Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İskenderiyeli Athanasios[a] (y. 296–298 – 2 Mayıs 373),[1] 4. yüzyılda yaşamış önemli ilahiyatçı, İskenderiye Piskoposu, Kilise Babası ve azizdir.[2][3] Ortodoks Hristiyanlığın oluşumunda önemli katkıları olduğu için "ortodoksluğun babası"[1][4] olarak da adlandırılır.[5] Hristiyan teolojisi üzerinde önemli bir etki bırakmış ve Hristiyan doktrininin şekillenmesinde katkı sağlamıştır.[6][7][8][9] Kıpti Kilisesi tarafından İskenderiye'nin 20. Papası kabul edilmektedir.[10][11]
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Ocak 2024) |
Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. (Ocak 2024) |
İskenderiyeli Athanasios | |
---|---|
Kilise Babası - Kilise Doktoru | |
Doğum | 296–298 İskenderiye |
Ölüm | 2 Mayıs 373 İskenderiye |
Kutsayanlar | |
Yortu | 18 Ocak (Bizans Geleneği) 2 Mayıs (Batı Geleneği) |
Athanasios, İsa'nın ilahi doğasını savunması ve Hristiyanlığın temel inançlarını belirleyen İznik Konsili'ndeki rolü nedeniyle önemli bir figürdür.[6][12] Ariusçuluk adı verilen bir öğretiye karşıtlığıyla bilinir. İznik Konsili'nde savunduğu, İsa'nın Tanrı olduğunu iddia eden doktrin; Hristiyanlığın resmî söylemi hâline gelmiştir.[12]
Athanasios, muhtemelen İskenderiye'de doğmuştur. Ailesi ve erken dönem eğitimi hakkında pek bir şey söylenemez. Hikâyeye göre, İskenderiyeli Aleksandros bir gün Athanasios'u arkadaşlarıyla kilise sakramentlerini taklit ederek oyun oynadığını görür ve onu yanına alır. Henüz genç yaşta göreve başladığı, piskoposu ile yakın ilişki içinde olduğu ve İznik Könsili'nde başdiyakoz olarak bulunduğu bilinmektedir.[4]
Athanasios'un doğum tarihi net bilinmemekle beraber, 296 ila 300 yılları arasında İskenderiye'de doğduğu varsayılır.[1][3][4] Çocukluk dönemi hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır.[4] Bu dönemle alakalı en dikkat çeken olay, İskenderiyeli Aleksandros ile tanışmasıdır. Hristiyan mı doğduğu yoksa sonradan Hristiyanlığı mı seçtiği ihtilaflı bir konudur. Genel kabul, Hristiyan bir ailede doğduğudur.[1] Nereli olduğu konusunda ihtilaf olsa da, Mısırlı veya Yunan olduğu düşünülmektedir. Bu iki olasılığı destekleyen bazı ipuçları mevcuttur. Ancak, Mısırlı olması kuvvetle muhtemeldir.[4][13] Hikâyeye göre, İskenderiyeli Aleksandros bir gün Athanasios'u arkadaşlarıyla kilise sakramentlerini taklit ederek oyun oynadığını görür ve onu yanına alır.[4]
Athanasios gençliğinde, Büyük Antonios dâhil olmak üzere, Mısır çöllerinin keşişleriyle birlikte oldu. Mısır'da yetişen bu kuşağa "çöl babaları"[14] denmekteydi. Athanasios, bu dönemde "çöl babaları"ndan kendi kendini disipline etme ve düşmanları tarafından bile saygı duyulmasını sağlayan çileciliği öğrendi.
