En İyi Sorular
Zaman Çizelgesi
Sohbet
Bakış Açıları
Birinci İznik Konsili
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Remove ads
Bu ekümenik konsil, tüm Hristiyan âlemini temsil eden bir meclis aracılığıyla Kilise içinde uzlaşma sağlama çabalarının ilk örneklerinden biriydi.Corduba’lı Hosius’un müzakerelere başkanlık etmiş olması muhtemeldir.[1][2] Konsilin başlıca başarıları, Tanrı Oğlu’nun ilahi tabiatına ve Tanrı Baba ile olan ilişkisine dair Christolojik meselenin çözüme kavuşturulması,[3] İznik İkrarı'nın (İman Açıklamasının) ilk kısmının oluşturulması, Paskalya tarihinin değişmez şekilde kutlanmasını zorunlu kılması[4] ve erken dönem kilise hukukunun ilan edilmesidir.[5][6]


Remove ads
Arkaplan
Özetle
Bakış açısı
İskenderiye tartışmaları
İznik Konsili'nin toplanmasına sebep olan ana etken, İskenderiye ruhbanları arasında İsa'nın doğası, kökeni ve Baba Tanrı ile olan ilişkisine dair teolojik tartışmalardı.[7] Uzmanlar, bu tartışmanın 318 ile 322 yılları arasında başlamış olabileceğini öne sürmektedir.[8] Tartışmanın asıl kaynağı kesin olarak bilinmemekle birlikte, ana figürler Başpiskopos İskenderiyeli Aleksandros ve Presbüteros Arius idi.[9] Arius'un öğretilerinin bir kısmını, kendi yazılarından elimizde kalan birkaç parçadan bilsek de, çoğunluğunu rakiplerinden, özellikle Aleksandros ve İskenderiyeli Athanasius'tan öğreniyoruz.[10][11] Arius, Aleksandros'un kristoloji konusundaki öğretilerini eleştiriyordu. Aleksandros, İsa'nın ezelden beri Baba'dan meydana gelmiş Oğul Tanrı olduğunu savunurken; Arius ve takipçileri, yalnızca Baba'nın sonsuz olduğunu, Oğul'un Baba'dan doğduğunu veya yaratıldığını, dolayısıyla bir başlangıç noktasına sahip olup Baba'ya tabi olduğunu öğretiyordu.[12][13] Arius, Aleksandros'u, Sabellius'un öğretilerinin bir takipçisi olmakla suçluyordu. Sabellius, o dönemde Doğu'da genel olarak kabul edilenin aksine, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un tek bir kişi olduğunu savunuyordu.[14] Aleksandros, Mısır ve Libya'daki piskoposları bir araya getirerek bir konsil topladı ve bu konsilde Aleksandros'un görüşü benimsendi. Ancak Arius, konsilin kararlarını kabul etmeyi reddetti ve bunun sonucunda Aleksandros tarafından, bazı takipçileriyle birlikte, aforoz edilerek İskenderiye'den sürüldü.
Bunun ardından Arius, Roma İmparatorluğu'nun doğusundaki kiliselerde dolaşarak görüşünü yaymaya ve destek toplamak için piskoposlara mektuplar yazmaya başladı. Arius'un destekçileri arasında Nikomediyalı Eusebius ve Sezariyeli Eusebius bulunuyordu; bu piskoposlar, Arius'un görüşlerini ve İskenderiye Kilisesi'ne dönüşünü savunuyorlardı. Aleksandros da mektuplar yazarak kendi görüşünü savunmaya devam etti.[15][8]
Aleksandros ve Arius arasındaki teolojik tartışmaya paralel olarak, İskenderiye Kilisesi'nde Meletian Şizmi ortaya çıktı. Likopolis Piskoposu Meletius, Diocletianus zulmü sırasında hapsedilen İskenderiyeli I. Petros'un temsilcisi olarak görev yaptı. Ancak Petros'un 311'deki ölümünün ardından, ruhban kutsama yetkisini kullanmaya devam etti ve Petros'un yerine geçen Achillas ile Aleksandros'un otoritelerini tanımayı reddetti.[16][17]
Konstantin ve konsilin toplanması
324 yılında Doğu Roma İmparatoru Konstantin, Batı Roma İmparatoru Licinius'u mağlup ederek Roma İmparatorluğu'nun tek hükümdarı oldu.[18] Bu dönemde, muhtemelen Nikomediyalı Eusebius'tan, Aleksandros ve Arius arasındaki tartışmadan haberdar oldu. [19] Konstantin, Kilise içindeki bu anlaşmazlığın çözülmesi için birkaç mektup yazdı.[20] Bu, Konstantin’in Kilise'deki tartışmalara ilk müdahalesi değildi. Daha önce, Kuzey Afrika’daki Donatist şizmini çözmeye çalışmıştı. Önce Roma Piskoposu Miltiades’i anlaşmazlığı dinlemesi için görevlendirdi ve “Hiçbir yerde, hiçbir türden hiçbir şizm veya ayrılığın kalmasını istemiyorum.” diyerek Arles Konsili'ni topladı.[21]
Konstantin'in mektupları, vekili olarak Piskopos Cordubalı Hosius tarafından İskenderiye'ye götürüldü. Hosius, sonrasında Paskalya tarihini kararlaştırmaya yönelik bir konsil yönetti ve ardından Doğu piskoposlarını Antakya'ya çağırdı.
