Susa (antik kent)
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Susa, Aşağı Zagros Dağları'nda, Dicle'nin yaklaşık 250 km doğusunda, İran'daki Karkheh ve Dez Nehirleri arasında yer alan antik bir şehirdi. Antik Yakın Doğu'nun en önemli şehirlerinden biri olan Susa, Elam'ın başkenti ve Ahameniş İmparatorluğu'nun kışlık başkenti olarak hizmet vermiş, Part ve Sasani dönemlerinde de stratejik bir merkez olarak kalmıştır.
Konum | Şuş, Huzistan, İran |
---|---|
Bölge | Zagros Dağları |
Koordinatlar | 32°11′26″K 48°15′28″D |
Tür | Yerleşim yeri |
Tarihçe | |
Kuruluş | MÖ 4200 |
Terk ediliş | MS 1218 |
Kültür(ler) | Antik İran |
Sit ayrıntıları | |
Durum | Terk edilmiş ve harabe halinde |
Alan şu anda yaklaşık 1 kilometrekarelik bir alanı kaplayan üç arkeolojik höyükten oluşmaktadır.[1] Hammurabi Kanunları'nı içeren orijinal stel 1901 yılında Susa'da bulunmuştur. Günümüzdeki Şuş şehri antik Susa'nın bulunduğu yerde yer almaktadır.
Susa ismi Grekçe Sousa (Σουσα) kelimesinden türetilmiş olup, bu isim Orta Elamca formunda Šušen (𒀸𒋗𒊺𒂗) olarak yazılan orijinal bir Elamca isimden türemiştir.[2] Orta ve Yeni Elam formlarında Šušun (𒋢𒋢𒌦),[2] Yeni Elam ve Ahameniş formlarında Šušan (𒀸𒋗𒐼𒀭),[3] ve Ahameniş Elam formunda ise Šuša (𒀸𒋗𒐼) şeklindedir.[3]
Susa, Antik Yakın Doğu'nun en önemli şehirlerinden biriydi. Tarihi literatürde en eski Sümer kayıtlarında adı geçer. Örneğin, Enmerkar ve Aratta Beyi'nde Uruk'un koruyucu tanrısı İnanna'ya itaat eden yerlerden biri olarak tanımlanır.
İbrani Kutsal Kitabı'nın Ketuvim bölümünde özellikle Ester Kitabı'nda, Susa'dan Şuşan adıyla bahsedilir. Ezra (Ezra 4:9), Nehemya (Nehemya 1:1) ve Daniel (Daniel 8:2) kitaplarında da birer kez geçer. Bu metinlere göre Nehemya MÖ 6. yüzyıldaki Babil Sürgünü sırasında Susa'da yaşamıştır. Ester ise orada kraliçe olmuş, Kral Ahaşveroş'la evlenmiş ve Yahudileri soykırımdan kurtarmıştır. Şuş-Danyal olarak bilinen bölgede Danyal'a ait olduğu düşünülen bir mezar bulunmaktadır. Bununla birlikte, mevcut yapının büyük bir kısmı aslında on dokuzuncu yüzyılın sonlarına, yaklaşık 1871'e tarihlenen çok daha geç bir yapıdır.[4]
Susa ayrıca Jubilees Kitabı'nda (8:21 ve 9:2) Sam ve büyük oğlu Elam'ın mirası içindeki yerlerden biri olarak anılır. 8:1'de "Susan", Elam'ın oğlu (ya da bazı çevirilerde kızı) olarak adlandırılır.
