Loading AI tools
Avrupa'da 962-1806 yılları arasında hüküm sürmüş bir devletçikler bütünü Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, 962-1806 yılları arasında 844 yıl boyunca Orta Avrupa'da hüküm sürmüş bir monarşi. Alman Krallığı temelinde olsa da, aslında bir devletçikler bütünüdür. Daha doğrusu imparatorluk toprakları tek bir hanedanın malı değildi. Ülke toprakları birçok federal hanedanlık tarafından yönetiliyordu. Kutsal Roma İmparatorluğu'nu oluşturan bu hanedanlıklar şunlardı:
Bu madde İngilizce Holy Roman Empire Wikipedia maddesinden çevrilmiştir ve tashih edilmesi gerekmektedir. (Ocak 2023) |
Kutsal Roma İmparatorluğu | |||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
962-1806 | |||||||||||||||
Kutsal Roma İmparatorluğu 13. yüzyılın başlarından ortalarına kadar en geniş topraklarına sahipti (yaklaşık 1200 - yaklaşık 1250) | |||||||||||||||
Başkent | Roma (de jure) Aachen (800-1562) Palermo (1194-1254) Innsbruck (1508-1519) Viyana (yaklaşık 1550'ler-1583, 1612-1806) Frankfurt (1562-1806) Prag (1583-1612) Regensburg (1594-1806) Wetzlar (1689-1806) | ||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Almanca | ||||||||||||||
Resmî din | Katolik Kilisesi (11. yüzyıl-1806) Lütercilik (1555-1806) Kalvinizm (1648-1806) | ||||||||||||||
Hükûmet | Konfederal feodal seçimli monarşi | ||||||||||||||
İmparator | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||
1050 | 1.000.000 km2 | ||||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Para birimi | Thaler, Groschen | ||||||||||||||
Ayrıca İmparatorlukta bu hanedan topraklarının dışında İsveç ve Kilise Eyaletleri toprakları ile özel statüye sahip bâzı İmparatorluk kentleri de vardı. İmparatorluğun idarî yapısı böyleydi ama Kutsal Roma İmparatorları sadece Habsburg Hanedanı'ndan seçilmekteydi.
Orta Çağ'daki imparatorları antik Roma İmparatorluğu'nun geleneklerini taşıdıklarını iddia etseler de imparatorluğun birçok vatandaşı Almanlardan oluşuyordu ve imparatorluk, modern Almanya ve Avusturya'nın habercisiydi. Geniş yetkili hanedanlıkla yönetilen imparatorluk olarak kurulmasına rağmen devlet, sonunda küçük devletlerin ve şehir devletlerinin gevşek konfederasyonuna dönüştü.
I. Otto 962'de Alman Kralı olarak taç giymiş olmasına karşın, bazı tarihçiler tarafından ilk Kutsal Roma İmparatoru olarak kabul edilir (Almanca: Römisch-Deutscher Kaiser). İlk Roma imparatoru unvanı ise Şarlman tarafından kullanılmıştır. Otto, ülkenin Karolenj Hanedanı'ndan olmayan ilk imparatoruydu.[1]
Son Kutsal Roma imparatoru, Napolyon Savaşları sırasında tahtından ferâgat eden ve İmparatorluğu fesheden İkinci Franz'dır.
İmparatorluğun sınırları tarih boyunca değişikliklere uğradı. En güçlü döneminde imparatorluk bugünkü Almanya, Avusturya, İsviçre, Lihtenştayn, Lüksemburg, Çekya, Slovenya, Belçika, Hollanda toprakları ile Polonya, Fransa ve İtalya topraklarının bir bölümünü kapsıyordu. Tarihinin büyük bir bölümünde imparatorluk yüzlerce küçük krallığı, prensliği, dükalığı, kontluğu ve şehir devletini hâkimiyeti altına almıştır.
Orta Çağ Roma İmparatorluğu'yla bağlantılı olan sacrum ("kutsal" anlamında) terimi, 1157'den itibaren I. Friedrich tarafından kullanılmaya başlanmıştır.[2] 1157 öncesinde bölge sadece Roma İmparatorluğu bölgesi olarak anılmaktaydı.
1512'de Köln emperyal yasama organının bir kararnamesi ile imparatorluğun ismi resmen Alman Milletinin Kutsal Roma İmparatorluğu'na (Almanca: Heiliges Römisches Reich Deutscher Nation, Latince: Imperium Romanum Sacrum Nationis Germanicæ) çevrildi.[3]
Kutsal Roma İmparatorluğu, adını Roma İmparatorluğu'ndan aldı ve onun devamı olarak düşünüldü. Bu düşünce translatio imperii olarak adlandırılan Orta Çağ anlayışına dayanır.
Fransız Aydınlanmacı yazar Voltaire alaycı bir şekilde şöyle yazar: "Bu kendine Kutsal Roma İmparatorluğu diyen ve demeye de devam eden yığın, hiçbir şekilde ne kutsal, ne Roma, ne de bir imparatorluk."[4]
VIII. yüzyıldan 1806'ya uzanan Avrupa İmparatorluğu 476'da Batı Roma İmparatorluğu'nun son bulmasından sonra Hristiyan dünyasındaki biricik laik yüksek önder olarak Konstantinopolis'teki (İstanbul) Doğu Roma İmparatoru kaldı. Oysa Rum olan imparator Latinler ve Cermenler'den oluşan Batı halkları için bir yabancıydı. Bu dönemde Batı dünyasında imparatorluk geleneği henüz oldukça canlıydı. Düzeni sağlayacak, iyi bir yönetim kuracak ve İspanya'yı fetheden Müslüman Arapları yenilgiye uğratacak güçte bir İmparator arayışı güçlüydü. Öte yandan Doğu Kilisesi'nin ayrılmasından sonra Papalar, çok sayıdaki düşmanlarına karşı kendilerini koruyacak ve ruhânî güçlerini savunmalarına yardımcı olacak güçlü bir prensin desteğine ve bağlaşıklığına gereksinim duyuyorlardı. Bu niteliklere en uygun aday olarak Şarlman, 800'de Papa III. Leo tarafından imparator ilan edildi. Arnulf'un 899 yılındaki ölümüne dek imparatorluk tacı Karolenjler'de kaldı.
900 yıllarından sonra Almanya, İtalya ve Fransa'da bir alt-üstlük dönemi yaşandı. Doğmakta olan feodal soylular, krallara karşı savaşıma giriştiler. Bu arada Macar ve Norman kabileleri Batı devletlerini yıkıma uğrattı. Bu süreçte Almanya ve İtalya'da otorite I. Otto tarafından sağlandı ve 962'de Papa tarafından kendisine imparatorluk tacı verildi. I. Otto'da Alman ve İtalyan feodal soylarına karşı savaşım yürütmek için, feodal hiyerarşi içinde yeni yeni yer almaya başlayan ruhbanların desteğine gereksinim duyuyordu. Böylece Katolik dünyasında bir yandan dünyevî bir önder olarak imparator, öte yandan manevî önder olarak papa belirginleşti. Bu durum Kutsal Roma İmparatorluğu'nun doğuşunu sağladı. İmparator Almanya, İtalya, Macaristan, Fransa, İngiltere ve İspanya'da en yüksek otorite olma, hatta Papalığa egemen olma iddiasını taşıyordu. Ancak imparatorlar bu arzularını hiçbir zaman gerçekleştiremediler. Bir yandan Papalığın, öte yandan Alman ve İtalyan feodal beylerinin ve nihayet Fransa, İngiltere ve Macaristan krallarının direnişleriyle karşılaştılar. Bu çerçevede imparatorluk hiçbir zaman sağlam ve süreğen merkezî kurumlara sahip olamadı. Almanya ve İtalya çok sayıda küçük feodal egemenliğe bölünmüş durumdaydı. Vasallar, imparatorun mutlak otoritesini kabul etmiyorlardı. Onlara göre imparatorluğun egemenleri hükümdar değildi; süzerenleri, feodalitenin en yüksek önderiydi, yani kendilerinin de içinde yer aldığı feodal hiyerarşinin en üstünde yer alıyordu. Kendileri üzerinde imparatorun hiçbir fiili kuvvetini tanımıyorlardı. Nitekim her önemli adımın atılışında imparator, imparatorluk kurulunda bir araya gelen vasalların görüşünü almak durumundaydı. Aynı süreçte Papalar da imparatorların üstünlüğüne karşı çıktılar. Nitekim başlangıçta imparatorlar Kilise üzerinde egemenlik kurmuşken XI. yüzyıldan başlayarak Papalar, Hristiyan dünyasının en üst önderleri olduklarını ileri sürdüler. Öte yandan değişik halklar da kendi milliyetlerinden bir kral çevresinde birleşiyorlardı. Bütün bunlar alt alta geldiğinde aşağı Orta Çağ tarihi, imparatorlar, vasallar, Papalar ve değişik milliyetlerden halklar arasında bir mücadeleler tarihi olarak belirir. Bu mücadelelerde ne imparatorlar, ne de Papalar Hristiyan dünyasında kesin üstünlük sağlayabildiler. Mücadele, XVI. yüzyıl reformlarıyla Katolik imparator ile Protestanlığı kabul eden Alman prenslikleri arasındaki bölünme sonucu imparatorluğun zayıflamasıyla sonuçlandı. İmparatorluk bir dizi çatışma içine girdi. Bu çatışmaların en önemlisi Otuz Yıl Savaşları'dır. 1618-1648 arasındaki dönemde Almanya'nın yıpranması sonucu İmparatorluk, imparatorun biçimsel otoritesi altında toplanmış yarı-bağımsız devletler topluluğu durumuna geldi.
