Loading AI tools
Kafkaslar Bölgesinde tarihi bir ülke Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Albanya ya da Kafkas Albanyası (Gürcüce: ალბანეთი / Albaneti, Azerice: Albaniya, Yunanca: Ἀλβανία / Albanía[4]), bugünkü Azerbaycan ile Dağıstan'ın güneyini kapsayan eski bir krallık. Albanya Yunanca ve Latince "dağlık toprak" anlamına gelir,[4] ülkenin yerli adı ise bilinmemektedir.[5] MÖ 3. ve 4. yüzyıllarında kurulmuştur. 705'te ise Araplar tarafından yıkılmıştır. Başkenti önce Kebele (eski kaynaklarda Kabalaka), sonra Berde şehri oldu. Krallığın resmi dili ise Albanca'ydı.
Albanya | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
MÖ 4. yüzyıl-MS 8. yüzyıl | |||||||
Mihranîler'in kullandığı bayrak | |||||||
Albanya | |||||||
Başkent | Kabalaka, Berde | ||||||
Yaygın dil(ler) | Albanca,Partça,[1] Orta Farsça[2][3] | ||||||
Hükûmet | Monarşi | ||||||
Tarihçe | |||||||
| |||||||
| |||||||
Günümüzdeki durumu | Azerbaycan Rusya Gürcistan Ermenistan |
Kafkas araştırmacısı tarihçi Yevgeni İgnatyeviç Krupnov yazmıştı[6]:
"Alban tarihinin incelenmesinde hiçbir sınırlama ve zorunluluk olmamalıdır. Alban tarihini çeşitli ülkelerin tarihçileri inceliyor. Ancak bir şey de açıktır: Kafkasya'da bulunan Albanya'nın tarihi ve kaderiyle herkesten çok Azerbaycanlılar ilgilenmelidir. Bu alanda onlar dünya bilimi önünde sorumluluk taşımakta ve dünya bilimine borçludurlar."
Yerel halkın Albanya'yı nasıl adlandırdığı günümüze ulaşmamıştır. Ancak etkileşimde oldukları halklar, bu ülkeyi farklı şekillerde adlandırmıştır. Örneğin, Yunanlar ülkeye Αλβανεια, Latinler ise Albānia demiştir. Kafkasya Albanya'sının adı halk dilinde Աղվանք (Ağvank), Gürcü dilinde Rani, Farsça kaynaklarda Arran, Arapça kaynaklarda ise Er-Ran olarak geçmiştir ve yerel Udi dilinde Alpan ya da Alupan sözcüğü de eklenebilir. Abbasgulu Ağa Bakıhanov ise "Gülüstani-İrem" adlı eserinde şöyle der[7]:
"Alan kabilesi hakkında bilinenler şudur ki, onlar bu ülkenin sakinleridir ve kendi kralları olmuştur. Alan ve Alban kelimelerinin birbirine benzemesinden yola çıkarak birinin diğerinden türetildiği düşünülebilir. 'Albanya' kelimesi Roma dilinde beyazlık anlamına gelir ve özgürlüğe işaret eder."
Ek olarak, burada bahsedilen Roma dili Latince'dir ve Latince'de "albus", "blancus" ve "candida" kelimeleri beyaz anlamına gelir[8].
Bugünkü Azerbaycan ve Dağıstan'ın tamamı ile Ermenistan, Gürcistan, İran, Çeçenistan topraklarının yarısını kapsayan geniş bir alanda hüküm süren Albanya'da Strabon ve diğer kaynaklarca 26 lehçe - şive konuşulmaktaydı. Albanya'da kullanılan dillerin kökeni konusundaki araştırmalar derin olmamakla birlikte birkaç yönde ilerlemektedir. Tarihçi ve dilbilimcilerin bir kısmı tarafından Alban dilinin Nah-Dağıstan dillerine Lezgi dillerine mensup olduğu, diğer tarihçi ve dilbilimciler tarafından ise Farsça veya Lezgice kökenli olduğu ileri sürülmektedir. Azerbaycanlı araştırmacılar tarafından ise Alban yazısı ve dilinin Eski Türkçenin şivelerinden biri olabileceği iddiası ortaya atılmış ve Albanya'nın Türk olduğu da ihtimaller arasında sayılmıştır.[9][10]
Alban halkları 3. yüzyılda Hristiyanlık dinine girmişler ve 4. yüzyılda da kendi müstakil alfabelerine sahip olmuşlardır. İlk Hristiyanlık izleri taşıyan Alban tarihinde yüzlerce kilise, manastır vb. gibi dini yapılar ortaya çıkmıştır. Bu dini yapılardan pek azı günümüze kaldıysa da Albanya 7. yüzyıldan itibaren gelen İslamın etkisi altında girmiştir. 10. yüzyıldan itibaren Orta Asya'dan süregelen Türk, Kıpçak ve Moğol istilaları ile zayıflayan krallık küçüle küçüle egemenlik alanlarını kaybetmiştir. Albanların büyük bölümü İslamiyet'i benimseyerek Türkleşmiştir.
Strabon'a göre Albanya'nın nüfusu 26 farklı dilde konuşan kabilelerden oluşuyordu. Kaynaklarda, Albanya'da yaşayan halklar arasında utiler, gargarlar, amazonlar, sovdeler, kaspiler, maglar, sisaklar, mardlar ve amardlar, ariyaklar ve anariaklar, geller ve legler gibi isimlere rastlanır. Bu kabilelerin en eskileri Kafkas ve Türk dillerinde konuşan yerli etnik gruplardı. M.S. ilk yüzyıllardan itibaren Sasani şahlarının talimatıyla Albanya'ya çeşitli İran kökenli kabileler yerleştirilmiş, III-IV. yüzyıllardan itibaren ise kuzeyden, Derbent geçidinden yeni Türk kabilelerinin, özellikle Hunların, subarların, Hazarların, barsillerin ve diğerlerinin Kafkasya Albanya'sına akını başlamıştır. Özellikle subar kabileleri Albanya'nın eski başkenti Gebele civarına yerleşmişti. Bu nedenle, erken orta çağ kaynakları Gebele'yi bazen Gebele-Subar olarak adlandırmışlardır. Arapların gelişine kadar Albanya nüfusu Kafkas dilli, Türk dilli ve İran dilli halklardan oluşuyordu[11][12].
20'den fazla kabileyi birleştiren Alban kabile ittifakının yerli etnik kitlesi Kafkasya Albanya'sının topraklarında baskın nüfustu. Genellikle Albanlarla özdeşleştirilen en büyük Alban kabilelerinden biri utilerdi. Eski Albanya, etnik yapısı itibarıyla oldukça çeşitli bir ülkeydi. Ancak Albanlar bu bölgede en büyük kabileydi. Bu yüzden tüm ülkeye Albanya denmeye başlanmıştı. Ancak bu kabilenin adını ülkeden aldığı da mümkündür. "Albanya" adının kökeniyle ilgili yapılan birçok denemeye rağmen henüz net bir sonuca varılamamıştır[11][13].
