Loading AI tools
Afganistan merkezli İslamcı hareket Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Taliban (Peştuca: طالبان, öğrenciler veya bilgi talep edenler),[50] Afganistan'da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı[51] hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği[52] demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat)[53] sürdürmüştür. İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban'ın 2016'dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade'dir.[54] Grup; eroin[55][56] gibi narkotiklerin ticaretinin yanı sıra haraç toplama, fidye ve alıkoyma gibi faaliyetlerle finanse edilmektedir.[57][58] Ayrıca 2010'ların ortalarında, önceki hükûmetin yönetiminde yasadışı olan madencilik faaliyetlerinin kontrolünü ele geçirmiştir.[59]
Taliban طالبان (Peştuca) | |
---|---|
Tarih(ler) | |
Lider(ler) |
|
Merkez(ler) | Kandahar, Afganistan (1994-2001) Kabil, Afganistan (2021–günümüz) |
İdeoloji | |
Siyasi yelpaze | Aşırı sağ |
Büyüklük | |
Müttefikler | Müttefik devletler
|
Rakip(ler) | Karşıt devletler Devlet olmayan karşıtlar |
Çatışma(lar) | |
İnternet sitesi | alemarahenglish.af (İngilizce) |
Taliban, 1996'dan 2001'e kadar, Afganistan'ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır.[60] 1994 yılında Afgan İç Savaşı'nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı[61] ve büyük ölçüde Afganistan'ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı'nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.[62] Muhammed Ömer'in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan'ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996'da totaliter[63] Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan'ın başkenti Kandahar'a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001'de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti. En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı'nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.
Taliban, birçok Afgan'a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı.[64] 1996'dan 2001'e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler'in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.[65] Taliban, Afganistan'ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler[66] ve filmler[67] ile def haricinde[68] bir enstrümanın kullanıldığı müziği[69] yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi,[70] kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için)[71] ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.[72] Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi.[73] Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler'e göre, 2010'da Afgan sivil ölümlerinin %76'sından, 2011 ve 2012'de ise %80'inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu.[74] Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan'ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.[75]
Taliban'ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın,[76] Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan "yeni" bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.[77]
Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan'ın Servislerarası İstihbarat'ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban'a destek sağlamakla suçlamıştır.[78][79] Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap'ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.[80]
2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı.[81] Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.
15 Ağustos 2021'de Kabil'in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.[82]
Peştuca bir kelime olan, طالبان ṭālibān, ṭālib'in çoğuludur "öğrenciler" anlamına gelir.[50] Arapça طالب ṭālib'e Farsça çoğul eki -ān ان[83] eklenerek oluşturulmuş bir kelimedir. Arapçada طالبان ṭālibān "öğrenciler" değil, "iki öğrenci" anlamına gelir. Kelimenin Arapça çoğulu طلاب ṭullāb'dır.[84]
Sovyetler Birliği, 1979'da Afganistan'ı işgal ettikten sonra, mücahitler Sovyet güçleriyle savaşa girdi.
Pakistan Devlet Başkanı Muhammed Ziyâ ül Hak, Sovyetlerin Pakistan'ın Belucistan kentini de işgal etmeyi planladığını düşünerek Akhtar Abdur Rahman'ı Sovyet işgal kuvvetlerine karşı Afgan direnişine destek toplamak için Suudi Arabistan'a gönderdi. Bir süre sonra, CIA ve Suudi Arabistan Genel İstihbarat Müdürlüğü, Pakistan Servislerarası İstihbarat Teşkilatı (ISI) aracılığıyla Afgan mücahitlerine fon ve ekipman sağladı.[85]
Muhammed Ömer da dahil olmak üzere yaklaşık 90.000 Afgan, 1980'lerde Pakistan ISI'si tarafından eğitildi. İngiliz profesör Carole Hillenbrand, Taliban'ın ABD-Suudi-Pakistan destekli mücahitlerden doğduğu sonucuna varmıştır: "Batı, Afganistan'ın Sovyetler tarafından ele geçirilmesine karşı savaşmak için Taliban'a yardım etti".[86] Taliban'ın orijinal liderlerinin neredeyse tamamı, daha önce Sovyet-Afgan Savaşı'nda ya Hizb-i İslami Halis ya da Harekat-ı İnkılab-ı İslami grupları için savaşmıştır.[87]