XVI. yüzyılın başına dek lider Alman prensliği tarafından Alman kralı olarak seçilen kişiye tacını Papa taktı. Papa tarafından taç giydirilmemiş ilk kral I. Maximillian (hükümdarlık dönemi 1493-1519) oldu. Ancak onu izleyen Şarlken'e 1530'da taç, Papa tarafından takıldı. Bu gelenek Şarlken'den sonraki savaş döneminde terk edildi. XV. yüzyıl başlarında başlayarak İmparatorluk ünvânı ve Alman krallığı, şeklen seçimler yapılmakla birlikte veraset yoluyla aktarıldı. 1804'te I. Napolyon Kutsal Roma Cermen İmparatoluğu'nun geleneksel üstünlüğüne son verip kendini imparator ilan edince son imparator II. Franz, 1806'da Kutsal Roma İmparatoru ünvânından vazgeçip yalnızca Avusturya İmparatoru unvanını aldı. Böylece bin yıllık Kutsal Roma İmparatorluğu resmen son buldu.[5]
Galya'daki Roma gücü 5. yüzyılda azaldıkça, yerel Germen kabileleri kontrolü ele geçirdi.[6][7] 5. yüzyılın sonlarında ve 6. yüzyılın başlarında, I. Clovis ve halefleri yönetimindeki Merovenjler, Kuzey Galya ve Orta Ren Nehri vadisi bölgesinin kontrolünü ele geçirmek için Frank kabilelerini konsolide etti ve diğerleri üzerindeki hegemonyasını genişletti.[8][9] Ancak 8. yüzyılın ortalarına doğru Merovenjler kuklalara indirgendi ve Charles Martel liderliğindeki Karolenjler fiili bir devlet oldular.[10] 751'de Martel'in oğlu III. Pepin, Frankların Kralı oldu ve daha sonra Papa'nın onayını aldı.[11][12] Karolenjliler Papalık ile yakın bir ittifak sürdüreceklerdi.[13]
768'de Pepin'in oğlu Şarlman, Frankların Kralı oldu ve krallığın kapsamlı bir genişlemesine başladı. Sonunda günümüz Fransa, Almanya, Kuzey İtalya, Aşağı Ülkeler ve ötesini birleştirdi ve Frank krallığını Papalık topraklarına bağladı.[14][15] 797'de Doğu Roma İmparatoru VI. Konstantin, kendisini İmparatoriçe ilan eden annesi İrini tarafından tahttan indirildi. Latin Kilisesi, Hristiyan âleminin başı olarak yalnızca erkek bir Roma İmparatoru gördüğünden, Papa III. Leo, Konstantinopolis Patriği ile istişare dışında, onur için yeni bir aday aradı.[16][17]
Bu, papalığın gerileyen Bizans İmparatorluğu'ndan Karolanj Francia'nın yeni gücüne yönelmesinin simgesi olarak görülebilir. Charlemagne, Renovatio imperii Romanorum ("Roma İmparatorluğu'nun yenilenmesi") formülünü benimsedi. 802'de Irini, I. Nikiforos tarafından devrildi ve sürgüne gönderildi ve bundan böyle iki Roma İmparatoru vardı.
Şarlman 814'te öldükten sonra imparatorluk tacı oğlu Dindar Louis'e geçti. Louis'in 840 yılında ölümü üzerine, onun eş hükümdarı olan oğlu Lothair'e geçti. Bu noktada Şarlman toprakları birkaç bölgeye ayrıldı (bkz. Verdun Antlaşması, Prüm Antlaşması, Meerssen Antlaşması ve Ribemont Antlaşması) ve dokuzuncu yüzyılın sonlarında İmparator unvanı Karolenjliler tarafından tartışıldı. Batı Frank Krallığı veya Batı Francia ve Doğu Frank Krallığı veya Doğu Francia hükümdarları, ilk olarak batı kralı (Dazlak Charles) ve daha sonra İmparatorluğu kısaca yeniden bir araya getiren Şişman Charles olmuştur.[18] Dokuzuncu yüzyılda, Şarlman ve halefleri, Karolenj Rönesansı olarak bilinen entelektüel canlanmayı desteklediler. Mortimer Chambers gibi bazı tarihçilere göre, Karolenj Rönesansı, sonraki rönesansların ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır; her ne kadar bu canlanma 10. yüzyılın başlarında zayıflamış olsa da.[19][20]
Charles'ın ölümünden sonra, 888'de Karolenj İmparatorluğu dağıldı ve bir daha asla restore edilmedi. Prüm'den Regino'ya göre, krallığın parçaları "krallar kustu" ve her bir kısım "kendi bağırsaklarından" bir krallık seçti.
Zamanın bu noktasında, papa tarafından imparator olarak taç giyenler yalnızca İtalya'daki bölgeleri kontrol ediyordu. Bu tür son imparator, 924'te ölen I. Berengar'dı.
900 civarında, Doğu Francia'nın özerk kök düklükleri (Frankonia, Bavyera, Svabya, Saksonya ve Lotharinya) yeniden ortaya çıktı. Karolenj kralı Çocuk Louis 911'de sorunsuz bir şekilde öldükten sonra, Doğu Francia, krallığı ele geçirmek için Batı Francia'nın Karolenj hükümdarına başvurmadı, bunun yerine düklerden biri olan I. Konrad'ı Rex Francorum Orientalium olarak seçti.[21] Ölüm döşeğinde, Konrad tacı, Fritzlar Diyetinde kral seçilen başlıca rakibi Saksonya'lı Avcı Heinrich'e(h. 919-36) verdi.[22] Heinrich yağmacı Macarlar ile bir mütareke imzaladı ve 933 yılında Riade Savaşı'nda Macarlara karşı ilk kez zafer elde etti.[23]
951'de Otto, İtalya'nın dul kraliçesi Adelaide'nin yardımına gelerek düşmanlarını yendi, onunla evlendi ve İtalya'nın kontrolünü ele geçirdi.[24] 955'te Otto, Lechfeld Muharebesi'nde Macarlara karşı kesin bir zafer kazandı.[25] Papa XII. Ioannes Otto'ya İmparator olarak taç giydirdi. Alman krallarını, translatio imperii kavramı aracılığıyla Şarlman İmparatorluğu'nun halefleri olarak belirledi, aynı zamanda kendilerini Antik Roma'nın halefleri olarak görmelerini sağladı. Büyük Otto'nun saltanatı ile başlayan sanatın çiçeklenmesi, merkezi Almanya'da olan ama aynı zamanda Kuzey İtalya ve Fransa'da da gerçekleşen Otto Rönesansı olarak bilinir.[26][27]
Otto, büyük imparatorluk kiliselerini ve onların temsilcilerini imparatorluk hizmetine bağlayan ve böylece "Almanya için istikrarlı ve uzun ömürlü bir çerçeve" sağlayan, genellikle "Reich'in Otton kilise sistemi" olarak adlandırılan imparatorluk kilise sistemini yarattı.[28][29] Otto dönemi boyunca, imparatorluk kadınları siyasi ve dini meselelerde önemli bir rol oynadılar, genellikle dini lider ve danışman, naip veya yardımcı hükümdar olarak işlevlerini birleştirdiler, özellikle Azize Matilda, Eadgyth, İtalya'nın Adelaide'si, Theophanu, Quedlinburg'lu Matilda önemli rol oynayanlardandır.[30][31][32][33]
963'te Otto, mevcut Papa XII. Ioannes özellikle Otto'nun oğlu II. Otto'nun (taht. 967–83) imparator Romanorum unvanını benimsemesinden sonra, Konstantinopolis'teki Doğu İmparatoru ile olan çatışmayı da yenilemiştir. Buna rağmen II. Otto, Bizans prensesi Theophanu ile evlendiğinde doğuyla evlilikle bağ kurdu.[34] Oğulları III. Otto, sadece üç yaşında tahta çıktı ve 994'te reşit olana kadar bir güç mücadelesine ve bir dizi naiplikliğe maruz kaldı. Reşitliğe ulaşana kadar Almanya'da kaldı, devrik bir dük olan II. Crescentius Roma'yı yönetti.
996'da III. Otto, kuzeni V. Gregorius'u ilk Alman Papa olarak atadı.[35] Bir yabancı papa ve yabancı papalık memurları, II. Crescentius tarafından isyana yönlendirilen Roma soyluları tarafından şüpheyle görüldü. III. Otto'nun eski akıl hocası Antipope XVI. John, Kutsal Roma İmparatoru şehri ele geçirene kadar Roma'yı elinde tuttu.[36]
Otto 1002'de genç yaşta öldü ve yerine Almanya'ya odaklanan kuzeni II. Heinrich geçti.[37] III. Otto'nun (ve akıl hocası Papa Sylvester'ın) diplomatik faaliyetleri, Avrupa'nın farklı bölgelerinde Latin kültürünün Hristiyanlaştırılması ve yayılmasıyla çakıştı ve bunu kolaylaştırdı.[38][39] Yeni bir milletler grubunu (Slav) Avrupa çerçevesine aldılar ve bazılarının dediği gibi, imparatorlukları "bir milletler ailesi üzerinde Bizans benzeri bir başkanlık, merkezde papa ve imparator üzerinde yoğunlaştı.[40][41][42][43] Otto'nun erken ölümü, saltanatını "büyük ölçüde gerçekleşmemiş potansiyelin hikayesi" haline getirdi.[44][45]
II. Heinrich 1024'te öldü ve Salian hanedanının ilki olan II. Konrad, ancak dükler ve soylular arasındaki bazı tartışmalardan sonra kral seçildi. Bu grup sonunda Elektörlük'e dönüştü.
Kutsal Roma İmparatorluğu sonunda dört krallıktan oluşuyordu. krallıklar vardı:
Krallar genellikle idari işlerde piskoposlar kullandılar ve çoğu zaman dini görevlere kimin atanacağını belirlediler. Cluniac Reformlarının ardından, bu müdahale Papalık tarafından giderek uygunsuz olarak görüldü. Reformcu Papa VII. Gregorius, bu tür uygulamalara karşı çıkmaya kararlıydı, bu da Roma Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru IV. Heinrich'i sinirlendirdi.[46] IV. Heinrich, Papa'nın müdahalesini reddetti ve piskoposlarını, kraliyet adı "Papa Gregory VII" yerine "Hildebrand" adıyla hitap ettiği ünlü Papa'yı aforoz etmeye ikna etti.[47] Papa da kralı aforoz etti, tahttan indirildiğini ilan etti ve Henry'ye yapılan sadakat yeminlerini feshetti.[48] Kral, neredeyse hiçbir siyasi destekle karşılaşmadı ve 1077'de ünlü Canossa Yürüyüşü'nü yapmak zorunda kaldı,[49] bu sayede aşağılanma pahasına aforozun kaldırılmasını sağladı. Bu arada, Alman prensleri başka bir kral, Svabya'lı Rudolf'u seçmişti.[50]
Henry, Rudolf'u yenmeyi başardı, ancak daha sonra daha fazla ayaklanma, yenilenen aforoz ve hatta oğullarının isyanıyla karşı karşıya kaldı. Ölümünden sonra, ikinci oğlu V. Heinrich, 1122 Concordat of Worms'ta Papa ve piskoposlarla bir anlaşmaya vardı.[51] İmparatorluğun siyasi gücü korundu, ancak çatışma, özellikle Kilise ile ilgili olarak hükümdarın gücünün sınırlarını gösterdi ve kralın daha önce sahip olduğu kutsal statüden mahrum kaldı. Papa ve Alman prensleri, imparatorluğun siyasi sisteminde önemli oyuncular olarak ortaya çıkmıştı.