Alan 1836 yılında Henry Rawlinson ve daha sonra A. H. Layard tarafından incelendi.[5] 1851 yılında, William Loftus tarafından William Fenwick Williams eşliğinde mütevazı bir kazı yapıldı ve buranın Susa olduğu tespit edildi.[6][7] Buluntular arasında, en eskisi MS 697-98 yıllarına tarihlenen yaklaşık 110 sikke içeren bir küp vardı.[8] 1885 ve 1886'da Marcel-Auguste Dieulafoy ve Jane Dieulafoy ilk Fransız kazılarına başladılar ve Ahameniş krallarının sarayından sırlı tuğlalar, sütun kaideleri ve başlıklar keşfettiler.[9] Ancak, daha sonra kazı sırasında tahrip edilen kerpiç duvarları tespit edemediler.[10] 1885 sonrası Susa'daki kazıların neredeyse tamamı Fransız hükûmeti tarafından organize edildi ve yetkilendirildi.[11]
1894 ve 1899'da yapılan iki anlaşmayla Fransızlar İran'daki tüm arkeolojik kazılar üzerinde süresiz bir tekel elde etti.[10] Jacques de Morgan, 1891'de bölgeyi ziyaret ettikten sonra 1897'den 1911'e kadar büyük kazılar gerçekleştirdi.[12] Susa'da yapılan kazılar sonucunda birçok sanatsal ve tarihî eser Fransa'ya götürüldü. Bu eserler 1890'ların sonu ve 1900'lerin başı boyunca Louvre Müzesi'ndeki birçok salonu doldurmuştur.[11][13] De Morgan'ın en önemli kazı çalışması, Naram-Sin stelini, Babil kudurru (sınır taşları) koleksiyonunu, Hammurabi Kanunları'nı taşıyan steli, süslü bronz bir yılan tablosunu, Kraliçe Napir-Asu'nun bronz heykelini ve binlerce yazılı tuğlayı bulduğu Akropol höyüğündeki Grande Tranchée (Büyük Hendek) kazısıdır. De Morgan'ın bulguları Susa'nın, Elam uygarlığının en önemli merkezi olduğunu göstermiştir.[10]
Kazı çalışmaları Roland De Mecquenem başkanlığında I. Dünya Savaşı'nın başladığı 1914 yılına kadar devam etti. Susa'daki Fransız çalışmaları savaştan sonra De Mecquenem başkanlığında yeniden başladı ve 1940'taki II. Dünya Savaşı'na kadar devam etti.[14][15][16][17] De Mecquenem'in orijinal yayınlarını tamamlamak için kazı arşivleri Shelby White Levy Programı'ndan sağlanan bir hibe sayesinde çevrimiçi hale getirildi.[18]
Roman Ghirshman, savaşın sona ermesinin ardından 1946'da Fransız kazılarının yönetimini devraldı.[19] Eşi Tania Ghirshman ile birlikte 1967'ye kadar bu görevi sürdürdü. Ghirshman'lar sit alanının tek bir bölümünü, hektar büyüklüğündeki Ville Royale'i kazmaya odaklandılar ve çıplak toprağa kadar indiler.[20] Çeşitli tabakalarda bulunan çanak çömlek Susa için bir stratigrafi geliştirilmesini sağladı.[21][22] 1969'dan 1979'a kadar kazılar Jean Perrot başkanlığında yürütüldü.[23][24]
Kent tarihi açısından Susa, bölgenin bilinen en eski yerleşim yerlerinden biridir. Karbon-14 tarihlendirmesine göre, Susa'da bir yerleşimin başlangıcı MÖ 4395 gibi erken bir tarihte gerçekleşmiştir.[25] Susa'nın çevresindeki bölgede, özellikle Zagros sınırı boyunca kentle ticaret ilişkisini sürdüren bir dizi kasaba ve köy vardı.[26]
Susa'nın kuruluşu civardaki köylerin terk edilmesiyle aynı zamana denk gelir. Daniel T. Potts, yerleşimin yaklaşık 25 km batıdaki Çoga Miş'te daha önce yıkılmış olan yerleşimi yeniden kurmaya çalışmak için kurulmuş olabileceğini öne sürmektedir.[27] Önceleri Çoga Miş çok büyük bir yerleşimdi ve daha sonra Susa'da inşa edilen benzer büyük bir düzlüğe sahipti. Bölgedeki bir diğer önemli yerleşim yeri ise 1976 yılında keşfedilen Çoga Bonut'tur.[27]
Susa'ya 6000 yıl önce ilk kez yerleşilmesinden kısa bir süre sonra, şehrin sakinleri çevredeki düz arazinin üzerinde yükselen anıtsal bir platform inşa ettiler.[28] Alanın istisnai doğası, tapınak platformunun tabanına yakın bin veya daha fazla mezara adak olarak yerleştirilen seramik kapların sanatında bugün hala tanınabilir.[29]
Susa'nın en eski yerleşimi Susa I dönemi (MÖ 4200-3900 civarı) olarak bilinmektedir. Arkeologlar tarafından Akropolis (7 hektar) ve Apadana (6,3 hektar) olarak adlandırılan iki yerleşim daha sonra Susa'yı (18 hektar) oluşturmak üzere birleşecektir.[27] Apadana 6 metre kalınlığında sıkıştırılmış toprak duvarlarla çevriliydi.
