Loading AI tools
İslam peygamberi Muhammed'in Mekke hayatı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İslam peygamberi Muhammed, 622 yılındaki hicrete kadar yaşamının ilk 52 yılında (570-622) Mekke'de yaşadı. Hayatının bu döneminde çobanlık ve yoğun olarak da ticaretle uğraştı. Peygamberlik ilanıyla peygamberlik görevi, Hatice bint Hüveylid ile evlenmesi[1] ve Hatice'nin ölümünden sonra Sevde bint Zem'a ile evlenmesi bu dönemde gerçekleşmiştir.
Muhammed'in babası Abdullah, Muhammed'in doğumuna yaklaşık altı ay kala öldü. Annesi de 577'de, Ebva adlı bir köyde, Muhammed daha 6 yaşındayken öldü ve oraya defnedildi. 6 yaşında öksüz kalan Muhammed'i, dedesi Abdülmuttalib himayesine aldı. 8 yaşında da dedesini kaybedince, evlendiği yaş olan 25'e kadar öz amcası Ebu Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü. Küçük yaşlarda çobanlık yaptı, biraz daha büyüyünce ticaretle uğraşmaya başladı.[2] Muhammed, İslam inancına göre miladi 610 yılında, 40 yaşındayken, bir gece Hira Mağarası'nda vahiy almaya başladı. Akranlarından ve yakınlarından bazıları sözlerine saygı duyup onun takipçisi olurken; diğerleri, kabile liderleri ve bazı akrabaları da dahil, kabilesi olan Haşimoğulları'na karşı çıktı, alay etti ve en sonunda boykot etti. Muhammed ve takipçileri taciz edildi, saldırıya uğradı ve sürgüne zorlandı. Takipçileri, yani ilk Müslümanlar, işkence gördü ve öldürüldüler.[3] Birkaç suikast girişiminde bulunuldu.[4][5] Yapılan boykotlardan ötürü Haşimi kabilesinin lideri olan amcası ve koruyucusu Ebu Talib hastalanarak öldü. Muhammed de 622'de, diğer Müslümanlar ile birlikte yine bazı Müslümanların bulunduğu Medine'ye hicret etti.
Mekkeli Kureyşlilere karşı yapılan aralıklı birkaç savaştan ve imzalanan Hudeybiye Antlaşması'nın ihlal edilmesinden sonra Muhammed, 632 haziranında öldüğü Medine'ye dönmeden önce, büyük bir Müslüman ordusuyla birlikte Hicri 8. yılın Ramazan ayında, Miladi takvime göre 11 Ocak 630 tarihinde Mekke'yi fethetti. Muhammed, Mekke'ye girer girmez genel af ilan edildiğini bildirdi ve o zamanki Mekke lideri Ebu Süfyan'a bildirdiği şekilde, karşı konulmadıkça kimseye dokunulmayacağını ilan etti. Ardından, içerisinde yüzlerce put bulunan Kâbe'ye yöneldi ve tüm putları birer birer devirdi. Daha sonra da beraberindeki Müslümanlar ile birlikte Kâbe'yi tavaf etti.
Muhammed'in hayatının zaman çizelgesi | ||
---|---|---|
Muhammed'in hayatındaki önemli olaylar, tarihler ve yerler | ||
Tarih | Yaşı | Olay(lar) |
y. 570 | - | Babası Abdullah'ın ölümü |
570 | 0 | Arabistan'ın Mekke kentindeki muhtemel doğum tarihi (12 ya da 17 Rebiülevvel) |
577 | 6 | Annesi Amine'nin ölüm yılı |
583 | 12 - 13 | Amcası Ebu Talib'le Suriye'ye gidişi |
595 | 24 - 25 | Hatice ile tanışıp evlenmesi |
599 | 28 - 29 | İlk kızı Zeyneb'le birlikte sırasıyla diğer kızlarının doğması: Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma |
610 | 40 | 40 yaşındayken Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda ilk vahyi alması. |
Mekke'de gizlice İslam'ı yayma girişimine başlıyor. | ||
613 | 43 | İslam'ın mesajını tüm Mekkelilere alenen yaymaya başlar. |
614 | 43 - 44 | Müslümanlara yönelik zulüm dönemi başlıyor. |
615 | 44 - 45 | Bir grup müslüman Habeşistan'a hicret eder. |
616 | 45 - 46 | Kabilenin boykotu başlıyor. |
619 | 49 | Kabilenin boykotu sona eriyor. |
Karısı Hatice ve amcası Ebu Talib'in öldüğü Hüzün Senesi. | ||
620 | 49 - 50 | Miraç (Göğe yükselerek Allah'la buluşması.) |
622 | 51 - 52 | Medine'ye (Yesrib) hicret etmesi. |
624 | 53 - 54 | Bedir Muharebesi |
625 | 54 - 55 | Uhud Muharebesi |
627 | 56 - 57 | Hendek Muharebesi (Medine Kuşatması olarak da bilinir.) |
628 | 57 - 58 | Mekkeli Kureyş kabilesi ile Medine'deki Müslümanlar arasında Hudeybiye Antlaşması adı verilen 10 yıllık bir ateşkes anlaşması imzalandı. |
630 | 59 - 60 | Mekke'nin Fethi |
632 | 61 - 62 | Veda Haccı, Veda Hutbesi, Gadiri Hum olayı ve ölümü |
Arap Yarımadası büyük ölçüde kuraktı. Bu da yakın vahalar veya kaynaklar dışında tarımı zorlaştırıyordu. Böylece Arap coğrafyası, bu vahalara yakın kasaba ve şehirlerle sınırlıydı. Bu şehirlerden ikisi Mekke ve Medine (önce ismiyle Yesrib) idi.[6] İnsanlar zorlu çevre ve yaşam tarzına karşı desteğe ihtiyaç duyduğundan, çöl koşullarında hayatta kalmak için ortak yaşam şarttı. Kabileler, böylelikle bir birim olarak hareket etme ihtiyacıyla kuruldu. Bu birlik kanla akrabalık bağına dayanıyordu.[7] Arabistan halkı ya göçebeydi ya da yerleşikti, ilki sürüler için su ve otlak arayarak bir yerden başka bir yere sürekli seyahat ederken, ikincisi yerleşip ticaret ve tarıma odaklandı. Göçebelerin (veya bedevilerin) hayatta kalması da kısmen kervanlara veya vahalara baskın yapılmasına bağlıydı; bu yüzden bunu suç olarak görmediler.[8][9] Medine, gelişen büyük bir tarımsal yerleşim yeriyken; Mekke, çevredeki birçok kabile için önemli bir finans merkeziydi.
