İslamcılık (siyasal İslam ya da İslami köktencilik),[1] modern devlet ve devletçiklerin anayasal, ekonomik ve yargısal olarak, bu kesimde canlanma ya da otantikliğe dönüş olarak algılanan İslami uygulamalarla yeniden kurulması gerektiğini öne süren siyasi ideolojidir.[2][3][4][5] Bu akımlardaki hakim anlayış Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker'in yerine getirilmesidir.[6][7] Siyasal İslam'ın Seyyid Kutub ve Mevdudî gibi köktendinci öncüleri "Allah'ın sistemi" olarak gördükleri şeriata dayanmayan güç sahipleri olarak tanımladıkları tağuta isyanı tevhidin ön şartı olarak sundular.[8]
İslamcı ideolojiler, devlet gücünü kullanarak toplumu dönüştürmeyi savunan devrimciler olarak ortaya çıkabileceği gibi tabandan gelen sosyal ve politik aktivizm ile İslamlaşmayı seçen reformistler de olabilirler.[9]
İslamcılar şeriatın uygulanmasını, pan-İslamcı siyasi birliği,[10] İslam devletlerinin yaratılmasını[11] veya Müslüman dünyasında İslam'la bağdaşmadığına ve sömürgeciliğin yeni bir biçimi olduğuna inandıkları, Batılı veya evrensel ekonomik, askeri, siyasi, sosyal veya kültürel nitelikteki Müslüman olmayan etkilerin tamamen ortadan kaldırılmasını vurgularlar.
Graham E. Fuller gibi bazı analistler bunu, "Müslümanların kimlik, özgünlük, daha geniş bölgeselcilik, canlanma ve toplumun yeniden canlandırılmasını içeren bir kimlik siyaseti olarak tanımlıyorlar.[12]
Batılı kitle iletişim araçları tarafından kullanıldığında şiddet taktikleri, insan hakları ihlalleri ve siyasi aşırılık çağrışımları yaptığına inanılan terim İslamcılar tarafından benimsenmez.[1] Bazı yazarlar "İslami aktivizm" terimini tercih ederken, Raşid Gannuşi[13] gibi İslamcı figürler "İslami hareket" terimini tercih ederler.[14]
20. yüzyıl İslamcılığının merkezi ve önde gelen isimleri arasında Reşid Rıza,[15] Hassan el-Benna, Seyyid Kutub, Abul A'la Mevdudi,[16] Hasan et-Turabi,[17] ve Humeyni gibi isimler yer alıyor. Müslüman Kardeşler ve birçok İslamcı hareket, devrimci yollardan ziyade barışçıl süreçlerle kendi amaçlarını gerçekleştirmeye isteklidir.[18] Kutub ve diğerleri açıkça şiddet çağrısında bulundu ve takipçileri İslami aşırılık yanlıları olarak kabul edildiler. Ancak Kutub masumların öldürülmesini de kınadı.[19]
Robin Wright'a göre, İslamcı hareketlerin "modern devletlerin bağımsızlığını kazanmasından bu yana Orta Doğu'yu herhangi bir eğilimden daha fazla değiştirdiği", "siyaseti ve hatta sınırları" yeniden tanımladığı görüşünde.[20] Arap Baharı'nın ardından, bazı İslamcı akımlar demokratik siyasete yoğun bir şekilde dahil olurken,[20][21] Irak ve Şam İslam Devleti gibi diğerleri bugüne kadarki "en saldırgan ve hırslı İslamcı milisleri" ortaya çıkardı.[20]
İslamcılık, hem kamusal hem de akademik bağlamda anlamı tartışılan bir kavramdır.[22] Terim, kamusal ve siyasi hayatın İslami ilkeler tarafından yönlendirilmesi gerektiğini savunan çeşitli sosyal ve siyasi aktivizm biçimlerine atıfta bulunabilir.[22][23]
Akademik kullanımda İslamcılık, "hangi İslami düzen" veya "şeriat vizyonu"nun savunulduğu veya savunucuların amaçlarını gerçekleştirme yöntemlerini belirtmez.[24]
Terminoloji
İslam dinine referans veren terim, İngilizce'de ilk İslamismus ve İslamism olarak kullanıldı.[25] Yirminci yüzyılın başında "İslam" terimi onun yerini almaya başladı ve İngilizcede İslamism terimi fiilen kaybolmuş görünüyor.[26]
"İslamcılık", çağdaş çağrışımlarını Fransız akademisinde 1970'lerin sonlarında ve 1980'lerin başında kazandı. 1980'lerin ortalarında ve son yıllarda Fransızcadan İngilizceye göç etmeye ve akademik çevrelerde büyük ölçüde İslami köktencilik teriminin yerini almaya başladı.
"İslamcılık" teriminin yeni kullanımı, yeni İslami hareketlere sempati duyma olasılığı daha yüksek olan bilim adamları için bir işaretti. Terim popülerlik kazandıkça, Taliban veya Cezayir Silahlı İslami Grubu gibi siyasi gruplar ve kamuya açık şiddet eylemleriyle ilişkilendirildi.
Hizbullah'ın ruhani danışmanı Hüseyin Fadlallah (1935-2010) ve Cezayir İslami Kurtuluş Cephesi lideri Abbassi Madani (1931-) sadece "Müslüman" olduklarında ısrar ederek bu terimin kullanımına karşı çıkıyor.
"Siyasal İslam" terimi 1990'ların başlarında Türkiye'de artan İslamcı siyasi hareketler, laiklik ve şeriat tartışmaları, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok gibi isimlere düzenlenen suikastlara bağlı olarak kullanılmaya ve popüler olmaya başladı.[27]
Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi 2013'te Associated Press'in "İslam yasalarıyla uyumlu ve Kur'an'ı siyasi model olarak gören bir hükümetin destekçisi"- şeklindeki İslamcı tanımının, "Sevmediğimiz Müslümanlar"ın aşağılayıcı kısaltması şeklinde bir siyasi model haline geldiğinden şikayet etti.[28] Doğu Michigan Üniversitesi'nden sosyolog Mansur Moaddel "iyi bir terim değil" olarak eleştirdi çünkü "İslamcı teriminin kullanımı oldukça heterojen olan fenomenleri yansıtmazdı."[29]
İslamcılar için AP Stil Kitabı girişi (2013) şöyledir:[30]
"İslam'ın öngördüğü (şeriat) yasalara göre hükumet ve toplumu yeniden dizayn etmeyi savunan siyasi bir hareketin destekçisidir. İslamcı olabilecek veya olmayabilecek İslami savaşçılar, militanlar, aşırılık yanlıları veya radikallerle eş anlamlı kullanmayın. Mümkünse, spesifik olun ve militan bağlantıların adını kullanın: El Kaide, Hizbullah, Taliban bağlantılı vb. Kuran'ı siyasi bir model olarak görenler, ana akım politikacılardan cihatçı olarak bilinen militanlara kadar geniş bir Müslüman yelpazesini kapsıyor."
Genel bakış
Tanımlar
İslamcılık farklı şekillerde tanımlanmıştır:
- "İslam'ın kişisel hayat kadar sosyal ve siyasi hayata da yön vermesi gerektiği inancı",[31]
- bir "dini siyaset" biçimi ve köktencilik örneği[32]
- "İslam'ın öngördüğü yasalara göre hükumet ve toplumu yeniden düzenlemeyi tercih eden siyasi hareket",[28]
- 'Sevmediğimiz Müslümanlar'ın kısaltması.[28]
- "Topluma bir bütün olarak rehberlik eden ve hukuku [öğreten] [İslami] ideoloji, İslam şeriatına uygun olmalıdır",[33]
- "Yabancılar tarafından, İslam'ı katı ve hareketsiz bir şey, sadece bir kabile bağlılığı olarak yanlış anlamalarını haklı çıkardığını düşündükleri bir faaliyet zincirini belirtmek için kullanılan bir terim."
- o kadar geniş ve esnek bir hareket ki İslam'da "her şeye" ulaşıyor ve onu "sürdürülemez" hale getiriyor.[34]
- yoksul kitlelere alternatif bir sosyal destek sağlayıcısı;
- hayal kırıklığına uğramış gençlere öfke platformu;
- kimlik arayanlara "saf dine dönüşü" ilan eden yüksek sesli bir borazan;
- varlıklı ve liberaller için "ilerici, ılımlı bir dini platform";
- ... ve aşırı uçlarda, retçi ve radikaller için bir şiddet aracı.[34]
- "Batı'dan kültürel farklılaşma ve sömürge öncesi sembolik evrenle yeniden bağlantı kurmayı amaçlayan İslami bir hareket",[35]
- "Müslüman metinlere atıfta bulunarak modern siyasi sorunları çözmeye çalışan örgütlü siyasi eğilim [...] toplumu İslam'a yatırmaya çalışan tüm düşünce bütünü, entegrasyonist olabilir ama aynı zamanda gelenekçi de olabilir, reform fikirli ve hatta devrimci"[36]
- "Karakter olarak İslami olduğu kabul edilen inanç, talimat, yasa veya politikaların aktif olarak öne sürülmesi ve desteklenmesidir."[13]
- "Siyasi faaliyete ilham vermek, şekillendirmek ve canlandırmak için İslam inancı, sembolleri ve dilinden yararlanan Müslümanlar" hareketidir; İçlerinde ılımlı, barışçıl aktivistleri veya "hoşgörüsüzlüğü ve şiddeti vaaz edenleri" barındırıyor olabilirler.
- "Toplum yaşamı, aile veya iş yeri ile ilgili, çevrelerini İslamileştirmeye çalışan herkes İslamcı olarak tanımlanabilir."[37]
Çeşitleri
İslamcılık, koşullar değiştikçe değişen, "yıkım, muhalefet, işbirliği, kayıtsızlık" gibi farklı biçimler alır ve mevcut güçlere yönelik geniş bir strateji ve taktik yelpazesini kapsar[38][39] ve hareket bu nedenle yeknesak değildir.
