Remove ads
tek tanrı inancına dayalı bir din Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Bahâîlik (Farsça: بهائی), bütün insanlığın ruhanî birliğini vurgulayan tek tanrılı bir dindir.[1] Üç ana prensip Bahâî öğretileri ve itikadı için bir temel oluşturur: Tanrı birliği, yani tüm yaratılışın kaynağı olan tek bir tanrı vardır, din birliği, yani tüm ilahi dinler aynı ruhanî kaynağa sahiptirler, aynı Tanrı'dan gelirler ve insanlığın birliği, yani bütün insanlar eşit yaratılmıştır, çeşitlilik içinde birlik ile bir araya getirilmiştir; ırkların ve kültürlerin bu çeşitliliği takdire ve kabule değer görülmelidir.[2] Bahâî inancının öğretilerine göre insanın amacı dua, tefekkür ve insanlığa hizmet yoluyla Allah'ı tanımayı ve sevmeyi öğrenmektir.
Bahâîlik, 19. yüzyılda Bahâullah tarafından İran'da ortaya çıkmıştır. Bahâullah, Bâbîlik hareketiyle olan ilişkisi sebebiyle hapsedilmiş ve İran'dan Osmanlı İmparatorluğu'na sürgün edilmiştir. Öldüğü zaman kırk yıldan fazla bir süredir resmî olarak hâlâ ev hapsinde idi. Din, oğlu Abdülbaha'nın önderliğinde Avrupa'da ve Amerika'da ilerleme kaydetti, fakat doğduğu yerde, o zamanın İran'ında hâlen yoğun bir zulme maruzdu.[3] Abdülbaha'nın ölümünden sonra ise Bahâî toplumunun liderliği Şevki Efendi ve seçilmiş yapılar hem de atanmış kişilerden oluşan bir idarî düzene evrilerek yeni bir safhaya girdi.[4] Bugün dünyada 200'den fazla ülkede 5 milyonun üzerinde Bahai olduğu tahmin edilmektedir.[2]
Bahâî öğretisine göre din tarihi, her biri zamanın ihtiyaçlarına ve insanların kapasitesine uygun bir din kuran ilahî elçiler dizisi sayesinde ortaya çıkmış olarak görülmektedir. Kutsal Bahâî ayetleri özellikle Musa, İsa ve Muhammed gibi İbrahimî şahsiyetlerden bahseder ve ayrıca diğer Bahâî yazını Krişna, Buda ve başkaları gibi Dharma dinlerindeki şahsiyetlerden de söz eder. Bahâîler için en son gelen elçiler Bâb ve Bahâullah'tır; fakat gelecekte, geleceğin ihtiyaçlarına ve insan kapasitesine göre yeni elçiler gönderilecektir. Bahâî inancına göre art arda gelen her peygamber, sonra gelecek peygamberin haberini vermiş ve Bahâullah'ın hayatı ve öğretileri önceki kutsal kitapların kıyamet (zamanın sonu) vaatlerini yerine getirmiştir. İnsanlığın kolektif bir evrim sürecinde olduğu anlayışı vardır ve şimdiki zamanın ihtiyacı barışın, adaletin ve birliğin küresel boyutta aşama aşama kurulmasıdır.[5]
Bahâî kelimesinin Türkçedeki kullanımı “Ehl-i-Baha yanlısı kimse Baha'nın takipçileri”[6] şeklindedir. Türk Dil Kurumu, Bahâîliği “XIX. yüzyılda Bâbilikten doğup İran'dan başka Avrupa ve Amerika'da da yayılmış olan bir din” olarak tanımlar. Bu kelime Arapçada “görkem” ve “nur” gibi anlamları bulunan Bahâ (بهاء) sözcüğünden türemiştir.
