mevcut şartlarda mutluluğu bulmak yerine kabullenme ve tatmin olmayı tercih etmeleri gerektiğini düşünür. Voltaire, Epicurus ve Descartes gibi düşünürlerin aksine, doğal nedenlerin kozmogoni arayışına yol açmadığına inanan bir tutum sergilemiştir. Voltaire, kozmogonik konuları ele alırken aynı zamanda eleştirel bir tutum sergiler. O, doğal nedenlerin kozmogoni arayışına yol açmadığını ve evrenin mevcut durumunun bir tesadüf olmadığını savunur. Voltaire, doğanın düzenini açıklamak için kozmogonik açıklamaların yetersiz olduğunu düşünür ve bunun yerine bilgi, akıl ve gözlem temelli yaklaşımların önemini vurgular. Onun ilgi odağı ise Newton'un fizik teorisidir. Newton'un evrensel düzeni ve mekanik yasaları, Voltaire için bir tasarımcının ve yaratıcının varlığına işaret etmektedir. Newton'un bilimsel keşifleri, Voltaire için Tanrı'nın varlığını ve doğanın bilge bir yaratıcısı olduğunu kanıtlar niteliktedir. Voltaire, doğanın düzeninin Tanrı tarafından belirlendiğine ve bu düzenin insan hayatının varlığı ve sürdürülebilirliği için önemli olduğuna inanır.[15] Ancak Voltaire, insanın kurtuluşu için Tanrı'ya değil, bilgi ve akılcılığa dayalı çabalarına güvenmesi gerektiğini savunur. Buna göre, Kant ve Laplace için Newton'un fizikteki eksiklikleri, yeni kozmogonik araştırmalarla doldurulması gereken bir boşlukken, Voltaire için ise kesin ve kalıcı bir durumu ifade eden bir şeydir. Voltaire, Leibniz'i eleştirmesinin temel nedenlerinden biri, Leibniz'in "yeter neden ilkesi" olarak bilinen felsefi prensibidir. Leibniz'e göre her olayın bir nedeni vardır ve bu nedenlerin var oluşu evrenin düzenini açıklar. Voltaire ise bu prensibin Tanrı'nın tamamen özgür kararlarını ve insanın özgür iradesini sınırladığını düşünmüştür. Ayrıca Voltaire, Leibniz'in göreceli zaman ve mekân anlayışını eleştirmiştir. Leibniz'e göre zaman ve mekân, bireysel varlıkların bakış açısına göre değişebilir ve görecelidir. Ancak Voltaire, Newton'un fizik teorisindeki mutlak zaman ve mekân kavramlarının daha doğru olduğunu savunmuştur. Ona göre, evrenin düzeni ve Tanrı'nın varlığına dair doğru bir anlayış için mutlak zaman ve mekân kavramlarının kullanılması gerekmektedir. Bu eleştirilerle birlikte, Voltaire Newton'un fizik teorisine ve onun evrenin düzeni ve Tanrı'nın varlığına dair kanıtlarını daha çok benimsemiştir.[16]
Voltaire'a göre hoşgörüsüzlük özellikle Hristiyanlıkla ilişkilidir: Doğu ülkeleri, Romalılar, Yunanlar ve hatta Yahudiler dâhil, ona göre, hiçbirinde dinî hoşgörüsüzlük olmamıştır. Bunun sebebi, Hristiyanlığın hem dünyevi hem de manevi alanda egemenlik isteyen bir din olmasıdır; ruhani olanın politik önceliği, papaların büyük iddiasıdır. Ancak, sadece "toplumun fiziksel ve ahlaki iyiliğini" düşündüğümüzde, bu iddianın insan ve vatandaş için sürekli bir engel olduğunu fark ederiz. Voltaire, toleransın güçlü bir hükûmetin önemli bir unsuru olduğuna inanmış ve dinî kurumların bazı pratiklerinin ve müdahalelerinin güçlü bir hükûmetin yolunda engeller oluşturabileceğini dile getirmiştir. Voltaire, Protestanların eşit haklara sahip olmaları gerektiğini savunarak dinî hoşgörüsüzlüğün ekonomik hayata olumsuz etkilerini vurgulamıştır. Ayrıca, ticaretin canlı tutulması ve ekonomik ilerlemenin sağlanması için hoşgörünün önemli olduğunu düşünmüştür. Bu şekilde, Voltaire'ın düşünceleri, dönemin ekonomik koşullarıyla bağlantılı olarak hoşgörü