Sovyet destekli Muhammed Necibullah rejiminin 1992'de düşmesinden sonra birçok Afgan siyasi parti bir barış ve güç paylaşımı anlaşmasına vardı. Peşaver Anlaşması isimli bu anlaşma, Afganistan İslam Devleti'ninin kurulmasını ve bir geçiş dönemi hükûmetinin atanmasını sağladı. Ancak bu devlet ve hükûmet, Kabil ve Afganistan için rekabet eden gruplar nedeniyle daha en başından işlevsiz hale geldi.[88]
Hikmetyar'ın Hizb-e İslami Gülbuddin partisi geçici hükûmeti tanımayı reddedip Nisan ayında Kabil'e sızdı ve iktidarı kendi eline alarak bir iç savaşı başlattı. Mayıs ayında Hikmetyar, hükûmet güçlerine ve Kabil'e yönelik saldırılara başladı.[89] Hikmetyar; Pakistan SİT'inden operasyonel, mali ve askeri destek aldı.[90] Bu yardımla Hikmetyar'ın güçleri Kabil'in yarısını yok etti. İran ise, Abdul Ali Mazari'nin Hizb-i Vahdet güçlerine yardım etti. Suudi Arabistan, İttihad-ı İslami hizbini destekledi. Bu milisler arasındaki çatışma da savaşa dönüştü.[91]
Bu ani iç savaş nedeniyle; işleyebilen hükûmet daireleri, polis birimleri veya devlet için bir adalet ve hesap verebilirlik sistemi oluşturmaya zaman bulunamadı. Devletin yeni atanan Savunma Bakanı Ahmed Şah Mesud, Başkan Sibghatullah Mojaddedi ve daha sonra Başkan Burhanuddin Rabbani veya Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) yetkilileri tarafından müzakere edilen ateşkesler, genellikle birkaç gün içinde çöktü.[92]
Taliban; doğu ve güney Afganistan'ın Peştun bölgelerinden gelen, Pakistan'daki geleneksel İslami okullarda eğitim görmüş dindar öğrencilerin (talebe) bir hareketidir.[62] Grup üyeleri arasında etnik merkezli mücahid gruplara kıyasla Taliban'ın hızlı büyümesinde ve başarısında kilit rol oynadığı söylenen Tacik ve Özbek öğrenciler de bulunmaktaydı.[93]
Molla Muhammed Ömer 1994 yılının Eylül ayında memleketi Kandahar'da 50 öğrenci ile Taliban'ı kurdu. Ömer, 1992'den beri Maiwand'daki (kuzey Kandahar Eyaleti) Sang-i-Hisar medresesinde öğrenim görmekteydi. Komünist yönetimin devrilmesinden sonra Afganistan'da İslam hukukunun uygulanmamasından üzüntü duymaktaydı ve grubuyla birlikte Afganistan'ı savaş ağalarından ve suçlulardan kurtarmayı hedefliyordu.[94]
Aylar içinde, Pakistan'daki dini okullardan veya medreselerden çoğu Afgan sığınmacı olan 15.000 öğrenci gruba katıldı.[95]
ABD hükûmeti, çocuklara Sovyet karşıtı direnişi ve yabancılara karşı nefreti aşılamak için gizlice militan İslami öğretiler ve silah ve asker resimleri ile dolu şiddet içeren okul kitapları sağladı. Taliban, Amerikan ders kitaplarını, köktendinci yorumları uyarınca insan yüzlerini kazıyarak kullandı. Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı, 1980'lerde Omaha'daki Nebraska Üniversitesi'ne bu ders kitaplarını yerel dillerde yazmak ve yayınlamak için milyonlarca dolar sağladı.[96]
Erken dönemlerinde Taliban, Afgan halkının yaşadığı zorluklarca motive edildi. Medreselerde katı bir İslam hukukuna dair eğitim alan üyeler, söz konusu zorlukların temelde İslam ahlakına uymayan Afgan grupları arasındaki güç mücadelelerinden kaynaklandığını düşündüler.[94]
Kaynaklar, Pakistan'ın daha Ekim 1994'te Taliban'ın "ortaya çıkarılmasında" yoğun bir şekilde rol oynadığını belirtmektedir.[97] Pakistan'ın Servislerarası İstihbarat Teşkilatı (ISI), 1994'te Taliban'ı güçlü bir şekilde destekleyerek, Afganistan yönetimine Pakistan'ın lehine yeni bir iktidarın gelmesini umuyordu.[94] Taliban; 1995 ve 1996'da Pakistan'dan mali destek almış olsa da aradaki bağlantı kırılgandı ve hem ISI'nin hem de Taliban'ın açıklamaları, ilişkinin huzursuz doğasını göstermekteydi. Taliban liderliği, bağımsızlığını korumak ve desteği sürdürmek arasında gidip gelirken; ISI ve Pakistan kontrolü ele geçirmeyi amaçlıyordu. Pakistan'daki ana destekçiler, esas olarak konunun jeopolitik (Orta Asya'ya ticaret yollarının açılması) yönlerini düşünen General Nasırullah Babar ve "grubun Deobandizmi temsil ettiğini ve Cemaat-i İslami'nin ve büyüyen Vahhabiliğin etkisine karşı koymayı amaçladığını" düşünen Cemiyet Ulema-i-İslam'a üyesi Mevlana Fazlurrahman'dı.[98]
3 Kasım 1994'te Taliban sürpriz bir saldırıyla Kandahar şehrini ele geçirdi ve 4 Ocak 1995'e kadar 12 Afgan eyaletini kontrol ettiler.[94] Farklı bölgeleri kontrol eden milisler genellikle savaşmadan teslim oldu. Ömer'in emrindeki komutanlar genelde eski küçük birlik komutanları ile medrese öğretmenlerinin bir karışımıydı.[99] Taliban; bu aşamalarda yolsuzluğu ortadan kaldırdığını, kanunsuzluğu engellediğini ve yolları ve bölgeleri güvenli hale getirdiğini düşünen halkın nezdinde popülerdi.[94]
Taliban, tüm Afganistan'da kendi hakimiyetlerini kurmak amacıyla Kandahar üssünden başlayıp geniş topraklar alarak genişledi. 1995'in başlarında hareket Kabil'e doğru ilerledi, ancak Ahmed Şah Mesud komutasındaki Afganistan İslam Devleti'nin hükûmet güçleri tarafından yıkıcı bir yenilgiye uğratıldılar. Taliban savaşçıları, Kabil'den geri çekilirken şehri bombalayarak birçok sivili öldürdü.[100] Medya, Taliban'ın bu bombardımandan sonra Afganların saygısını kaybettiklerini ve sadece "güce aç" milisler olarak görüldüklerini bildirdi.[101]