Ostsiedlung'un bir sonucu olarak, Orta Avrupa'nın daha az nüfuslu bölgeleri (yani günümüz Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ndeki seyrek nüfuslu sınır bölgeleri) önemli sayıda Almanca konuşan kişi kabul etti. Silezya, yerel Piast düklerinin Polonya Tacı'ndan özerklik istemesi sonucunda Kutsal Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu.[52] 12. yüzyılın sonlarından itibaren, Pomeranya Dükalığı Kutsal Roma İmparatorluğu'nun[53] egemenliği altındaydı ve Töton Şövalyeleri'nin fetihleri bu bölgeyi Almanca konuşulan hale getirdi.[54]
Salian hanedanı 1125'te V. Henry'nin ölümüyle sona erdiğinde, prensler bir sonraki akrabayı değil, orta derecede güçlü ama zaten yaşlı olan Saksonya Dükü Lothair'i seçmeyi seçtiler. 1137'de öldüğünde, prensler yeniden kraliyet gücünü kontrol etmeyi amaçladılar; buna göre Lothair'in gözde varisi, damadı Welf ailesinin Gururu Henry'yi değil, Hohenstaufen ailesinden Conrad III, İmparator IV. Henry'nin torunu ve dolayısıyla İmparator Henry V'nin yeğeni olarak seçtiler. iki ev arasında bir asırlık çekişme. Conrad, Welfleri mülklerinden uzaklaştırdı, ancak 1152'de ölümünden sonra yeğeni I. Friedrich "Barbarossa"onun yerine geçti ve Welf'lerle barışarak kuzeni Aslan Henry'yi -azalmış da olsa- mülklerine geri verdi.
Hohenstaufen yöneticileri, Frederich'in düklerden daha güvenilir olacağını umduğu, eskiden özgür olmayan askerler olan bakanlara giderek daha fazla toprak ödünç verdi. Başlangıçta esas olarak savaş hizmetleri için kullanılan bu yeni insan sınıfı, emperyal gücün bir başka temeli olan sonraki şövalyelerin temelini oluşturacaktı. Roncaglia'daki bir diğer önemli anayasal hareket, tüm imparatorluk için yeni bir barış mekanizması olan Landfrieden'in kurulmasıydı ve ilk emperyal mekanizma 1103'te Mainz'de IV . Henry altında yayınlandı.[55][56]
Bu, birçok dük ve diğer insanlar arasındaki özel kan davalarını ortadan kaldırma ve imparatorun astlarını, modern " hukukun üstünlüğü " kavramının öncüsü olan bir yargı yetkisi ve cezai fiillerin kamu kovuşturması için yasal bir sisteme bağlama girişimiydi . Dönemin bir başka yeni konsepti de İmparator ve yerel dükler tarafından sistematik olarak yeni şehirler kurulmasıydı. Bunlar kısmen nüfustaki patlamanın bir sonucuydu; ekonomik gücü de stratejik noktalarda yoğunlaştırdılar. Bundan önce, şehirler yalnızca eski Roma vakıfları veya eski piskoposluklar şeklinde var olmuştu. 12. yüzyılda kurulan şehirler arasında muhtemelen daha sonraki birçok şehir için ekonomik model olan Freiburg ve Münih bulunmaktadır.
Frederich Barbarossa olarak da adlandırılan I. Friedrich, 1155'te imparator olarak taç giydi. Kısmen (şimdi güçlenen) papadan bağımsız olarak imparatorun gücünü haklı çıkarmak amacıyla imparatorluğun "Romalılığını" vurguladı. 1158'de Roncaglia tarlalarında bir imparatorluk meclisi, I. Justinianus'un Corpus Juris Civilis'ine atıfta bulunarak imparatorluk haklarını geri aldı. İmparatorluk hakları, Investiture Controversy'den bu yana regalia olarak adlandırılmıştı, ancak ilk kez Roncaglia'da numaralandırıldı. Bu kapsamlı liste, halka açık yolları, tarifeleri, madeni paraları, cezai ücretleri toplamayı ve ofis sahiplerinin oturma ve koltuklarını boşaltmalarını içeriyordu. Bu haklar artık açıkça Roma hukukuna dayanıyordu.
Frederich'in politikaları öncelikle İtalya'ya yönelikti ve burada kuzeyin giderek daha zengin ve özgür fikirli şehirleriyle, özellikle de Milano'yla çatıştı. Aynı zamanda, bir azınlık tarafından seçilen bir adayı Papa III. Frederich, 1177'de nihayet İskender ile barış yapmadan önce bir dizi antipopu destekledi. Almanya'da, İmparator, Aslan Henry'yi rakip prensler veya şehirlerin şikayetlerine karşı defalarca korumuştu (özellikle Münih ve Lübeck davalarında).). Henry, Frederich'in politikalarına yalnızca cansız bir destek verdi ve İtalyan savaşları sırasında kritik bir durumda Henry, İmparator'un askeri destek talebini reddetti. Almanya'ya döndükten sonra, hayata küsmüş bir Frederich, Dük'e karşı dava açtı ve bu da halka açık bir yasakla ve Henry'nin tüm bölgelerine el konulmasıyla sonuçlandı. 1190'da Friedrich, Kilikya Ermeni Krallığı'nda ölen Üçüncü Haçlı Seferi'ne katıldı.[57]
Hohenstaufen döneminde, Alman prensleri, Batı Slavlar tarafından ıssız veya seyrek olarak iskan edilen toprakların başarılı ve barışçıl bir doğuya yerleşimini kolaylaştırdı. İmparatorluğun batı kesiminden Almanca konuşan çiftçiler, tüccarlar ve zanaatkarlar, hem Hristiyanlar hem de Yahudiler bu bölgelere taşındı. Bu toprakların kademeli olarak Almanlaştırılması, 19. yüzyıl milliyetçiliğinin önyargılı terimleriyle yorumlanmaması gereken karmaşık bir fenomendi. Doğuya doğru yerleşim, imparatorluğun etkisini Pomeranya ve Silezya'yı kapsayacak şekilde genişletti, tıpkı yerel, hâlâ çoğunlukla Slav olan yöneticilerin Alman eşleriyle evlilikleri gibi. Töton Şövalyeleri1226'da Masovia Dükü Konrad tarafından Prusyalıları Hristiyanlaştırmak için Prusya'ya davet edildiler. Töton Düzeninin (Almanca : Deutschordensstaat) manastır devleti ve daha sonraki Alman halefi Prusya Dükalığı devleti hiçbir zaman Kutsal Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olmadı.
Frederich Barbarossa'nın oğlu ve halefi Henry VI altında, Hohenstaufen hanedanı, VI. Bohemya ve Polonya feodal bağımlılık altındayken, Kıbrıs ve Küçük Ermenistan da saygılarını sundular. İber-Fas halifesi, Tunus ve Trablusgarp üzerindeki hükümranlık üzerindeki iddialarını kabul etti ve haraç ödedi. Avrupa'nın Charlemagne'den bu yana en güçlü hükümdarı olan Henry'nin gücünden korkan diğer Avrupa kralları bir ittifak kurdular. Ancak Henry, İngiliz kralı Aslan Yürekli Richard'a şantaj yaparak bu koalisyonu bozdu. Bizans imparatoru, Henry'nin Haçlı Seferi planını imparatorluğuna karşı çevireceğinden endişelendi ve Alamanikon beklenen istilaya karşı hazırlanmak için. Henry'nin ayrıca İmparatorluğu kalıtsal bir monarşiye dönüştürme planları vardı, ancak bu bazı prenslerin ve Papa'nın muhalefetiyle karşılaştı. İmparator aniden 1197'de öldü ve imparatorluğunun kısmi çöküşüne yol açtı.[58][59][60] Oğlu II. Frederich, zaten kral seçilmiş olmasına rağmen hala küçük bir çocuktu ve Sicilya'da yaşıyordu, Alman prensleri yetişkin bir kral seçmeyi seçti ve bu da Frederich Barbarossa'nın en küçük oğlunun ikili olarak seçilmesiyle sonuçlandı Swabia Philip ve Henry Aslan oğlu Brunswick Otto, kim taç için yarıştı. Philip, 1208'de özel bir kavgada öldürüldükten sonra, Otto Sicilya'yı da talep etmeye başlayana kadar bir süre galip geldi.
İmparatorluk ve Sicilya birliğinin yarattığı tehditten korkan III. Innocentius zaferinden sonra, Frederich iki diyarı ayrı tutma sözünü tutmadı. Almanya üzerine yürümeden önce oğlu Henry'yi Sicilya kralı yapmış olmasına rağmen, yine de gerçek siyasi gücü kendisine ayırdı. Bu, Frederich'in 1220'de İmparator olarak taç giymesinden sonra da devam etti. Frederich'in gücün yoğunlaşmasından korkan Papa, sonunda onu aforoz etti. Bir başka çekişme noktası, Frederich'in söz verdiği, ancak tekrar tekrar ertelediği Haçlı Seferiydi. Şimdi, aforoz edilmesine rağmen, Frederich 1228'de Altıncı Haçlı Seferi'ne liderlik etti ve bu, müzakerelerle ve Kudüs Krallığı'nın geçici olarak restorasyonuyla sona erdi.
İmparatorluk iddialarına rağmen, Frederick'in yönetimi, İmparatorluktaki merkezi yönetimin dağılması yönünde önemli bir dönüm noktasıydı. Sicilya'da modern, merkezi bir devlet kurmaya odaklanırken, çoğunlukla Almanya'da yoktu ve Almanya'nın laik ve dini prenslerine geniş kapsamlı ayrıcalıklar verdi: 1220 Confoederatio cum principibus ecclesiasticis'te, Frederick bir dizi regalia'dan vazgeçti. piskoposlar, aralarında tarifeler, madeni para ve tahkimat. 1232 Statutum in favorem principumçoğunlukla bu ayrıcalıkları laik bölgelere genişletti. Bu ayrıcalıkların birçoğu daha önce mevcut olmasına rağmen, şimdi, Frederick İtalya'ya konsantre olurken Alman prenslerinin Alplerin kuzeyinde düzeni korumalarına izin vermek için küresel olarak ve bir kez ve herkes için verildi. 1232 belgesi, ilk kez Alman düklerine, topraklarının sahipleri olan domini terræ olarak adlandırıldığını ve terminolojide de dikkate değer bir değişiklik olduğunu gösteriyordu.