İslam öncesi Arabistan'da tanrılar veya tanrıçalar, bireysel kabilelerin koruyucusu olarak görülüyor ve ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, kaynaklar ve kuyularla ilişkilendiriliyordu. Mekke'deki Kabe de, kabile koruyucu tanrıların 360 putunun heykellerini barındıran ve her yıl hac ziyareti yapılan önemli bir merkez olmuştu. Bu kabile tanrılarının yanı sıra Araplar, günlük kaygılarından uzak olan ve dolayısıyla kült veya ritüelin nesnesi olmayan yüce tanrı Allah'a ortak bir inancı (şirk) paylaşıyorlardı. Üç tanrıça, kızları olarak Allah ile ilişkilendirildi: Lat, Menat ve Uzza. Arabistan'da Hristiyanlar ve Yahudiler gibi bazı tek tanrılı topluluklar da bulunmaktaydı.[10][11] Hadis rivayetlerine göre Muhammed, İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.[12]
İslam kaynaklarına ve rivayetlerine göre Peygamber Muhammed'in doğumundan 50-55 gün önce, İslam tarihinde ''Fil Vakası (Olayı)'' adı verilen bir hadise gerçekleşti. Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na bağlı olan Yemen kentinin valisi Ebrehe, büyük insan topluluklarının yılın bazı zamanlarında düzenli olarak Mekke'deki Kabe'yi ziyaret ettiklerini fark etmiş ve Kabe'nin nasıl bir mabed olduğunu merak etmeye başlamıştı. İnsanların bu Kabe ziyaretini engellemek için Yemen'in başkenti San'a'da Kuleys adını verdiği, Kabe'ye benzeyen, ancak duvarları tamamıyla altından yapılmış olan bir kilise inşa ettirdi ve insanları Kabe yerine buraya ziyarete çağırdı. Ancak Arapların gözünde Kuleys'in hiçbir dini önemi yoktu. Halktan bazı kişiler bu duruma aşırı tepki göstermiş ve hatta içlerinden birisi gidip Kuleys'in içine pislemişti.[14]
Ebrehe, bunun üzerine Mekke'de bulunan Kabe'yi yıkmaya karar vermiş ve fil ordusuyla birlikte Yemen'den yola çıkmıştır. Mekke çevresine kadar gelen Ebrehe ordusu, Mekkelilerin koyun ve develerini ganimet olarak alıp şehrin yakınına karargah kurdu. Bu ganimetler arasında, Muhammed'in dedesi Abdülmuttalib'in de çok sayıda devesi bulunuyordu. Abdülmuttalib, Ebrehe'nin yanına giderek develerini istedi. Ebrehe develeri geri verdi. Ancak Mekke'yi ve Kabe'yi yıkmaya kararlıydı.
Ordu, Mekke üzerine yürümeye hazırlandı. Ancak Mekke'ye giremeden, Ebrehe'nin ordusundaki en büyük fil olan ve en önde bulunan Mahmud adlı fil, yerinde durarak ilerlemedi. Mahmud ile birlikte orduda bulunan diğer filler ve binek hayvanlar da ilerlemeyi durdurdu. Tam o sırada gökyüzü, birdenbire Kızıldeniz tarafından gelen ebabil kuşları ile doldu. Ebabil kuşları, gagaları ve ayaklarında taşıdıkları taşlar ile Ebrehe'nin fil ordusunu taş yağmuruna tuttular. İstilacı ordu bozguna uğradı. Ordudaki kişilerin bedenlerine değen taşlar, onların etlerini lime lime dökerek öldürüyordu. Saldırıdan sağ kalanlar, Ebrehe'yi de yanlarına alarak perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçtılar. Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanarak, çürümüş bir hâlde San'a'ya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak öldü.
Muhammed, Rebiülevvel ayında doğdu. Rivayetler, Muhammed'in doğum yılını 570 olarak belirlemiştir ve bu yıl, ordusunda birkaç fille Yemen kralı Ebrehe'nin Mekke'ye karşı başarısızlıkla sonuçlanan saldırısının olduğu Fil Yılı'na denk gelir. Bazı alimler, Fil Yılı olayı için 568 veya 569 gibi alternatif tarihler de önermiştir.[1] Muhammed'in doğum tarihi ise tam olarak bilinmemektedir. Muhammed'in kesin doğum tarihi, Sünni Müslümanlar tarafından Rebiülevvel ayının 12. günü olarak kabul edilirken (20 Nisan),[15] Şii Müslümanlar bunun aynı ayın 17. gününü olduğuna inanırlar (26 Nisan 570).[16]
Muhammed, Mekke'nin önde gelen ailelerinden biri olan Haşimoğulları ailesinde dünyaya geldi. Ancak aile, Muhammed'in erken yaşamında refah içinde olamamıştır.[17][18] Ebeveynleri, Beni Haşim ailesinden Abdullah ve Beni Zühre ailesinin o zamanki liderinin kız kardeşi olan Amine idi.[19]
Dedesi Abdülmuttalib'in annesi, Medine'deki Yahudi kabilelerinden (Neccaroğulları) Hazrec'den nüfuzlu bir hanımefendi olan Selma bint Amr'dı. Bu nedenle Muhammed'in Yahudi soyunun yanı sıra, İsmail aracılığıyla İbrahim'in soyundan geliyordu.[20]
Muhammed'in ilk biyografisini yazan Arap tarihçi İbn İshak'a göre, Muhammed'in dedesi Abdülmuttalib ona, o zamanlar Arap Yarımadası'nda pek bilinmeyen bir isim olan "Muhammed" adını verdi.
