Remove ads
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Muğam, (Azerbaycan Muğamı olarak da bilinir) (Azerice: Muğam), Azerbaycan’ın geleneksel müzik kültürünün temelini oluşturan klasik bir müzik türüdür.
Azerbaycan muğam'ı | |
---|---|
Ülke | Azerbaycan |
Kaynak | 00039 |
Tescil geçmişi | |
Tescil | 2008 (3. oturum) |
Muğam sözü, Arapçadaki makam sözünden türemiştir. Tahminen 14. yüzyıla kadar yakın doğu ülkelerinin ortak müziği olmuş ama daha sonra ortaya çıkan siyasi-iktisadi değişikliklerden dolayı parçalara ayrılmıştır. Klasik doğu muğamı aslen 12 tür ve 6 koldan oluşmaktadır. Asli muğamlar: Uşşak, Neva, Buselik, Rast, Irak, İsfahan, Zirefkand, Büzürk, Zengüle, Rehavi, Hüseyni ve Hicaz; kolları ise, Şahnaz, Selmek, Maya, Nevruz, Kerdaniye ve Güvaşt'tan oluşmaktadır.
Muğam söyleyenlere Hanende denilir.[1] Hanende muğam üçlüsü ile muğam söyler.
Karabağ, Şirvan ve Bakü bölgelerinde 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarından itibaren üç büyük muğam okulu mevcuttu. Özellikle Karabağ'ın Şuşa şehri bu sanatla ünlüydü.[2]
Azerbaycan muğamı, evrensel müzik sahnesinde de dikkat çekmiştir. Voyager uzay aracına dünya müziğini temsil etmek üzere takılan Voyager Altın Plak'ta, balabanı ile çalınan Azerbaycan muğamının kısa bir seçkisi, insanlığın pek çok kültürel başarısı arasında yer aldı.[3][4]
2003 yılında UNESCO, Azerbaycan Muğamını "İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Mirasının Başyapıtı" ilan etti. 2008 yılında Haydar Aliyev Vakfı`nın çalışmaları sonucunda UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listelerine eklenmiştir.[5]
Dünyadaki diğer müzik türlerinden farklı olarak muğam, birçok halkın milli ve kültürel mirasının şekillenmesinde ve nesiller boyunca korunarak günümüze ulaşmasında büyük bir rol oynamıştır[6].
Bazı kaynaklara göre, "muğam" kelimesi Arapça kökenli "makam" kelimesinden türemiştir. "Makam" kelimesi yer, konum anlamına gelmektedir ve müzik teorisinde belirli bir melodik yapıyı ifade eder. Bu bağlamda, "makamlar" ya da Azerbaycan müzik geleneğinde "muğamlar" olarak adlandırılır[7].
Azerbaycan’da "muğam" olarak bilinen bu müzik formu, bazı Doğu ülkelerinde, Orta Asya’da ve Hindistan’da "makon" olarak adlandırılmaktadır. Avrupa ülkelerinde ise benzer müzik kavramları, tonal sistemlere dayalı olarak "minör" ve "majör" gamlar şeklinde tanımlanır ve kullanılmaktadır[8].
Muğam, Azerbaycan klasik halk müziğinin ana türü olarak kabul edilir. M.Ö. 6. yüzyılda, Azerbaycan’ın kadim şehirlerinden biri olan ve bugün İran sınırları içinde bulunan Erdebil’de muğamların icra edildiğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Bu durum, muğam sanatının, Arap dünyasına yayılmadan önce Azerbaycan ve İran topraklarında var olduğunu göstermektedir. Muğam melodileri, ünlü Azerbaycan filozof ve şairi Nizâmî-i Gencevî’nin İskendernâme adlı eserinde de yer almış ve edebi eserlerde de kendine özgü bir yer edinmiştir:
"Şarkıcı, eski bir melodi çal, muğlar gibi bir muğan havası çal." Bu dize, Nizâmî-i Gencevî’nin İskendernâme adlı eserinde yer almakta ve muğamın köklü geçmişine işaret etmektedir. Şairin, İskender’in yedi filozofla yaptığı gizli görüşme sahnesinde, muğam melodisine atıfta bulunarak onu "eski bir melodi" olarak tanımlaması, muğam sanatının tarihsel derinliğini ve köklü bir gelenekten geldiğini bir kez daha doğrulamaktadır.
Derin felsefi anlamlar taşıyan şiirlere dayanan muğam, dikkatle dinlendiğinde, büyük şairlerin edebi mirasını müzikal bir formda yansıttığı görülür. Nizâmî-i Gencevî, Sadî-i Şîrâzî, Fuzûlî, İmadeddin Nesimi, Ali Şîr Nevaî, Seyid Azim Şirvani, Aliaga Vahid gibi edebiyatın önde gelen isimlerinin gazelleri, muğam icracıları tarafından türün estetik ve melodik özelliklerine uygun bir şekilde, muğam sanatçıları tarafından sevgi ve ustalıkla ifa edilir[9].
Muğam üçlüsü - Azerbaycan’ın ulusal müzik aletleri olan tar, kamança ve gaval ile performans sergileyen klasik bir muğam üçlüsü, muğam destgahı adı verilen eseri seslendirir. Bu topluluk, şarkıcı (hanende) ve çalgıcılar (sazende) olmak üzere iki ana gruptan oluşur[10].
Muğam destgahı, muğamın tüm bölümlerini kapsar. Bu, başlangıç bölümü (derâmed) ile devam eden ana kısımlar ve her bölümdeki farklı renkler (melodik varyasyonlar) sırasıyla icra edilir. Muğam bestesinde yer alan bölümler, eserin müzikal ve şiirsel içeriğini belirleyen doğaçlama tarzda ses ezgilerinden oluşur. Bu bölümler, genellikle serbest ritimli resitatif (konuşma benzeri melodiler) olarak icra edilir ve belirli ritimli şarkılar ile dans bölümleriyle harmanlanır. Şarkının farklı bölümleri tesnif olarak adlandırılırken, her bölümdeki melodik çeşitlilikler ve zenginlikler ise renkler olarak tanımlanır[11].
Muğam, şube ve köşe isimlerinin oluşum tarihi bugüne kadar birçok müzikolog ve icracı tarafından merak edilmektedir. Muğamlar hakkında bilimsel traktatlar Doğunun büyük müzikologları – Abdülkadir Meragi, Safiyyüddin Urmevî, Fârâbî ve diğerleri tarafından oluşturulmuştur. Bu bilim adamları eserlerinde muğamların oluşum tarihinden, şube ve köşelerin birbiriyle karşılıklı ilişkilerinden, müzik aletlerinde kullanılan icra tekniklerinden ve birçok başka özellikten bahsetmektedirler. Tüm muğam, şube ve köşe isimlerinin oluşum tarihi 4 kısma ayrılmaktadır:
Sayı adı ile ilgili olan muğam ve şubeler şunlardır:
Modern icrada bu muğamlardan yalnızca beşi icra edilmektedir. Zamanla yeni şubeler, köşeler zenginleşmiş ve nihayet bu dönemde gelişmiştir. "Yegâh", "Dügah", "Segâh", "Çahargah" tam muğam, "Pençgah" ise şube olarak duyulur. Arap müziğinde yegâh, dügah, segâh, çahargah, pençgah, şeşgah ve heftgah ses dizisinin perdeleri olarak adlandırılır. Bu durum Arap müzikolog Ferruh Ammar'ın yazılarında açıkça görülmektedir.
