Remove ads
Antik Çağ'daki bir krallık ve tarihsel bölge Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Kolhis ya da Kolhis Krallığı (Lazca: K'olxa, Gürcüce: კოლხა k'olh'a, კოლხიდა k'olh'ida, კოლხეთი k'olh'eti ya da ეგრისი egrisi, Urartuca: Qulha), Karadeniz'in doğu kıyılarında, bugünkü Gürcistan'ın batısında kurulmuş Antik Çağ krallığıdır.
Kolhis Kolhis ეგრისი (Egrisi) K'olxa/კოლხა Kolhis Krallığı | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
MÖ 1350-MÖ 164 | |||||||||
Kolhis'in güney sınırları, Reditus Decem Millium Graecorum'dan, 1815 | |||||||||
Başkent | Aia, Fasis | ||||||||
Hükûmet | Monarşi | ||||||||
Mapa | |||||||||
| |||||||||
Tarihçe | |||||||||
| |||||||||
Yüzölçümü | |||||||||
• Toplam | 44785 km2 | ||||||||
Para birimi | "Kolhetis tetri" (Kolhis akçesi) | ||||||||
| |||||||||
Günümüzdeki durumu |
Kolhis kültür alanı kuzeyde günümüz Rusya'sının Karadeniz kıyılarından, batıda tarihî Canik Bölgesi'ne denk düşen Ordu ilini içine alarak doğuda Gürcistan'ın İç Kartli Bölgesi'nden güneyde Çoruh'un güney kesimlerine dek uzanan coğrafyayı kapsar.[3][4] Günümüzde Gürcistan sınırları içinde kalan doğu kesimi verimli ovası, gelişime ve etkileşime müsait konumuyla daha hızlı gelişirken, batıda günümüz Türkiyesi'nin Doğu ve Orta Karadeniz bölümlerinin bir kısmını kapsayan batı kesimi dağlık, uçurumlarla dolu arazisi ve doğal sur görevi yapan sık ormanlık alanlar sebebiyle herhangi bir merkezî otoritenin bölgeye ulaşması zorlaştığı için Trabzon, Giresun, Ordu civarında yaşayan Kolh kabileleri bağımsız, kısmen dış dünyadan izole bir yaşam biçimi sürdürüp kabile şeflerinin yönetimi altında, kralsız yaşamışlardır. Bu yüzden Kolhis coğrafyası doğuda Fasis ve batıda Pontus da denilen Türkiye'nin Doğu Karadeniz coğrafyası olmak üzere iki bölümde incelenebilmektedir.[5]
Ulaşılmaz coğrafî konumu ve gücü Kolhis'i antik dünyanın efsanelerinin odak noktası haline getirmiştir. Mitolojide Kolhis diyarı kuzeyde, antik dünyanın sonu olarak bilinen Kafkas Dağları ile sınırlanıyordu. Bu dağlar Orta Doğu mitolojilerinin efsanevî dağı olan Kaf Dağı'nı bünyesinde barındırıyordu. Dünyayı taşıyan sütunlardan olan bu dağlar, yanarak küle dönüşen ve küllerinden yeniden dirilen efsanevî Anka Kuşu'nun yurdu olarak biliniyordu. Ayrıca Yunan mitolojisinde Kolhis, Güneş'in doğduğu diyardı ve Helios muhteşem gün doğumu sarayını bu ülkede kurmuştu. Adına Antik Dünya'nın Yedi Harikası'ndan biri olan Rodos Heykeli'nin dikildiği Güneş Titanı Helios, Kolhis krallarının atası kabul ediliyordu. Helios 4 atın çektiği savaş arabasıyla gökyüzündeki yolculuğuna Kolhis'ten başlıyordu. İnsanoğlunun dostu, Güneş'ten ateşi çalarak insanoğluna verdiği için cezalandırılan Prometheus, Kafkas Dağları'nda zincire vurulmuştu. Prometheus'un acı çekmesi için her gün karaciğerini parçalayan kartal aynı zamanda Kolhis'in gücünün simgesi olan Altın Post'u koruyan Kolhis Ejderhası'nın da kardeşiydi.
Antik Kolhis inanışının temeli Güneş (Mjora) ve Ay (Tuta) idi. Güneş kültü inanışın merkeziydi, Kolhis Kralı Güneş'in soyundan geliyor, Güneş'in oğlu olarak kabul ediliyordu.[6] Pazar günü Kolhis dilinde Mjaçxa: “Güneş Günü” anlamına geliyor, bu günde sadece Güneş'e ibadet ediliyordu.[7] Kolhis'te bu derece gelişmiş olan Güneş Kültü ve bu diyarın zenginliği söylentileri Antik Yunanistan halkını etkilemiş -ve Olimpos Tanrılarından biri olmayan- Güneş Helios, Kolhis'le özdeşleştirilmişti. Arkeolojik buluntularda da Azak Denizi'nin doğu kıyısında MÖ 5. yüzyıla tarihlenen ve üzerinde “Ben Kolhis'te bulunan Tanrı Apollon'un -Güneş'in- kuluyum.” yazılı eserlere rastlanmıştır.[8]
Yine Kolhis Ay kültüne ithafen Kolhis prensesi Midia, mitolojide Ay Tanrıçası Hekate'nin rahibesidir. Hatta farklı kaynaklarda Midia, bizzat Ay Tanrıçası Hekate ile Güneş'in oğlu Aietes'in kızıdır. Kolhis Kralı Aietes'in kız kardeşi Büyü Tanrıçası Kirke'nin de, Kolhis'te -Ay Tanrıçası için kutsal sayılan- söğüt koruluğunda bir mezarlığı vardır.[9] Efsanevi kadın savaşçılar olarak bilinen -bazı mitologların Kolhisli Ares olarak andığı- Savaş Tanrısı'nın kızları ve Ay Tanrıçası'nın rahibeleri Karadenizli Amazonlar da bu topraklardandır.[10][11][12][13][14][15]
Antik Çağ'da güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıkan Kolhis'in gücü ve zenginliği antik dünyanın dikkatini çekmiş ve bu zenginliği ele geçirmek isteyen Yunanlarla, zenginliği vermek istemeyen Kolhislilerin mücadelesini anlatan "Argonautika” Altın Post Efsanesi'ne konu olmuştur. Kaynak olarak Apollonius Rhodius'un işlediği, Valerius Flaccus'un geliştirerek aktardığı efsanenin pek çok farklı versiyonu bulunmaktadır, efsanenin Kolhisli kahramanları ve farklı bir versiyonu aşağıda kısaca anlatılmaktadır.
Güneş soylu oldukları için Kolhislilerin gözleri açık renkli ve parlaktır. Böylece ömürlerinde birbirlerini görmemiş olsalar bile yabancı topraklarda karşılaştıklarında gözlerindeki bu farklılıktan dolayı aynı kökenden geldiklerini anlarlar.
Aietes: Güneş'in oğlu kabul edilen Kolhislilerin efsanevi kralı. Yaşadığı çağda dünyanın en güçlü kralıdır. Asırlar boyu Kolhis krallarının atası olarak kabul edilmiş, tarihi kaynaklarda da Kolhislilerin başına geçen kralın Aietes soyundan olduğu belirtilmiştir. Euryale, Harpe, Lyke, Menippe, Thoe gibi pek çok Amazon onun uğruna çarpışarak ölmüştür.[16]
Medea: Güneş soylu, Kolhislilerin Kralı Aietes'in kızı, Kolhis prensesi, Ay rahibesidir; hatta “Ay” onun lakaplarından biridir. Büyü, zehir ve ilaç yapımı konusunda ustadır. Doğu Karadeniz'deki kadının etkili olduğu toplum yapısını yermek için, hayatı manipüle edilip çarpıtılmıştır.