İslam derlemelerine göre Muhammed'in doğduğu, Güneş doğmadan önceki vakitte bazı olağanüstü olaylar meydana gelmişti: Kabe'deki büyük putlar kendiliğinden devrilmişti. Sasani İmparatorluğu hükümdarı Kisra'nın İran'da bulunan sarayının sütunları yıkılmıştı. Mecusilerin bin yıldan beri yanmakta olan kutsal ateşleri sönmüştü. Yine İran'da, ateşe tapanların kutsal kabul ettikleri Sava Gölü yere batmıştı. Asırlardır suyu kurumuş olan Semave Gölü ise coşmuştu. O gece gökte, çok belirgin bir şekilde bir yıldız doğdu. Hatta bazı Yahudi bilginler, Muhammed'in doğumundan bu yıldız aracılığı ile haberdar olmuşlardı.[21]
Muhammed'in babası Abdullah, Muhammed daha doğmadan altı ay kadar önce öldü.[22] Geleneğe göre Muhammed, doğumundan kısa bir süre sonra çölde bir bedevi ailesiyle birlikte yaşamaya gönderildi. Çünkü çöl yaşamı, bebekler için daha sağlıklı kabul ediliyordu. Babasız olduğu için süt anneliği yapan kadınlar, bir yetime bakmanın karlı olmayacağını düşündüklerinden, korkarak onu almayı reddettiler. Ancak bakacak çocuk bulamayan Halime adındaki bir süt anne, Muhammed'i almayı kabul etti.[23] Muhammed, süt annesi Halime ve kocası Haris'in yanında iki veya üç yaşına gelene kadar kaldı.[24][25] Halime, Muhammed'i sütten kestikten sonra onu ailesine iade ettiler. Ancak hastalık tehlikesinden ötürü yine Halime'nin yanına gönderildi ve bir-iki yıl sonra temenni olarak ailesine teslim edildi. Annesiyle birlikte üç yıl kadar Mekke'de yaşadı. Altı yaşına geldiğinde annesi Amine, akrabalarını ve kocası Abdullah'ın mezarını ziyaret etmek için Yesrib'e (Medine) doğru yola çıktılar. Dönüş yolunda Amine rahatsızlandı ve Ebva adındaki bir köyde öldü. Öksüz kalan 6 yaşındaki Muhammed, dedesi Abdülmuttalib tarafından yanına alındı. Geleneksel kayıtlara göre Muhammed, babası gibi olan dedesine de çok yakındı. Ancak iki yıl kadar sonra dedesi de öldü.[26] Muhammed daha sonra Kureyş kabilesinin Haşimoğullarının yeni lideri olan amcası Ebu Talib'in himayesine girdi.[1] 6. yüzyılın Arabistan'ında, Mekke'deki kabilelerin zayıf üyelerine bakan koruyucular için genel bir küçümseme vardı. Muhammed'in koruyucuları onun açlıktan ölmediğini görseler de, özellikle o sırada Haşimilerin gücü düşerken, onun için daha fazlasını yapmak zordu.[27]
Muhammed amcasıyla birlikte yaşarken, hayatını kazanmak için Mekke'nin kenar mahallelerinde koyun veyahut keçi sürülerine bakmaya başladı. Amcası onu birçok ticari yolculuğa çıkardı. Bu yolculuklar, Muhammed'i kültürel çeşitliliğe ve çeşitli dini geleneklere maruz bıraktı.[28]
Geleneğe göre, Muhammed on iki yaşındayken amcası Ebu Talib ile birlikte Suriye'ye iş seyahatine çıktı. Orada Busra kentindeki bir rahip olan Bahira isminde birisiyle ile tanıştı. Hücresinin balkonundan uzaklardan gelen bir kervan ve kervanın üstünde de onları sürekli takip eden bir bulut gören Bahira, oldukça heyecanlandı. Kervan, hücresinin önünden geçerken Bahira, tüccarları bir ziyafete davet etti. Muhammed'i, develere ve erzaklara bakmak için bırakarak bu daveti kabul ettiler. Ancak Bahira, kervandaki herkesin ziyafetine gelmesi konusunda ısrar etti ve kafilenin lideri Ebu Talib'e rica etti.[29] Daha sonra mucizevi bir olay, Bahira'ya Muhammed'in peygamber olacağını gösterdi. Rivayete göre bu, Bahira'nın genç Muhammed'in sırtının üzerinde bulduğu nübüvvet lekesiydi. Hikâyenin diğer varyantları, günün hangi saati olursa olsun Muhammed'i gölgeleyen şeyin bir bulutun mucizevi bir hareketi veya bir dalın alışılmadık bir davranışı olduğunu söylemektedir. Rahip, Muhammed'in geleceği hakkındaki vizyonlarını çocuğun amcası Ebu Talib'e açıkladı ve çocuğu Yahudilerden (İbn Sa'd'ın rivayetiyle) veya Bizanslılardan (el-Taberi'nin rivayetiyle) korumasını ve Şam'a gitmemesini söyledi.[30]
Muhammed küçük yaşta bir süre çobanlık yapmıştı. Geçimini sağlamak için ise Muhammed'in birkaç seçeneği vardı. Ailesinin diğer üyelerine yardım etmek zorunda kaldı ve bu nedenle amcasına Suriye'ye ticaret seyahatlerinde eşlik ettikten sonra tüccar oldu ve Hint Okyanusu ile Akdeniz arasındaki ticarete dahil oldu.[27][31][32]
Muhammed, ticaretindeki dürüstlüğünden ötürü Mekke halkı tarafından "güvenilir" anlamına gelen "El-Emin" (Arapça: الامين) olarak tanındı ve kimi anlaşmazlıklar için tarafsız bir hakem olarak arandı.[17][33][34]
Mekke'de dul bir tüccar olan Hatice bint Hüveylid, Muhammed'in dürüstlüğünü duydu ve ondan Suriye'deki ticari işlerini yönetmesini istedi. Muhammed, olağanüstü başarılı bir ticari geziden döndüğünde, Hatice ondan iyice etkilendi ve arkadaşı Nefise bint Ümeyye aracılığıyla ona evlenme teklif etti.[32][35] Muhammed, Hatice'nin teklifini kabul etti ve amcaları aracılığıyla Hatice'yi istediler. Evlendiklerinde Muhammed'in 25, Hatice'nin ise 40 yaşında olduğu söylenir.[36]
Muhammed, her bakımdan mutlu olan bu evliliğe rıza gösterdi. Hatice sadece Muhammed'in karısı değil, aynı zamanda en yakın arkadaşı, sırdaşı ve daha sonra manevi desteğiydi. Düğününden sonra Hatice, Muhammed'e köle çocuk Zeyd bin Harise'yi verdi. Ancak Muhammed, daha sonradan Zeyd'i kölelikten azad etti ve onu yanında bulundurdu.[37]
Arap tarihçi İbn-i İshak, bu evlilikten altı çocukları olduğunu kaydeder: Sadece iki yıl yaşayan Kasım adında bir çocuk, ardından dört kız Zeyneb, Rukayye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve nihayetinde iki yaşında ölen Abdullah adında bir çocuk.[38] Abdullah'ın ölümü, amcası Ebu Talib'i büyük bir ailenin yükünden kurtarma arzusu ve Ebu Talib'in halihazırda büyük bir mali sıkıntı içinde olması, Muhammed'in, amcasının oğlu olan Ali'yi amcasının izni ile kendi evine götürmesine neden oldu. Muhammed ayrıca Zeyd'i evlat edindi ve ona "Zeyd bin Muhammed" (Muhammed'in oğlu Zeyd) adını verdi. Ancak, Allah'tan evlat edinme vahyinden dolayı daha sonraki ayetler, bir çocuğun, özellikle de evlat edinildikten sonra, evlilik veya miras yoluyla gerçek bir oğul olarak değerlendirilemeyeceğini açıkça bildirmiştir. Sonuç olarak, evlat edinilen çocuk, biyolojik babasının adını korumak zorunda kaldı. Bu nedenle Zeyd, Muhammed'in oğlu değil, babası Harise'nin oğlu olarak bilinir ve Zeyd bin Harise olarak tanınır. Zira Kur'an'da, Ahzab Suresi'nin 40. ayetinde şöyle demektedir: Muhammed, aranızdan hiç kimsenin babası değildir, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Geleneğe göre Muhammed 35 yaşlarındayken, Kabe'nin bazı kısımlarının Mekke'de sık sık yaşanan ani su taşkınlarından dolayı aşınması ve birileri tarafından tahrip edilmesinden sonra, Kabe'nin tamirinde rol oynamıştır.[39]
