Remove ads
Türk imam, müderris Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İskilipli Mehmed Âtıf Hoca (1875, Toyhane - 4 Şubat 1926, Ankara), Türk imam, müderris.[1]
Babası Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları ailesinden gelen Hasan Kethüdaoğlu Mehmed Ali Ağa,[2] annesi Mekke'den göç etmiş, Arap Ben-î Hattab aşiretinden Nazlı Hanım'dı.[3] 1875 yılında, Bayat'ın Toyhane köyünde doğdu.[2] Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Âtıf, dedesi Hasan Kethüda'nın himayesinde yetişti.
Köy hocasından başladığı tahsiline 1891'den itibaren iki sene İskilip'te devam etti. 1893'ün Nisan ayında İstanbul'a gelerek medrese eğitimine burada devam etti. 1902'de medresedeki öğrenimini tamamladı.
1905 yılında, İstanbul'daki Fatih Camii'nde ders vermeye başladı.[2] Bir ara Şeyhülislam tarafından Bodrum'a sürüldü. Burada para toplarken ihbar edilmesi üzerine, eski medrese arkadaşlarından Kırımlı İbrahim Efendi'nin pasaportuyla Kırım'a kaçtı.[4] II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü ve sonraları katıldığı 31 Mart İsyanı'nda tutuklandı.[4] 1913'te, Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi olayında suçlu bulunarak 5,5 yıllığına Sinop'a sürüldü.[4] Serbest kaldıktan sonra müderrisliğe devam eden Mehmed Âtıf Hoca, 15 Şubat 1919'da kurulan Cemiyet-i Müderrisin'in kurucuları arasında yer aldı.[4]
İskilipli Âtıf, Şapka Devrimi'nden önce yayımlamış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesinde Müslümanları amel-iman bütünlüğüne davet ediyordu. Müslümanların Müslüman olmayanların kılık kıyafet ve kültürel alışkanlıklarına benzemeye çalışmasının caiz olmadığını söylüyordu. Bir Müslüman ile Hristiyan'ın veya bir Yahudi'nin kılık kıyafetinden ayırt edilebileceğini, hatta edilmesi gerektiğini savunuyordu. Kendi ifadeleriyle "Batı medeniyeti ancak insanın hayvani ve cismani yönüne hizmet ediyor"du.[5]
19 Şubat 1919'da kurulan Müderrisîn Cemiyeti'nin ikinci başkanı iken Cemiyet'in 24 Kasım 1919'da genel kurul toplantısındaki karar gereğince Teâlî-i İslâm Cemiyeti ismini aldı ve Mustafa Sabri Efendi'nin şeyhülislam olması üzerine başkanlığa İskilipli Mehmed Âtıf Hoca getirildi. Cemiyet, ilk olarak İzmir'in Yunanlar tarafından işgalini protesto eden ve yeni bir tehlike olarak ortaya çıkan Bolşevizm'e ve işgal kuvvetlerine karşı beyannameler yayımladı.[1] Anadolu'nun çeşitli yerlerinde şubeleri açıldı. Teâlî-i İslâm Cemiyeti'nin Konya şubesi 1920 tarihli TBMM seçimlerine katılmak istemişlerdir. Mustafa Kemal Paşa da bunda bir mahzur görmemiştir.[6]
İstanbul hükûmetinin baskıları sonucu meşihat makamınca hazırlanıp Teâlî-i İslâm Cemiyeti adına Millî Mücadele aleyhinde dağıtılan bir beyannâme cemiyeti töhmet altında bıraktı. Böyle bir beyannamenin hazırlandığını öğrenen Tâhirü'l-Mevlevî, İskilipli Mehmed Âtıf Hoca ve diğer bazı üyeler buna tepki gösterdiler. Yapılan müzakerede Mustafa Sabri Efendi'nin damadı Bergamalı Zeki Efendi cemiyetin beyannâmeyi kabul etmesini, aksi durumda vatana hıyanet sayılacağını söyledi, ancak beyannamenin aleyhinde olanların daha güçlü olduğunu görünce kabul edilse de edilmese de hükûmetin bu beyannâmeyi Anadolu'ya göndereceğini söyledi. Bu yoğun baskı altında yapılan oylamada kabul ve ret oylarının eşit gelmesi üzerine o sırada başkan olan İskilipli Mehmed Âtıf Hoca'nın olumsuz oy vermesiyle beyannâme usûlen reddedildi; buna rağmen mühürsüz ve imzasız olarak Yunan uçaklarından Anadolu üzerine atıldı.[7]
26 Aralık 1925'te, Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesini yayımlayan ve dağıtanlarla birlikte, 13 kolluk kuvveti gözetiminde Ankara'ya gönderildi. 26 Ocak 1926 Salı günü Ankara İstiklâl mahkemesinde yargılandı. Risaleyi kanunun çıkarılmasından önce yayımlamış olduğunu, içerikleriyle ilgili görüşlerinden vazgeçmemiş olduğunu, bununla birlikte kanuna karşı bir harekette bulunmadığı şeklinde bir ilk savunma yaptı.[5] Mahkeme başkanının şapka ve sarığı karşılaştırarak, ikisinin de bez parçasından ibaret olduğunu söylemesine karşılık, hakimin arkasındaki bayrağı göstererek onun ham maddesinin İngiliz bayrağının ham maddesiyle aynı olduğunu ancak birinin Türk, diğerinin ise İngiliz bayrağı olduğunu söyleyerek cevap verdi.[5]
Savcı, İskilipli Âtıf için 3 yıl hapis cezası istedi. Mahkeme, müdafaa için bir gün sonraya bırakıldı. Ancak İskilipli Âtıf savunma haklarından tümüyle vazgeçtiğini belirtti. Ertesi gün, mahkeme reisi Ali Çetinkaya, savunma yapmaya gerek görmeyen İskilipli Âtıf'ı idama mahkûm etti. İskilipli Âtıf 1 hafta sonra Ankara Samanpazarı Meydanı'nda asıldı.