Kirke: Güneş soylu, Aietes'in kız kardeşi, büyü tanrıçasıdır. Aiaia Adası'nda yaşamaktadır. Kolhis orijinli büyücü de yeğeni Medea gibi karanlık bir karakter olarak yansıtılmıştır.
Perses: Güneş soylu, Aietes'in erkek kardeşi, Kolhis Kralıdır. Taht için Aietes ile mücadeleye girmiş bu yüzden pek çok Amazonu karşısına almıştır.[17]
Paflagon: Aietes'in yeğeni, Kirke'nin oğlu. Antik Çağ'da Sinop yöresini kapsayan Paflagonya Bölgesi adını bu kahramandan almıştır.[18]
Absyrtos: Güneş soylu, Aietes'in oğlu, Kolhis prensi. Altın Post'un çalınması sonrasında canından olmuştur. Fakat ölümüyle ilgili pek çok farklı anlatım mevcuttur. Karadeniz'de akarsulara ve kentlere onun adı verilmiştir: Apsaros.
Halkiope: Güneş soylu, Aietes'in kızı, Kolhis prensesi.
Medus: Kolhis Kralı Aietes'in torunu, Medea'nın oğludur. Kolhis'ten, Orta Doğu'ya gelmiş burada atalarının Güneş kültünü yayarak yörede kurulacak Med İmparatorluğu'nun temelini atmış ve bu imparatorluğa adını vermiştir.[19]
Bu yarı mitolojik kahramanları Gürcü yazar Otar Çiladze Yolda Bir Adam Gidiyordu adlı eserinde birer roman kişisi olarak kurgulamıştır.
Efsane Yunanistan'da bir şehir olan Aiolhos'un kralı Pelias ile tahtın kendi hakkı olduğunu iddia eden İason arasında başlar. İason, Kral Pelias'tan, kendi hakkı olan tahtı talep eder, Pelias da tahtı bir şartla kendisine bırakacağını, eğer güneşin doğduğu diyar olan Kolhis'e gidip, Güneş'in oğlu Kral Aietes'ten altın postu alıp getirirse kral olabileceğini söyler. Fakat İason, pek çok gemiyi batırmakla ün yapmış Karadeniz dalgaları, kıyılarında yaşayan savaşçı kabilelerin varlığı ve erkekler gibi savaşan Amazon kadınlarından dolayı Kolhis topraklarına tek başına gidemeyeceğinin farkındadır. Bu yüzden Yunanistan'ın her bir tarafından aralarında dünyanın en güçlü erkeği Herkül (Herakles), Peleus (Aşil'in babası), Argos, Orpheus gibi pek çok kahramanın da katıldığı ordusuyla birlikte Kolhis'e doğru yola çıkar. O zamana kadar Ege ve Akdeniz'in sakin sularında yelken açan Yunanlar Karadeniz'in devasa dalgalarına, korkutucu fırtınalarına şahit olurlar. Sinop kıyılarını geçince Karadeniz'in savaşçı kabileleriyle, savaşçı Amazonların topraklarını, ailenin geçimini sağlayan erkek gücüyle yapılabilen işleri yapabilen Karadeniz kadınlarını görürler.[20] Çok geçmeden başkent Aia'ya varırlar. Ardından Hephaistos'un inşa ettiği Kolhis krallarının muhteşem sarayını görürler.
Kolhislilerin kralı Aietes, Yunanları karşısında görünce hiç de sevinmez çünkü Truva Kralı Laomedon (Truva savaşlarındaki Hektor ve Paris'in büyükbabası) Karadeniz'e hiçbir Yunanın geçmesine izin vermeyeceğine dair Aietes'e söz vermiştir. Kral Aietes, Yunanlara gelme niyetlerini sorar. İason, tahtını geri alabilmesi için altın posta ihtiyacı olduğunu eğer bu isteğini yerine getirirse Aietes'e minnettar kalacağını anlatır. Bunun üzerine Kolhislilerin Kralı öfkeyle, ellerini ve dillerini kesmeden önce Yunanların ülkesini terk etmesini söyler. Tahtın kendi hakkı olduğu ve altın postu almak için haklı olduğu konusunda Kral Aietes'e dil döken İason, uzun uğraşları sonunda kralı anlaşma konusunda ikna eder. Aietes de kendisine ancak ve ancak Kolhis'in ateş püsküren boğalarını boyunduruk altına alıp, bu boğalarla Savaş Tanrısının tarlalarını sürerse, ardından bir ejderhanın dişlerini toprağa ekip bu dişlerden çıkacak savaşçıları yenerse altın postu vereceğini söyler. Elbette bunları Güneş Tanrısı'nın oğlu olan Kral Aietes'ten başka bir kimsenin yapabilmesi mümkün değildir. Kendisi de bunun farkında olan İason bu görevleri nasıl yerine getireceğini düşündüğü sırada Olimpos Tanrıları'nın yardımı ulaşır. Aşk Tanrısı Eros oku ile Kolhis Prensesi Midia'yı kalbinden vurur ve İason'a aşık eder. İason'a aşık olan prenses, kendisine altın postu ele geçirmek için yardım edeceğini ama karşılığında onu da kendisiyle birlikte Yunanistan'a götürmeye söz vermesini ister. İason, prensesin teklifini kabul eder. Midia vücuda sürüldüğünde ne ateşin, ne bir mızrağın, ne de okun vücuda zarar veremeyeceği bir ilacı, İason'a gönderir. İason hemen ilacı vücuduna sürerek görevleri yapmaya koyulur. Ateş püskürten boğalara boyun eğdirir, bunlarla Savaş Tanrısı Ares Ovası'nı sürer ve toprağa ektiğinde çıkan savaşçıları da yener. Hileyle bunları yaptıktan sonra sanki bunları kendi bileğinin gücüyle yapmış gibi Kral Aietes'in karşısına çıkıp altın postu isteyince Kral Aietes, İason'a kendi kızı Prenses Midia'nın yardım ettiğini anlar, sinirlenir ve Yunan kahraman ordusuna dönerek hepsini öldüreceğini geldikleri gemiyi de Karadeniz'in dibine göndereceğini söyler. Bunun üzerine Yunanlar altın postu gizlice çalarak bir an önce Kolhis'ten kaçmaya karar verirler. Midia Yunanlara altın postun saklandığı Ares'in Kutsal Korusu'nun yolunu gösterir. Fakat bu sefer aşılması gereken daha da büyük bir engel karşılarına çıkar. Ares Korusu'nda altın postu koruyan ateş saçan devasa bir ejderha vardır. Midia ejderhayı da yaptığı bir ilaçla uyutur. İason da meşe ağacında asılı duran postu alır ve hemen Kolhis'ten kaçmaya başlarlar. Fakat durumu fark eden savaş tanrısının rahipleri hemen krala haber gönderirler. Güneşin oğlu Aietes hemen bir ordu hazırlar, komutan olarak da oğullarından birini görevlendirir ve Yunanların peşinden gönderir. Tuna Nehri ağzında Kolhisliler, Yunanları yakalasalar da, bir anlaşmaya varılacağı sırada Yunan İason, Kolhis prensini sırtından hançerler ve öldürür.[21] Sonrasında Yunanların kaçışı devam eder ve neticesinde Yunanistan'a varırlar. Ülkelerine ve krallarına eli boş dönmekten utanan Kolhis ordusu da bugünkü Hırvatistan İstria kıyılarına yerleşerek burada çoğalırlar ve Pula adı verilen şehri kurarlar.[22]
Herodot, Kolhislileri Eski Mısır ırkı olarak görüyordu. Herodot, eski Mısırlılar ve Etiyopyalılarla birlikte Kolhislilerin, erkek sünnetini başlatan ilk milletlerden olduğunu ve bu geleneğin Kolhislilere Firavun Sesostris'in ordusunun bir kalıntısından miras kaldığını iddia etmiştir (III Senusret). Herodot şöyle yazıyor: “Çünkü Kolhislilerin Mısırlı olduğu çok açıktır; ve ne söyleyebilirim ki başkalarından duymadan önce bunu kendim not etmiştim. Bu fikir aklıma geldiğinde iki halka da sordum Kolhisliler Mısırlıları, Mısırlıların Kolhislileri hatırladığından daha iyi hatırladılar; Mısırlılar Kolhislilerin Sesostris'in ordusunun bir parçası olduğunu söylediler. Kendim bunu her iki milletin de koyu tenli ve kıvırcık saçlı olmasından tahmin etmiştim ancak bu diğer milletlerin de bu şekilde görünmesi sebebiyle bir mana teşkil etmemektedir ama benim daha güçlü bir kanıtım Kolhisliler'in Mısırlılar ve Etiyopyalılarla birlikte daha ilk başlardan beri sünnet olan tek milletler arasında olduğudur.”