Birçok muğam ve şube isminin oluşum tarihi yerleri ve mekanları ile ilgilidir. Karabağ şikestesi, Şirvan şikestesi, Salyan şikestesi, Arazbarı, Bayatı-şiraz, Bayatı-kürd, Erek, Ovşarı, Eşiran, Zabul, Heyrat-Kabili, Hicaz, Neva-Nişapur, Bayatı-İsfahan, Şikesteyi-fars, Hissar, Havaran, Maverounnehir, Tehrani, Harezmiyye, Mahur-hindi ve birçoklarını buna örnek olarak gösterebiliriz.
Bazı tarihçilere göre, muğlar "Avesta" kitabında yer alan ayinleri dünyaya yaymış ve insanları tek Tanrıya ibadet etmeye çağırmışlardır. İbadetlerinde kutsal kitaplardaki "gatlar"ı melodiyle okurlarmış. Abdulla Fazili'ye göre, Zerdüşt ilk kez kendi ideolojisini ve tarikatının kurallarını şiir şeklinde yayıyordu. Onun öğrencileri de Zerdüşt'ün ilahi ve dualarına benzer ilahi ve dualar hazırlıyorlardı[12]. Rus yazar L. S. Vasilyev'in "Doğu Dinlerinin Tarihi" kitabındaki "Eski İranlıların Dualizmi ve Zerdüşt" başlıklı bölümde (s. 210–263) şöyle belirtilmektedir[13]:
"A. Kristensen gösteriyor ki, karanlık odalarda ateşten olan alev parlar, arkasında ise metal bir alet parıldar, rahiplerin yüksek ve bazen derinden gelen melodileri dinleyenleri coşturur ve kendine çeker."
Mirza Ali Ekber "Dehhuda Sözlüğü" kitabında yazıyor[14]:
“ | Muğam sanatı milattan önce IX-X yüzyıllarda muğlar tarafından icra edilmiştir. Kökeni Sümer kültüründen alınmıştır. | ” |
Derviş Ali'nin muğamat hakkında yazdığı yazıda, muğamın evrensel bir müzik olduğu ve peygamberlerin hayatı ile ilişkilendirildiği belirtilmektedir.[15] Ünlü müzisyenler Abdülkadir Meraği, Sufeddin Abdülmomin ve Üveys Paşa'ya göre, başlangıçta yedi peygamberin sayısına dayalı olarak sekiz muğam vardı[15]:
“ | Rast muğamı Âdem peygamberden kalmıştır. O, ilk insanın cenneti ve huzuru kaybettiği için ağlamasını ifade eder. Üşak muğamı insanlığın ikinci atası Nuh'tan kalmıştır. Neva muğamının ortaya çıkmasına Davud peygamber sebep olmuştur. Hicaz muğamı ise Süleyman peygamberden kalmıştır. Erag muğamı adil Yahya peygamberden miras kalmıştır. Hüseyni muğamı Yakup peygamberden kalmıştır. Buzulik muğamı Baba Ömer'den kalmıştır. Rehavi muğamına gelince, bu, Muhammed peygambere Kuran'ın indirildiği zamanlarda ortaya çıkmıştır. Muhammed peygamber Kuran'ın ayetlerini yarı müzikli bir şekilde Rehavi muğamı tonunda okumuştur. | ” |
Rzaddin Şirvani hakkında XVII yüzyılda Şamahı'yı ziyaret eden büyük Türk gezgini Evliya Çelebi "Seyahatname"'de yazıyor[15]:
“ | Şeşhane’yi icat eden Rzaddin Şirvani'dir. Bu da telli bir çalgıdır. Ud gibi burgu yerleri eğridir. Kol kısmı ud'dan uzundur, gövdesine balık karnı şekli verilmiştir. Ancak perdeleri yoktur. Altı telli olduğundan “şeşhane” adlanır. Zor bir çalgı olmasına rağmen bütün muğamat bu çalgıda icra edilebilir. | ” |
XIV yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen sosyal, ekonomik ve siyasi değişikliklerle birlikte, müzik "binanın" (destgah) duvarları önce çatlamış ve sonra tamamen yıkılmıştır. Yakın Doğu halkları bu yıkılmış "müzik binasının" değerli "parçalarından" yararlanarak, kendi "gam yapıları" ile her halk ayrı ayrı kendine özgü tarzda yeni "müzik yapıları" inşa etmiştir. Doğal olarak, 12 klasik muğamın isimleri ve ayrıca bu muğamların kendileri büyük değişikliklere uğramıştır: önceden bağımsız olarak kabul edilen muğamlar bazı halklarda şube haline gelir veya tam tersi, önceden şube olarak kabul edilen müzik sonradan bağımsız bir muğam olur. Yine bu kurala göre, muğam ve onun şubelerinin aynı isimleri farklı halklarda farklı anlamlar ifade ederdi.[16]
Müzik binasının sağlam temelini oluşturan 12 sütun 12 ana muğamı ve 6 burç ise 6 avazatı temsil ediyordu. 12 ana muğam — Uşşak, Neva, Buseklik, Rast, Erag, İsfahan, Zirefkend, Büzürk, Zengule, Rehavi, Hüseyni ve Hicaz; 6 avazat ise Şahnaz, Maye, Selmek, Nevruz, Gerdaniye, Güvaştan ibaretti.
Günümüze kadar zamanın ve olayların sarsıcı etkisine karşı sağlam duran tek muğam "Rast"tır. Bu muğamın kökünün sağlam ve mantıklı olması onun adının anlamına tamamen uygundur. Eski müzikologlar "Rast"ı muğamların anası olarak adlandırırlardı. "Rast" muğamı sadece adını ve ses dizisini değil, aynı zamanda maye (tonika) yüksekliğini de günümüze kadar korumuştur. Tüm Yakın Doğu halklarında "Rast" muğamının yapısı ve maye yüksekliği aynıdır. Bu maye küçük oktavanın "sol" sesidir. Aşağıdaki karşılaştırmadan anlaşılmaktadır ki, şimdi bizim küçük oktavanın "sol"u olarak adlandırılan ton antik dönemde "Rast" gamının yüksekliğini göstermektedir. Arap, İran ve Avrupa müzikologlarına göre, antik Yunanlılar yedi gök cisminin her birinin Pisagor tarafından icat edilen 7 tona karşılık geldiğini düşünüyorlarmış.[17]
XX yüzyılın başlarında şarkıcıların katılımıyla verilen müzikli skeçler ve "Doğu konserleri" hem vokal hem de enstrümantal müzik icracılığının gelişimine olanak sağladı ve "Doğu geceleri"nin düzenlenmesine de zemin hazırladı. Seyircilerin estetik zevkine olumlu etkisi olan "Doğu geceleri"nin programı, konserlere kıyasla biraz daha geniş ve çok yönlüydü. Eğer konserlerde sadece şarkıcılar ve aşıklar yer alıyorsa, Doğu geceleri’nde hem "Doğu konserine" yer verilir, hem de küçük çaplı tiyatro oyunları sergilenir ve sonunda dans düzenlenirdi. "Doğu geceleri"nin bir diğer avantajı da geceye gelen seyircilerin ulusal bileşiminin çeşitli olmasıydı. Bu da kitlelerin evrensel terbiyesine olumlu katkı sağlıyordu[17].
Azerbaycan'da ilk "Doğu gecesi" Bakü'de, 20 Ocak 1907'de Artistler Cemiyeti'nin salonunda "Müslüman Hayırsever Cemiyeti" tarafından şehir yoksullarının yararına düzenlenmiştir. Dört bölümden oluşan bu gecede ana yer "Doğu konserine" verilmiştir. Birinci bölümde halk çalgı aletleri orkestrası "Arazbarı" ritmik muğamını çalmış, şarkıcılar "Güle-güle" şarkısını koro halinde söylemişlerdir. Bu dönemde muğamın kendine has bir yapı düzeni vardı. En küçük muğam 5 bölüm ve köşeden, en büyüğü ise 40-50 bölüm ve köşeden oluşuyordu. 12 Ocak 1908'de Üzeyir Hacıbeyov’un "Leyli ve Mecnun" operası ile tüm Müslüman Doğusunda opera sanatının temeli atılmıştır. Operanın müziği, esas olarak muğam ve tasnifler üzerine kurulmuştur[17].