Bir dizi aksilikten sonra Taliban, 5 Eylül 1995'te batıdaki Herat kentinin kontrolünü ele geçirmeyi başardı. Hükûmetin Pakistan'ın Taliban'a yardım ettiği yönündeki iddialarının ardından büyük bir kalabalık Pakistan'ın Kabil'deki büyükelçiliğine saldırdı.[102]
26 Eylül 1996'da, Taliban başka bir büyük saldırıya hazırlanırken Mesud, Kabil'de sokak savaşlarına girmek yerine kuzeydoğu Hindukuş dağlarında Taliban karşıtı direnişe devam etmek için Kabil'den tam bir geri çekilme emri verdi. Taliban, 27 Eylül 1996'da Kabil'e girdi ve Afganistan İslam Emirliği'ni kurdu. Analistler, o zamanlar Taliban'ı Pakistan'ın bölgesel çıkarları için çalışan bir vekil güç olarak tanımladılar.[103]
1995 - 2001 döneminde Taliban'ın askeri hedefi, kuzey bölgelerinde Peştun hakimiyetinde bir devletin yeniden kurulmasıyla Abdurrahman Han'ın (Demir Emir) düzenini geri getirmekti.[104] Taliban, Afganistan'ın tamamında Hanefi İslami hukuk ekolüne ve Molla Ömer'in dini fermanlarına uygun olan, Şeriat kanununun katı bir yorumunun yanı sıra katı ceza kanunlarının uygulandığı İslami bir hükûmet kurmaya çalıştı.[105] 1998 yılına gelindiğinde, Taliban Emirliği Afganistan'ın %90'ını kontrol ediyordu.[94]
Aralık 2000'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Afgan halkının insani ihtiyaçlarını tanıyarak toprakların "teröristlerin" eğitimi için kullanılmasını sağlayan ve Usame bin Ladin'e güvenli sığınak sağlayan Taliban'ı kınayan 1333 sayılı kararında, Taliban kontrolü altındaki Afganistan'a karşı ciddi yaptırımlar yayınladı.[106] Ekim 2001'de ABD, Afgan Kuzey İttifakı'nın da içinde yer aldığı müttefikleriyle Afganistan'ı işgal ederek Taliban rejimini yıktı. Taliban liderleri ise Pakistan'a kaçtı.[94]
Taliban 1996'da iktidara geldiğinde, yirmi yıllık sürekli savaş Afganistan'ın altyapısını ve ekonomisini harap etmişti. Su, işleyen yollar ve düzenli enerji kaynakları mevcut olmamakla beraber elektrik ve telefon altyapısı yetersizdi. Yiyecek, barınma ve diğer temel ihtiyaçlar kıttı. Ayrıca Afganlara sosyoekonomik bir güvenlik ağı sağlayan aşiret ve aile yapısı da büyük zarar görmüştü. Afganistan, bebek ölümlerinin dünyada en yüksek olduğu ülke haline geldi. Tüm çocukların dörtte biri, beşinci yaş günlerine ulaşmadan öldü; bu oran, diğer gelişmekte olan ülkelerin çoğundan birkaç kat daha yüksek bir orandı.[107]
Uluslararası yardım ve/veya kalkınma kuruluşları gıda, istihdam, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması açısından son derece önemliydi; ancak Taliban bu kuruluşların sunduğu 'yardıma' karşı oldukça şüpheciydi. Savaş yılları boyunca bir milyondan fazla ölümle birlikte dulların aile reisi haline geldiği ailelerin sayısı 1998'de 98.000'e ulaştı. Şehrin büyük bölümünün roket saldırılarıyla harap olduğu Kabil'de, 1,2 milyon insanının yarısından fazlası içme suyu için bile STK yardımlarından yararlanmaktaydı. İç savaş ve hiç bitmeyen mülteci akışı, Taliban'ın yönetimi boyunca devam etti. Mezar, Herat ve Şomali vadisindeki sivillerin "düşmana yardım sağlamalarını önlemek için" uygulanan yakıp yıkma taktiği, bir milyon sivilin dörtte üçünden fazlasını yerinden etti.[108]
Taliban'ın karar alıcıları, özellikle Molla Ömer, gayrimüslim yabancılarla nadiren doğrudan görüştü; bu nedenle yardım sağlayıcılar, onayları ve anlaşmaları çoğu zaman tersleyen aracılarla uğraşmak zorunda kaldı.[109] Eylül 1997 civarında, Kandahar'daki üç BM ajansının başkanları, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nden bir kadın avukatın yüzünün görünmemesi için bir perdenin arkasından konuşmaya zorlanmasını protesto ettikten sonra ülkeden sınır dışı edildi.[110]
BM, Taliban taleplerini karşılamak için Müslüman kadın personel sayısını artırdığında Taliban, Afganistan'a seyahat eden tüm kadın Müslüman BM personeline bir mahrem veya yakın akraba tarafından refakat edilmesini zorunlu kıldı.[111] Temmuz 1998'de tüm STK'lar, emredildiği gibi bombalanmış eski bir üniversite binasına taşınmayı reddettikten sonra, Taliban tarafından zorla kapatıldı.[112] Bir ay sonra BM ofisleri de kapatıldı.[113] Gıda fiyatları yükselirken ve koşullar kötüleşirken Planlama Bakanı Qari Din Muhammed, Taliban'ın insani yardımın kaybolmasına kayıtsız kalmasını şöyle açıkladı: "Biz Müslümanlar, Yüce Allah'ın öyle ya da böyle herkesi besleyeceğine inanıyoruz. Yabancı STK'lar ayrılırsa bu onların kararıdır. Onları biz kovmadık."[114]
Kandahar'da faaliyet gösteren az sayıdaki örgüt aynı taleplere maruz kalmayarak faaliyetlerine devam etti.
Taliban, büyük ölçüde Pakistan'ın Servisler Arası İstihbaratı tarafından 1994'te kuruldu; I.S.I. Afganistan'da Pakistan'ın lehine hareket edecek bir rejim kurmak için Taliban'ı kullandı, çünkü Afganistan'da stratejik derinlik kazanmaya çalışıyordu. Taliban'ın kuruluşundan bu yana, ISI ve Pakistan ordusu Taliban'a mali, lojistik ve askeri destek verdi.[115][116]
Pakistanlı Afganistan uzmanı Ahmed Rashid'e göre "1994 - 1999 yılları arasında tahmini 80.000 ila 100.000 Pakistanlı Afganistan'da savaş eğitimi aldı ve Taliban saflarında savaştı." Peter Tomsen, 11 Eylül'e kadar Pakistan ordusu ve ISI subaylarının yanı sıra binlerce düzenli Pakistan silahlı kuvvetleri personelinin Afganistan'daki çatışmalara katıldığını belirtti.[117]