Bunun üzerine Kureyş kabilesi, Kabe'yi İbrahim'in yaptığı temele kadar yıktı ve Kabe'yi yeniden yapmaya başladılar. Cidde sahilinde de bir gemi kaza yapmıştı ve gemide mimarlık işlerinden anlayan bir usta vardı.[40] Bu geminin tamir aletlerini de satın alarak Kabe'nin yapımında kullandılar. Yeniden yapılanma neredeyse tamamlandığında, kabile liderleri arasında Hacer-ül Esved taşını yerine koyma şerefine kimin sahip olacağına dair anlaşmazlıklar çıktı. İhtiyarlardan biri, Kabe'nin bulunduğu bölgeye, yani Mescid-i Haram'a giren bir sonraki kişinin tavsiyesinin alınmasını ve kendisini hakem olarak tayin etmeyi önermiştir. Bu gelen kişi Muhammed oldu. Halk, Muhammed'in kararını heyecanla bekliyordu. Bir örtü getirilmesini istedi veya örtü olarak kendi elbisesini açtı, taşı örtünün ortasına koydu ve dört büyük kabilenin liderlerinden onu kaldırmasını istedi. Sonra taşı eline aldı ve yerine koydu. Abası, bu olay ve Ehl-i Aba Hadisinde anlatıldığı gibi daha sonra olanlar nedeniyle daha sonraki şair ve yazarlar için önemli bir sembol haline geldi.[41]
Muhammed, 40 yaşına yaklaştığında çoğunlukla kalabalıklardan uzaklaşmaya ve yalnız başına bir yerlerde inzivaya çekilmeye başlamıştı. Çünkü Mekke halkının adaletsiz, çirkin ve şirk dolu yaşamını pek beğenmiyor; o da çareyi tek başına tefekkür ve ibadetle buluyordu. Kaynaklar, Muhammed'in öncesinde bir Hanif olduğunu, yani İbrahim'in geleneklerine ve öğretilerine uygun olarak ibadet ettiğini söylemektedir.[42]
Muhammed, Mekke'ye yaklaşık 5 km uzaklıkta olan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda, dedesi Abdülmuttalib gibi her yıl Ramazan boyunca tek başına kalarak inzivaya çekiliyordu.[43][44] İslami kaynaklar, Nur Dağı'na yaptığı ziyaretlerin birinde melek Cebrail'in kendisiyle 610 yılında iletişime geçmeye başladığını ve Muhammed'e Kur'an'ın 96. suresi olan Alak Suresi'nin ilk beş ayetlerini okumasını emrettiğini belirtmektedir:[45]
ALAK SURESİ İLK 5 AYET
Yaratan rabbinin adıyla oku!
O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır.
Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir. (Kur'an 96:1–5)
Bazı rivayetlere göre, Muhammed ilk vahiylerini aldıktan sonra çok korktu, ancak Cebrail yaklaştı ve ona Allah'ın bir elçisi olarak seçildiğini söyledi. Muhammed ardından eve döndü ve karısı Hatice ile birlikte Hatice'nin amcasının oğlu ve Hristiyan bir keşiş olan Varaka bin Nevfel'in yanına gittiler. Varaka, Muhammed'i teselli etti ve kendisine son peygamber olduğunu açıkladı. Öte yandan Şii geleneği, Muhammed'in Cebrail'in ortaya çıkışına ne şaşırdığını ne de korktuğunu, aksine onu bekliyormuş gibi karşıladığını savunur.[46]
İlk vahyi, Muhammed'in kendini dualara ve ibadetlere daha fazla teslim ettiği ve korkuyla geçirdiği üç yıllık bir zaman dilimi (fetret-i vahiy) izledi. Vahiyler yeniden başladığında rahatladı ve uyarmaya başlaması emredildi. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:
Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk da (insanları) uyar. Rabbini yücelt.[47]
Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı. (Kur'an Duha:1–11)[48][49]
Din tarihçisi Welch'e göre bu vahiylere gizemli nöbetler eşlik ediyordu ve raporların daha sonraki Müslümanlar tarafından sahte olması pek olası değil.[17] Muhammed, kendi düşüncelerini bu mesajlardan ayırabileceğinden emindi.[50]
Muhammed'in misyonu, tektanrıcılığı (tevhid) vaaz etmeyi içerir. Kur'an, Muhammed'den Rabbinin adını duyurmasını ve övmesini ister. Ona putlara tapmasını veya diğer tanrıları Tanrı (Allah) ile ilişkilendirilmemesini, yalnızca tek Tanrı'ya ibadet etmesini ister. Kur'an'a göre, Muhammed'in ana görevlerinden biri, Sad:70 eskatolojik (Ahiret) cezaları konusunda uyarmaktır (Kuran Sad:70, Kuran En'am:19). Bazen Kuran açıkça Kıyamet Günü'ne atıfta bulunmaz, aynı zamanda nesli tükenmiş bazı toplulukların tarihinden örnekler verir ve Muhammed'in çağdaşlarını benzer felaketler konusunda uyarır (Kuran 41:13).[51]
Muhammed, mesajını önce karısı Hatice'ye iletti. Karısı mesajını tasdik etti ve Muhammed'den sonraki ilk Müslüman kişi oldu. Ardından kuzeni Ali'ye, evlatlık oğlu Zeyd'e, dadısı Ümmü Eymen'e ve en yakın arkadaşı Ebu Bekir'e anlattı ve hepsi de kabul etti. Muhammed'in eşitlik ilkesine uygun olarak köleleri özgür kılmak için satın alan Ebu Bekir, çok sayıda din değiştireni cezbetti. Bununla birlikte, din değiştirenler küçük kaldı ve Muhammed sessizce, küçük ama ruhen güçlü bir topluluk oluşturmaya odaklandı.[52]
613 civarında Kur'an, Muhammed'e "en yakın akrabalarınızı uyarmasını" emretti ([Kur'an Şuara:214]). Muhammed bunun üzerine bir gün Safa Tepesi'ne çıktı ve tüm Mekkelileri açıkça İslam'a davet etti. Muhammed'in yalan söylediğini daha önce hiç duymamış olan kabile liderlerinin ona inanacaklarına dair güvenceler aldıktan sonra, Allah'ın birliğini ilan etti. Daha sonra Muhammed, mesajının özünü ilettiği ve savunduğu bazı akşam yemekleri düzenledi. Bu yemeklerde Muhammed, akrabalarına İslam'ı anlatıyordu. Daha sonraki yıllarda amcaları Hamza ve Abbas onun davetini kabul etmesine rağmen, yine amcalarından biri olan Ebu Leheb'in şiddetli muhalefetiyle karşılaştı.[52][53]
Mekkelilerin çoğu bunu görmezden geldi ve birkaçı onunla alay etti, bazıları da onun takipçisi oldu.[54] İbn Sad'a göre, bu dönemde Kureyş kabilesi, "Söylediklerini eleştirmedi... Gruplar halinde otururken, yanlarından geçerken, ona işaret edip, 'Cennetten konuşan Abdülmuttalib boyunun gençliği vardır' '' derlerdi.[55]
Welch'e göre ise, bu dönemdeki Kur'an ayetleri "dogmatik bir tek tanrıcı anlayışa değil, güçlü bir genel ahlaki ve dinsel çekiciliğe dayanmaktadır". Ana temaları, insanın yaratıcısına karşı ahlaki sorumluluğunu içerir: ölülerin dirilişi, ahiret günü, ardından cehennem azabı ve cennetteki mükafatların açıklamaları; İnsanların açgözlülüğünü ve yoksulları bastırmalarını hesaba katacak daha büyük bir gücün varlığını göstermek için Tanrı'nın işaretleri olarak doğa ve günlük yaşamın harikaları, özellikle deinsan olgusu.[56]
Muhammed'in ilk döneminde inananlardan beklenen dini görevler azdı: Tanrı'ya inanmak, günahların bağışlanmasını istemek, sık sık dua etmek, başkalarına özellikle muhtaç olanlara yardım etmek, aldatmayı reddetmek, iffetli olmak, yeni doğmuş ve küçük yaştaki kızları öldürmemek...