1922'de muğamın eğitimi Bakü'de açılan ilk Avrupa tarzı müzik öğretim kurumunun ders programına dahil edilmiştir. Azerbaycan müzik tarihinde ilk düet Şövket Alekberova ile Han Şuşinski'nin icrasında kaydedilen "Yaylık" şarkısıdır. 1925 yılında Üzeyir Hacıbeyov’un başkanlığında "Muğam şurası" tarafından kabul edilen programda "Şüşter" sekiz bölüm ve köşeyi kapsar[17].
SSCB'nin yürüttüğü "Demir Perde" siyaseti uzun süre Azerbaycan müziğinin uluslararası müzik sahnesine çıkışını engelledi. Dış kültürel alanda Azerbaycan muğamının konumunun kaybedilmesiyle birlikte, Azerbaycan'ın içinde de 1920-30'lu yılların bilinen sloganlarıyla ifade edilen nihilist eğilimler, yavaş yavaş muğam sanatının toplumsal statüsünü zayıflattı[17].
1950'lerden itibaren muğam icrası yeni bir tarzda gelişmeye başladı. Muğam, klasik formdan modernliğe doğru adımlar atmaya başladı. Artık muğam icrası ile birlikte muğam bilimi de modernleşti ve muğam, yüzyılın başındaki formdan uzaklaştı. En büyük destgah 10-12 şube ve guşeden oluşuyordu. Orta ve yüksek dereceli müzik okullarında tar ve kamança öncelikle nota ile sonra ise muğam ile öğretiliyordu. 1970'lere kadar olan dönemde Azerbaycan toplumunda muğama primitif bir sanat olarak bakış yavaş yavaş güçlenmeye başlasa da toplumun belirli bir kesiminde muğamın popülaritesi azalmadı. [17].
1970'lerin başlarında SSCB'de UNESCO'nun himayesi altında düzenlenen geleneksel müziğin uluslararası festivalleri, Batı için Sovyet Doğusunun geleneksel müziğini tanıma fırsatı sağladı ve aynı zamanda orijinal müzik kültürü olarak Azerbaycan muğam sanatının canlanmasında önemli rol oynadı. 1971'de UNESCO, 50 albümden oluşan "Dünya Geleneksel Müziğinin Antolojisi" koleksiyonuna "Doğunun Müzik Antolojisi" serisinde yer alan "Azerbaycan Müziği" plağını dahil etti. 1972'de Nazim Aliverdibeyov, Mirza Şafi Vazeh'in şiirleri üzerine "Muğam" balesini yarattı. 1975'te Azerbaycan muğamları yine UNESCO tarafından "Müzik Kaynakları" serisinde yayınlandı. 1970'lerde Azerbaycan Besteciler Birliği'nde "etnomüzikoloji" bölümünün kurulması, halk müziğine ve muğam sanatına bilimsel ve yaratıcı yaklaşımların genişlemesine katkıda bulundu. 1977'de ABD'nin NASA'ya ait Voyager 1 uydusu aracılığıyla Azerbaycan muğamı uzaya gönderildi. Amerikalı astronom Carl Sagan'ın hazırladığı Voyager altın plağında Kâmil Celilov'un balaban ile çaldığı "Muğam" (bazen "Çahargah ahengi" olarak adlandırılır) adlı kompozisyon da yer aldı[18].
1982'de Arif Babayev ilk muğam öğretmeni olarak Bülbül adına Orta İhtisas Müzik Okulu'nda, 1984'te ise Azerbaycan Devlet Konservatuvarı'nda çalışmaya başladı. 1985'te Ağdam'da Han Şuşinski adına Muğam okulu faaliyete geçti. Rafik Rüstemli'nin 1987'de okulun bünyesinde kurduğu "Karabağ bülbülleri" ansamblı, devlet etkinliklerinde, Azerbaycan Devlet Akademik Filarmonisi'nde, televizyonda ve askeri birliklerde geniş programlarla konserler verdi. 1990'da Arif Babayev tarihte ilk kez muğam profesörü unvanını aldı. 1999'da Azerbaycan'ın muğam ustası Alim Kasımov, UNESCO'nun Uluslararası Müzik Konseyi'nin birinci ödülünü kazandı[19].
2000'li yıllarda muğamın daha da geniş bir üne kavuşması ve yayılması, Azerbaycan'ın Azerbaycan Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı yardımcısı Mihriban Aliyeva'nın adıyla ilişkilendirilmektedir. 7 Kasım 2003 tarihinde Azerbaycan muğamı, UNESCO tarafından insanlığın gayri-maddi mirasının başyapıtı ilan edilmiştir. 2005'ten itibaren Azerbaycan'da düzenlenen televizyon muğam yarışmaları geniş bir izleyici kitlesi tarafından ilgiyle izlenmiş ve bu yarışmalar, Azerbaycan icra sanatına Babek Nifteliyev, Mehebbet Seferov, Mirelem Mirelemov, Sebine Erebli, Ehtiram Hüseynov gibi yeni yetenekler ve genç icracılar kazandırmıştır. 2008'de Azerbaycan muğamları,UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listeleri'ne dahil edilmiştir. 27 Aralık 2009'da Bakü'de, Deniz Kenarı Milli Park'ta Uluslararası Muğam Merkezi açılmıştır. Aynı yıl, 18-25 Mart tarihlerinde Haydar Aliyev Vakfı'nın girişimiyle Bakü'nün Haydar Aliyev Sarayı'nda Muğam Dünyası Uluslararası Müzik Festivali düzenlenmiştir[20].
2010'dan 2014'e kadar Azerbaycan'ın radyo mecrasında "Muğam" radyosu faaliyet göstermiştir. Aynı yıl, Alim Kasımov'un ses kaydı David Vendetta'nın "Vendetta" albümünde 4. sırada yer alan "I'm Your Goddess" şarkısına dahil edilmiştir[21]. 2012'de Azerbaycan muğamı ilk kez İspanya'da seslendirildi. 2012 ve 2015 yıllarında Alim Kasımov, Oman Kraliyet İslam Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan dünyanın 500 nüfuzlu Müslüman listesine dahil edildi. 16 Nisan 2012'de Eurovision'un Azerbaycan'daki resmi hayran kulübü, Azerbaycan'da ilk kez muğam flashmob'u düzenlendi.
Muğam meclisleri 19. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan'ın Bakü, Şamahı ve Şuşa gibi büyük kültürel merkezlerde çeşitli kişiler – tanınmış şairler ve müzisyenler, kültür hamileri – mesenatlar ve aristokratlar tarafından kendi saraylarında ve zarif salonlarında düzenlenirdi. Bu meclisler bazen "müzik derneği" veya "müzik salonu" olarak adlandırılırdı[22][23].
Nevvabın Meclisi: Şuşa'da Mir Möhsün Nevvab'ın evinde düzenlenen edebi meclis, 1872'de kurulmuş ve 1910'a kadar faaliyet göstermiştir[24]. Meclisi-üns: 1864'te Şuşa'da şair Hacı Abbas Ağa'nın evinde kurulmuş ve Hurşudbanu Natevan'ın liderliğinde 1897'ye kadar faaliyet göstermiştir.
Mahmud Ağanın derneği: Şamahı'da düzenlenen müzik meclisi[25].
Meşedi Malik Mansurovun salonu: Bakü'de düzenlenen müzik meclisidir[26].