Bu tarihsel iddialar Herodot'un hiçbir zaman ne Kolhis ne de Mısır'a gitmemiş olması ve hiçbir Mısır ordusunun Kafkasya'nın güneyindeki Asur, Hitit, Urartu ve Mitanni gibi güçlü devletleri aşarak Kafkasya'ya ulaşamayacağı gibi nedenler sebebiyle modern tarihçiler tarafından reddedilmektedir.[23]
Kolhis ile ilgili ilk yazılı kaynaklar MÖ 8. yüzyıla tarihlenen Urartu Kralı II. Sarduri dönemine ait kitabelerdir.[24] Bu kitabelerde Urartu Krallığı'nın, Kolhis sınır kabileleriyle giriştiği savaşlar anlatılmaktadır. Aynı yüzyıla ait bir başka kayıt ise Yunan şair Eumelos'a aittir; Eumelos yazılarında Kolhis ülkesinden söz etmektedir.[25] MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru ise Urartu, Frigya, Lidya ve İyonya'ya ciddi zararlar veren Kimmerler, Kolhis'in de parçalanmasına sebep olmuşlardır.[26] Bu parçalanma Kolhis Krallığı'nın egemenlik alanını daraltmış MÖ 7. yüzyıldan itibaren Büyük ve Küçük Kafkaslarla sınırlandırmıştır. Batıda Rize, Trabzon, Giresun ve Gümüşhane'deki kabileler krallıktan, kralın otoritesinden bağımsız yaşamışlardır. MÖ 6. yüzyılda bu kabileler Pers egemenliğine girseler de Pers işgali bu dağlık, ormanlık ve izole yerlerde çok fazla hissedilmemiştir.
Kolhis ile ilgili MÖ 5. yüzyıla ait kayıtlar ise Tarihin babası Herodot ve Tıbbın babası Hipokrat'tan gelmektedir. Herodot Kolhis'teki ileri keten dokumacılığından ve silahlarından bahsederken, Hipokrat da soluk benizli (beyaz tenli) ve kalın sesli olduklarından bahsetmiştir.[27] MÖ 5. yüzyılın sonlarında ise Anadolu'nun kuzeydoğu kıyılarında (Ordu, Giresun, Trabzon) yaşayan bağımsız kabilelerle ilgili en önemli tarihi kaynak Ksenofon'un “Anabasis” (Sefer/On binlerin dönüşü) isimli eseridir. Babil yakınlarında Pers kralıyla savaştıktan sonra Karadeniz üzerinden Yunanistan'a dönmeyi planlayan askerler yeterli gemi ve teçhizat tedarik edilene kadar Karadeniz Bölgesi'nde Makronların yanında konaklamışlardır. Sonraki dönüş yolculuklarında Kolhlarla karşılan Ksenofon'un birlikleri, Güney Kolhis Savaşı'nda yerli topluluğu mağlup eder. Ksenofon da bu süre zarfında yerel kabilelerle ilgili gözlemlerini kaleme almış; yörede tüketilen ürünleri, savaştığı kabileleri, bu kabilelerin adetlerini ve dış görünüşlerini aktarmıştır. Ksenofon'un aktarımına göre Gümüşhane'deki Dril kabilesiyle, Trabzon ve Giresun'daki kabilelerle savaşlar yapılmıştır. Ksenofon bu bölgeleri Kolhis Krallığı'nın yönetimi dışında bağımsız yaşayan; fakat etnik olarak Kolhi olan kabileler olduklarını aktarmıştır.[28] Merkezi Kafkasya'da bulunan krallığın zenginliği ve gücüyle ilgili söylentiler de duyan Ksenofon, Fasis Bölgesi'ne saldırmayı önermiş fakat askerlerini buna ikna edememiştir.
MÖ 4. yüzyıla gelindiğinde Makedon kral Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'na son vermesiyle zaten yarı bağımsız olan kabileler tam bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Hatta İskender'in ölümünden sonra Kolhis'te pek çok sahte Makedonya sikkesi basılarak Orta Avrupa'ya kadar piyasaya sürüldüğü bilinmektedir.[29]
MÖ 2. yüzyılda Trabzon'da adına bastırılmış sikkeler bulunan “Akos” isimli bir Kolhis kralından bahsedilse de bu dönemle ilgili detaylı bilgi yoktur. Bu ve takip eden yüzyılda Kolhis Krallığı'nın merkezi otoritesi zayıflamış neticede yerini daha batıda Halys (Kızılırmak) havzasında Canik (Tzanika) civarında filizlenen yeni bir güç olan Pontus Krallığı'na bırakmıştır. Yine Antik Kolhis kralları gibi Mithra (Güneş'ten) ismini alan Mithradates Eupator ile Tzan kabileleri tek bayrak altında birleşmiş ve Roma'ya karşı çıkılan seferler Karadeniz kabilelerini antik Yunanistan'ın fethine kadar götürmüştür. Böylece çoğu Roma İmparatorluğu'na ait olmak üzere 1.000.000 kilometrekarelik alan kontrol altına alınmış ve yarım milyona yakın insanın ölümüne sebep olacak savaşlar yaşanmıştır. MÖ 67 yılında Pompey, Karadeniz ordusunu yenilgiye uğratmış ve bu son savaşta Roma'ya karşı savaşmayan Kolh ülkesindeki Trabzon şehrine serbest şehir statüsü verilmiştir.[30] Mithradates de bu son yenilgisiyle Kolhis'e (Fasis Bölgesi) sığınmıştır. MÖ 65 yılında İberya (Gürcistan) üzerinden Kolhis'e gelen Pompey, burada kendisine direnen Laz lider Oltak'ı yenerek esir almış fakat yerlilerin davranışlarından çekindiği için Karadeniz'de kalmayarak güneye doğru yoluna devam etmiştir. MÖ 47 yılında ise Jül Sezar, Zela'da (Bugün Tokat'ın ilçesi Zile) Karadeniz kabilelerini son kez yenilgiye uğratmış ve “Geldim, gördüm, yendim...” sözleriyle Karadeniz'deki Roma hakimiyetini kesinleştirmiştir. Böylece Ordu, Giresun, Trabzon, Rize gibi şehirler 1300 yıl sürecek Roma hakimiyetine girmiş, Kolhis de bir daha hiçbir zaman bu toprakları kontrolü altına alamamıştır. “Divide et İmpera”: Böl ve yönet politikasını çok iyi uygulayan Roma İmparatorluğu ve daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Karadeniz kabilelerini kendi dinlerine çekerek kontrol altında tutmak için kaleler ve kiliseler yapmış, neticede 1300 yıllık bu Roma hakimiyeti yerli kabilelerin Romalılaşması (Rumlaşması) sonucunu doğurmuştur. Kolhis ise MS 100'lü yıllarda yerini ardılı olan Lazika Krallığı'na bırakmıştır.
