Loading AI tools
Devletlerin, diğer devletlerle, uluslararası/bölgesel/hükûmetler arası örgütler, çok uluslu şirketler, uluslararası normlar ve uluslararası toplumla olan ilişkilerini inceleyen disiplinlerarası bir disiplin Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Uluslararası ilişkiler, siyaset biliminin bir dalıdır ve "uluslararası sistem" içindeki aktörlerin, özellikle de uluslararası ilişkilerin temel aktörü olarak kabul edilen devletlerin, diğer devletlerle, uluslararası/bölgesel/hükûmetler arası örgütler, çok uluslu şirketler, uluslararası normlar ve uluslararası toplumla olan ilişkilerini inceleyen disiplinlerarası bir disiplindir.
Disiplinler arası bir disiplin olması sebebiyle siyaset bilimi, iktisat (uluslararası iktisat, uluslararası politik ekonomi), tarih (siyasi tarih), hukuk (anayasa hukuku, yönetim hukuku ve özellikle uluslararası hukuk), felsefe (siyaset felsefesi ve etik), sosyoloji, psikoloji, coğrafya, antropoloji, sosyal çalışma, kriminoloji, toplumsal cinsiyet çalışmaları ve kültürel çalışmalar gibi pek çok farklı disiplinden faydalanır.
Uluslararası İlişkilerin çalışma alanı oldukça geniştir. Küreselleşme, devlet egemenliği, uluslararası güvenlik, ekolojik sürdürebilirlik, nükleer silahların yayılması, milliyetçilik, ekonomik kalkınma, küresel finans, terörizm, organize suç, insan güvenliği, dış müdahalecilik ve insan haklarına kadar pek çok konuyu uluslararası düzeyde inceler.
Uluslararası İlişkiler tarihinin başlangıcı çoğu akademisyen tarafından 1648 tarihli Westphalia Barışı devlet sisteminin oluşturulma kavramının kabul edilmesi ve eski Orta Çağ Avrupası'nın din dayanaklı sisteminin terkedilmesidir. Westphalia Barışı ile birlikte devlet yöneticilerinin sınırları içinde tek egemen oldukları ve devletleri dışında bir merciye bağlı olmadıkları belirtilmiş, ayrıca ulus devlet kavramının oluşturulmasına destek ve yükselmesine olanak sağlanmıştır. Bu gelişmeler sayesinde devletler bürokratik, diplomatik ve askeri kurumsallaşmaya yönelmiştir. Avrupa kökenli bu sistem kolonileşme süreciyle tüm dünyaya yayılmış ve medeniyetin şartları olarak gösterilerek, çoğu zaman zorla, benimsetilmiştir. Günümüz uluslararası sistemine geçiş ise Soğuk Savaş ve bu süreçte gerçekleşen kolonilerden çekilme ve eski sömürgelerin bağımsızlıklarını ilan ederek çoğunlukla ulus devletler örneğinde kurulmalarıyla gerçekleşmiştir.
Realizme göre tüm devletlerin ortak özelliği hepsinin idealler veya etik değerler yerine çoğunlukla ekonomik ve askerî güç peşinde olmasıdır. Realizm, temelde devletlerin birbiriyle iş birliği yapmaya yanaşmayacağını, iş birliği halinde dahi öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözeteceğini belirtir. Bu bağlamda realist teoriler güç dengesi, çıkar optimizasyonu gibi konularla yakından ilişkilidir. Bu teoriye göre devletler arasındaki işbirlikleri kısa süreli ve rastlantısaldır. II. Dünya Savaşı ile yükselişe geçen realizmin kurucuları Thucydides, Morgenthau, Machiavelli ve Thomas Hobbes olarak kabul edilir.
Neorealizmin kurucusu kuşkusuz olarak Kenneth Waltz'dır. Neorealizm, Klasik ve Neoklasik realizmin bazı noktalarını kabul eder - örnek olarak egemen devletlerin uluslararası anarşi içinde varolduklarını ve işlediklerini -fakat asıl ayrılma noktası insan doğası ve devlet yönetiminin ahlaki boyutunu reddederek daha bilimsel bir açıklama getirmeye çalışmasında yatmaktadır. Devletlerin dışişlerinde uyguladıkları yıkıcı ve çıkarcı tavrın sebebinin uluslararası anarşi olduğunu ve devletin iç politikalarıyla uluslararası arenadaki tavrının açıklanamayacağını, çünkü devletlerin diğer devletlerle ilişkilerini göreceli kazanç ve güç odaklarına karşı denge sağlama amacıyla sürdürdüğünü belirtir. Neorealizm realizmden farklı olarak uluslararası sistemdeki aktör davranışlarını aktör bazında değil uluslararası sistem bazında değerlendirme eğilimdedir.