Mezarlıktan Susa I stilinde yaklaşık iki bin kap çıkarılmış olup bunların çoğu şu anda Louvre Müzesi'nde bulunmaktadır. Bulunan kaplar, üreticilerinin sanatsal ve teknik başarılarının anlamlı bir kanıtıdır ve bunları yaptıran toplumun organizasyonuna dair ipuçları barındırmaktadır.[30] Susa'nın en erken ilk üsluptaki boyalı seramik kapları, MÖ beşinci binyılda Yakın Doğu'ya yayılan Mezopotamya Obeyd seramik geleneğinin geç, bölgesel bir versiyonudur.[30] Susa I üslubu büyük ölçüde geçmişin ve Batı İran dağlarındaki çağdaş seramik endüstrilerinden gelen etkilerin bir ürünüdür. Üç tip kabın -içki kadehi ya da beher, servis tabağı ve küçük bir çömlek- yakın birliktelik içinde tekrarlanması, görünüşe göre bu dünyada olduğu kadar öbür dünyada da yaşam için gerekli olduğu düşünülen üç tür yiyeceğin tüketildiğini ima etmektedir. Boyanmış olan bu şekillerdeki seramikler, mezarlıktaki kapların büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Diğerleri ise kaba pişirme tipi çömlekler ve üzerleri basit bantlarla boyanmış kaselerdir. Muhtemelen daha mütevazı vatandaşların yanı sıra ergenlerin ve belki de çocukların mezar eşyalarıdır.[31] Çömlekler dikkatli bir şekilde elle yapılmıştır. Yavaş bir çark kullanılmış olsa da, kapların asimetrisi ve çevreleyen çizgi ile bantların çizimindeki düzensizlik, işin çoğunun serbest elle yapıldığını göstermektedir.
Tepe Siyalk gibi bazı dağlık İran yerleşimlerindeki metal işçiliği ile çağdaş olan bu dönemde bakır metalürjisi de kanıtlanmıştır. Susa mezarlığında 40 kadar bakır balta ve muhtemelen ayna olarak kullanılan 10 yuvarlak disk bulunmuştur. Ayrıca çok sayıda tığ ve spatula da bulunmuştur. "Susa'daki mezarlardan elde edilen metal buluntular, MÖ 5. binyılın sonuna ait en önemli metal malzemelerdir. Tabaka 27 ila 25, alaşımsız bakırdan ve yüksek arsenik seviyelerine sahip bakırdan yapılmış çok sayıda balta içeren erken dönem gömüleri içeriyordu."[32][33] Aynı zaman dilimine ait Çega Sofla mezarlığı, birçok gelişmiş metal nesne ile çok sayıda benzer malzeme bulundurmaktadır.[34] Çega Sofla, Susa ile aynı coğrafi bölgede yer almaktadır.