Yeni bilimsel araştırmalar, "Alban" etnik adını eski Türkçe'deki "alp" (cesur, yiğit) kelimesiyle ilişkilendiriyor. "Kitabi Dede Korkut"ta bu etnik grup "alpanlar" olarak geçmekte ve "alp" kökenli yer adlarının Kuzey Azerbaycan'da, ayrıca eski Alban devletine dahil olan Güney Dağıstan ve Doğu Gürcistan'da kaldığı görülmektedir. Alban hükümdarlarından Oroys'un adı, "Kitabi Dede Korkut"taki Uruz adıyla karşılaştırılmaktadır. "Aran" adı da yalnızca Türk dillerinden açıklanmaktadır. Albanların Ay tanrısına daha çok tapındıkları bilgisi, Strabon'un verdiği bilgilere göre, eski Türklerin "Ay Tengri"siyle örtüşmektedir. Bu tür kanıtlar ışığında, "Alban" etnik adını taşıyanlar Türk dilli kabul edilmektedir. Bazı araştırmalara göre, burada yaşayan Sakesinler, onlarla akraba sayılan Massagetler ve Gargarlar da Türk kökenliydi[14].
Uzmanlar, "Alban" adını Türk dilli kabilelerle ilişkilendirmenin daha uygun olduğunu vurguluyorlar. Çünkü bugün Orta Asya'da, özellikle Kazakistan'da Alban adlı bir Türk dilli kabile yaşamaktadır. Ayrıca, Çuvaşların kendi kökenleri hakkındaki destanda, Çuvaşların atalarının Kafkas dağlarının ötesinden gelen Alpanlar olduğu anlatılmaktadır. Son yıllarda yapılan ciddi bilimsel araştırmalar sonucunda Kafkasya Albanlarının Türk kökenli ve Türk dilli kabileler olduğu kesin bir şekilde kanıtlanmıştır[15][16][17][18].
Anatoli Petroviç Novoseltsev ve Z. İ. Yampolski'e göre, Erken Orta Çağ'da Albanyanın kapsadığı bölge, şimdiki Azerbaycan'ın, aynı zamanda Ermenistan'ın, Dağıstan'ın ve Doğu Gürcistan'ın topraklarına dahildi.
Ermeni iddialarına göre, eski devirlerde ve Erken Orta Çağ'da Azerbaycan arazisi Kür Nehrinin sadece kuzeyinde (Kür'ün sol kıyısında) yerleşmişti, yani bu iddiaya göre Kür ve Aras nehirleri arasındaki arazi eskiden Ermenilerin olmuştur. Sadece 387 yılından sonra bu topraklar Albanya'nın bünyesine geçmiş, fakat etnik, siyasi ve kültürel açıdan önceki gibi Büyük Ermenistan'ın Doğu eyaletleri olmuştur.[19][20]
Gürcü bilim adamlarının eski kanaatine göre Kür'ün sol kıyısındaki Albanya topraklarının batı bölümü Gürcistan olmuştur. Yeni Gürcü bilimsel onayına göre ise (yazarı D.L. Musxelişvili) Ermeni araştırmacıların "cömertçe pay verdikleri" dedikleri sol sahil Albanyasının arazisi, ayrıca Kür'ün sol sahilindeki Azerbaycan topraklarının batı bölümü, ayrı ayrı dönemlerde ise hepsi Gürcistan toprakları olmuştur.[21]
İdari dağılım açısından Albanya vilayetlere ve eyaletlere bölünmüştü. Birkaç vilayet eyalet oluşturuyordu. 7. yüzyıl Ermenistan coğrafyasında gösterildiğine göre Albanya'nın sol sahil arazisi 11 vilayetten ibaret idi. Alban kaynakları bunlardan dördü hakkında bilgi veriyor: Gebele, Şeki, Kambisena ve Eceri.[22]
Bunlardan en büyük ve siyasi açıdan en önemlileri vilayetlər sayılıyordu. Üç vilayet (Gebele, Şeki, Kambisena) hem de idari kilise birimleri -piskoposluktu- bunların da temsilcileri (piskoposlar) tüm Alban kilise meclislerinde yer alıyorlardı. Solsahil Albanyasına adı geçen vilayetlerden başka, iki ülke (Lpina ve Çola) dahil idi. Feride Memhmedova böyle düşünüyor ki, Çola (Kırsal) adı İran kökenli kelimeden oluşmuştur. Fakat G. Geybullayev belirtiyor ki, Çola sözü Türkçe kökenli "çul" kelimesinden türemiştir.[23]
Muhtemel ki, Albaniya’nın siyasi konsolidasyonu, Ahameniş İmparatorluğu’nun son yıllarında ve Büyük İskender’in fetihleri döneminde tamamlanmış ve MÖ 4. yüzyılın sonlarında Kafkas Albaniya’sı tek merkezli bir devlete dönüşmüştür[24].
Araniler hanedanının iktidarı döneminde, Albanya'ya Ermenilerin seferleri olmuş ve Albanya'nın üç bölgesi- Artsak, Utik ve Paytakaran işgal edilmiştir. Ancak bu işgal uzun sürmemiştir. MÖ 66 yılında II. Tigran, Roma ordusu tarafından mağlup edildikten sonra, işgal ettiği tüm toprakları, dahil olmak üzere Alban topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak bu olaydan birkaç ay sonra, Albanya topraklarına Roma İmparatorluğu'nun ordusu girmiştir. Pompeius'un komuta ettiği Roma ordusu ile Aruz'un (Yunan-Roma kaynaklarında Oroys) liderlik ettiği Albanya ordusu arasında MÖ 66 yılında bir savaş olmuştur. Daha sonra İberya'ya doğru ilerleyen Roma ordusu, ikinci kez MÖ 65 yılında Alazan Nehri kıyısında, Aruz'un kardeşi Sebirin (Yunan-Roma kaynaklarında Kosis) komutasındaki Alban ordusuyla karşılaşmış ve büyük kayıplar vererek İberya topraklarına geçmiştir[25].
Roma ordusunun Hazar kıyılarına ilerlemesi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Gobustan'da üzerinde Latince yazı yazılı olan 12. lejyonun kitabesinin bulunması, Roma ordusunun Hazar kıyılarına kadar ulaştığını gösterir. Bunun yanı sıra, Azerbaycan'ın farklı bölgelerinde, özellikle Gebele ve Şeki bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan sikke hazinelerinyde Roma imparatorlarına ait birçok sikke bulunmuştur[26].
MÖ II-I yüzyıllarda, Part İmparatorluğu'nun askerî açıdan güçlü döneminde, egemenlik altındaki ülkelere kontrol sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir idari yapı bulunmadığı bir ortamda, Part Arşakileri için mümkün olan tek doğru karar, bu ülkelerde yerel hanedanları iktidarda tutmaktı. Sonraki dönemlerde vassal krallıkların ayrılıkçılığı arttıkça, Part merkezi hükümeti yeni bir politikaya yöneldi: Vassal ülkelerde yerel hanedanları tahtlarından indirip, yerlerine kendi adamlarını, Arşaki hanedanı mensuplarını atama politikası. Persida, Elimaida, Atropatena, Hiyrkaniya, Hindistan, Gürcistan ve Mahyeloniya'da Arşaki kolları, küçük Arşaki hanedanları ortaya çıktı[27].
