Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Tradisyonalizm ya da tradisyonalist ekol, kişi veya topluluk düzeyinde ve gündelik yaşamdan bilgi anlayışına kadar pek çok alanda yönlendirici unsurun zaman ve mekanı aşan ilahi-kutsal ilkelere dayalı olması gerektiğini iddia eden felsefi ve mistik akım.
Modern Çağ öncesi toplumlarda kutsal gelenek yaygın bir kabul gördüğünden ya da en azından aykırı anlayışlar yaygın bir geçerlilik kazanmadığından tarihte "Tradisyonalizm" şeklinde bir düşünce ekolüne ve bu ekole mensubiyet anlamında "Tradisyonalist" şeklinde bir vasıflandırmaya rastlanmamaktır. Özellikle Aydınlanma çağı ve sonrasından başlayıp çağdaş döneme kadar geçen süreçte hemen her alanda tarihi ve geleneksel olandan kopuş bu kopuşu eleştiren ve kutsal kaynağından kopmayan geleneği savunan kişi ve düşünme tarzlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Tarihte Tradisyonalist olarak nitelendirilen kişiler olmasına karşın özel olarak Tradisyonalizm ismiyle anılan ekolün ilk sözcüsü Fransız metafizikçi, yazar René Guénon'dur. Ekol, Perennializm veya Sophia Perennis olarak da bilinmektedir.
Tradisyonalist Ekolün diğer kurucuları Seylanlı bilgin Ananda Coomaraswamy ve İsviçreli ressam, şair ve metafizikçi Frithjof Schuon'dur. Söz konusu ekole mensup diğer yazarlardan bazıları; Titus Burckhardt, Martin Lings, William Stoddart, Marco Pallis, Seyyid Hüseyin Nasr, Leo Schaya, Gai Eaton, William Chittick, Rama Coomaraswamy, James S.Cutsinger, Joseph Epes Brown, Huston Smith, Osman Bakar. Ayrıca tradisyonalist fikirlerden az veya çok etkilenen Julius Evola, Mircea Eliade, Henrich Zimmer gibi yazar ve akademisyenler de bulunmaktadır.
Tradisyonalist ekolün aşağıda yer alan bazı ilkeleri tüm yazarlarınca benimsenmekte ancak çeşitli geleneklere yaklaşımları bakımında aralarında farklılar bulunabilmektedir. Hristiyan geleneği örneğin René Guénon tarafından inisiyatik niteliğini tamamen yitirmiş kabul edilirken Frithjof Schuon'un bazı yazılarında aksi bir görüşe rastlanabilmektedir. Bu noktada ekole mensup yazarlar arasında Guénon'un fikirlerini benimseyenler ile Schuon'un fikirlerini benimseyenler arasında bir ayrım yapanlar dahi bulunabilmektedir.
1. Tüm otantik dini gelenekler Primordial Gelenekten neşet ettiklerinden ortodoks (sahih)turlar. Aynı, biricik kaynaktan geliyor olsalar da formları itibarıyla farklılık gösteren geleneklerin zahiri boyutlarının dışında ancak deruni sezgisi gelişmiş, manevi eğitimden geçmiş kişilerce anlaşılabilen bâtıni-mistik mistik boyutları bulunmaktadır. Asli birliği en çok tezahür ettiren de zahir değil bu bâtıni bâtıni boyuttur. Ancak her biri belirli bir ilahi amaca yönelik olarak gönderildiğinden dinlerin birbirleriyle eşitlenmesi veya dinlerden kimi unsurları bir araya getirerek oluşturulacak bir senkretik hareket bu ilkenin doğasına aykırı bir beşeri müdahaleyi gerektireceğinden geleneğe uygun (sahih) bir tutum olmayacaktır.[1] Ayrıca dini konularda bireysel tavır farklılığı istenilen bir durum değildir.[2] Bknz. Manevi Yöntem Üzerine
2. Çağdaş "ilerleme" idealinin aksine tüm geleneklerde ifade edildiği gibi dünya, (özellikle de batı dünyası) entelektüel ve manevi düşüş içindedir. Klasik Batıda Demir Çağı, Hindularda Kali Yuga, Müslümanlarda Ahir Zaman olarak bilinen bir zaman diliminde yaşamaktayız. Bunun sonucu olarak hem entelektüel dünyada hem de gündelik yaşamda ilkeye zıt hatta ona hasmane düşünme ve yaşama biçimleri yaygınlık kazanmıştır.[3]
3. Diğer medeniyet ve kültürlerden farklı olarak Batı dünyası Primordial Gelenekle bağını ilk tohumları Orta Çağ'da atılan ve rönesansve reform çağında ivmesini gittikçe arttıran gelişmelerle hızla yitirmiştir. İlke'den uzaklığı açısından batı medeniyeti diğer medeniyetlerle karşılaştırıldığında "anomalilik" arzeder.[4]
Tradisyonalist ekolü yazarlarının "tradisyon" kelimesiyle kastettikleri, Türkçede de gelenek ifadesinin karşılığı olan ve sadece tarihi bakımdan ve bir sıfat olarak geçmiş günümüze gelen bir şeyi işaret etmemektedir. René Guénon, tradisyon ile halk arasında az veya çok anlamı kaybolmuş adetleri birbirine karıştırmamak gerektiğini ifade ederken bu ayrıma dikkat çekmektedir. Tradisyon burada kaynağı yaratıcı ilk ilke olan ve ancak ehil kişilerin gerçek manasına nüfuz edebildiği ezoterik bilgidir. Tradisyon, insanoğlunu semaya bağlayan, tradisyonel bilimler, ayinler ve erginleme (initiatory) pratiklerinin çeşitli formlarını işaret eder.