Bu konsil, Aleksandros'un görüşünü destekledi ve Oğul'un "yokluktan doğmadığı, fakat Baba'dan doğduğu; yaratılmadığı, fakat orijinal kalıp olduğu" yönünde bir inanç bildirgesi yayımladı. Ayrıca Arius'a karşı afarozlar da ekledi.[22][8] Caesarealı Eusebius ise Baba ve Oğul'un farklı doğalara sahip olduğunu söylediği için geçici olarak aforoz edildi.[23][24]
Sonrasında piskoposlar, ya kendi teşvikleriyle ya da Konstantin'in emriyle, "büyük ve hiyerarşik konsil" için Asia Minor'da, Ankara'da toplandılar. Ancak daha sonra Konstantin, konsili Nikomedia'daki başkentine yakın olması sebebiyle, hem kendisinin kolayca ulaşabileceği hem de imparatorluğun her yanından piskoposların rahatça gelebileceği Bitinya'daki İznik'e taşıdı.[25][26] Ayrıca imparator, yönetiminin 20. yılı için İznik'te bir kutlama planlamıştı.[27]
Katılım ve düzenlemeler
Konsil için gerekenler, piskoposların yolculukları da hesaba katılarak, İmparatorluk hazinesinden karşılandı.[28] Antakyalı Athanasius'un verdiği geleneksel olarak kabul gören 318 kişilik bilgiye dayanarak, çağdaş raporlar katılımcı sayısının 250 ile 300 arasında olduğunu gösteriyor.[29] 318 aynı zamanda Yaratılış Kitabı'na göre İbrahim'in ev halkının sayısıydı.[30] Konsilin son kararını imzalayan kişiler olarak 200-220 isim yazıyor.[31] Her piskoposun presbiteroslarını ve diyakozlarını da hesaba katarsak, toplam katılım 1200 ile 1900 arasında oluyor.[28] Yirmi tane Mısır ve Libya'dan, elli tane Filistin ve Suriye'den ve yüzden fazla Asia Minor'dan olacak şekilde katılımcıların çoğu doğuluydu.[30] İran ve İskitya'dan birer piskopos vardı.[31] Batıdan katılanlar ise Hosius, Kartacalı Caecilianus, Die'li Nicasius, Calabria'lı Markos, Pannonia'lı Domnus, Victor ve Vicentius ile Roma piskoposu Silvester'i temsilen iki presbiterosdu. Doğu piskoposlarından Arius'un ana destekçileri Nikomedia'lı Eusebius, Caesarea'lı Eusebius, Efesoslu Menophantus, Scythopolis'li Patrophilus, Neronias'lı Narcissus, Marmarike'li Theonas, Ptolemais'li Secundus ve İznik'li Theognis idi. Ana Arius karşıtları ise İskenderiyeli Aleksandros, Antakyalı Eustathius, Ankaralı Markellos ve Yeruşalim'li Makarios'du.[32]
Konsil, İznik'in İmparatorluk sarayında gerçekleşti.[33] Caesarea'lı Eusebius'un tanımına göre piskoposlar, yüksek ihtimalle dikdörtgen bir bazilikada toplandılar.[34]
Remove ads
Toplantılar
Özetle
Bakış açısı
Konstantin, piskoposların gelişinin ardından konsili resmi girişle açtı. Eusebius, onu "Tıpkı Tanrı'nın göksel melekleri gibi, parlak pelerini ışık hüzmeleri gibi parlayarak, mor bir elbisenin ateşli ışığıyla aydınlanıyordu ve altın ve değerli taşların göz kamaştırıcı parlaklığıyla süslenmişti." diyerek betimliyor. Sonrasında katılımcıların çoğunun bildiği Grekçe yerine Latince kullanarak bir açılış konuşması yaptı.[35] 5. yüzyıl kilise tarihçisi Sokrates Skolastikus, açılış tarihi olarak 20 Mayıs 325'i veriyor; ancak haziranın sonlarında da olabilir.[36][37]
Yüksek olasılıkla Konstantin'in temsilcisi olarak Hosius konsile liderlik etti.[38][39] Konstantin de tartışmalara (Grekçe olarak) katıldı ancak bir piskopos olmadığı için kendisini oy verenlerden biri olarak görmedi.[38] Sonraki konsillerin aksine İznik Konsili'nde detaylı bir "acta" olmadığı için konsildeki tartışmaların kesin sırası belirlenememektedir.[40] O dönemin kilise konsillerinin modeli Roma Senatosu'ndan alınmıştır. Yani yöneten kişi yüksek derecede kontrole sahiptir, ve katılımcılar hiyerarşiye bağlı olarak sırayla konuşurlar.[41] Muhtemelen tartışılan ilk konu, Caesarea'lı Eusebius ve diğer piskoposların Antakya'daki afarozlarıydı, çünkü konsilin devamına katılıp katılamayacaklarını bu belirleyecekti.[42] Eusebius'a göre onun iman açıklaması kabul edildi ve kendisi geri alındı. Antakyalı Eustathius'un bir kaydı, Eusebius isimli birinin iman açıklamasının konsil tarafından reddedildiğini söylüyor, ancak bu muhtemelen Nikomedia'lı Eusebius'unki idi.[43]