Susa, Uruk döneminde Uruk kültür alanının içine girmiştir. Susa'da yapılan kazılarda Uruk'un tüm devlet aygıtının bir taklidi, proto-yazı, Sümer motifli silindir mühürler ve anıtsal mimari bulunmuştur. Bazı araştırmacılara göre Susa, Uruk'un bir kolonisi olabilir. Bu dönemde Susa ve Uruk'un karşılaştırmalı olarak dönemlendirilmesi ve Susa'daki Uruk etkisinin kapsamı konusunda bazı anlaşmazlıklar vardır. Son araştırmalar Erken Uruk döneminin Susa II dönemine karşılık geldiğini göstermektedir.[35]
Daniel T. Potts, Susa'da İran'ın dağlık Huzistan bölgesinden gelen etkinin erken dönemde daha belirgin olduğunu ve daha sonra da devam ettiğini savunmaktadır. Böylece Susa, dağlık bölgeden ve alüvyonlu ovalardan gelen iki kültürün etkisini birleştirmiştir. Potts ayrıca Uruk'un yazı ve sayı sistemlerinin Susa'da toptan ödünç alınmadığını da vurgulamaktadır. Daha ziyade, Susa'nın ihtiyaçlarına göre uyarlanan kısmi ve seçici bir ödünç alma gerçekleşmiştir. Potts'a göre Uruk o dönemde Susa'dan çok daha büyük olmasına rağmen Susa Uruk'un kolonisi değildi ve uzun süre bağımsızlığını korumuştu.[36]
Bazı akademisyenler Susa'nın büyük Uruk kültürünün bir parçası olduğuna inanmaktadır. Philadelphia'daki Pennsylvania Üniversitesi'nde sanat tarihçisi olan Holly Pittman, "Susalılar tamamen Uruk yaşam tarzına katılıyorlar. Kültürel olarak farklı değiller; Susa'nın maddi kültürü Mezopotamya ovasındakinin bölgesel bir varyasyonudur." Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü Müdürü Gilbert Stein ise "Bir zamanlar 200 yıldan az sürdüğü düşünülen bir yayılmanın şimdi 700 yıl devam ettiği anlaşılıyor. Herhangi bir sömürge sisteminin bu kadar uzun sürdüğünü düşünmek zordur. Uruk malzemesinin yayılması Uruk egemenliğinin kanıtı değildir; yerel bir seçim olabilir." demiştir.[37]
Susa III (MÖ 3100-2700) 'Proto-Elam' dönemi olarak da bilinir.[38] Bu dönemde Baneş dönemi çanak çömleği baskındır. Bu dönem aynı zamanda Proto-Elam tabletlerinin kayıtlarda ilk kez göründüğü zamandır. Susa daha sonra, Elam uygarlığının merkezi haline gelmiştir.
Elam'a (Çivi yazısı; 𒉏) yapılan muğlak atıflar da bu dönemde Sümer kayıtlarında görülür. Susa, yazılı tarihe Sümer'in Erken Hanedan Dönemi'nde girer. Bu dönemde Sümer Kralı Enmebaragesi'nin "Elam ülkesine boyun eğdirdiği" söylenen MÖ 2700 yılında Kiş ve Susa arasında bir savaş da kaydedilmiştir.
Susa, Sümerler döneminde Karun Nehri merkezli modern Huzistan Eyaleti'nin yaklaşık olarak aynı bölgesini işgal eden Susiana (Šušan) adlı bir eyaletin başkentiydi. Susiana'nın kontrolü Elam, Sümer ve Akkad arasında el değiştirdi.
Elam hükümdarlığı sırasında Susa'ya diğer şehirlerin yağmalanmasından elde edilen birçok zenginlik ve malzeme getirildi.[39] Bunun başlıca nedeni Susa'nın İran'ın Güneydoğu bölgesinde, Babil şehrine ve Mezopotamya'daki şehirlere yakın bir konumda bulunmasıydı.
Elam dilinin idari bir dil olarak kullanımı ilk olarak MÖ 1000 tarihli antik Ansan, Tall-e Mal-yan metinlerinde görülmüştür.[40] Elamlılar döneminden önce, antik belgelerde kullanılan metinlerin çoğu veya tamamı Akad diliyle yazılmıştı. Susiana, Büyük Sargon tarafından yaklaşık MÖ 2330 yılında Akad İmparatorluğu'na dahil edildi.[41]
Şehrin ana tanrıçası Susa'da önemli bir tapınağı olan Nanaya'ydı.[42]
Eski Elam dönemi MÖ 2700 civarında başlamıştır. Tarihi kayıtlar Elam'ın Mezopotamya'daki Kiş'in Sümer kralı Enmebaragesi tarafından fethedildiğinden bahseder. Bu dönemde üç hanedan hüküm sürdü. İlk iki hanedan olan Avan (MÖ 2400-2100 civarı) ve Şimaşki'nin (MÖ 2100-1970 civarı) on ikişer kralı, Birinci Babil Hanedanı dönemine tarihlenen Susa'daki bir listeden bilinmektedir. Çok erken dönemlerde Sümer'in bazı bölgelerinde kısa süreli hakimiyet kurdukları söylenen iki Elam hanedanı arasında Avan ve Hamazi yer alır. Aynı şekilde Lagaşlı Eannatum ve Adablı Lugal-Anne-Mundu gibi bazı güçlü Sümer hükümdarlarının geçici olarak Elam'a hakim oldukları kaydedildi.
