Remove ads
Türkiye'de medya, emniyet, yargı ve yasa değişiklikleri yoluyla çatışmalar süreci Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
AK Parti Hükûmeti - Fethullahçı çatışması, önderliğini Fethullah Gülen'in yaptığı Fethullahçılar ile AKP hükûmeti arasında yaşanan; medya, sosyal medya, emniyet, yargı ve yasa değişiklikleri yoluyla genişleyen çatışmalar süreci. FETÖ'nün finansal destek mekanizması ve örgüte eleman kazandırma odağı haline gelen dershanelerin kapatılması yönündeki girişimler ve 3 bakanın istifa etmesine neden olan 17 Aralık yolsuzluk soruşturması ile açık bir çatışmaya dönüşen süreç, AK Parti'nin çok sayıda polisi görevden alması, sosyal medyaya düşen kasetler, HSK kanununun değiştirilmesi ile devam etti.
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz. |
Hükûmetin bazı cemaatçi kadroları yetkili makamlardan tasfiye etmeye başlamasının ardından İstanbul'da savcılık 2012 Şubat ayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı PKK ile yapılan görüşmeler nedeniyle ifadeye davet etti. Bunun üzerine çıkan ve üstü örtülmeye çalışılan kriz sırasında Hakan Fidan görüşmeye gitmedi. Ardından hızla çıkarılan bir kanunla MİT müsteşarlarının ifadeye çağrılmaları başbakanlık iznine bağlandı. Bu olay, Gülen Cemaati ile AK Parti'nin arasının bozulduğu iddialarının yayılmasına neden oldu. Buna karşılık olarak AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Şubat 2012'de Gülen Cemaati'nin devleti ele geçirdiği ve devlete sızdığı iddiaları ile ilgili olarak "Bunlar kargaları güldürür." dedi.[1]
61. Türkiye Hükûmetinin dershanelerle ilgili yeni bir kanun tasarısı hazırladığı haberleri üzerine[2][3] Gülen Cemaati'nin çizgisindeki Zaman gazetesinde AK Parti hükûmetinin girişimine karşı sert bir kampanya başladı.[4][5][6] Gazete 14 Kasım'da "Eğitime büyük darbe"[7] 15 Kasım'da "Böyle bir yasa darbe döneminde bile uygulanmadı,"[8] 16 Kasım'da "Önce dershaneleri doğuran sebepler kaldırılmalı",[9] 17 Kasım'da "Kanun zoruyla dershane kapatmaya iş dünyası da hayır diyor",[10] 18 Kasım'da "Türkiye Tek Ses: Eğitimin ve insan yetiştiren kurumların önü kesilmesin"[11] manşetleriyle çıktı. 15 Kasım 2013 tarihinde gazete "dershane" ekiyle birlikte 1.5 milyon adet basılıp dağıtıldı.[12][13] Buna karşın Başbakan Erdoğan dershaneleri kapatma kanununun Bakanlar Kurulu ve Meclis'ten geçeceğini tekrar ilan etti.[14] Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı 25 Kasım 2013 tarihinde, köşesinde "Başbakan'a açık mektup (Tarihe kısa bir not düşmek için)" başlıklı bir yazı yazdı.[15] Aynı gün Fethullah Gülen'in açıklamalarını yayınlayan herkul.org sitesinden Fethullah Gülen'in "Hiç durmadan yürüyeceksiniz!..." başlıklı "çok kötü şeyler duyabilirsiniz; rica ediyorum ben, aynıyla mukabelede bulunmamak lazım." şeklindeki açıklamaları yayınlandı.[16]
Gerilim devam ederken, 28 Kasım 2013 tarihinde Taraf gazetesinde Mehmet Baransu imzalı "Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı" haberi yayınlandı.[17] Bu yayında 2004 Ağustos ayında MGK toplantısında Gülen Cemaati'ne karşı alınan kararların altında Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de imzaları görülüyordu. Erdoğan'ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan "2004 MGK kararı yok hükmündedir" dese de[18] bu ifadeler Gülen Cemaati çizgisindeki medya organlarını ikna etmedi.[19][20] Diğer taraftan Erdoğan, yeni açıklamalarla bir taraftan dershanelerle ilgili kararlılıklarının sürdüğünü belirtirken diğer taraftan da 2004 MGK belgesini açıklamanın "vatan hainliği" olduğunu ileri sürdü.[21][22]
Gerilimin zirveye yaklaştığı 15 Aralık'ta eski futbolcu ve AK Parti milletvekili Hakan Şükür partisinden istifa ettiğini açıkladı.[23] Hakan Şükür, istifasından sonra Fethullah Gülen'le birkaç defa görüştüğünü ve AK Parti'den ayrılmak istediğini, Gülen'in kendisini durdurduğunu açıkladı.[24] İki gün sonra Türkiye'yi sarsan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu başlatıldı. Böylelikle dershane gerilimi artık önemini yitirmiş ve çatışma yeni bir aşamaya ulaşmış oluyordu.