Genel inanan kitlesi ise tradisyonun en dış ve biçimsel yönüne iştirak edebilmekte, daha öte bir anlayışa kavuşmak için "inisiyasyon" denilen erginleştirme işleminden geçmek ve tüm irade ve anlayış kabiliyetini kullanmak gerekmektedir.
René Guénon, çağdaş zihniyetin etkisiyle tradisyonel düşüncenin bazı çevrelerce kasıtlı bile olmaksızın çarpıtıldığını ve hakiki tradisyonel düşüncenin ortaya çıkarılması için nereye bakılabileceğinin bile artık bilinemediğini ve insanların, tradisyon ifadesi altında kendilerine sunulan ve özünde tradisyon karşıtı, hatalı düşünceleri kabule fazlasıyla hazırlıklı olduklarını söyler.
Guénon'un tradisyon ile ilgili dikkati çektiği bir başka nokta da çağdaş zihniyetin tradisyon kelimesini kullanma biçimidir. Tradisyon kelimesi "adet" veya "davranış biçimi" kelimeleriyle eşanlamlı kullanılmakta ve böylelikle tradisyon daha düşük beşeri düzeyle ve derin bir anlamdan tamamen yoksun şeylerle karıştırılmaktadır. Diğer ve daha incelikli deformasyonlar da bulunmaktadır ve hepsinin ortak özelliği tradisyon düşüncesini tamamen insani düzeye indirgemesidir. Oysa insanüstü düzenden bazı unsurları içermeyen hiçbir şey gerçek manada tradisyonel olamaz.
Tradisyonu tamamen insani düzeyle ve bu düzeyin psikolojik, sosyal boyutlarıyla ilişkilendiren çağdaş sapmanın bir başka biçimi de tradisyonun bazı şekillerini "dinler"le karıştıran, din ve tradisyonları sadece insani unsurlarla açıklamaya çalışan akademisyenlerdir.