Bohemya Krallığı, Orta Çağ boyunca önemli bir bölgesel güçtü. 1212'de Kral I. Ottokar (1198'den beri "kral" unvanını taşıyordu) imparator II. Frederich'ten bir Sicilya Altın Boğası (resmi bir ferman) çıkardı ve Ottokar ve onun soyundan gelenlerin kraliyet unvanını doğruladı ve Bohemya Dükalığı yükseltildi. bir krallığa. Bohem kralları, imparatorluk konseylerine katılım dışında Kutsal Roma İmparatorluğu'na karşı gelecekteki tüm yükümlülüklerden muaf tutulacaktı. IV. Karl, Prag'ı Kutsal Roma İmparatoru'nun koltuğu olarak belirledi.
1250'de II. Frederick'in ölümünden sonra, Alman krallığı oğlu IV. Conrad (1254 öldü) ve anti-kral, Hollandalı William (1256 öldü) arasında bölündü. Conrad'ın ölümünü, hiçbir kralın evrensel tanınma sağlayamadığı, prenslerin varlıklarını pekiştirmelerine ve hükümdarlar olarak daha da bağımsız hale gelmelerine izin veren Interregnum izledi. 1257'den sonra, taç, Guelph partisi tarafından desteklenen Cornwall'lı Richard ile Hohenstaufen partisi tarafından tanınan ancak Alman topraklarına asla ayak basmayan Kastilya'dan Alfonso X arasında çekişme oldu. 1273'te Richard'ın ölümünden sonra, Almanya Kralı I. Rudolf Hohenstaufen yanlısı küçük bir kontu seçildi. Habsburglar arasında kraliyet unvanına sahip ilk kişiydi, ancak hiçbir zaman imparator olarak taç giymedi. 1291'de Rudolf'un ölümünden sonra, Adolf ve Albert, hiçbir zaman imparator olarak taçlandırılmayan iki zayıf kraldı.
Albert 1308'de öldürüldü. Neredeyse hemen, Fransa Kralı IV. Philip, Romalıların bir sonraki Kralı seçilmesi için kardeşi Valois'li Charles için agresif bir şekilde destek aramaya başladı. Philip, Fransız Papa Clement V'nin (1309'da Avignon'da kurulan) desteğine sahip olduğunu ve imparatorluğu Fransız kraliyet evinin yörüngesine getirme umutlarının iyi olduğunu düşündü. Alman seçmenlere rüşvet verme umuduyla Fransız parasını cömertçe yaydı. Valois'li Charles, Fransız yanlısı Köln Başpiskoposu Henry'nin desteğine sahip olsa da, çoğu Fransız gücünün genişlemesini görmek istemiyordu, en azından Clement V. Karl'ın başlıca rakibi, Kont Palatine Rudolf gibi görünüyordu.
Ancak seçmenler, on yıllardır taç giymeyen bir imparator olmadan yaşayan büyük toprak kodamanları, hem Charles'tan hem de Rudolf'tan memnun değildi. Bunun yerine Lüksemburg Kontu Henry, kardeşi Trier Başpiskoposu Baldwin'in yardımıyla 27 Kasım 1308'de Frankfurt'ta altı oyla VII. ve bu nedenle bir uzlaşma adayı olarak uygundur. VII. Heinrich, 6 Ocak 1309'da Aachen'de kral ve 29 Haziran 1312'de Roma'da Papa V. Clement tarafından imparator olarak taç giydi ve fetret dönemi sona erdi.
13. yüzyıl boyunca, toprağın yönetilme biçimindeki genel bir yapısal değişiklik, Geç Orta Çağ'ı karakterize edecek aristokratik feodalizm pahasına siyasi iktidarın yükselen burjuvaziye doğru kaymasını hazırladı. Şehirlerin yükselişi ve yeni kentli sınıfının ortaya çıkışı, feodalizmin toplumsal, yasal ve ekonomik düzenini aşındırdı.[61] Kişisel görevler yerine para, tarımda ekonomik değeri temsil etmek için giderek daha yaygın bir araç haline geldi.
Köylülerin giderek toprak sahiplerine haraç ödemeleri istendi. Hâlâ birbirine çok bağlı olmalarına rağmen, "mülkiyet" kavramı, daha eski yargı biçimlerinin yerini almaya başladı. Topraklarda (İmparatorluk düzeyinde değil), güç giderek daha fazla bir araya geldi: Toprağın sahibi kim olursa olsun, diğer güçlerin türetildiği yargı yetkisine sahipti. Ancak, o zamanki yargı yetkisi, 15. yüzyıla kadar neredeyse var olmayan yasaları içermiyordu. Mahkeme uygulaması, büyük ölçüde geleneksel geleneklere veya örf olarak tanımlanan kurallara dayanıyordu.
Bu süre zarfında, bölgeler modern devletlerin öncüllerine dönüşmeye başladı. Süreç, çeşitli topraklar arasında büyük farklılıklar gösterdi ve en çok, eski Germen kabilelerinin topraklarıyla neredeyse aynı olan topraklarda, örneğin Bavyera'da gelişti. Emperyal ayrıcalıklarla kurulan dağınık topraklarda daha yavaştı.
12. yüzyılda Hansa Birliği, imparatorluktaki ve tüm Kuzey ve Orta Avrupa'daki kasaba ve şehirlerden oluşan tüccar loncalarının ticari ve savunmacı bir ittifakı olarak kendini kurdu. Baltık Denizi, Kuzey Denizi ve bağlantılı gezilebilir nehirler boyunca deniz ticaretine egemen oldu. Bağlı şehirlerin her biri, egemenliğinin yasal sistemini korudu, özgür imparatorluk şehirleri hariç, özgür imparatorluk şehirleri yalnızca sınırlı bir siyasi özerkliğe sahipti. 14. yüzyılın sonlarında, güçlü birlik, çıkarlarını gerekirse askeri yollarla dayatırdı.[62][63]
Kral seçimindeki zorluklar sonunda, IV. Karl'ın prosedürleri 1806'ya kadar geçerli kaldı. Bu gelişme muhtemelen imparator ve krallık (Kaiser und Reich ) arasında ortaya çıkan ikiliği en iyi şekilde sembolize ediyor. Altın Boğa ayrıca Kutsal Roma İmparatoru'nun seçilmesi için bir sistem ortaya koydu. Artık imparator, yedi seçmenin tümünün rızasıyla değil, çoğunluk tarafından seçilecekti. Seçmenler için unvan kalıtsal hale geldi ve onlara madeni para basma ve yargı yetkisini kullanma hakkı verildi. Ayrıca oğullarının imparatorluk dillerini – Almanca, Latince, İtalyanca ve Çekçe – öğrenmeleri tavsiye edildi.[64] IV. Karl'ın kararı tartışmalara konu oldu: bir yandan Hohenstaufen döneminin sona ermesinden sonra iç çatışmalara sürüklenen İmparatorluğun topraklarında barışın yeniden sağlanmasına yardımcı oldu; öte yandan, "merkezi otoriteye darbe çok açıktı".[65] Thomas Brady Jr., IV. Charles'ın çekişmeli kraliyet seçimlerini sona erdirmek olduğu görüşündedir (Lüksemburg Hanedanı'nın bakış açısına göre, Bohemya Kralı'nın daimi ve seçkin bir Seçmen statüsüne sahip olması avantajına da sahiptiler).[66][67] Aynı zamanda, Lüksemburg Hanedanı'nın İmparatorluğun ana toprakları ve hanedan üssü olarak Bohemya'yı kurdu. Bohemya'daki saltanatı genellikle ülkenin Altın Çağı olarak kabul edilir. Yine de Brady Jr.'a göre, tüm parıltılar altında bir sorun ortaya çıktı: hükûmet, Bohemya'ya gelen Alman göçmen dalgalarıyla baş edemediğini gösterdi ve bu da dini gerilimlere ve zulme yol açtı. Lüksemburg Hanedanı'nın imparatorluk projesi, Charles'ın oğlu Wenceslaus'un (1378-1419 Bohemya Kralı, 1376-1400 Roma Kralı olarak hüküm sürdü) altında durdu ve 150 yerel baron ailesinin muhalefetiyle karşılaştı.[68]
Gücün imparatordan uzaklaşması, Hohenstaufen sonrası kralların güçlerini sürdürme çabalarında da ortaya çıkıyor. Daha önce, İmparatorluğun gücü (ve maliyesi) büyük ölçüde İmparatorluğun kendi topraklarına, yani Reichsgut olarak adlandırılan, her zaman günün kralına ait olan ve birçok İmparatorluk Şehrini içeren topraklarına dayanıyordu. 13. yüzyıldan sonra, bazı kısımları İmparatorluğun 1806'daki sonuna kadar kalmasına rağmen, Reichsgut'un önemi azaldı. Bunun yerine, Reichsgut giderek yerel düklere, bazen İmparatorluk için para toplamak için, ancak daha sık sadık görevi ödüllendirmek veya dükler üzerinde kontrol sağlama girişimi olarak. Reichsgut'un doğrudan yönetimi artık ne kralın ne de düklerin ihtiyaçlarını karşılamıyordu.
Almanya'nın I. Rudolf'u ile başlayan krallar, güçlerini desteklemek için kendi hanedanlarının topraklarına giderek daha fazla güveniyorlardı. Çoğunlukla dağınık ve yönetimi zor olan Reichsgut'un aksine, bu bölgeler nispeten kompakttı ve bu nedenle kontrol edilmesi daha kolaydı. 1282'de I. Rudolf böylece Avusturya ve Steiermark'ı kendi oğullarına ödünç verdi. 1312'de Lüksemburg Hanedanı VII. Heinrich, II. Frederich'ten bu yana ilk Kutsal Roma İmparatoru olarak taç giydi. Ondan sonra tüm krallar ve imparatorlar kendi ailelerinin (Hausmacht) topraklarına güvendiler: Wittelsbach'lı IV. Louis (kral 1314, imparator 1328-47) Bavyera'daki topraklarına güveniyordu; VII. Henry'nin torunu Lüksemburglu IV. Karl, gücünü Bohemya'daki kendi topraklarından aldı. Bu nedenle, kral kendi topraklarında da böyle bir faydadan yararlandığından, bölgelerin gücünü güçlendirmek giderek kralın kendi çıkarınaydı.