Athanasios, Piskopos İskenderiyeli Aleksandros ile yakın ilişki içindeydi. İznik Könsili'nde başdiyakoz olarak bulundu. Konsilin oturumları ve tartışmalarında yer almasa da, resmî olmayan oturumlarda hararetle Ariusçulara karşı taraf tutmaktaydı.[4]
İskenderiyeli Aleksandros, İznik Könsili'nden döndükten beş ay sonra öldü ve 8 Şubat 326'da 33 yaşındaki Athanasios onun halefi olarak piskopos oldu.[11] Piskoposluğunun ilk yılları sakin geçti, ancak fırtınalı yıllar onu bekliyordu. Konsil, Ariusçuluğun kilisede yol açtığı bölünmeye çare olmamıştı. Arius hâlâ hayattaydı ve arkadaşı İznikli Eusebius, İmparator I. Konstantin üzerinde nüfuzunu yeniden kazanıyordu. Ariusçular, İznik mağlubiyetlerini ve Athanasios'un piskopos seçilmesini kabullenmeyerek onun hakkında imparatora suçlamalarda bulunuyordu.[4][15]
328-335 yılları arası, Athanasios'un yaşamının en zorlu dönemlerinden biriydi. İznik Konsili'nin tartışmaları devam ediyor ve piskopos seçilmesiyle ilgili rahatsızlıklar artıyordu. Bu zorluklar karşısında Athanasios, kendi konumunu korumak için baskı ve şiddetle karşı çıkmak zorunda kaldı. Bu sıkıntılı süreçte herhangi bir eser kaleme almadı.[13] Bu dönemde özellikle iki grup öne çıkıyordu: Ariusçular ve Meletiusçular. İznik Konsili ile Ariusçular aforoz edilmiş, Meletiusçular ise kiliseye tekrar kabul edilmiş, sorunlar çözülmüş gibi görünmüştü. Ancak süreç, konsilin arzu ettiği gibi ilerlememiş ve problemler çözülememişti. Meletiusçular, Aleksandros'un ölümüne kadar saygılı bir tutum sergileyerek herhangi bir problem oluşturmadı. Ancak Aleksandros'un ölümü ve Athanasios'un piskopos olarak seçilmesinin ardından, Ariusçular gibi piskoposluk seçimlerine itiraz ettiler. Bu itirazları sonuçsuz kaldı. Ancak Meletiusçular, Athanasios aleyhinde çalışmalarına devam ettiler ve ileride Athanasios'un ilk sürgününe sebep olacak olan John Arcaph olayını tertip ettiler.[4][15]
Bu dönemde Athanasios'un başlıca karşılaştığı zorluklardan biri, Arius'un kiliseye geri kabul edilmesine yönelik Konstantin ve İzmit Piskoposu Eusebius tarafından uygulanan baskılardı.[4] Athanasios, baskılara rağmen imparatora, önceden aforoz edilmiş birinin kiliseye tekrar kabul edilemeyeceği öne sürdü. Bu yanıt, imparator tarafından sürgün tehdidiyle karşılandı. Athanasios, bu duruma önlem amacıyla, Mısır'daki piskoposlar ve keşişlere ziyaretlerde bulunarak güven ortamı oluşturmayı amaçladı. Ayrıca, kendisini savunmak için arasında "Paganlara Karşı" (İngilizce: Against the Heathen) ve "Kelamın Vücut Bulması Üzerine" (İngilizce: The Incarnation of the Word) adlı eserlerin de olduğu çeşitli eserler kaleme aldı. Bu çalışmalarda kendi görüşlerinin tutarlılığını vurgulayarak diğer görüşlerin geçersizliğini ortaya koymaya çalıştı.[15]
Athanasios, 328'de selefi Aleksandros'un yerine patrik oldu ve aynı yıl I. Konstantin, Arius'un sürgün cezasını kaldırdı. Athanasios, Arius taraftarlarının ve Likopolisli Meletius'un karşı çıkmasına rağmen Mısır kilisesi tarafından piskopos olarak seçildi. Meletius, İznik Konsili'nin kararına karşın kilisenin yeniden birleştirilmesini istiyordu. Çok geçmeden Arius partisinin lideri tarafından Athanasios'un kendi kilisesine zulmettiği şeklinde bir söylenti yayıldı. Athanasios, 335'te Sur'da (Tyre) toplanan piskoposlar toplantısında sanık sandalyesine oturtuldu ve suçlamalara maruz kaldı. Toplantıda patrik Eusebius ve Arius yanlıları Athanasios'u azlettiler ve Athanasios'un Mısır'ın tahıl gemilerinin sevkini engelleyebileceği söyleyerek imparator I. Konstantin tarafından sürgüne gönderilmesini sağladılar. Athanasios 7 Kasım 335'te Almanya'nın Trier kentine sürgüne gönderildi ve orada Episkopos Trier'li Maximin'in yanına sığındı.
Konstantin'in ölümünden sonra oğulları, bitmek bilmeyen Ariusçuluk çatışmasından dolayı sürgüne gönderilen piskoposları geri getirme kararı verdiler. Ama 341'de Athanasios bir kez daha İskenderiye'yi terk etmeye zorlandı. Sonraki yılı Roma ve Aquileia'da geçirdi. Burada kaldığı süre içinde Papa I. Julius (337–351) ve Romalı ruhban kesimi ile iyi ilişkiler geliştirdi.