Kor Halifenin Okulu, 1883'ten 1893'e kadar Şuşa'da faaliyet göstermiş dini karakterli bir müzik okuluydu. Okul, şehirde halife olarak görev yapan ve dini işlere nezaret eden "Kor Halife" lakaplı Molla Ali Karabaği tarafından kurulmuştu. Burada dini ilimler geniş çapta öğretilirken, doğu şairlerinin ve düşünürlerinin eserleri, klasik muğamlar, onları okuma yöntemleri, şarkıcılık sanatının incelikleri, müzik teorisi ve pratiği, muğam okuma, tar, kamança ve diğer müzik aletlerinde çalma da öğretilir, klasik müzik halk arasında geniş uygulanır, öğrenciler usta müzikologlar, edebiyatçılar olarak yetiştirilirdi[27].
Mir Möhsün Nevvabın 'ın evinde düzenlenen edebi meclis "Meclisi Faramuşan", 1872 yılında kurulmuş ve 1910 yılına kadar faaliyet göstermiştir. Mir Möhsün Nevvab, Hasanali Han Garadaği, Fatma Hanım Kemine, Abdulla Bey Asi, Meşedi Eyyub Baki, Bahış Bey Sebur ve diğer şairler meclisin aktif katılımcılarıydılar.
1864 yılında Şuşa'da, şair Hacı Abbas Ağa'nın evinde kurulan ve Hurşidbanu Natevan'ın liderliğinde 1897'ye kadar faaliyet gösteren edebi-müzikal meclisdir[28].
Harrat Gulunun Okulu, 19. yüzyılın ortalarında Harrat Gulu tarafından kurulan ve esasen dini amaçlara hizmet eden bir müzik okuludur. Okul, dini törenlerde (muharrem törenlerinde) yer almak için güzel sesi olan gençleri çekiyor ve onlara muğamatı ve okuma yöntemlerini öğretiyordu[29].
19. yüzyılın sonlarında Şuşa'da Molla İbrahim tarafından kurulan ve dini karakterli bir müzik okulu olan bu okulda, gençlere klasik muğamlar öğretilir, Fars, Arap dilleri ve dini törenler öğretilirdi. Hâfız-ı Şirâzî, Nizâmî-i Gencevî, Sadî-i Şîrâzî, Ömer Hayyam, Fuzûlî, Kasım Bey Zakir, Seyid Azim Şirvani gibi doğu şairlerinin gazelleri okutulurdu. Bu okul, 1920'lere kadar faaliyetini sürdürmüştür.
Muğam ifaçılığı sanatının gelişiminde gramofon plaklarının özel bir önemi bulunmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Azerbaycan muğam sanatçıları, Müslüman Doğusu'nda ilk kez olarak yabancı ülkelere turneye çıkmış ve Batı’da, estetik zevklere ve dünya görüşlerine farklı bir yaklaşımı olan dinleyici kitlesi önünde performans sergileyerek dikkat çekmişlerdir. Bu sayede, Avrupa'nın çeşitli büyük plak şirketleri, sanatçıları performanslarını kaydetmek üzere davet etmiştir. 20. yüzyılın ilk 20 yılı içinde, İngiltere'nin Gramophone, Fransa'nın Pathé, Almanya'nın Sport-Record, Rusya'nın Nogin Zavodu ve diğer ülkelerdeki plak şirketleri tarafından Azerbaycan muğamları ve bunların tasnifleri, renkleri kaydedilmiş ve onlarca plak yayımlanmıştır[30].
20. yüzyılın başlarında, Cabbar Karyağdıoğlu, Keçeoğlu Muhammad, Meşedi Muhammad Ferzeliyev, İslam Abdullayev, Mecid Behbudov, Kasım Abdullayev, Seyid Şuşinski gibi birçok ünlü hanende, seslerini gramofon plaklarına kaydettirmiştir. Bu sanatçılara, genellikle tar çalan Kurban Pirimov ve kamança çalan Saşa Oganezaşvili eşlik etmiştir. Bu gramofon plakları, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Ses Kayıtları Arşivi, Azerbaycan Müzik Kültürü Devlet Müzesi ve diğer arşivlerde korunmaktadır[31].
Bu plaklarda, hanendelerin seslendirdiği "Rast", "Şur", "Dügah", "Mirza Hüseyin Segâhı", "Bayatı-Şiraz", "Mahur", "Katar", "Bayatı Kürd", "Bayatı-Gacar", "Manendi-mühalif", "Deşti", "Vilayeti", "Kürdi-Şahnaz", "Sarenc", "Zabul", "Aşiran", "Çoban bayatısı" gibi muğamlar, "Mensuriyye", "Karabağ şikestesi", "Arazbarı", "Semayi-Şems", "Heyratı", "Osmanı", "Heyratı-Kabili", "Şikeste", "Heyratı", "Ovşarı" gibi zarb muğamları ve çok sayıda tasnif ile lirik halk şarkıları yer almaktadır[30].
Önemle belirtmek gerekir ki, 20. yüzyılın ortalarından itibaren gramofon plaklarının üretimi daha geniş bir yayılma göstermiştir. Özellikle "Melodiya" firmasında büyük miktarda ses kaydı yapılmış ve muğam ifaçılarının plakları geniş tirajlarla yayımlanmıştır. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Modern teknik araçlarla kaydedilen muğam performansları, ses ve video kasetlere aktarılmakta ve internet platformlarında paylaşılmaktadır. Bu gelişmeler, muğamların daha geniş bir ölçekte araştırılmasına olanak tanımaktadır[30].
Muğamların nota alınması, birçok müzik bilimcisinin ilgisini çekmiştir. 20. yüzyılda, muğamların Avrupa nota sistemiyle yazılması süreci hızlanmış ve bu, muğamların öğrenilmesi için önemli bir adım olmuştur. Bu dönemde farklı ülkelerde muğamlar nota alınmaya başlanmıştır. Azerbaycan'da muğamların nota alınması çalışmaları, 1920'li yılların sonlarında başlamış ve zamanla daha sistemli bir hale gelmiştir. İlk olarak Müslüm Mağomayev, 1928'de Kurban Pirimov'un "Rast" muğamını nota almıştır (el yazması). Ayrıca, Niyazi'nin "Rast" ve "Şur" muğamlarının vokal-enstrümantal biçimde Cabbar Karyağdıoğlu'nun performansından nota alındığı, bu notaların ise besteci için yaratıcı bir laboratuvar işlevi gördüğü ifade edilmektedir[30].
1936 yılında yayımlanan ilk nota yazılarında, Tofik Kuliyev'in "Rast" ve "Zabul", Zakir Bağırov'un "Dügah" muğamları, Mensur Mensurov'un performansından nota alınmıştır. Bu yayınlar, Azerbaycan müzikolojisinin gelişimi için önemli bir adım olmuştur. Aynı dönemde, Kara Karayev, Kurban Pirimov'un "Şur" muğamını, Fikret Emirov ise Bilal Yahya'dan "Rast", "Segâh" ve "Şur" muğamlarının bazı bölümlerini nota almıştır. Tofik Kuliyev ise Zülfü Adıgözelov'un performansından "Rast" muğamını nota almıştır. Bu çalışmalar, muğamların müzik kültüründeki yerini pekiştirmiştir[30].