İslam'a giren ilk kişiler üç ana grupta toplanabilir: büyük tüccarların küçük kardeşleri ve oğulları, kabilesinde birinci sıradan düşen veya onu elde edemeyenler ve zayıf, çoğunlukla korumasız yabancılar.[54] Kureyş oligarşisi, imtiyazlarını kaybetmek zorunda kalacakları için Muhammed'in mesajını reddetti. Kureyş, muhaliflerinden daha az güçlü bir kabileden geldiği için Muhammed'i de peygamber olarak kabul etmedi.[53]
Muhammed, davasını desteklemek için nüfuzlu kimseleri yanına çekmek istedi; zira bu sayede İslam dini kolaylıkla büyüyebilirdi. İslam kaynaklarında yer aldığına göre Muhammed, Mekke’nin ileri gelenlerine dinî davette bulunduğu oldukça hassas bir zamanda, Mekke'nin fakir halkından olan görme engelli Abdullah bin Ümmü Mektum adlı birisi yanına gelerek kendisine Kur'an'dan bir şeyler anlatmasını, Allah’ın ona öğrettiği meseleleri kendisine anlatmasını istemiştir. Peygamber de böyle hassas bir zamanda kendisinin rahatsız edilmesinden dolayı hoşnutsuzluk göstermiş ve bu şahsa yüzünü ekşiterek sırtını dönmüştür. Muhammed'in bu davranışı Allah tarafından hoş karşılanmamış ve kendisine inen ayetlerde (Abese Suresi) bu durum bildirilmiş ve uyarılmıştır. Daha sonra Muhammed'in Abdullah bin Mektum'a iltifat edip ikramda bulunduğu ve kendisini gördüğü zaman “Gel, ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba!” diye hitap ettiği bilinmektedir[53]
Muhammed'in konuşmalarına muhafazakar olan Mekkeli paganlar karşı çıktı. İbn Sad'a göre Mekke'deki muhalefet, Muhammed'in "Kendisi (Tanrı) dışında ibadet ettikleri putlardan (Mekkeliler) utançla söz eden ve inançsızlıkla ölen babalarının ölümünden bahsettiği" ayetler dağıtmasıyla başladı.[57] Bazılarına göre, Muhammed'in takipçileri arttıkça, zenginlikleri Mekke'nin dini yaşamının odak noktası olan Kabe'ye dayanan ve Muhammed'i devirmekle tehdit eden yerel kabileler ve şehrin yöneticileri için bir tehdit haline geldi. Muhammed'in Mekke'nin geleneksel dinini kınaması, Kabe'nin koruyucusu olan özellikle kendi kabilesi Kureyş'e bir hakaretti.[54]
Kureyş'in üst düzey ve nüfuzlu liderlerinden bazıları, vaazını bırakma karşılığında Muhammed ile bazı anlaşmalar yapmaya çalıştı ve başarısız oldu. Ona tüccarların yakın çevresine kabul edilmesini ve çevrede avantajlı bir evlilikle konumunu belirlemesini teklif ettiler, ancak Muhammed tekliflerin hepsini reddetti.[54] Bu dönemde Muhammed, takipçilerini pasifist (barışçıl) olmaya çağırdı ve onlara "kafirlere nazikçe davranmalarını" emretti.[58]
Müslümanlar ve onların putperest kabile arkadaşları arasındaki ilişkiler hızla kötüleşti. Muhammed'in Mekke putlarını kınaması düşmanca tepkilere neden oldu. Muhammed, Haşimilere ait olduğu için esas olarak fiziksel zarardan korunuyordu. Ancak Kureyş, Muhammed ile Ebu Talib'in kabilesi ile Muhammed'e zarar veren kabileler arasında bir kan davası açacağı için Muhammed'i fiziksel olarak incitmek konusunda isteksizdi. Küstahça böyle bir kan davası başlatmak, genel olarak kabile şeflerinin otoritesinin meşruiyetini de baltalayacaktı.[58]
Bununla birlikte, Muhammed'i bir elbiseyle boğmaya kalkışan Ukbe bin Ebi Mu'ayt, Muhammed'in yakın arkadaşı Ebu Bekir tarafından uzaklaştırılıncaya kadar hayatına pek çok kez teşebbüs edildi.[5] Başka bir girişimde ise, kabile liderlerinden biri olan Ebu Cehil, Muhammed'i kafasından bir taşla parçalamaya çalışırken planlı bir cinayete teşebbüs etti.[4]
Geleneksel kaynaklara göre, Kureyşliler ilk başta Müslümanlarla alay ederek dualarını kestiler. Birkaç Batılı bilim insanı, Muhammed'in takipçilerine karşı zulüm ve kötü muameleye ilişkin kayıtların olduğunu söyledi. Muhammed'in takipçilerinin çoğu taciz edildi, saldırıya uğradı ve sürgüne zorlandı.[59] Bir kaynağa göre iki Müslüman (Yasir bin Amir ve eşi Sümeyye bint Hubbat), İslam düşmanları tarafından işkence görerek öldürüldü.[60]
615'te, takipçilerinin açık şiddete maruz kaldığı bir dönemde Muhammed, takipçilerinin Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na göç etmelerini söyledi. Zira orada adil olan ve Hristiyan olan Necaşi isminde bir kral bulunuyordu.[17] Gelenekler, Mekkelilere yapılan zulümlerin hicrette önemli bir rol oynadığını düşünürken, İslami araştırmalar profesörü William Montgomery Watt, "İlk Müslüman topluluk içinde bir tür bölünmenin rol oynadığına inanmak için nedenler olduğunu ve muhacirlerden bazıları, muhtemelen Mekke'deki önde gelen tüccar ailelerle rekabet halinde ticaret yapmak için daha önce Habeşistan'a gitmiş olabilir. " demiştir.
Hamza bin Abdülmuttalib, Muhammed'in amcası ve süt kardeşiydi. Muhammed'den iki yaş büyük olduğu tahmin edilir. Hamza, yeğeni Muhammed'in Mekke'de yaydığı mesajı duymuş ve bu da aklını oldukça karıştırmıştı. Bir türlü bir karar veremiyordu.
Rivayete göre bir gün Hamza, dağa avlanmaya çıkmışken Muhammed, Ebu Cehil'in adamları tarafından şiddete maruz kalmıştı. Bu olayı uzaktan gören bir köle, koşarak durumu Hamza'ya iletti. Çılgına dönen Hamza, ok ve yayını kaptığı gibi Ebu Cehil'i bulmaya gitti. Ebu Cehil'in karşısına dikilen Hamza, yeğenine yaptıklarından dolayı yayını Ebu Cehil'in başına vurdu. Ebu Cehil ağır yaralandı.