Demokratik süreci kabul eden ve içinde çalışan ılımlı ve reformist İslamcılar arasında Tunus Ennahda Hareketi gibi partiler yer alıyor. Pakistan Cemaat-i İslami temelde sosyo-politik ve demokratik bir Öncü parti olmakla birlikte geçmiş askeri darbeler yoluyla siyasi nüfuz kazanır.[38] Lübnan Hizbullahı ve Filistinli Hamas silahlı saldırıların yanı sıra demokratik ve siyasi sürece de katılıyor. El Kaide, Mısır İslam Cihadı Taliban gibi cihatçı örgüt ve gruplar demokrasiyi tamamen reddediyor ve onu bir küfür biçimi olarak görüyor. Ayrıca saldırgan cihat çağrısı yapıyor veya dini temele dayalı saldırıları teşvik ediyor ve yürütüyorlar.
İslamcılık içindeki bir başka büyük bölünme, Graham E. Fuller'in kökten dinci "geleneğin koruyucuları" olarak tanımladığı (Vahhabi - Selefi)ler ile "değişim ve İslami reformun öncüsü" Müslüman Kardeşler arasındadır.[40]
Olivier Roy, pan-Arabizm'in İslamlaştırılmasına odaklanan Müslüman Kardeşler Hareketi ve Sünni pan-İslamcılığının 20. yüzyılın ikinci yarısında dikkate değer bir değişim geçirdiğini ve "İslami kurumların inşası yerine şeriat" ve Şii İslam'ın reddi vurgusunu öne çıkaran Selefi hareket tarafından gölgede bırakıldığını savunuyor.[41] Roy, Arap Baharı'nın ardından İslamcılığı, Arap Müslüman dünyasının çoğunda demokrasiyle "giderek birbirine bağımlı" olarak tanımladı, öyle ki "şimdi hiçbiri diğeri olmadan hayatta kalamazdı." İslamcı siyasi kültürün kendisi demokratik olmasa da, İslamcıların meşruiyetlerini sürdürmek için demokratik seçimlere ihtiyaçları var. Aynı zamanda, popülariteleri o kadar fazladır ki, ana akım İslamcı grupları dışlayan hiçbir hükûmet kendisini demokratik olarak adlandıramaz.[21]
İslam ile İlişki
İslam ve İslamcılık kavramları arasındaki ilişki anlaşmazlıklara konu olmuştur.
Hayri Abaza, İslam ile İslamcılık arasında ayrım yapma başarısızlığının, dini siyasetten ayırmaya çalışanların zararına, Batı'daki pek çok kişinin liberal olmayan İslami rejimleri desteklemesine yol açtığını savunuyor.[42]
Uluslararası Kriz Grubundan bir yazar, "'siyasal İslam' kavramının", Amerikalıların -İran İslam Devrimi'ni açıklamak için kullandıkları- bir eseri olduğunu ve apolitik İslam'ın, " 1945 ile 1970 arasında, kısa ömürlü seküler Arap milliyetçiliğinin altın çağının" tarihsel bir rastlantısı olduğunu savunuyor ve açıklama gerektiren İslamcılık değil, sükunetçi /siyasi olmayan İslam'dır" diyor.[43]
Bir kaynak, İslamcıyı 20. yüzyılın büyük olaylarıyla bağlantılı siyasi/dini bir fenomen olmasıyla" ayırt eder. İslamcılar, en azından zaman zaman, kendilerini "İslamiyyun/İslamcılar" olarak tanımlamışlardır.[44] Daniel Pipes, İslamcılığı, "geleneksel İslam dininden çok Avrupa ütopik siyasi ideolojilerine ve "izmlerine" borçlu olan" modern bir ideoloji olarak tanımlar.[45]
Etkiler
İslam dünyasında İslamcılığın etkisine az sayıda gözlemci karşı çıkar.[46][47][48] Sovyetlerin dağılmasının ardından, liberal ifade özgürlüğü ve demokratik yönetime dayalı siyasi ideolojiler, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Asya'nın birçok bölgesinde muhalefete öncülük etmişti; ancak "basit gerçek şu ki, siyasal İslam bugün Müslüman dünyasında en güçlü ideolojik güç olarak hüküm sürüyor".[49][50]
İnsanlar Müslüman dünyasındaki değişmeyen sosyoekonomik görünümü bu durumu açıklayan önemli bir faktör olarak değerlendiriyorlar. Olivier Roy, "İslamcı dalgayı ayakta tutan sosyoekonomik gerçeklerin hala burada olduğuna ve değişmeyeceğine inanıyor: yoksulluk, köklerinden koparılmışlık, değerler ve kimlik krizleri, eğitim sistemlerinin çöküşü, Kuzey-Güney karşıtlığı ve göçmenlerin ev sahibi toplumlara entegrasyon sorunları.[51]
İslamcılığın gücü Müslüman dünyasındaki dindarlığın gücünden de gelmektedir. Batılı toplumlarla karşılaştırıldığında, "İslam dünyası ... dinsizliğin en az nüfuz ettiği yer görünümündedir.[47]
Diğer halklar, atalarının kutsal kitaba bırakılmasının en iyi yol olarak kabul ettiği alanlarda yanıt için fizik veya sosyal bilimlere başvurabilirken, Müslüman dünyasında din az değil, daha kapsayıcı hale geldi, "son birkaç on yılda, giderek artan bir şekilde Müslüman kültürünün sınırlarını kökten dinciler temsil etti.[47]
Sonya Zekri Mısır ve diğer Müslüman ülkelerdeki İslamcıları 2009 da "son derece etkili" diye nitelendirdi: ". . . Birinin nasıl giyineceğini, ne yiyeceğini belirlerler. Bu alanlarda inanılmaz başarılılar. . . . İslamcılar hiçbir zaman iktidara gelmeseler bile ülkelerini dönüştürmüşlerdir.” Siyasal İslamcılar, " Türkiye, Tunus, Malezya ve Endonezya gibi yerlerde demokratik meydanlarda rekabet eden" kişiler olarak tanımlandı.[52]
Türleri
Ilımlı İslamcılık
"Ilımlı İslamcılık", 20. yüzyılın ortalarındaki geleneksel İslamcı söylemlerden ayrılarak ortaya çıkan, İslamcı söylem ve hareketlerdir.[53] Ilımlı İslamcılık, çoğunluğudemokrasilerde olmak üzere mevcut anayasal ve siyasi çerçevelere pragmatik katılımla karakterizedir.[54] Ilımlı İslamcılar, çağdaş İslamcı hareketlerin çoğunluğunu oluşturuyorlar.[18] Felsefi açıdan, söylemleri, demokrasi de dahil olmak üzere Batı'dan ithal edilen modern sosyo-politik kurumlar ve değerlerin reformu veya yeniden yorumlanmasıyla ilgilidir.[40][55] İslami yorumlar genellikle bu anlayış içinde denenmektedir. Demokrasi örneğinde, sistemin entelektüel olarak geliştirilen biçimi İslami demokrasidir. İslamda Muhammed'in sünneti olarak kabul edilen istişare geleneğine dayanan şura kavramı, demokratik bir kurum olarak yeniden yorumlanır ve sistemi meşrulaştırmak için çağrılır.[55][56][57]
"Ilımlı İslamcı hareketlerin" performansı, hedefi, stratejisi ve sonucu, ülkeye ve sosyo-politik ve tarihsel bağlamına bağlı olarak değişir. İslamcı siyasi partilerin çoğu muhaliftir. Bununla birlikte Sudan Ulusal Kongre Partisi, Irak Ulusal Irak İttifakı ve Fas Adalet ve Kalkınma Partisi önemli sayıda halk oyu elde etmiş ve yönetime katılmışlardır. Tunus'un Ennahda Hareketi[58] ve Endonezya'nın Müreffeh Adalet Partisi[59] şeriat uygulama vizyonlarından resmen vazgeçtiler. Fas'ta PJD, Kral VI. Muhammed'in kadınlara boşanma hakkı veren, evlilik yaşını 18'e çıkaran ve ayrılık durumunda eşit mülk dağılımını şart koşan "ilerici bir aile yasası" olan Mudawana'yı destekledi.
Sudan Ulusal Kongresi, muhafazakar devletlerin dış desteğiyle şeriatı uyguladı.[60][61] İlk kategorideki hareketler aynı zamanda Post-İslamizm olarak da adlandırılır (aşağıya bakınız).
Siyasi sonuçları, "kapsayıcılık-ılımlılık dengesi" ile bağlantılıdır İslamcılar ne kadar hoşgörülü olurlarsa, hayatta kalma olasılıklarının o kadar az tehdit edileceğini var sayarlar. Benzer şekilde, hükûmet ne kadar uzlaşmacı olursa, o kadar az "aşırı" İslamcılar olur.[62]
Demokratik yapı içindeki ılımlı İslamcılık nispeten yeni bir olgudur.[54] 80 ve 90'lar boyunca Müslüman Kardeşler ve Nahda gibi hareketler demokratik siyasi katılımdan dışlandı. Yasal çerçevede faaliyet gösteren İslamcı hareketler, 1991–2002 Cezayir İç Savaşı ve 90'lı yıllarda Mısır'da artan terörizmin ardından mercek altına alındı. İslamcılar, 21. yüzyılda giderek revizyonist ve demokratik prosedürlere açık hale geldiler.[54] Modernist İslamcılığın bu yeni dalgasına uyum sağlama olasılığı, Türk modeli gibi bir kavramla Batılı entelektüeller arasında araştırılmıştır. Konsept, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye Adalet ve Kalkınma Partisi'nin İslamcı ilkeleri modern devlet çerçevesine uyumlu hale getirme konusundaki algılanan başarısından ilham aldı.[63] Ancak Türk modelinin, Erdoğan rejimi tarafından son zamanlardaki tasfiye ve demokratik ilkelerin ihlal edilmesinden sonra "takıldığı" kabul edildi.[64][65] Demokrasiyi reddeden diğer İslamcıları da içeren kavramı eleştirenler, İslamcı özlemlerin temel olarak demokratik ilkelerle uyumsuz olduğunu savunuyorlar.