Arşaki hanedanı temsilcilerinden bir kol da o dönemde (63 yılı) Albanya'da yerleşti. Alban Arşakileri hakkında elde edilen bilgilerin ana kaynakları, Moisey Kalankatlı, Favstos Buzand, Yegişe, Moisey Horenli, Agafangel, Kirakos Genceli ve Mhitar Koş'un eserleri, ayrıca "Azizlerin Hayatı" ve "Carıntir"dir. Alban Arşakileri hakkında bilimde böyle bir görüş vardır ki, bu hanedanın Alban kolu IV. yüzyılda kurulmuş ve onun temellerini Kalankatlının yazdığı gibi I. Cesur Vaçagan değil, Sanatruk atmıştır. M.Brosse, Sanatruk'u Albanya'nın hükümdarı olarak kabul etmek ve adını Alban Arşakileri sırasında I. Cesur Vaçagan'dan önce yazmak gerektiğini düşünür[28].
S.T.Yeremyan'a göre Albanya'da Mesket (Mesküt, Massaget) Arşakileri hükümdarlık etmiştir. Yeremyan, bu hanedanın 388 yılında Albanya'da iktidara geldiğini ve Part Arşakilerinin Alban kolu olmadığını iddia eder. E.A. Krımski, Alban Arşakilerinin "eran şah" veya "eran şahin" unvanını taşıdıklarını ve "eran şah" ifadesinin "aran şah" ifadesinin bozulmuş hali olduğunu düşünür. Bu ise "Aran hükümdarı", "Alban hükümdarı" anlamına gelir. Başka bir deyişle, Aranşahiler (Araniler) aslında Arşakilerdir. N.Akinyan ve B.A. Ulubabyan ise bu konuda tamamen farklı görüşler savunurlar. Örneğin, N.Akinyan, Alban Arşaki hükümdarlarının listesini "editörün" uydurması olarak görür. Alban Arşakilerinden tarihte (yazar Ermeni kaynaklarını kastediyor) sadece iki kişinin bilindiğini belirtir. Bunlar Urnayr (IV. yüzyıl) ve Asuagen'dir (V. yüzyıl). II. Vaçe ve III. Mömün Vaçaqan'a gelince, onların adı sadece Alban ülkesinin tarihinde geçmektedir ve bu nedenle N.Akinyan'a göre, bunlar Moisey Kalankatlı'nın uydurmasıdır. Diğer Alban Arşakileri hakkında konuşurken, N.Akinyan, onların adlarının Alban soylularının VIII-X yüzyıllara ait listesinden alındığını ve yine de uydurma sayılması gerektiğini belirtir.
K.V. Trever, ardından K. Tumanov, Alban Arşakilerinin iktidara miladi birinci yüzyılda geldiğini ve Part Arşakilerinin yardımıyla 6. yüzyıla kadar, yani Alban yönetimi kaldırılıp ülke Sasani valilerinin kontrolüne verilene kadar iktidarda kaldıklarını düşünmektedir. Moisey Kalankatlı, Partlı Valarşak'ın Albanya halkı üzerine prensler ve yöneticiler atadığını bildirmektedir[29]:
"Valarşak'ın emriyle Yafes soyundan Sisakan hanedanından bir kişi (Aran), onların hepsinin başına atandı ve Erask'tan Hnarakert'e (Hunan kalesi) kadar Albanya'nın bütün dağları ve düzlükleri ona miras kaldı..."
— Kalankatlı, I, V
Moisey Kalankatlı, eserinde sunduğu Arşaki alban hükümdarları sırasına Aran'ı dahil etmemiştir. F. Memmedova, görünüşe göre yerel hanedanın Arşakiler hanedanı tarafından değiştirildiğini belirtmektedir. Listedeki on hükümdarın Arşaki olduğu, yazarın sonraki bilgilerinde doğrulanmaktadır[30]:
"Cesur Vaçagandan Mümin Vaçagana kadar 10 hükümdar olmuştur. Mömin Vaçaganın ölümünden sonra ise bu soy zayıflamaya başladı ve Sasani ailesinin Mehrani soyundan olan prensler İran'dan gelip Albanya'da güçlendiler."
— Kalankatlı, III, 23
Kalankatlı'nın sunduğu listede ayrıca Sanatruk'un adı geçmemektedir. Ancak birçok araştırmacıya göre, Alban Arşakilerinin temellerini atan kişi odur. F.C. Memmedova ve Z.M. Bünyadov’a göre, Sanatruk, Kuzey halklarının Ermenistan'a saldırılarıyla bağlantılı tarihi bir şahsiyettir. Kaynaklarda ona Sanesan ve Sanatruk denilmektedir. Sanatruk'un adı ilk kez Maarifçi Grigor'un torunu Aziz Grigor'un Albanya, İberya ve Maskutlar ülkesindeki misyonerlik faaliyetleri ile bağlantılı olarak anılmaktadır. İlk Alban Arşaki hükümdarı I. Cesur Vaçagan, Atropatena'da, Ermenistan'da ve Maskutlar ülkesinde tahta çıkan ilk küçük Arşakilerle aynı dönemde iktidara gelmiştir. Küçük Arşakiler, Part kralı Vanon'un oğlu I. Valarş (Vologez) tarafından tahta çıkarılmıştır. Miladi birinci yüzyılda Alban Arşaki temsilcisi I. Cesur Vaçagan, Albanya'nın tüm bölgelerini birleştirmeyi başarmıştır. Muhtemelen I. Vaçagan'dan önceki yerel hanedan hükümdarları, tüm bölgelere hükmedememiştir[31].
Kaynaklarda hakkında en çok bahsedilen Arşaki Alban hükümdarlarından biri de Urnayr'dır. Urnayr'ın iktidar yılları bilinmemektedir. Moisey Kalankatlı'ya göre, Urnayr, Sasani kralı II. Şapur (309–379), Bizans imparatoru Büyük Konstantin’in (337–361) çağdaşı olmuştur. Adı ilk kez 313 yılında diğer Alban soylularıyla birlikte Hristiyanlığı kabul etmesiyle anılmaktadır. Onunla ilgili son olay, 371 yılında gerçekleşen Dzirav savaşında yer almasıdır. Bütün bunları göz önüne alarak, Feride Memmedova, Urnayr'ın 313-371 yılları arasında iktidarda olduğunu düşünmektedir. Moisey Kalankatlı, onu "Fedakâr hükümdar, Ermenistan'ın merkezine zafer bayrağı dikmiş ve büyük savaşlarda onurlu bir isim kazanmış şahsiyet" olarak anar. Ancak burada hangi savaşlardan bahsedildiği bilinmemektedir. Urnayr'ın iç siyaseti, putperestlikle mücadele, Hristiyanlığın devlet dini ilan edilmesi (313-314 yılları), kiliseye toprak verilmesi vb. ile karakterizedir. Urnayr döneminde ülkenin başkenti ve Alban katolikosluğunun merkezi Gebele (Kabalaka) olmuştur. Urnayr'ın dış siyasetine gelince, Albanya'nın Sasani kralı II. Şapur'un vassalı ve müttefiki olduğu için Sasani-Bizans savaşlarına dahil olduğu bilinmektedir. 359 yılında Amida yakınlarında ve 371 yılında Dzirav çölünde Sasani-Bizans savaşlarında Urnayr, II. Şapur'u desteklemiştir[32].