Bahailik görece yeni bir dindir; tüm ilahi dinlerin özlerinde bir ve insanlığın tek olduğunu öğretir. Bahailik, tüm ırkları ve tüm insanları evrensel bir amaçta ve ortak bir inançta birleştirmek isteyen evrensel bir dindir.[7] Dinin, Bahailer olarak bilinen yaklaşık 5 ila 8 milyon inananı vardır ve dünyanın pek çok ülke ve bölgesine yayılmışlardır.[8][9] Bahailer kâinatta var olan her şeyi yaratan Allah'ın tekliğine inanır; Bab ve Bahaullah'ı bu çağın İlahi Mazharları olarak kabul eder; Abdülbaha'nın, Şevki Efendi'nin ve Yüce Adalet Evi'nin yetkisini tanır; itaat etmeleri gereken ilahi kaynaklı yasaların ve öğretilerin varlığını kabul edip bunları hayatlarında uygulamaya çaba gösterirler. Bahai Dininde dinî vecibeleri yerine getirme ve ruhani anlayışını geliştirme sorumluluğu, bireyin kendisine emanet edilmiş bir görev olarak görülür. İnsanların bir araya gelerek kutsal yazıları incelemesi ve fikir alışverişinde bulunması teşvik edilmekle beraber bir insana dinî konularda nasıl davranması gerektiğini empoze etme hakkı hiç kimseye verilmemiştir; yani ruhban sınıfı kaldırılmıştır. Bununla beraber toplumsal yaşama dair konularda yetki sahibi olan ve üyeleri seçim yoluyla belirlenen mahalli, milli ve uluslararası kurumları vardır. Bu kurumlarda görev yapan kişilerin toplumda herhangi özel bir konumu ya da ayrıcalığı bulunmaz. Sadece Bahailere değil, tüm insanlığa hizmet etmekle görevli olan bu kurumlar, kararlarını Bahai yazıları çerçevesinde yürütülen meşveret prensibini uygulayarak alırlar. Bahai Dininin esasını oluşturan tüm anlayış ve öğretiler bahsi geçen merkezî şahsiyetlerin ve günümüzde de Yüce Adalet Evi kurumunun yazılarına dayanmaktadır.[10]
Tanrı elçileri olarak adlandırılan şahsiyetlerin ortaya çıktığı ve dinlerin kurulduğu dönemleri tarif ederken, hepsinin ortak özelliklere sahip olduğu gibi her birindeki hakim sosyal düzende de birçok ortak yön bulunduğunu ifade eden Bahai yazıları[11] bunlardan bazılarını temel toplumsal kurumların parçalanması, ahlaki normların terk edilmesi, akıl ve vicdanın bir yana bırakılması, insanları zayıflatan düşüncelerin yaygınlaşması ve insanlığı pençesine alan derin umutsuzluğun giderek artması şeklinde görmektedir. Bu bağlamda dinin doğduğu tarihte dünyanın ve özellikle İran'ın koşulları bu tarife uymaktadır. Kimi yorumlamalar Bahâîliğin ortaya çıkışında İran toplumunun içinde bulunduğu sosyal ve kültürel şartların önemli bir yeri olduğu görüşündedir.[12] 19. yüzyılın başları pek çok farklı toplumda bir kurtarıcının beklendiği bir dönemdir. Bu bekleyiş özellikle İran'da önemli bir yere sahiptir ve 1844 yılında Babi inancının ortaya çıkmasıyla belirgin bir şekil almıştır; Bahaullah ise kendini doğrudan tüm dinlerin haber verdiği ve Bab'ın gelişini müjdelediği mev'ud olarak ilan etmiştir. Bu döneme eşlik eden İran'daki koşulları anlatan kayıtlar genellikle idarenin son derece baskıcı bir yönetim anlayışı içinde olduğu, kitlelerin ekonomik olarak giderek ezildiği,[12] iç ve dış karışıklıkların çözülemediği, halkın rahatsız olduğu, hükûmetin tam bir otorite kuramadığı, ulemânın halk üzerinde etkisinin arttığı yönündedir.[13] Her ne kadar bu sebepler doğrultusunda bu inancın kendisine taraftar bulmakta zorlanmadığı ve renkleri, ırkları ve dinleri ne olursa olsun bütün insanların bir olduğu iddiasıyla ortaya çıkmakla dikkatleri üzerine toplamasının normal sayılabileceği[13] şeklinde yorumlar olsa da bu inanca mensup olanlar en erken tarihlerinden itibaren idari ve dinî yönetim tarafından zulme uğratılmıştır; inananları saldırılara, halka açık infazlara ve işkencelere tabi tutulmuş, Bab'ın kendisi 1846'dan 1850'ye kadar hapsedilmiş ve ardından halka açık bir şekilde idam edilmiş ve 20.000'den fazla Babinin öldüğü kapsamlı bir kıyım yaşanmıştır.[14] Bu baskılar Bahaullah'ın hapis ve sürgünlüğünü içeren, inananlarının benzer bir kaderle karşılaştığı ve etkisini günümüze dek gösteren Bahai döneminde de devam etmiş ancak inanç kesintisiz olarak varlığını sürdürmüş ve mümin kazanmaya devam etmiştir.