Yasa tasarısı ancak Şubat 2014'te meclis gündemine getirildi.[25]
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı üzerinden yapılan teknik takip ve telefon dinleme faaliyetlerinin istihbarat şubelerine telekom sistem odalarından sağlanan fiber bağlantılarla yasa dışı olarak gerçekleştirildiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açığa çıkarıldı[26]
Telefon dinleme skandalının Gülen hareket-AK Parti arasındaki gerilimden önce 2010 tarihinde Türk Telekom müfettişi A.Ç. tarafından açığa çıkarıldığı, ancak soruşturma raporundan haberdar olan İstihbarat Şube'nin müfettişe ait bilgisayara ve dokümanlara el koyarak olayın üstünü kapatmaya çalıştığı iddianamede yer aldı.[27]
Yasadışı dinleme ve casusluk soruşturması kapsamında müfettiş A.Ç. tarafından hazırlanan raporda, içlerinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Dış misyonlar arasında yer alan peer to peer devre bağlantıları ve Genelkurmay Başkanlığı'na ait TAFICS hatları başta olmak üzere binlerce hattın yasa dışı olarak dinlendiği ve yurt dışında yer alan bir IP adresine gönderildiği tespitine yer verildi.[28]
17 Aralık'ta 2013'te aralarında iş insanı Rıza Sarraf, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, iş insanı Ali Ağaoğlu ve 3 bakanın oğlunun (İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Bayraktar) da aralarında bulunduğu 80'den fazla kişi gözaltına alındı.[29] ve bunların 24'ü tutuklandı.[30] Polis operasyonu sırasında Halk Bankası Genel Müdürü'nün evinde ayakkabı kutuları içine saklanmış 4.5 milyon doların çıkması[31] ve Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in yatak odasından para sayma makinelerinin çıktığı haberleri[32] sonraki günlerde kamuoyunda çokça yer aldı.[33]
Operasyon hükûmet kanadında şok etkisi yarattı, Bülent Arınç "Operasyonun ne amaçla yapıldığını biliyoruz. Bunları yapanları bulacağız. Devlet içinde kümelenmiş bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak boynumuzun borcu olsun." şeklinde tepki verirken[34] Başbakan Erdoğan, operasyonu "kirli operasyon" olarak niteledi.[35] Aynı gün İstanbul Emniyet Müdürlüğünden 5 şube müdürü görevden alındı,[36] aynı zamanda soruşturmayı yürüten savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'in yanına 2 yeni savcı, Ekrem Aydıner ve Mustafa Erol atandı.[37] Bir ay sonra soruşturmayı başlatan savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç görevden alındı.[38] Davaya atanan Mustafa Erol, kendi isteğiyle davadan çekildi. Soruşturma sonra dan atanan savcı Ekrem Aydıner tarafından devam ettirildi.[38] Yük fazlası olduğu gerekçesiyle 2 savcıya 2 savcı daha eklenmesine rağmen, 3 savcının dosyadan ayrılması ile dava tek savcı tarafından sürdürüldü. Bu durum daha sonra savcı Ekrem Aydıner'e hükûmet tarafından vaatlerde bulunulduğu iddialarına yol açtı.[39][40]
17 Aralık'ta gerçekleştirilen operasyon, hükûmet tarafından "Türkiye içi ve dışındaki karanlık çevrelerin oyunları" (Erdoğan),[41] "planlı bir psikolojik harp"(Arınç), "devlet içinde kümelenmiş illegal bir örgüt" (Arınç)[42] biçiminde nitelendirildi, ancak hükûmet yetkilileri somut olarak cemaatin adını gündeme getirmedi.