Alban Arşakileri arasında Urnayr'dan sonra hakkında bilgi bulunan hükümdar Asuagen'dir. Onun iktidarı döneminde eski Alban alfabesinin ıslah edilmesiyle yeni Alban yazısı oluşturulmuştur. Bu konuda bilgiler Moisey Kalankatlı'da bulunmaktadır. Asuagen'in Alban çocuklarının eğitime teşvik edilmesi yönündeki çabaları özel bir ilgi uyandırmaktadır. O, "Eyalet ve ilçelerde çocuklara yazı sanatını öğretmeyi, onları topluca okullara göndermeyi ve onların yiyecek ihtiyacını karşılamak için kaynak ayırmayı" emretmiştir. Asuagen döneminde yeni alfabenin kabulünden sonra dini kitaplar, havarilerin öğretileri ve diğer kitaplar Süryanice ve Yunancadan Alban diline çevrilmeye başlanmıştır[33].
444 yılında Asuagen'in oğlu (Asuagen'in karısı Sasani şahı II. Yezdegerd'in kız kardeşiydi) II. Vaçe, Albanya'da iktidara geldi. Kalankatlı, Sasani şahı Peroz'un emriyle II. Vaçe'nin Perozabad (Berde) şehrini inşa ettirdiğini ve bu şehrin onun hükümdarlığı döneminde ülkenin başkenti haline geldiğini yazmaktadır. Başkentin Gebele'den Berde'ye taşınması, iç siyasetteki değişikliklerle bağlantılıydı. Göçebelerin sık sık düzenlediği akınlar nedeniyle, ülkenin kültürel ve siyasi merkezi Kür Nehri'nin sol yakasından sağ yakasına geçirildi. Güney Kafkasya halklarını Sasani'lere karşı isyana sevk eden, siyasi, ekonomik ve ideolojik baskılardı. II. Yezdegerd, Hristiyanlığı kökünden kazımak için Güney Kafkasya'ya 700 Mazdek rahibi göndermişti ve bunların 300'ü Albanya'ya gelmişti. Yelişe, Sasani devletinde geçici olarak oluşan barışın, 459 yılında Albanya hükümdarının boyun eğmeyi kesin olarak reddetmesiyle bozulduğunu yazmaktadır[34].
Albanya isyancıları Çola Geçidi'ni tuttular, Maskut ordusunu şehre aldılar ve Büyük Kafkasya'nın 11 hükümdarıyla ittifak kurarak onlarla Sasani'lere karşı iki yıl boyunca başarılı bir şekilde askeri operasyonlar yürüttüler. Sasani'lerin Vaçe ile müzakerelere başlama çabalarının tamamı başarısız oldu. Bunun üzerine Peroz, büyük miktarda para ödeyerek Onogur (F. Celilov'a göre "On Oğuz") Hunlarını yardıma çağırdı ve onlar Alan (Daryal) Geçidi'ni aşarak Albanya'ya girdiler. 462 yılında ise Albanlara karşı uzun süren bir savaşa başladılar.Onoqurlar bir yıl boyunca Alban hükümdarıyla savaştılar. Vaçe'nin ordusu azalıp dağılsa da onu yenmek mümkün olmadı. Albanya'da 457 yılında başlayan isyan ancak 463 yılında bastırılabildi. Sasani'ler Albanya'da o kadar güçlendiler ki, II. Vaçe iktidardan çekildi ve Peroz'dan, babasından kalan mülklere dokunmamalarını rica etti. Böylece, 463 yılında Albanya'da devlet yapısı feshedildi ve ülkeyi Sasani valisi – marzban yönetmeye başladı. Albanya'daki bu rejim 483 yılına kadar sürdü[35][36][37].
Çola – Bu eyalet, Çola (Derbent) geçidinden güneye doğru, yaklaşık Beşparmak Dağı’na kadar Hazar sahili boyunca uzanıyordu. Eyaletin büyük şehirleri Çola (Massaget, Maskut Arşakileri’nin başkenti) ve Derbent idi. V. yüzyılın ilk yarısında Sasani Şahı II. Yezdegerd’in hükümdarlığı döneminde, Çola’da güçlü savunma yapıları, ünlü Derbent Seddi inşa edilmişti. Moisey Kalankatlı, Çola’nın stratejik öneminin yanı sıra, tüm Kafkasya'daki ilk Hristiyanlık merkezlerinden biri olarak ideolojik açıdan da büyük öneme sahip olduğunu kaydeder[38].
“Apostol Aziz Yelisey, Massagetlerin arasına gider ve orada vaaz vermeye başlar."
Bu satırlar I asra aiddir. Alban aneneleri bu hadise ile Çola'nın VI asra kadar patriarklık merkezi olaraq kaldığını və IX asrın sonlarına kadar burada Doğu katolikosuna ait bir sarayın olduğunu kanıtlamaktadır[39].
Lpina – Çola'nın kuzeybatısında, Çola ile Şeki arasında yer alan bir bölgeydi. Bu bölge neredeyse tamamen fındık ve ceviz ağaçlarıyla kaplı ormanlarla zengindi. Çola ve Lpina bölgelerinin bir ölçüde özerklik ve ayrılıkçı eğilimlere sahip olması, Moisey Kalankatlı'nın "Albaniya, Lpina ve Çola" üçlemesinde yansıtılmıştır. Daha I-II yüzyıllarda Aziz Yelisey'in havarilik döneminde bu üç bölge – Çola, Lpina ve Albaniya kutsal ilan edilmişti. Bu üçleme 626–630 yıllarının siyasi olaylarında, tüm Albania'nın, Çola dahil, Hazarlar tarafından işgal edildiği dönemde de kaydedilmiştir. Hakan'ın oğlu Şat, babasının Albaniya, Lpina ve Çola üzerinde ebedi bir hakimiyet kurduğunu söylüyordu. Bu düşünceye dayanarak K.V. Trever, VII. yüzyılda "Albaniya bünyesindeki Lpina ve Çola bölgelerinin belli bir ölçüde içsel bağımsızlığa sahip oldukları ve muhtemelen Albania'dan sonra bu yerlerin adının ayrıca belirtilmesinin de bu yüzden olduğunu" sonucuna varır. Tarihi gerçeklerin incelenmesi, bu üçlemenin dini-sembolik bir anlam taşımasının yanı sıra önemli bir gerçek olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Stratejik, periferik bölgeler olan Lpina ve Çola, ülkede merkezi bir yönetim olmadığında bağımsız devletlere dönüşmekteydi (551–630 yılları). Cavanşir ve Varaz Trdat’ın yönetimi döneminde ise Lpina ve Çola tekrar Albania'nın ayrılmaz stratejik bölgeleri olmuşlardır[40].
Kambisena – Yunan kaynaklarında Kambisna olarak adlandırılan bu bölge, Albaniya'nın kuzeybatısında, İberya sınırında bulunuyordu. Kambisena, kuzeybatıda Alazani ve İori nehirlerinin orta akışlarından, güneyde Kür nehrine kadar, doğuda ise Alazani, Kür ve İori nehirlerinin birleşim noktasına kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Kayalık Şirak yaylasının yarısı da bu bölgeye dahildi[41].