Liberalizm, tartışmalı da olsa Uluslararası İlişkilerin ilk teorisidir. I. Dünya Savaşı sonrasında devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde savaşı engelleyememeleri ve kontrol edememelerine bir tepki olarak yükselir. Woodrow Wilson teorinin ilk destekçilerindendir. Uluslararası sistemde kurumlara vurgu, serbest pazar, insan hakları ve hukuk vurgu yaptığı olgulardır.
Neoliberalizm, neorealist bir öneri olan uluslararası ilişkilerde anahtar oyuncuların devletler olduğunu kabul ederek realizmi güncelleştirmeyi amaçlar fakat Uluslararası Örgütlerin ve devlet dışı aktörlerin önemini de vurgular. Teori, neoliberal ekonomik teoriden etkilenmiştir. Soğuk Savaş süresince artan devletlerarası bağımlılık teorinin şekillenmesinde etkili olmuş ve bu yüzden liberal kurumsalcılık olarak da adlandırılmıştır. Teorinin öncüleri Robert O. Keohane ve Joseph S. Nye olarak kabul edilir.
Feminist Teori, 1980'lerden sonra uluslararası ilişkiler disiplininde yer almaya başlamıştır. bunun nedeni ise, uluslararası ilişkiler disiplininin diğer sosyal bilimlerden daha çok erkek egemenliğini dayanan kavram ve teorilerin hakimiyetinde olmasıdır. Uluslararası İlişkiler Disiplini içerisinde alternatif yaklaşımlardan biri olan feminist teori, erkeklere tanınan toplumsal, ekonomik ve siyasal hakların tamamının kadınlara da verilmesini savunan ve kadının toplum içindeki rolünü genişletmek isteyen bir doktrindir.[1] Dünya üzerindeki tarih, iktisat ve siyaset bilimleri gibi bilim dallarının kadınların gelişim ve değişimlerini göz ardı ettiklerini ve bunun nedeninin de erkeklerin hemen her toplumda iktidar sahibi olarak hüküm sürmeleri olduğunu ileri sürer. Günümüzde de devam etmekte olan erkek egemen dünyada, feminist teoriye göre kadınlar, genellikle özel alan (aile ve ev içi hizmetler) içerisinde tutulmakta ve kamusal alan’da (toplum ve devlet düzeni) rolleri yedekte tutulmaktadır. Ancak erkeklerin bulunmadığı durumlarda kadınlar istihdam edilebilmektedir. Bu düzenlemeler nedeniyle ortaya çıkan kadın ezilmişliği ve dışlanmışlığı kavramları feminist teorinin temel aldığı kavramlardır.
Uluslararası toplum teorisi, devletlerin ortak değer ve ilkelerini ve bunların uluslararası ilişkilere etkilerini inceler. Bu ilkelerin örnekleri diplomasi, düzen ve uluslararası hukuku insani müdahaleyi savunurken, çoğulcular ülkelerin egemenliğine ve uluslararası düzene daha çok önem verirler. Teorinin önde gelen isimleri çoğulcu Hedley Bull ve dayanışmacı Nicholas Wheeler'dir.
Devletlerin uluslararası arenadaki davranışlarının kökenlerine inerek açıklamayı hedefler. Bu kökenleri üç kavram üzerinden açıklar ve birleştirir. Bunlar; kimlik, çıkarlar ve normlardır. Nicolas Onuf ve Alexander Wendt'in öncülüğünü yaptığı bu teori aktör-yapı ilişkileri üzerinde çalışmaktadır. Uluslararası sistemin verili olmadığını aktörler tarafından kurgulandığı görüşünü savunmaktadır.
Küresel Yönetişim dünya hükûmeti anlamına gelmemektedir. Uluslararası İlişkilerdeki artan resmi kurumsallaşmaya ve bu kuruluşlar aracılığıyla artan devletler arası bağımlılığa dikkati çekmektedir. Mülteciler, çevre sorunları, kalkınma, suç şebekeleri, küresel terörizm gibi konuların gittikçe karmaşıklaştığını ve sadece devletler arası resmi iş birliği ile çözülebileceğini belirtir. Küresel yönetişim anlamında aktörlerin çeşitlenmesi ve aralarındaki ilişki modellerinin gelişmesine bağlı olarak karar alma mekanizmasındaki değişimle beraber yönetim tek taraflı olmaktan çıkmış karşılıklı yönetilen süreçlerle belirlenir hale gelmiştir.
Kritik teori, doğası gereği pek çok sosyal bilimi kapsar ve sadece bir uluslararası ilişkileri teorisi değildir. Devlet merkezli bir teoridir ve diğer uluslararası ilişkiler teorilerine eleştirel bir bakış açısıyla gerektiğini ve devletlerin görevlerinin azaltılarak hizmetlerin ve bireylerin güvenliğinin sağlanmasıyla sınırlı kalması gerektiğini savunur. Devletlerin kendi üstünlüğünü halka kabul ettirdiğini belirtir.