Hükûmet temsilcileri başlangıçta "kirli tezgâh", "karanlık çevrelerin oyunları" biçiminde nispeten daha yumuşak ifadeler kullanılırken, 21 Aralık'ta Fethullah Gülen'den beddualarla dolu bir cevap geldi.[43] Erdoğan ve hükûmet sözcüleri sonraki günlerde "dindar kisvesi altındaki taşeron örgütler" (Erdoğan),[44] "kökü dışarıda ama içeride ihanet çeteleri" (Erdoğan),[45] gibi nitelendirmeler kullanmaya başladılar.[46]
Politik gözlemciler ise hükûmetin kastettiği "Paralel Yapı"'nın Gülen Cemaati ya da Gülen Cemaati'nin içindeki bir grup olduğunu yazdılar. Sedat Ergin, 25 Aralık tarihli yazısında Erdoğan'ın bu ifadeleri Gülen cemaatini tanımlamak için kullandığını belirtti.[47] Prof. Burhanettin Duran da Sabah gazetesindeki yazısında devlet içinde “illegal paralel yapı” oluşturmakla ve “dindar kisvesinde taşeron bir örgüt” olmakla suçlananın "Gülen cemaati" olduğunu yazdı.[48] Fehmi Koru[49] ve Akif Beki[50] ise başbakan ve hükûmet sözcülerinin cemaati değil cemaatin içindeki bir grubu anlattığını yazdılar. Ruşen Çakır ise Fehmi Koru ve Akif Beki'nin açıklamalarının bir orta yol arayışı ve "Gülen iyi ama çevresi kötü" demek olduğunu, Fethullah Gülen'den habersiz, cemaatin de paraleli olamayacağını ileri sürdü.[51]
17 Aralık operasyonunda adı geçen 3 bakan 25 Aralık'ta kabineden istifa ettiler ve yeni kabine kamuoyuna duyuruldu.[52] Soruşturma kapsamında adı geçen ancak istifa etmeyen Egemen Bağış'a ise yeni kabinede görev verilmedi. İstifa eden bakanlardan Erdoğan Bayraktar "Tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Soruşturma dosyasında var olan imar planlarının büyük bölümü Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğine inanıyorum" dedi.[52] Ancak Bayraktar, ileriki günlerde bu sözlerinden dolayı özür diledi.[53] Aynı gün, AK Parti milletvekili İdris Naim Şahin emniyet ve yargı personeline yapılan uygulamalar nedeniyle partisinden istifa ettiğini açıkladı.[54] 27 Aralık'ta Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan da AK Parti'den istifa ettiler.
Hükûmet, 17 Aralık'ta yapılan operasyondan bakanların haberi olmadığını görünce, 20 Aralık'ta "Adli Kolluk Yönetmeliği"nde değişiklik yaparak, soruşturmaları başsavcılığa ve en üst dereceli kolluk amirine bildirme zorunluluğu getirdi.[55] Hâkimler ve Savcılar Kurulu bu değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu açıkladı.[56]
HSK'nın açıklaması ile aynı gün, 25 Aralık'ta, Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş kara para aklama ve yolsuzluklarla ilgili ikinci bir operasyon için düğmeye bastı. 30 şüpheli için gözaltı kararı yazdı, ancak Emniyet Müdürlüğü savcının talimatını uygulamadı.[57] Bunun üzerine görevini yapmasının engellendiği şeklinde bir basın açıklaması yaptı.[58] Hükûmet kanadı ise savcı Muammer Akkaş'ın ikinci dalgayı gerçekleştirmek isterken hukuk dışı işlemler yaptığı sebebiyle dosyanın İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı tarafından elinden alındığını ileri sürdü.[59][60] Muammer Akkaş'ın elinden alınan dosya beş başka savcıya verildi.[61]
Başbakan Erdoğan, bir sonraki gün yaptığı konuşmada Muammer Akkaş için "adliyenin önünde bildiri dağıtan savcı adliyenin yüz karasıdır" derken, HSK'nin "Adli Kolluk Yönetmeliği" konusunda açıklama yapmasına dair "HSK suç işledi. Yetkim olsa HSK'yı ben yargılarım. Kim yargılayacak peki, millet yargılayacak." dedi.[62] Hemen ertesi gün Danıştay, "Adli Kolluk Yönetmeliği"nin yürütmesini oy çokluğu ile durdurdu. Erdoğan, bu gelişme üzerine de "gereği yapılır, yapıldığı zaman görürsünüz" dedi.[63] Hükûmete yakın gazetelerde bu gelişmeler "Vatan Hainlerinin Son Taarruzu"(Yeni Şafak),[64] "Son Taarruz da Yerle Yeksan Olacak"(Star),[65] "Kaos Lobisi Son Kozunu Oynuyor"(Türkiye)[66] "Son Saldırı"(Milat)[67] gibi başlıklarla verildi. Ancak yargı krizi, hükûmete yapılan son saldırı olmadı.