Çeşitli uluslararası kaynaklara göre 2001 yılı boyunca 28.000 ila 30.000 Pakistan uyruklu kişi, 14.000 ila 15.000 Afgan Taliban üyesi ve 2.000 ila 3.000 El Kaide militanı, Afganistan'da yaklaşık 45.000 kişiden oluşan Taliban karşıtı güçlere karşı savaştı. Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref - o zamanlar Ordu Genelkurmay Başkanı olarak - binlerce Pakistanlıyı, Ahmed Şah Mesud'un güçlerine karşı Taliban ve Bin Ladin'in yanında savaşma göndermekten sorumluydu. Afganistan'da savaşan tahmini 28.000 Pakistan uyruklu kişiden 8.000'i, Taliban saflarını dolduran medreselerde işe alınan militanlardı. Belge ayrıca Pakistan vatandaşlarının ebeveynlerinin, "cesetleri Pakistan'a geri dönene kadar çocuklarının Taliban'a katılmaları hakkında hiçbir şey bilmediğini" belirtmekteydi. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 1998 tarihli bir belgesi, "[düzenli] Taliban askerlerinin yüzde 20 - 40'ının Pakistanlı olduğunu" doğrulamaktaydı. Dışişleri Bakanlığı raporuna ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarına göre Afganistan'da savaşan diğer Pakistan vatandaşları, özellikle Sınır Kolordusu'ndan gelen düzenli Pakistan askerleriydi.[78][80][118][119][120][121][122]
İnsan Hakları İzleme örgütü 2000 yılında "[Afganistan'da] devam eden savaşı sürdürme ve manipüle etme çabalarına dahil olan tüm yabancı güçler arasında Pakistan; hem hedeflerinin kapsamı hem de Taliban için fon toplama, operasyonları finanse etme, yurtdışındaki sanal elçileri olarak diplomatik destek verme, savaşçılar için eğitim düzenlenmesi, ordularında hizmet etmek için vasıflı ve vasıfsız insan gücünün işe alınması, saldırıların planlanması ve yönlendirilmesi, mühimmat ve yakıt sevkiyatının sağlanması ve kolaylaştırılması ve ... doğrudan muharebe desteği sağlanması yönünden öne çıkmaktadır." şeklinde yazmıştı.[78]
1 Ağustos 1997'de Taliban, Abdürreşid Dostum'un ana askeri üssü olan Şibirgan'a bir saldırı başlattı. Dostum, saldırının başarılı olmasının nedeninin saldırıya 1.500 Pakistanlı komandonun katılmasından kaynaklandığını ve Pakistan hava kuvvetlerinin de destek verdiğini söyledi.[123]
1998'de İran, Pakistan'ın Taliban güçlerini desteklemek amacıyla hava kuvvetlerini Mezar-ı Şerif'i bombalamak için göndermekle suçladı ve Pakistan birliklerini doğrudan "Bamiyan'daki savaş suçları"ndan sorumlu tuttu. Aynı yıl Rusya, Pakistan'ın, (bazıları daha sonra Taliban karşıtı Birleşik Cephe tarafından tutsak alınacak olan) çok sayıda Pakistan askerini göndererek kuzey Afganistan'daki Taliban'ın "askeri genişlemesinden" sorumlu olduğunu söyledi.[124]
2000 yılında, BM Güvenlik Konseyi, Taliban'a askeri desteğe karşı bir silah ambargosu uyguladı. BM genel sekreteri, Pakistan'ı üstü kapalı bir şekilde eleştirdi ve Güvenlik Konseyi, "binlerce Afgan uyruklu olmayan kişinin çatışmalara katıldığına dair raporlar nedeniyle derin bir üzüntü içinde olduğunu" belirtti. Temmuz 2001'de, Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere birçok ülke Pakistan'ı "Taliban'a yaptığı askeri yardım nedeniyle BM yaptırımlarını ihlal etmekle" suçladı. Sadece 1997'de, Kabil'in Taliban tarafından ele geçirilmesinden sonra Pakistan, Taliban'a 30 milyon dolar yardım ve hükûmet maaşları için de 10 milyon dolar yardım sağladı.[125]
2000 yılında MI6, ISI'nin birkaç El Kaide eğitim kampında aktif rol aldığını bildirdi. ISI, hem Taliban hem de El Kaide için eğitim kamplarının inşasına yardım etti. 1996'dan 2001'e kadar Usame bin Ladin ve Ayman el-Zawahiri'nin El Kaidesi, Taliban devleti içinde bir devlet haline geldi. Bin Ladin, Arap ve Orta Asyalı El Kaide militanlarını Birleşik Cephe'ye karşı savaşa katılmaları için gönderdi.[126]
Pakistan ordusunun rolü, uluslararası gözlemciler ve Taliban karşıtı lider Ahmed Şah Mesud tarafından "tırmanarak büyüyen bir istila" olarak tanımlandı.[127]
1996'nın sonlarında, eski düşmanlar olan Ahmed Şah Mesud ve Abdürreşid Dostum, her ikisinin kontrolü altındaki bölgelere saldırı hazırlığında olan Taliban'a karşı Birleşik Cephe'yi (Kuzey İttifakı) kurdular. Birleşik Cephe, ağırlıklı olarak Mesud'un Tacik kuvvetleri ile Dostum'un Özbek kuvvetlerinin yanında, Hacı Muhammed Muhakik liderliğindeki Hazara birlikleri ve Abdul Hak ve Hacı Abdul Kadir gibi komutanların liderliğindeki Peştun kuvvetlerini içermekteydi. Birleşik Cephe'nin önemli politikacıları ve diplomatları arasında Abdurrahim Gafurzayi, Abdullah Abdullah ve Mesud Halili vardı. Eylül 1996'da Kabil'in Taliban tarafından alınmasından Kasım 2001'e kadar Birleşik Cephe; Badahşan, Kapisa, Tahar, Pervân, Kunar, Nuristan, Lagman, Samangan, Kunduz, Gur ve Bamyan'ın bazı bölgelerinde Afganistan nüfusunun yaklaşık %30'unu kontrol etti.
Özellikle kuzeydeki Mezar-ı Şerif şehri için uzun süredir devam eden savaşlardan sonra Abdürreşid Dostum ve Cünbiş kuvvetleri, 1998'de Taliban ve müttefikleri tarafından yenildi. Dostum daha sonra sürgüne gitti. Ahmed Şah Mesud, Afganistan içinde topraklarının geniş bir bölümünü Taliban'a karşı savunabilen tek büyük Taliban karşıtı lider olarak kaldı.