Susa, valisi Puzur-İnşuşinak'ın isyan ederek Susa'yı bağımsız bir devlet ve yazın merkezi haline getirdiği MÖ 2100 yılına kadar bir Akad eyaletinin başkentiydi. Ayrıca Puzur-İnşuşinak, Susa kral listesine göre Avan hanedanının son üyesiydi.[43] Puzur-İnşuşinak komşu şehirleri birleştirdi ve Elam kralı oldu. Henüz çözülemeyen Doğrusal Elam yazısının kullanılmasını teşvik etti.
Şehir daha sonra Yeni Sümer Üçüncü Ur Hanedanı tarafından fethedildi. Ur Hanedanı, Kindattu yönetimindeki Elamlar tarafından yaklaşık MÖ 2004'te yıkılana kadar şehir bu hanedanlığın elinde kaldı. Bu dönemde Susa yeniden Elam egemenliğine girmiş ve Şimaşki Hanedanlığı'nın başkenti olmuştur.
Susa'da bu döneme ait çok sayıda İndus Vadisi Uygarlığı kökenli eser bulunmuştur. Bulunan eserlerden özellikle mühürler ve dağlanmış karnelyan boncuklar bu dönemde İndus-Mezopotamya ilişkilerine işaret etmektedir.[44][45]
MÖ 1500 civarında, Orta Elam dönemi Anşanit hanedanlarının yükselişiyle başladı. Anşanitler'in yönetimleri Susa'nın "Elamlaştırılması" ile karakterize edildi ve krallar "Anşan ve Susa kralı" ünvanını aldılar. Önceleri yazıtlarda sıklıkla Akad dili kullanılırken, MÖ 1400'lerdeki İgihalkid hanedanı gibi sonraki krallar Elamca kullanmaya çalışmışlardır. Böylece Susiana'da Elam dili ve kültürünün önemi artmıştır.
Bu dönem aynı zamanda Susada Elam panteonunun empoze edildiği dönemdi. Bu politika, Susa'nın 30 km güneydoğusundaki Çoğa Zenbil'de inşa edilen siyasi ve dini kompleksle doruk noktasına ulaşmıştır.
MÖ yaklaşık 1175 yılında Şutruk-Nahunte yönetimindeki Elamlar Hammurabi Kanunları'nı içeren orijinal steli yağmalayarak Susa'ya götürmüşlerdir. Arkeologlar Hammurabi Kanunları'nı Susa'da yapılan kazılarda 1901 yılında buldular.
MÖ 647'de Yeni Asur kralı Asurbanipal, Susa halkının da karşı tarafta yer aldığı bir savaş sırasında kenti yerle bir etti. Austen Henry Layard tarafından 1854 yılında Ninova'da ortaya çıkarılan bir tablet, Asurbanipal'i, Elamlıların Mezopotamyalılara yüzyıllar boyunca uyguladığı aşağılamaların intikamını almak isteyen bir "intikamcı" olarak göstermektedir:
Susa'yı, büyük kutsal şehri, tanrılarının meskenini, gizemlerinin merkezini fethettim. Saraylarına girdim, gümüş ve altının, mal ve servetin biriktirildiği hazinelerini açtım. Susa'nın zigguratını yıktım. Parlayan bakır boynuzlarını parçaladım. Elam'ın tapınaklarını yerle bir ettim; tanrılarını ve tanrıçalarını rüzgârlara savurdum. Eski ve yeni krallarının mezarlarını harap ettim, güneşe maruz bıraktım ve kemiklerini Asur ülkesine doğru taşıdım. Elam illerini harap ettim ve topraklarına tuz ektim.[53]
Susa'daki Asur egemenliği MÖ 647'de başlamış ve MÖ 617'de Medlerin Susa'yı ele geçirmesine kadar sürmüştür.