Başbakan Erdoğan 29 Aralık'ta 2010 yılında HSK'nin yapısını değiştiren referandum sırasında hata yaptıklarını söyledi[68] ve AK Parti tarafından HSK'yi Adalet Bakanlığının denetlemesini gündeme getiren yeni bir yasa teklifi sunuldu.[69] Meclise gelen yasa teklifi birkaç yumruklu kavgaya neden olduktan sonra[70][71] 14 Şubat 2014'te meclisten geçti.[72]
Başbakan Erdoğan, 3 Ocak 2014'te gazetecilerle Dolmabahçe'de bir bölümü basına kapalı bir toplantı yaptı. Bu toplantıda kendisine Gülen cemaatinin üst düzey biriminden ıslak imzalı, uzlaşı içeren bir mektup geldiğini söyledi.[73] Sonraki günlerde Fethullah Gülen'in 22 Aralık 2013'te Cumhurbaşkanına bir mektup yazmış olduğu ve bunu Erdoğan'ın da okumasını istediği kamuoyunda duyuldu.[74] Fehmi Koru mektubu kendisinin ilettiğini açıkladı.[75] Birçok köşe yazarı tarafından mektup, bir barış çağrısı olarak nitelendi.[76]
17 Aralık operasyonu sonrası çatışma sürerken, Ali Babacan 31 Aralık tarihinde, 17 Aralık'ta bir mini darbe girişimi yapılmış olduğunu ileri sürdü.[77] Aynı gün (31 Aralık) başbakana sunulan bir istihbarat raporu gazetelerde yayınlandı.[78] Buna göre "paralel yapı" 27 ilde şubeler kurmuş, 2 bin rütbeli polisi, yüzlerce yargı mensubunu, bankacı ve akademisyeni kontrol ediyordu.[79] 4 Ocak'ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, "devlet içinde ayrı bir devlet olamaz. Hele yargı içinde varsa, asla tahammül edilemez" dedi.[80] Başbakan ise hükûmete bir komplo kurulduğunu, AK Parti'ye yolsuzluk etiketi yapıştırılmaya çalışıldığını, hükûmetin El Kaide'yi destekliyormuş gibi gösterilmeye çalışıldığını, Türkiye'nin güçlenmesinin engellenmeye çalışıldığını, çözüm sürecinin sabote edilmek istendiğini ve nihayet Cumhurbaşkanı ile arasına fitne sokma çabası olduğunu söyledi.[81]
Hükûmet kanadından bu açıklamaların yapılmasından birkaç gün sonra yeni operasyonlar süreci başladı. 7 Ocak 2014'te İzmir Liman İşletmesi Müdürlüğü başta olmak üzere birçok adrese yeni bir operasyon yapıldı.[82] Bu operasyonun ardından önce 15 Ocak'ta İstanbul'da,[83] 20 Ocak'ta Amasya'da,[84] 21 Ocak'ta yine İstanbul'da,[85] yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yapıldı. Bu operasyonlar hükûmet ve AK Parti'ye yakın medya organları tarafından şüphe ile karşılandı. Hükûmete yakın yayın organları tarafından "İzmir'de manidar operasyon"(Sabah),[86] "Paralel saldırı bu kez İzmir'den"(Yeni Şafak),[87] "Paralel taarruz"(Star),[88] "Bekle bekle, bas düğmeye"(Milat)[89] "Zaman ayarlı operasyon"(Akşam),[90] şeklindeki manşetlerle verdiler.