Eski ikrarlara bakılarak bir iman ikrarı taslağı oluşturuldu (muhtemelen daha küçük bir topluluk tarafından), ve her bölümü konsil tarafından tartışıldı. İkrarın son halini kabul eden piskoposların sayısı büyük bir çoğunluktu; ancak, iki piskopos bu ikrarı kabul etmedi.[44] Ariusçu konusunun yanı sıra konsil aynı zamanda Paskalyanın tarihini hesaplama konusunu da ele aldı, ve bazı Doğu piskoposlarının karşı çıkmalarına rağmen Roma ve İskenderiye metodunu kabul etti.[45] Piskoposlar ayrıca Meletian şizmi konusunda da bir karara vardılar ve 20 kanon çıkardılar. Konsil, temmuzun ilk aylarında kapandı.[46] Piskoposlar, Konstantin'in yönetiminin 25 Temmuz’daki 20. yıldönümü kutlamalarına davet edildiler. Hem piskoposlar hem de imparator, konsilin kararlarının imparatorluk boyunca yayılmasını isteyen mektuplar yazdılar. Bu mektuplar, kilise içindeki birliği ve konsilin kararlarının etkinliğini sağlama amacı taşıyordu.[47]
Remove ads
Ekümenik Konsil
Özetle
Bakış açısı
Birinci İznik Konsili, Kilise'nin ilk ekümenik konsiliydi. İznik, "teorik olarak olsa bile Roma İmparatorluğu'nun her yerindeki kiliselerin temsil edildiği, bütün kilisenin genel olarak çağrıldığı ve toplandığı ilk girişimdi."[48]
Grekçe'den gelen (Antik Yunanca οἰκουμένη oikouménē, kelime anlamıyla "yaşanılan yer") "ekümenik", "dünya çapında" anlamına gelir, ancak genellikle bilinen yaşanılan Dünya ile sınırlandırılır[49] ve bu dönemde Roma İmparatorluğu ile neredeyse eş anlamlıdır. Terimin bir konsil için en erken kullanımı, Eusebius'un Konstantin'in Hayatı[50] adlı eserinden, 338 civarından kalmıştır ve burada "Ekümenik konsil çağırdı" (σύνοδον οἰκουμενικὴν συνεκρότει, sýnodon oikoumenikḕn synekrótei)[51] ifadesi yer alır. Ayrıca, Papa Damasus I ve Latin piskoposlara 382 yılında Birinci Konstantinopolis Konsili'nden gönderilen mektup da bu terimi içerir.[52]
Kilisede bir karara varmak amacıyla bütün Hristiyan dünyasını temsilen bir heyetin ilk defa toplanmasıyla tarihi bir öneme sahip olan bu konsil,[53] Kristoloji'nin teknik yönlerinin tartışıldığı ilk olay olmuştur.[53] Genel ikrar ve kanonların kabul edilmesi için bir başlangıç yapılmıştır. Bu konsil, genel olarak Hristiyan tarihinde yedi ekümenik konsilin dönemi için bir başlangıç olarak kabul edilir.[54]
Sonuçlar
Özetle
Bakış açısı
İznik İman İkrarı
Konsil, Hristiyan inancının bir özeti niteliğinde bir iman ikrarı oluşturdu. Pek çok ikrar zaten mevcuttu ve bunların çoğu, Arius dahil pek çok konsil üyesine uygundu. En erken zamanlardan beri, pek çok ikrar Hristiyanları tanımlamak, ayırmak ve tanıtmak için hizmet etmiştir, özellikle vaftiz sırasında. Örnek olarak, Roma'da özellikle Lent ve Paskalya dönemlerinde Havarilerin İman İkrarı popülerdi. İznik Konsili'nde ise, kilisenin imanını açıkça tanımlayan, kilisede olanların iman ettiği, ancak kilisede olmayanların reddettiği bir iman ikrarı kabul edilmiştir. Bu ikrar, o dönemdeki Hristiyanların inançlarını netleştiren ve ortak bir temele oturtan bir metin olarak tarihsel bir öneme sahiptir.
İznik İman İkrarının orijinali şudur:
Biz, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı, her şeye gücü yeten Baba olan tek Tanrı'ya inanıyoruz. Ve tek Rab İsa Mesih'e, Tanrı'nın Oğlu, Baba'dan doğan, yani Baba'nın özünden doğan, Tanrı'dan Tanrı, ışıktan ışık, gerçek Tanrı'dan gerçek Tanrı, doğmamış, Baba ile aynı özden olduğuna, gökteki ve yerdeki her şeyin onun aracılığıyla yaratıldığına inanıyoruz. O, biz insanlar için ve bizim kurtuluşumuz için indi ve enkarne oldu (beden aldı), insan oldu, acı çekti ve üçüncü günde dirildi, Göğe çıktı, yaşayanları ve ölüleri yargılamak için geliyor. Ve kutsal Ruh'a inanıyoruz. Ve "bir zamanlar yoktu sonradan var oldu" ve "doğmadan önce yoktu" diyenler ve onun, var olmayan şeylerden veya başka bir hipostazdan veya özden meydana geldiğini söyleyenleri veya Tanrı'nın Oğlu olduğunu tasdik eden hipostaz ve özün değişmesini/değiştirilmesini söyleyenleri, Evrensel ve Havarisel Kilise lanetler.
İnanç esasları 381 yılında Birinci Konstantinopolis Konsili tarafından değiştirilmiştir.