Mesud, kontrolü altındaki bölgelerde demokratik kurumlar kurdu ve Kadın Hakları Bildirgesi'ni imzaladı. Mesud'un bölgesinde kadınlar ve kızlar Afgan burkasını giymek zorunda değildi. Çalışmalarına ve okula gitmelerine izin verildi. Bilinen en az iki durumda, Mesud zorla evlendirme vakalarına şahsen müdahale etti. 2001'de Mesud, "Bizim inancımız hem erkeğin hem de kadının Yüce Yaratan tarafından yaratıldığıdır. Her ikisi de eşit haklara sahiptir. Kadınlar eğitim alabilir, kariyer yapabilir ve tıpkı erkekler gibi toplumda bir rol oynayabilir." demişti. Mesud, Afgan geleneklerinin etkisini azaltmak için bir veya daha fazla nesile ihtiyaç duyacağını ve yalnızca eğitimle geleneklere meydan okuyabileceğini söylemişti.[118]
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ekim 1996'dan Mesud'un Eylül 2001'de öldürülmesine kadar geçen süre içinde Mesud'un doğrudan kontrolü altındaki güçlerle ilgili hiçbir insan hakları suçu bildirmedi. 400 bin ila bir milyon Afgan, Taliban'dan Mesud'un bölgesine kaçtı.[128] National Geographic, Inside the Taliban adlı belgeselinde "Gelecekteki Taliban katliamlarının önünde duran tek şey Ahmed Şah Mesud." sonucuna varmıştır.[122]
Taliban, Mesud'a direnişini durdurması için defalarca bir güç pozisyonu teklif etse de Mesud teklifleri reddetmiştir: "Taliban, "gel başbakanlık görevini kabul et ve bizimle birlikte ol" diyor, (…) ama ne pahasına? Taliban ile aramızdaki fark, esas olarak toplumun ve devletin ilkeleri hakkındaki düşünce tarzımızla ilgilidir. Uzlaşma koşullarını kabul edemeyiz, yoksa modern demokrasinin ilkelerinden vazgeçmek zorunda kalırız. "Afganistan Emirliği" denilen sisteme temelden karşıyız."[129]
Birleşik Cephe, Barış Önerileri'nde Taliban'dan ülke çapında demokratik seçimlere giden bir siyasi sürece katılmasını talep etti.[130] 2001'in başlarında Mesud, yerel askeri baskı ve küresel siyasi başvurulardan oluşan yeni bir strateji uyguladı. Peştun bölgeleri de dahil olmak üzere Afgan toplumunun tabanından giderek artan bir şekilde Taliban yönetimine karşı bir rahatsızlık birikmekteydi. Mesud, "halk uzlaşması, genel seçimler ve demokrasi" davalarını dünya çapında duyurmaya çalıştı. Aynı zamanda, 1990'ların başındaki başarısız Kabil hükûmetini yeniden canlandırmamak konusunda çok dikkatli olmaya çalıştı. Daha 1999'da, Birleşik Cephe'nin başarılı olması durumunda düzeni sağlamak ve sivil nüfusu korumak için özel olarak eğittiği polis kuvvetlerinin eğitimine başladı. "Taliban yenilmez bir güç değil. Artık insanlardan uzaklaşıyorlar. Eskiye göre daha zayıflar. Sadece Pakistan, Usame bin Ladin ve Taliban'ı ayakta tutan diğer grupların verdiği yardım var. Bu yardımın kesilmesiyle hayatta kalmaları son derece zor." demişti.[131]
1999'dan itibaren, Afganistan'ın tüm etnik kökenlerini birleştirmek için Tacik Ahmed Şah Mesud ve Peştun Abdul Hak tarafından yeni bir süreç başlatıldı. Mesud Tacikler, Hazaralar ve Özbekler ile bazı Peştun komutanlarını Birleşik Cephe komutası altında birleştirirken, ünlü Peştun komutanı Abdul Hak, Taliban'ın popülaritesi düşüş eğiliminde olduğu için artan sayıda Peştun'u Taliban'dan kendi saflarına kattı. Her ikisi de sürgündeki Afgan kralı Zahir Şah ile birlikte çalışmayı kabul etti. Pulitzer ödüllü Steve Coll'un "büyük Peştun-Tacik ittifakı" olarak adlandırdığı yeni ittifakın temsilcileriyle görüşen uluslararası yetkililer, "Bugün buna sahip olmanız çılgınca... Peştunlar, Tacikler, Özbekler, Hazara... Hepsi, etnik açıdan dengeli bir Afganistan için kralın bayrağı altında çalışmak için sürece katılmaya hazırdı." diye yazmıştı. Kıdemli diplomat ve Afganistan uzmanı Peter Tomsen ise şunları yazdı: "'Kabil Aslanı' [Abdul Hak] ve 'Penşir Aslanı' [Ahmad Şah Mesud]... Afganistan'ın önde gelen üç ılımlısı Hak, Mesud ve Karzai Peştun-Peştun olmayan ve kuzey-güney ayrımını aşabilir." En kıdemli Hazara ve Özbek lider de sürecin bir parçasıydı. 2000 yılının sonlarında Mesud, bu yeni ittifakı Afganistan'daki siyasi kargaşayı çözmek için tartışmak üzere Kuzey Afganistan'daki bir toplantıda resmen bir araya getirdi.[132][133][134][135][136]
2001 yılının başlarında Mesud, Afganistan'ın tüm etnik liderleriyle birlikte Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu'na hitap ederek uluslararası toplumdan Afganistan halkına insani yardım sağlamalarını talep etti. Taliban ve El Kaide'nin "İslam'ı çok yanlış bir şekilde algıladığını" ve Pakistan ve Bin Ladin'in desteği olmadan Taliban'ın askeri kampanyasını bir yıl kadar bile sürdüremeyeceğini belirtti. Avrupa'ya yaptığı bu ziyarette, istihbaratının yakın zamanda ABD topraklarına yönelik büyük çaplı bir saldırı hakkında bilgi topladığı konusunda da uyarılarda bulundu. Avrupa Parlamentosu başkanı Nicole Fontaine, onu "Afganistan'daki özgürlük direği" olarak nitelendirdi.[137][138][139][140]
48 yaşındaki Mesud, 9 Eylül 2001'de, Afganistan'ın Tahar Eyaletindeki Khwaja Bahauddin ilçesinde gazeteci kılığındaki iki Arap tarafından düzenlenen intihar saldırısının hedefi oldu. 26 yıl boyunca sayısız suikast girişiminden kurtulan Mesud, kendisini hastaneye götüren bir helikopterde hayatını kaybetti. Mesud'a ilk suikast girişimi Hikmetyar ve iki Pakistanlı ISI ajanı tarafından 1975'te, Mesud henüz 22 yaşındayken gerçekleştirilmişti. 2001 yılının başlarında El Kaide suikastçileri, Mesud'un topraklarına girmeye çalışırken yakalanmıştı.[132][141][142] Cenazeye, oldukça kırsal bir bölgede olmasına rağmen, yas tutan yüz binlerce insan katıldı.
Mesud'un öldürülmesinin, yaklaşık 3000 kişinin ölümüne neden olan ve Mesud'un birkaç ay önce Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada uyarıda bulunduğu terörist saldırı olduğu anlaşılan 11 Eylül saldırılarıyla bir bağlantısı olduğuna inanılmaktadır. Terörle mücadele uzmanı olan John P. O'Neill, 2001 yılının sonlarına kadar FBI başkan yardımcısıydı. FBI'dan emekli oldu ve kendisine Dünya Ticaret Merkezi'nde (WTC) güvenlik direktörü pozisyonu teklif edildi. 11 Eylül'den iki hafta önce WTC'deki işi kabul etti. 10 Eylül 2001'de O'Neill iki arkadaşına "Afganistan'da bazı şeyler oldu. [Mesud'un öldürülmesine atıfta bulunarak] (…) Bir değişiklik seziyorum ve sanırım bir şeyler olacak (…) yakında." demişti. O'Neill, 11 Eylül 2001'de Güney Kulesi çöktüğünde hayatını kaybetti.[143][144]
11 Eylül'den sonra, Mesud'un Birleşik Cephe birlikleri ve sürgünden dönen Abdürreşid Dostum'un Birleşik Cephe birlikleri, Kalıcı Özgürlük Operasyonu'nda Amerikan hava desteğiyle Taliban'ı Kabil'deki iktidardan uzaklaştırdı. Ekim 2001'den Aralık 2001'e kadar Birleşik Cephe ülkenin büyük bir bölümünün kontrolünü ele geçirdi ve Hamid Karzai yönetiminde Taliban sonrası geçici hükûmetin kurulmasında önemli bir rol oynadı.