Eceri – veya Heceri olarak adlandırılan bölge, Gebele'nin güneyinde, Karasuçay ve Girdimançay arasında yer almakta ve güneyde Kür nehri ile sınırlanmış durumdaydı. Bu bölgede halk temel olarak tarımla uğraşmaktaydı. Moisey Kalankatlı, bu bölge hakkında karma evliliklerin meydana geldiğini kaydetmektedir. Böyle evlilikler Arşakaşen ve Eceri bölgelerinde kaydedilmiştir[42].
Gebele – (Yunanca: Kabalaka) bu bölge Lpina'nın güneyinde, tarihi Eceri bölgesinin kuzeyinde, Şeki ve Çola bölgeleri arasında yer alıyordu. Bu bölgede Albaniya'nın başkenti olan Gebele şehri bulunmaktaydı ve bu şehre ilk kez MS I. yüzyılda Plinius tarafından değinilmiştir. Gebele, antik çağdan erken Orta Çağ'a – V. yüzyıla kadar Albaniya'nın başkenti, Alban Arşakilerinin ikametgahı ve Alban başpiskoposunun merkezi olmuştur. 510 yılında Alban Arşakileri iktidarının sona ermesinden sonra Gebele, Sasaniyanların atadığı merzbanların merkezine dönüşmüş ve bu nedenle Gebele ayrıca Vostan-i-Marzban olarak da adlandırılmıştır. Gebele bölgesi hem siyasi hem de dini açıdan bir idari birim – piskoposluk olarak kabul edilmekteydi. V. yüzyılda Aluen kilise meclisinde ve VIII. yüzyılda Partav (Berde) kilise meclisinde Gebele piskoposlarının isimleri – Manase (V. yüzyıl) ve İohann (VIII. yüzyıl) geçmektedir. Diğer birçok lider gibi piskopos İohann da Kalkedon yanlısı Alban Katolikosu Nerses-Bakur'dan yüz çevirmişti. Gebele bölgesinin dini-ideolojik önemini kanıtlayan bir diğer olgu, Aluen (488) ve Partav (705) kilise konseylerinde başpiskoposun imzasından sonra Gebele piskoposunun imzasının gelmesidir. VIII–IX. yüzyıllarda Gebele piskoposları, Alban Kilisesi'nin patriği olmuşlardır[43].
Şeki – bölgesi Kafkasya'nın dağlık eteklerinde, Gebele'nin kuzeybatısında yer almaktaydı. Batıda ve güneybatıda tarihi Kambisena bölgesi ile, kuzeybatıda Lpina bölgesi ile, güneydoğuda Gebele ile sınır komşusuydu. III-VIII. yüzyıllar arasında dokumacılık merkezlerinden biriydi[44].
Paytakaran – (Fars ve Arap kaynaklarında Balasakan) bu bölge Azerbaycan Cumhuriyeti'nin güneydoğusunda yer alarak Hazar Denizi kıyılarına kadar uzanmaktaydı. Mil ve Muğan düzlüklerinin bir kısmını kapsamaktaydı. Paytakaran’ın, çeşitli dönemlerde bölgenin güneyinde bulunan Atropatena'nın kuzeydoğu topraklarını da içine aldığı tahmin edilmektedir. Paytakaran, siyasi olarak bazen Albaniya'ya, bazen de Atropatena'ya eğilim göstermiş ve farklı dönemlerde onun parçası olmuştur. IV. yüzyılın ikinci yarısında Paytakaran, Albaniya'nın parçası olmuştur. Bölgenin merkezi aynı adı taşıyan Paytakaran şehriydi[45].
Uti – (Yunanca Otena) tarihi bir eyalet olan Uti, Paytakaran gibi Kür nehrinin sağ kıyısında yer almaktaydı. Doğuda Paytakaran ile sınır komşusuydu. Kuzeyde Kür nehri ile çevriliydi, batıda ise Albaniya ve İberya sınırına kadar uzanmaktaydı. Antik kentlerden Ayniyana, Hani, Anariaka, Halhal, Sogarn ve Moisey Kalankatlı'ya göre Albaniya'nın V. yüzyılda inşa edilen başkenti Berde (Partav) bu eyaletteydi. Berde, 551 yılından itibaren Alban katolikosunun kalıcı ikametgahı, 630 yılından itibaren ise Mehraniler sülalesinden büyük Alban prenslerinin, ayrıca Varaz Grigor ve Cavanşir'in ikametgahı olmuştur. Uti bölgesi (neheng) idari birimlere (havar) bölünmüş olup bunlardan en önemlileri Sakaşena (Yunan kaynaklarında Sakasen) ve Girdman'dır[46].
Girdman – IV. yüzyıldan itibaren Albaniya'nın en büyük prensleri olan Mehraniler sülalesinin kalıtsal mülküydü. Bu bölgenin konumu hakkında üç görüş bulunmaktadır. Bazıları onu Ağsu – Girdman nehirleri çevresinde (İ. Aliyev, F. Osmanov), diğerleri günümüzdeki Kazak ilçesi civarında (S.T. Yeremyan), üçüncü grup ise Şemkirçay vadisi ve günümüz Gedebey ilçesi civarında (Z.M. Bünyadov) olduğunu savunmaktadır. Feride Memmedova, Girdman bölgesinin Albaniya'nın kuzeybatısında, Kür nehrinin sağ kıyısında, Gürcü topraklarıyla sınırda yer aldığını belirtir. Faustus Buzand'ın yazdığına göre, Girdman ve Uti 387 yılına kadar Ermenistan'ın içinde bulunmaktaydı. Ancak Ermenistan ve Albaniya'nın tarihi gerçekleri incelendiğinde, Girdman'ın asla Ermenistan'ın içinde olmadığı anlaşılmıştır. Mehraniler bu topraklarda Girdman kalesi, Mehravan şehri ve birçok tapınak inşa etmiştir[47].
Orhitena – Sağ kıyı Albaniya'sının en önemli bölgelerinden biri olmuştur ve günümüz Karabağ'ın bir kısmını ve Mil ovasının bir kısmını kapsamaktaydı. Eyaletin halkını karkaralar, utiler, hunlar, hazarlar ve barsiller oluşturmaktaydı[48].
Sünik – (Sisakan) bölgesi Albania'nın güney ucunda, batıda Ermenistan ve kuzeyde Arsak arasında yer almakta olup, Göyçe gölünün güneyindeydi. Kaynaklarda geçen Sünik ifadesi Sisakandan daha eskidir. Yevsebi ve Prokopi Kesari, Sünik’i Albanların komşusu olarak anar. Farsça karşılığı olan Sisakan ifadesine ilk kez VI. yüzyılda Suriyeli yazar Zacharia Ritor'un eserlerinde rastlanır. Yazarın eserlerinde Sisakan, Arran (Albania) ve Gurzan (Gürcistan) gibi ayrı bir ülke olarak gösterilir. Genel olarak ise Sünik, farklı dönemlerde bazen Albania’nın, bazen de Atropatena’nın bir parçası olmuştur. H. Hubşman ve I. Markvart, Sünik’i genelde bir Alban bölgesi olarak kabul ederler. Kaynaklara göre, MS I. yüzyılda iktidara gelen ilk Albaniya hükümdarı Sünik soyuyla ilişkiliydi. Parthia şahı Valarşak, Sisakan soyundan olan Arran’ı Albaniya’ya baş olarak atamıştır[49][50].