Ayrıcı öğeler
İznik İkrarı'nın bazı ayırıcı öğeleri, muhtemelen Cordova'lı Hosius'un elinden eklenmiştir ve bazıları özellikle Ariusçu bakış açısına karşı olarak eklenmiştir.[55][56]
- İsa Mesih özellikle ilahiyatını ikrar edecek şekilde "ışıktan ışık ve Gerçek Tanrı'dan Gerçek Tanrı" olarak tanımlanmıştır.
- İsa Mesih'in "yaratılmadığı, doğduğu" söyleniyor, bununla O'nun, yoktan yaratılmış aciz bir yaratık olmadığı, ancak gerçek Tanrı'nın Oğlu olduğu, "Baba'nın özünden" olduğu vurgulanmıştır.
- İsa Mesih'in "Baba ile aynı özde" olduğu söylenmiş, İsa'nın "Gerçek Tanrı" olduğu ve Baba Tanrı'da "Gerçek Tanrı" olduğu, "Aynı özden" olduğu ilan edilmiştir. Yunanca homoousios terimi, Caeserea'lı Eusebius tarafından kullanılmıştır ve özellikle bu noktada kendi otoritesini kullanmak istemiş olabileceği düşünülmektedir. Bu maddenin özelliği İsa Mesih ve Baba Tanrı'nın "tek bir öze sahip" olduğu ifadesindeki muğlaklıktır ve gelecekte pek çok ciddi tartışmaya yol açmıştır.
Aforozlar
İkrarın sonunda, özellikle Ariusçuların iddialarına yönelik bir aforoz listesi bulunmaktadır.
- "Onun olmadığı bir zamanın var olduğu" görüşü, Oğul'un Baba ile birlikte sonsuz olduğu inancını sürdürmek amacıyla reddedilmiştir.
- "Bozulabilir ve değişime tabi tutulabilir" görüşü, Oğul'un da Baba gibi herhangi bir zayıflıktan ve kusurdan üstün ve en önemlisi nihai ahlaki mükemmeliyetten düşemeyeceği inancını sürdürmek için reddedilmiştir.
Bu şekilde, Ariusçular ve karşıtları tarafından kabul edilebilir olan vaftiz ikrarı yerine, konsil açıkça Ariusçuluğa karşı ve öz inançlarıyla uyumsuz olan bu ikrarı yayınlamıştır. Bu iman ikrarının metni, Eusebius'un cemaatine yazdığı bir mektubunda, Athanasius'un yazılarında ve farklı yerlerde korunmuştur. Homoousians (Koine Grekçesinden "aynı özden" olarak çevrilen ve 264-268'de Antakya Konsili'nde yasaklanan) Konstantin ve Hosius tarafından desteklendi ve terimin kullanımı yaygınlaştı; bu şekilde ikrar konsilde kabul edilmiştir.[57]
Sürgün
İmparator, öncesindeki kararı uygulayarak ikrarı kabul etmeyi reddeden herkesi sürgüne gönderdi. Arius, Theonas ve Secundus, ikrarı kabul etmeyi reddettiler ve afaroz edilmelerinin yanı sıra İlirya'ya sürüldüler. Arius'un işlerinin yakılması[58] emredildi ve destekçileri "Hristiyanlığın düşmanları" olarak adlandırılmaya başlandı.[59] Buna rağmen, karışıklık İmparatorluğun farklı bölgelerinde devam etti.[60]
Paskalya hesaplamasında Yahudi takviminden ayrılma
Paskalya, Yahudilerin Hamursuz Bayramı ve Mayasız Ekmek Bayramı ile ilişkilidir çünkü Hristiyanlar, İsa'nın ölümü ve dirilişinin bu bayramların kutlandığı döneme denk geldiğine inanırlar. 2. yüzyılda Papa Sixtus I kadar erken kaynaklarda bile bazı Hristiyanlar, Paskalya'yı ay takvimindeki Nisan ayının bir Pazar gününde kutlamıştır. Hangi ay takvimi ayının Nisan ayı olduğu konusunda karar vermek için Yahudi topluluğuna güvenmek zorundaydılar. 3. yüzyılın sonlarında Hristiyanlar, Yahudi takviminin düzensizliğinden memnuniyetsizlik göstermeye başladılar. Yahudilerin ay takvimine göre Nisan'ı hesaplamalarının yanlış olduğunu söylediler; çünkü bahar ekinoksundan önceye düşen bir ay seçiyorlardı.[61]
Bu düşünürler, Hristiyanların Yahudi bilgisine güvenmeyi bırakıp hangi ayın Nisan olarak kullanılacağına kendi hesaplamalarıyla karar vermeleri gerektiğini ve Paskalya tarihinin, kendi bağımsız hesaplamalarıyla oluşturdukları "Hristiyan Nisanı" olarak düşünülecek ve bahar ekinoksundan her zaman sonra olacak bir ay olması gerektiğini söylediler. Bu gelenekten kopuşu, Yahudilerin 14 Nisan'ın geçmişte her zaman ekinokstan önce olduğunu göz ardı ederek asıl gelenekten kopanlar olduklarını söyleyerek savundular.[62] Diğerleri ise, Yahudi hesaplamalarının Hristiyan bakış açısına göre hata içerse de, hesaplama için Yahudi takvimine güvenmeye devam edilmesi gerektiğini savundular.[63]
Bağımsız hesaplamalar yapılması gerektiğini savunanlarla Yahudi takvimine güvenmeye devam edilmesi gerektiğini savunanlar arasındaki tartışma, resmi olarak konsilde çözüldü. Roma ve İskenderiye'de zaten kullanımda olan bağımsız hesaplama yöntemi seçildi. Dolayısıyla Paskalya, Yahudiler tarafından belirlenen bir Nisan ayı yerine, Hristiyan kriterine göre seçilen bir ay takvimi ayının Pazarına, yani bir "Hristiyan Nisanı"na denk gelecek şekilde kutlanmaya başlandı.[4] Yahudi takvimine güvenmeye devam etmeyi düşünenler ("protopaschites" olarak adlandırıldılar), çoğunluğun görüşüne dönmeleri gerektiği konusunda teşvik edildiler. Protopaschite'ları eleştiren ve 4. yüzyılın sonlarına tarihlenen bazı vaazlar[64] ve kanonlar[65] bunun hemen gerçekleşmediğini gösteriyor.