Tradisyonalist yazarlar din kelimesinden ziyade içinde dinin ilke ve uygulamaları olduğu kadar mistik ve ezoterik nitelikli bilgi ve tavırları, toplumsal kaideleri gibi çok daha geniş bir alanı kapsayan tradisyon kelimesini kullanmaktadırlar. Rene Guenon kökü ilkeye dayanan tradisyonun Uzak Doğu tradisyonunun bazı kollarında olduğu gibi mutlaka dini bir biçim altında varlığını göstermesinin gerekmediğini çok net bir şekilde dile getirmiştir. Din, tabiri bu okulun yazarlarınca ezoterik bilgi değil daha çok zahiri, dışsal kulluk tavrını ifade eden bir kullanım kazanmış görünmektedir. Tradisyonalistler her dinin temel inanç ilkelerinin kutsal bilginin bazı farklı cephelerini gösterdiğini ve bu sebeple de kişilerin kendi dahil oldukları itikatları sebebiyle hemen reddetmelerinin doğru olmadığı görüşündedirler. Seyyid Hüseyin Nasr gibi bir Müslüman tradisyonalist örneğin Hristiyanlığın Üçlük ilkesinin kutsal bilgi evreninde bir yeri olduğuna ve bu sebeple sırf diğer dinlerin itikatlarında bulunmadığı için hemen reddedilmesi veya üçlük ilkesinin kaldırılmasının doğru olmadığını kabul etmektedir. Buna göre Tanrı'nın kendisini farklı yollarla, farklı dini dünyalar izhar etmekte ve bu durumda İsa'nın İslam ve Hristiyanlıktaki iki değişik tasvirinin ikisi de doğru olmaktadır.[5]
Hristiyanlığın kendisine inananları kurtaran bir din olarak değil fakat ezoterik bilgiye ulaştıran inisiyatik bir yol olarak geçerli olup olmadığı hakkında ise tradisyonalizmin kurucu yazarları René Guénon ile Frithjof Schuon arasında farklılık bulunmaktadır. Rene Guenon Hristiyanlığın kutsal sembollerini günümüzdeki din adamları asıl anlamlarını bilmiyor olsa da içeren tek mezhebin Katoliklik olduğunu kabul etse de Hristiyanlığın inisiyatik karakterini hâlen korumadığı ve sembollerin asıl anlamlarının çoktan unutulduğunu belirtir. Frithjof Schuon için ise Hristiyanlık özellikle Ortodoks Hesikast gelenekte ve hatta Guénon'u reddetmesine rağmen Protestan mistik yollarda inisiyatik niteliğini devam ettirmektedir. Schuon ile ilişkili olan tradisyonalist yazarlar onun bu görüşünü kabul etmekteyken Guénon'u takip eden tradisyonalistler ise Guénon ile mutabık bir şekilde Hristiyanlığın inisiyatik niteliğini yitirdiğine kanidirler.
Budizm konusunda René Guénon ilkin onun Hinduizmin göz ardı edilebilecek bozuk bir kolu olduğunu düşünürken Ananda Coomaraswamy Guénon'a Budizm ile ilgili yanıldığını kabul ettirmişti.[6] Ayrıca kendisi de bir tradisyonalist olan Marco Pallis de Tibet Budizmine mensup olmuş ve Budizmin bu koluyla ilgili bazı çalışmalar yapmıştı. Bu eserlerden birisi de Türkçeye çevrilmişti.[7]
Tradisyonalistler için Hinduizm, İslamiyet, Taoizm ve Budizm inisiyatik niteliğini korumakta fakat Hinduizm bir Hindu kastında doğmamış olanlara kapalı, Taoizm ise ulaşılamazdır.[8] Ancak her halükarda Guénon bile inisiyatik erdiriciliğini kabul etmese de Hristiyanlığın genel inanan kitlesi için bir kurtuluş yolu olduğunu reddetmemiş, kendisi tasavvuf yolunu seçmekle birlikte eserlerinde tasavvufun tek geçerli inisiyatik yol olduğunu ifade eden tek bir satır bile kaleme almamıştır. Bu sebeple Martin Lings'in tanıklığıyla Guénon'un okuyucuları onun tasavvuf yolundan giden bir Müslüman olduğunu ancak ölümünden sonra öğrenmişlerdir.
Guénon ezoterik mesajını Batı'ya Hinduizmin kavramlarını kullanarak aktarmayı tercih etmiştir. Lings, Guénon'un bu yolu tercih edişinin sebebini Hinduizmde ezoterik ve egzoterik alanlar arasında hakikati örtecek denli bir ayrılık olmayışı ve doğrudanlığında göstermektedir.