20 Eylül 2001'de ABD başkanı George W. Bush, Kongre'nin ortak oturumunda yaptığı konuşmada, 11 Eylül saldırılarından çekimser olarak El Kaide'yi sorumlu tuttu ve "El Kaide liderliğinin Afganistan'da büyük etkisi olduğunu ve Afganistan'daki Taliban rejimini desteklediğini" belirtti. Taliban rejimini kınayan Bush, rejimden çeşitli taleplerde bulunduğunu ve "müzakere ve tartışmaya açık olmadığını" söyledi:[145][146]
ABD, uluslararası topluluğa Taliban'ı devirme amaçlı askeri bir girişimi desteklemeleri için başvuruda bulundu. BM, 11 Eylül saldırılarının ardından terörle ilgili iki karar yayınladı.[147][148] Kararlar, tüm devletlere "işbirliğini artırması ve terörle ilgili uluslararası sözleşmeleri tam olarak uygulanması" çağrısında bulundu ve tüm ülkeler için fikir birliği önerisi sundu. Avam Kamarası Kütüphanesi tarafından yapılan bir araştırma brifingine göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (UNSC), ABD önderliğindeki askeri harekata yetki vermemiş olsa da harekat, genel olarak bir meşru müdafaa biçimi olarak algılandı ve konsey, işgalin ardından "ülkeyi istikrara kavuşturacak bir askeri operasyona yetki vermek için hızla harekete geçti."[149]
Taliban'ın Pakistan büyükelçisi Abdul Salem Zaeef, ültimatoma, saldırılara Bin Ladin'in karıştığına dair "ikna edici kanıtlar" talep ederek yanıt verdi ve "bizim pozisyonumuz, Amerika'nın kanıt ve kanıtı varsa, bunu ortaya koymaları gerektiğidir" dedi. Buna ek olarak Taliban, Bin Ladin'in herhangi bir davasının bir Afgan mahkemesinde görülmesi konusunda ısrar etti. Zaeef ayrıca "Ticaret Merkezi'nde çalışan 4.000 Yahudi'nin intihar misyonları hakkında önceden bilgisi olduğunu ve o gün orada bulunmadığını" iddia etti. Bu yanıt, işbirliği yapmak için samimi bir girişimden ziyade, bir geciktirme taktiği olarak görülerek reddedildi.[150][151][152][153][154][155] 22 Eylül'de Birleşik Arap Emirlikleri ve daha sonra Suudi Arabistan, Taliban'ı Afganistan'ın yasal hükûmeti olarak tanımayı sonlandırdı ve komşu Pakistan'ı Taliban ile diplomatik bağları olan tek ülke olarak bıraktı. 4 Ekim'de Taliban, İslami Şeriat yasalarına göre işleyen uluslararası bir mahkemede yargılanmak üzere Bin Ladin'i Pakistan'a teslim etmeyi kabul etse de Pakistan, bin Ladin'in güvenliğini garanti altına almanın mümkün olmadığını düşünerek teklifi reddetti. 7 Ekim'de Taliban'ın Pakistan büyükelçisi, ABD'nin resmi bir talepte bulunması ve Taliban'a kanıt sunması halinde Bin Ladin'i tutuklamayı ve İslam hukuku uyarınca yargılamayı teklif etti. İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir Bush yönetimi yetkilisi, Taliban'ın teklifini reddetti ve ABD'nin onların taleplerini tartışmayacağını belirtti.[156][157][158]
7 Ekim 2001'de, 11 Eylül saldırılarından yaklaşık bir ay sonra, Birleşik Krallık, Kanada ve NATO ittifakından diğer birkaç ülkenin yardımıyla ABD, Taliban ve El Kaide bağlantılı kampları bombalayarak askeri harekat başlattı.[159][160] Askeri operasyonların amacı, Taliban'ı iktidardan uzaklaştırmak ve Afganistan'ın teröristler tarafından bir operasyon üssü olarak kullanılmasını önlemek olarak belirtildi.[161]
CIA'in elit Özel Aktiviteler birimleri (SAD), Afganistan'a giren ilk ABD kuvvetleri oldu (birçok farklı ülkenin istihbarat teşkilatları SAD'dan önce sahadaydı). ABD Özel Harekat kuvvetlerinin daha ileri tarihli gelişine hazırlanmak için Afgan Birleşik Cephesi (Kuzey İttifakı) ile birleştiler. Birleşik Cephe (Kuzey İttifakı), SAD ve Özel Kuvvetler, Taliban'ı minimum koalisyon zayiatıyla ve uluslararası konvansiyonel kara kuvvetleri kullanmadan devirmek için bir araya geldi.[162]
14 Ekim'de Taliban, bombalamanın durdurulması karşılığında Usame bin Ladin'i tarafsız bir ülkeye teslim etmeyi tartışmayı teklif etse de bin Ladin'in saldırılara karıştığına dair kanıt talebini sürdürdü.[163] ABD bu teklifi reddetti ve askeri operasyonlarına devam etti. Mezar-ı Şerif, 9 Kasım'da Ustad Atta Muhammed Nur ve Abdürreşid Dostum'un Birleşik Cephe birlikleri tarafından düşürüldü ve başka bir dizi eyaletin de minimum dirençle düşmesine neden oldu.
Kasım 2001'de, Kunduz'un Muhammed Davud Davud komutasındaki Birleşik Cephe birlikleri tarafından ele geçirilmesinden önce Taliban üyesi binlerce üst düzey komutan, düzenli savaşçı, Pakistan Servislerarası İstihbarat ajanı, askeri personeli, gönüllüler ve sempatizanlar, Pakistan Ordusu'na ait kargo uçakları tarafından Kunduz'dan tahliye edildi ve Pakistan'ın kuzey bölgelerindeki Çitral ve Gilgit'teki hava üslerine götürüldü. Bu olay, Kunduz çevresindeki ABD askeri güçleri tarafından "Airlift of Evil" olarak adlandırıldı ve daha sonra basında çıkan haberlerde de bu terim kullanıldı.[164][165][166][167][168]
12 Kasım gecesi, Taliban Kabil'in güneyine çekildi. 15 Kasım'da sekiz Batılı yardım görevlisini üç ay süren tutsaklıkları sonrası serbest bıraktılar. 13 Kasım'a kadar, Taliban hem Kabil'den hem de Celalabad'dan çekildi. Son olarak Aralık ayı başlarında, teslim olmadan dağılarak son kaleleri olan Kandahar'dan da çekildiler.