Bu iki kural - Yahudi takviminden bağımsızlık ve dünya geneli birlik - bu konsil tarafından koyulan ve özellikle Paskalya ile ilgili olan tek kurallardır. Hesaplama ile ilgili hiçbir detay verilmedi, pratikte çözülmeye bırakıldı ve bu durum, günümüzde bile çözülmemiş pek çok sayıda tartışmanın doğmasına sebep oldu.
Konsil, Paskalya'nın hiçbir zaman Yahudi takvimindeki 15 Nisan (Mayasız Ekmek Bayramı'nın ilk günü) olamayacağını da belirtmemiştir. Fin Ortodoks Kilisesi, şöyle açıklıyor: "325'teki İznik Konsili'nin tanımına göre, Paskalya, ilkbahar ekinoksunu takip eden dolunaydan sonraki ilk Pazar günü kutlanacak, ancak her zaman Yahudi Hamursuz Bayramı'ndan sonra olacak. İlkbahar ekinoksunun tarihi 21 Mart olarak hesaplanmıştır."[66] L'Huillier, bu strateji sayesinde hiçbir zaman Ortodoks Paskalyası'nın Hamursuz Bayramı'ndan önce olmaması başarısına dikkat çekmiştir.[67]
Meletian şizminin çözümü
Erken dönemin sapkın bir tarikatı olan Meletian şizmi, İznik Konsili'nde tartışılan önemli bir konuydu. Meletius'un, otoritesini kullanamadan ve piskopos atayamadan, kendi şehri olan Mısır'daki Likapolis'te kalması kararlaştırıldı. İnsanlarını ruhbanlığa atamak amacıyla şehrin çevresinde dolaşması veya farklı bir diyokezye girmesi yasaklandı. Meletius, piskoposluk ünvanını elinde tutmaya devam etti, ancak onun tarafından kutsanan ve atanan ruhbanların başlarına el konularak, kutsanmayı tekrar almaları kararlaştırıldı; yani Meletius tarafından gerçekleştirilen ruhbanlığa atama geçersiz sayılacaktı. Meletius tarafından kutsanmış olan ruhbanlar, Aleksandros tarafından kutsananlara öncelik vermek zorundaydılar ve piskopos Aleksandros'un izni olmadan hiçbir şey yapmaları yasaklanmıştı.[68]
Meletian olmayan bir piskoposun ölümünde boş kalan koltuğu, layık olduğu ve Aleksandros'un popüler oylamasında onaylandığı sürece bir Meletian'a verilebilir. Meletius'un hakları ve yetkileri elinden alındı. Ancak bu kararlar boşunaydı, çünkü Meletian'lar Ariusçulara katıldılar ve Athanasius'un baş düşmanlarına katılarak daha büyük bir sorun yarattılar.[69]
Kanonun yayınlanması
Konsil (tam sayısı kesin olmasa da) kanon adı verilen 20 tane kural yayınladı; bunlar, disiplin kurallarıydı. İznik ve İznik Sonrası Babalar'da listelenen bu kurallar şu şekildedir:[70]
- Ruhbanlar için kendi kendini hadım etmenin yasaklanması
- Katekümenler için (vaftiz için hazırlanan insanlar) minimum bir hazırlık dönemi oluşturulması
- Bekaret yemini etmiş bir erkek ve bir kadının aynı evde birlikte yasallaştırılmamış ve erdemli olarak aynı evde yaşamasının yasaklanması (Syneisaktism'i uygulayan sözde virgines subintroductae)
- Bir piskoposun atanmasında en az 3 bölgesel piskoposun bulunması[58] ve bir metropolit piskoposun onayının gerekmesi
- Her yıl en az 2 bölgesel sinod'un toplanması
- İskenderiye, Roma ve Antakya piskoposluklarına büyük bölgeler üzerinde yetki verilme amtik geleneğinin onaylanması
- Yeruşalim makamının onursal haklarının tanınması
- Erken bir bir tarikat olan Novatiyanistlerle anlaşmanın düzenlenmesi
- Gerekli araştırma yapılmadan atanan uzun süreli hristiyanların tanınmaması
- Düşen ama düştüğü öncesinde fark edilmeyen uzun süreli hristiyanların tanınmaması
- Buna layık olmadıkları düşünülse de zorunluluktan düşenlere karşı merhamet gösterilmesi
- Kilise için askeri görevini bırakanlar ancak sonrasında eski askeri pozisyonlarına geri dönmek için çabalayanların afaroz edilmesi ve tövbelerinin samimiyetine bağlı olarak komünyona daha erken dönmelerine izin verilebilmesi
- Ölüm döşeğinde olana kefaretçilerin komünyon alabilmesi ancak eğer iyileşirlerse tekrar komünyon almadan önce kefaretlerini bitirmelerinin gerekmesi
- Düşen katekümenlerin tekrar katekümen olmalarına izin verilmeden önce üç yıl dinleyici olmaları
- Piskoposların, presbiterosların ve diyakozların yönetmek amacıyla komşu şehirlerde dolaşmaması
- Kendi kiliselerine dönmeyi reddeden ruhbanların afaroz edilmesi ve dolaşan ruhbanlar tarafından ruhbanlığa atananların atanmasının boş ve anlamsız görülmesi
- Ruhbanlar içerisinde faizin yasaklanması
- Efkaristiya (Kutsal Komünyon) alımında piskopos ve presbiterosların her zaman diyakozlardan önce gelmesi
- Paulian kafirleri tarafından yapılan vaftizlerin geçersiz ilan edilmesi
- Pentekost döneminde pazar günleri diz çökmenin yasaklanması (Paskalya öncesi 50 gün). O zamanda dua için normal duruş ayakta durmaydı, Doğu Hristiyanları için bu durum hala böyle. Diz çökme daha çok tövbe ve kefaret olarak görülürdü ve bu Paskalya zamanı ve pazar günlerinin doğasından uzak görülürdü. Bu kanon sadece belirtilen zamanlarda birliğin sağlanması için hazırlanmıştır.