Guénon metafizik dendiğinde öncelikle Doğu metafiziğini kast eder. Hakiki metafiziği anlamak için Doğu metafiziğine başvurulması gerektiğini düşünen Guenon'a göre bu da farazi yorumlar olarak gördüğü kişisel yorumlardan çok Doğuluların yöntemlerinin kullanılmasını gerektirmektedir. Doğu metafiziği başlığı altında Guénon özellikle Hindu metafiziği, Taoizm ve Tasavvufu sıralar.[9]
Schuon da metafiziğin dinden farklı olarak entelektüel eğilimleri olan insanların ihtiyaçlarını karşıladığını düşünür ancak metafiziği de felsefe alanı içinde değerlendirmek yerine onu mistik, ezoterik bir sezgiyle ilişkilendirir: "Çünkü metafizik, entelektüel manada istidatlı insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılar. Metafiziksel Hakikat yalnızca kendi fikriyatımızla ilgili değildir: O bütün varlığımıza da nüfuz eder. Dolayısıyla, felsefenin ötesinde yer alır."[10]
René Guénon'un karşılaştırmalı dinler tarihi alanındaki etkisi özellikle ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade üzerinde kendisini göstermiştir. Eliade'nin Guénon'u yirminci yüzyılın en zeki yüz insanı arasında göstermiş olması da bu etkinin bir sonucuydu.[11]
Tradisyonalistlerin etkili olduğu çeşitli isimlerden bazıları şunlardır: Michel Valsan, Huston Smith, William Chittick, Harry Oldmeadow, James Cutsinger, Seyyid Hüseyin Nasr, Leo Schaya,William Stoddart, Whitall Perry, Tage Lindbom, Kurt Almqvist, Elémire Zolla, Jean Hani, Patrick Laude, Jean-Louis Michon, Reza Shah-Kazemi. Bu isimler tradisyonalizmden etkilenmiş ve alanlarında çeşitli eserler kaleme almış isimlerdir.
Türkiye'den Mustafa Tahralı, Mahmud Erol Kılıç'tır ve psikiyatrist Kemal Sayar tradisyonalizme yakınlığıyla bilinen bazı isimlerdir.[12]
Tradisyonalizmin öncü isimlerinden biri René Guénon'u tasavvufla tanıştıran ve Paris'te Al Akbariyya adlı Muhyiddin İbn Arabi'nin fikirlerini tanıtmak adına çıkarılan dergisinde yazı yazdıran Ivan Aguéli'dir.[13] Özellikle akımın Guénon'dan sonra gelen isimlerinden Frithjof Schuon'un Amerika'ya taşınması sonrasında akademik yazarların vasıtasıyla Anglo-Sakson ülkelerde etkisini arttırmıştır.
Tradisyonalist okul ile karşı karşıya gelen ilk Müslüman ülke İran'dır. Bunun en önemli ve belki de başlıca sebebi Frithjof Schuon'un izinden giden ünlü Müslüman Tradisyonalist ve akımın yaşayan en önde gelen temsilcisi Seyyid Hüseyin Nasr'ın anavatanı oluşudur. Nasr'ın İslam devrimi öncesinde Şah ile iyi ilişkileri ve İran Felsefe Akademisi'nin başında bulunuşu devrim sonrası mollaların Nasr ile arasını bozmuş ve ülkesine girmesi yasaklanmış olsa da Nasr'ın çalışmaları Tradisyonalizmin ülkenin entelektüelleri arasında tanınmasına yol açmıştır.
Nasr'ın akademisinin ilk üyelerinden olan Daryuş Şayegan İslam devrimi sonrasında ülkesini terk etmiş ve Fransa'ya yerleşmişti. Şayegan 1960'ların sonunda herhangi bir geleneksel toplumun var olup olmadığını araştırmak amacıyla Sanskritçe çalışmış ve Hindistan'a seyahat etmişti. Seyahatleri sonucunda herhangi bir geleneksel toplumun olmadığını sadece modernliğe yönelik geçiş aşamasında uygarlıkların bulunduğu sonucuna varmış ve liberaller arasına katılmıştı. Ancak tradisyonalizme yönelik ilgi İran entelektüelleri arasında var olmaya devam etmiş ve 1990'ların ortalarında Guenon, Schuon, Nasr, Burckhardt ve Lings gibi tradisyonalist yazarların eserleri Farsçaya çevrilmişti.
Arap dünyasında genel olarak Tradisyonalizme kayıtsız kalınmış olmakla birlikte Cezayir ve Fas gibi bazı Kuzey Afrika ülkelerinde bir kısım entelektüellerin manevi arayışları için bir seçenek olmuş ancak genel toplum katında önemli bir etki bırakmamıştır. Küçük bir grup Cezayirli entelektüelin Guenon'u okuyuşu yaklaşık 1967 yıllarına kadar geri gitmektedir. Cezayir'in önde gelen entelektüellerinden Raşid bin İsa modernizme yönelik eleştirilerinin merkezinde tradisyonalist analizleri yerleştirmiştir. Raşid bin İsa Tradisyonalizmin eğitimli kitleyi İslamiyete döndürmekte yardımcı olacağını ancak eğitimsiz veya az eğitimli kitlenin ise tradisyonalizmi muhtemelen yanlış anlayacağını ve onu İslam dışı ve hatta İslam karşıtı görebileceğine dikkati çekmiş ve bu sebeple Tradisyonalistlerin eserlerinin Arapçaya çevrilmesine karşı çıkmıştır.