Uluslararası İlişkiler disiplini ve Sosyoloji tarih boyunca farklı yolları benimsemişlerdir. İlk olarak makro düzeyde milletlerarası ilişkileri ve ikinci olarak daha mikro düzeyde toplumların incelemesine odaklanmıştır. Ancak son yıllarda Konstrüktivizm (inşacılık), Tarihsel Sosyoloji, Uluslararası Siyaset Sosyolojisi gibi yeni yaklaşımlar ve sosyolojik yöntemler, disipline girdikten sonra iki disiplininde yakınlaşmasına neden olmuştur. İlk olarak Uluslararası İlişkilerin sosyal teorisi olan Konstrüktivizme değinilmelidir. Konstrüktivizm, realizm ve idealizmden farklı olarak sosyal gerçekçiliğin sabit ve doğal olmadığını, aksine insan aktörlerinin düşünce ve öznellerarası uzlaşmasına bağlı olduğu ve sosyal olarak inşa edildiğini vurgulamaktadır. Yani, insanın fikir ve davranışları, onun doğayla ve çevresiyle (aktör, yapı), belli bir sosyal yapı içerisinde ve birtakım kurallara bağlı olarak sürekli etkileşim sonucunda oluştuğunu ifade etmektedir. Yine, bu insan (amil ya aktör) kendi davranışlarıyla çevreyi (yapıyı) etkilemektedir ve böylece birbirlerine karşı bir tekrar oluşur. Teoriye göre, uluslararası politika sosyal yapılarından ibarettir. Uluslararası ilişkiler ise fikirlerin uluslararası yapıyı nasıl tanımladığı; bu yapıların devletlerin kimliklerini, çıkarlarını ve dış politikalarını nasıl şekillendirdiği; devlet ve devlet dışı aktörlerin bu yapıyı nasıl yeniden ürettikleri ile ilgilenmektedir. Konstrüktivizm, milletlerarası münasebetlerde devleti ana aktör olarak kabul etmekle beraber, kimliklerin, devletlerin çıkarlarının belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. İşte bu devlet kimliklerinin hangi sosyolojik aşamaların sonucunda biçimlenmesini ancak sosyolojik teori ve perspektiften yola çıkarak açıklanması mümkün olacaktır. Konstrüktivizm, uluslararası sistemin maddi ilişkilerin yanı sıra sosyal ilişkilerden oluştuğunu vurgulamaktadır.[2]
Güç kavramı, uluslararası ilişkilerde, kaynaklara (askeri ve ekonomik) erişim, kabiliyet, devletlerarası sisteme etkinin büyüklüğü olarak tanımlanır ve bunlar aracılığıyla ölçülür. Genellikle katı güç (ing. hard power) ve yumuşak güç (hafif güç) (ing. soft power) olarak ikiye ayrılır. Katı güç askeri kabiliyeti tanımlarken, hafif güç ise ekonomi, diplomasi ve kültürel etkiyi tanımlar.
Kutuplaşma kavramı, uluslararası sistem içindeki güç düzenine işaret eder. Kavram özellikle Soğuk savaş döneminde iki süpergücün çekişme halinde bulunduğu iki kutuplu düzenle ortaya çıkmıştır. Bu kavram çerçevesinde 1945 öncesi sistem gücün büyük devletler tarafından paylaşılması sebebiyle çok kutuplu olarak isimlendirilir. Benzer biçimde SSCB'nin 1991'de dağılmasıyla ABD'nin tek Süper güç kalmasıyla oluşan düzen de pek çok akademisyen tarafından tek kutuplu sistem olarak adlandırılır.
Uluslararası bağımlılık, yani karşılıklı sorumluluk ve başkalarına bağımlı olma, çoğunluğun görüşüne göre uluslararası sistemin karakteridir. Bu görüşün savunucuları küreselleşmeye, özellikle ekonomik ilişkilere işaret ederek, Uluslararası örgütlerin rolünün ve uluslararası ilişkilerde giderek artan belirli ilkelerin kabul edilmesinin uluslararası sistemin ana ilkesinin uluslararası bağımlılık olduğunu belirtmektedirler.
Bağımlılık, uluslararası bağımlılıktan farklı bir şekilde, marksizmle yakından ilişkili bir teori olan bağımlılık teorisini belirtir. Bu teoriye göre gelişmiş merkez devletler, kendi refahları için, zayıf çevre devletleri sömürürler.
Bölgesel veya küresel çapta, birden fazla ülkenin bir araya gelip resmi anlaşmalar ve görüşmeler sonucunda askeri, ekonomik veya hukuki örgütler kurması, uluslararası ilişkiler disiplininin ilgi alanına girer. Geçmişten günümüze gelene kadar tarihte birçok ülke uzlaşmaya vararak ve işbirliği yaparak ortak çıkarlar doğrultusunda çeşitli örgütler kurmuşlardır.
Günümüzde bu uluslararası kuruluşlardan en önemli ve en etkili olanları Avrupa Birliği, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'dur.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.