Kolhlar Kafkasya'ya Orta Tunç Çağı döneminde yerleşmiştir.[31] Karadeniz'in güney doğu kıyısı boyunca yaşayan Kolhis boylarının nihai birleşmesinin MÖ 13. yüzyılda gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bu tarihlendirme eski Asur kaynakları ve Türkiye'nin kuzeydoğu kıyısından Gürcistan'ın batı kıyılarına dek uzanan bölgede keşfedilmiş arkeolojik kalıntılar tarafından doğrulanmaktadır. Kolhis kültürünü oluşturan boyların birleşme ve güçlenme dönemi Altın Post'u arayan Argonotlar gibi Antik Yunan efsanelerine yansımıştır. Eski Doğu kaynaklarında Kolh etnik adlandırmasına ilk kez MÖ 12-10. yüzyıllara tarihlenen Asur kralı I. Tiglat-Pileser'in yazıtında rastlanmaktadır. Doğu Karadeniz kıyısında 13. yüzyılın sonunda ortaya çıkan boylar birliği ileriki dönemde Kolhis Krallığı'nı oluşturdu.[32] MÖ 8. yüzyılda Urartular tarafından bu devlet Kolha olarak biliniyordu. Urartu kaynaklarında genel valilerden, yani kraliyet memurlarından söz edilmesi krallıkta doğu tipi bir devlet idaresi şeklinin yürütüldüğüne işaret etmektedir. Güneydoğu Karadeniz'in Çoruh havzasında yer alan İldamusi kenti devletin başkentidir.
Başkent İldamusi'nin etki alanı Doğu Karadeniz kıyılarının geniş topraklarına yayıldı. Kolhis Krallığı, Diaohi ve Urartu devletleri ile sürekli olarak savaşmıştır. Kolha ve Urartu, Diaohi topraklarını aralarında paylaştılar. Bu tarihten sonra Kolha ve Urartu komşu oldular. Aynı dönemde krallıkta büyükbaş hayvancılık ve demir metalurjisi üst düzeye ulaşmıştır. MÖ 8. yüzyıl Kolhis'in altın çağı olarak kabul edilir. Kolhis bu dönemde Urartu'nun kuzey bölgelerini ilhak etti ancak MÖ 750–748 ve 744–742 yıllarında Urartu kralı II. Sarduri ile yapılan savaşlardan sonra İldamusi kraliyet şehri de dahil olmak üzere birçok eyaletini kaybetti. Daha sonraları Kolhis MÖ 730–720'de Kimmerler ve İskitler tarafından istila edildi. Kimmer ve İskit istilasından sonra Batı Gürcistan'da ortak düşmana karşı birleşen birkaç siyasi birim olduğu tahmin edilmektedir.
MÖ 720'li yıllardan itibaren, Kolha'nın düşüşünden sonra Kolhis boylarının bir kısmı güneydoğu Karadeniz bölgesine bugünkü Trabzon bölgesine yerleşti ve devletin yönetim merkezi günümüz batı Gürcistan'ın kuzeyine taşındı. MÖ 7-6. yüzyıllarda burada Herodot'un yakın doğunun büyük imparatorlukları Med ve Ahameniş İmparatorluğu ile birlikte zikrettiği antik çağın güçlü devletlerinden biri olan Kolhis Krallığı kuruldu.[33] Krallık, Rioni nehri boyunca bugünkü Kolhis Ovası'nda bulunuyordu ayrıca modern yerleşim bölgeleri Dablagomi ve Vani toprakları da krallığa bağlıydı.
Kolhis topraklarının gelişmiş ekonomisi, elverişli coğrafi ve doğal koşulları Kolhis kıyılarını kolonileştiren Miletli Grekler için Kolhis'i özellikle çekici bir ticaret rotası kılıyordu. MÖ 6-5. yüzyılarda Fasis, Gienossa, Dioscuria gibi ticari liman kentleri kuruldu. Bunlar arasında tüm Kolhis'deki en zengin Grek tüccar sınıfı ve elitinin yaşadığı Fasis şehri büyük öneme sahiptir daha sonra da Batı Gürcistan'ın gelişmesinde bu rolünü yitirmedi (Fasis Akademisi). Ayrıca diğer önemli şehirler arasında Suriumi (Vani), Sairhe, Dablagomi gelmektedir ve ülkenin iç kesiminde daha sonraki Lazika döneminde ortaya çıkacak zengin bir bölge olan Muhurisi'nin bulunduğu arazide (yaklaşık olarak Rioni ve Tshenistskali arasındaki ova bölgesi) yer aldığı düşünülen büyük bir yerli şehrinden bahsedilmektedir. Bu şehir eski bir Yunan mitine göre güneşin doğduğu dünyanın en doğu yeri ve bilinen antik dünyada yapılabilecek "en uzak yolculuk" noktası olarak kabul ediliyordu. Kolhis toprakları Büyük İskender'in fethettiği toprakların ötesinde Makedon İmparatorluğu'nun doğu sınırında bulunuyordu. Fasis ve Dioskuria ticari oligarkların hakim olduğu muhteşem Grek şehirleriydi ancak eylemleri zaman zaman Kolhis'in iç bölgelerinde yaşayan henüz Grek kültürüne asimile olmamış Kolhis boyları tarafından tepkiyle karşılanmaktaydı. Dönemin en büyük medeniyetlerinden biriyle kurulan temas Kolhis'deki kültürel ve ekonomik gelişmeyi hızlandırdı. Kolhis'de bu dönemde büyük bir ticari sınıf halihazırda bulunuyodu. Ayrıca iç pazarı ve uluslararası ticareti genişletme çabaları sürdürülmekteydi. Kolhis'in en yakın siyasi-kültürel ve ekonomik ilişkiye sahip olduğu devlet Kırım Yarımadası'nda kurulmuş Grek Bosporos Krallığı'dır. Kırım'da yapılan kazılarda aynı döneme ait tapınaklarda Kolhis tetrilerinden oluşan bir hazine ve ayrıca üzerinde Yunanca "Colchos" isminin kazınmış olduğu bir amfora keşfedilmiştir.
Kolhis'in zengin seçkinlerinin Grek yaşam sitilini benimsemiş oldukları düşünülmektedir. Çoğunlukla Vani'de (ayrıca Abhazya'da) bulunan lüks malikanelerde inanılmaz derecede zengin bir tabakanın yaşamış olduğu düşünülmektedir. Bu Kolhis boy liderleri Grek kaynaklarında Skeptuhi olarak adlandırılmaktadır. Arkeolojik materyallerden Grek kıyafetlerinin, takılarının, araç gereçlerinin, isimlerinin ve konutlarının yüksek tabakanın karakteristik özelliği olduğu görülmektedir.
MÖ 6. yüzyılda krallık düştü ve Ahameniş İmparatorluğu'na tabi oldu. Güney Kolhis'te yaşayan boylar (Tibarenler, Mosinikler, Makronlar, Moshiler ve Marlar) İran'ın 19. satraplığına dahil edilirken, kuzey boyları ise "gönüllü" hediyelerle her beş yılda bir İran sarayına 100 kız ve 100 erkek köle göndererek yönetimlerini sürdürdüler. Kolhis'de Ahameniş İmparatorluğu'nun etkisi Kolhis'in kendi başarılı ekonomisi ve imparatorluğun yayıldığı geniş cografyalardaki farklı bölgelerle kurulan ekonomik ve ticari birlikler Kolhis topraklarının sosyo-ekonomik gelişimini hızlandırdı. Sonuç olarak, Kolhis boylarının zamanla Pers boyunduruğunu kırmış ve bağımsızlıklarını yeniden sağlamış oldukları görülmektedir. 5. yüzyıla gelindiğinde Fasis, Dioskuria gibi şehirler gelişme gösterdi. İlk İberya Kralı I. Parnavaz ve ona bağlı Kolhis Eristavisi Kuci döneminde dış politikada büyük başarılar elde edildi. Bu döneme ait arkeolojik buluntular keskin mülki farklılaşma gösterir. Krallık Aieti'nin soyundan gelen bir hanedan üyesi tarafından yönetilmekteydi. Krallık Skeptuhi adı verilen valilerce idare edilen bölgelere ayrılmıştı. Skeptuhi merkezlerinden biri Vani idi.