Remove ads
Etkileri
Özetle
Bakış açısı
Kısa zamanda, konsil tartışılan konuların hepsini hemen çözmeyi başaramamıştı ve bir süre daha tartışmalar ve anlaşmazlıklar devam etti. Konstantin'in varisi olarak Constantius II ve Valens isimli iki Ariusçu imparator geldi. Valens, açıkça görülen kilisesel sorunları çözemedi ve İznik İkrarı üzerine Aziz Basileios ile başarısız bir tartışmaya girdi.[71]
Pagan güçler de varlıklarını sürdürdüler ve paganizmi İmparatorluk tahtına tekrar getirmeye çalıştılar (bkz. Arbogast ve Julianus Apostata). Ariusçular ve Meletianlar, kaybettikleri neredeyse bütün haklarını tekrar kazandılar; bunun sonucu olarak Ariusçuluk, yayılmaya devam etti ve 4. yüzyılın geri kalanında tartışmalara konu olmadan varlığını sürdürdü. Neredeyse anında, Konstantin'in kuzeni ve bir Ariusçu piskopos olan Nikomedia'lı Eusebius, mahkemede nüfuzunu kullanarak Konstantin'in desteğini proto-ortodoks İznik piskoposlarından Ariusçulara çekti.[72]
Antakyalı Eustathius, 330'da görevinden alındı ve sürgün edildi. İskenderiye piskoposu olarak Aleksandros'un yerine geçen Athanasius, 335'teki Birinci Tire Sinodu'nda görevden alındı; 336'da Ankara'lı Marcellus da onu takip etti. Arius, kiliseye geri alınmak üzere İstanbul'a döndü ancak geri alınamadan kısa bir süre önce öldü. Sonraki yıl, Konstantin, Ariusçu piskopos Nikomedia'lı Eusebius tarafından vaftiz edildikten sonra öldü ve "ölümüyle İznik Konsili'nden sonraki savaşın ilk etabı bitmiş oldu."[72]
Remove ads
Konstantin'in Rolü
Özetle
Bakış açısı
Hristiyanlık, İmparatorluk'ta henüz yasallaştırılmamıştı; Diyokletian zulmü, 311'de Galerius'un yönetimi sırasında son bulmuştu. Galerius zulmü bitirse de, Hristiyanlık, 313'te Konstantin ve Licinius'un Milano Fermanı'nda karar kılana ve Hristiyanlara yasal koruma ve tolerans sağlanana kadar imparatorlukta yasal olarak korunmuyordu. Ancak, İznik Hristiyanlığı, 380'teki Selanik Fermanı'na kadar Roma İmparatorluğu'nun resmi devlet dini olarak kabul edilmiyordu. Aynı zamanda paganizm de yasal olarak varlığını sürdürdü ve toplu buluşmalarda bulunmaya devam etti. İznik Konsili'ne kadar, Konstantin para basımında ve resmi motiflerinde pagan kültü olan Sol Invictus'la ilişkilendirilmeye devam etti. Başlangıçta, Konstantin yeni tapınakların inşasını teşvik etti[73] ve geleneksel kurbanlara izin verdi.[74] Yönetiminin sonlarında ise Roma tapınaklarının yıkılması ve yağmalanması emrini verdi.[75][76][77]
Konstantin'in İznik'teki rolü, onun İmparatorluktaki nihai medeni lider ve otorite oluşuydu. İmparator olarak, medeni düzeni sağlama görevi ona aitti ve Kilise'nin de tek bir düşüncede ve barış içinde olmasını istiyordu. Piskopos Aleksandros ve Arius arasındaki anlaşmazlığı ilk öğrendiğinde, "fazlasıyla rahatsız oldu" ve onları tartışmayı başlattıkları ve halka açılmasına izin verdikleri için "eleştirdi".[78] Aynı zamanda Paskalya'nın kutlanması konusundaki "farklı fikirlerin" de farkında olarak "onurlandırılmış" piskopos Cordova'lı Hosius'u yerel bir kilise konsili oluşturması ve "ayrılık içinde olanları birleştirmesi" için gönderdi.[78] Bu elçilik başarısız olunca, İznik'te bir sinod çağırdı ve "her ülkeden kiliselerden en saygı duyulan adamları" davet etti.[79]
Konstantin, gelenlerin seyahat ve barınma masraflarını kamusal fonlardan sağladı.[80] Ayrıca misafirlerine "onursal bir şekilde davranılması" amacıyla "sarayda büyük bir salon" hazırladı ve döşedi.[80] Konsilin açılışında, "piskoposları oy birliği ve uyum için teşvik etti" ve onlardan Kutsal Yazılara uymalarını istedi: "O halde, tüm tartışmalı anlaşmazlıklar bir kenara bırakılsın; ve sorunların çözümünü ilahi ilhamla verilmiş kelamda arayalım."[80]