Elam'a başkentlik yapan Susa, ülkenin MÖ 540 ve 539 yılları arasında Büyük Kiros tarafından ele geçirilip Pers Ahameniş İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmesiyle büyük bir siyasi ve etnokültürel değişim geçirmiştir.[54] Nabonidus Kroniği, savaşlardan önce son Babil kralı Nabonidus'un Babil'in uzak şehirlerinden kült heykellerinin başkente getirilmesini emrettiğini kaydetmektedir ki bu da Susa üzerindeki çatışmanın muhtemelen MÖ 540 kışında başladığını düşündürmektedir.[55]
Kiros'un Babilli generallerle uzlaşma sağlamak ve böylece silahlı bir çatışmadan kaçınmak için müzakere etmiş olması muhtemeldir.[56] Nabonidus o sırada şehirde kalıyordu ve kısa süre sonra yıllardır ziyaret etmediği başkent Babil'e kaçtı.[57] Kiros'un Susa'yı ve Babil'in geri kalanını fethetmesi, Susa'yı ilk kez Pers kontrolü altına alarak köklü bir değişim başlattı. Tarihçi Strabon, Kiros'un Susa'yı imparatorluk başkenti yaptığını belirtse de, o dönemde yeni bir inşaat olmadığından bu konu tartışmalıdır.[58]
Kiros'un oğlu II. Kambises döneminde Susa, Ahameniş İmparatorluğu'nun dört başkentinden biri olarak siyasi gücün merkezi haline gelirken Pers başkenti olarak Pasargad'ın önemini azalttı. Kambises'in kısa süren iktidarının ardından Büyük Darius, Susa ve Persepolis'te büyük bir saray inşa etmeyi de içeren büyük bir inşa programı başlattı.[59] Darius, yeni başkentine yaptırdığı sarayını bir yazıtta anlatır:
Susa'da yaptırdığım bu sarayın süsleri uzaklardan getirildi. Toprağın içinde kayaya ulaşıncaya dek aşağıya doğru toprak kazıldı. Kazı tamamlandıktan sonra, bir kısmı 40 cubit, bir kısmı da 20 cubit derinliğinde moloz yığıldı. Bu molozların üzerine saray inşa edildi.[60]
Şehir, Antik Yunan oyun yazarı Eshilos'un bir Atina trajedisi olan ve tiyatro tarihinin günümüze ulaşan en eski oyunu olan Persler'in (MÖ 472) geçtiği mekânı oluşturmaktadır.
Eski Ahit'in Ester kitabında bahsedilen olayların Ahameniş döneminde Susa'da meydana geldiği söylenmektedir. Bu kitapta adı geçen Kral Ahaşveroş, I. Serhas (MÖ 486-465) ile ilişkilendirilmektedir.
Susa, Makedonyalı Büyük İskender'in MÖ 331'deki işgalinden sonra önemini büyük ölçüde yitirdi. MÖ 324 yılında İndus Nehri'nden deniz yoluyla dönerken Basra Körfezi'ni keşfeden Nearhos ile burada karşılaştı. İskender, aynı yıl Susa'da Persler ve Makedonlar arasında toplu bir düğünle kutlama yaptı.[61]
Şehir, İskender'den sonra yaklaşık bir yüzyıl boyunca Selevkoslar döneminde önemini korudu, ancak Susa imparatorluk başkenti konumunu Susiana satraplığının bölgesel başkenti olmak üzere Dicle üzerindeki Selevkia'ya kaptırdı.[62] Yine de Susa, Charax Spasinu'yu liman olarak kullanarak Susa'da ticaret yapan çok çeşitli tüccarlarıyla imparatorluk için ekonomik önemini korudu.[63]
I. Seleukos şehirde önemli miktarda sikke basmıştır.[64] Susa, Yunanca yazıtlar açısından zengin olup bu, muhtemelen şehirde önemli sayıda Yunan'ın yaşadığını göstermektedir. Özellikle kraliyet kentinde büyük, iyi donanmış peristil evler gün yüzüne çıkarılmıştır.