Kolhis Krallığı MÖ 4-3. yüzyıllarda gitgide zayıfladı. Pers İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra yaklaşık olarak MÖ 302 yılında Kolhis'in doğu toprakları İberya Krallığı'na bağlandı ve buralarda Gürcüleşme süreci yaşandı. Strabon'un aktardığına göre Kolhis bu dönemde büyük ölçüde deniz kıyısı boyunca uzanan toprakları kapsıyordu. Kolhis, Skeptuhiler tarafından yönetilen birkaç küçük prensliğe bölündü. M.Ö 3. yüzyılın bilinen Kolhis kralı Ake'dir ve kendi ismiyle Lisimahos tipi madeni paralara benzer bir madeni para bastırmıştır. MÖ 3-1. yüzyıllarda Kolhis uluslararası ticaretle uğraşmayı sürdürüyordu. Hem kent hem de dağlık halk ticarete dahil olmuştur. Antik çağın tarım biçimi uygulanmaya çalışılmış ve Grek tipi amforalar gibi çanak çömlekler üretilmiştir.
Kolhis, MÖ 101 yılında Pontus Kralı VI. Mithridates'in başlattığı işgale kadar bağımsızlığını korudu. VI. Mithridates'e karşı MÖ 83 yılında bir isyan patlak verdi ve yerine büyük oğlu Mitridate tahta geçti. Dioskuria merkez ilan edildi. Kısa süre sonra babasına komplo kuran Mitridate cezalandırıldı. Bu arada Kolhis'in isyanı VI. Mithridates'in batıda Roma'ya karşı sefer düzenlemesini engelledi. Üçüncü Mithridatis Savaşı sırasında VI. Mithridates kısa bir süre hüküm sürecek olan oğlu Mahare'i Kolhis kralı olarak atadı. MÖ 65 yılında Mithridates'in yenilgisinden sonra Kolhis Roma generali Pompey'in Kafkasya seferi sırasında işgal edildi.[34] Mithridates'e bağlı Skeptuhiler, Pompey'in esirler listesinde kral olarak bahsedilen Oltaki de dahil olmak üzere sert bir direniş gösterdi. Oltake sonunda esir alındı ve Pompey'in zafer kutlaması için diğer kral-prenslerle birlikte Roma'ya tutsak olarak götürülürken Mithridates yanlısı Skeptuhilerden Orkozi Pompey'e karşı bir savaşı yönetmiş ancak daha sonra Svaneti dağlarına çekilmiştir. Pompey yerli bir yönetici olan Aristarkus'u tahta çıkardı. Kolh Aristarkus kendi adına para bastırdı ve Roma'ya bağlı vasal bir kral olarak 12 yıl hüküm sürdü.
VI. Mithridates'in oğlu II. Farnakis, Sezar'ın Mısır sarayında patlak veren bir darbeyle uğraşmasından yararlandı ve zaferi kısa sürse de Sezar'ın gönderdiği Gnaeus Domitius Calvin'i yenerek Kapadokya'nın bir bölümünü, Ermenistan ve Kolhis'i ele geçirdi. Farnakis'in varisi I. Polemon yönetiminde Kolhis Bosporos Krallığı'nın bir parçasıydı. I. Polemon'un ölümünden (MÖ 8) sonra ikinci eşi Pontuslu Pitodorida Bosporos tahtının elinden alınmasına rağmen Kolhis'in ve Pontus'un yönetimini elinde tuttu. Oğlu ve halefi Pontuslu II. Polemon (MS 38-62), İmparator Neron tarafından tahttan çekilmeye zorlandı ve hem Pontus hem de Kolhis önce Roma'nın Galatya Eyaleti'ne (MS 63) ve daha sonra ise Kapadokya Eyaleti'ne (MS 81) dahil edildi. Kıyıdaki Fasis, Dioscuria ve diğer Grek yerleşimleri MÖ 60-40 yıllarında yapılan savaşlardan beri tam olarak toparlanamadı ve bölgenin ekonomik ve siyasi merkezi Trabzon oldu.[35]
Roma hakimiyeti kıyı boyunca yer alan büyük kalelerin ele geçirilmesine rağmen zayıftı. MS 69 yılında Aniket önderliğinde Pontus ve Kolhis halkı Romalılara karşı başarısızlıkla sonuçlanan büyük bir isyan düzenledi. Savaşçı Svan ve Heniohi boyları tarafından ova ve kıyı bölgelerine sık sık baskınlar düzenleniyordu. Kolhlar bir saygı göstergesi olarak Roma'ya temsili bir haraç ödüyordu ancak MS 30'lu yıllardan itibaren Kolhis topraklarının iç kesimlerinde dağlık ve komşu bölgelerden göç eden nüfusu birleştirerek kendi krallık-prensliklerini kurdular ve büyük ölçüde bağımsızlıklarını korudular. Güneyden kuzeye doğru Mahelonlar, Heniohlar, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler ve Zygii tarafından kurulmuş krallık-prenslikler hüküm sürdü.[36]
Hristiyanlık Kolhis'de 1. yüzyılın başlarında yayılmaya başladı. Geleneğe göre Hristiyanlık havariler Andreas, Yurtsever Simun ve Mathias tarafından ilk olarak yayılmaya başlamıştır. 3. yüzyıl mezar yapılarındaki değişiklikler muhtemelen Hristiyan etkisinden kaynaklanıyordu.[37] Hristiyanlığın yayılışına rağmen Helenistik, yerel Pagan inançları ve Mitraizm MS 4. yüzyıla kadar varlığını yaygın biçimde sürdürmeye devam etti. Kırım Gotları 253'te yeni bir yurt arayışında Kolhis'e saldırdı ancak saldırıları Pitsunda'da bulunan Roma garnizonu tarafından püskürtüldü. 3-4. yüzyıllarda yerel krallıkların çoğu yavaş yavaş Lazika kralları tarafından tek bir devlet çatısı altında birleştirilerek Lazika Krallığı kuruldu.
Antik Kolhis toplumunda yerel soylu sınıfın yönetimi altında kabileler federasyonu şeklinde örgütlenen bir ulus yapısı vardı. Büyük ailelerden oluşan kabileler, asa taşıyanlar “Skeptuhi”ler (şef) tarafından yönetiliyordu. Skeptuhi denilen bu yerel şefler bazen kabileler birliğini sağlayan bir “Mapa”nın (Kral) yönetimi altında birleşiyor, bazen de bir krala bağlı olmadan kendi kabile topraklarında hüküm sürüyorlardı. Hükümdar (Mapa) kabileler birliğini sağladığından yüce bir makamla özdeşleştiriliyor ve Kolhis soyunun en yüksek rütbesi olan “Güneş'in Oğlu” olarak görülüyordu.[38] Kabile şefleri de kendi yönetimleri altındaki topraklarda hem korunaklı olduğu için, hem de Güneş'e daha yakın olabilmek için tepeler üzerinde, kulelerde, yüksek yerlerde yaşıyorlar bu şekilde bir çeşit “Güneş Rahibi” sıfatıyla yöneticilik yapıyorlardı.
Halk, pek çok kabileden oluştuğu ve her kabile de kendi şefi tarafından yönetildiği için, kabile statüleri özerklik hatta bazen bağımsızlık arz ediyor, bir kabilenin aldığı karar bir diğer kabileyi bağlamayabiliyordu. Zira Driller, Mahoroniler ve kıyıda yaşayıp adı bilinmeyen diğer Kolhi topluluklar gibi Tzan kabilelerinin krallıktan bağımsız şekilde yaşamaları bu duruma örnek teşkil etmektedir.