Doğduğu ülkeye coğrafi yakınlığı nedeniyle Bahai öğretilerinin ulaştığı ilk yerlerin başında Osmanlı İmparatorluğu gelmektedir. Osmanlı toprakları Bahai Dininin özellikle ilk yetmiş yıllık döneminde yaşanan en önemli olaylara sahne olmuştur. Bahai Dininin Türkiye ile olan bağı günümüzde de Türkiye Bahai Toplumu ile varlığını sürdürmektedir.[10] İlahi dinlere atıfta bulunurken onları Tanrı Emri veya kısaca Emir olarak ifade etmek Türkçe Bahai literatüründe yaygın bir kullanımdır. Dinin ilk yıllarından itibaren Bahai kutsal yazıları Arapça ve Farsça asıllarından ve onaylı İngilizce tercümelerinden Türkçeye çevrilegelmiştir.
İki asra yaklaşan tarihi, zengin literatürü ve kendisine özgü birçok özelliği olan Bahai Dini tek bir Allah'ın var olduğu, O'ndan başka tapılacak hiçbir İlah olmadığı temel esası üzerine inşa edilmiştir.[15] Kâinatta var olan her şeyin yaratıcısı ve koruyucusu olan o yüceler yücesi Yaradan, Türkçe Bahai yazılarında Allah, Tanrı, Hüda gibi isimlerle anılır. Bahailer esas itibarıyla Allah'ın dininin de tek olduğuna ve ilerleyerek devam ettiğine inanırlar. Buna göre, Bahai literatüründe Tanrı Mazharı olarak ifade edilen İlahi Elçiler insanlığı eğitmek üzere çağlar boyunca birbirleri ardına Allah tarafından gönderilegelmiştir; bunlarla kastedilen Allah'ın peygamberleri olan mukaddes Şahsiyetlerdir.[10] İnsanlığın ruhani, zihinsel ve ahlaki kapasiteleri, bu Şahsiyetlerin birbirini izleyen öğretileriyle beslenmiştir. Bahai Dininin temel inançlarından biri de insanlığın birliğidir. Her birey, ırksal, kültürel, sınıfsal veya etnik farklılıklarının ötesinde ve gelenekleri, görüşleri veya mizacı ne olursa olsun harikulade çeşitliliğe sahip tek bir insanlık ailesinin üyesidir. Her eşsiz bireyin, durmadan ilerleyen maddi ve ruhani bir medeniyeti daha ileri taşımada oynayacak bir rolü bulunmaktadır.[16]
Bahailerin inandıkları diğer prensipler arasında kadın-erkek eşitliği, bilim ve dinin uyumu, eğitimin gerekli ve zorunlu olduğu, önyargıların aşılıp gerçeğin serbestçe araştırılması gerektiği, dünya barışının bugünün acil ihtiyacı olduğu ve gerçek yaşamın ruhun yaşamı olduğu yer almaktadır.[17]
Seyyid Ali Muhammed (Bâb) (Arapça: بَاب, "kapı"), kendisinin tüm Müslüman âleminin beklediği kişi olan "Kāim", "Mehdî" olduğunu 23 Mayıs 1844'te Şiraz'da ilan etti. Binlerce kişi Bâb'a inanarak "Bâbî" oldu. Bu gelişmeler ve onun eski dinî yapıya göre çok yenilikçi ve radikal fikirleri ortaya koyması, İran'da işkencelere ve baskılara yol açtı. Bâb, 1850'de Tebriz şehrinde kurşuna dizildi. Birçok Bâbî ise yine İran'da değişik feci işkence yöntemleri ile öldürüldü. Bâb'ın ölümünden sonra Bâbîlere Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) liderlik