Muğamların nota yazılmasındaki yeni aşama, 1950–1970 yıllarına denk gelir. Bu dönemde, besteci Neriman Memmedov'un muğamları nota alıp yayımlaması önemli bir gelişme olmuştur. Bu muğamlar şunlardır: "Çahargah" ve "Hümayun" (Bakü, 1962), "Bayatı-Şiraz" ve "Şur" (Moskova, 1962), "Rast" ve "Şahnaz" (Bakü, 1963), "Segâh-Zabul" ve "Rehab" (Bakü, 1965) enstrümantal olarak, "Çahargah" (Moskova, 1970), "Rast" (Moskova, 1978) vokal-enstrümantal olarak nota alınmıştır. Enstrümantal muğamlar, ünlü tarzen Ahmed Bakıhanov'un performansından nota alınmışken, vokal-enstrümantal muğamlar ise tarzen Behram Mansurov'un ve hanende Hacıbaba Hüseynov'un performanslarından nota alınmıştır. Ayrıca, tasnif ve renklerin nota geçirilmesinde tarzen Hebib Bayramov'un, hanende Yakub Memmedov, İslam Rzayev ve Alibaba Memmedov'un ifa yorumları da dikkate alınmıştır[30].
2000'li yıllardan itibaren muğamların not yazıları arasında Arif Esedullayev'in tarzen Elhan Müzefferov'un performansından yazdığı "Bayatı-Şiraz" ve "Hümayun" (2002), "Rast" ve "Çahargah" (2004), "Şur", "Şüşter" ve "Zabul Segâh" (2005) enstrümantal muğamlarının not yayınları özel bir yer tutar. Tarzen-pedagog Ekrem Memmedli'nin 2010 yılında yayımlanan "Azerbaycan Muğamları" adlı not yayında ise üstad tarzen Kâmil Ahmedov'un ifaçılık üslubuna uygun olan "Rast", "Bayatı-Qacar", "Mahur-hindi", "Orta Mahur", "Zabul-Segâh", "Hariçt Segâh", "Şur", "Bayatı-Şiraz", "Çahargah", "Hümayun", "Şüşter", "Şahnaz", "Rehab", "Bayatı-kürd" enstrümantal muğamlarının not yazıları yer almıştır. Tüm bu not yazıları, muğam eğitimi için gerekli bir unsur haline gelmiştir[30].
Azerbaycan'da muğam, genellikle bir muğam üçlüsünün eşliğinde, hanende (şarkıcı) tarafından icra edilir. Bu topluluğun icra ettiği vokal enstrümantal bütün muğam takımına "destgah" denir. Destgah, muğamın tüm bölümlerinin, deramedi, geçişler, tasnifler ve rengler gibi unsurların ardışık olarak icra edilmesidir. Muğam kompozisyonunda yer alan bölümler, eserin müzikal ve şiirsel içeriğini belirleyen doğaçlama recitativo tarzındaki vokal melodilerden oluşur. Bu melodiler, belirli bir ritme sahip şarkı ve dans bölümleriyle yer değiştirebilir. Şarkı bölümleri "tasnif", dans bölümleri ise "reng" olarak adlandırılır[32]
Muğamların yapısı, anıtsal bir biçimde organize edilmiştir ve her detay özenle işlenmiştir. Bu özellik, melodinin ifade olanaklarını katmanlı hale getirir. Vokal-enstrümantal muğamda, çoğunlukla reng bölümleri icra edilmez. Muğamın icrası, enstrümanlarda mükemmel çalma becerisi gerektirirken, aynı zamanda kompozisyonun yapısının kurallarına ve bölümler arasındaki geçişlerin mantığına hakim olmayı da gerektirir. Ancak bu bile, muğamın standart şekilde ve formal olarak icra edilmesine engel değildir; çünkü geçişler ve tamamlayıcı kısımlar, müziğe tat katan süslemelerle özgün bir şekilde seslendirilebilir. 19. yüzyılın ünlü tarzenlerinden Mirza Sadık, önce kamança sanatçısı Ata Bağdagüloğlu ile birlikte, Doğu'nun büyük sanatçılarından Hacı Hüseyin’e eşlik etmiş, ardından ise Şuşalı hanende Meşedi İsi’nin üçlüsüne katılmıştır. 1880 yılında, Tahran’da Nasireddin Şah Kaçar’ın oğlu Muzaffereddin Kaçar Mirza’nın düğün törenine davet edilen Sadıkcan, burada birçok sanatçı ile birlikte performans sergilemiştir. Hacı Hüseyin en iyi hanende olarak kabul edilirken, Sadıkcan ise en güzel tarzen olarak onurlandırılmış ve "Şiri-Hurşid" nişanı ile ödüllendirilmiştir[32].
1970'lerde muğam üçlüsü yeni bir formatta ortaya çıkmıştır. Ünlü besteci, piyanist ve caz-muğam tarzının kurucusu Vakıf Mustafazade, 1977'de "Muğam" caz üçlüsünü kurarak müzik dünyasında önemli bir adım atmıştır. Bu üçlü, Tallinn ve Tiflis'te düzenlenen festivallerde kazandığı ödüllerle büyük bir başarı elde etmiştir[32].
1987 yılında, Azerbaycan Devlet Filarmonisi bünyesinde, M. Magomayev'in anısına ilk muğam üçlüsü kurulmuş ve adı "Cabbar Karyağdıoğlu adına muğam üçlüsü" olarak belirlenmiştir. Bu üçlünün kadrosunda halk sanatçıları Möhlet Müslümov (tarzen), Fahreddin Dadaşov (kamança sanatçısı) ve Zahid Guliyev (hanende) yer almıştır. Üçlü, ilerleyen yıllarda birçok hanende ile işbirliği yaparak dünya çapında turnelere çıkmış ve yurt dışında çeşitli albümler yayımlamıştır[32].
1992 yılında hanende Ağahan Abdullayev, tarzen Zamik Aliyev ve kamança sanatçısı Adalet Vezirov tarafından "Zülfü Adıgözelov adına muğam üçlüsü" kurulmuştur. Bu trio, İran ve Irak'ta, Fuzûlî’nin 500. yılına dair UNESCO etkinliklerinde sahne almıştır. 1997'den sonra, Ağahan Abdullayev'in yerine Simare İmanova katılarak "Şark bülbülü muğam üçlüsü" adını almışlardır. Bu trio, 1997 yılında Özbekistan'ın Semerkand kentinde düzenlenen "Şark teraneleri" festivalinde, 46 ülkeden katılan müzisyenler arasında en yüksek ödül olan "Grand Prix"yi kazanarak Azerbaycan müziğini dünya çapında tanıtmıştır. Başarıları nedeniyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, üçlüyü kabul etmiş ve her birine "emektar sanatçı" unvanı vermiştir. Bu tarihten sonra muğam üçlüsü, devlet etkinliklerinde yerini almış ve Azerbaycan'daki kültürel etkinliklerde düzenli olarak desteklenmiştir[32].