İslamcılığın Sonrası
İranlı siyasi sosyolog Asef Bayat, 20. yüzyılın ortalarındaki geleneksel İslamcı söylemlerden ayrılan İslamcı hareketlere atıfta bulunmak için Post-İslamizm[66] kavramını önerdi :4 Kendisi "bir deneme aşamasının ardından", "İslamcılığın çekiciliği, enerjisi, sembolleri ve meşruiyet kaynaklarının", bir zamanlar onun ateşli destekçileri arasında bile tükendiğini keşfetmişti.
Post-İslamcılık İslam karşıtı değildir, ancak dini yeniden sekülerleştirme eğilimini yansıtır."
Bu ifade aslen, "post-İslamcılığın kişiselleştirilmiş bir inanç olarak İslam ile demokratik değerler ve modernite ilişkili bireysel seçim özgürlüğü arasındaki kaynaşma fikrinde ifade edilen" İran'a aitti.[67] :45
2008 Lowy Uluslararası Politika Enstitüsü raporu, Endonezya'nın PKS'sinin ve Türkiye'nin AKP'sinin İslamcılık sonrası olduğunu öne sürüyor.[68] :51, 76
Karakterizasyon Malezya İslami Partisi'ne (PAS)[69] uygulanabilir ve Tunus Ennahda'sındaki "ideolojik evrimi" tanımlamak için de kullanılabilir.[70]
Selefi hareketi
Çağdaş Selefi hareket, İbn Teymiyye'nin reformist misyonunu paylaşan çeşitli İslamcı doktrinleri kapsar.
Selefi hareket genel olarak üç gruba ayrılabilir; dingin (sessiz), eylemci ve cihatçı. (Cihatçı selefilik için aşağıya bakınız).
Sessiz okul, siyasi aktivizmden ziyade dini eğitim ve kendi dinini yayma yoluyla toplumsal reformu savunuyor.
Aktivist okul, aksine, anayasal ve siyasi çerçeve içinde siyasi katılımı teşvik eder.
Cihatçı okul, Seyyid Kutub'un (Kutbizm) ideolojisinden ilham alır ve laik kurumların meşruiyetini reddeder ve yeni bir Halifeliğin kurulmasının önünü açmak için devrimi teşvik eder.[71]
Sessiz Selefilik, taklid kavramına "kör bir bağlılık" diye meydan okuyan Nasiruddin Albani öğretisinden kaynaklanmaktadır.[71]
Bu ekolün örneği Rabi el-Madhali'nin yazılarına dayanan Medhalizm'de görülür. Selefi aktivizminin yükselişine ve Selefi Cihatçılık tehdidine bir tepki olarak 90'lı yıllarda Suudi Arabistan'da ortaya çıktı. Mısır ve Suudi Arabistan'ın otoriter hükûmetleri tarafından onaylanan seküler yönetimlere karşı her türlü muhalefeti reddettiler[72] ve böylece bu hükûmetler tarafından teşvik edildiler.
Son zamanlarda, hükûmetler popüler İslamcı hizipleri bünyesine katmaya başladı ve sükunetçi okulun etkisi Orta Doğu'da önemli ölçüde azaldı[73][74]
Siyasi olarak aktif olan Selefi hareketi, Selefi aktivizmi veya harekilik, Tanrı'nın İlahi yönetimini korumak için şiddet içermeyen siyasi aktivizmi destekleyen inanctır. Siyaset, Selefi ilkelerin toplumun ve hayatın diğer yönleri gibi uygulanmasını gerektiren bir alan olarak görülür.[71]
Selefi aktivizm, 50'li ve 60'lı yıllarda, Nasır rejimi tarafından kovuşturmadan kaçan Müslüman Kardeşler üyelerinin sığındığı Suudi Arabistan'da ortaya çıktı.[75] Müslüman Kardeşlerin aktivizmi orada Selefilik ile sentezlenmiş ve 80'lerde Sahva hareketi tarafından örneklenen Selefi aktivist akımının yaratılmasına yol açmıştır.[71] Sefer El-Havali ve Selman El-Avde tarafından ilan edilen bu okul, bugün Selefiliğin çoğunluğunu oluşturmaktadır.[76] Yemen'in El Islah Partisi ve Bahreyn'in Al Asalah'ı da dahil olmak üzere, Müslüman dünyasında birçok aktif Selefi siyasi parti var.
Vahhabilik
Çağdaş Selefi hareketin öncüsü, Muhammed bin Abdülvehhab tarafından gerçekleştirilen Necd'deki 18. yüzyıl reform hareketine kadar uzanan Vahhabiliktir. Farklı köklere sahip olmasına rağmen, Vahhabilik ve Selefilik, 60'ların Suudi Arabistan'ında aşağı yukarı birleşmiş olarak kabul edilir.[77] Bu süreçte Selefilik, Vahhabilikten büyük ölçüde etkilendi ve bugün benzer dini görüşleri paylaşırlar.[78] Vahhabilik bir Suudi Selefilik markası olarak da tanımlanır.[79][80] Siyasi açıdan, Vahhabilik, beyat öğretisinde kendisini gösterir[81] ve çoğunluğu Suud Hanedanı'na bağlılıkların sunarlar.[82] Bununla birlikte Suud Hanedanı'na bağlılık göstermeyi reddeden Selefi Cihatçı da dahil olmak üzere az sayıda başka türleri vardır.[82][83]
Vahhabilik ayrıca, çoğu İslamcı tarafından ileri sürülen sosyal adalete, sömürgecilik karşıtlığına veya ekonomik eşitliğe olan ilgisizliğiyle de karakterize edilir.[84]
Tarihsel olarak, Vahhabilik devlet destekliydi ve Suudiler tarafından petrol ihracatından sağlanan fonların yardımı ile uluslararası alanda yayıldı.[85] (70'lerden itibaren etkisinin (ve ardından Selefiliğin etkisinin) "patlayıcı büyümesine" yol açan ve genellikle Petro-İslam olarak adlandırılan bir fenomen).[86] Bugün hem Vahhabilik hem de Selefilik dünya çapında etki gösteriyor ve dolaylı olarak Selefi Cihatçılığın yükselişine de katkıda bulunuyorlar.[86]
Militan İslamcılık/Cihatçılık
Kutubçuluk
Kutubçuluk, Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in etkili bir figürü olan Seyyid Kutub tarafından 50'li ve 60'lı yıllarda formüle edilen, İslamcı hedefleri zorlamak için kafir olarak tanımladıkları kişilere karşı şiddet kullanımını haklı Saldırgan cihat "ın kendine özgü metodolojik kavramıyla işaretlenen bir ideolojidir.[87] İki kavrama dayanarak, rejimini devirmek için devlet aygıtına angajmanı teşvik eder. Kutubçu ve Selefi Hareketin kaynaşması, Selefi cihatçılığın gelişmesine yol açtı (aşağıya bakınız).[88]
Kutubçuluk, 1954 te Müslüman Kardeşler'in Nasır'a suikast düzenleme planının bir sonucu olarak ortaya çıkan aşırı baskının bir ürünü olarak kabul edilir. Suikast girişimi sonrasında binlerce Müslüman Kardeş üyesi hapsedildi, Kutub dahil birçoğu işkence gördü ve toplama kamplarında tutuldu.[75]
Bu koşullar altında Kutub, Nasır rejimi içindeki Müslümanları laiklik ve Batı ile eşitlediği çığır açıcı eseri Yoldaki İşaretler ile ideolojisini geliştirmiş ve çağdaş durumu "modern cahiliye" olarak tanımlamıştı.[89] Kutub, ideolojisinin tamamlanmasından önce idam edilmiş olmasına rağmen,[89] fikirleri, Abdullah Azzam ve Kutub'un kardeşi Muhammed Kutub'un öğrencisi ve Usame bin Ladin'in akıl hocası olan Ayman ez-Zevahiri'nin de aralarında bulunduğu sonraki nesiller tarafından yayıldı ve genişletildi.[90][91] Ez-Zevahiri, Kutubçu söylemde "Kutb'un karakterinin saflığı ve hapishanede çektiği işkence" olarak kabul edildi ve saldırgan cihadın normalleştirilmesinde kapsamlı bir rol oynadı.[92] Hem el-Zevahiri hem de bin Ladin, Müslüman dünyasında 20. yüzyılın sonlarında yaşanan jeopolitik kriz zemininde katlanarak gelişen Cihatçı hareketlerin çekirdeği haline geldiler.
Selefi Cihatçılık
Selefi cihatçılık, İslami bir devlet veya yeni bir Halifelik kurmak için şiddeti ve terörü aktif olarak teşvik eden ve yürüten ideolojiye atıfla ilk kez 2002 yılında Gilles Kepel tarafından kullanılmış bir terimdir.[93][94] Bugün, genellikle Cihatçılık veya Cihatçı hareket olarak kullanılır. Kutubçuluk, Selefilik, Vahhabilik ve diğer İslamcı akımlar arasında melez bir ideolojidir.[88][95] Kutubçuluğa Abdullah Azzam gibi alimler siyasi entelektüel temeller sağlamıştır.[88] Selefi Cihatçılık, çağdaş İslamcı hareketlerin içerisinde azınlık oluşturur.[96]
Selefi Cihatçılığın belirgin özellikleri arasında, Hadisler ve erken dönem Müslüman uygulamalarından esinlenen "lidere biat yemini" yer alır.[97]El Kaide ve El Nusra Cephesi arasındaki ilişkilerde örneklenen diğer bir özellik, stratejik veya finansal olarak uygun olduğunda daha az popüler olan hareketlerle bağları koparabilme esnekliğidir.[97] Cihatçılar "yakın düşman" ve "uzak düşman" kavramlarını da kullandılar. "Yakın düşman", Müslüman toplumu işgal eden despotik rejimleri ifade eder. Muhammed Abd al-Salam Faraj tarafından Selefi Mısır İslami Cihad örgütünce Enver Sedat'ın 1981'de öldürülmesini haklı çıkarmak için kullanılmıştır.[98] Daha sonra Batı'yı çağrıştıran "uzak düşman" kavramı 1996 yılında El Kaide tarafından tanıtıldı ve resmen ilan edildi.[98][99]
Selefi Cihatçılık 80'lerde Sovyetlerin Afganistan'ı işgal etmesiyle ortaya çıktı.[100] Yerel mücahitler Suudi Arabistan, Pakistan ve ABD'den mali, lojistik ve askeri destek aldılar. Usame bin Ladin, 1988'de bu finansal, lojistik ve askeri ağdan yararlanmak ve operasyonlarını genişletmek amacıyla ulusötesi bir örgüt olarak El Kaide'yi kurdu.[100] İdeoloji, 90'lı yıllarda Müslüman dünyasının sayısız jeopolitik kriz yaşadığı[100] Cezayir İç Savaşı (1991–2002), Bosna (1992–1995) ve Birinci Çeçen Savaşları (1994–1996) sırasında yükseldi. Bu çatışmalar içinde, siyasal İslam, ideolojinin aktif bir şekilde yayılması karşılığında El Kaide'den mali, lojistik ve askeri destek talep eden yerel savaşçılar için sıklıkla harekete geçirici bir faktör olarak hareket etti.[100]
1998'de ABD büyükelçiliklerinin bombalanmasından, 11 Eylül saldırılarından (2001), ABD liderliğindeki Afganistan (2001) ve Irak'ın (2003) işgalinden sonra, Selefi Cihatçılık ivmelendi, ancak, ABD'nin terörle mücadele operasyonları tarafından harap edildi ve 2011'de Bin Ladin'in ölümüyle sonuçlandı.[100] Arap Baharı (2011) ve müteakip Suriye İç Savaşı'ndan (2011-günümüz) sonra, Irak'taki El Kaide kalıntıları, hızla Irak ve Şam İslam Devleti'ne dönüşen ve etkisini MENA bölgesinin ve dünyanın neredeyse tüm çatışma bölgelerine yayan kapasitelerini geri kazanmıştı.