VII–VIII yüzyılların eşzamanlı kaynaklarına göre, I. yüzyılda Albaniya'nın güney sınırı Araz Nehri boyunca uzanıyordu. Moisey Kalankatlı, Albaniya'nın sınırlarının miladi VII-VIII yüzyıla kadar değişmediğini kaydetmektedir. Bilindiği üzere bilimde, 387 yılına kadar Albaniya'nın güney sınırlarının Kür Nehri boyunca geçtiği ve Kür'ün sağ yakasındaki Arsak, Uti ve Paytakaran bölgelerinin 387'den sonra Albaniya'ya katıldığı şeklinde bir iddia bulunmaktadır. MÖ II. yüzyılda Kür'ün hem sağ hem de sol yakasının Albaniya'ya ait olduğunu belirtmektedir. Bu atlasa göre, sağ yakada Sakasena, Otena (Uti), Kaspiana (Paytakaran) ve Orhistena Kafkas Albaniyası topraklarıydı. Atlasta ayrıca MÖ I. yüzyılda II. Tigran’ın Kür'ün tüm sağ yakasını ele geçirdiği ve II. Tigran ile Pompey arasında MÖ 66 yılında yapılan anlaşma sonucunda bu toprakların Ermenistan’ın bir parçası olarak kaldığı gösterilmektedir. Diğer bir görüşe göre, Arsak ve Uti bölgeleri MÖ I. yüzyılda II. Tigran tarafından işgal edilerek şuanki Ermenistan’a katılmış, 387 yılı anlaşmasıyla ise Sasaniler ve Bizans arasında bölüşülerek onların yönetimi altına girmiştir. Bu görüşte Paytakaran hakkında hiçbir şey söylenmemektedir.Feride Memmedova, Strabon’un "Coğrafya" adlı eserinde Albaniya hakkında verilen bilgileri inceledikten sonra şu sonuca varmıştır[51]:
"Strabon’un bilgilerinde herhangi bir tutarlılık yoktur. O, Kaspiana’yı bir yandan Medya ile bağdaştırıyor, Medya'dan ayrılmış bir bölge olarak kabul ediyor, diğer yandan da Albaniya ile ilişkilendirerek 'Albaniya'nın ülkesinde Kaspiana bölgesi vardır ve bu bölge eskiden burada yaşamış, şimdi ise yok olmuş Kaspi halkının adıyla adlandırılmıştır' diye yazıyor."
Feride Memmedova – Kafkaa Albaniyası’nın siyasi tarihi və tarihi coğrafyası, Bakü, 1993, s. 83[51]
Bazı araştırmacılar, Uti ve Orhitena bölgelerini II. Tigran'ın işgal ettiği topraklar olarak görmektedir. Ancak Yunan ve Roma kaynakları, II. Tigran'ın Alban topraklarını işgal etmediğini kanıtlamaktadır. C. Markvart'a göre bu vahalar, I. Artaşes'in işgal ettiği Atropatena'nın kuzeybatı topraklarıydı. II. Tigran, Lucullus ve Pompey tarafından mağlup edildikten sonra devleti dağıldı. M.Ö. 66 yılında yapılan anlaşmaya göre, II. Tigran ele geçirdiği topraklardan vazgeçti. Böylece Orhitena ve Uti'nin II. Tigran tarafından ele geçirilmesi iddiasının temelsiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Albanya'nın güney sınırlarının Kür Nehri'nden geçtiği iddiaları, esas olarak Yunan-Roma ve V-VII yüzyıl gürcü yazarlarının bilgilerine, doğruluğu belirlenmemiş, sadece gelişi güzel kabul edilen kaynaklara dayanmaktadır[51].
Bu durum, Strabon'un birbiriyle çelişen çeşitli kaynaklardan yararlanmasından ve Alban topraklarında az bulunmaları nedeniyle sınırlı bilgilere sahip olan kişilerin kayıtlarına eleştirel olmayan bir şekilde yaklaşmasından kaynaklanmaktadır. Strabon'un kaynakları genellikle Theophanes, Delli ve diğerleridir. Plinius, Appianus, Dio Cassius, Plutarchus'un notlarının bazı kısımlarına, yani Albanya'nın güney sınırının Kür Nehri'nden geçtiği bilgisine gelince, bu antik yazarların Kafkasya hakkında çok az bilgiye sahip olan Patrocles ve Eratosthenes gibi kaynaklara dayandığı unutulmamalıdır. Ayrıca, bu notlar M.Ö. I. yüzyıl ve M.S. II. yüzyıla aittir. Oysaki bahsedilen dönem, M.Ö. II. yüzyıl ve M.S. IV. yüzyılı kapsamaktadır. V.V. Barthold, antik edebiyat kaynaklarına değer biçerken şunları yazmıştır[52]:
Sorun şu ki, Yunan orijinalleri bize çok geç ulaşmış, işlenmiş, değişikliklere uğramış ve çoğu zaman karşılaştırmalı bilgiler eleştirilmeksizin yalnızca bir derleme şeklinde sunulmuştur. Bu nedenle bu kaynaklara son derece dikkatle yaklaşmak gerekmektedir.
Hiç şüphe yok ki Moisey Kalankatlı, kendi ülkesinin tarihini ve coğrafyasını, Pontus kralı üzerine kısa seferlere katılan Romalı yazarlardan daha iyi biliyordu[53].
“Sisakan hanedanından Yafes'in soyundan gelen birine (Aran), Eras (Aras) Nehri'nden Hunan Kalesi'ne kadar Alban dağları ve bozkırları miras kaldı."
Kalankatlı, I, 4
M.Ö. III. yüzyılda Albanya'nın kuzey sınırları, Büyük Kafkas Dağları'na, Samur Sıra Dağları'nın kuzey eteklerine kadar uzanıyordu, kuzeybatıda İori ve Alazani nehirlerinin yukarı akışına, kuzeydoğuda ise modern Derbent'e kadar ulaşıyordu. Bazı dönemlerde bu sınırlar Sulak Nehri'ne ve daha da uzaklara kadar uzanıyordu.
Muhtemel ki, Albaniya’nın siyasi konsolidasyonu, Ahameniş İmparatorluğu’nun son yıllarında ve Büyük İskender’in fetihleri döneminde tamamlanmış ve MÖ 4. yüzyılın sonlarında Kafkas Albaniya’sı tek merkezli bir devlete dönüşmüştür[54].
Araniler hanedanının iktidarı döneminde, Albanya'ya Ermenilerin seferleri olmuş ve Albanya'nın üç bölgesi- Artsak, Utik ve Paytakaran işgal edilmiştir. Ancak bu işgal uzun sürmemiştir. MÖ 66 yılında II. Tigran, Roma ordusu tarafından mağlup edildikten sonra, işgal ettiği tüm toprakları, dahil olmak üzere Alban topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak bu olaydan birkaç ay sonra, Albanya topraklarına Roma İmparatorluğu'nun ordusu girmiştir. Pompeius'un komuta ettiği Roma ordusu ile Aruz'un (Yunan-Roma kaynaklarında Oroys) liderlik ettiği Albanya ordusu arasında MÖ 66 yılında bir savaş olmuştur. Daha sonra İberya'ya doğru ilerleyen Roma ordusu, ikinci kez MÖ 65 yılında Alazan Nehri kıyısında, Aruz'un kardeşi Sebirin (Yunan-Roma kaynaklarında Kosis) komutasındaki Alban ordusuyla karşılaşmış ve büyük kayıplar vererek İberya topraklarına geçmiştir[55].