Kolhisliler, toplum olarak doğudaki İberler (Gürcüler) ve kuzeydeki Kuban (Kuzey Kafkasya) Abhaz, Çerkes ve Çeçen topluluklar ile akrabadır.
Dış görünüş olarak ise Antik Çağ'ın Kolhislileri, soluk benizli (beyaz tenli), vücutlarına çeşitli motiflerle dövmeler yapılmış şekilde tasvir edilmişlerdir.[27] Ayrıca Tzanlar keten kumaşından giysiler giyiyorlar, savaş halinde de ağaç ya da deri başlıklar takıyorlar, ağaç ya da tabaklanmamış deriden kalkanlar, tek ya da çift ağızlı baltalar, kılıçlar, kısa ya da Ksenofon'un tasvirine göre ancak çok kuvvetli insanların taşıyabileceği uzunlukta mızraklar taşıyorlardı.[39] Anabasis'te bu kabilelerin öldürdükleri düşmanlarının kafalarını keserek farklı ritüeller içeren bir savaş dansı yaptıklarından ve bir antlaşma yapacakları zaman da kendilerinden bir eşya verip karşılığında bir eşya alarak tanrıların huzurunda anlaştıkları bir adetten bahsetmektedir.
Kolhis aile yapısında kadın önemli bir yere sahipti. Karadeniz kadınının ailedeki bu konumu Altın Post Efsanesi'ne yansımış, efsanede erkek gibi güçlü Karadeniz kadınının ailenin geçimini sağlamak için tüm gücüyle çalıştığından bahsedilmiştir.[20] Karadeniz kadınlarını baz alan Amazon savaşçılar efsanesi hatta bu savaşçıların Kolhis Krallığı'nda çıkan bir iç savaşta ordularıyla Kral Aietes'in tarafını tutmaları,[40] Kolhis'teki arkeolojik buluntular arasında “Büyük Ana” motifli pek çok buluntuya rastlanılması ve paralardan heykelciklere kadar pek çok eser motifinde kadının ön planda olması bölgede kadının öneminin ve Ana Tanrıça kültünün göstergeleridir. Ve Yunan mitolojisinde de Kolhis Prensesi Midia'nın bazen bir tanrıça[41] bazen de -tıpkı Amazonlar gibi- Ay rahibesi rolünde ve karanlık bir büyücü olarak karşımıza çıkması ve karakterinin abartılı bir şekilde karanlık gösterilmesi, hatta Midia'nın da Amazonların da çocuklarını öldüren gaddar “Anneler” olarak gösterilmeleri, Karadeniz'de Samsun, Ordu, Giresun...da yaşayan Amazonların antik dünyanın pek çok bölgesine saldırarak buraları ele geçirmeye çalışmaları (anaerkil) sonraları ise tek bir erkeğin gelerek (Herakles, Theseus) onları yenebilmesi (ataerki), yine Midia'nın halası olan Kolhisli Kirke'nin de karanlık bir karaktere dönüştürülmesi, hatta Kolhisli büyücünün (anaerkinin temsili olarak) erkekleri domuza çevirdiği için sonunda bir erkeğin (Odisseus) çıkıp buna bir son vermesi (ataerki), Ay temsili tanrıçanın Güneş Arabası'na Helios'tan önce binerek Kolhis krallarının atası Helios'u -idare için- arabaya davet etmesi (anaerkil) sonrasında ise Helios'un arabayı tek başına sürmesi (ataerkile geçiş) ve tarihi bir gerçeklik olarak Antik Yunan yazarlarının, Doğu Karadeniz kabilelerinin yaşam tarzını yadırgaması onları Yunan kültüründen uzak görmesi; ataerkil yaşama geçişini tamamlamış Yunanların bir kısım anaerkil adetleri barındıran Karadeniz kabilelerini eleştirisi ve bu adetleri köreltmek istemesinin mitoloji ve tarihe yansıması olarak görülmektedir.
Antik Kolhis toplumu Kafkas Dil Ailesi'nin, Güney Kafkas koluna ait bugünkü Lazca ve Megrelce'nin atası olan Tzan Dili'ni konuşuyorlardı.[42] Fakat günümüze dek ortaya çıkarılan arkeolojik bulgularda paralar ve diğer eserler dışında yazılı kaynaklara rastlanmamıştır.
Kolhis'in bugün Gürcistan'da kalan topraklarında detaylı arkeolojik araştırmalar yapılmasına rağmen Türkiye topraklarında kalan batı kesiminde herhangi ciddi bir arkeolojik araştırma yapılmamaktadır. Bu da Antik Kolhis ile ilgili pek çok soruyu cevapsız bırakmaktadır. Ordu'da Kolhis medeniyetinin MÖ 2000'lere[43] ait izlerine rastlanmıştır ancak yine de kültürün başlangıç tarihi olarak MÖ 16-15. yüzyıllar kabul edilmektedir.[4] Kolhis ile ilgili başlıca arkeolojik buluntular kütük ağaç mimarisi temelinde tapınak, taş palet ve kütük ağaç yapımı sur kalıntıları, çanak- çömlekler, tarım aletleri ve çeşitli savaş aletleri özellikle de baltalardır.
Kolhis arkeolojik kalıntıları Mimari ve Ekonomik faaliyetler başlığı altında iki grupta aktarılmıştır:
Doğu Karadeniz'in geniş ormanlık alanları bölgedeki tüm mimari yapılara yetecek kaynağı sağlıyordu. Antik dönemlerde Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Gümüşhane, Rize, Artvin ve devamında Batı Gürcistan'daki tüm illerin mimari yapıları ağaç mimari temelinde yükseliyordu. Doğu Karadeniz'e özgü bu ahşap mimari “Çargvali” olarak adlandırılıyordu.[44] Antik Kolhis'in bu özgün mimarisinde evler “Ahşap Kule” tarzı inşa ediliyordu. Romalı mimar ve mühendis Vitruvius'un anlatımına göre Kolhis evlerinin yapımı şöyledir:
"…Karadeniz'deki (Giresun, Trabzon, Rize) Kolhi kavmi, bol kereste kaynaklarına sahiptir ve onların yapı teknikleri de bu kaynaklara bağımlıdır. Onlar, iki ağacı zeminin üzerine paralel bir şekilde yatırarak aralarında bir ağaç boyu mesafe bırakırlar, sonra da bunları; üzerlerine, uç kısımlarından karşılıklı iki ağaç daha koyarak birleştirirler. Bu belirlenmiş alan içinde kalan yer evin iç kısmı olur. Bu dört kenardaki duvar aynı şekilde üst üste ağaçlar koyarak, yukarıya doğru yükseltilir. Böylece köşelerde, her ağaç bir diğerini düşey olarak desteklemiş olur. Ağaçların kalınlıklarına bağlı olarak arta kalan karşılıklı boşluklar, çamurla ve küçük parçalarla kapatılır.
Çatının yapımı için de aynı yöntem uygulanır. Ağaçların uzunlukları aşamalı olarak azaltılarak, köşeler arası mesafe gitgide daraltılır ve böylece piramite benzer bir çatı formu elde edilir. Çatının üzerini de dal parçaları ile örterler ve üzerini balçıkla sıvarlar. Böylece onların bu dört kenarlı çatıları, kabaca bir tonoz şeklini almış olur. ”[45]
Benzer şekilde çeşitli eşyaların saklandığı -bugünkü serender/nalyaların öncülü- ambarlar inşa edilmekteydi. Günümüze kadar ulaşan bu yapı tekniği MÖ 2000'lerde gelişmeye başlamıştı, tapınak ve surlar da benzer şekilde inşa edilmekteydi. Vani'de bu yapı tekniğiyle inşa edilmiş 2500 yıllık bir tapınak ortaya çıkarılmıştır.