ve eşitlik ilkesini desteklemektedir. Voltaire'ın tutumunda, ahlaki değerlerin temelini oluşturan bağımsızlık fikri önemli bir yer tutar. Onun gözünde, dinin ahlaki değerleri belirlemesi yerine insanın kendi doğasına uygun amaçlara yönelmesi gerekmektedir. Bu nedenle, Voltaire, Unigenitus meselesinde ifade edilen teklifin, dinin ahlaki ilkelere hükmetmesine karşı çıkar. Ona göre, bir kişinin görevini yerine getirmesini engelleyecek bir korkunun olmaması gerekmektedir. Bu tutumuyla Voltaire, insanın özgür iradesine ve kendi doğasının rehberliğine dayanan bir ahlaki çerçeveyi savunmaktadır. Onun düşünceleri, dinin ahlaki değerleri zorlama veya kısıtlama yetkisi olmadığını vurgulamaktadır. Voltaire'a göre, insanın bağımsızlık ve özgürlük arayışı, ahlaki değerlerin temelini oluşturan bir ilkedir ve hiçbir din bu ilkeye üstün gelemez.[14][17]
Voltaire, İngiliz felsefesinin etkisiyle deizme bağlanmış ve klasik Tanrı anlayışlarını ve dinin kurumsal boyutunu sert bir eleştiriyle karşılamıştır. Hristiyanlık ve özellikle Katolik Kilisesi'ne duyduğu düşmanlık, sadece inanç kaybından değil, daha çok sosyal ve insani gerekçelerden kaynaklanmaktadır. Voltaire, Hristiyanlık ve Kiliseyi otorite, sınırlama ve baskı sembolleri olarak görmekte ve evrensel değerler olan insan hakları, özgürlük ve adaleti engelleyen kurumsal yapılar olarak eleştirmektedir. Onun düşünceleri, dinî kurumları sorgulamayı ve insanların özgür iradeleriyle düşünmeyi teşvik etmektedir. Voltaire, eğitim sistemindeki tekelleşme ve hoşgörüsüzlük yaratan Kiliseye karşı çıkmış ve aydınlanma ideallerini savunmuştur. Mücadelesi, insanların özgürlüğünü ve adaleti destekleyen bir aydınlanma idealiyle derinlemesine bağlantılıdır. Hristiyan bağnazlığına yönelik sert eleştirilerine rağmen, Voltaire materyalist ateizme tam anlamıyla düşmek istemez. Tanrının yokluğunun yol açacağı nihilizmden endişe duyan Voltaire, bu inançsızlığın halk için büyük bir tehlike oluşturduğuna inanır. Ona göre, entelektüeller ateist olabilir ve bu bir sorun teşkil etmez; ancak halkın büyük çoğunluğu ateist olursa, toplumun refahı ve sosyal düzeni açısından ciddi bir sorun ortaya çıkar. Voltaire, nihilizm korkusuyla birlikte doğal bir dinin veya akıl dininin savunuculuğunu yapmaya başlar. Bir dinin hem akait veya dogmatik hem de etik boyutu olduğunu, yani mistik ve metafizik unsurların yanı sıra ahlaki öğelerin de bulunduğunu göz önünde bulundurarak, Voltaire, anlaşılamayan, akıl yoluyla temellendirilemeyen birinci boyutun tamamen terk edilmesi gerektiğine inanır. Ona göre, tüm dinlerde ortak olduğuna inandığı ikinci boyut üzerinde, akıl yoluyla bulunmuş bir Tanrı inancının gerekliliği üzerinde durur. "Tanrı yoksa bile, onu icat etmek gerekir." ("Si Dieu n'existait pas, il faudrait l'inventer.") sözü bu doğrultuda incelenmelidir. Bu söz, Tanrı'nın varlığına inanılmasının toplumun düzeni ve ahlaki değerleri açısından önemli olduğunu ifade etmektedir. Voltaire, insanların ahlaki bir rehber olarak Tanrı fikrine ihtiyaç duyduğunu savunurken, aynı zamanda bu fikrin toplumsal düzeni ve ahlaki değerleri korumada bir işlev gördüğünü de vurgulamaktadır. Sözün amacı, Tanrı'nın var olup olmadığından ziyade, toplumsal düzenin ve ahlaki değerlerin sürdürülmesinde Tanrı kavramının önemine dikkat çekmektir.[14][18]