1 Ocak 2014'te Hatay'da,[91] 19 Ocak 2014'te Adana'da[92] silah yüklü oldukları iddiasıyla durdurulan ve arama yapılmaya çalışılan TIR'lar bir başka krize neden oldu. Hatay'da durdurulan TIR'ın aranmasına MİT görevlileri izin vermedi ve arama yapan savcının görev yeri değiştirildi.[93] Adana'da durdurulan TIR'ların ise MİT'e ait olduğu Adana Valiliği tarafından açıklandı.[92] Hükûmet sözcüsü Hüseyin Çelik TIR'lardaki malzemenin devlet sırrı olduğunu, savcının haddini bilmediğini söyledi ve olayın nedenine ilişkin şöyle konuştu Şu sıralar meydana gelen tüm olaylarda Hükûmet ile Cemaat arasındaki çatışmadan dolayı, kavgadan dolayı deniliyor. Bu arkadaş gerçekten bir Cemaat mensubu mudur, bunu da bilmiyorum. Olduğunu varsayın. Türkiye’de son günlerde olan hadise şudur; birileri Cemaat’in gücünden yararlanarak, Cemaat’i manivela olarak kullanıp taşları yerinden oynatmaya, siyaseti dizayn etmeye çalışıyor.[94] Başbakan Erdoğan da, kendi izni olmadan MİT'e ait TIR'ların aranamayacağını, bunun "paralel yapılanmanın diğer bir versiyonu" ve "kısa bir zaman önce atılan adımın devamı" olduğunu söyledi.[95] Daha sonraki haftalarda ise üslubunu daha da sertleştirerek TIR'ları arama girişiminin "vatana ihanet" olduğunu, şu sözlerle ifade etti: O paralel savcı operasyon yapıyor. MİT mensuplarına silah doğrultuyorlar. Yere yatırıyor, tekmeliyorlar. Kimin talimatıyla oluyor bu? Emniyetin, jandarmanın, yargının içine sızan paralellerin talimatıyla oluyor. İşte bunlar, yurt dışındaki odaklardan talimat alarak, kendi ülkelerinin istihbarat teşkilatına silah doğrultacak kadar vatana ihanet içindeler. Ey paralel yapının savcısı, iznim olmadan MİT'e müdahale edemezsin. Bu ne cesarettir. Bu millet, bunu affetmez. Bu ihanetin, bu ajanlık faaliyetinin, hesabını hepsinden hesabını soracağız. Kim adına yapıyorlar, ortaya çıkacak. Talimat veren elebaşılarından da soracağız. Ama biz sabırlıyız.[96]
Arka arkaya yapılan operasyon ve operasyon girişimleri sürerken, Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki çok sayıda Polis başka görevlere verildi. 17 Aralık'tan sonraki 35 gün içinde 5.000 Polisin yeri değiştirildi.[97][98] İçişleri Bakanı Efkan Ala, 22 Şubat 2014'te katıldığı bir televizyon programında[99] yaptığı açıklamada, yaklaşık 1000 Polisin 17 Aralık süreci içerisinde başka görevlere tayin edildiğini, 5000 kişinin ise rutin olarak görev yerinin değiştirildiğini, bunun 260 bin kişilik teşkilat içinde oldukça küçük bir yüzde olduğunu söyledi.[100] HSK yasasında yapılacak değişiklik tartışmaları sürerken HSK 1. Daire'de hükûmetin yapmak istediği değişikliklere karşı çıkmış üyeler değiştirildi[101][102] ve ardından İstanbul adliyesinde bir dizi değişikliğe gidildi.[103][104] Erdoğan daha sonraki günlerde (6 Mart) Gülen Cemaatinin yargıyı ele geçirmiş olduğunu şu biçimde ifade etti: "2010 referandumu, onların dikkat ederseniz onların çok çırpındığı bir referandum oldu. Sizlerden de bir adım önde gittiler. Meğerse bu iyi niyetli değilmiş. Şimdi onları düşünüyorum. Niye iyi niyetli değilmiş. Çünkü o referandumda bunların tek hedefleri vardı. İdari ve adli yargıyı ele geçirmek. Ve bunu başardılar. Az veya çok başardılar."[105] Aynı konuşmasında neden HSK'dan başladıklarını ise şöyle açıkladı: Niye biz olaya HSK'dan başladık? Çünkü alt derece mahkemelerde herhangi bir cezai müyeyyide uygulayamıyorsunuz. Bir defa kapanın elinde kalıyor, istediğini istediği zaman, istediği şekilde dinleyebiliyor. Sadece dinleme değil, ortam, görüntüleme hepsi var. Bunların hepsini yaptılar ve yapıyorlar.[105]