Tarih
Önceki hareketler
İslamcılıktan önce çıkan bazı İslami dirilişçi hareketleri ve liderler şunları içerir:
- Ahmed Sirhindi (~1564-1624), İslami Tasavvuf içindeki ortodoksinin yeniden ortaya çıkışının bir parçasıydı ve takipçileri tarafından 'ikinci bin yılın yenileyicisi' olarak biliniyordu. Sirhindi'nin "Hint İslamına bugün görülen katı ve muhafazakar damgayı verdiği" söylenir.[101][102][103]
- İbn Teymiyye, 13. ve 14. yüzyıllarda çağdaş İslamcılar tarafından sıklıkla alıntılanan Suriye İslam hukukçusu. İbn Teymiyye, şeriat hukukunun küçültülmesine karşı çıktı, Muhammed'in doğum gününün kutlanmasına karşıydı ve evliya mezarlarından yardım isteme gibi uygulamaları şirk olarak değerlendirdi.[104]
- Hindistanlı Şah Veliyullah ve Arabistanlı Muhammed bin Abdülvahhab, Mekke'de okurken birbirleriyle tanışan çağdaşlardı. Muhammed ibn Abd-el-Wahhab, kabir ibadeti gibi sonraki birikimlerin kaldırılmasını ve Muhammed'in vaaz ettiği ve uyguladığı İslam'ın harfine ve ruhuna geri dönmeyi savundu. Muhammed Abduh, Muhammed İkbal ve Muhammed Esed gibi reformist İslamcıların öncüsü olan Şah Veliullah, "Müslüman toplumu ilerleyip genişledikçe ekonomik veya sosyal yeni sorunlarla başa çıkmak zorunda kaldıkça yeni içtihadlara ihtiyaç duyulduğuna" inanıyordu.[105]
- Seyyid Ahmed Barelvi, İslam'ın İslami olmayan inanç ve uygulamalardan 'arınmasını' vurgulayan Şah Veliullah'ın oğlunun bir öğrencisi ve halefiydi. Aşırılıkçı, cihatçı bir harekete liderlik ederek modern militan İslamcıları öngördü ve İslam hukukunun uygulanmasına dayalı bir İslam devleti yaratmaya çalıştı. Müslüman çoğunluklu Kuzey-Batı Hindistan'da Sih İmparatorluğu'na karşı birkaç savaşa girerken, takipçileri ölümünden sonra 1857 Hint İsyanı'na katıldı.[106][107]
- Hint İsyanı'nın yenilgisinden sonra, Şah Veliullah'ın bazı takipçileri askeri işlere karışmayı bıraktılar ve 1867'de Deoband kasabasında Dar al-Ulum ruhban okulunu kurdular. Okuldan, alt kıtadaki geleneksel İslam düşüncesinin en büyük felsefi hareketi haline gelen ve günümüz Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'te binlerce medresenin kurulmasına yol açan Deobandi hareketi gelişti.[108]
Erken tarih
19. yüzyıl sonu, Müslüman Osmanlı İmparatorluğu'nun çoğunun Müslüman olmayan Avrupalı sömürgeci güçler tarafından parçalanmasına tanık oldu.[109] İmparatorluk, güçlerini modernize etmek ve Avrupalılarla rekabet etmek için Batı'nın sivil ve askeri teknolojisine büyük meblağlar harcadı ve süreçte bu güçlere derinden borçlandı.
Bu bağlamda, Cemaleddin Efgani (1837–97), Muhammed Abduh (1849–1905) ve Reşid Rıza (1865–1935) yayın yoluyla imparatorluğun siyasi, ekonomik ve kültürel çöküşüne karşı İslami alternatifler vaaz ettiler.[110] Abduh ve Afgani, erken İslamcı hareketin başlangıcını oluşturdu.[111][112][113][114] Abduh'un öğrencisi Raşid Rıza, çağdaş İslamcı hareketlerin "ideolojik atalarından" kabul edilir.
Reşid Rıza, Hasan el-Benna ve Mustafa el-Siba'inin fikirleri, şeriat yönetimi altında gerçek bir İslam toplumunun yaratılmasını ve doğru yoldan saptığına inandıkları önceki otoritelerin kör taklidinin reddini içeriyordu.[115] Daha sonraki bazı İslamcıların aksine, Erken Selefilik, Halifeliğin yeniden kurulmasını şiddetle vurguladı.[116]
Seyyid Raşid Rıza
Modern İslam devleti kavramı ilk olarak Müslüman Kardeşler ideolojisi ve dünyadaki diğer Sünni İslamcı hareketleri etkilemede önemli bir rol oynayan Suriye-Mısırlı İslam alimi Reşid Rıza tarafından dile getirildi. Rıza'nın İslam devleti, ulemanın hakim olacağı şura ilkesini vurguladı.[117]
Etkili kitabı el-Khilafa aw al-Imama al-'Uzma'da; Raşid Rıza, önerdiği İslam devletinin kuruluşunu ayrıntılarıyla anlattı. Bu doktrin, gelecekteki İslamcı hareketlerin planı haline gelecekti.[118] Rıza, Şeriat'a itaat eden toplumların hem kapitalizm, hem de sınıf temelli sosyalizm bozuntularına alternatif olarak başarılı bir şekilde ortaya çıkabileceğine inanıyordu; çünkü böyle bir toplum onun ayartmalarına karşı duyarsız olacaktır.[119]
Rıza'nın Hilafeti'nde Halife, rolü İslami yasaların uygulanmasını denetleyerek yönetmek olan en yüksek baş olacaktı. Bu, kutsal yazıları değerlendirerek ictihada giren ve şura yoluyla yöneten müctehid uleması ile “gerçek halife” arasındaki ortaklık yoluyla gerçekleşecekti. Hilafet aynı zamanda İslam medeniyetini yeniden canlandırabilecek, Müslüman ümmetine siyasi ve hukuki bağımsızlığı geri kazandırabilecek ve İslam'ı tasavvufun sapkın etkilerinden arındırabilecekti. Reşid Rıza'nın İslami siyaset teorisi, Arap dünyasındaki müteakip İslami diriliş hareketlerini büyük ölçüde etkileyecekti.[120]
Rıza'dan sonra gelen Hasan el-Benna gibi İslamcılar O'nun ilmî itibarına yetişemezdi. Dini bilimler hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmayan radikal düşünür Seyyid Kutub şeriat için öncülük etti. Kutub, Batılı inançları reddederken, kendi inançlarını doğrulamak için Batı terminolojisini, kendi öznel metodolojisini Kutsal Yazılara dayandırken de klasik kaynakları kullandı.[121]
Muhammed İkbal
Muhammed İkbal, İngiliz Hindistan'ındaki İslami Milliyetçilik ve Pakistan Hareketi'ne ilham verdiği kabul edilen bir bok beğenilen bir modern İslam filozofu, şair ve politikacıdır.[122][123][124][125] Uluslararası edebiyat alimleri tarafından bir klasik şair olarak takdir edilmektedir.[125][126]
İkbal, İngiltere ve Almanya'da hukuk ve felsefe okurken Tüm Hindistan Müslüman Birliği'nin Londra şubesinin bir üyesi oldu.[125] 1908'de Lahor'a geri döndü. İkbal, zamanını hukuk pratiği ve felsefi şiir arasında bölerken, Müslüman Birliği'nde aktif olmaya devam etti. Muhammed Ali Johar ve Muhammed Ali Cinnah gibi Müslüman siyasi liderlerle yakın temasını sürdürdü. O ana akım Hint milliyetçisi laik Hint Ulusal Kongresi'ne muhalifti. İkbal'in İngilizce 7 dersi, 1934'te Oxford Üniversitesi basını tarafından İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası adlı bir kitapta yayınlandı.[127] Bu dersler, modern çağda bir din olmasının yanı sıra bir siyasi ve hukuk felsefesi olarak İslamın rolü üzerinde durur.[127]
İkbal, yalnızca laikliğin ve seküler milliyetçiliğin İslam ve Müslüman toplumun manevi temellerini zayıflatacağından değil, Hindu çoğunluğun Müslüman mirası, kültürü ve siyasi etkisini dışlayacağından da korkuyordu. Afganistan, Filistin, Mısır ve Suriye'ye yaptığı seyahatlerde, İslami siyasi işbirliği fikirlerini destekleyerek milliyetçi farklılıkların ortadan kaldırılması çağrısında bulundu. Sir Muhmmad İkbal, 1930'da Allahabad'daki oturumunda ve 1932'de Lahor'daki oturumda Müslüman Birliği'nin başkanı seçildi. 29 Aralık 1930'daki Allahabad Konuşmasında, kuzeybatı Hindistan'daki Müslüman çoğunluklu eyaletler için bağımsız bir devlet vizyonunu özetledi. Bu konuşma daha sonra Pakistan hareketine ilham verdi.