Bölgeyle ilgili gözlemlerini aktaran Hipokrat da Antik Kolhis evlerini; “suların üzerinde, ağaçtan ve kamışlardan inşa edilmiştir.” şeklinde tanımlamıştır.[27] Bölgeyi gezen Ksenofon'un da bölgedeki yerli kabileleri “Mossynoik: Ahşap kulelerde yaşayanlar” şeklinde tanımlaması, Coğrafyacı Strabon'un da ahşap kule evlerde yaşadıkları için onlara “Mossynoik” dendiğini bildirmesi ve Vitruvius'un da günümüz Türkiye'sinin Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan Kolhilerde ahşap kule mimarinin hakim olduğunu aktarması Tzan kabileleri arasında bu yapı tipinin ne derece benimsendiğini gösterir niteliktedir.
Zenginliğiyle Antik Çağ'ın en ünlü efsanelerinden Altın Post Efsanesi'ne konu olan Kolhis gücünü metalurji bazlı ekonomisinden alıyordu. Antik Çağ tarihçisi Plinius, Kolhis Kralının muazzam miktarda altın ve gümüşe sahip olduğunu yazmaktadır.[46] Sadece Vani'de çıkarılan MÖ 5. yüzyıla ait 1700 altın eser bu güçlü ekonominin bir göstergesidir.[47]
Kolhis'te yani günümüz Doğu Karadeniz'indeki iklim koşullarına bağlı olarak bitki ve ağaçlar hızlı bir şekilde büyümekteydi. Antik dönemlerde neredeyse tüm Kolhis coğrafyasını kaplayan bu bitki örtüsü ve ormanlık alanlar nedeniyle tarım alanlarını genişletmek, büyük bir işgücü gerektiriyordu. Genişletilse bile bu alanlar hızlı bitki büyümesinin etkisiyle tekrar eski haline dönüyordu. Bu durumun tarımın gelişmesini engellediği düşünülmektedir. Tıbbın babası Hipokrat'ın nemli, bataklık ve ormanlık olarak tasvir ettiği[27] ülke arazisi, yüksek yeraltı su seviyesiyle de bölge tarımının gelişmesine engel teşkil ediyordu. Kolhis topraklarında geniş çapta tarım yapılabilecek tek büyük alan Rioni havzasıydı. Burası da bataklıklardan oluşuyordu. Buna rağmen Rioni Havzasında yaşayan Kolhisliler, Rioni çamurunu verimli kullanıyor ve bataklık alanları tarlalara dönüştürüyorlardı. Bataklıklar, Rioni'den açılan yapay kanallarla sulanarak bataklığın üstüne verimli çamurundan bir tabakanın oluşması sağlanıyor daha sonra özel olarak açılmış kanallar ve çukurlarla tarla sudan arındırılıyordu. Bu kanal sistemi aynı zamanda Rioni Nehri taştığı zaman ekili alanların su basmasını önleme işlevini de görüyordu. Büyük yerleşim alanlarındaki tarımsal alanlar orantılı olarak büyüktü ve karmaşık kanal sistemine sahipti.[48]
Tüm bu engel teşkil eden durumlar aşılarak tarım faaliyetleri gerçekleştiriliyor ve halk üretim fazlası ürünlerini de ihraç ediyordu. Kolhis'te yetiştirilen tarım ürünlerinin başlıcaları kendir,[49] darı, yerel buğday türleri, üzüm[50] gibi ürünlerdi.
Tarımın yanında hayvancılık, düzlüklerde ve özellikle Kolhis'in dağlık bölgelerinde yarı göçebe kabileler tarafından yapılıyordu. Halk daha çok büyük ve küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyor, bunların yanında domuz ve tavuk gibi hayvanlar da besleniyordu.[51] Büyük İskender'in hocası Aristoteles, Kolhis'teki hayvancılıktan bahsetmiş, Kolhis ülkesindeki sığırların küçük cins sığırlar olsalar da Yunanistan'daki büyük sığırlardan daha verimli olduklarını ve daha çok süt verdiklerini aktarmıştır.[52]
Sokrates'in öğrencilerinden Ksenofon da, “Avcılık” isimli bir çalışmasında, Karadeniz'de iken şahit olduğu Kolhis yapımı kendir iplerinin ağ yapımında en makbul malzemelerden biri olduğunu vurgulamaktadır.[53]
Doğu Karadeniz kabilelerinin diğer uygarlıklarla iletişime geçmesi karşılıklı bir alışveriş ortamını da beraberinde getirmiştir. Başta keten olmak üzere balmumu, zift, kendir, tuzlanmış balık ve büyükbaş hayvan ihracı ülkenin en önemli ticari gelirleri arasındaydı. Bölgede gemi ve mobilya için gerekli kereste açısından zengin ormanlık alanların bulunması da ülkeyi çekici kılan diğer etmenlerdendi. Coğrafyacı Strabon, Antik Kolhis'in ihraç ürünlerini “mükemmel” olarak nitelemiştir.[49] Bu dönemlerde Antik Dünya'nın pek çok yerinde olduğu gibi Kolhis'te de köle ticareti yapılıyordu, Yunanistan ve Kırım'la köle ticareti yapıldığı, kayıtlarda rastlanılan “Kolh”, “Kolhos” gibi etnik köken belirten isimlerin Kolhislilere ait olduğu düşünülmektedir.[52]
Tarıma elverişsiz, taşlık ve ormanlık arazi yapısı, ekilecek çok fazla düzlük alanın olmaması Kolhislilerin ve günümüzde de Sinop'un doğusunda yaşayan insanların denizle bütünleşen bir yaşam tarzına sahip olmalarında en büyük etkendir. Bölge tarıma elverişli olmasa da denizcilik için gereken tüm kaynağı sağlamaktadır. Günümüzden 2000 yıl önce yaşamış olan Strabon, Kolhis'in gemi inşasına yönelik her konuda mükemmel düzeyde olduğunu aktarmaktadır.[49] Her ne kadar Kolhis kabilelerinin açık deniz ticareti yapmış oldukları konusu kesinlik kazanmamış olsa da bu kabilelerin korsanlık yaptıklarına, hatta büyük korsan filolarına sahip olduklarına dair bilgiler kesindir. Zira yine Strabon, kayıtlarında Kafkas kökenli kabilelerin ortaklaşa yürüttükleri korsanlık faaliyetlerinden bahsetmektedir. Kamarae adı verilen 30 kişilik hafif tekneleri gerektiğinde süratli bir organizasyonla bir araya topladıklarını, bu şekilde ticari gemilere, ülkelere ve sahil kentlerine saldırarak Karadeniz'deki egemenliği ellerinde tuttuklarını aktarmaktadır. Romanya'da yaşayan Latin şair Ovidius da soygunculuğun yanında adam kaçırma ve fidyecilikle de uğraşan bu Doğu Karadenizli korsanların Batı Karadeniz kıyılarını da tehdit ettiklerini ve gemicilere çok ciddi zararlar verdiklerini yazmaktadır.[54]
Yine 2000 yıl öncesine tarihlenen kayıtlarda Karadeniz Polemonya Krallığı'nda görev yapmış Laz bir amiral olan Aniket'in, Kolhis'e has çift pruvalı teknelerle hareket ederek, Trabzon'u işgal eden Roma İmparatorluğu donanmasını yakması esnasında bölge denizciliğinin ileri seviyesini gösteren teknikler gözlemlenmiştir. Tacitus, “Kamarae” denilen bu teknelerin her iki yöne hareket edebilecek şekilde ve metal bağlantı kullanılmadan tamamen ahşaptan yapıldığını ve Karadeniz'in fırtınalarına, büyük dalgalarına karşı üst kısımları kapanabilen bu yerli yapım teknelerin böylece dalgalar arasında yuvarlansa bile batmadıklarını aktarmaktadır.