Def - Parmak vuruşlarıyla çalınan müzik aletidir. Def, bir tarafında balık derisi bulunan yuvarlak bir ahşap halkadan oluşur. Küçük halkalar, 60–75 mm genişliğinde ve 350–450 mm çapındaki dairesel küçük halkaların içine sabitlenir ve çalındığında ses çıkarır. Muğam söylenmesinde yaygın olarak kullanılır. Hanende def çalar ve üçlünün müzikal bölümlerinin icrasına kesin bir ritimle katılır.[32][33][34]
Tar - Mizrab ile çalınan telli bir müzik aletidir. Sekiz şeklindeki gövdesi, büyük ve küçük çanaktan oluşur. Çanakların yüzü (yani ön tarafı) deri ile kaplıdır. Küçük çanağa bağlı olan "kol" - "griff" e hayvan bağırsaklarından yapılmış yirmi iki perde tutturulmuştur. Tarın kolu üzerinden geçen ipler yukarıdan "düşmeler" yoluyla "kafatası"na, aşağıdan da leğen kemiği altındaki sedyeye bağlanır. Tar, muğam üçlüsünün önde gelen aletidir.[33]
Muğam üçlüsünde kullanılan Azerbaycan tarı kendine has bir yapı, yapım, sanatsal ve teknik özelliklere sahiptir.[33] Bu nedenle, 11 telli modern Azerbaycan tarı, geniş bir ses aralığına ve zengin performans özelliklerine sahip bir enstrümandır. Eşsiz tını güzelliğine ve tükenmez virtüöz özelliklere sahip olan Azerbaycan tarı, 19. yüzyılın ikinci yarısında Sadıkcan olarak bilinen seçkin usta Mirza Sadık tarafından İran tarı temel alınarak geliştirilmiştir. İran tarının tel sayısını beşten on bire çıkarmış, gövdeyi hafifletmiş, diz üstüne kaldırıp gövdeye bastırmış ve Azerbaycan tarını yaratmıştır.[34] Sonuç olarak, enstrümanın tınısı ve teknik özellikleri önemli ölçüde artmıştır.[34]
Kamança - Yaylı bir müzik aletidir. Azerbaycan'ın en eski müzik aletlerinden biridir.[35] Kamança, Azerbaycan halk çalgıları arasında telli tek çalgıdır. Nizami Gencevi'nin "Hüsrev ve Şirin"inde adı geçmektedir ve Tebriz minyatür resimlerinde (Ağamirak İsfahani, Mir Seyid Ali) tasvir edilmiştir. Kamança ağırlıklı olarak ceviz ağacından yapılır. Bu alet şarap benzeri bir gövdeden oluşur - küresel bir kase, dairesel bir kol, "şiş" adı verilen demir bir şaftdan oluşuyor. Gövdeye alttan bağlanan metal bir destek kamançanın diz üstünde çalınmasını sağlar. Metal sehpa aynı zamanda yayın kollarının ve gövdesinin üzerinden geçen alttan dört ipi de tutar. İpler yukarıdan "düşmeler" vasıtasıyla kafatasına bağlanır. Kamançanın gövdesine önden deri örtülüyor. Çanak yüzü - zar balık derisinden veya sazan karaciğerinin zarından yapılır, kol zarsızdır. Teller yay ile çalınıyor. Yay, uçlarına bir at kılı kancası takılmış yay şeklinde bir tahta çubuktur.[33] Aletin toplam uzunluğu 65–90 cm'dir. Önceleri 1-3 simden oluşuyordu. Şu anda 4 sim var: Minör oktavda "lya", birinci oktavda "mi, lya" ve ikinci oktavda "mi" sesleri. Küçük oktavın "lya"sıdır - üçüncü oktavın "mi" (bazen solo). Yumuşak, hüzünlü bir sesi var.[33]
19. yüzyılın ünlü şarkıcısı Mirza Sadıkcan, önce kemençeci Ata Bağdagül oğlu ile Doğu'nun büyük hanendesi Hacı Husu'ya eşlik etmiş, ardından şuşali hanande Meşedi İsi'nin üçlüsüne geçmiştir.[36] 1880'de Nasireddin Şah Kaçar'ın oğlu Muzafferdin Kaçar Mirza'nın Tebriz'deki düğününe davet edildi. Birçok sanatçı düğünde çalar ve şarkı söyler.[36] Ancak Hacı Hüsü en iyi şarkıcı, Sadıkcan ise en güzel sanatçı olarak kabul edildi ve "Şiri-Hurşid" fahri nişanı ile ödüllendirilir.
20. yüzyılın başında Keçeçioğlu Muhammed'in grubu ünlü muğam üçlülerinden biriydi. Hatta bu topluluk 1912'de Polonya'nın başkenti Varşova'da da sahne aldı. O sırada grubu Kurban Primov ve Kamançacı Saşa Oganezashvili'den oluşuyordu.
Tarzen Kurban Primov'un usta şarkıcı Cabbar Karyağdıoğlu ve kemençe sanatçısı Saşa Oganezaşvili ile birlikte oluşturduğu üçlünün etkinliğinden de bahsetmeliyiz.[37] Çünkü 1905'ten başlayarak 20 yıl faaliyet gösteren bu muğam üçlüsü, onların yaratıcılıklarında özel bir aşamaydı.[37] Bu üçlü sadece Azerbaycan ve Kafkasya'da değil, tüm Orta Asya'da tanınmaya başlıyor.[38] Bu faaliyet döneminde ünlü oldular, farklı ülkeleri gezdiler ve seslendirdikleri muğamlar gramofon plaklarına kaydedildi.[37] Bu anlamda 1906-1916 yıllarında Riga, Varşova ve Kiev şehirlerinde "Potte", "Sport-Rekord", "Grammafon" şirketlerinin kaydettiği kayıtlardan söz edebiliriz.[37] Bu nadir kayıtlarda Kurban Primov, Cabbar Karyağdıoğludan başka Keçeçioğlu Muhammed, Meşedi Muhammed Farzaliyev, İslam Abdullayev, Alasgar Abdullayev, Seyid Şuşinski gibi hanendelere eşlik ettiğini de belirtmek gerekir.
1970'lerde muğam üçlüsü yeni bir formatta ortaya çıktı. Böyle ki ünlü besteci, piyanist, caz-muğam tarzının kurucusu Vakıf Mustafazade, 1977'de "Muğam" caz üçlüsünü yaratmıştır.[39] Daha sonra bu üçlüye liderlik ederek Tallinn ve Tiflis'te düzenlenen festivallerde ödüller kazanmıştır.
1987 yılında Azerbaycan Devlet Akademik Filarmonisi bünyesinde M. Magomayev adına ilk muğam üçlüsü, "Cabbar Karyağdıoğlu'nun adını taşıyan Muğam üçlüsü" kuruldu.[40] Muğam üçlüsü Halk sanatçıları Mohlat Muslimov (tarzen), Fahreddin Dadaşov (kemançacı) ve Zahid Kuliyev'den (hanende) oluşuyordu.[40] Daha sonraki yıllarda bu muğam üçlüsü birçok hanendeyle çalıştı ve dünyanın birçok ülkesinde turneye çıktı. Üçlünün çeşitli hanendeler eşliğinde seslendirdiği yabancı ülkelerde çok sayıda CD yayınlandı.[40]
1992 yılında hanende Agahan Abdullayev, tarzen Zamiq Aliyev ve kamançaçı Adalet Vezirov birlikte "Zülfü Adigozalov Muğam Üçlüsü"nü kurdular.[41] Bu üçlü, İran ve Irak'ta, Mehmed Fuzuli'nin 500. yıldönümü münasebetiyle UNESCO etkinliklerinde sahne almıştır. 1997'den itibaren bu üçlüye Agahan Abdullayev'in yerine[41] ünlü olmayan bir kız öğrenci olan Simara İmanova katıldı ve "Doğu Bülbülü Muğam Üçlüsü" adı altında sahne aldılar.[42] 1997 yılında Özbekistan'ın Semerkant kentinde düzenlenen "Doğu İlahiler" festivaline katılan üçlü, 46 ülkeden müzisyenler arasında en yüksek ödül olan "Grand Prix" ile ödüllendirildi. Üçlü, kazandıkları başarılı zaferle Azerbaycan müziğini bir kez daha dünyaya tanıtdı. Üçlünün başarılı performansı ve parlak zaferi vesilesiyle, dönemin cumhurbaşkanı - Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev kazananları kabul etti ve üçüne de "emekdar sanatçı" fahri unvanı verildi.[43] Bundan sonra bu muğam üçlüsü devlet etkinliklerini süslemeye başladı. Muğam üçlüsü devlet etkinliklerinde hak ettiği yeri alıyor ve ülke liderliği tarafından düzenli olarak destekleniyor.