İmparatorluğun "anayasa"sı, 15. yüzyılın başında hala büyük ölçüde kararsız kaldı. Yerel yöneticiler arasında sık sık kan davası olur. " Hırsız baron " (Raubritter) sosyal bir faktör haline geldi.[69][70]
Eşzamanlı olarak, Katolik Kilisesi, İmparatorlukta geniş kapsamlı etkileri olan kendi krizlerini yaşadı. Birkaç papalık davacısı (iki papa karşıtı ve "meşru" Papa) arasındaki çatışma yalnızca Konstanz Konseyi (1414-1418) ile sona erdi; 1419'dan sonra Papalık enerjisinin çoğunu Hussitleri bastırmaya yöneltti. Tüm Hristiyanlığı tek bir siyasi varlıkta birleştirme, Kilise ve İmparatorluğun önde gelen kurumları olduğu Orta Çağ fikri azalmaya başladı.
Bu sert değişikliklerle birlikte, 15. yüzyılda İmparatorluğun kendisi hakkında çok fazla tartışma ortaya çıktı. Geçmişten gelen kurallar artık zamanın yapısını yeterince tanımlamıyordu ve daha önceki Landfrieden'in acilen güçlendirilmesine ihtiyaç vardı.[71]
İmparatorluk ve Kilise'nin merkezi düzeyde eş zamanlı reformu vizyonu, tarihçi Thomas Brady Jr.'a göre "geniş bir vizyona ve 13. yüzyıldan beri bir Alman hükümdarında görülmeyen bir ihtişam duygusu". Ancak dış zorluklar, kendi kendine yapılan hatalar ve Lüksemburg erkek soyunun yok olması bu vizyonun gerçekleşmesini engelledi.[72]
III. Friedrich imparatorluktaki reform hareketi konusunda çok dikkatliydi. Saltanatının çoğu için reformu emperyal ayrıcalıklarına bir tehdit olarak gördü. Prensler boyun eğmeyi reddederse aşağılanmaya yol açabilecek doğrudan çatışmalardan kaçınırdı.[73] 1440'tan sonra, İmparatorluk ve Kilise reformu, yerel ve bölgesel güçler, özellikle de bölgesel prensler tarafından sürdürüldü ve yönetildi.[74] Bununla birlikte, son yıllarında, daha yüksek bir seviyeden harekete geçme konusunda daha fazla baskı vardı. Berthold von Henneberg, (imparatorluğun elini güçlendirmeden İmparatorluğu reforme etmek isteyen) reformcu prensler adına konuşan Mainz Başpiskoposu, Frederich'in Maximilian için imparatorluk seçimini güvence altına alma arzusundan yararlandı. Böylece, son yıllarında, esas olarak oğlu Maximilian'ın altında ortaya çıkacak olan İmparatorluk Reformu'nun ilk aşamasına başkanlık etti. Maximilian, doğal olarak imparatorluk ayrıcalıklarını korumak ve geliştirmek istemesine rağmen, reforma daha açıktı. Frederich 1488'de bir uzlaşma olarak Linz'e emekli olduktan sonra, Maximilian prensler ve babası arasında arabuluculuk yaptı. Frederich'in ölümünden sonra tek kuralı elde ettiğinde, prensler tarafından önerilen seçenekler arasında tarafsız bir yargıç olarak hareket ederek bu aracılık politikasını sürdürecekti.[75][76]
Reform için önemli önlemler Worms'daki 1495 Reichstag'da başlatıldı.
İmparatordan büyük ölçüde bağımsız olacak yeni bir organ olan Reichskammergericht tanıtıldı. Bunu finanse etmek için yeni bir vergi, Gemeine Pfennig başlatıldı.[77][78][79]
Maximilian, Reichskammergericht'e rakip yaratmak için 1497'de Viyana'da bulunan Aulic Council'i kurdu. Maximilian'ın saltanatı sırasında bu konsey popüler değildi. Uzun vadede, iki Mahkeme paralel olarak, bazen de birlikte işlev gördü.[80][81]
1500'de Maximilian, ilk kez 1501'de Nürnberg'de düzenlenen Reichsregiment (Seçmenler de dahil olmak üzere yirmi üyeden oluşan ve imparatorun veya temsilcisinin başkanı olduğu merkezi imparatorluk hükûmeti) adlı bir organ kurmayı kabul etti. Ama Maximilian yeni organizasyona içerledi, oysa Estates onu desteklemedi. Yeni organın siyasi olarak zayıf olduğu kanıtlandı ve gücü 1502'de Maximilian'a geri döndü.[82][83]
En önemli hükûmet değişiklikleri rejimin kalbini hedef aldı: Şansölye. Maximilian'ın saltanatının başlarında, Innsbruck'taki Mahkeme Kançılaryası, İmparatorluk Şansölyesi (kıdemli İmparatorluk şansölyesi Mainz'in seçmen-başpiskoposu altında olan) ile rekabet etti. Maximilian, Avusturya'nın Tirol kentindeki siyasi meseleleri ve İmparatorluk sorunlarını Mahkeme Kançılaryasına havale ederek, otoritesini kademeli olarak merkezileştirdi. Bu iki meclis 1502'de birleştirildi.[84] 1496'da imparator, Innsbruck'ta tüm kalıtsal topraklardan sorumlu olan bir genel hazine (Hofkammer ) oluşturdu. Viyana'daki hesap odası (Raitkammer) bu organa bağlı hale getirildi.[85] Paul von Lihtenştayn Yönetiminde, Hofkammer sadece kalıtsal toprakların işleriyle değil, aynı zamanda Alman kralı olarak Maximilian'ın işleriyle de görevlendirildi.[86]
1495 Worms Diyetinde, Roma Hukukunun Kabulü hızlandırıldı ve resmîleştirildi. Roma Hukuku, yerel yasalara aykırı olduğu durumlar dışında, Alman mahkemelerinde bağlayıcı hale getirildi.[87] Uygulamada, Alman hukuku alt mahkemelerde hala geçerli olmasına rağmen, Alman yerel hukukunun yerini büyük ölçüde alarak Almanya genelinde temel yasa haline geldi.[88][89][90][91] Yasal birliğe ulaşma arzusu ve diğer faktörlerin yanı sıra, evlat edinme, Antik Roma imparatorluğu ile Kutsal Roma İmparatorluğu arasındaki sürekliliği de vurguladı.[92] Hukuk sistemini reforme etme ve birleştirme konusundaki kararlılığını gerçekleştirmek için imparator, yerel yasaları ve gelenekleri geçersiz kılarak yerel yasal meselelere kişisel olarak sık sık müdahale etti. Bu uygulama, yerel yasaları korumak isteyen yerel meclisler tarafından genellikle ironi ve küçümseme ile karşılandı.[93]
Yasal reform, eski Vehmic mahkemesini ciddi şekilde zayıflattı (Vehmgericht veya Westphalia Gizli Mahkemesi, geleneksel olarak Charlemagne tarafından kurulduğu kabul edilir, ancak bu teori şimdi olası görülmemektedir.)[94][95] ancak 1811'e kadar tamamen kaldırılmayacaktı.[96][97]
Maximilian ve V. Karl (her iki imparatorun da kişisel olarak enternasyonalist olmasına rağmen), çağdaş hümanistler tarafından Reich ile sıkı bir şekilde özdeşleştirilen Ulus'un retorikini harekete geçiren ilk kişilerdi.[98][99] Maximilian ve hümanistlerinin teşvikiyle, ikonik manevi figürler yeniden tanıtıldı veya dikkate değer hale geldi. Hümanistler, Tacitus tarafından yazılan Germania adlı eseri yeniden keşfettiler. Peter H. Wilson'a göre, Germania'nın kadın figürü imparator tarafından Alman Ulusunun Kutsal Roma İmparatorluğu'nun erdemli pasifik anası olarak yeniden icat edildi.[100] Whaley ayrıca, daha sonraki dini bölünmeye rağmen, "Maximilian'ın saltanatı sırasında hem Maximilian'ın kendisi hem de ona yanıt veren hümanist yazarlar tarafından geliştirilen vatansever motiflerin ulusal bir siyasi kültürün çekirdeğini oluşturduğunu" öne sürüyor.[101]
Maximilian'ın saltanatı, imparatorluk meclisinin dikkate değer rolleri ve Bilge Wettin Seçmen Frederick'in şansölyeliği ile Alman ortak dilinin kademeli olarak ortaya çıkmasına da tanık oldu.[102][103] Maximilian tarafından bizzat III. Friedrich iletişimde devrim yarattı ve fikirlerin yayılmasına izin verdi. Daha merkezi ülkelerdeki durumun aksine, İmparatorluğun ademi merkeziyetçi yapısı sansürü zorlaştırıyordu.[104][105][106][107]
Terence McIntosh, erken modern Alman ulusunun başlangıcında I. Maximilian ve V. Karl tarafından izlenen yayılmacı, saldırgan politikanın (kendi başına Alman ulusuna özgü amaçları ilerletmemekle birlikte), Alman insan gücüne dayandığını ve aynı zamanda korkunç Landsknechte ve paralı askerler, komşuların Alman yönetimine bakışını etkileyecekti, ancak Almanya barış içinde olma eğilimindeydi.[108]
Maximilian, "250 yıl sonra hem yöneten hem de hüküm süren ilk Kutsal Roma İmparatoru" idi. 1500'lerin başında, ölümünden önceki son on yılda gücü zayıflamış olsa da, İmparatorluğun gerçek efendisiydi.[109][110] Whaley, mücadelelere rağmen, Maximilian'ın yönetiminin sonunda ortaya çıkan şeyin bir prens oligarşisi değil, güçlendirilmiş bir monarşi olduğunu belirtiyor.[111] Benjamin Curtis, Maximilian'ın toprakları için tam olarak ortak bir hükûmet oluşturamamasına rağmen (her ne kadar kançılarya ve mahkeme konseyi krallıklar arasındaki ilişkileri koordine edebilmiş olsa da), Avusturya'daki kilit idari işlevleri güçlendirdiğini ve mali konularla ilgilenmek için merkez ofisler oluşturduğunu düşünüyor. Siyasi ve adli meseleler - bu ofisler feodal sistemin yerini aldı ve profesyonelleşmiş memurlar tarafından yönetilen daha modern bir sistemin temsilcisi oldu. Yirmi yıllık reformlardan sonra, imparator eşitler arasında birinci konumunu korurken, imparatorluk, imparatorun gücü mülklerle paylaştığı ortak kurumlar kazandı.[112]