Roma ordusunun Hazar kıyılarına ilerlemesi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Gobustan'da üzerinde Latince yazı yazılı olan 12. lejyonun kitabesinin bulunması, Roma ordusunun Hazar kıyılarına kadar ulaştığını gösterir. Bunun yanı sıra, Azerbaycan'ın farklı bölgelerinde, özellikle Gebele ve Şeki bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan sikke hazinelerinyde Roma imparatorlarına ait birçok sikke bulunmuştur[56].
MÖ II-I yüzyıllarda, Part İmparatorluğu'nun askerî açıdan güçlü döneminde, egemenlik altındaki ülkelere kontrol sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir idari yapı bulunmadığı bir ortamda, Part Arşakileri için mümkün olan tek doğru karar, bu ülkelerde yerel hanedanları iktidarda tutmaktı. Sonraki dönemlerde vassal krallıkların ayrılıkçılığı arttıkça, Part merkezi hükümeti yeni bir politikaya yöneldi: Vassal ülkelerde yerel hanedanları tahtlarından indirip, yerlerine kendi adamlarını, Arşaki hanedanı mensuplarını atama politikası. Persida, Elimaida, Atropatena, Hiyrkaniya, Hindistan, Gürcistan ve Mahyeloniya'da Arşaki kolları, küçük Arşaki hanedanları ortaya çıktı[57].
Arşaki hanedanı temsilcilerinden bir kol da o dönemde (63 yılı) Albanya'da yerleşti. Alban Arşakileri hakkında elde edilen bilgilerin ana kaynakları, Moisey Kalankatlı, Favstos Buzand, Yegişe, Moisey Horenli, Agafangel, Kirakos Genceli ve Mhitar Koş'un eserleri, ayrıca "Azizlerin Hayatı" ve "Carıntir"dir. Alban Arşakileri hakkında bilimde böyle bir görüş vardır ki, bu hanedanın Alban kolu IV. yüzyılda kurulmuş ve onun temellerini Kalankatlının yazdığı gibi I. Cesur Vaçagan değil, Sanatruk atmıştır. M.Brosse, Sanatruk'u Albanya'nın hükümdarı olarak kabul etmek ve adını Alban Arşakileri sırasında I. Cesur Vaçagan'dan önce yazmak gerektiğini düşünür[58].
S.T.Yeremyan'a göre Albanya'da Mesket (Mesküt, Massaget) Arşakileri hükümdarlık etmiştir. Yeremyan, bu hanedanın 388 yılında Albanya'da iktidara geldiğini ve Part Arşakilerinin Alban kolu olmadığını iddia eder[59].
E.A. Krımski, Alban Arşakilerinin "eran şah" veya "eran şahin" unvanını taşıdıklarını ve "eran şah" ifadesinin "aran şah" ifadesinin bozulmuş hali olduğunu düşünür. Bu ise "Aran hükümdarı", "Alban hükümdarı" anlamına gelir. Başka bir deyişle, Aranşahiler (Araniler) aslında Arşakilerdir. N.Akinyan ve B.A. Ulubabyan ise bu konuda tamamen farklı görüşler savunurlar. Örneğin, N.Akinyan, Alban Arşaki hükümdarlarının listesini "editörün" uydurması olarak görür. Alban Arşakilerinden tarihte (yazar Ermeni kaynaklarını kastediyor) sadece iki kişinin bilindiğini belirtir. Bunlar Urnayr (IV. yüzyıl) ve Asuagen'dir (V. yüzyıl). II. Vaçe ve III. Mömün Vaçaqan'a gelince, onların adı sadece Alban ülkesinin tarihinde geçmektedir ve bu nedenle N.Akinyan'a göre, bunlar Moisey Kalankatlı'nın uydurmasıdır. Diğer Alban Arşakileri hakkında konuşurken, N.Akinyan, onların adlarının Alban soylularının VIII-X yüzyıllara ait listesinden alındığını ve yine de uydurma sayılması gerektiğini belirtir[60].
K.V. Trever, ardından K. Tumanov, Alban Arşakilerinin iktidara miladi birinci yüzyılda geldiğini ve Part Arşakilerinin yardımıyla 6. yüzyıla kadar, yani Alban yönetimi kaldırılıp ülke Sasani valilerinin kontrolüne verilene kadar iktidarda kaldıklarını düşünmektedir. Moisey Kalankatlı, Partlı Valarşak'ın Albanya halkı üzerine prensler ve yöneticiler atadığını bildirmektedir[61]:
"Valarşak'ın emriyle Yafes soyundan Sisakan hanedanından bir kişi (Aran), onların hepsinin başına atandı ve Erask'tan Hnarakert'e (Hunan kalesi) kadar Albanya'nın bütün dağları ve düzlükleri ona miras kaldı..."
— Kalankatlı, I, V
Moisey Kalankatlı, eserinde sunduğu Arşaki alban hükümdarları sırasına Aran'ı dahil etmemiştir. F. Memmedova, görünüşe göre yerel hanedanın Arşakiler hanedanı tarafından değiştirildiğini belirtmektedir. Listedeki on hükümdarın Arşaki olduğu, yazarın sonraki bilgilerinde doğrulanmaktadır[62]:
"Cesur Vaçagandan Mümin Vaçagana kadar 10 hükümdar olmuştur. Mömin Vaçaganın ölümünden sonra ise bu soy (azqn) zayıflamaya başladı ve Sasani ailesinin Mehrani soyundan olan prensler İran'dan gelip Albanya'da güçlendiler."
— Kalankatlı, III, 23
Kalankatlı'nın sunduğu listede ayrıca Sanatruk'un adı geçmemektedir. Ancak birçok araştırmacıya göre, Alban Arşakilerinin temellerini atan kişi odur. F.C. Memmedova ve Z.M. Bünyadov’a göre, Sanatruk, Kuzey halklarının Ermenistan'a saldırılarıyla bağlantılı tarihi bir şahsiyettir. Kaynaklarda ona Sanesan ve Sanatruk denilmektedir. Sanatruk'un adı ilk kez Maarifçi Grigor'un torunu Aziz Grigor'un Albanya, İberya ve Maskutlar ülkesindeki misyonerlik faaliyetleri ile bağlantılı olarak anılmaktadır[63].
İlk Alban Arşaki hükümdarı I. Cesur Vaçagan, Atropatena'da, Ermenistan'da ve Maskutlar ülkesinde tahta çıkan ilk küçük Arşakilerle aynı dönemde iktidara gelmiştir. Küçük Arşakiler, Part kralı Vanon'un oğlu I. Valarş (Vologez) tarafından tahta çıkarılmıştır. Miladi birinci yüzyılda Alban Arşaki temsilcisi I. Cesur Vaçagan, Albanya'nın tüm bölgelerini birleştirmeyi başarmıştır. Muhtemelen I. Vaçagan'dan önceki yerel hanedan hükümdarları, tüm bölgelere hükmedememiştir[64].