11 Eylül 2001'de ABD'ye yapılan saldırılardan sonra Pakistan, Taliban'ı desteklemeye devam etmekle suçlansa da, Pakistan bu iddiayı reddetmektedir.[169][170]
Kabil'in Kasım 2001'de Taliban karşıtı güçlerin eline geçmesiyle birlikte, ISI güçleri geri çekilen Taliban milisleriyle birlikte çalıştı ve onlara yardım etti. Kasım 2001'de Taliban, El Kaide savaşçıları ve ISI görevlileri, Pakistan Ordusu'na ait kargo uçaklarıyla Kunduz'dan Pakistan'ın kuzey bölgelerindeki Pakistan Hava Kuvvetleri üslerine tahliye edildi. Eski Pakistan cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, anılarında eski ABD dışişleri bakan yardımcısı Richard Armitage'in Pakistan'ın Taliban'ı desteklemeye devam etmesi halinde "bombalanarak taş devrine geri döndürüleceğini" yazsa da Armitage "taş devri" ifadesini kullandığını reddetti.[171][172][173][174][175][176][177][178][179]
Mayıs ve Haziran 2003'te üst düzey Taliban yetkilileri, Taliban'ın ABD güçlerini Afganistan'dan kovmak için yeniden toplandığını ve gerilla savaşına hazır olduğunu ilan etti.[180][181] 2004'ün sonlarında, o dönem gizlenen Taliban lideri Muhammed Ömer, "ülkemizin egemenliğini yeniden kazanmak" için "Amerika ve kuklalarına" (geçici Afgan hükûmet güçlerine) karşı bir ayaklanma ilan etti.[182]
29 Mayıs 2006'da Kabil'de ABD askeri konvoyuna ait bir araç kontrolünü kaybederek on iki sivil araca çarpmasıyla bir kişi öldü ve altı kişi yaralandı. Çevredeki kalabalığın öfkelenmesiyle bütün gün süren ve 20 ölü, 160 yaralıyla sonuçlanan bir kargaşa çıktı. Bir ABD askeri sözcüsü, yaklaşık 400 kişilik bir kalabalıktan taş atıldığını gören ve silah sesleri duyan ABD birliklerinin silahlarını olay yerinden ayrılırken "kendilerini savunmak" için kullandığını söyledi. Financial Times'ın Kabil'deki bir muhabiri, bu olayın 2004'ten beri büyüyen "bir kızgınlık dalgası" ve "yabancılara karşı artan düşmanlık" patlaması olduğunu ve bu olayın dışında 30 sivilin öldüğü bir ABD hava saldırısı tarafından da tetiklenmiş olabileceğini öne sürdü.[183][184]
Pakistan'daki aşiretlerin ve diğer grupların Taliban'a devam eden desteği, uyuşturucu ticareti ve sahadaki az sayıdaki NATO kuvveti uzun direniş ve izolasyon tarihi ile birleştiğinde Taliban güçlerinin ve liderlerinin hayatta kalmasını sağladı. 2001 yılında kullanılmayan intihar saldırıları ve diğer terör eylemleri yaygınlaştı. Gözlemciler, haşhaş üretiminde yer alan Afganların geçim kaynaklarına zarar verilmesinin ve hava saldırılarının neden olduğu sivil ölümlerinin Taliban'ın yeniden güçlenmesini desteklediğini öne sürdüler.[185][186]
Diğer yorumcular, İslamabad'ın savaştan diplomasiye geçişini artan hoşnutsuzluğu yatıştırma çabası olarak gördüler.[187] Taliban'ın liderlik yapısı nedeniyle, Mayıs 2007'de Molla Dadullah suikastının Pakistan ile yeni başlayan ilişkilere zarar vermekten başka önemli bir etkisi olmadı.[188]
8 Şubat 2009'da ABD'nin Afganistan operasyonları komutanı General Stanley McChrystal ve diğer yetkililer, Taliban liderliğinin Pakistan'ın Ketta kentinde olduğunu söyledi.[189] 2009 yılına gelindiğinde, El Fetih Operasyonu olarak bilinen güçlü bir direniş ortaya çıktı.[190][191][192] İşgal sonrası Taliban savaşçılarının çoğu, yerel medreselerden gelen yeni askerlerdi.
Aralık 2009'da Asia Times Online, Taliban'ın Afganistan'ın başka ülkelere yönelik saldırılar için kullanılmasına izin vermeyeceğine dair ABD'ye "yasal garantiler" vermeyi teklif ettiğini ancak ABD'nin yanıt vermediğini bildirdi.[193]
Temmuz 2016'da Time dergisi Afganistan'ın %20'sinin Taliban kontrolü altında olduğunu ve en güneydeki Helmand Eyaleti'nin Taliban'ın kalesi olduğunu tahmin ederken,[194] Aralık 2016'da ABD ve uluslararası Kararlı Destek koalisyonu komutanı General Nicholson benzer şekilde ülkenin %10'unun Afganistan'da olduğunu, %26'sı üzerinde ise hükûmet ve çeşitli grupların mücadele içinde olduğunu belirtti.[195]
7 Ağustos 2015'te Taliban Kabil'de yaklaşık 50 kişiyi öldürdü. Ağustos 2017'de, ABD Başkanı Trump'ın düşmanca konuşmasına tepki gösteren bir Taliban sözcüsü, Afganistan'ı "Amerikan işgalcilerinden" kurtarmak için savaşmaya devam edeceklerini söyledi.[196]
Ocak 2018'de, bir Taliban intihar bombacısı Kabil'de bir ambulansa yerleştirilen bombayı kullanarak 100'den fazla kişiyi öldürdü.[197]
2020 yılına gelindiğinde, Institute for Economics & Peace adlı küresel düşünce kuruluşu, Irak ve Şam İslam Devleti'nin aldığı toprakların neredeyse tamamını kaybetmesi ve daha az terörist eylemde bulunması sebebiyle, Taliban'ın IŞİD'i dünyadaki en tehlikeli terör örgütü olarak geride bıraktığını yazdı.[198]
29 Mayıs 2020'de Molla Ömer'in oğlu Molla Muhammed Yakub'un çok sayıda Ketta şura üyesine COVID-19 bulaşmasının ardından Taliban lideri olarak hareket ettiği bildirildi. Daha önce 7 Mayıs 2020'de Yakub'un Taliban askeri komisyonunun başına geçerek askeri şef haline geldiği doğrulanmıştı. Yüz yüze görüşmeler yapmaya devam eden Ketta şurasında enfekte olanlar arasında Taliban lideri Hibatullah Ahundzade ve Hakkani ağı lideri Sirajuddin Hakkani vardı.[199]
ABD'nin çekilmeye başladığı 1 Mayıs 2021'den itibaren saldırılarını artıran Taliban, önce kırsaldaki karakolları ele geçirdi. Arkasından sınır kapılarının tamamını kontrol altına aldı. Büyük vilayetlere yönelen Taliban, önce Kündüz vilayet merkezini aldı. Sonra ülkenin 4. 3. ve 2. büyük şehirleri olan Mezar-ı Şerif, Kandahar ve Herat'ı alarak ülkenin büyük çoğunluğunu ele geçirdi.[200] Taliban, bu ilerleyişte Afgan ordusunun ABD çekildikten sonraki çöküşünden, isteksizliğinden ve motivasyonsuzluğundan fazlasıyla yararlandı. Bu sayede büyük şehirleri fazla direnişle karşılaşmadan almayı başardı.