On altıncı yüzyılın başlarında, Habsburg hükümdarları Avrupa'nın en güçlüleri haline gelmişlerdi, ancak güçleri yalnızca Kutsal Roma İmparatorluğu'na değil, bir bütün olarak bileşik monarşilerine dayanıyordu.[113][114] Maximilian, güçlü bir çekirdek oluşturmak için (aynı zamanda doğuya doğru uzanırken) Burgonya topraklarını (eşi Burgonyalı Mary'den miras kalan) Avusturya topraklarıyla birleştirmeyi ciddi olarak düşünmüştü.[115] İspanya'nın Habsburg İmparatorluğu'na beklenmedik bir şekilde eklenmesinden sonra, bir noktada Avusturya'yı (bir krallığa yükseltildi) küçük torunu Ferdinand'a bırakma niyetindeydi.[116] Karl daha sonra Burgonya topraklarının çoğunu İspanyol şubesine verdi.[117]
Tikelcilik, İmparatorluğun merkezileşmesini engellerken, kapitalizmin erken dönem gelişmelerine yol açtı. Cenova ve Venedik, Hamburg ve Lübeck gibi İtalyan ve Hansa şehirlerinde, savaşçı tüccarlar ortaya çıktı ve denizcilik imparatorluklarına baskın ve ticarete öncülük etti. Bu uygulamalar 1500'den önce azaldı, ancak Portekiz, İspanya, Hollanda ve İngiltere'deki deniz çevresine yayılmayı başardılar ve burada "daha büyük, okyanus ölçeğinde öykünmeye neden oldular".[118] William Thompson, bu belirgin Avrupa olgusunun, kaynakları olmayan ve "büyüklük ve nüfus olarak küçük" olan İtalyan ve Hansa şehirlerinde, sosyal statüleri tüccarlardan çok daha yüksek olmayan yöneticilerin dikkat etmek zorunda kaldıkları için gerçekleştiği konusunda MN Pearson ile aynı fikirdedir. Böylece, savaşçı tüccarlar, devletin Babür veya diğer Asya krallıklarında kazanamadıkları zorlayıcı güçlerini elde ettiler - yöneticilerin tüccar sınıfına yardım etmek için çok az teşviki vardı, çünkü önemli kaynakları kontrol ettiler ve gelirleri karaya bağlıydı.[119]
1450'lerde Güney Almanya'daki ekonomik gelişme, Ulm, Regensburg ve Augsburg gibi şehirlerde bankacılık imparatorluklarına, kartellerine ve tekellerine yol açtı. Özellikle Fugger, Welser ve Baumgartner ailelerinin itibarıyla ilişkilendirilen Augsburg, erken kapitalizmin başkenti olarak kabul edilir.[120][121] Augsburg, 15. yüzyılın sonlarında ve 16. yüzyılın başlarında Kaiserliche Reichspost'un kurulmasından ve genişletilmesinden büyük ölçüde yararlandı.[104][122] Habsburg İmparatorluğu Avrupa'nın diğer bölgelerine yayılmaya başladığında bile, Maximilian'ın pek çok çabasını yürüttüğü Augsburg'a olan bağlılığı, imparatorluk kentinin 16. yüzyılın "erken kapitalizmin baskın merkezi" haline gelmesi anlamına geliyordu. Kutsal Roma İmparatorluğu içindeki en önemli postanenin yeri". Maximilian'ın zamanından itibaren, "ilk kıtalararası posta hatlarının terminalleri" Innsbruck'tan Venedik'e ve Brüksel'den Antwerpt'e kaymaya başladığında, bu şehirlerde iletişim sistemi ve haber pazarı yakınsamaya başladı. Fuggers ve diğer ticaret şirketleri en önemli şubelerini bu şehirlerde kurduklarından, Habsburgların İspanyol şubesinin 1557, 1575 ve 1607 iflasları Fuggers'a önemli ölçüde zarar verdi.[123] Dahası, "Hindistan'a ve Yeni Dünya'ya giden su yollarının keşfi, Avrupa'nın ekonomik kalkınmasının odağını Akdeniz'den Atlantik'e kaydırdı - vurgu Venedik ve Cenova'dan Lizbon ve Anvers'e kaydı. Sonunda Amerikan maden gelişmeleri Macar ve Tirol minerallerinin önemini azalttı. Avrupa kıtasının bağlantı noktası, büyüme potansiyeli sınırlı olan, öncelikle raylı ve kanallı sistemler şeklindeki amaca uygun kara ulaşımı zamanına kadar karayla çevriliyken, yeni kıtada ise limanlara bolca vardı.[124]
İmparatorluğun Hollanda kısmında, finans merkezleri emtia piyasalarıyla birlikte gelişti. On beşinci yüzyıldaki topografik gelişme, Antwerp'i bir liman kenti yaptı.[125] Maximilian'a karşı Flaman isyanlarından sonra sadık bir şehir olarak aldığı ayrıcalıklarla güçlenen şehir, Kuzey Avrupa'nın önde gelen liman kenti oldu ve "dünya ticaretinin dikkate değer bir %40'ının kanalı" olarak hizmet etti.[126][127][128] 1576 ve 1585'te Habsburg-İspanyol hükûmetiyle yaşanan çatışmalar, tüccarların Amsterdam'a yerleşmesine neden oldu ve sonunda Amsterdam'ın önde gelen liman kenti olarak yerini aldı.[129]
1516'da, geleceğin Kutsal Roma İmparatoru V. Karl'ın dedesi Aragon Kralı II. Ferdinand öldü.[130] Karl, annesi Kastilyalı Joanna ile birlikte İspanya'ya dönüşen bir birlik olan Kastilya ve Aragon'da saltanatını başlattı.
1519'da, zaten İspanya'da I. Carlos olarak hüküm süren Charles, imparatorluk unvanını V. Karl olarak aldı. Kutsal Roma İmparatorluğu, Charles'ın kardeşi Ferdinand'ın şahsında Habsburgların daha küçük bir koluna giderken, kıdemli dal İspanya'da hüküm sürmeye ve Charles'ın oğlu İspanya'nın II. Felipe'inin şahsında Burgonya mirasına devam edecekti. Bu sonuca birçok faktör katkıda bulunur. James D.Tracy'ye göre, "toprakları Aşağı Ülkelerden Sicilya'ya ve İspanya'dan Macaristan'a kadar kıtayı en çok işgal eden bir hanedanlığın" sürdürülmesini zorlaştıran şey, Avrupa uygarlığının çok merkezli karakteriydi.[131] Diğerleri dini gerilimlere, mali sorunlara ve Fransa ve Osmanlılar da dahil olmak üzere dış güçlerden kaynaklanan engellere işaret ediyor.[132] Daha kişisel bir düzeyde, Karl Alman prenslerini "garip ve içine kapanık karakteri ve Almanca dil becerilerinin eksikliği bu girişimi başarısızlığa mahkum eden" oğlu Philip'i desteklemeye ikna edemedi.[133]
Charles'ın Kutsal Roma İmparatorluğu'ndaki saltanatı başlamadan önce, 1517'de Martin Luther, daha sonra Reform olarak bilinecek olanı başlattı. İmparatorluk daha sonra dini hatlar boyunca bölündü, kuzey, doğu ve büyük şehirlerin çoğu - Strazburg, Frankfurt ve Nürnberg - Protestan olurken, güney ve batı bölgeleri büyük ölçüde Katolik kaldı.
Karl'ın saltanatının başlangıcında, başka bir Reichs alayı yeniden kuruldu (1522), ancak Karl buna yalnızca onun yokluğunda müsamaha edeceğini ve başkanının kendisinin temsilcisi olması gerektiğini ilan etti. V. Karl, 1521'den 1530'a kadar Almanya'da yoktu. 1500'lerin başında kurulana benzer şekilde, Reichs alayı, istikrarsız katılım ve prensler arasındaki farklılıklar nedeniyle imparatordan bağımsız bir federal otorite oluşturamadı. V. Karl, 1547'de Schmalkaldic Savaşı'nda Protestan prensleri yendi, ancak ivme kaybedildi ve Protestan mülkleri askeri yenilgiye rağmen siyasi olarak hayatta kalmayı başardı.[134] 1555 Augsburg Barışı'nda V. Karl, kardeşi Ferdinand aracılığıyla, yöneticilerin Katolikliği veya Lutheranizmi seçme hakkını resmen tanıdı.[135] 1555'te Paul IV papa seçildi ve Fransa'nın tarafını tuttu, bunun üzerine bitkin Karl sonunda bir dünya Hristiyan imparatorluğuna dair umutlarından vazgeçti.[136][137]
Almanya önümüzdeki altmış yıl boyunca görece barışın tadını çıkaracaktı. Doğu cephesinde, savaş Protestan prenslerle daha fazla uzlaşma anlamına gelse de, Türkler bir tehdit olarak görünmeye devam etti ve bu yüzden İmparator bundan kaçınmaya çalıştı. Batıda, Rheinland giderek Fransız etkisi altına girdi. Hollanda'nın İspanya'ya karşı isyanı patlak verdikten sonra, İmparatorluk tarafsız kaldı ve fiilen Hollanda'nın 1581'de imparatorluğu terk etmesine izin verdi. Bir yan etki, yukarı Ren'in çoğunu harap eden Köln Savaşıydı. İmparator III. Ferdinand, 1728'de Reichstag tarafından onaylanan bir karar olan 1653'te Hollanda tarafsızlığını resmen kabul etti.
Ferdinand 1564'te öldükten sonra, oğlu II. Maximilian İmparator oldu ve babası gibi Protestanlığın varlığını ve zaman zaman onunla uzlaşma gereğini kabul etti. Maximilian'ın yerine 1576'da klasik Yunan felsefesini Hristiyanlığa tercih eden ve Bohemya'da izole bir varlık yaşayan Rudolf II geçti. Katolik Kilisesi Avusturya ve Macaristan'da kontrolü zorla yeniden ele geçirdiğinde harekete geçmekten korkmaya başladı ve Protestan prensler buna üzüldü.
İmparatorluğun gücü, Rudolf'un 1612'de ölümüyle keskin bir şekilde kötüleşti. Bohemyalılar İmparator'a isyan ettiğinde, hemen sonuç, İmparatorluğu harap eden Otuz Yıl Savaşları (1618-48) olarak bilinen bir dizi çatışma oldu. Fransa ve İsveç de dahil olmak üzere yabancı güçler, çatışmaya müdahale etti ve İmparatorluk gücüyle savaşanları güçlendirdi, ancak aynı zamanda kendileri için önemli miktarda toprak ele geçirdi.