2005 yılında, "Ümumittifak ödüllü" tarzen Rafik Rustamov liderliğindeki Ağdam bölgesinde faaliyet gösteren "Han Şuşinski muğam üçlüsü", Fransa'da turneye çıktı ve 5 gün boyunca Lille ve Lyon şehirlerinde sahne aldı.[44] Konserin ardından müzisyenler, Lille Konservatuvarı'nda öğrencilere ustalık dersleri verdi. Fransa genel olarak Azerbaycan'ın genç muğam üçlülerinin en çok performans gösterdiği ülkelerden biridir. Örneğin 13-14 Mayıs 2010 tarihlerinde Azerbaycan Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle Fransa'nın Azerbaycan Büyükelçiliği'nin daveti üzerine Uluslararası Muğam Festivali ödüllü muğam üçlüsü, Fransa'nın Egle kentinden genç şarkıcı Vafa Orujova, tarzan Rufat Hasanov ve kemençe sanatçısı Elnur Mikayilov Egle kenti'nin 1000. yıl dönümü etkinliklerine katıldılar.[45]
Muğam sanatının en muhteşem icracılarından biri olarak kabul edilen dünyaca ünlü şarkıcı Alim Kasımov liderliğindeki muğam üçlüsü, Fransa'da ve diğer yabancı ülkelerde de muğam sanatının birçok kez tanıtımını yaptı.[46] Alim Kasımov'un 1989'dan beri Mansurov kardeşler - Tarzen Camal ve kamançacı Elşen ile performans göstermeye başladığı belirtilmelidir.
Aralık 2009'dan beri faaliyet gösteren "Aypara" muğam üçlüsü ulusal ve uluslararası yarışmalara, festivallere ve etkinliklere katılarak Azerbaycan muğamının genç temsilcisi olmuştur.[47]
Kadınların bu alana artan ilgisi sonucunda sadece kadınlardan oluşan bir takım muğam üçlüleri de oluşturulmuştur. 1989 yılında Sekine İsmailova ilk defa kadınlardan oluşan bir muğam üçlüsü kurmuş ve bu küçük grupla birkaç yabancı ülkede sahne almıştır.[48][49] Üçlünün ilk seyahati 1992'de Fransa'ya olmuş ve orada büyük başarı elde etmişler. Daha sonra bu üçlü İngiltere, İtalya, İran, Türkiye, Hollanda, Hindistan ve diğer ülkelerde kapalı gişe konserler verdi ve bir dizi diploma ve ödül aldı.[48] Bu konserler o ülkelerin medyasında geniş yer buldu.[48]
Muğam üçlüsü, Azerbaycan'ın ulusal düğün geleneklerinde özel bir role sahiptir. Örneğin Lenkeran düğün törenlerinin en meşakkatli aşaması ve doruk noktası olan erkek nikahında geleneksel muğamların özel bir yeri vardır.[51] Çoğu zaman düğüne davet edilecek müzisyenler önce köy kahvesine davet edilir ve güzel bir destgah çalınırdı. Bundan sonra köyün ileri gelenleri ve aydınları anlaşırsa nikahı o müzisyenler yönetirdi.[51] Muğam üçlüsü, damadın düğününün özellikle ikinci gününde büyük bir "konser programı" veriyordu. Düğününün ikinci gecesi, muğam sanatçıları için sorumlu bir gece olarak kabul edilirdi. Çünkü bu gecede muğamları dinlemek için köyün ileri gelenleri, yaşlıları ve aydınları toplanırdı. 1950'li yıllardan itibaren Lenkeran ve köylerinde bir muğam üçlüsünün parçası olarak sık sık düğünlere davet edilen ve son yıllarda Lenkeran'da yeni açılan Muğam tiyatrosunun başlatıcısı ve aktif katılımcısı olan Kemençeci Tariyel Aliyev, bu düğünlerle ilgili şunları söylemiştir:[51]
“ | Muğam üçlümüz için ayrı bir oda tahsis ettiler. Orada istirahat eder ve isteğimize göre antrenman yapardık. Meclise girmeden bir saat önce siyah zurna yerine yassı balaban çalındı. Bu, muğam üçlüsünün incelikli bir ses çıkarmasını sağlardı.[51] | ” |
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev muğam sanatı ve tanıtılması ile ilgili şunları söylemiştir[52]:
“ | "Muğam bizim milli hazinemizdir. Muğam hem edebiyattır, hem müziktir, hem de Azerbaycan dilinin saflığını koruyan bir sanattır. Azerbaycan'ın muğam sanatının hak ettiği yüksek zirveye ulaşmasında ve uluslararası düzeyde geniş tanıtılmasında Haydar Aliyev Vakfı'nın başkanı, UNESCO ve İSESCO'nun iyi niyet elçisi Mihriban Aliyeva'nın olağanüstü hizmetleri vardır. Mihriban Aliyeva'nın muğama gösterdiği ilgiyi tüm toplum tarafından yüksek takdirle karşılandığını düşünüyorum." | ” |
Azerbaycan'ın Birinci Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Haydar Aliyev Vakfı'nın Başkanı, UNESCO ve ISESCO'nun iyi niyet elçisi Mihriban Aliyeva[52]:
“ | "Azerbaycan'ın zengin kültürünün ve tarihinin en güzel incilerinden biri olan muğam sanatı bizim milli hazinemizdir. Muğam, Azerbaycan halkına özgü en güzel özelliklerin taşıyıcısıdır. Toprağa, köklere bağlılık, vatanseverlik, milli onur duygusu, misafirperverlik, iyilikseverlik, merhamet, duygusal zenginlik - tüm bu duygular muğam felsefesinin temelindedir." | ” |
Eskiden düğünlerde ve diğer kutlamalarda yer alan bu grup, şimdi tiyatrolarda ve konser salonlarında sahne almaktadır. Aslında bu değişimin tarihi 19. yüzyılın sonlarında başlıyor. Hanendelik sanatının partiler, düğünler, kutlamalar çerçevesinin dışına çıktığı bu dönemde müzik sahneleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Böyle bir fikir Şuşa'da ilk kez, o zamanlar St. Petersburg Üniversitesi'nde öğrenci olan seçkin yazar Abdurrahim bey Hagverdiyev tarafından hayata geçirildi.[53] Onun teşkilatında 1897'de "Mecnun Leyli'nin kabrinde" adlı müzikal sahnesi gösterildi.[53] Büyük Azerbaycan şairi Muhammed Fuzuli'nin "Leyli ve Mecnun" şiirinin son bölümünün teatral müzikli sunumuydu. Burada ilk defa tiyatro, şiir ve muğam birleşmiştir.[53] Gösteriye katılanlar - hanendeler, muğam üzerinde şiir metninden bazı parçaları seslendirdiler. Rollerde o dönemde Şuşa'da büyük ün kazanan hanendeler Cabbar Karyağdıoğlu ve Ahmed Ağdamski rol aldı.[54] Performanslarına Mirza Sadık Esatoğlu liderliğindeki geleneksel muğam üçlüsü eşlik etti.[54]
"Muğam üçlüsü" Azerbaycanlı sanatçılar (Toğrul Nerimanbeyov'un "Muğam" tablosu)[55] ve heykeltıraşlar (Zakir Ahmadov)[56] tarafından yaygın olarak işlenen bir konudur. Ayrıca giyim koleksiyonlarında def, tarve kamançadan oluşan bu üçlüyü yansıtan giysiler teşhir edilerek sunulmuştur.[57] Ayrıca, örneğin nakışçı Mihriban Halilzade bir iğne ile "Muğam üçlüsü" tablosunu yaratmıştır.[58][59] Bu bağlamda Samadaga Cafarov'un çini bir levha üzerine resmettiği "Muğam üçlüsü" tablosu da dikkat çekmektedir.[60]
Muğam üçlüsü bir dizi filmde ele alınmıştır. 1956 yapımı Azerbaycan filmi "O olmasın, bu olsun" filminde Han Şuşinski, Bahram Mansurov ve Talat Bakıhanov üçlüsü rol almıştır.