Ölümünden sonra Ankara'da bulunan mezarı, 2009 yılı başında bulunduğu park yerinden alınarak İskilip Gülbaba Mezarlığı'na taşınmıştır. Mezar yeri değişikliği 2010 yılı başında kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.[8]
Hürriyet gazetesi yazarı Rahmi Turan 5 Aralık 2011 tarihli makalesinde Bülent Arınç'a cevaben Âtıf Hoca'nın idam edilmesinin nedeninin Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı risalesi olmadığını, vatan hainliği yaptığı iddiasıyla yargılandığını ve Âtıf Hoca'nın bir savunma yapmadığını yazar. Rahmi Turan'a göre vatan hainliği ile suçlanmasının nedeni şuydu: Âtıf Hoca, Teâlî-i İslâm Cemiyeti'nin başkanı idi, bu cemiyet tarafından hazırlanan ve Yunan uçakları tarafından Anadolu'ya atılarak dağıtılan Millî Mücadele karşıtı bir beyannamesi (fetva) sebebiyle yargılanmıştır.[9] Ancak, muhtemelen Tahir'ül Mevlevi ve Âtıf Hoca dışındaki cemiyet üyeleri tarafından imzalanarak Anadolu'ya dağıtılan ve İstiklal Savaşı'nı yürüten Kuvâ-yi Milliyeciler için çok ağır ifade ve ithamlarla dolu bu bildiri sonrasında da Âtıf Hoca'nın cemiyet başkanlığında devam etmesi İstiklal Mahkemeleri'nde suçlu bulunması için yeterli görülmüştür.[10]
Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesiyle ilgili ilk davada Giresun'da beraat eden İskilipli Âtıf, kendisine yasak konulmasına rağmen kitapların dağıtımını sürdürdüğü iddiasıyla ikinci kez Ankara'da yargılandığında geçmişi de tekrar incelenir. Devlet, Şeyh Said İsyanı'ndan sonra artık daha dikkatlidir. Bu nedenle TBMM'de 25 Şubat 1925 tarihinde kabul edilen "Dini ve Dinin Kutsal Kavramlarını Siyasete Alet Edenler Hakkında Kanun"a göre dini kullanıp halkı kışkırtanların vatan haini sayılacakları belirtilmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında ihaneti görülmüş fakat sonradan affedilmiş kişilerle ilgili kayıtlar Şeyh Said İsyanı'ndan sonra yeniden değerlendirilmiştir. İskilipli Âtıf'ın sicili de gündeme gelmiştir.
Savcı Necip Ali’nin istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık Ankara İstiklal Mahkemesi heyetince İskilipli Âtıf Hoca Türk Ceza Kanunu'nun 55. Maddesi'nin "TC'nin Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu'nun tamamen veya kısmen tağyir ... veya ifayı vazifeden menine cebren teşebbüs edenler idam olunur, diyen muharrer fırkası mucibince" idam edilmiştir. Ayrıca aynı mahkeme İskilipli Âtıf'la birlikte yargılanan Babaeski Müftüsü Ali Rıza'ya da idam cezası vermiştir. Çünkü Mahkeme, Müftü Ali Rıza'nın da Yunan işgaline karşı direnilmemesi için çalışmalar yaptığını iddia etmiştir. Bu iki idam dışında Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanan diğer hocalar ya beraat etmiş ya da hafif cezalar almıştır. Ömer Rıza (Doğrul), Tâhirü'l-Mevlevî, Elmalılı Hamdi (Yazır), Ahmed Hamdi (Akseki) gibi hocalar da yargılanmış ama suçsuz oldukları için beraat etmişlerdir.[11]
İskilipli Âtıf'ın adı Türkiye'nin bazı yerlerindeki cadde, cami, hastane ve parklara verildi. Bu kararlar, kamuoyunun bir kesiminde tepkiyle karşılandı.
2012 yılında Çorum'da yapılan parka "İskilipli Atıf Hoca Parkı" adı verildi. Açılışı dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç yaptı.[12]
2012 yılında Çorum'un İskilip ilçesindeki devlet hastanesinin adı "İskilip Atıf Hoca Devlet Hastanesi" olarak değiştirildi.[13]
2015 yılında Çorum'un İskilip ilçesindeki devlete ait yükseköğrenim kız öğrenci yurduna "İskilipli Atıf Hoca Yurdu" adı verildi.[14]
2016 yılında İstanbul Bahçeşehir'de yapılan camiye "İskilipli Atıf Hoca Camii" adı verildi.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.