II. Konstantin'in 340 yılında ölümünden sonra Konstans Batı'nın neredeyse tek hâkimi oldu. I. Julius'un öğütlerine uyan Konstans, kardeşi II. Constantius'i 342'de Serdika (bugünkü Sofya) konsilini toplamaya ikna etti. Bu konsile, sürgüne gönderilmiş olan Athanasios ile yine Arius'a karşı olan ve sürgüne gönderilen Markell'in de çağrılmış olduğunu duyan doğulu piskoposlar konsili terk ettiler. Athanasios'un tekrar İskenderiye'ye dönebilmesi ancak Konstans'in kardeşi II. Konstantius'u bir iç savaşla tehdit etmesinden sonra mümkün olabildi.
Konstans'ın 450'de ölmesinden sonra, iktidar II. Konstantius tüm imparatorlukta gücü eline geçirdi ve Ortodokslara karşı baskıyı sertleştirmeye başladı. Athanasios imparator tarafından düzenlenmiş bir konsil tarafından yargılandı ve yeraltına geçmeye zorlandı. Sonraki yıllarda Athanasios çöllerdeki keşişlerine arasında katıldı. Roma tacı pagan imparator Julius'un eline geçince, imparatorun af kararı ile 8 Şubat 362'de Athanasios'un sürgün cezası tekrar kaldırıldı ve Athanasios bir kez daha İskenderiye'ye döndü. Aynı yıl Athasius, Tomus ad Antiochenos tartışması olarak bilinen Üçlü-Birlik inancını temel kabul edecek bir ruhban meclisi topladı.
Sürekli değişen politik ve dinsel dengelerden dolayı Athanasios beş kez, belki de yedi kez sürgüne gönderildi ve sonra geri getirildi. "Athanasios Contra Mundum" (Athanasios dünyaya karşı) şeklindeki Latince bir deyim bu durumu anlatır.
Kısmen tartışmalı bir teolojiye sahip olan Athanasios yeni bir teolojik sistem ya da terminoloji icat etmemiştir. En büyük meziyeti, Yunan felsefesinin çok fazla etkisi altında kalma riskine karşı Hristiyanlığı savunmuş olmasıdır. Yanlışlanması zor bir akıl yürütme aracılığıyla, Kutsal Kitap'ın vahyettikleri ile Yunan felsefesi arasındaki ayrımı göstermeyi başarmıştır.
Kutsal Ruh’un İlahiliği Üzerine Serapion’a I. Mektup eserinde Athanasios şunları söyler:
Öyleyse Tanrı bir Üçlü-Birliktir, kutsal ve eksiksizdir ve Tanrı; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ile birlikte Tanrı olduğunu açığa vurmaktadır. Özünün tam, eksiksiz olması ile öyle ki onun doğasında kendi özünden olmayan hiçbir yabancı şey bulunamaz. Biri yaratıcı diğeri yaratılmış olan iki farklı özden bir araya gelmemiştir, ancak tümüyle yaratıcı olan tek bir öze sahiptir...
Athanasios, Tanrı'nın hiyerarşik olarak üçlemede en üst düzeyde olduğu fikrini bütünüyle reddetmiştir. Buna göre, Oğul Baba'dan ilahi açıdan daha önemsiz ya da alt kademede değildir. Tıpkı bunun gibi Kutsal Ruh için de Oğul'dan daha az ya da daha alt mertebe olduğunu söylemek mümkün değildir. Her biri aynı öze sahip olduğu için, hepsi birbiriyle eşit, homojen ve eî di bir doğaya sahiptir. Öyle ki bunun anlamı her birinin aynı öz olması nedeniyle, her birinin varlığı birbirine bağlıdır ve özünde bir olan bu üçlü birlikteliğin kendisi Tanrı'dır.
Athanasios'a göre, Origenes'i takip ederek öğreten Arius'un söylediği gibi, Tanrı yaratan olmasından dolayı kelam olan Logos'a (Oğul) kainatın yaratılışı için bir araç olarak ihtiyaç duymamıştır. Arius'a göre Tanrı öncelikle evreni ve daha sonra Logos'u yaratarak Oğul/Logos'un dünyayı kurtarmak için gelişinin önünü açmıştır. Arius Logos'u aslında bir nevi, Tanrı'dan ziyade yaratılmış olanlar kümesine konumlandırmaktaydı. Buna karşılık Athanasios ise Oğul'un aslında Tanrı'nın özünün bir devamı olduğunu hatırlatmıştır. Bundan dolayı Oğul'un yaratılmış bir varlık olarak sınıflandırılması mümkün değildir. Oğul aynı öze sahip olmasından dolayı ezelden beri zaten her zaman Baba gibi olmuştur. Oğul güneşten gelen ışık gibi temsil edilebilir, öyle ki Tanrı'nın özünde bir ayrılık bulunmamaktadır, Baba ve Oğul tek bir varlıktır.