Ertesi gün Muhammed'in yanına giden Hamza, ona intikamını aldığını söyledi. Ancak Muhammed, ''Beni bunlar değil de, senin İslam dinine girmen mutlu eder amcacığım!'' demiş, bunun üzerine bütün gece düşünen Hamza, ertesi gün gelip Müslüman olmuştu.[61]
Ömer bin Hattab, başlangıçta Muhammed'in mesajına ateşli bir şekilde karşı çıkarak tepki göstermekteydi. Ömer, Muhammed'in Mekke toplumu içinde bölünmelere yol açan mesajından öfkelenen dindar bir pagan gibi görünüyordu. Mekkeliler bir ara Muhammed'i öldürmek için kendi aralarından birisini seçeceklerdi. Ömer, bu işe gönüllü oldu ve Muhammed'i öldürmeye karar verdi.[62]
Ömer, Muhammed'e planladığı suikast için yolda giderken bir adam, ona İslam'a gizlice giren kız kardeşiyle ilgilenmesi gerektiğini söyledi. Daha sonra kardeşinin evine doğru gitti ve onun Kur'an okuduğunu işitti. Kur'an'ın sözlerini çok beğenen Ömer, hemen Müslüman oldu. Mekke'deki herkese Müslüman oluşunu açıkladı. Ömer'in Müslüman olmasıyla, diğer Müslüman toplum artık daha rahat ibadet edebilirdi.[62]
Müslüman geleneğine göre Kureyş, başka yollarla onu durdurmayı başaramadıktan sonra, Muhammed'i teolojik olarak gözden düşürmeye çalıştılar. Yahudi kabilelerine danışmak için Yesrib'e bir heyet gönderdiler. Peygamberlerle ilgili daha fazla bilgisi olan Yahudiler, Muhammed'e üç tanısal soru sordular: [kaynak güvenilir mi?] ][63]
Muhammed'in bu sorulara cevap verememesi halinde onun bir sahtekar olduğunu söylediler. İslam geleneği, Muhammed'in soruları yarın "İnşallah" (Arapça "Allah dilerse" demeden) cevaplayacağını söyler, bu da Muhammed'in 15 gün boyunca cevaplarla ilgili bir vahiy almamasıyla sonuçlanır.[64] Kuran'ın Yahudilerin emriyle Kureyş'in sorduğu soruların cevaplarıyla birlikte indirilen bölümünde de (Kehf: 23–24) bir öğüt yer almaktadır. Kuran'da bulunan soruları Muhammed cevapladı.[63]
Cevaplardan sonra Kureyş yine Müslüman olmadı.[63]
Ay'ın ikiye ayrılması mucizesi, Kur'an'da Kamer Suresi'nin ilk ayetlerine dayanarak Muhammed'e atfedilen, Ay'ın dolunay halinde iken bir gece Muhammed'in bir el işaretiyle ikiye ayrılması mucizesidir. Buna göre, bir gece bazı Mekkeli paganlar, Muhammed'in yanına gelerek kendisinden Ay'ı ikiye ayırmasını istediler. Bunun sonucunda da Müslüman olacaklarını söylediler. Muhammed tüm gece düşündü ve dua etti. Ardından bir elin işaret parmağını dolunay halinde olan Ay'a uzattı ve bir işaretle Ay'ı ikiye ayırdı. Ay, birkaç saniyeliğine iki parça halinde durduktan sonra tekrar gökyüzünde birleşti. Bu olayı kendi gözleriyle gören Mekkeli paganlar, bu işe sihir veya büyü deyip Muhammed'e yine inanmadılar.
Geleneğe göre Kureyş'in iki önemli kabilesi, kabilesinin Muhammed'den korumasını geri çekmesi için baskı yapmak amacıyla ticari rakipleri olan Haşimoğulları'na karşı boykot ilan etti.[69] İbn-i İshak'ın aktardığı üzere Beni Haşim kabilesine dayatılan şartlar, "hiç kimsenin kadınlarıyla evlenmemesi, evlenmeleri için kadın vermemesi, kimsenin onlardan satın almaması veya onlara satış yapmaması ve bu konuda anlaştıklarında" idi.[70]
Boykot iki veya üç yıl kadar sürdü. Ancak sonunda amacına ulaşamadığı, aşırı bir yoksunluğa neden olduğu ve Kureyş içindeki sempatizanlar nihayet anlaşmayı iptal etmek için birleştiği için çöktü.[71][72] Anlatılanlara göre, anlaşmanın metinlerinin yazılı olduğu kağıdı karıncaların veya kurtçukların yemesi üzerine metni açtıklarında, kağıttaki bütün yazıların yenildiğini ve kağıtta sadece ''Allah'' adının kaldığını gördüler. Bunun üzerine Kureyş, boykotu kaldırmak zorunda kaldı.[73]
İslam tarihinde "Hüzün Yılı" olarak kabul edilen 619 yılında, Muhammed'in hem eşi Hatice, hem de amcası Ebu Talib öldü.
Ebu Talib'in ölümü ile Haşimilerin önderliği, Muhammed'in inatçı düşmanı ve amcası olan Ebu Leheb'e geçti. Kısa bir süre sonra Ebu Leheb, Muhammed'in kabile korumasını kaldırdı. Kabile korumasının kaldırılması, öldürülmesi için kan intikamının alınmayacağını ima ettiğinden, bu durum Muhammed'i ölümcül tehlikeye attı. Muhammed daha sonra Arabistan'ın bir başka önemli şehri olan Taif'te kendisi için bir koruyucu bulmaya çalıştı, ancak çabası başarısız oldu ve bu, onu fiziksel tehlikeye attı.
Muhammed, Mekke'ye geri dönmek zorunda kaldı. Mut'im ibn Adi adında bir Mekkeli adam ve Beni Nevfel kabilesinin koruması, onun memleketine güvenli bir şekilde yeniden girmesini mümkün kıldı.[17][71]
620 yılına gelindiğinde Muhammed, takipçilerine İsra ve Miraç, yani Cebrail meleği ile birlikte bir gecede tamamladığı söylenen doğaüstü bir yolculuğu deneyimlediğini söyledi. Konuyla ilgili Kur'an'da yer alan İsra Suresi'nin ilk ayetinde, Mescid-i Aksa'nın içinde, Kudüs'teki "en uzaktaki camiye" Mekke'den seyahat ettiği aktarılır.[74] İkinci ayette ise Miraç, Muhammed'in cenneti ve cehennemi gezdiği ve İbrahim, Musa ve İsa gibi daha önceki peygamberlerle konuştuğu aktarılmaktadır.[75]
İlk siyer müelliflerinden olan İbn-i İshak, bu olayı manevi bir deneyim olarak açıklarken, daha sonra Taberi ve İbn Kesir gibi tarihçiler bunu fiziksel bir yolculuk olarak açıklarlar.[76] Bazı Batılı İslam alimleri, en eski Müslüman geleneğinin, yolculuğu, Mekke'deki kutsal kuşatmadan göksel Kabe'ye (Kabe'nin göksel prototipi) göklerde yolculuk olarak tanımladığını iddia ediyorlardır. Ancak daha sonra gelenekler, Muhammed'in Mekke'den Kudüs'teki kutsal meskene olan yolculuğunu tanımladı.[77]
Arap Yarımadası'nda pek çok insan, bu yeni dini ve peygamberini duymuş ve ticaret veya Kabe'ye hac yapmak gibi sebeplerden ötürü Mekke'ye ziyarete geliyorlardı. İlk seferinde Mekke'ye gelen yaklaşık 12 kişi (Birinci Akabe Biatı), daha sonra ise tekrar Mekke'ye gelen yaklaşık 300 kişi (İkinci Akabe Biatı) ''Akabe'' denilen yerde Muhammed ile görüşüp ona bağlılıklarını bildirdiler ve kendisini Medine'ye davet ettiler.[78]
Muhammed, bunu Müslümanlara yeni bir yer aramak için kullandı. Daha sonra Yesrib kentini (daha sonra Medine olarak anılacaktır) uygun buldu.[17] Yesrib'in Arap nüfusu, bir şekilde tek tanrıcılığa aşinaydı, çünkü o şehirde bir Yahudi cemaati vardı.