Yargıda yapılan bir diğer önemli değişiklik de Yeni Demokratikleşme Paketi çerçevesinde Özel Yetkili Mahkemelerin (ÖYM) kaldırılması oldu. Bir torba yasa içinde 21 Şubat 2014'te meclisten geçen değişiklik aynı zamanda azami tutukluluk sürelerini 5 yılla sınırlayarak Ergenekon ve Balyoz gibi davalardan uzun süreden beri cezaevinde yatanların dışarı çıkabilmesini sağladı.[106] 25 Şubat'ta İnternet alanında yeni düzenlemeler yapan ve TİB başkanına yeni yetkiler veren bir İnternet yasası mecliste kabul edildi.[107] 24 Şubat'ta ise MİT'e daha geniş yetkiler veren ve çalışma alanını genişleten MİT yasası meclis içişleri komisyonundan geçirildi[108] ancak meclisten geçirilmesi yaklaşan yerel seçimlerin sonrasına bırakıldı.[109]
25 Şubat 2014 günü akşam saatlerinde sosyal medyada yayınlanan bir ses kaydı Türkiye'nin gündemine yerleşti. "Başçalan" isimli bir kullanıcı tarafından Youtube'a yüklenen ses kaydı,[110] ertesi gün Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da mecliste dinlettirildi,[111] 17 Aralık'ta kaydedildiği ileri sürülen ses kaydında Erdoğan, oğlu Bilal'i arayarak evlerinde bazı bakanların oğullarının evlerine operasyon yapılmakta olduğunu ve evlerine sakladıkları paraları bulundukları yerden taşıyarak hemen sıfırlamalarını istiyordu.[112] Erdoğan, bu tapenin "alçakça, hayasızca, edepsizce bir montaj" olduğunu,[113] "bu dinlemelerin arkasındaki paralel yapının elebaşı" olduğunu[113] ve "ses kayıtlarının montaj olduğunun kanıtlarını göstereceklerini ayrıca hukuki süreci başlatacaklarını ifade etti"[113] CHP lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a seslenerek "yarın, öbür gün yeni şeyler de çıkacak. Benim sana tavsiyem, helikopteri al, ya yurtdışına kaç ya Başbakanlık’tan istifa et” çağrısı yaptı.[114] MHP lideri Bahçeli ise, Erdoğan'ın oğluyla yaptığı telefon konuşmasının akıllara durgunluk verdiğini belirterek "17 Aralık operasyonunu haber alır almaz korkuya kapılan Başbakan’ın, yolsuzluktan elde ettiği ve nakit olarak değişik aile fertleri aracılığıyla sakladığı milyarlarca liranın derdine düşmesi skandalla bile izah edilemeyecek bir rezillik olarak tarihe geçmiştir." dedi.[115]
Bu dinlemelerin "Selam" adlı bir islami örgütü dinleme gerekçesiyle yapılmış olduğu[116] ve Star gazetesine göre 2.280 kişinin,[117] Yeni Şafak'a göre 7.000 kişinin,[118] Sabah'a göre ise 20.000 kişinin[119] dinlendiği ileri sürüldü. Ancak sonraki günlerde dinlenen kişi sayısı ile ilgili iddialar giderek büyüdü. Yeni Şafak, 27 Şubat 2014'te "Paralel Yapı"'nın 100 bin kişiyi dinlenmiş olabileceğini yazdı.[120] Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, 7 Mart 2014'te yaptığı açıklamada 2012 ve 2013'te 509 bin kişinin dinlenmiş olduğunu, bu iki yılda telefon dinlemek için 217.863 mahkeme kararı çıkarılmış olduğunu belirtti.[121]
30 Mart 2014'te yapılan yerel seçimlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi % 44'lük bir oy oranı ile zafer elde etti.[122] Seçim başarısının ardından bir balkon konuşması yapan Erdoğan "paralel yapı" ile mücadele edeceklerini "Devletin içinde devlet olmaz. Hangi kurumumuzun içine girmişlerse girmişler. Bizler de iyi niyetimizin kurbanı olduk. Ama artık bunları ayıklama zamanı gelmiştir hukuk içinde." sözleriyle tekrarladı.[123] 7 Nisan 2014'te partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada ise daha sert ifadeler kullandı: "Halkımız bize paralel yapıyla mücadele talimatını verdi. Vatana ihaneti artık tescillenen bu yapının tasfiyesi için millet bize yetki verdi. Yapılan ihaneti unutmayacağız",[124] Paralel yapının MİT TIR'larına yaptığı saldırıyı, devletin en gizli görüşmelerini kaydedip yayınlamasını, arkadaşlarıma yaptığı ahlaksızlığı asla sineye çekmeyeceğiz. Bu noktada hukuk ve demokrasiden taviz vermeyeceğimizi vurgulamak istiyorum. Sorumluların hepsi yargı önünde hesap verecekler. Fakat, altını çiziyorum kendi paralel yargıları önünde değil milletin yargısı önünde hesap verecekler."[125]