Voltaire, Tanrı'nın varlığını açıklarken iki yaklaşımı benimser. İlk olarak, Tanrı'nın varlığını nesnel bir kanıt ve rasyonel bir analizle ortaya koymaya çalışır. Akıl yoluyla, mantık ve gözlem temelinde Tanrı'nın varlığını savunur. İkinci olarak, ateizm ve nihilizmin yol açabileceği ahlaki ve sosyal kaoslara dikkat çeker ve Tanrı'nın varlığını öznel bir argüman veya pragmatik bir analizle ortaya koyarak, "Tanrı'nın olmadığı durumda bile, bir Tanrı'nın icat edilmesinin gerekliliğini" öne sürer. Bu yaklaşımlar, hem akıl ve mantıkla hem de ahlaki ve sosyal endişelerle Tanrı'nın varlığını savunmayı amaçlar. Voltaire, Tanrı'nın varlığını savunmak için iki argüman sunar. İlk olarak, doğadaki düzen ve amaçlılık gözlemiyle, bir akıllı yaratıcının varlığının gerekliliğini ortaya koyar. Saatçi argümanı olarak da bilinen bu delil, bir saatin varlığının bir saatçinin varlığını gerektirdiği gibi, evrendeki düzenin akıllı bir yaratıcıyı gerektirdiğini savunur. İkinci olarak, insanların içindeki ahlaki değerler ve vicdani düşüncelerin, Tanrı'nın varlığını gösterdiğini ileri sürer. İnsanların doğuştan sahip olduğu ahlaki anlayışın, evrensel bir ahlaki düzenin varlığını desteklediğini vurgular. Voltaire, bu argümanlarla Tanrı'nın varlığını akıl yoluyla ve ahlaki temellendirmeyle ortaya koyar. İkinci olarak, Locke'un kozmolojik argümanını kullanarak varlık zincirindeki zorunlu bir varlığın varlığını savunur ve bu zorunlu varlığın Tanrı olduğunu belirtir. Voltaire'ye göre, kendisi de dâhil olmak üzere maddi varlık alanı, Tanrı tarafından hareket, düşünce ve duygularla aktarılmıştır. Voltaire, Tanrı'nın dünyayı düzenli bir şekilde yarattığını ve her şeyin belirli bir amaca hizmet ettiğini savunur. İnsanların ahlaki yasaya uymalarını bekleyen bir Tanrı olduğunu öne sürer. Ancak, Lizbon depremi ve 70 yıl savaşları gibi olaylar Voltaire'in evrenin mükemmel düzenine olan inancını sarsar. Bununla birlikte, Voltaire, deist bir Tanrı inancını sürdürür. Candide adlı eseri, bu değişen düşüncelerini yansıtır.[14][19] Özetle; Voltaire, başlangıçta kötülüğün göreceli olduğunu savunurken Lizbon depremi gibi olaylarla kötülüğün mutlak varlığını kanıtlamaya çalışır. Tanrı'nın var olduğuna ve mutlak özgürlüğe sahip olduğuna inanırken, doğa yasalarının neden olduğu felaketlerden de sorumlu olduğunu düşünür. Voltaire, Leibniz'in Tanrı ve kötülük ayrımını kabul etmez. Bu noktada; ya depremler, savaşlar, cinayetler ve diğer kötülükler Tanrı'nın insanları gözetmediğinin bir kanıtıdır ya da kötülüğün insanın anlama yetisini aşan bir hikmeti vardır.[10]
Voltaire'in etik anlayışı, Aydınlanma döneminin etik felsefesinden etkilenmiştir. Onun için ahlaki değerler, doğal ve evrensel düzene göre belirlenmez, insanın akıl ve mantığıyla anlayabileceği şekilde yaratılır. Voltaire, insanın özgürlüğüne ve mutluluğuna önem verirken, ahlaki değerleri insanın doğasından ve toplumsal ilişkilerden türeterek açıklamaya çalışır. Voltaire'e göre, etik değerlerin kaynağı, insanların karşılıklı anlayış ve adalete dayalı olarak yaşadığı toplumda ortaya çıkar. İnsanlar arasında adalet, eşitlik, özgürlük ve hoşgörü gibi evrensel değerlerin hâkim olması gerektiğine inanır. Toplumun düzeni ve refahı, bireylerin doğal haklarına saygı gösterilmesiyle sağlanabilir. Ayrıca Voltaire, eleştirel düşünceyi ve özgür ifadeyi savunur. Ona göre, insanların fikirlerini özgürce ifade etmesi, tartışması ve eleştirmesi, toplumun ilerlemesi ve daha adil bir dünya için önemlidir. Tolerans, çeşitlilik ve entelektüel özgürlük, Voltaire'in etik anlayışının temel öğeleridir. Sonuç olarak, Voltaire'in etik anlayışı, insanların özgürlüğüne, adalet ve eşitliğe dayanan bir toplumsal düzenin önemini vurgularken, eleştirel düşünce ve özgür ifadeye verdiği değerle Aydınlanma ideallerini yansıtmaktadır.[10][14][20]