Cezayir'e göre daha rahat politik ve ekonomik koşulları olan Fas'ta ise Tradisyonalizm daha başarılı olmuş ve 1960'larde frankofon çevrelerde Guénon tanınan biri haline gelmişti.
Türkiye'de ise Tradisyonalizm diğer ülkelerdeki gibi bir yapılanma içerisine girmemiş, Tradisyonalist bir grup, organizasyon oluşmamış bunun yerine Yeryüzü Yayınları, Ağaç Yayıncılık, İnsan Yayınları ve İz Yayıncılık gibi yayınevlerinin geniş çeviri çalışmalarıyla Tradisyonalist yazarların eserleri Türkçede de ulaşılabilir hale gelmiştir. Türkçede René Guénon'un adına ilk ciddi atıf 1953 yılında La Pensée (İslam Düşüncesi) makalesiyle ve 1954 yılında İslam Düşüncesine Giriş adlı kitabıyla felsefeciHilmi Ziya Ülken tarafından yapılmıştır.[14] ilk Tradisyonalist metin 1979 yılında Guénon'un "La tawhid" adlı makalesinin Kubbealtı Akademi Mecmuası'nda Mustafa Tahralı tarafından yapılan çevirisiyle yayınlanmıştır. Tahralı 1960'lı yıllarda Paris'teyken Guenon'un varlığını öğrenmiş ve tradisyonalist yazar Michel Valsan'ın oğlu Ahmed Valsan ile temas kurmuştur. 1973 yılında Sorbonne'da doktora tezini verdikten sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde göreve başlamış ve fakültenin tasavvuf bölümünün başına geçmiştir.[15]
Guénon'un Türkçeye ilk çevrilen kitabı ise [Yeryüzü Yayınları] tarafından 1979 yılında yayınlanan Modern Dünyanın Bunalımı'dır (Çeviren: Nabi Avcı). Yeryüzü Yayınları, Modern Dünyanın Bunalımı'ndan sonra, 1980 yılında Guénon'un Doğu ve Batı (Çeviren: [Fahrettin Arslan]) adlı eseriyle Martin Lings'in Antik İnançlar Modern Hurafeler (Çevirenler: Nabi Avcı-[Ufuk Uyan]) adlı eserini yayınlamıştır. Yeryüzü Yayınları tarafından 1982 yılında da Martin Lings'in Yirminci Yüzyılda Bir Veli (Çevirenler: [Ufuk Uyan]-[Bekir Şahin]) adlı eseriyle Seyyid Hüseyin Nasr'ın İnsan ve Tabiat (Çeviren: Nabi Avcı) adlı eserleri yayınlanmıştır.
Türkiye'de en popüler Tradisyonalist yazar Seyyid Hüseyin Nasr olmuştur. Öyle ki Nasr'ın kendi anadilinde yayınlanan ve İngilizceye çevrilmeyen kitapları bile Türkçeye çevrilmiştir. Nasr'ın Türkiye'de diğer tradisyonalist yazarlardan daha fazla tutulmasının muhtemel sebeplerinden biri onun diğer yazarlardan daha çok İslamiyet üzerinde durması olduğu düşünülebilir.
Türkiye'de daha az felsefi ve daha çok İslami vurgusuyla sunulmakla birlikte Tradisyonalizm Kuzey Afrika ve İran'dan çok daha fazla İslam dışı olduğu iddiasıyla eleştirilmiştir.
Tradisyonalistlerin eserlerinin Fas ve Cezayir'de Fransızca bilen bir kesim tarafından okunmasına karşılık Türkiye'de aynı eserlerin geniş bir kitle tarafından Türkçede okunabilmesi söz konusu eleştirilerin daha güçlü yapılabilmesine imkân tanımıştır. Bunun en belli başlı örneklerinden bazıları arasında İslamcı hareketle ilişkili olan Zübeyir Yetik adlı gazetecinin 1992'de yayınladığı İnsanın Yüceliği ve Guenoniyen Batınilik adlı eser ve Haksöz adlı dergideki bazı makaleler yer almaktadır.