İmparatorluğun gerçek sonu iki yüzyıl boyunca gelmedi. Otuz Yıl Savaşlarını sona erdiren 1648'deki Westphalia Barışı, Kalvinizm'e izin verdi, ancak Anabaptistler, Arminianlar ve diğer Protestan topluluklar hala herhangi bir destekten yoksun kalacak ve İmparatorluğun sonuna kadar zulme uğramaya devam edeceklerdi. Habsburg İmparatorları, Avusturya ve başka yerlerdeki kendi mülklerini sağlamlaştırmaya odaklandı.
II. Viyana Kuşatması'nda (1683), Polonya Kralı III. Jan Sobieski Ordu, Polonya-Litvanya Topluluğu'nun üçte biri ve Kutsal Roma İmparatorluğu'nun üçte ikisi kuvvetleriydi.
XIV. Louis'in yükselişiyle, Habsburg'lar, İmparatorluk içinde topraklara sahip olan Prusya'nın yükselişine karşı koymak için esas olarak kalıtsal topraklarına bağımlıydı. 18. yüzyıl boyunca Habsburg'lar, İspanya Veraset Savaşı (1701-1714), Lehistan Veraset Savaşı (1733–1735) ve Avusturya Veraset Savaşı (1740- 1748). Avusturya ve Prusya arasındaki Alman ikiliği, 1740'tan sonra imparatorluk tarihine egemen oldu.
1792'den itibaren Fransız Devrim Savaşları, imparatorluğun çeşitli bölgeleriyle aralıklı olarak savaş halindeydi.
Alman medyatizasyonu, 1795 ile 1814 yılları arasında, Fransız Devrimi döneminin ikinci yarısında ve ardından Napolyon Döneminde meydana gelen bir dizi medyatizasyon ve sekülerleşmeydi. "Arabuluculaştırma" denen bu kavram bir imparatorluk mülkünün topraklarını diğerine ilhak etme, çoğu zaman ilhak edilen bazı hakları bırakma süreciydi. Örneğin, İmparatorluk Şövalyelerinin mülkleri, 1803'te sözde Rittersturm'da büyük bölgesel devletler tarafından fiilen ele geçirildikten sonra, 1806'da resmi olarak medyatikleştirildi. "Sekülerleşme", bir devlette piskopos veya diğer dini figürlerin etkisinin ortadan kalkmasıdır.
İmparatorluk, 6 Ağustos 1806'da, son Kutsal Roma İmparatoru II. Franz'ın (1804'ten, Avusturya İmparatoru I. Franz) Fransızlar tarafından Austerlitz'de Napolyon'un askeri yenilgisinden sonra tahttan çekilmesiyle dağıldı. Napolyon, İmparatorluğun çoğunu bir Fransız uydusu olan Ren Konfederasyonu olarak yeniden düzenledi. Franz'ın Habsburg-Lorraine Hanedanı imparatorluğun çöküşünden sağ çıktı ve Avusturya İmparatorları ve Macaristan Kralları olarak hüküm sürmeye devam etti ve Habsburg imparatorluğunun I. Dünya Savaşı sonrasında 1918'deki nihai dağılmasına kadar hüküm sürdü.
Ren Napolyon Konfederasyonu, Napolyon Savaşlarının sona ermesinin ardından 1815'te yeni bir birlik olan Alman Konfederasyonu ile değiştirildi. Prusya, 1871'de Prusya liderliği altında Avusturya ve İsviçre dışındaki Almanca konuşulan bölgeleri birleştiren Alman İmparatorluğu'nun öncüsü olan Kuzey Alman Konfederasyonu'nu kurduğunda 1866'ya kadar sürdü. Daha sonrasında bu devlet modern Almanya'ya dönüştü.
Kutsal Roma İmparatorluğu'nun monarşi statüsünü bugüne kadar koruyan tek prens üye devletleri, Lüksemburg Büyük Dükalığı ve Lihtenştayn Prensliği'dir. Almanya'da eyalet olarak hala var olan tek Özgür İmparatorluk Şehirleri Hamburg ve Bremen'dir. Kutsal Roma İmparatorluğu'nun diğer tüm tarihi üye devletleri ya feshedildi ya da cumhuriyetçi hükûmet sistemlerini benimsedi.
Kutsal Roma İmparatorluğu bugünkü birçok devlet gibi merkezi bir devlet değildi. Düzinelerce, hatta yüzlerce farklı kurumun bir araya gelmesinden oluşuyordu. Bunlar arasında krallıklar,[138] dükalıklar, kontluklar, piskoposluklar, manastırlıklar vardı, bunların hepsi topluca prenslikler olarak bilinir. Aynı zamanda direkt olarak imparator tarafından yönetilen bölgeler de vardı. İmparator hiçbir zaman sınırsız şekilde kontrol sahibi olmadı, yetkileri çok sayıda yerel kuruluş tarafından sınırlandırılmıştı.
Orta Çağ'ın sonlarından itibaren Kutsal Roma İmparatorluğu yerel güçlerin birbirleriyle egemenlik için mücadele ettikleri gevşek bir birlik oldu. Orta Çağ'ın Fransa ve İngiltere gibi diğer imparatorluklarıyla karşılaştırıldığında imparatorların ülkesi üzerinde kontrol kazanmakta başarılı olamadıkları görülür. Tam tersine birçok imparator iktidardaki konumunu güvenceye alabilmek için yerel yöneticilere, soylulara ve piskoposlara giderek daha çok otonomi vermek zorunda kalmıştır. Bu süreç 11. yüzyılda imparator ataması konusunda yaşanan Atama Kavgası (Investitura) ile başladı ve 1648'deki Vestfalya (Westphalia) Anlaşması ile bir sonuca bağlandı. Birçok imparator otoriteyi merkezileştirme girişiminde bulunduysa da, sürekli Papalığın ve imparatorluk içindeki prenslerin direnişiyle karşılaştılar.
İmparatorluk diyeti içinde temsil edilen bölgeler ki bunların sayısı Vestfalya Anlaşması sırasında 300 kadardı, birçoğu "küçük devletler" (Almanca: "Kleinstaaterei") denilen birkaç kilometre kareyi geçmeyen, ve/veya birbirine bitişik olmayan bölgelerden oluşuyordu. Bu yüzden imparatorluğa sık sık "yamalı bohça" (Almanca: "Flickenteppich") deniyordu. Eğer bir birimin feodal kanuna göre kendi üstünde imparatordan başka bir birim yoksa, yani direkt imparatorun altındaki bir vassallık ise o birim Reichsstand (imperial estate, imparatorluk devleti) olarak nitelenirdi. İmparatorluk devletleri şunlardan oluşuyordu:
Olası imparator önce Roma kralı olarak seçilirdi. (Latince: Rex Romanorum; Almanca: König der Römer) 9. yüzyıldan itibaren Alman kralları seçildi ve en önemli beş soyun liderleri (Lorraine Düklüğünden Sal Frankları, Frankonya'dan Ren Frankları, Saksonlar, Bavyeralılar ve Svabyalılar) arasından seçildiler. İmparatorluğun en önemli dük veya piskoposu Roma kralı seçilirdi. İmparator IV. Karl 1356'da çıkardığı "Altın Ferman" (Almanca: "Goldene Bulle") ile elektörlüklerin sayısını yedi olarak sınırladı: Bohemya krallığı, Ren Palatinate Elektörlüğü, Saksonya Düklüğü, Brandenburg Elektörlüğü ve Cologne, Mainz ve Trier başpiskoposlukları. Otuz Yıl Savaşları sırasında Bavyera Dükalığına sekizinci, Braunschweig-Lüneburg dükalığına (konuşma dilinde Hanover) da dokuzuncu elektörlük verildi. Ayrıca Napolyon savaşları sonucunda elektörlükler yeniden düzenlendi, fakat yeni elektörlükler imparatorluk dağılana kadar oy kullanamadı. Elektörülüğe aday olanın var olan elektörlere toprak ya da maddi imtiyazlar sunması gerekiyordu.
Roma kralı seçilen kişin teorik olarak Papa tarafından taç giydirilmesini talep edebilirdi. Ancak birçok durumda kralın önce yıllar süren başka bazı sorunları halletmesi gerekiyordu: isyancı Kuzey İtalya'daki çatışmaları veya Papa ile yaşadığı çekişmeyi dindirmek gibi.
İmparator erkek ve soylu bir aileden olmak zorunda idi. İmparatorun Katolik olmasını zorunlu kılan bir yasa yoktu ama elektörlerin çoğu dinlerine çok bağlı olduklarından hiçbir zaman bir Protestan imparator seçilmedi. İmparator ya da elektörlerin hangi düzeyde Alman olması gerektiği de tartışmalı bir konuydu. Orta Çağ'da, bazı krallar ve imparatorlar Alman kökenli değildi, ancak Rönesans'tan sonra Alman soyundan gelmek adeta bir gereklilik haline geldi.[139]
İmparatorluk diyeti (Reichstag veya Reichsversammlung) bugünkü meclisler gibi bir yasama meclisi değildi, üyelerinin karar verme hakları yoktu ve müzakere amacıyla toplanmış bir merkezi foruma benziyordu.[140] Diyet teorik olarak imparatorun üstünde idi. 3 organdan oluşurdu:
İmparatorluğun iki mahkemesi vardı: Reichshofrat (Aulic Konseyi) ve 1495'teki reform ile kurulan Reichskammergericht (İmparatorluk Daire Mahkemesi). İmparatorluk daire mahkemesinin yapısı hem Kutsal Roma İmparatoru hem de İmparatorluğa tabi devletler tarafından belirlenmekteydi. Bu mahkemeye İmparator, her zaman soylu bir aristokrat olan başyargıcı, birkaç bölüm başyargıcını ve diğer bazı küçük yargıçları atardı.[141]
Aulic Konseyi, hem İmparatorluk Daire Mahkemesi ile birlikte hem de kendi başına, devletle ilgili pek çok adli anlaşmazlığa bakardı. Eyaletlerdeki İmparatorluk Daire Mahkemesi, kamu barışının ihlali, keyfi haciz veya hapis davaları, hazineyi ilgilendiren davalar, İmparator'un kararnamelerinin veya İmparatorluk Diyeti tarafından kabul edilen yasaların ihlali, İmparatorluğun birinci dereceden kiracıları(imparatorluğun yüksek dereceli asilzadeleri) veya farklı hükümdarların tebaaları arasındaki mülkiyet anlaşmazlıkları ve son olarak, Aulic Konseyi'ne giden cezai suçlamalar ve imparatorluk tımarlarıyla ilgili meseleler hariç olmak üzere, İmparatorluğun birinci dereceden kiracılarına karşı açılan davaları kapsamaktaydı. Aulic Konseyi, imparatorlara beklentileri karşılayamayan yöneticileri görevden alma imkânı bile tanıyordu.[142][143]
İmparatorluk reformunun bir parçası olarak 1500 yılında altı imparatorluk çemberi oluşturuldu, 1512'de bunlara dört çember daha eklendi. Bunların çoğunluğu imparatorluk içindeki devletlerin savunma, vergi, para basma, kamu güvenliği gibi amaçlarla yapılmış bölgesel gruplardı. Her çemberin Kreistag denilen kendi meclisleri (çember diyeti) vardı ve çemberin ilişkilerini koordine eden bir veya daha fazla yöneticisi vardı. Bütün imparatorluk bölgeleri bu çemberler içinde değildi. Bohemya Krallığı ve İsviçre Konfederasyonu bu çemberlerin dışında olduğu gibi, kuzey İtalya'daki imparatorluk fiefleri, imparatorun şövalyelerine ait topraklar ve Jever Lordluğu gibi diğer bazı küçük bölgeler de çemberlerde değildi.