Yine tıbbın babası Hipokrat da Fasis bölgesi ile ilgili aktardığı yazılarında halkın ulaşımda tek parça ağaçtan yapılmış kanolarla seyahat ettiklerini yazmaktadır.[27]
İleri seviyeye ulaşmış olan denizcilik faaliyetlerinin asırlar sonraki hali Evliya Çelebi tarafından Laz Meneksilası olarak tanımlanmış ve ”...üç parçadan yapılır, biri teknenin altında ikisi yanındadır, fevkalade büyük levhalardır, gemi kenarları iki adam kalınlığında hasır ve sazlardan örülmüştür bu sayede içeri su sızdırmaz ve Karadeniz'in fırtınalı sularında mantar gibi yüzerler, çift pruvalı kayıklardır, 100 adam alırlar...” şeklinde tasvir edilmiştir.[55]
Kolhis'te tarımsal ve hayvansal ürünlerin stoklanması için gerekli çanak-çömleğin yapımı da kendine has özellikler göstermektedir. Testi, çanak ve tas gibi çeşitli formlara sahip olan Kolhis seramikleri genellikle siyah renklidir ve tutaçları boynuz şeklinde tasarlanmıştır.[56] Genellikle balık kılçığı ve çiçek bezeleri gibi motiflerle süslenmişledir. Antik Kolhis yerleşim yerlerinden MÖ 2. binyılın ikinci yarısına ait pek çok çanak-çömlek çıkarılmıştır. Kolhis seramik ürünlerinin bu derece fazla olması ve yaygınlığı üst düzey bir ekonomik gelişimin de göstergesidir. Don Nehri havzasında Kolhis yapımı çömleklere rastlanması seramiklerin önemli bir ihraç ürünü olduklarını da göstermektedir.[57]
Kolhis'in başlıca uğraşılarından biri, ünü Kolhis ile bütünleşmiş olan keten kumaşı asırlar boyu Kolhis halkının giyim kuşamının temel ürünü olmuştur. Yoğun bir şekilde kendir ziraatı yapılan ülkede keten kumaşı en önemli ihraç ürünü ve dolayısıyla ülkenin başlıca geçim kaynakları arasındaydı. Kolhis keteninin antik dünyada meşhur olduğunu bildiren Herodot'un yanında Coğrafyacı Strabon da Kolhis'teki keten üretimi ile ilgili: “...halk başta keten olmak üzere, kendir, balmumu ve zift üretimi ile uğraşır. Öncelerden beri dış ülkelere keten ihraç ettiklerinden, keten kumaşı imalatında yaygın bir ün kazanmışlardır.”[58] aktarımlarını yapmaktadır. Bununla birlikte Kolhis krallarının da kendilerine has mor-erguvan renkli kaftan giyme gelenekleri vardı.[59] Bu rengin üretimi zor olduğundan, bu durum bir farklılık arz ediyor ve Kolhislilerin başına geçen bu tek kral mor-erguvan renkli kaftanla süsleniyordu.
Kolhis'in, Yunan mitolojisinin en uzun efsanelerinden Altın Post Efsanesi'ne konu olması, Antik Yunanistan halkının bölge metalurjisine duyduğu merakın bir yansımasıdır. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan buluntular da bu durumu destekler niteliktedir. Kazılarda ortaya çıkarılan cüruf, mors, demirden ince öğütme aletleri, büyük taş çekiçler ve diğer taş aletler Kolhis'te karmaşık ve ileri seviyeye ulaşmış bir metal işlemeciliği olduğunu göstermektedir. Metalurjide taştan döküm kalıpları, çekme, kakma ve diğer metal işleme teknikleri kullanılmaktaydı.[60] Ayrıca kazılarda çıkarılan çeşitli kalıplar ve potalar metal işlemeciliğinin özel atölyelerde de yapıldığını göstermektedir.
Kolhis kültürünün günümüze dek ulaşan en eski metal bulguları Ureki'de ortaya çıkarılmıştır. Buradaki bulguların çoğu balta olmak üzere, kazma ve kürekler de elde edilen buluntular arasındadır.[61] Bununla birlikte Ordu'da da MÖ 2000 yıllarına uzanan Kolhis eserlerine rastlanılmıştır.[43]
Kolhis kültürüne ait en eski metal bulgular, en çok kullanılan savaş aleti olan baltalardır. Kolhis baltalarının karakteristik özelliği baş taraflarının çeşitli formlara sahip, gövde kısımlarının da asimetrik olmasıdır. Ayrıca Kolhis baltaları zarif ince süslemelerle de bezeniyordu. Ve bu baltalar savaş aleti olmalarının yanında dini ayinlerde kült objesi olarak da kullanılıyordu.[62] Batı Gürcistan'da yapılan arkeolojik kazılarda Kolhis baltalarının pek çok örneği ortaya çıkarılmıştır. Türkiye'deki yetersiz kazılara rağmen Ordu, Rize ve Artvin illerinde de Kolhis tipi savaş baltaları bulunmuştur.
MÖ 1. binyıla ait baltalarda sanatsal özellikler daha ön plana çıkmaktadır. Baltalar güneş, ay, yıldız, güneşin simgelerinden gamalı haç, at, boğa, köpek, yılan, geyik ve balık gibi motiflerle süslenmekteydi. Baltaların yanında bu motiflerle süslenmiş pek çok kama, mızrak ve ok uçları da üretilmekteydi.
Arkeolojik buluntuların yanında Antik Çağ tarihçilerinin bölgeyle ilgili aktarımları da Kolhis kabilelerinin daha çok balta ve mızrak kullandığı yönündedir. Tarihin babası Herodot da Kolhların mızraklar ve kılıçlar taşıdığını aktarmıştır.[63]
Kolhis'in metalürji alanındaki gelişimi onların sikke basımında da görülmüştür. MÖ 6-5 ve 4. yüzyıllara tarihlenen pek çok Kolhis sikkesi bulunmuştur. Ağırlıklı olarak kadın motiflerinin ön plana çıktığı paralarda güneş, güneşin simgesi boğa, kanatlı pegasus motifleri de işlenmiştir.
Kolhisliler, MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender'in ölümünden sonra onun halefi olan Lisimahos döneminde; bol miktarda sahte Makedonya sikkesi basıp ülkeler arası dolaşıma sokmuşlardır. Kolhis'te basılan bu sahte paralar Orta Avrupa'ya kadar piyasaya sürülmüştür.[29]
Kolhis metalurjisinin en güzel örnekleri, çağına göre ileri olarak tabir edilebilecek seviyede işlemeli takılar ve süs eşyalarıdır. Kazılarda altın küpeler, kolye, bilezik, işlemeli altın levhalar gibi pek çok değerli eser gün ışığına çıkarılmıştır. Özellikle Kolhis küpeleri bölgede metalurjinin en güzel örnekleri olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Samos Adası'nda MÖ 7. yüzyıla tarihlenen Kolhis yapımı ziller ve kadın motifli heykeller de ele geçirilen buluntular arasındadır.
MÖ 1. binyılın ikinci yarısına ait Kolhis metal işlemeciliğinin bazı örnekleri:
Kolhis'in hükümdarları hakkında çok az şey bilinmektedir;
Hükümdar | Saltanatı | Notlar |
---|---|---|
1. Kuci | MÖ 325–280 | |
2. Ake (Basileus Aku) | yaklaşık olarak MÖ 4. yüzyılın sonu | Adı onun için basılmış bir parada bulunmuştur. |
3. Saulakes | MÖ 2. yüzyıl | |
4. Mithridatis | fl. MÖ 80 | Pontus yönetimi altında. |
5. Mahare | fl. MÖ 65 | Pontus yönetimi altında. |
6. Aristarkus | MÖ 63–47 | Pompey tarafından atandı. |
6. Kartam | ? - MÖ 33 | Kolhis eristavisi. Kuci'nin soyundan gelme. |
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.