etti. Bahâullah ve beraberindekiler, İran Kaçar yönetiminin baskısıyla Osmanlı Devleti ile yapılan görüşmeler sonunda Bağdat'a sürgün edildi. Bahâullah, 1863'te burada, Bâb'ın gelişini müjdelediği kişinin kendisi olduğunu ve insanlık tarihinde bütün önceki dinlerin gelmesini vadettiği "Dünya'nın bir vatan gibi olacağı, insanların artık savaş yapmayı öğrenmeyecekleri" Mehdî çağının gelmiş olduğunu ilan ederek Bahâî Dini'nin yeni ilkelerini açıkladı. Öte yandan Bahâullah'a inanmayıp ona karşı da çıkan, Bahâullah'ın üvey kardeşi Mirza Yahya, “Subh-i Ezel” adlı ayrı bir inanca öncülük etmiş ve daha sonrasında Kıbrıs'a sürgün edildikten sonra günümüzde Kıbrıs'ta yaşayan Ezelîlerin de temelini atmıştır. Kardeşi Kıbrıs'ta sürgündeyken Bahâullah da hayatının 40 yılını Osmanlı Devleti'nin topraklarında geçirmiştir. Osmanlı Devleti'nin Bahâullah ve Bahâîlere sürgün dışında bir baskısı olmamış, İran'daki gibi hayatlarına yönelik şiddet görmemişlerdir. 12 Aralık 1863'te vardığı Edirne'de bu tarihten itibaren beş yıla yakın yaşadı.
Bahâî Dünya Merkezi İsrail'in Hayfa şehrindedir. 1868'den itibaren Bahâullah, ailesi ve beraberindeki inananlarının o tarihte Osmanlı toprağı olan Akka Kalesi'ne (bugün İsrail'de Akdeniz kıyısında) sürgün edilmesi ve orada ölümüne kadar yaşamaya devam etmesi sonrasında Akka'nın hemen yanındaki Hayfa şehri, Bahâî Dünya Merkezi'nin yeri oldu. Bahâîlik, Birleşmiş Milletler'de temsil edilmekte ve Dünya'daki gayrisiyasî alanlarda sosyoekonomik projelere katkıda bulunmak için çalışmaktadır.
Samoa devlet başkanı II. Malietoa Tanumafili, Bahai inancını benimseyen ilk devlet başkanıydı.[18]
Bahâîlikteki bâzı öğretiler:[19][20][21]
Temel yasaları ve dinin şer'î hükümlerini içeren kutsal kitap olan Kitab-ı Akdes (En Kutsal Kitap, Akdes Kitabı), Kitab-ı İkan (İkan Kitabı: Tevrat, İncil ve Kur'an'daki bâzı ayetlerin açıklamasını ve bâzı ilahiyat konularını içeren bir kitap. İkan, Arapçada kesin bilgi demektir [ikan, yakin, yakinen v.s.]), Bahaullah'ın Levihleri, Saklı Sözler (Kelimât-ı Meknûne), Yedi Vadi ve Dört Vadi, Kurdun Oğlu Risalesi, Ordular Rabbinin Çağrısı, İlahi Sırların Cevherleri gibi kitaplardır. Bahâîler, tüm dinlerin kutsal kitaplarının (Tevrat, Zebur, İncil, Kur'an) tek bir sistemin parçaları ve insanlığın ortak dinsel mirası olduğuna, kutsallıklarını yitirmediğine inanırlar.
Bahâîlikte dua, namaz ve oruç gibi yasalar vardır. Namaz, bireysel yapılan bir tapınmadır ve toplu namaz yoktur. 2-21 Mart tarihleri arasında Kutsal Sayı 19'dan oluşan bir Bahâî ayı süresince oruç tutulur. Dua, namaz, oruç bireyin kendi sorumluğundadır; temel amacı yaşamı konusunda onu meditasyona yöneltmek, karakterini düzeltmesinde yol göstermektir.