En geniş müslüman topluluklarına sahip olan Rusya'da ise Tradisyonalizm Aleksandr Dugin'in Avrasyacılığındaki gibi öncelikle politik olarak algılanmıştır. Haydar Cemal sol Pamyat'ı Aleksandr Dugin ile birlikte terk etmiş ve 1990 yılında Ahmet Kadı Aktaev tarafından Astrakhan'da 1990'da kurulan İslami Rönesans Partisinin (PIR) kurucu üyelerinden biri olmuştur. PIR'ın yayın organı Tevhid'in editörü ve Moskova'daki araştırma merkezinin müdürü olan Cemal dergide İslamiyeti Tradisyonalist terimlerle analiz etmiş ancak diğer tradisyonalistlerde görülmeyecek şekilde bir tarih perspektifini de bu analizine eklemiştir. Julius Evola'nın etkisinde kalan Cemal'e göre otantik İslam konformist değildir ve hayati karakterini, muhalefet, özdeşleşmemek, uyuşmazlık oluşturur. Bir Hristiyan için Tanrı hiper-konformizmle eş anlamlı olsa da İslam Tanrı'nın 'konsensus'a indirgenmesine karşı bir protestodur. Bu nedenle İslam kişinin kendisini tanrılaştırmasına ve profan elitciliği de içeren dünyanın kötülükleriyle savaşır. Pek çok kişi için aşırı bulunan Tradisyonalist İslamcılığın temsilcisi olan PIR 1992'de Yeltsin ile ve onun Rusya demokrasisi projesiyle tüm ilişkilerini koparmıştır.
Tradisyonalist ekolünün önde gelen üç ismi René Guénon, Frithjof Schuon ve Ananda Coomaraswamy görüşleri arasındaki pek çok ortak noktanın varlığına rağmen bazı görüşlerinde birbirlerinden ayrılmaktaydılar.[16] Bunun en bariz örneklerinden biri özellikle Guénon'un ölümünden sonra Schuon'un 1984 yılında yayınlanan "René Guénon: Les Dossiers H" adlı derlemede yer alan "Quelques critiques' başlıklı yazısındaki eleştirileridir. Schuon'un geniş bir makale ölçeğindeki bu eleştirileri 2004 yılında Sophia Perennis yayınlarından "René Guénon: some observations" adıyla ve İngilizceye çevrilerek basılmıştır.[17]
Schuon'un Guénon ile ilgili eleştirilerinden bazıları şunlardır:
- Guénon'un Doğu öğretilerine dair Oryantalistleri eleştirmekle birlikte örneğin Budizm hakkında Oryantalistlerin bildiğinden çok daha azını bildiği,
- Mistikleri "pasif" olarak tanımlayan ve şaşırtıcı şekilde bazılarını büyücülerle kıyaslayan Guénon'un Haçlı Yuhanna'yı mistik olarak nitelendirirken ona benzeyen Aziz Bernard ve sufileri neden mistik olarak kabul etmediğinin makul bir açıklamasını vermemiş olduğu,
- Hristiyanlıktaki Çile yaklaşımı hakkındaki şaşkınlığının ve bunu Batılı zihniyetle ilişkilendirmesinin garipliği,
- Guénon'un Batı'da göz önüne alınabilecek tek inisiyasyon olarak sadece Masonluğu önemsemesi.
a) Olumsuz Eleştiriler
Kimi yazarlar Tradisyonalist ekolü, savundukları gelenekler ve dinlere aykırı olarak ve her ne kadar dinlerin zahiren değil ezoterik yönleri itibarıyla "birlik"lerinden bahsediyor olsalar da "dini çoğulculuğu" savunduğu, eklektik hatta kökeninde Tradisyonalistlerin karşı çıktığı okült akımların yer aldığı çağcıl bir yapı arz ettiği ve modernizmi eleştirdiği halde modernite yerine herhangi bir alternatif sistem getirmediği şeklinde eleştiriler yöneltilmiştir. Diğer bir eleştiri de Tradisyonalistlerin gelenek içerisindeki beşer kaynaklı unsurlar ile kutsal nitelikteki unsurların arasını ayırmamaları ve toptan bir yaklaşım sergiledikleri yönündedir.
Tradisyonalizm eleştirmenleri arasında isimleri en çok geçen iki kişi Mark Sedgwick ile Muhammed Legenhausen'dir. Kahire Amerikan Üniversitesinde görevli akademisyen Mark Sedgwick konuyla ilgili eleştiri ve değerlendirmelerini “Against Modernity: Western Traditionalism and Islam” adlı kitapta toplamış, ayrıca bazı makalele ve röportajlarıyla da görüşlerini açıklamıştır ve halen İran Akademisinde din felsefesi ve din bilimleri üzerine ders veren Muhammad Legenhausen de yazdığı ve başlığı "Why I am not a Traditionalist" olan makalesiyle Tradisyonalist ekolü ve iddialarını eleştirmiştir.