MÖ 147 civarında Susa ve komşu Elamais, Selevkos İmparatorluğu'ndan ayrıldı. Şehir en azından geçici olarak Elamais yöneticileri tarafından yönetilmiş ve II. Kamnaskires Nikeforos burada sikke basmıştır. Şehir yine kısa bir süre Selevkos egemenliğine dönmüş olabilir, ancak II. Fraates'ten (yaklaşık MÖ 138-127) II. Gotarzes'e (yaklaşık MS 40-51) kadar Part İmparatorluğu'nun neredeyse tüm hükümdarları şehirde sikke basmıştır. Bu da şehrin en azından bu dönemde sıkı bir şekilde Partların elinde olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte şehir önemli ölçüde bağımsızlığını ve Yunan şehir devleti örgütlenmesini korumuştur.[65] I. yüzyılın ikinci yarısından itibaren muhtemelen kısmen Elamais yöneticileri tarafından tekrar yönetilmiş, ancak 215 yılında bir kez daha Part yönetimine girmiştir.[66][67]
Susa, Romalılar MS 116 ve 297 yılları arasında Tizpon'u beş kez yağmaladıkları için Part ve daha sonraki Sasani krallarının sık sık sığındığı bir yer olmuştur. Susa MS 116 yılında Roma imparatoru Trajan tarafından Part seferi sırasında kısa süreliğine ele geçirildi.[68] Roma İmparatorluğu bir daha asla doğuya doğru bu kadar ilerleyemeyecekti.[69]
Susa, MS 224 yılında I. Erdeşîr tarafından fethedilmiş ve yıkılmıştır. Ancak kısa bir süre sonra yeniden inşa edilmiş ve muhtemelen geçici olarak bir kraliyet ikametgâhı olmuştur. Daha sonraki bir rivayete göre, I. Şâpûr'un ölmeden önceki son yıllarını şehirde geçirdiği söylenir. Ancak bu bilginin doğruluğu belirsiz olup daha çok II. Şâpûr'a atıfta bulunmaktadır.
Sasaniler döneminde, Cündişapur'un kurulmasının ardından Susa yavaş yavaş önemini yitirmiştir. Arkeolojik bilgilere göre şehrin nüfusu Sasani döneminde Part dönemine kıyasla daha az yoğundur. Ancak 400 hektarlık bir alana yayılan yerleşimde hala önemli yapılar bulunmaktadır. Susa ekonomik açıdan Sasani döneminde de yine çok önemliydi. Özellikle altın ticaretinde önemli bir merkezdi. Şehirde sikke basımı da devam ediyordu. Şehirdeki ayrı bir bölgede, kayıtlarda son temsilcisi 1265 yılında görülen bir Nasturi piskoposu olan bir Hristiyan cemaati vardı. Arkeolojik olarak bir Hristiyan azizinin resminin bulunduğu bir stuko panel bulunmuştur.
Hristiyanlığın 312 yılında Roma İmparatorluğu'nun devlet dini haline gelmesinden ve Hristiyanların düşmanla muhtemelen işbirlikçiler olarak tanımlanmasından sonra II. Şâpûr döneminde Sasani İmparatorluğu'nda yaşayan Hristiyanlara 339'dan itibaren zulmedilmiştir.[70] II. Şâpûr ayrıca Romalılara karşı yürüttüğü savaş sırasında Hristiyanlara çifte vergi uygulamıştır. Susa'da yaşayan Hristiyanların isyanının ardından kral 339 yılında 300 fil kullanarak şehri yerle bir etti.[71] Daha sonra şehri yeniden inşa ettirerek savaş esirleri ve dokumacılarla yeniden iskân ettirdi. Bu sürecin 359 yılında Amida'da Romalılara karşı kazandığı zaferden sonra olduğu düşünülmektedir. II. Şâpûr, şehrin adını Eran-Khwarrah-Shapur ("İran'ın ihtişamı [Şâpûr tarafından inşa edildi]") olarak değiştirdi.[72]