Sonuç olarak, Arius ve kilise doktrini hakkındaki tartışma başladı. "İmparator, iki tarafın da konuşmalarına sabırla dikkat verdi" ve kararı piskoposların kararına bıraktı.[81] Piskoposlar, önce Arius'un öğretilerini afarozladılar, doğru doktrinin ikrarı olarak İznik İkrarı'nı ortaya çıkardılar. Arius ve takipçileri kabul etmeyi reddedince, piskoposlar kiliseden afaroz ederek onların üzerine ruhani yargı ilan etti. Ruhani kararı saygıyla karşılayan ve sıkıntının devam etme riskini gören Konstantin de onların üzerine medeni yargı ilan ederek sürgüne gönderdi. Bu, Hristiyanlıktaki doktrinsel ortodoksluğu korumak amacıyla seküler güçlere başvurmanın bir ilkiydi ve sonraki Hristiyan imparatorlarının, Hristiyan şiddeti ve şehitlik olarak tanımlanabilecek bir Hristiyan direnişi döngüsüne sebep olması için bir örnek teşkil etti.[82]
Remove ads
Yanlış Anlamalar
Özetle
Bakış açısı
İncil Kanonu
Konsilde İncil kanonunun tartışıldığına dair hiçbir tarihi kayıt yoktur.[83] Muratori kanonu yazıldığında, İncil kanonunun gelişimi zaten neredeyse tamamlanmıştı (Antilegomena ismi verilen ve otantikliği ile değeri tartışılan bir takım metinler hariç).[84] Kanonun İznik Konsili'nde oluşturulduğu fikrine dair ana kaynak Voltaire gibi görünüyor. O, konsilde incelenen kitapların hepsinin bir altara konulduğu ve düşmeyenlerin kanon olarak seçildiği hikayesini popülerleştiren kişiydi. Bu kurmaca hikayenin kaynağı, 887'den kalma Synodicon Vetus isimli,[85] erken Kilise konsilleri hakkında tarih dışı kurmaca bir yazıdır.[86]
331'de Konstantin, Konstantinopolis piskoposu için 50 tane İncil sipariş etmiştir, ancak bunlar hakkında çok az şey bilinmektedir (hatta bu 50 kitap Eski ve Yeni Ahit'in mi, sadece Yeni Ahit'in mi yoksa İncil'lerin mi 50 kopyası olduğu bile kesin değildir). Bazı araştırmacılar, bu isteğin kanon listesi için bir motivasyon olabileceğini düşünmektedir. Hieronymus'un Judith önsözünde, Yudit Kitabı'nın "Kutsal Yazılar içerisinde bulunmasının sebebinin İznik Konsili" olduğu yazmaktadır.[87] Ancak modern araştırmacılar, Edmond Gallagher gibi, konsilde İncil Kanonu seçimine dair bir şey olduğu konusuna şüpheyle yaklaşmaktadırlar.[88]
Üçlü Birlik
İznik Konsili'nde tartışılan ana konu İsa'nın ilahiyatıydı. "Teslis" terimi zaten Antakyalı Theophilus'un yazılarında (MS 115-181) Theos, Logos ve Sophia[89] (Baba, Oğul ve Kilise Babaları tarafından bu şekilde anılan Kutsal Ruh) olarak anılmıştır, ancak araştırmacılar, okurlarının öncesinde de bu terimi bildiklerini düşünüyorlar. Ayrıca bir yüzyıl önce, "Teslis" (Grekçe Τριάς, Yunanca trinitas) terimi Origen ve Tertullian'ın yazılarında da kullanılmıştır. Bir anlamda, genel bir "ilahi üçlü" düşüncesi Polikarp, İgnatius ve Şehit Iustinus'un 2. yüzyıl yazılarında kullanılmıştır. Baba ile Oğul arasındaki ilişki 362 yılında tam anlamıyla yerleşene kadar, Kutsal Ruh ile ilgili sorular genel olarak göz ardı edilmiştir.[90] Doktrinin tam anlamıyla yerleşmiş formu, 381'deki Konstantinopolis Konsili'ne kadar gerçekleşmemiştir[91] ve son formu Nissalı Gregori tarafından oluşturulmuştur.[92]
Konstantin
Konstantin birleşik bir kilise istese de, İsa'nın doğası konusunda homoousian görüşü için ısrar etmemiştir. Konstantin konsilde hiçbir İncil oluşturmadı. Konstantin'in kiliseye dair sempatik ilgisine rağmen, konsilden 11 veya 12 yıl sonrasına kadar vaftiz olmamıştır çünkü olabildiğince çok günahının silinmesi için vaftizi olabildiğince geç yapmak istemiştir.[93]
Remove ads
Tartışmalı konular
Özetle
Bakış açısı