Geleneksel müslüman çevreler tradisyonalizmi, ayet, hadisler ve geleneksel fıkıh mezhepleri açısından eleştirmiş ve dinlerin aşkın birliği yaklaşımının İslam ile uyuşamayacağını öne sürmüşlerdir. Kendisi de sonradan İslamiyete girmiş ve Guénon gibi Şazeli tarikatına mensup olan Nuh Ha Mim Keller'ın Tradisyonalistlerin tüm dinlerin evrensel manada geçerliliğine ilişkin iddiaları ele aldığı yazısında ne İbn Arabi gibi sufilerde ne de geleneksel İslam'daki mezhep imamlarında böyle bir görüşe dayanak bulunamayacağını ifade etmektedir.[18]
Aynı şekilde geleneksel Hristiyan çevreler de kilise dışında kurtuluş olduğunu kabul etmeyerek dışlayıcı (exclusivist) bir tutum takınmakta ve Perennial Felsefeye karşı çıkmaktadırlar. İnhisarcı (inclusivist) olan Hristiyanlar ise ancak Mesih'i bilmeyenler için kurtuluşun söz konusu olabileceğini kabul etmektedirler. İsa Mesih dışında bir kurtuluş yolu olmadığını kabul eden Roma Katolik Kilisesi ise II. Vatikan Konsülü sonrasında inhisarcı bir tutum seçmiştir.
Schuoncu çevreden bir yazar olan Renaud Fabbri yine bir Schuoncu yayın organı olan Sacred Web dergisindeki bir yazısında Schuon'un Müslüman bir aziz olmaktan çok evrensel bir bilge olduğunu ve kendisinin evrensel, asli (primordial) ezoterik mesajında İslamın ikincil düzeyde kaldığını ve bu durumun bir sapma değil son devirlerinde Schuon'un mesajının daha da berraklaşmasından kaynaklandığını ve Schuon'un İslam ile irtibatının temel bir durum olmadığını yazar.[19]
b) Olumlu Eleştiriler
Tradisyonalizme teolojik açıdan getirilen eleştirilerle birlikte Tradisyonalist yazarların dikkat çektikleri bazı noktaların önemli olduğu kabul edilmektedir. Bunlardan ilki modernizm eleştirisi diğeri de modernite etkisiyle geleneksel dinlerin yorumunda oluşan dönüşüm ve geleneğin değer ve anlamının kaybıdır. Tradisyonalistler tarihi ve çağdaş dinler ve tarihi ve çağdaş mistik yollarla ilgili otantiklik problemini incelemişlerdir. Otantikliğin neyi ifade ettiği, tarihi dinlerin kendi bünyelerinde ve diğer dinlerle karşılaştırıldığında otantikliği ve çağdaş spiritüel hareketlerin otantikliği gibi konular önde gelen Tradisyonalist yazarlarca (özellikle Rene Guenon, Frithjof Schuon ve Ananda Coomaraswamy) derinliğine ve özgün bir hermenötik metodolojiyle incelenmiştir.
Tradisyonalist yazarların ekserisinin batılı oluşları ve batı literatürüne hakimiyetleri, batı ülkelerinin yaşadıkları sorunları yakından müşahede etmeleri bu noktada batı medeniyetine güçlü eleştiriler getirmelerini olanaklı kılmıştır. Tradisyonalizmin genellikle eleştirilmeyen ikinci yönü de çağdaş, küresel ekonomi-politiğin etkisi altındaki dinsel dönüşümlere ve dini oluşumlara karşı mesafeli bir duruş kazandırmasıdır. Sosyolojik perspektifler ve post-modern çoğulcu yaklaşımlar nevzuhur dini oluşumları sadece toplumsal işlevleri, bireylerin kendilerini ifade etme biçimleri ve sadece "insan hakları" açısından yaklaşımlarda bulunmalarına karşın tradisyonalistlerin bu oluşumlara karşı tutumu son derece keskin bir şekilde reddiyecidir.