İkbal'in vizyonu daha sonra birçok reformist İslamcıyı etkiledi; Muhammed Esed, Seyyid Abul Ala Mevdudi ve Ali Şeriati bunlar arasındadır.
Ebul Ala Mevdudi
Seyyid Abul Ala Mevdudi[128][129] 20,yy başlarında Hindistan ve bağımsızlık sonrası Pakistan'da İslami uyanışta önemli bir figürdü. Hukuk eğitimi aldı, ancak gazeteciliği seçti ve çağdaş meseleler, İslam ve İslam hukuku hakkında yazdı. 1941'de Cemaat-i İslami partisini kurdu ve 1972'ye kadar liderliğini sürdürdü. Mevdudi, siyasi örgütlenmesinden ziyade yazılarıyla etki yarattı. Onun kitapları birçok dile çevrilerek İslam'ı modern bir bağlama yerleştirdi. Mevdudi sadece muhafazakar ulemayı değil, Bilginin İslamileştirilmesi örneğinde Faruki gibi liberal İslamcıları da etkiledi.
Mevdudi, Müslüman toplumun Şeriat olmadan İslami olamayacağına ve İslamın bir İslami devletin kurulmasını gerektirdiğine inanıyordu. Bu devlet, tevhid, risalet ve hilafet ilkelerine dayanan bir "teo-demokrasi" olmalıydı.[130][131][132][133] Mevdudi her ne kadar İslam devriminden bahsetse de[134] "devrim" ile İran Devrimi'nin şiddet veya popülist politikalarını değil, bireylerin kalp ve zihinlerini bir eğitim süreci veya da'va yoluyla toplumun tepeden aşağıya doğru kademeli olarak değiştirmesini kastetmiştir.[135][136]
Müslüman kardeşliği
1928'de Mısır'ın İsmailiye kentinde Hassan al Benna tarafından kuruldu. Onun örgütü tartışmasız en büyük ve en etkili modern İslami siyasi örgüttü. "Kuran bizim anayasamızdır"[137] sloganı altında, camilerde vaaz yoluyla ve ayrıca okullar ve atölyelerle temel toplum hizmetleri sağlayarak İslami canlanmayı aradı.
Mevdudi gibi Benna da tedricen ve ikna yoluyla uygulanan, şeriat hukukuna dayalı bir hükûmet yönetimine ve İslam dünyasındaki tüm emperyalist etkinin ortadan kaldırılmasının gerekliliğine inanıyordu.[138]
Emirlere karşı gelerek te olsa İhvan'ın bazı unsurları, hükûmete karşı şiddete başvurdu ve kurucu El-Benna, Mısır'ın önde geleni Mahmud Fami Nakraşi'ye suikast düzenlenmesine misilleme olarak 1949'da öldürüldü.[139] Müslüman Kardeşler, Mısır'da periyodik baskıya maruz kaldı ve 1948'de binlerce üyeyi hapse atan Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdünnâsır ile olan çatışmaları müteakiben birkaç kez yasaklandı.
Periyodik baskılara rağmen, Müslüman kardeşler Arap ve İslam dünyasında,en etkili hareketlerden biri haline geldi. "Yarı yasal"[140] statüleri ile Mısır'da seçimlerde aday gösterebilen tek muhalefet grubuydu. 2011-12 Mısır parlamento seçimlerinde, "İslamcı" olarak tanımlanan siyasi partiler Özgürlük ve Adalet Partisi (Kardeşlerin), Selefi El Nur Partisi ve liberal İslamcı El Vasat Partisi toplam sandalyelerin %75'ini kazandı.[141]
Müslüman Kardeşler'den Muhammed Mursi, Mısır'ın demokratik olarak seçilen ilk cumhurbaşkanıydı. 2013 darbesi ile görevden alındı. Bugün Müslüman Kardeşler, Bahreyn, Rusya, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından terör örgütü olarak gösterilmektedir.
Seyyid Kutub
Mevdudi'nin fikirleri, İslamcılığın kilit filozoflarından ve İslami evrenselciliğin etkili düşünürlerinden biri olan Müslüman Kardeşler hareketinin üyesi Seyyid Kutub'u etkiledi.[142] Kutub, işlerin öyle bir noktaya geldiğine inanıyordu ki, Müslüman cemaati kelimenin tam anlamıyla var olmaktan çıkmış, Allah'sız Cahiliye'ye döndürülerek, soyu birkaç asır içerisinde tükenmişti.[143]
Kutub'a göre cahiliyeyi ortadan kaldırmak için Şeriat veya İslam hukuku yeniden kurulmalıydı. Şeriat sadece İslam'ın varlığı için gerekli değil, aynı zamanda komünizm, milliyetçilik veya laik demokrasi gibi "kötü ve yozlaşmış," İslami olmayan ideolojileri engelleyen her şeyi kapsardı.
Kutub, Müslümanların, bireyleri dönüştürmek için İslam'ı barışçıl bir şekilde sunma'larının yanında, Cahiliye'nin "iktidar yapılarını" - sadece İslam ana vatanından değil, tüm yeryüzünden - kaldırmak üzere cihat ilan ederek iki yönlü bir saldırıya girmeleri gerektiğini vaaz etti.
Kutub, hem kardeşliğin bir üyesi hem de Müslüman dünyasında son derece etkiliydi. Kutub, (Fawaz A. Gerges) gibi bazıları tarafından Usame bin Ladin benzeri modern cihatçıların "kurucu babası ve önde gelen teorisyeni" kabul edilir.[144][145]
Ancak Mısır ve Avrupa'daki Müslüman Kardeşler, demokratik olmayan İslam devleti vizyonunu ve silahlı cihadı benimsemedi.[146]
Uluslararası siyasette yükseliş
İslami şevk, ABD'nin Sovyetler Birliği'ne ve komünist müttefiklerine karşı Soğuk Savaş'ta bir silah olarak kullanabileceği bir silah olarak değerlendirildi, çünkü komünizm ateizmi savunuyordu. Eylül 1957'de ABD Başkanı Eisenhower ile üst düzey ABD dış politika yetkilileri arasındaki Beyaz Saray toplantısında, Suudi Arabistan da dahil olmak üzere Orta Doğu'nun despot yönetimlerine silah teslim etmek için gizli bir görev gücü kurarak komünistlerin din eksikliğini onlara karşı kullanma konusunda anlaşmaya varıldı. Başkan Eisenhower, "Orta Doğu'da geçerli olan 'kutsal savaş' yönünü vurgulamak için mümkün olan her şeyi yapmalıyız" dedi.[147]
Altı Gün Savaşı (1967)
Arap birliklerinin Altı Gün Savaşı sırasında İsrail birlikleri tarafından hızlı ve kesin bir yenilgiye uğratılması, Müslüman-Arap dünyasında çok önemli bir olay oldu. Yenilgi yenilen ülkelerdeki ekonomik durgunlukla birlikte, egemen rejimlerin laik Arap milliyetçiliğine bağlandı. Seküler, sosyalist ve milliyetçi siyasetin popülaritesinde ve güvenilirliğinde keskin ve istikrarlı bir düşüş yaşandı. Baasçılık, Arap sosyalizmi ve Arap milliyetçiliği zarar gördü ve Mevdudi ve Seyyid Kutub'dan ilham alan farklı demokratik ve anti-demokratik İslamcı hareketler zemin kazandı.[148]
İran Devrimi (1978–1979)
Ziya'nın Pakistan'ı hariç, olasılıkla İlk modern "İslamcı devlet"[149] İran'ın Şiileri arasında kuruldu. Ayetullah Humeyni, dünyanın geri kalanına büyük bir şok yaşatarak, Şah Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetilen petrol zengini, iyi silahlanmış, Batılılaşmış ve Amerikan yanlısı laik monarşiyi devirmek üzere 1979 İran Devrimi'ne öncülük etti.
İran Devrim ideologu Ali Şeriati'nin görüşleri Pakistan Devletinin ideolojik babası Muhammed İkbal'in görüşlerine benziyordu, ancak Humeyni'nin inançlarının Şii İslam ile Mevdudi ve Kutub gibi Sünni İslam düşünürlerinin inançları arasında bir yere yerleştirildiği algılanıyor. Muhammed ve Ali gibi haleflerinin şeriat yasasını yeniden kurmak için tam bir taklidinin İslam için esas olduğuna, birçok laik, Batılılaşan Müslüman'ın aslında Batı'nın ajanları olduğuna ve Müslüman topraklarının "yağmalanması" gibi batı çıkarlarına hizmet ettiğine inanıyordu. Batılılaşma hükûmetlerin İslam'a karşı uzun vadeli bir komplosunun parçasıydı.[150]
Görüşleri Sünni alimlerin görüşlerinden farklıydı:
- Bir Şii olarak Humeyni, Ali bin Ebu Talib ve Hüseyin bin Ali'yi İmam olarak görüyor, ancak Ebu Bekir, Ömer veya Osman'ı görmüyordu.