Müslümanların İran'ı fethi sırasında Ebû Musa el-Eş'arî komutasındaki bir Arap ordusu Huzistan'ı işgal etti. Ordu, küçük müstahkem şehirlerin çoğunu ele geçirdikten sonra Susa'dan evvel 642 yılında Şuşter'i ele geçirdi. Askeri açıdan önemli bir yer olan Susa, aynı zamanda Danyal peygamberin mezarına da ev sahipliği yapıyordu. Müslüman kaynaklarında şehrin nasıl düştüğüne dair iki hikâye anlatılır: İlkinde, Persli bir rahip surlardan şehri sadece bir deccalin ele geçirebileceğini ilan etmiştir. Müslümanların tarafına geçen İranlı bir general olan Siyah, İslam'ı seçerek Zerdüştlüğe sırtını döndüğünü ve bu nedenle deccal olduğunu iddia etti. Ebû Musa, Siyah'ın planını kabul etti. Bir sabah güneş doğduktan kısa bir süre sonra, surlardaki nöbetçiler ana kapının önünde yerde kanlar içinde yatan Pers subayı üniformalı bir adam gördüler. Bir önceki günkü çatışmadan sonra gece dışarıda kaldığını düşünerek kapıyı açtılar ve bazı askerler onu almak için dışarı çıktı. Askerler yaklaşırken Siyah ayağa fırladı ve Pers askerlerini öldürdü. Diğer nöbetçiler tepki vermeye vakit bulamadan, Siyah ve yakınlarda saklanan küçük bir grup Müslüman asker açık kapıdan içeri daldı. Kapıyı, Müslüman takviye birliklerinin gelmesine ve kapıdan geçerek şehri ele geçirmelerine yetecek kadar uzun süre açık tuttular.[73]
Diğer hikâyede, bir kez daha Müslümanlara şehrin surlarından şehri ancak bir deccalin ele geçirebileceği ve kuşatma ordusunda hiçkimse olmadığı için vazgeçip evlerine dönebilecekleri şeklinde sataşılmıştır. Müslüman komutanlardan biri bu sataşmaya o kadar sinirlenmiş ve hüsrana uğramıştı ki, şehrin kapılarından birine çıktı ve sataşan kişiyi tekmeledi. Akabinde zincirler koptu, kilitler kırıldı ve kapı açıldı.[74] Müslümanlar şehre girdikten sonra Pers soylularının tamamını öldürdüler.[74]
Danyal peygamber Kur'an'da geçmediği için şehir ele geçirildikten sonra Müslümanların ilk tepkisi, Ahamenişler zamanından beri mezarda saklanan hazineye el koyarak kültü yok etmek oldu. Daha sonra gümüş tabutu kırarak açarak mumyalanmış cesedi taşıdılar. Cesetten iki aslan arasında bir adam resmi taşıyan bir mühür yüzüğü çıkardılar. Ancak olanları duyan Halife Ömer yüzüğün geri verilmesini ve cesedin nehir yatağının altına yeniden gömülmesini emretti.[74] Zamanla Danyal Müslümanların kült figürü haline geldi. Danyal'ın mezarının bulunduğu yer olduğunu iddia eden başka yerler olmasına rağmen, Müslümanlar ve Hristiyanlar bölgeye hac ziyaretleri yapmaya başladılar.[74] Müslümanlar, Susa'nın ele geçirilmesinin ardından Cündişapur'u kuşatmak için harekete geçtiler.[73]
Susa ele geçirildikten sonra toparlandı ve şehirde bir cami de inşa edildi.[75] Ayrıca şehirde kendi sinagogu olan bir Yahudi cemaati de vardı. Şehir bu dönemde lüks kumaşların üretim merkezi olmaya devam etmiştir. Arkeolojik açıdan Susa, İslami döneminde esas olarak zengin seramikleriyle karakterize edilir.
Susa 1218 yılında istilacı Moğollar tarafından yerle bir edildi ve bir daha eski önemini kazanamadı. Şehir, 15. yüzyılda nüfusunun çoğunluğunun Dizfûl'a taşınmasıyla daha da geriledi.[76]
Bugün Susa'nın antik merkezinde herhangi bir yerleşim yoktur. Nüfus, tarihi kalıntıların batı ve kuzeyindeki bitişik modern İran kasabası Şuş'ta yaşamaktadır. Şuş, İran'ın Huzistan eyaletindeki Şuş şehristanının idari başkenti olup 80 bin civarında bir nüfusa sahiptir.
Susa, Temmuz 2015'te UNESCO tarafından Dünya Miras Alanları listesine dahil edilmiştir.[77]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.