Tradisyonalistler genel olarak akademik çevrelerin din araştırmalarına sıcak bakmamışlardır.[20] René Guénon Doğu dinlerin araştırmacıları Oryantalistleri ve din bilimleri alanındaki çalışmaları bu dinlerin hakiki doğasına nüfuz edememekle, anlayışsızlıkla ve hatta tahrif etmekle suçlamıştır.[21]
Amerikalı araştırmacı Mark Sedgwick'in 2004'te Oxford yayınlarından çıkan ve hem Tradisyonalistlerin ana figürleri hem de farklı ülkelerdeki Tradisyonalist akımının etkilerini inceleyen ve özellikle Frithjof Schuon ile ilgili bazı söylentilere ve eleştirilere yer veren eseri "Against the Modern World" Tradisyonalist çevrelerde büyük bir yankı yaptı.[22] Sedgwick, gelenekçilikle Nazizim ve Julius Evola'nın faşizmi arasında ilinti kurmakta,[23] Frithjof Schuon'un Şazeli tarikatının Aleviyye koluna ait kendisine verildiğini iddia ettiği icazet metninin aslında geleneksel bir inisiyasyon için verilmiş bir izin belgesi olmayıp sadece bir "mukaddem belgesi" olduğu çünkü içinde insanları tarikata kabul etme ibaresi taşımadığı[24] Frithjof Schuon'un bazı Kızılderili ritüellerini kendi kurduğu sufi tarikatına dahil etmesi, çıplaklık üzerinde durmasıyla aslında kendisini Müslüman gibi gösterse de İslam dışı bir çizgiye yöneldiği,[25] müritlerini suistimal ettiği[26] yönünde bazı ifadeler içermektedir.
Frithjof Schuon kurduğu Meryemiyye tarikatının ritüellerine Kızılderililerden alınan bazı unsurları katmış, Pow Wows olarak da bilinen "Yerliler Günü" kutlamalarında müritlerinin yerliler gibi giyinmesini istemişti, ayrıca zikirlerin öncesinde davullarla Kızılderili ilahilerini andıran ilahiler söylenmekte ve toplamı on-onbeş kişiyi bulan erkek ve kadınlardan kurulu bir toplulukta kadınların çoğunlukla çıplak şekilde dans ettiği ayinler düzenlemekteydi.[27]
Frithjof Schuon'un grubundan ayrılan bazı kişilerin bazı gözlem ve anılarından notlar da Schuon'un klasik tasavvuf okullarından oldukça farklı bazı uygulama ve yaklaşımları içermektedir. Bunlardan biri Mark Koslow'un anılarıdır.[28] Schuon'un üçüncü eşi Maude Murray da anı kitabında Schuon ile ilgili bazı vakaları aktarmıştır.[29] Murray'ın kitabı yasal bazı zorunluluklar ve muhtemel fiili karşı davalar sebebiyle yayını durdurulmuş ve yeniden yayınlanmamıştır.
Tradisyonalist çevrelerden Sedgwick'in kitabına karşı bazı eleştiri yazıları yazılmıştır. Bu eleştirilerden biri Michael Fitzgerald'e aittir. Fitzgeral, eleştiri yazısında Sedgwick'in kitabında bazı gerçekleri çarpıttığını, bazı hatalı bilgiler içerdiğini ifade etmektedir.[30]
Mark Sedgwick'i eleştiren diğer bir isim ise Róbert Horváth'tır. Horváth eserin akademik bir çalışmadan çok bir casus hikâyesini andırdığını ve akımın en önemli yazarlarının eserlerine neredeyse hiç atıfta bulunmadığını ve internet kaynaklarındaki söylentilerden yararlandığı eleştirisinde bulunur.[31]
Xavier Accart ise Guénon'un faşizme mesafeli durduğu ve kendi çalışmasının siyasetle ilişkilendirilmesini hep reddettiğini yazmıştır.[32]
Seyyid Hüseyin Nasr ise Frithjof Schuon'un Hindu Şankara okulunun metafizik formülasyonlarına ve Kuzey Amerika Yerlilerinin geleneklerinin ilksel (primordial) ortamına karşı yönelik yakınlığını her fırsatta dile getirmiş olsa da yine kendisinin tarikatını tümüyle İslami ortodoksi ve ortopraksi üzerine inşa ettiğini Kızılderili kültürü, sanatı ve dinine ilişkin sevgisinin tarikatıyla bir ilişkisi olmadığını ifade ettiğini yazmıştır.[33]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.