- Humeyni, Hilafet veya Sünni İslami demokrasiyi restore etmekten değil, -demokratik veya diktatörce- siyasi sistemin vesayetinin, Mehdi gaybetten dönene kadar Şii İmamların halefleri olarak Şii ulema tarafından gerçekleştirildiği bir devlet kurmaktan bahsetti. Onun velayet-i-fakih ("İslam hukukçusunun vesayeti") kavramı, önde gelen Şii din adamlarının, Şeriat kanunlarını diktatörler veya demokratik parlamentolar tarafından kabul edilen "yenilik" ve "İslam karşıtı kanunlardan" korumak için devletin denetçisi olarak hizmet etmesi gerektiğini savunuyordu.[150]
Devrim, Marksizme karşı çıkmayı (Muhammed Bakır es-Sadr'ın eseri) ya da sosyalizm ile İslamcılığı bütünleştirmeyi (Ali Şeriati'nin eseri) arayan yazılardan etkilenmiştir. Devrimci önderliğin güçlü bir kanadı, Ali Ekber Muhteşemi gibi solcu veya "radikal popülistlerden" oluşuyordu.[151]
İslam dünyasında devrime yönelik başlaşlarda görülen yoğun coşku "temizlemeler, infazlar ve izlenim düşüren ezinçler" ve kampanyalar nedeniyle azaldı.[152]
İslam Cumhuriyeti de ABD'nin ekonomik yaptırımlarına rağmen İran'daki gücünü korudu ve büyük Şii nüfusa sahip iki Müslüman ülke olan Irak (SCIRI)[153][154] ve Lübnan'da (Hizbullah)[155] benzer anlayışta terörist gruplar yarattı ve yardım etti. 2006 İsrail-Lübnan anlaşmazlığı sırasında, İran yönetimi, Hizbullah'a verdiği destek ve Başkan Mahmud Ahmedinejad'ın ABD'ye karşı şiddetli görüşü ve İsrail'in yok olacağı çağrısı nedeniyle, çoğunluğu Sünni olan " Arap sokağı "nda popüler bir canlanma yaşadı.[156]
1979 Kâbe Baskını
İslamcı hareketin gücü, Müslüman kamuoyunu köktendinciliğe karşı çevireceği kesin gibi görünen bir olayda kendini gösterdi. 1979'da Mekke'de Mescid-i Haram, silahlı bir köktendinci grup tarafından bir haftadan fazla bir süre işgal edildi. Silah ve şiddetin kesinlikle yasak olduğu bir yerin olan, İslam'ın en kutsal yerlerinden birinin ağır ihlalinde çok sayıda insan öldürüldü.[157][158]
Suudiler bu eyleme saldırganların kaynağı olduğu köktenci anlayışla savaş yerine zaten muhafazakar olan yapıyı daha fazla İslami kısıtlamalarla destekleyerek yanıt verdi. Yakarı için kapanmayan esnaflardan ve kadın resimleri yayınlayan gazetelere, oyuncak bebek, ayı (canlı nesnelerin resimleri haram kabul edilir) ve köpek maması (köpekler pis kabul edilir) şatışına kadar her şeye baskı yapıldı.[159]
İşgale karşı suçlama ve öfke diğer Müslüman ülkelerde de, köktendincilere değil, İslami köktendinciliğin en önemli jeopolitik düşmanı olan ABD'ye yöneltildi. Humeyni'nin şu açıklaması Amerikan büyükelçiliklerine yönelik saldırılara yol açtı:
Bunun cani Amerikan emperyalizmi ve uluslararası Siyonizmin işi olduğu tahmin gerektirmez.
Bunu Filipinler, Türkiye, Bangladeş, Hindistan, B.A.E, Pakistan ve Kuveyt'te Amerikan karşıtı gösteriler izledi. ABD'nin Libya ve İslamabad büyükelçilikleri ateşe verildi.[160]
Afganistan'da Sovyet işgali (1979-1989)
Sovyetler, Afgan İç Savaşı'nda müttefikleri Marksist rejime karşı İslami bir ayaklanmayı bastırmak üzere 40. Orduyu Afganistan'a konuşlandırdı. Yerli yoksul savaşçıları din karşıtı bir süper güçle karşı karşıya getiren çatışma, dünya çapında binlerce Müslümanı yardım göndermeye ve bazen de kendi inançları için savaşmaya teşvik etti. Bu Pan-İslamist çabanın başında Filistinli şeyh Abdullah Azzam vardı. Bu " Afgan Arapların " ordusal etkinliği azken, dünyanın dört bir yanından tahminen 16.000[161] ila 35.000 Müslüman gönüllü Afganistan'da savaşmak için geldi.[162][163]
Sovyetler Birliği,1989'da Necibullah rejimini terk edip Afganistan'dan çekildiğinde (rejim 1992'de düştü), zafer birçok Müslüman tarafından İslam inancının, üstün askeri güç ve teknoloji üzerindeki başka yerlerde de tekrarlanabilecek bir yengi olarak görüldü.
Cihatçılar, kazandıkları yengiden cihatlarını Müslümanların yardıma ihtiyaç duyduğuna inandıkları diğer ülkelere taşıma konusunda Müslüman halk ve militanlar arasında güven, geçerlilik ve saygınlık kazandılar.
Cezayir, Mısır ve diğer ülkelere "deneyim, ideoloji ve silahlarıyla" dönen "gaziler" çoğu zaman silahlı cihada devam etmeye hevesliydi.
Sovyetler Birliği'nin 1991'deki çöküşü, Bin Ladin de dahil olmak üzere birçok İslamcı tarafından bir süper gücün İslam'ın elindeki yenilgisi olarak görüldü. ABD ve Pakistan'ın mücahidlere askeri eğitim ve istihbarat desteği olarak verilen 6 milyar dolarlık yardımı için[164] bin Ladin şunları yazdı: "ABD'nin Sovyetler Birliği'nin çöküşünde kayda değer bir rolü yok"... daha çok, övgü Tanrı'ya ve Afganistan mücahitlerine aittir.[165]
Körfez Savaşı (1990–1991)
1990'ların başında İslamcı hareketi radikalleşmeye iten bir diğer faktör, birkaç yüz bin ABD ve Müslüman olmayan askerî personeli Saddam Hüseyin'in Kuveyt işgaline son vermek için Suudi Arabistan topraklarına getiren Körfez Savaşıydı. Komşu Irak'ın laik ve Baasçı diktatörü Saddam savaştaki (İran-Irak savaşı) düşmanı Kuveyt'e saldırdığında, batılı birlikler Hüseyini kuveytten çıkarmak ve monarşiyi korumak üzere Arabistan topraklarına geldiler. İslamcılar Suudi rejimini batının kuklası olmakla suçladılar.1990'dan önce Suudi yardımını alan birçok İslamcı gruba kesilen yardım onların dizginlenmesinde önemli bir rol oynadı.
Suudi Arabistan, kendisine saldıran yerli İslamcıları bastırarak onlar arasında prestij kaybına uğradı ancak Dünyanın dört bir yanındaki İslamcı medrese ve hatta bazı şiddet yanlısı İslamcı gruplara yardım ederek prestij kaybını telafi etmeye çalıştı. Bu olmadı, ancak ılımlılık adına, savaş öncesi etkisi büyük ölçüde azaldı.[166] Bunun bir sonucu Mısır'da hükûmet yetkililerine ve turistlere yönelik bir saldırı kampanyası, Cezayir'de kanlı bir iç savaş ve Usame bin Ladin'in 11 Eylül saldırısıyla doruğa ulaşan terör saldırıları oldu.[167]
2000'ler
Yirmi birinci yüzyılın başlarında, 1960'lar ve 70'lerde "gururla giyilen bir etiket olan laiklik", Mısır ve Müslüman dünyanın geri kalanında sakınılan ve siyasi düşmanları "karalamak için kullanılan" bir kelimeye dönüştü.[48] İslamcılar, "inatçılık, cesaret", "risk alma" veya "örgütsel beceriler" açısından laik muhalefet partilerini geride bıraktılar.[46]
Dini söylem Orta doğu ve Pakistan'da toplumlar, radyo dalgaları ve dünya hakkında düşünceye hakimdir. Mısır'da radikal camiler çoğaldı. Kitapçılarda dini temalı eserler hakimdir. . . Şeriat talebi, hükümetlerin İslam'a karşı sadakatsiz ve İslam'ın tüm sorunların çözümü olduğuna inanmaları ve Batı'nın İslam'a savaş açtığının kesinliği; bunlar kamusal tartışmaya hakim olan temalardır. İslamcılar parlamento veya hükümet saraylarını kontrol edemeyebilirler, ancak popüler hayal gücünü işgal ettiler.[168]
İslam ülkelerinde yapılan kamuoyu yoklamaları, çoğunluğun, dinin kamusal yaşamda daha büyük bir rol oynamasını istediğini ancak IŞİD gibi gruplara da karşı olduğunu gösterdi.[169]
"Post-İslamizm"
İran devrimi ve Kabe'nin aşırılık yanlıları tarafından ele geçirilmesinden yaklaşık 40 yıl sonra, 2020 yılına gelindiğinde, Olivier Roy, Mustafa Akyol, Nadir Haşimi gibi bazı gözlemciler İslamcılığın canlılığında ve popülaritesinde düşüş tespit ettiler.