Hanendelik sanatı, muğam müziğiyle yakından ilişkilidir. Gerçek halk yaratımından ibaret olan bu müzik, yüzyıllar boyunca sözlü olarak nesilden nesile geçerek büyük ve zengin bir miras yaratmıştır. SSCB halk sanatçısı Bülbül, muğamların gelişimini hanendelik sanatıyla ilişkilendirirdi:
"Azerbaycan klasik muğamlarının gelişim tarihi, icracılarıyla yakından ilişkilidir. Kesintisiz olarak bir buçuk saat, iki saat süren okumaları yaratan şarkıcılar yalnızca Azerbaycan'da olmuştur. Sattar, Cabbar Garyağdıoğlu, Şekili Alesger, Abdülbaki, Seyid Şuşinski tam da böyle şarkıcılar olmuştur. Yukarıda adı geçen hanendeler, 'destgah' adı altında program eserler yaratmışlardır. Azerbaycan muğamlarını ustalıkla icra ederek hanendeler, empirik yollarla yüzyıllardan günümüze gelen, zamanın sınavlarından geçen özgün bir okuma okulu yaratmışlardır. 20. yüzyılın başlarına kadar, zengin aileler hanendeleri, orta halliler ve şehir yoksulları ise zurnacı gruplarını, köy halkı ise aşıkları eğlencelerine davet ederdi. Ancak büyük düğünlere hem hanende hem de aşık grubu çağrılır ve sırayla söylerlerdi.
Hanendeler arasında halk müziğine, şarkı ve komaya eğilim, 1905 devriminden sonra güçlenmiştir. Rusya'da başlayan burjuva-demokratik devrim, Yakın Doğu halklarının, dolayısıyla Azerbaycan halkının siyasi-sosyal yaşamında da bir dönüş yaratmıştır.
Köy düğünlerinde, meclislerinde hanende de halkın sevgilisi olmuştur. Büyük şarkıcı Cabbar Garyağdıoğlu'ndan sonra bu asil girişime Malıbeyli Hamid, Zabul Kasım, Şekili Elesger, İslam Abdullayev ve Seyid Şuşinski gibi sanatçılar katılmıştır. Onlar halk kitleleri arasında artık Fars tasnifleri değil, Azerbaycan dilinde tasnifler okumuşlardır. Bu hanendeler, muğam söylerken Mehemmed Füzuli'nin, Molla Penah Vaqif'in, Seyid Azim Şirvani'nin, Kasım Bey Zakir'in ve Hurşidbanu Natevan'ın gazellerini kullanmışlardır. Destgahlarda Azerbaycan şairlerinin gazel ve koşmalarının kullanılması muğam sanatını halka daha da yakınlaştırmıştır, ancak şunu da belirtmek gerekir ki, hanende grubunun köy meclislerine çağrılması aşık gruplarını sıkıştırmıştır. Çünkü hanende grubunda bulunan tar, kamança, def ve qoşanağara özel bir tınıya sahip olup, saz ve zurnadan daha geniş ve zengin idi. Türk müzikolog Rauf Yektabeğ, Kafkas müziğine ait yazılarında Mirza Sadık (Sadıkcan) sanatkarlığına ve onun tara getirdiği yeniliklere yüksek değer vererek yazmıştır:
“ | Sadık'ın müzisyenlik şöhreti tüm Kafkasya'ya yayılmıştı. Tarzenlikte dahi olan Sadık, 5 telli tarın üzerine 6 tel ekleyerek onu zenginleştirmiştir. | ” |
Rauf Yektabeğ, Sadık'ı döneminin birçok büyük hanendesiyle karşılaştırarak üstünlüğü ona vermiştir:
“ | "Tarzen Sadık'tan sonra Kafkasya'da Hacı Hüsü, Meşedi İsi, Yusuf, Hasançe, Deli İsmayıl, Haşim ve Abdülbaki adlı hanendeler şöhret kazanmışlarsa da bunların hiçbiri Sadık derecesine ulaşamamıştır. | ” |
Sadık, Azerbaycan muğamına da birçok yenilik getirmiştir. O, "Segâh" muğamını geliştirerek, tarın koluna "Zabul" perdesini, "Mirza Hüseyin segahı"na ise "Mühalif"i eklemiş, "Mahur" muğamını mükemmelleştirmiştir. Efrasiyab Bedelbeyli, Sadıkcan'ın tara ve muğamata getirdiği yenilikleri yüksek değerlendirerek yazmıştır: "Eğer muğamatın icrası alanında tarın müzik aletleri arasında birinci yer tuttuğunu göz önüne alırsak, Mirza Sadık'ın keşfettiği yeniliklerin, sonuç itibariyle Azerbaycan müziği tarihinde büyük bir dönüş yarattığını kabul etmiş oluruz. Neredeyse Mirza Sadık'tan başlayarak Azerbaycan muğamatının özü, onun ifade araçları, etkileyici gücü ve muğamatı icra etme tarzı yeni bir aşamaya yükselmiş oldu. Mirza Sadık, Azerbaycan müziği tarihinde yeni bir sayfa açtı."
Azerbaycan Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından 2005 ve 2009 yıllarında basılmış olan Azerbaycan’ın 1 manatlık kâğıt paralarının ve 2006 yılında basılmış 1 kepik bozuk paralarının üzerinde muğam üçlüsünün müzik aletleri tasvir edilmiştir. Muğam ve onun gelişimi ayrıca posta pullarına da konu olmuştur.
Yüzyıllar boyunca müzik sanatının önemli bir alanını oluşturan muğamlar, halkın tüm hayatıyla ve manevi dünyasıyla yakından bağlantılıdır. Azerbaycan edebiyatı'da muğama dair birçok edebi eser bulunmaktadır. Gazelin birinci beytinde önce "Novruz"; "Rast"; sonra "Hüseyn"-i; ikinci beytinde "Çahargah"; "Segâh", "Hicaz", dördüncü beyitte "Eraq"; "Rehavi"; beşinci beyitte "Hisar"; "Müberrige"; "Mühalif" gösterilmektedir.
Azerbaycan muğamı 1979 yılında Andrey Tarkovsky'nin "Stalker", Yuli Gusman'ın "Korkma, Ben Seninleyim", Hüseyn Seyidzade'nin "O Olmasın, Bu Olsun" filmlerinde seslendirilmiştir.
Azerbaycan sinemasında muğama adanmış filmler arasında "Şur", "Tasnif", "Muğam (1976)", "Karabağ Bülbülleri", "Muğam (1995)", "Namelum Ses", "Muğam (2001)", "Havalansın Han'ın Sesi", "Mahur-hindi", "Bayatı Şiraz", "Teymur Emi", "Mensuriyye", "Sara Kadimova", "Neriman Aliyev", "Meclisi Üns", "Ağahan", "Muğamda Yaşayan Ses", "Muğamda Yaşayan Ses" ve "Muğamat Var Olan Yerde..." sayılabilir.
"Muğam Üçlüsü", Azerbaycanlı ressam (örneğin, Tuğrul Nerimanbeyov) ve heykeltaraşların (örneğin, Zakir Ahmedov) geniş işlediği bir konudur. Ayrıca, giyim koleksiyonlarında da kaval, tar ve kamançadan oluşan bu üçlünün yer aldığı giysiler sergilenmiş ve tanıtılmıştır. Bunun dışında, örneğin nakış ustası Mehriban Halilzade iğne ile "Muğam Üçlüsü" eserini yaratmıştır. Bu konuda Semedağa Ceferov'un seramik tabak üzerine çizdiği "Muğam Üçlüsü" de dikkat çekmektedir.
Esas Muğamlar
Vurmalı Muğamlar
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.