Akabe'deki vaatlerin ardından Muhammed, takipçilerini Yesrib'e göç etmeye teşvik etti. Daha önce olduğu gibi, Habeşistan'a yapılan göçle birlikte Kureyşliler göçü durdurmaya çalıştı. Ancak neredeyse tüm Müslümanlar ayrılmayı başardı.[79]
Mekke'deki Müslümanlar küçük topluluklarla Medine'ye göç etmeye başlamışlardı. Kısa zamanda Mekke boşalmış, şehirde bir tek Muhammed, Ebu Bekir, Ali, yaşlı ve fakir Müslümanlar, bir de Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanlar kalmıştı. Muhammed, bu zorluk göç yolculuğu için yol arkadaşı olarak, en yakın dostu Ebu Bekir'i seçmişti. Muhammed, arkadaşı Ebu Bekir'den yola çıkmak için hazırlıkları yapmasını istedi. Ayrıca amcasının oğlu Ali'yi, ödenmemiş mali yükümlülüklerini yerine getirmesi ve kendisinde kalan bazı emanetleri sahiplerine teslim etmesi için geride bırakmak istedi. Mekkeliler de o gün Muhammed'i öldürmek için bir suikast düzenlemişlerdi. Muhammed, planlanan suikast gecesi evinden çıktı. Ali, Muhammed'in elbisesini giydi, onun yatağına girdi ve suikastçıların Muhammed'in henüz gitmediğini düşünmelerine yol açtı. Suikastçılar bunu öğrendiğinde Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte çoktan Mekke'den ayrılmıştı.[79]
Düşmanlarını daha da yanıltmak için Muhammed, kuzey yerine birkaç gün güneye doğru gitti. Birkaç gün sonra, Kızıldeniz'e doğru nispeten serbest bir yola girdi. Oradan da Yesrib'e kadar sahil şeridini takip ederek 27 Eylül 622 Pazartesi günü kasabanın tam dışına ulaştı.[79]
Ebu Bekir ile zorlu yolculuklarında birkaç gün, Sevr Mağarası adı verilen bir mağarada düşmanlarından kurtulmak için kalmışlar, ortalık sakinleşince de yolculuklarına devam etmişlerdi.
Muhammed'in kuzeni Ali, komplodan sağ kurtuldu, ancak Muhammed'in talimatlarını yerine getirmek için bir süre daha Mekke'de kalarak hayatını bir görev için tekrar riske attı: Koruması için Muhammed'e emanet edilen tüm mal ve mülkleri sahiplerine iade etmek. Ali, daha sonra annesi Fatıma bint Esed ve Muhammed'in kızları Fatıma ve Ümmü Gülsüm'ün yanı sıra, Muhammed'in eşi Sevde bint Zemʿa ve dadısı Ümmü Eymen[81] ile birlikte Medine'ye gitti.
Muhammed Medine'deyken, ashabı daha da güçlendi. Medine'deki kabileler arasında Medine Sözleşmesi'ni ilan etti ve İslam'ı yaymaya devam etti. Mekkeli paganları Bedir Savaşı ve Hendek Savaşı'nda yenerek (Uhud Savaşı'nda kimse üstünlük sağlamadı veya Müslümanlar yenildi) büyük başarılar kazandı. Ardından, Medine Sözleşmesi'ni bozan Nadiroğulları ve Kaynukaoğulları kabilelerini şehirden çıkardı.
628 yılında, Kureyşliler ile Medine'deki Müslüman toplum, Arap kabilelerine yardımlarına gelecek taraflardan birine veya diğerine katılma seçeneği verilen Hudeybiye Antlaşması adlı 10 yıllık bir ateşkes imzaladı. Anlaşmanın ihlalinden sonra Muhammed, Kureyş'e saldırmak ve Mekke'yi onlardan almak için büyük bir ordu topladı. Büyük Müslüman ordusu, 11 Ocak 630 tarihinde[82][83] Mekke'ye girdi ve sadece küçük bir çatışma sonrasında şehrin kontrolünü sağladı.[84]
Mekke'nin Fethi, Muhammed'in, Ebu Süfyan gibi uzun süredir kendisine muhalif olan kişilerin İslam'a girmesine neden oldu. Kabe'deki putlar yıkıldı ([Kur'an 17:81]). Muhammed'in merhametinin bir yansıması olarak, İslam'ın sadece 10 düşmanının öldürülmesi emredildi: İkrime bin Ebu Cehil, Abdullah bin Sa'd, Hebbar bin Esved, Mikyas bin Sübabe, Huveyris bin Nukayzi ve bunlara ek olarak dört kadın, Müslümanlara karşı suç işledi. Bunların bir kısmı Müslüman oldukları için kurtuldular.
Muhammed'in dönüşünü, Müslümanların Arabistan'ın geri kalanını fethetmesine ve 632'de Mekke'ye son dönüşüne yol açan birkaç savaş izledi ve burada ilk ve son hac ziyaretini tamamladı. Ardından Arafat Dağı'nda Veda Hutbesi ile Müslümanlara son kez hitap etti. Hutbe, Müslümanların Medine'ye hicretinin 10. yılının sonuna denk geliyordu.[17] Muhammed, Zilhicce ayının 9'unda, Mekke'nin doğusundaki Arafat Dağı'nda, ''Veda Hutbesi'' ile takipçilerine son kez seslenerek bazı İslam öncesi (Cahiliye Dönemi) gelenekleri takip etmemelerini, kadınlara saygı göstermelerini, hırsızlık yapmamalarını, adaletsiz davranmamalarını, zina etmemelerini söyledi; faiz, ırk üstünlüğü, kan davası gibi uygulamaları kaldırdı ve genel olarak Müslümanlara İslam dinine, kutsal kitap Kur'an'a ve sünnete uymalarını emretti.