Kaynaklarda hakkında en çok bahsedilen Arşaki Alban hükümdarlarından biri de Urnayr'dır. Urnayr'ın iktidar yılları bilinmemektedir. Moisey Kalankatlı'ya göre, Urnayr, Sasani kralı II. Şapur (309–379), Bizans imparatoru Büyük Konstantin’in (337–361) çağdaşı olmuştur. Adı ilk kez 313 yılında diğer Alban soylularıyla birlikte Hristiyanlığı kabul etmesiyle anılmaktadır. Onunla ilgili son olay, 371 yılında gerçekleşen Dzirav savaşında yer almasıdır. Bütün bunları göz önüne alarak, Feride Memmedova, Urnayr'ın 313-371 yılları arasında iktidarda olduğunu düşünmektedir. Moisey Kalankatlı, onu "Fedakâr hükümdar, Ermenistan'ın merkezine zafer bayrağı dikmiş ve büyük savaşlarda onurlu bir isim kazanmış şahsiyet" olarak anar. Ancak burada hangi savaşlardan bahsedildiği bilinmemektedir. Urnayr'ın iç siyaseti, putperestlikle mücadele, Hristiyanlığın devlet dini ilan edilmesi (313-314 yılları), kiliseye toprak verilmesi vb. ile karakterizedir. Urnayr döneminde ülkenin başkenti ve Alban katolikosluğunun merkezi Gebele (Kabalaka) olmuştur. Urnayr'ın dış siyasetine gelince, Albanya'nın Sasani kralı II. Şapur'un vassalı ve müttefiki olduğu için Sasani-Bizans savaşlarına dahil olduğu bilinmektedir. 359 yılında Amida yakınlarında ve 371 yılında Dzirav çölünde Sasani-Bizans savaşlarında Urnayr, II. Şapur'u desteklemiştir[65].
Alban Arşakileri arasında Urnayr'dan sonra hakkında bilgi bulunan hükümdar Asuagen'dir. Onun iktidarı döneminde eski Alban alfabesinin ıslah edilmesiyle yeni Alban yazısı oluşturulmuştur. Bu konuda bilgiler Moisey Kalankatlı'da bulunmaktadır. Asuagen'in Alban çocuklarının eğitime teşvik edilmesi yönündeki çabaları özel bir ilgi uyandırmaktadır. O, "Eyalet ve ilçelerde çocuklara yazı sanatını öğretmeyi, onları topluca okullara göndermeyi ve onların yiyecek ihtiyacını karşılamak için kaynak ayırmayı" emretmiştir. Asuagen döneminde yeni alfabenin kabulünden sonra dini kitaplar, havarilerin öğretileri ve diğer kitaplar Süryanice ve Yunancadan Alban diline çevrilmeye başlanmıştır[66].
444 yılında Asuagen'in oğlu (Asuagen'in karısı Sasani şahı II. Yezdegerd'in kız kardeşiydi) II. Vaçe, Albanya'da iktidara geldi. Kalankatlı, Sasani şahı Peroz'un emriyle II. Vaçe'nin Perozabad (Berde) şehrini inşa ettirdiğini ve bu şehrin onun hükümdarlığı döneminde ülkenin başkenti haline geldiğini yazmaktadır. Başkentin Gebele'den Berde'ye taşınması, iç siyasetteki değişikliklerle bağlantılıydı. Göçebelerin sık sık düzenlediği akınlar nedeniyle, ülkenin kültürel ve siyasi merkezi Kür Nehri'nin sol yakasından sağ yakasına geçirildi. Güney Kafkasya halklarını Sasani'lere karşı isyana sevk eden, siyasi, ekonomik ve ideolojik baskılardı. II. Yezdegerd, Hristiyanlığı kökünden kazımak için Güney Kafkasya'ya 700 Mazdek rahibi göndermişti ve bunların 300'ü Albanya'ya gelmişti. Yelişe, Sasani devletinde geçici olarak oluşan barışın, 459 yılında Albanya hükümdarının boyun eğmeyi kesin olarak reddetmesiyle bozulduğunu yazmaktadır[67].
Albanya isyancıları Çola Geçidi'ni tuttular, Maskut ordusunu şehre aldılar ve Büyük Kafkasya'nın 11 hükümdarıyla ittifak kurarak onlarla Sasani'lere karşı iki yıl boyunca başarılı bir şekilde askeri operasyonlar yürüttüler. Sasani'lerin Vaçe ile müzakerelere başlama çabalarının tamamı başarısız oldu. Bunun üzerine Peroz, büyük miktarda para ödeyerek Onogur (F. Celilov'a göre "On Oğuz") Hunlarını yardıma çağırdı ve onlar Alan (Daryal) Geçidi'ni aşarak Albanya'ya girdiler. 462 yılında ise Albanlara karşı uzun süren bir savaşa başladılar. Onogurlar bir yıl boyunca Alban hükümdarıyla savaştılar. Vaçe'nin ordusu azalıp dağılsa da onu yenmek mümkün olmadı. Albanya'da 457 yılında başlayan isyan ancak 463 yılında bastırılabildi. Sasani'ler Albanya'da o kadar güçlendiler ki, II. Vaçe iktidardan çekildi ve Peroz'dan, babasından kalan mülklere dokunmamalarını rica etti. Böylece, 463 yılında Albanya'da devlet yapısı feshedildi ve ülkeyi Sasani valisi – marzban yönetmeye başladı. Albanya'daki bu rejim 483 yılına kadar sürdü[68].
487 yılında II. Vaçe'nin amcasının oğlu, Alban Arşakilerinin son temsilcisi III. Mömin Vaçagan iktidara geldi ve Albanya'da yerel hanedan yönetimi yeniden kuruldu. Moisey Kalankatlı, "Vaçe'den III. Mömin Vaçagan'a kadar Albanya 30 yıl boyunca hükümdarsız kaldı" diye bilgi verir. Alban tarihçinin yazdığına göre, "Albanya halkı yeniden tek bir krallıkta birleşip, şah soyundan gelen en cesur, bilge ve uzun boylu Vaçagan'ı seçti." Mömin Vaçagan'ın hükümdarlık yılları, Albanya'nın siyasi, dini ve kültürel diriliş dönemi oldu. O, her şeyden önce ülke halkının tek bir dine ibadet etmesini sağlamaya, Hristiyanlığı ortak devlet dini haline getirmeye çalıştı. Vaçaqan okullar açtırdı, yıkılan kiliseleri onarttı, yeni kiliseler ve manastırlar inşa ettirdi, kilise makamlarını yeniden düzenledi. Onun hükümdarlığı döneminde Aquen Kilise Meclisi toplandı. Albanya'nın bağımsızlığını pekiştirmeye çalışan ve yabancı güçlerin dini ve siyasi etkilerine ve asimilasyon politikalarına karşı koyabilecek bağımsız bir kilisenin büyük siyasi rolü olduğunu göz önüne alan III. Vaçagan, bu kilisenin zayıflamış temellerini güçlendirmeyi ve onu ekonomik açıdan kuvvetlendirmeyi gerekli görüyordu. Alban Arşakileri, bağımsız bir Alban politikası yürütüyor, Albanya devletine, Alban halkına ve onun dinine sadakatle hizmet ediyor, yerel kültüre karışarak Albanlaşıyorlardı. Feride Memmedova'ya göre, Albanya'nın 4. ve 6. yüzyıl siyasi yapısını merkezi bir feodal devlet olarak tanımlamak mümkündür.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.