İslamcılık, statükonun acımasız gerçekliğiyle karşılaştırılabilecek idealize edilmiş/ütopik bir kavramdı. Kırk yılı aşan çabalara rağmen “toplum için somut ve uygulanabilir bir plan” oluşturmayı başaramamış (Olivier Roy);[170] yerine dünya üzerindeki etkisinin ilham verici olmayan bir geçmişini bırakmıştı (Nader Hashemi).[171]
Sonuç olarak, yukarıda bahsedilen İslamcı veya eski İslamcı partilerin (Endonezya'nın PKS'si , Türkiye'nin AKP'si ve Malezya'nın PAS'ı gibi) ılımlılık eğilimine ek olarak, ülkelerde İslamcı yönetime karşı sosyal/dini ve bazen siyasi bir tepki oldu. Türkiye, İran ve Sudan (Mustafa Akyol) gibi.[172]
2020'de yazan Mustafa Akyol, birçok Müslüman tarafından siyasi İslam'a karşı, İslamcılığın güçlendirmeyi amaçladığı şey olan dini inancın zayıflamasını da içeren güçlü bir tepki olduğunu savunuyor. Müslüman gençler arasında İslamcılığa karşı bu tepkinin yirmi birinci yüzyılda Arap dünyasında " Suriye, Irak ve Yemen "deki mezhepsel iç savaşlar gibi" "İslam adına" meydana gelen "korkunç olaylardan" kaynaklandığını öne sürüyor[172]
Arap Barometresi tarafından altı Arap ülkesinde (Cezayir, Mısır, Tunus, Ürdün, Irak ve Libya) yapılan anketler, "Arapların dini partilere ve liderlere olan inancını yitirdiğini" ortaya koydu. 2018-19'da, altı ülkenin tümünde, İslamcı partilere güvenip güvenmedikleri sorulanların %20'sinden azı olumlu yanıt verdi. Oran 2012-14'le karşılaştırıldığında altı ülkenin tamamında düşmüştü. Camiye katılım da ortalama 10 puandan fazla düştü ve kendilerini "dindar değil" olarak tanımlayan Arapların oranı 2013'te %8'den 2018–19'da %13'e yükseldi.[173] Şam el-Ali "Suriyeli gençler arasında yükselen dinden dönme" bildiriyor.[172][174]
2021'de yazan Nadir Haşimi, Irak, Sudan, Tunus, Mısır, Gazze, Ürdün ve diğer yerlerde İslamcı partilerin iktidara geldiği veya kampanya yürüttüğü "genel görünümü "Siyasal İslam'ın popüler prestiji, devlet iktidarıyla olan tecrübesiyle zedelenmiştir" şeklinde özetledi.[171][175] İslamcı terörizm bile pan-İslamcı olmaktan ziyade "yerel olma" eğilimine girmiş, düşüşe geçmişti. 2021 itibarıyla El Kaide, etkili bir merkezi komuta olmayan "bir grup milisten" oluşuyordu.(Frid Zekeriya)[175]
Ülkelere göre İslamcılığın Yükselişi
Afganistan (Taliban)
Mücahitlerin 1980'lerde Sovyetler Birliği'ne karşı kazandığı zafer, aşiret savaş ağaları arasında yaşanan şiddetli ve yıkıcı iç savaş yasal sistemi yok etti ve Afganistan'ı dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline getirdi. Komünist Afganistan Demokratik Cumhuriyeti 1992'de çöktü ve mücahitlerin İslamcı unsurları Afganistan İslam Devleti'ni kurdu.1996'da, Taliban olarak bilinen daha muhafazakar ve anti-demokratik İslamcı hareket savaş ağalarının çoğunu yendi ve Afganistan'ın yaklaşık %80'ini ele geçirdi.
Taliban, Diyubendi hareketinin yoksul Afgan mülteciler için kurduğu, Pakistan'daki hükûmet ve dini gruplar tarafından desteklenen binlerce medrese arasından doğdu.[176] Taliban, İslami köktendinci olarak tanımlanabilecekleri, "muhafazakar kabile geleneklerinin idealize edilmiş ve sistemleştirilmiş bir versiyonunu" Şeriat etiketi altında tüm ülkeye yaymakla ilgiliydi. İdeolojilerinin ayrıca Vahhabilikten ve konukları Usame bin Ladin'in aşırılıkçı cihatçılığından etkilendiği belirtildi.[177][178]
Taliban "siyaseti" Şeriat'a aykırı gördü ve seçim yapmadı. Taliban tarafından seçilen birkaçyüz Peştun din adamı tarafından Nisan 1996'da yasallık ve sadakat taahhüdü verilen " Emir el-Mü'minin " unvanlı Abdul Gani Birader ve Muhammed Ömer tarafından yönetildiler. Taliban ezici çoğunlukla Peştun'du ve Afganlıların yaklaşık %60'ını oluşturan diğer etnik gruplar ile iktidarı paylaşmamakla suçlandılar. (bkz: Taliban#İdeoloji ve amaçlar)[179]
11 Eylül saldırılarının ardından Taliban'ın Usame bin Ladin'i barındırması, onları iktidardan uzaklaştıran Amerikan örgütlü bir saldırıya yol açtı.[180] Taliban, NATO ve Afgan hükûmet hedeflerine karşı intihar bombaları ve silahlı saldırılarla şiddetli bir savaşa devam etti. ABD ile 2020 barış anlaşması ve ABD destekli hükümetin devrilmesinin ardından 2021'de ülkenin kontrolünü yeniden kurdu.
Cezayir
Cezayir'deki FIS veya Front Islamique de Salut (İslami Kurtuluş Cephesi) Selefilik, Afganistan cihadı ve Müslüman Kardeşler'den etkilenen İslamcı bir hareket idi. 1989 yılında Abbassi Medani ve karizmatik İslamcı vaiz Ali Belhaj tarafından yönetilen geniş bir koalisyon olarak kuruldu.
İktidardaki solcu-milliyetçi FLN hükûmetinin ekonomik başarısızlık ve popüler olmayan sosyal liberalleşme ve laikleşme politikalarından yararlanarak, vaazlarını Şeriat kanunu, ekonomik liberalizasyon, kalkınma, Fransızca yerine Arapça eğitim ve Cezayirli genç erkekler arasındaki yüksek işsizlik oranını azaltmak için kadınların evde kalması cinslerin ayrımı üzerine verdi. FIS, yerel seçimlerde büyük başarılar elde etti ve 1991'de seçimlerin askeri darbeyle iptal edildiği ulusal seçimleri kazanacaktı.
İslami Kurtuluş Ordusu, MIA ve Silahlı İslami Grup tarafından gölgede bırakılan FIS liderleri de Hükûmeti devirmek için silaha sarıldıkları için tutuklandı ve sonraki on yılda 150.000 ila 200.000 arasında insanın öldüğü kanlı ve yıkıcı bir iç savaş başladı.
İç savaş İslamcılar için bir zafer değildi. 2002'de ana gerilla grupları yok edilmiş ya da teslim olmuştu. İslamcı popülaritesi, 2004 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde "Abdallah Jaballah'ın %5 oy alarak üçüncü sırada geldiği" noktasına kadar geriledi.[181]
Bangladeş
Bangladeş Cemaat-i İslami ülkedeki en büyük İslamcı partidir ve Şeriat yasasının uygulanmasını ve ülkenin ana sağ siyasetini destekler. Ana siyasi muhalefet Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) O ve başka bir İslami parti İslami Oikya Jote ile 2000 yılından bu yana ittifak halindedir.
Eski bakan ve milletvekilleri de dahil olmak üzere bazı lider ve destekçileri, Bangladeş'in bağımsızlık mücadelesi sırasında savaş suçları iddiasıyla ve iktidardaki Bangladeş Awami Ligi aleyhinde konuştukları için asıldı.[182]
Belçika
2012 yılında İslam adlı partinin dört adayı Molenbeek ve Anderlecht'te seçildiler.[183] 2018 yılında 28 belediyede aday çıkardılar. Politikaları, okulların helal gıda sunması ve kadınların her yerde başörtüsü takabilmelerini içeriyordu.[184] İslam Partisi'nin bir diğer amacı da toplu taşımada kadın ve erkekleri ayırmaktır. Parti başkanı, bu politikanın kadınları cinsel tacizden korumaya yardımcı olacağını savunuyor.[185]
Danimarka
İslamcı hareketler 1990'lardan itibaren büyüdü. İlk İslamcı grup ve ağlar ağırlıklı olarak göç ettikleri ülkelerden etkilenmişlerdi. Katılanların Orta Doğu, Güney Asya ve Kuzey Afrika'daki militan İslamcılarla yakın temasları vardı. Operasyonları, ilk olarak militan grupları finansal açıdan desteklemekti. 1990'lardan sonra İslamcı militan eğitimi veya mücadele için çeşitli çatışmalara katılımlar oldu.[186]
2014'te Kopenhag, Aarhus ve Odense'deki İslamcı hareketler arasında militanlar vardı. Militan İslamcı hareketin 2014'te yüzlerce kişiyi kapsadığı tahmin ediliyordu.[186]
Danimarka Ulusal Sosyal Araştırma Merkezi, Çocuk, Entegrasyon ve Sosyal İşler Bakanlığı tarafından yaptırılan, 15 aşırılık yanlısı grubu belgeleyen bir rapor yayınladı. Bu örgütlerin çoğunluğu gayrimüslim aşırı sağ veya aşırı sol, beşi Sünni İslamcı gruplardı.
Gruplar arasında Hizb ut-Tahrir Danimarka, Dawah-bærere, Kaldet til Islam, Dawah-centret ve Muslimk Ungdomscenter bulunmaktadır. Aarhus'ta faaliyet gösteren Muslimk Ungdomscenter dışında, tüm gruplar Büyük Kopenhag'da faaliyet göstermektedir. Toplamda, kabaca 195 ila 415 Müslüman bu kuruluşlardan birine aittir ve çoğu genç erkektir.[187]
Mısır (Cihatçılık)
Kutub'un fikirleri hapis hayatında 1966'da idam edilmeden önce giderek radikalleşirken, Hasan el-Hudeybi'nin İhvan liderliği ılımlı kaldı, siyasi müzakere ve aktivizmle ilgilendi. Kutub'un son yazılarından Yoldaki İşaretler gelişti ve daha radikal bir yön izlediler.[188] 1970'ler de Müslüman Kardeşler, şiddet yöntemini terk etti.
1981'de Enver Sedat'ın öldürülmesinden sorumlu Mısır İslami Cihad örgütü şiddet ve askeri mücadele yolunu üstlendi. Sömürgecilik karşıtı hareketlerden farklı olarak, saldırılarını Müslüman devletlerin “mürted” olduğuna inandığı liderlere, laik eğilimlere sahip veya İslam toplumlarına Batılı/yabancı fikir ve uygulamaları tanıtmış veya teşvik etmiş liderlere yöneltti.
Görüşleri, Muhammed Abd'üs-Selam Farac tarafından yazılan bir broşürde özetleniyor:
cihatta ilk savaş alanı hiç şüphe yok ki, bu kafir liderlerin imha edilmesi ve yerine tam bir İslami Düzenin getirilmesidir. . .