Muhammed, Veda Haccı'nın ardından Medine'ye döndü ve birkaç ay sonra hastalandı. Son anlarında eşi Aişe, kızı Fatıma ve diğer yakınları yanındaydı. Hayatını kaybetmeden bir süre önce Müslümanlara seslenmesi; "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namazınıza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.[85] Başını Aişe'nin göğsüne dayayarak kelime-i şehadet getirdi. Söylenene göre ağzından dökülen son cümle, "Allahümme er-refikül ala..." (Türkçeye "En yüce dosta" olarak çevrilebilir) şeklindeydi.[86]
Muhammed öldüğünde tarihler, miladi 8 Haziran 632'yi gösteriyordu. Cenazesi, damadı Ali tarafından yıkandı ve Mescid-i Nebevî'nin yanında bulunan Aişe'nin evine defnedildi.[87] (bkz. Yeşil Kubbe)
Muhammed öldüğünde kendisi, yaşamının son dönemlerinde dünyanın çeşitli devletlerine ve hükümdarlarına gönderdiği mektuplar nedeniyle o zamanın dünyasında geniş çapta ismi ve başarıları duyulmuş bir kimseydi. Ayrıca kendisi öldüğünde, Arap Yarımadası'nın da neredeyse tamamı İslam'ı benimsemişti ve onun hakimiyetindeydi.[88]
Kur'an, Muhammed'in Mekke'deki yaşamının tek temel kaynağıdır.[89] Sonraki dönem, hicri 3. ve 4. yüzyıl yazarlarından kalan tarihî eserlerdir.[90] İslam inancı ve kaynakları, Muhammed'in hayatı boyunca bir ümmi, yani okuma yazma bilmeyen birisi olarak yaşamını sürdürdüğü için Kur'an'ın onun eseri olamayacağını, Allah'ın sözleri olduğunu söylemektedir. Nitekim geçtiğimiz yıllarda İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde, dünyanın en eski Kur'an'ı olabileceği düşünülen bazı bölümler bulundu. Karbon 14 tarihleme metoduna tabi tutulan incelemeler, kitabın en az 1370 yıllık olduğunu gösterdi. Yani o sayfaların ya Peygamber Muhammed döneminde ya da onun ölümünden kısa zaman sonra kaleme aldığı düşünülmektedir. British Library'deki uzmanlardan Dr. Muhammad Isa Waley, "heyecan verici bu keşfin Müslümanlar için çok büyük bir sevinç kaynağı olduğunu" söyledi.[91][92] Daha sonra bazı İslam uzmanları tarafından günümüz Kur'an'ı ile karşılaştırılan o bölümlerin, günümüz yazılarıyla neredeyse aynı olduğu ortaya çıktı. Bu da, Kur'an'ın değiştirilmediği iddiasını güçlendirdi.[93]
Batı akademisinde varyant arayışı büyük bir fark yaratmadığından, Kur'an metni genellikle üniversite bilginleri tarafından Muhammed tarafından söylenen kelimeleri kayda değer olarak kabul edilir.[94] Bununla birlikte Kur'an, esas olarak Muhammed'in fikirsel ve manevi düşüncelerini ve Muhammed'in Mekke'deki yaşamının ayrıntılarına yalnızca parçalı atıfları kaydeder, bu da takipçilerinin yaşamlarındaki olayların kronolojik sırasını yeniden oluşturmayı zorlaştırır.[95] Günümüz siyer yazarları, Mekke'nin ekonomik, politik ve sosyal yönlerini yeniden inşa etmeye ve bu bağlamda Kuran'ın fikirsel yönlerini okumaya çalışırlar.
Daha sonraki Müslüman yazarların tarihî eserleri, klasik siyer eserleri, ona atfedilen alıntıları içerir ve hayatı hakkında daha fazla bilgi sağlar.[96] Günümüze ulaşan en eski siyer eseri, İbn İshak'ın (761 veya 767'de[97] öldü) Siretül Resulallah'tır (Allah'ın Resulünün Hayatı). Orijinal eser kaybolsa da, bazı kısımları İbn Hişam (833'te öldü) ve Taberi'nin (923'te öldü) şerhleriyle günümüze ulaştı.[98] Hepsi olmasa da çoğu bilim insanı bu biyografilerin doğruluğunu kabul ediyor, ancak doğrulukları kesin değil.[99] Henri Lammens, Muhammed'in Mekke'deki hayatıyla ilgili tüm açıklamaları reddetti, ancak daha sonraki alimler, genellikle Lammens'in çok ileri gittiğini kabul etti.[95]
J. Schacht ve Goldziher tarafından yapılan araştırmalar, akademisyenlerin hukuki konulara değinen gelenekler ile tamamen tarihsel olanlar arasında ayrım yapmalarına yol açmıştır. William Montgomery Watt'a göre, hukuk alanında saf icatların çok iyi gerçekleşmiş olabileceği görülüyordu. Bununla birlikte, tarihsel alanda, istisnai durumların yanı sıra, malzeme bütün kumaştan yapılmak yerine "eğilimsel şekillendirmeye" maruz kalmış olabilir.
Hadis rivayetleri, Muhammed'in söz ve davranışlarının kayıtlarıdır. Muhammed'in, ashabının örnek vermeleri ve itaatleri için uzun hatıraları tarafından sürdürülen biyografisi olarak tanımlanabilir. Hadislerin gelişimi, İslam tarihinin ilk üç yüzyılı boyunca hayati bir unsurdur. Daha sonraki dönemlerde toplanan bu rivayetlere karşı önceki batılı bilim adamları arasında ortak bir eğilim vardı, bu tür bilim adamları bunları daha sonra uydurma olarak değerlendirdiler. Leone Caetani, İbn İshak gibi tarihin ilk derleyicileri tarafından isnat olmadan bildirilen anlatılar sunarken, tarihsel raporların İbn Abbas ve Aişe'ye atfedilmesini çoğunlukla uydurma olarak değerlendirdi. Wilferd Madelung, "erken kaynaklarda" yer almayan her şeyi ayrım gözetmeksizin reddetme tutumunu reddetmiştir. Madelung ve daha sonraki bazı tarihçiler, daha sonraki dönemlerde derlenen anlatıları reddetmezler ve bunları tarih bağlamında ve olay-figürlerle uyumu temelinde değerlendirmeye çalışırlar.[100]
Sünniler için Kuran'dan sonra en çok kabul gören, ünlü hadis kitabı Sahih el-Buhari'dir. Kitabın yazarı İmam Buhari'nin 16 yıldan fazla bir süredir 1.600.000'den fazla hadis rivayetini bir araya getirip bunların en iyi 7.397'sini bulduğu söyleniyor. Bu hadis rivayetlerinin çoğu Muhammed'in hayatıyla ilgilidir.[101] Şii İslam
Şiiler için, Muhammed'in de nesli olan imamlarının söz ve eylemleri otoritedir. Bunlar başlangıçta sözlüydü, ancak birkaç nesil sonra yazıya geçirildi. Bu sözlerden bazıları, rivayet zincirine göre, Şii İmamlar aracılığıyla iletilen Muhammed'in sözleridir.[102]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.