Athanasios, kelamın (Logos) beden alması (vücut bulması) ve Oğul'un ölümünü, Tanrı'nın tüm insanlığı kurtarma niyetini takiben açıklamaktadır. İnsan olma yoluyla Logos, insanlığı tanrılaştırmıştır. Oğul, sadece kendi ölümünü değil aynı zamanda tüm insanlığın ölümünü alt etmiştir. Logos insanlığın kurtuluşu ve ebedi yaşamın sağlanması için tamamen insan olmalıydı. Paganlara Karşı, isimli eserinde, Logos'un enkarnasyonu (vücut bulma) ve ölümü utanç verici olarak gösterilmekle birlikte, aynı zamanda insanlığın Tanrı'yı yüceltmesi için de daha fazla neden sağlamaktaydı.
Athanasios, Kelamın Vücut Bulması Üzerine, isimli eserinde İsa'yı insan bedenindeki Söz (Logos) olarak tanımlamıştır. İsa'nın tamamen insan olması durumunda ise İsa'nın tanrısallığı konusunda ısrarcı olma tutumu sergilemiştir (Tomus ad Antiochenos). İsa'nın ölümünü ise Logos'un Baba'ya geri dönüşü olarak tanımlamıştır.
Üçlü-Birlik inancını ifade eden amentü de onun adını taşımaktadır: Atanasyan Amentüsü.
Athanasios çok sayıda eser bıraktı ve bunları Yunanca kaleme aldı.
Aziz Antonius'un Yaşamı (Grekçe: Βίος και Πολιτεία Πατρός Αντωνίου): Çöl Babaları'ndan Antonios'un 360'larda ölümünden hemen sonra yazılmış ve hem doğu hem batıdaki Hristiyan keşişler için büyük bir ilham kaynağı olmuştur.
Aziz Antonius’un Yaşamı isimli eserinde; Hristiyan manastır yaşamının babası sayılan Aziz Antonius'un biyografisini konu edinmiştir. Antonius'u yakından tanıyan Athanasios'a, Antonius'un münzevi bir yaşamı nasıl tercih ettiği sorularını yönelten keşişler için yazılmıştır. Yunanca yazılmış olan bu kitap daha sonra Antakya'lı Evagrius tarafından Latinceye çevrilmiştir. Bu kitap, manastır yaşamına ilişkin genel fikirler ve bu münzevi yaşamın Batı Avrupa'da tanıtılması arasındaki ayrımda büyük bir rol oynamıştır. Augustinus bu kitabın kendisinin Hristiyanlığa geçiş kararı almasında etkili olduğu yönünde tanıklıkta bulunmuştur.
Kelamın Vücut Bulması Üzerine ve Paganlara Karşı isimli eserleri Athanasios'un temel doktriner tezleridir. Bu tezler, Ariusçuluk krizinden önce yazılmıştır.
Athanasios'un geniş bir yelpazedeki yazışmalarından yalnızca bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. Mektuplarının birçoğu kişisel ya da özel olmaktan ötedir. Aslında bunların çoğunluğu, resmî kararnameler (fermanlar) ve bazen de bütün bir tezi içermekteydiler. Ariusçuluk İhtilafı'nın tarihini ve Hristiyan doktrininin 4. yüzyıldaki gelişimini anlamak için oldukça yüksek önem arz eden bu mektuplar arasında özellikle Paskalya'nın ne zaman kutlanacağı konusundaki kararları ileten Bayram Mektupları ve Kutsal Ruh’un İlahiliği Üzerine Serapion’a yazmış olduğu 4 Mektup, bizlere vaftiz ve efkaristyanın bu dönemlerde nasıl anlaşıldığı ve pratiğe döküldüğü hakkında oldukça fazla bilgi sağlamaktadır.
Eski Ahit yorumlarını içeren ve genellikle çilecilikle ilgili olan kitapların sadece belli kısımları bugüne kalmıştır. Bunlar Bakirelik Üzerine, Aşk ve Otokontrol Üzerine ve Hastalık ve Sağlık Üzerine adlarını taşırlar.
Bunların dışında Athanasios, Yeni Ahit'in şu an kabul edilmiş olan 27 kitabını kanonik olarak tanımlayan ilk kişidir. O zamana kadar değişik farklı kanonik listeler dolaşmaktaydı. Onun oluşturduğu kanonik kitap listesi bir dizi ruhban toplantısında onaylandıktan sonra bugünkü Yeni Ahit hâline geldi.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.