14 Nisan 2014'te Akşam gazetesi Balyoz davası sanığı emekli hakim Ahmet Zeki Üçok'un iddialarını manşetine taşıdı.[126] Buna göre "paralel yapı" Ötüken adlı silahlı bir gizli örgüt kurmuştu ve sokak ve şiddet eylemleri yapıyordu. Rahip Santoro, Dink, Zirve ve Danıştay cinayetlerinde ve Gezi eylemlerinde bu örgüt kullanılmıştı.[127] Akşam gazetesinin bu manşeti üzerine gazetenin yazarı Fikri Akyüz istifa etti.[128]
14 Aralık 2014 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Hasan Yılmaz tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, İstanbul dahil 13 ilde eşzamanlı polis operasyonu düzenlendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'nun yayınladığı basın açıklamasına göre "bir kısım medya mensupları ve emniyet görevlilerinin sahte delil üreterek sözde Tahşiye adlı suç örgütü hakkında soruşturma yaptıklarının tespiti üzerine bu soruşturmayı yürüten ve soruşturma öncesi yayın yapan" 31 şüpheli hakkında gözaltı ve yakalama kararı çıkarıldı.[129] Şüphelilerin "silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak", "örgüt kapsamında sahtecilik" ve "iftira" suçlarından gözaltına alınmaları talimatı verildi.[129]
12 Mayıs 2015'te HSK 2. Dairesi, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün de arasında bulunduğu dört savcı ve bir yargıcı meslekten ihraç etti.[143] Daire, kararı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 69. maddesinde yer alan "Disiplin cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir." hükmüne göre verdiğini açıkladı.
12 Haziran 2015'te HSK 3. Dairesi, otuz yedi yargıç ve savcıyı meslekten ihraç etti.[144] İhraç nedeninin söz konusu otuz yedi yargıç ve savcının 30 Mayıs 2012'de yapılan Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı'nda hile yapması ve sınav sorularına önceden ulaşması olduğu belirtildi.
15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen başarısız askerî darbe girişimi. 65. Türkiye Hükûmeti ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Fethullahçı Terör Örgütü olarak Gülen Cemaati darbeyi yapmakla suçlanmaktadır.[145] Darbe gecesi derdest edilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar olay anında Tuğgeneral Mehmet Partigöç tarafından FETÖ/PDY lideri Gülen'le görüştürülmek istendiğini beyan etti.[146] Fethullah Gülen ise darbenin kontrollü gerçekleştirildiğini daha sonra da bastırıldığını söylemiştir. Aynı zamanda Gülen İçişleri Bakanlığı tarafından En Çok Aranan Teröristler listesinde de kırmızı kategoride yer almaktadır.[147]
Eski CIA Direktörü James Woolsey, 24 Mart 2017'de The Wall Street Journal (WSJ) gazetesine yaptığı açıklamada ABD Başkanı Donald Trump'ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Flynn, Enerji Bakanı Berat Albayrak ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldiklerini ve Fethullah Gülen'in sınır dışı edilmesi konusunu görüşürken kaçırma planı yaptıklarını iddia etti.[148][149] WSJ, 10 Kasım 2017 tarihli haberinde Gülen'in kaçırılarak Türkiye'ye teslim edilmesi karşılığında Flynn ve oğluna 15 milyon dolar civarında para teklif edildiğine dair iddiaların özel yetkili savcı Robert Mueller tarafından incelendiğini belirtti.[150][151] Flynn, bu iddiaların "çirkin ve yanlış" olduğunu söyledi.[151]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.