İlerleyişini sürdüren Taliban, 15 Ağustos 2021 tarihinde başkent Kâbil'e girdi. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk ederek Birleşik Arap Emirlikleri'ne sığındı. Taliban şehre girdikten sonra başkanlık sarayına girdi ve burada örgüt yetkilileri Afganistan İslam Emirliği'ni kuracaklarını ilan etti. Böylece 20 yıl sonra Taliban yeniden Afganistan'da iktidar oldu.
İran, ticaret anlaşması yaparak Taliban yönetimini tanıyan ilk ülke oldu.[201]
Peştunvali ve İslamın radikal Diyubendi yorumunun bir kombinasyonu olarak tanımlanan Taliban ideolojisi, İhvan kaynaklı diğer radikal İslamcı ideolojilerden farklılık göstermektedir.[202] Taliban; iktidara geldikten sonra Batılı birliklerin ülkeden ayrılmasını, Afganistan'a barış ve güvenliği geri getirmeyi ve kendi şeriat hukukunu uygulamayı hedeflediğini söyler[203]
Taliban'ın, en azından yönetimlerinin ilk yıllarında, milliyetçilik karşıtı görüşleri benimsediği ve geleneksel aşiret liderlerini rollerinden uzaklaştırarak bu tür feodal yapılara karşı çıktığı söylenmiştir.[204]
Taliban rejimi, şeriatı Hanefi fıkıh mezhebine ve Molla Ömer'in dini fermanlarına göre yorumladı. Domuz eti ve alkol gibi yiyecek ve içecekler; müzik, televizyon, film ve internet gibi birçok tüketici teknolojisi; resim veya fotoğraf gibi çoğu sanat biçimi; futbol ve satranç da dahil olmak üzere spora katılım yasaklandı. Uçurtma uçurmak, güvercin veya diğer evcil hayvanları beslemek gibi eğlence etkinlikleri de yasaklandı. Sinema salonları kapatıldı ve camiye çevrildi. Batı yeni yılının ve Nevruz'un kutlanması yasaklandı. Fotoğraf çekmek ve fotoğraf veya portre sergilemek, Taliban tarafından bir putperestlik biçimi olarak görüldüğü için yasaklandı. Kadınların çalışması, kızların okullara veya üniversitelere gitmeleri yasaklandı; ev dışında erkek akrabaları tarafından refakat edilmeleri ve burka giymeleri istendi; bu kısıtlamaları ihlal edenler cezalandırıldı. Erkeklerin sakallarını tıraş etmeleri yasaklandı ve evlerinin dışında sarık takmaları istendi. Namaz zorunlu kılındı ve ezan okunduktan sonra namaza katılmayanlar tutuklandı. Kumar yasaklandı ve hırsızlar, elleri veya ayakları kesilerek cezalandırıldı. 2000 yılında, Taliban lideri Molla Ömer Afganistan'da afyon ekimini ve uyuşturucu kaçakçılığını resmen yasakladı. Taliban yönetimi altında, hem uyuşturucu kullanıcıları hem de satıcıları ciddi cezalar aldı.[60] Taliban, 2001 yılına kadar afyon üretiminin çoğunluğunu (%99) neredeyse tamamen ortadan kaldırmayı başardı.[205]
Afganistan'daki Şiiler çoğunlukla Afganistan nüfusunun yaklaşık %10'unu oluşturan ve Taliban yönetimi sırasında baskıya uğrayan Hazara etnik grubundan[206] oluşsa da Muhammed Ekberi gibi Taliban yönetimini destekleyen Şii İslamcılar da mevcuttur.[207] Son yıllarda Taliban, geçmişteki mezhepçi görünüşlerinden uzaklaşmak ve İran'ın ile ilişkilerini geliştirmek için Şii bir din adamını bölge valisi olarak atamak ve Hazaraları IŞİD-Horasan İli'ne karşı savaşmak için saflarına katmak suretiyle Şiileri kazanmaya çalışmıştır.[208]
Şii Müslümanlarla birlikte, Afganistan'daki küçük Hristiyan topluluğu da Taliban tarafından baskıya uğratıldı.[209] Mayıs 2001'de Taliban, Afganistan'ın Hindu nüfusuna ayırt edici rozetler takılacağını duyurdu.[210] Afganistan Sihleri; Şiiler, Hindular ve Hristiyanlara kıyasla genellikle Taliban tarafından daha fazla höşgörüyle karşılandılar.[211]
Taliban doktrini diğer Müslümanlarla inanç üzerine tartışmaya karşıydı. Gazeteci Ahmed Raşid, "Taliban, Müslüman gazetecilerin bile [onların] emirlerini sorgulamasına veya Kuran yorumlarını tartışmasına izin vermedi." diye yazmıştı.[212]
Afganistan İslam Emirliği yönetimi altında, yaşlı erkekler ve "dans eden erkek çocuklar" arasında gerçekleşen bir tür çocuk cinsel istismarı olan baça bazi için ölüm cezası uygulanmıştır.[213] Baça bazi, Afganistan İslam Cumhuriyeti'nin yönetimi sırasında yasa dışı olsa da yasalar güçlü suçlulara karşı nadiren uygulandı ve polisin ilgili suçlarda suç ortağı olduğu bildirildi.[214]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.