Dünya'nın Güneş etrafındaki bir tam dönüşünün bir yıl kabul edildiği Bahâîlikte takvim, her biri 19 gün olan 19 aya bölünmüştür. Artık kalan dört gün ise Gregoryen Takvimi'ne göre şubata denk gelen ay olan "mülk ayı" 'na ilave edilmiştir.[22][23][24]
Bahâî takviminde ilk ay Baha Ayı olup yılbaşı kabul edilen 21 Mart Nevruz Bayramı olarak kutlanır. Takvimin son ayı olan Âlâ ayında ise 19 gün boyunca oruç tutulur ve Güneş'in Koç Burcu'na girmesiyle oruç terk edilerek Nevruz Bayramı kutlanır.[25]
Bahâî takvimi[22][24] | |||
---|---|---|---|
Ay Adları | Başlangıcı | ||
1. Baha | 21 Mart | ||
2. Celâl | 9 Nisan | ||
3. Cemâl | 28 Nisan | ||
4. Azamet | 17 Mayıs | ||
5. Nur | 5 Haziran | ||
6. Rahmet | 24 Haziran | ||
7. Kelimât | 13 Temmuz | ||
8. Kemâl | 1 Ağustos | ||
9. Esmâ | 20 Ağustos | ||
10. İzzet | 8 Eylül | ||
11. Meşiyet | 27 Eylül | ||
12. İlim | 16 Ekim | ||
13. Kudret | 4 Kasım | ||
14. Kavl | 23 Kasım | ||
15. Mesail | 12 Aralık | ||
16. Şeref | 31 Aralık | ||
17. Sultan | 19 Ocak | ||
18. Mülk | 7 Şubat | ||
Artık Günler | 26 Şubat - 1 Mart (dâhil)[22] | ||
19. Alâ | 2 Mart |
Bahâîliğe göre Dünya barışı sadece mümkün olmakla kalmayıp aynı zamanda kaçınılmazdır. Barışa, insanların eski davranış kalıplarına inatla sarılmasının sebep olacağı akla hayale sığmaz dehşetteki olaylardan sonra mı ulaşılacak, yoksa şimdi müşaverelerle belirecek iradenin tasarrufu ile mi kucak açılacak; bu, tüm Dünya sakinlerinin önündeki bir seçimdir.
Dünya'nın tek bir ülke olması, insanlığın vatanı olarak yeniden örgütlenmesi ve yönetimi için ilk temel şart, insanlığın birliğini kabul etmektir. Dünya barışını kurma çabalarının başarısı için bu ruhanî prensibin evrensel ölçüde kabulü gereklidir. Bunun için evrensel olarak beyan edilmeli, okullarda öğretilmeli ve sosyal yapıda içerdiği organik değişikliğe hazırlık olarak her millete devamlı olarak ifade edilmelidir.
En zararlı ve inatçı kötülüklerden biri olan ırkçılık, barışın en büyük engellerinden biridir. Irkçılık uygulaması, bahanesi ne olursa olsun insanlık onurunun en çirkin bir şekilde ihlâlini teşkil eder.
Zengin ve yoksul arasında ölçüsüz farklılık, şiddetli bir ıstırap kaynağı olarak Dünya'yı hemen hemen savaşın eşiğine getiren bir istikrarsızlık hâlinde tutmaktadır.
Makul ve meşru bir vatanseverlik dışında dizginlenmemiş bir milliyetçiliğin yerini daha geniş temelli bir bağlılığın, tüm insanlık sevgisinin alması gerekir. Bahaullah şöyle demektedir: Dünya tek bir ülke ve insanlar onun vatandaşlarıdır. Dünya vatandaşlığı kavramı, bilimin ilerlemesi sebebiyle Dünya'nın tek bir mahalleymiş gibi daralmasının ve milletlerin tartışmasız şekilde birbirine bağımlı olmasının doğrudan bir sonucudur. Dünya milletlerinin hepsini sevmek, insanın kendi memleketini sevmesini dışlamaz.