Protestan teolog Philipp Schaff'a göre, "İznik babaları kanonu yeni bir şey olarak değil, geçmişten beri var olan kilise geleneklerini onaylar şekilde ortaya koymuş ve İskenderiye'ye olan özel ilgi, orada var olan sorunlarla ilgilidir. Roma sadece örnek için orada bulunur, Antakya ve diğer piskoposluklar veya vilayetlerin kabul edilen hakları sağlanmıştır. İskenderiye, Roma ve Antakya piskoposlukları büyük ölçüde eşit derecede görülüyorlar." Bu şekilde, Schaff'a göre, Aleksandriya Piskoposu, Roma Piskoposu'nun kendi piskoposluğu ile ilgili yetkisi gibi, Mısır, Libya ve Pentapolis eyaletleri üzerinde yetkiye sahip olacaktı.[94]
Ancak Peder James F. Loughlin'e göre, alternatif bir Katolik yorum mevcuttur. Kanonun Katolik anlayışından yana olan, "sırasıyla cümlenin dil bilgisel yapısından, fikirlerin mantıksal sırasından, Katolik analojiden, Bizans Patrikliğinin ortaya çıkış süreciyle karşılaştırmadan, ve antiklerin otoritesinden ortaya çıkan" beş farklı argüman içerir.[95] Bu yoruma göre, kanon Roma Piskoposunun kendi otoritesiyle diğer patriklerin yetki alanlarını kabul ettiğini gösterir. Bu yorum Katolik Papalık anlayışıyla uyumludur. Bu şekilde Antakya "Oriens diyosezi içerisinde benzer bir otoriteye sahipken", İskenderiye'nin Mısır, Libya ve Pentapolis üzerinde otoritesi vardı[58] ve hepsi Roma Piskoposu'nun otoritesinden geliyordu. Loughlin'e göre, bu, Roma Piskoposunun geleneksel bir şekilde, Aleksandriya ve Antakya'daki iki metropolit piskoposuyla ilgili bir meselede müdahale etmesinin tek mümkün sebebiydi.[95]
Ancak Protestan ve Katolik yorumlar, tarihsel olarak konsil zamanında kanon tarafından bahsedilen piskoposların, kendi diyosezlerini yönettikleri üzerinde yoğunlaşmaktadır (Schaff'ın söylediği gibi Roma Piskoposu, İtalya diyosezini; Loughlin'in söylediği gibi Antakya Piskoposu, Oriens diyosezini; Karl Josef von Hefele'nin söylediği gibi İskenderiye Piskoposu, Mısır diyosezini yönetiyordu.[96] Hefele'ye göre Konsil, İskenderiye'ye "bütün kamusal Mısır diyosezini" atamıştır. Ancak bu çıkarımların yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Konsil zamanında Mısır diyosezi yoktu, ancak İskenderiye diyosezi olarak biliniyordu; bu sebeple konsil onu İskenderiye'ye atamış olabilir. Antakya ve İskenderiye, kamusal Orient diyosezi içerisinde bulunuyordu ve Antakya baş metropolisti olsa da, ikisi de tamamını yönetmiyordu. Benzer şekilde, Roma da Milano da kamusal İtalya diyosezi içerisinde bulunuyordu ve Milano baş metropolisti olarak görev yapıyordu.[97][98]
Protestan yazar Timothy F. Kauffman tarafından bahsedilen 6. kanona yönelik coğrafi sorun, konsil zamanında her piskoposun bütün bir diyosez üzerinde yetkili olduklarının sanılmasından kaynaklanan zaman dışı bir düzeltilmeydi.[99] Kauffman'a göre, Milano ve Roma her ikisi de İtalya Piskoposluğu içinde yer aldığı gibi, Antakya ve İskenderiye de Oriens Piskoposluğu içinde yer alıyordu. Bu durum, toplanan piskoposlar arasında Roma ile İskenderiye arasında belirgin bir "yapısal uygunluk" olduğunu açıkça ortaya koyuyordu; her ikisi de, başlıca metropolisi olmadığı bir piskoposluğun paydaşı olmuştu. Roma'nın İtalya'daki yetki alanı, Diocletianus'un 293'te imparatorluğu yeniden düzenlemesinden beri şehrin çevre bölgeleri olarak tanımlanmıştır ve kanonun en erken Latin versiyonu bunu belirtmektedir.[100]
Roma ve Milano'nun İtalya üzerindeki yetkisi, bölgesel anlaşmalarla alakalı birer örnekti ve konsille ilgili sorunlara yönetimsel bir çözüm sağladı. Bu sorunlar, İskenderiye ve Antakya'nın Oriens diyosezindeki yetki alanlarının nasıl tanımlanması gerektiğiyle ilgiliydi. 6. kanonda konsil, "Roma piskoposu için de geleneksel olduğu gibi" diyosezin çoğunu Antakya'nın yetki alanı içerisinde bırakmış ve bazı bölgeleri İskenderiye diyosezine devretmiştir.[101]
Remove ads
İçindekiler
Bibliyografya
Wikiwand - on
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Remove ads