Kutsal Roma İmparatorluğu ordusu (Almanca Reichsarmee, Reichsheer veya Reichsarmatur; Latince exercitus imperii) 1422'de oluşturuldu ve Napolyon Savaşlarının hemen öncesinde ortadan kalktı. İmparatora ait olan İmparator ordusu (Kaiserliche Armee) ile karıştırılmamalıdır. İmparatorluk ordusu daimi bir ordu değildi ve tehlike durumlarında yerel askerî birliklerin bir araya getirilmesi ile oluşturulurdu.[144] Askerî birlikler imparatordan daha çok kendi yerel ittifaklarına sadıktılar.
Mahkemelerden Reichshofrat (Aulic Konsili) Viyana'da idi. Reichskammergerich ise kalıcı olarak Wetzlar'a taşınana kadar Worms, Augsburg, Nürnberg, Regensburg, Speyer ve Esslingen'de idi.
İmparatorluk Diyeti (Reichstag) ise kalıcı olarak Regensburg'a taşınana kadar Paderborn, Bad Lippspringe, Ingelheim am Rhein, Diedenhofen (şimdiki Thionville), Aachen, Worms, Forchheim, Trebur, Fritzlar, Ravenna, Quedlinburg, Dortmund, Verona, Minden, Mainz, Frankfurt am Main, Merseburg, Goslar, Würzburg, Bamberg, Schwäbisch Hall, Augsburg, Nürnberg, Quierzy-sur-Oise, Speyer, Gelnhausen, Erfurt, Eger (şimdiki Cheb), Esslingen, Lindau, Freiburg, Köln, Konstanz ve Trier gibi pek çok şehirde toplandı. Kutsal Roma İmparatorluğunun hiçbir zaman bir başkenti olmadı. İmparator genellikle istediği yerden ülkeyi yönetirdi. Buna imparatorluk tahtı denirdi. Taht değişik şehirlerde olmuştur: Aachen (794'ten sonra), Münih (1328-1347 ve 1744-1745), Prag (1355-1437 ve 1576-1611), Viyana (1438-1576, 1611-1740 ve 1745-1806) ve Frankfurt (1742-1744).
Elektörler tarafından yapılan imparatorluk seçimi genellikle Frankfurt'ta yapılırdı ama Augsburg, Rhens, Cologne ve Regensburg'da da yapılmıştır. 16. yüzyıla kadar Kutsal Roma İmparatoru olarak seçilen kişilere Roma'da Papa tarafından taç giydirilirdi, diğer kralların taç giydirme törenleri ise Ravenna, Bologna ve Reims'ta da yapılırdı.
Kutsal Roma İmparatorluğu için genel nüfus rakamları son derece belirsizdir ve çok çeşitlidir. Cermen İmparatorluğunun 20 milyon kadar nüfusu olabilir.[150] Daha sonraki İmparatorluğun siyasi parçalanması göz önüne alındığında, bu tür rakamları derleyebilecek hiçbir merkezi kurum yoktu. Yine de, Otuz Yıl Savaşları'nın demografik felaketinin, 17. yüzyılın başlarındaki İmparatorluğun nüfusunun 18. yüzyılın başlarındakine benzer olduğu anlamına geldiğine inanılıyor; Bir tahmine göre, İmparatorluk 1750 yılına kadar 1618 nüfus seviyesini geçmedi.[151]
17. yüzyılın başlarında, seçmenler kendi yönetimleri altında şu sayıda İmparatorluk tebaasını elinde tutuyorlardı:[152]
İspanyol Habsburgları, seçmen olmasalar da, 17. yüzyılın başlarında Burgonya Çevresi ve Milano Dükalığı'nda 3 milyondan fazla kişiyle Avusturya Habsburglarından sonra İmparatorluk içinde en yüksek ikinci tebaa sayısına sahipti.
Peter Wilson, İmparatorluğun nüfusunun 1700'de 25 milyon olduğunu tahmin ediyor ve bunların 5 milyonu İmparatorluk İtalya'sında yaşıyordu. 1800'e gelindiğinde, İmparatorluğun nüfusunun 29 milyon (İtalya hariç) olduğunu ve 12.6 milyonunun da Avusturyalılar ve Prusyalılar tarafından İmparatorluğun dışında tutulduğunu tahmin ediyor.[155]
18. yüzyılın ilk on yılı için Avusturya Savaş Arşivlerinin aşırı cömert çağdaş tahminine göre, İmparatorluğun -Bohemya ve İspanyol Hollanda'sı dahil- 28 milyona yakın bir nüfusu vardı ve aşağıdaki gibi bir dağılım vardı:[156]
Alman demografik tarihçiler geleneksel olarak Kutsal Roma İmparatorluğu'nun 1871 veya 1914'te Almanya sınırları içindeki varsayılan nüfusa dayalı nüfus tahminleri üzerinde çalışmışlardır. Daha yeni tahminler daha az eski ölçütler kullanır, ancak bunlar varsayım olarak kalır. 1870'de Almanya'nın sınırlarına dayanan bir tahmin, 1600 civarında 15-17 milyonluk bir nüfus verir, 1650'de (Otuz Yıl Savaşlarının ardından) 10-13 milyona düşmüştür. Erken modern İmparatorluğun nüfusuyla ilgili tahminler üzerinde çalışan diğer tarihçiler, nüfusun 1650'ye kadar 20 milyondan 16-17 milyona düştüğünü öne sürüyorlar.[157]
1800 için güvenilir bir tahmin, İmparatorluk için 27-28 milyon nüfus verir (bu noktada 1797 Campo Fornio Antlaşması'nda kalan Alçak Ülkeleri, İtalya'yı ve Ren'in Sol Kıyısını çoktan kaybetmiştir) aşağıdaki gibi genel bir dağılım gösterir.[158]
Resmi olarak İmparatorluğun bir parçası olan İtalyan devletleri için de çok sayıda tahmin bulunmaktadır:
17. yüzyıl başlarında nüfusa göre İmparatorluk İtalya'sı devletleri[159] | |
---|---|
Devlet | Nüfus |
Milano Dükalığı | 1,350,000 |
Savoy Dükalığı | 1,200,000 |
Ceneviz Cumhuriyeti | 650,000 |
Toskana Büyük Dükalığı | 649,000 |
Parma ve Piacenza Dükalığı | 250,000 |
Modena ve Reggio Dükalığı | 250,000 |
Gorizia ve Gradisca Kontluğu | 130,000[160] |
Lucca Cumhuriyeti | 110,000 |
Toplam | y. 4,600,000 |
18. yüzyıl sonlarında nüfusa göre İmparatorluk İtalya'sı devletleri[161] | |
---|---|
Devlet | Nüfus |
Savoy Dükalığı | 2,400,000 |
Milano Dükalığı | 1,100,000 |
Toskana Büyük Dükalığı | 1,000,000 |
Ceneviz Cumhuriyeti | 500,000 |
Parma ve Piacenza Dükalığı | 500,000 |
Modena ve Reggio Dükalığı | 350,000 |
Lucca Cumhuriyeti | 100,000 |
Toplam | y. 6,000,000 |
Yıllarına göre İmparatorluğun en büyük şehirleri veya kasabaları:
1555 yılına kadar imparatorlukta Katolik Kilisesi tek resmi dindi. İmparator da hep Katolik'ti.
1555 yılında Augsburg Barışı ile Lütercilik, 1648'deki Vestfalya Barışı ile Kalvinizm de resmi olarak tanınan dinler oldular. Bu iki Protestan mezhebi resmi olarak kabul edilmişti ama bunların dışında da Anabaptizm ve Arminyanizm gibi mezhepler de imparatorluk çapında yasa dışı şekilde varlıklarını sürdürüyorlardı. Anabaptizm farklı mezheplerde ortaya çıkarak Mennonitler, Schwarzenau Brethren, Hutteritler, Amişler ve çok sayıda başka grubu da bünyesinde barındırmıştır.
Augsburg Barışı'ndan sonra Cuius regio, eius religio adı verilen bir sisteme geçilmiştir. Bu durumda İmparatorluğun topraklarının resmi dini o toprağın yöneticisinin dini olarak kabul ediliyordu. Vestfalya Barışı, bir bölgenin resmi dininin, “normal bir yıl” olarak kabul edilen 1 Ocak 1624'te ne ise o olmasını şart koşarak bu ilkeyi yürürlükten kaldırmıştır. Bu tarihten itibaren, bir hükümdarın başka bir dine geçmesi, onun tebaasının da din değiştirmesini gerektirmemiştir.[169]
Buna ek olarak, Katolik bir hükümdarın Protestan tebaası ya da tam aksinin o tarihte sahip oldukları haklar güvence altına alınmıştır. Bir bölgenin resmi dininin mensupları kamusal ibadet hakkından yararlanabilirken diğerleri (kulesi ya da çanı olmayan şapellerde) özel ibadet hakkına sahip olmuştur. Teorik olarak, hiç kimse dini nedenlerle ayrımcılığa uğramayacak ya da ticaretten, zanaattan ya da kamusal defin işlemlerinden men edilmeyecekti. Böylece ilk kez, imparatorluktaki Hristiyan kiliseleri arasındaki ayrımın kalıcı olduğu kabul edilmiştir.[169]
İmparatorlukta bir Yahudi azınlığı da bulunuyordu. Kutsal Roma İmparatorları tüm imparatorluk Yahudilerini koruma ve vergilendirme hakkına sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Bununla birlikte, özellikle Birinci Haçlı Seferi ve on altıncı yüzyıldaki din savaşları sırasında Yahudilere yönelik büyük çaplı katliamlar da gerçekleştirilmiştir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.