Voltaire'in politika anlayışı, despotizme ve despot yönetimlere karşı bir eleştiri ve demokratik değerlere dayalı bir sistem savunusuyla şekillenmiştir. Ona göre, hükûmetlerin temel amacı, insanların doğal haklarını korumak ve onların refahını sağlamaktır. Voltaire, yetkinin tek elde toplandığı mutlak monarşik sistemlere karşı çıkar ve bireylerin haklarını koruyan, adil ve özgür bir toplum düzeni için demokratik prensipleri destekler. Yönetimin meşruiyetini, halkın rızasına ve hukuka dayandırır. Hükûmetlerin despotik ve keyfi uygulamalarını eleştirirken, hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına ve bireysel özgürlüklere vurgu yapar. Aynı zamanda Voltaire, fikir ve ifade özgürlüğünü savunur. Ona göre, sansür ve baskı, gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyerek toplumu geriye götüren unsurlardır. Fikir özgürlüğünün olduğu bir ortamda, insanlar özgürce düşünme, tartışma ve eleştirme imkanına sahip olmalıdır. Bu da demokratik bir toplumun temel prensiplerinden biridir. Genel olarak, Voltaire'in politika anlayışı, demokratik değerlere dayanan, insan haklarına saygı gösteren ve özgürlükçü bir sistem önerir. Despotizme karşı çıkarak, hükûmetlerin insanların refahını sağlamak ve bireylerin özgürlüklerini korumak için var olduğunu vurgular. Fikir özgürlüğünü savunması da demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir.[14][21]
Çok üretken bir yazar olan Voltaire neredeyse tüm edebi şekillerde eser vermiştir. Başlıca eserleri şunlardır:
Voltaire, tamamlanamamışlar dahil, 50-60 arası oyun kaleme almıştır. Bunlardan bazıları:
Voltaire'in ilk basılan çalışması şiirdir. İki uzun şiir kaleme almıştır: Henriade ve Pucelle. Bunların yanında birçok kısa şiir de yazmış ve genellikle kısa şiirleri bu iki uzun şiirinden daha fazla beğeni toplamıştır.
2. Katerina ile yapmış olduğu 26 mektuplaşması vardır. Bu mektuplardan 30 Ekim 1768 tarihlisinde Volter (Voltaire) "İmparator Majesteleri, Türkleri öldürerek beni hayata döndürüyor. [...] Yani haklıydım, ben Muhammed'den daha peygamberim: Ben şarkı söylediğimde Tanrı ve yengili birlikleriniz duymuştu." [...][22]
Voltaire'in en tanınmış ve büyük felsefi eseri Dictionnaire philosophique yani "Felsefe Sözlüğü"dür. Dönemin Fransız siyasi müesseselerine yoğun eleştiri içeren yazınlar içeren sözlük, aynı zamanda o dönemlerde popülerleşmiş düşünceler ve Voltaire'in rakip ve düşmanları hakkında da yazınlar içerir. Bunun dışında eserde din eleştirisi de bulunmaktadır.
Voltaire bunların dışında tarihi ve düzyazı eserler kaleme almıştır. Düzyazı eserlerine şunlar örnek verilebilir: L'Homme aux quarante ecus, Zadig, dini ve felsefi optimizme saldıran ünlü Candide. Ayrıca yaşamı boyunca yaklaşık 20.000'den fazla mektup yazmıştır ve bu mektuplar gerek kişiliği gerekse düşünce tarzı açısından büyük önem taşır. 1740 yılında basılan Anti-Machiavel isimli eseri Prusya kralı II. Friedrich için Niccolò Machiavelli'nin Prens adlı başyapıtına yanıt olarak kaleme almıştır.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.