Dinsel çatışmalar, tarih boyunca sayısız savaşlara ve çarpışmalara neden olmuş, ilerlemeye büyük bir engel teşkil etmiş, her dinden veya dinsiz insanlar için gitgide menfur hâle gelmiştir. Bütün dinlerin mensupları, bu çatışmanın ortaya çıkardığı temel sorunlara bakmaya ve açık seçik cevaplar aramaya razı olmalıdırlar.
Kadınların özgürlüğü, iki cins arasında tam eşitliğin sağlanması, barışın sağlanmasından daha az kabul edilmekle beraber en önemli ön şartlarından biridir. Ancak kadınlar, insan girişiminin her alanında tam ortaklığa kabul edilirse uluslararası barışın boy vereceği ahlâkî ve psikolojik ortam oluşabilir.
Tüm din ve ırklar birdir: “Hiç şüphesiz hangi milletten, hangi ırk veya dinden olursa olsun, tüm insanlık ilhamını bir İlahî Kaynak'tan almaktadır ve tek Tanrı'nın kuludur.”
Birçok kaynağa göre Bahâî dini, yeni dinî akımlar arasında sayılmaktadır. Bâzı görüşlere göre 19. yüzyılda doğmuş, başlıca büyük dinler ve diğer inançları sentezlemeye çalışan hümanist ve barışçıl bir dinsel harekettir; bâzılarına göre bir din sayılmamaktadır. Bahâîliği bir din olarak kabul edenler arasında tarihsel kökeni nedeniyle onu İbrahimî dinler arasında sayanlar da vardır.
Başta İslâm, Hristiyanlık ve Musevîlik, inananlarının Bahâîlik ile çatıştığı ve karşı olarak öne sürdüğü noktaların başında "son din, son peygamber inanışı" sayılabilir; çünkü bu üç dinin mensuplarında da doğru yolda olma ve bir daha başka peygamber gelmeyeceği inancı görülebilir. Örneğin Müslümanlıktaki son din kavramı gibi Hristiyanlıkta Yeni Ahit'te geçen "Alfa benim, Omega da benim" (yani ilk de, son da benim) sözlerinden kaynaklanan sonluk inanışı, Musevîlikte de temelini kutsal kitap Tanah'tan alan, Tanrı'nın seçilmiş tek dini olma inancı vardır. Bahâîliğe göre ise bu ifadelerin kastettiği şey, bu dinlerin peygamberlerinin aslında aynı dini ve aynı öğretileri diriltmekte olduğu; dolayısıyla dinlerin bu noktada birbiriyle çelişik olmadığıdır.
Bahâîlik, Dünya'nın birçok ülkesinde resmî din olarak tanınmakla birlikte bâzı yerlerde bu söz konusu değildir. Özellikle doğduğu ülke olan İran'da başlangıcından itibaren meydana gelen baskılar ve ölümler sonrasında Dünya'nın birçok kıtasına Bahâîlerin göçü yaşandı. Doğuşundan itibaren geçen 150 yıllık sürede bu göçler, yüz binlerle sayılabilecek kadardır. İran'daki Bahâîler, hâlen kamu hizmeti ve üniversite öğrenimi haklarından yoksun durumdadırlar.[26][27][28]
Bahâî mabetleri (Arapçada "Maşriku'l Ezkâr" olarak bilinir), her dinden kimsenin sessiz olmak koşuluyla bildikleri şekilde ibadet edebilecekleri mekânlardır. Şimdiye dek her kıtada bir tane olacak şekilde yedi tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınakların ortak özelliği, bir kubbelerinin ve dokuz girişlerinin olmasıdır. Bu dokuz giriş Dünya'da dokuz dinin varolduğuna ilişkin Bahâî inancını yansıtır.
İlki Aşkabat'ta 1908'de hastane, okul, hotel gibi başka birçok birimi içeren bir kompleks olarak inşa edilmişti. 1938'e kadar hizmet veren bu tapınak, Sovyet rejimi tarafından ibadete kapatıldı; 1962'de bir depremle yıkıldı.
1953 yılında ABD'nin İllinois eyaletinde Chicago'nun kuzeyinde bir Bahâî mabedi tamamlandı (Bakınız: resim).