İslami mücadelelerinde şiddete başvuran gruplardan bir diğeri de İslam Cemaati idi. 1990'larda Mısır devletine karşı yürüttükleri kampanyanın kurbanları arasında terörle mücadele polisi başkanı (Tümgeneral Rauf Hayrat), meclis başkanı (Rifat el-Mahcub), Mısırlılar, Avrupalı turistler ve 100'den fazla Mısır polisi vardı.[189] Hükûmeti devirme kampanyası başarısız oldu ve grup 2003 yılında şiddeti reddetti.[190] Daha az bilinen gruplar arasında İslami Kurtuluş Partisi, Cehennemden Kurtuluş ve Tekfir ve-Hicret yer alıyor. Bu gruplar, siyasilere yönelik suikast girişimleri, video dükkanlarını kundaklama ve hükûmet binalarını ele geçirme girişimleri gibi çeşitli faaliyetlerde bulundular.[191]
Fransa
Fransa Demokrat Müslümanlar Birliği (UDMF), 2012 yılında kurulan bir parti, 2019 belediye seçimlerine katılmak üzere 50 farklı şehir için aday listeleri sundu.[192] Ayrıca Avrupa Parlamentosu seçimleri için de adaylar çıkardı. Partinin yükselişi, Fransız Müslümanların ana akım siyasi partilerden memnuniyetsizliğine bağlanabilir.[193]
İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, Le séparatisme Islamiste adlı kitabında, 'Dünyanın en güçlü ideolojisi olan İslamcılık, İslam'ı sesini duyurmaktan yoksun bıraktı' dedi.[194]
Gazze (Hamas)
Hamas, Gazze Şeridi'ni yöneten Filistinli Sünni İslamcı örgüttür. Cins ayrımı, kırbaçlama ve İslami kıyafet gibi konularda şeriatı uygulama gibi amaçları bulunuyor.[195] Hamas'ın ayrıca askeri bir direniş kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları da var.[196]
Birinci Filistin İntifadası'ndan birkaç dekad önce,[197] Müslüman Kardeşler, İsrail'e karşı Filistinde "sakin" bir tavır takındı.[198] Vaaz, eğitim, cami ve hayır kurumları ağı oluşturmak gibi sosyal hizmetlere odaklandı ve İsrail'in hoşgörüsünden yararlandılar.[199]
Birinci İntifada hız kazanır ve ayaklanmayı desteklemek için Filistinli esnaf dükkanlarını kapatırken, Müslüman Kardeşler İsrail'e karşı cihada adanmış HAMAS'ın kurulduğunu duyurdu. 1988 Hamas tüzüğü, İsrail'in yıkılması ve Filistin'de bir İslam devleti kurulması çağrısında bulunarak FKÖ'den daha uzlaşmaz bir tavır aldı.[200] İntifadanın kontrolü için FKÖ ile rekabete girdi ve onu geçti. Kardeşler'in dindar orta sınıf tabanı, kültürel muhafazakarlıklarında ve laik orta sınıfın alkol içmek ve başörtüsü takmamak gibi faaliyetlerine karşı antipatilerinde intifadanın yoksul gençleriyle ortak bir neden buldu.[201]
Hamas, 2000'den 2007'ye kadar 140 intihar saldırısı veya "şehitlik operasyonları"nda 542 kişiyi öldürdü.[200] Ocak 2006 seçimlerinde -siyasi sürece ilk girişi- sandalyelerin çoğunluğunu kazandı[200] ve 2007'de FKÖ'yü Gazze'den sürdü. Hamas, İsrail'i Gazze Şeridi'nden çıkardığı için övüldü,[200] ancak ağır yıkım ve can kaybına rağmen 2008-09 ve 2014 Gazze Savaşlarında taleplerini yerine getiremedi.[202]
Irak ve Suriye (İslam Devleti)
Pakistan
Pakistan devlet tarihinin başlarında (12 Mart 1949), Pakistan'ın kurucu babaları Muhammed İkbal, Muhammed Ali Cinnah, Liyakat Ali Han vizyonuna uygun olarak bir parlamento kararı kabul edildi. Şunları ilan etti:
Egemenlik yalnızca Allah'a aittir, ancak onu, kutsal bir emanet olarak belirlediği sınırlar içinde kullanılması için halkı aracılığıyla Pakistan Devletine havale etmiştir.
- Devlet, yetki ve yetkisini halkın seçilmiş temsilcileri aracılığıyla kullanır.
- İslam'ın ilan ettiği demokrasi, özgürlük, eşitlik, hoşgörü ve sosyal adalet ilkelerine tam olarak uyulacaktır.
- Müslümanların bireysel ve kolektif yaşamlarını Kuran ve Sünnet'te belirtilen İslam öğretilerine göre düzenlemeleri sağlanacaktır.
- Dini azınlıkların dinlerini özgürce açıklamaları ve yaşamaları ve kültürlerini geliştirmeleri sağlanacaktır.
Bu karar sonraki Pakistan Anayasa yazarları için ilham kaynağı oldu ve anayasaya giriş olarak dahil edildi.
Temmuz 1977'de General Ziya-ül-Hak, Başbakan Zülfikar Ali Butto yönetimini devirdi. İslamcılarla demokratik rekabet içinde olan solcu Butto, devrilmeden kısa bir süre önce alkol ve gece kulüplerinin 6 ay içerisinde yasaklanacağını açıklamıştı.[203] İslamlaştırma ” ya da İslam hukukunun uygulanması, onun on bir yıllık askeri diktatörlüğünün temel taşı ve “resmi devlet ideolojisi” oldu. Ziya ül Hak Mevdudi hayranıydı ve Mevdudi'nin partisi Cemaat-i İslami " rejimin ideolojik ve siyasi kolu" haline geldi.[204] Pakistan'daki yukarıdan İslamlaştırma "muhtemelen" -İran ve Sudan'dakiler hariç diğer tüm rejimlerden daha- eksiksizdi, ancak Ziya-ül Hak birçok İslamcı tarafından özden ziyade "semboller" empoze ettiği ve iktidarı ele geçirme araçlarını meşrulaştırmak için İslamlaştırmayı kullandığı için eleştirildi.[205] Komşu İran'ın aksine, Ziya-ül-Hak'ın politikaları "devrimci aşırılıktan kaçınmayı" ve Amerikan ve Basra Körfezi müttefikleriyle ilişkileri zorlamamayı amaçlıyordu.[206] Ziya 1988'de öldürüldü, ancak İslamlaşma Pakistan toplumunda önemli bir unsur olmaya devam ediyor.
Sudan
Sudan, uzun yıllar Hasan et-Turabi liderliğinde İslamcı bir rejime sahip oldu. Ulusal İslam Cephesi ilk olarak, güçlü adam General Cafer Numeyrinin, 1979'da üyelerini hükûmetinde hizmet etmeye davet etmesiyle nüfuz kazandı. Turabi, Suudi Arabistan ve yabancı İslami bankacılık sistemlerinden gelen parayla güçlü bir ekonomik temel inşa etti. Ayrıca, eğitim bakanıyken üniversiteye ve askeri akademiye sempatik öğrencileri yerleştirerek nüfuzlu sadıklardan oluşan bir kadroyu işe aldı ve inşa etti.[61]
Parti 1985'te Numeyri'nin devrilmesinden sonraki ulusal seçimlerde başarısız oldu, ancak 1989'da ordunun yardımıyla seçilmiş hükûmeti devirmeyi başardı. Turabi, iktidara gelmeden önce demokratik süreci ve liberal bir hükûmeti desteklediğini iddia ediyordu. Ancak gücü ele geçirdiğinde şeriatın katı bir şekilde uygulanması, işkence ve muhalefetin toplu olarak hapsedilmesi[60] ve Güney Sudan'da uzun süredir devam eden savaşın yoğunlaşmasıyla dikkat çekti.[207] NIF rejimi ayrıca 11 Eylül'den önce bir süre Usame bin Ladin'i barındırdı ve 1991 Körfez Savaşı'nda Amerika'nın Irak'a saldırısına karşı İslamcı muhalefeti birleştirmeye çalıştı.
Yoksul bir ülke olan Sudan, istihbarat servislerinin Mısır Cumhurbaşkanı'na yönelik bir suikast girişimine karışmasının ardından, BM ekonomik yaptırımları uygulandı ve Turabi gözden düştü.[208] 2004-05'te bir süre hapis yattı. Müslüman olmayan güneyle savaş gibi bazı NIF politikaları tersine çevrildi. Ancak Ulusal İslami Cephe hala Ömer el-Beşir hükûmetinde ve ülkedeki bir başka İslamcı parti olan Ulusal Kongre Partisi'nde önemli bir güce sahiptir.
İsviçre
İsviçre, özellikle Belçika veya Fransa gibi ülkelerle karşılaştırıldığında, İslamcılığın bir merkezi olarak görülmez. Bununla birlikte, 2012'den 2018'e kadar, ülkenin cihatçı olması muhtemel nüfusunun çoğunluğu İsviçre'de radikalleşti.[209]
Türkiye
Türkiye'deki bir dizi İslamcı parti laiklik karşıtı faaliyetleri nedeniyle anayasa mahkemesi tarafından yasaklandı ve isimlerini değiştirerek faaliyetlerini sürdürdü. Necmettin Erbakan (1926-2011), Milli Nizam Partisi (1970–1971), Milli Selamet Partisi, (1972–1981) Refah Partisi (1983–1998) Fazilet Partisi (1997–2001) ve Saadet Partisi (2003-04/2010-11)ne liderlik yaptı. Mevcut Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uzun süre siyasi İslam’ın bir savunucusu olarak görülüyor.[210]
2002'den beri Türk siyasetine hakim olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) zaman zaman İslamcı olarak tanımlanmakta, ancak bunu reddetmektedir.[211]
Çağdaş zamanlar
Partiler ve kuruluşlar
Günümüzde Türkiye'de ideolojik hedefleri arasında İslamcılık bulunan partiler bulunmaktadır. Bunlar Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi, Hür Dava Partisi, Büyük Birlik Partisi olarak sıralanabilir. Yine Türkiye'de geçmişte İslamcı hedefleri olan partiler olarak Refah Partisi örnek gösterilebilir. Günümüzde tam olarak İslamcı olarak nitelendirilmeseler bile İslamcı eğilimli muhafazakâr hedefleri olan partiler de bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Adalet ve Kalkınma Partisi gösterilebilir.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Wikiwand in your browser!
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.