Daha sonra inşa edilen mabetler sırasıyla şu ülkelerdedir: Uganda(Kampala), Avustralya (Sidney yakınında), Almanya (Frankfurt'un dışında), Panama (Panama City yakınında), Batı Samoa (Apia), Hindistan (Yeni Delhi), Şili (Santiago).
Hindistan, Yeni Delhi'deki Bahâî mabedi 1986'da tamamlandı ve pek çok mimarî ödül aldı. Şili, Santiago'daki Bahâî mabedi ise Ekim 2016'da tamamlandı[29] ve 19 Ekim 2016'da kapılarını açtı.[30]
Bahâîler, kadını toplum hayatının tüm aşamalarında yer alması için teşvik eder. Ancak bu teşvik, Umumî Adalet Evi Kanunları mucibince erkekler tarafından sınırlandırılır.[31] Kadınlar, Mahallî ve Millî Adalet Evi'ne üyelik hakkına tam olarak sahiptirler. Mahallî ve Merkezî Ruhânî Mahfillerin her ikisine de üye olabilmeleri idarî işlerde tam bir hakka sahip olmaları anlamı gelir. Bahâîler, Abdülbahâ'nın bu görüşünü kabul ederler. Bu görüşün arkasında ilahî bir yol göstericilik olduğunu ve bir hikmet bulunduğunu ifade ederler. Kadınların Yüce Adalet Evi üyeliğinden muaf tutulmaları, kadın ile erkeğin işlevlerinde eşitlik olmaması gerçeği, taraftarlardan herhangi birisinin diğerinden yaratılışça daha üstün veya daha aşağı olduğu veya haklara sahip olmadıkları anlamına gelmemektedir.[32] Bahâî dininde kadın, yeryüzünde erkekle eşit haklara sahip, dinde ve toplumda önemli yeri olan bir varlıktır. Kadın erkek herkesin ödevi, emri tebliğ etmek ve öğretmektir. Kadının kendisi için mümkün olan en yüce mertebeden men edildiği sürece erkeğin de mukadder mertebesine yükselebilmesi mümkün görülmez. Bahâî dininde beşerî faziletlerin kadın ve erkeğe eşit derecede ait olması sebebiyle Tanrı huzurundaki saygınlık cinsiyete değil, yüreğin temiz ve aydın olmasına bağlıdır.[33]
Bahâîler, kadının ilerleme ve becerilerindeki eksikliğini onun fırsat ve eğitimindeki eşitlik ihtiyacına bağlı olduğunu belirtirken bu eşitlik ona verilmiş olsaydı kadının da kabiliyet ve kapasitede erkeğin muadili olacağını savunmuşlardır. Yine Bahâîler, insanların mutluluğunun ve esenliğinin kadın ve erkeğin eşit derecede gelişmesine bağlı olarak gerçekleşeceğini, zîrâ onların her ikisinin de birbirlerinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olduğunu savunurlar.[34] Bahâullah, tüm hanımların eğitilmesini emrederek kadın-erkek herkesin eşit haklara sahip olduğunu ve her iki cinsiyetin eğitimlerinde farklılık olmaması gerektiğini bildirmiştir. Tanrı katında cinsiyetin bir özelliği yoktur. Düşüncesi temiz, eğitimi üstün, ilmî başarıları büyük, hayırseverliği fazla olanlar ister kadın, ister erkek olsun, ister siyah, ister beyaz olsun, tüm meziyetleriyle mümtaz olurlar ve bundan başka bir fark da yoktur.[35] Kadınla erkeğin eşitliği Bahâî öğretileri tarafından garanti edilse de toplumsal rollerinin kadına yüklediği bâzı kaçınılmaz sorumlulukları vardır. İstedikleri mesleği seçme hakkına sahip olsalar da kendi doğurdukları çocukların ilk öğretmeni olmak durumundadırlar.[36]
Bahâîler, kadınların iştirak etmesinin uygun olmadığı bâzı meselelerin varolduğunu söylerler. Örneğin bir düşman hücumu karşısında toplumun hararetli bir savunma içinde bulunduğu zamanlarda hanımlar, askerî hizmetlerden muaf tutulmuşlardır.[37]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.