Loading AI tools
Anadolu Selçuklu Devleti sultanı (s. 1220–1237) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
I. Alâeddin Keykubad (Eski Anadolu Türkçesi: علاء الدٖين كيقباد بن كيخسرو ; d. 1192 - ö. 31 Mayıs 1237), Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1220-1237 yılları arasındaki hükümdarıdır. Anadolu Selçuklu Devleti'ne en parlak günlerini yaşatan sultandır. Büyük Keykubad olarak da bilinir.[1] Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar ulaşan eserler, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine kazandırdığı prestij nedeniyle Türkiye ve dünya literatürünün en ünlü Anadolu Selçuklu sultanıdır. Konya'daki Alâeddin Camii, Niğde'deki Niğde Kalesi, Antalya'daki Yivli Minare Camii ve Beyşehir'deki Kubadabad Sarayı, Sultan Alâeddin'in yaptırdığı en önemli eserlerdir.[2]
I. Alâeddin Keykubad علاء الدٖين كيقباد بن كيخسرو | |||||
---|---|---|---|---|---|
Anadolu Selçuklu Sultanı | |||||
Hüküm süresi | 1220-1237 | ||||
Önce gelen | I. İzzeddin Keykavus | ||||
Sonra gelen | II. Gıyaseddin Keyhüsrev | ||||
Doğum | y. 1192 | ||||
Ölüm | 31 Mayıs 1237 (45-47 yaşlarında) Kayseri, Anadolu Selçuklu Devleti | ||||
Defin | Kümbed-hâne, Alaeddin Tepesi, Konya, Türkiye | ||||
Eş(ler)i | Hunad Mahperi Hatun | ||||
Çocuk(lar)ı | İzzeddin Kılıç Arslan II. Gıyaseddin Keyhüsrev | ||||
| |||||
Hanedan | Selçuklu Hanedanı | ||||
Babası | I. Gıyaseddin Keyhüsrev | ||||
Dini | Sünni İslam |
1190'lı yılların başında doğduğu tahmin edilir.[3] 1220 yılında Anadolu Selçuklu tahtına geçti. 1221 yılında Alanya (Alaiye) Kalesi'ni fethetti. Saltanatı yıllarında Anadolu'da Moğol tehlikesi ortaya çıkınca, Eyyubiler ile anlaşıp devletin önemli şehirlerinin surlarını (Konya, Sivas vb.) güçlendirerek birtakım önlemler aldı. Döneminde, ilk kez denizaşırı sefer düzenlenerek Kırım'da Suğdak Limanı alındı. Erzincan'ı alarak Mengücekliler Beyliği'ne, Harput'u da alarak Artukluların Harput koluna son verdi.
1230'da, Yassıçemen Muharebesi ile Harezmşahlar Devleti hükümdarı Celaleddin Harezmşah'ı yenilgiye uğrattı ve Harezmşahların yıkılmasına neden oldu. Bu da Anadolu Selçuklu Devleti'ni Moğollar ile sınır komşusu haline getirdi. 31 Mayıs 1237 tarihinde, Ramazan Bayramı'nın üçüncü gününde, Kayseri’de huzurunda bulunan yabancı elçiler için büyük bir ziyafet verdi ve bu ziyafette yediği bir kuş etinden dolayı zehirlenerek o gece öldü.[4] Oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev veya Emir Sadeddin Köpek tarafından zehirlendiği ileri sürülmektedir.[2] Naaşı Konya’ya götürülüp zamanında Sultan I. Mesud (1116-1156) tarafından Alâeddîn Tepesi'nde yaptırılmış olan ve “Kümbed-hâne” adı ile anılan anıt mezarda defnedilmiştir.
Muhtemelen 1190'da dünyaya gelmiştir.[3] Babası, Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev'dir. Annesinin kim olduğu, çocukluğu ve meliklik dönemi hakkında fazla bilgi bulunmaz.
Babası 1196'da tahtı kardeşi Rükneddin Süleyman'a bırakmak mecburiyetinde kalıp gurbet hayatına çıktığında Alâeddin Keykubad, ağabeyi I. İzzeddin Keykavus'la birlikte babasının yanında bulundu. Dördüncü Haçlı Seferi öncesine kadar (1200 - 1204 arası) İstanbul'da Bizans İmparatorluğu'nda kaldı. İzzeddîn Keykavus ve Alâeddîn Keykubad'ın babaları ile birlikte geçirdikleri gurbet hayatı sırasında ikisinin eğitimi ile Seyfeddîn Ayaba'nın ilgilendiği bilinir. Ayrıca kesin olarak hangi döneme ait olduğu bilinmese de Dizdar adı ile tanınan Emir Bedreddîn Gevhertaş, Alâeddîn Keykubad'ın lalasıydı.[5] Ana dili olan Türkçenin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi. Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi.[kaynak belirtilmeli]
II. Süleyman Şah'ın ölümü üzerine tekrar sultan olmak üzere Konya'ya doğru harekete geçen babası Gıyaseddin Keyhüsrev, geçişine izin vermesi için İznik İmparatoru I. Theodoros Laskaris ile anlaşma yaparak Ladik, Honas ve bazı kaleleri bırakmayı kabul ettiğinde kaleler teslim edilene kadar onu ağabeyi İzzeddin Keykâvus ile İznik'te rehin bıraktı. İki kardeş, bir süre İznik'te tutsak olarak kalsa da daha sonra Hacib Zekeriya'nın yardımı ile kaçarak Anadolu'ya geçtiler. I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1205 yılında yeniden Selçuklu tahtına geçince Keykubad'ı Tokat'a melik tayin etti. 6 yıl süren meliklik döneminde devlet yönetimini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu.
Babasının ölümünden sonra devlet erkanı Sultanlığa ağabeyi I. İzzeddin Keykavus'u seçti; Kayseri'de yapılan bir törenle tahta çıkardı. Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki olan amcası Tuğrul Şah ve Ermeni Kralı II. Levon ile anlaşarak ağabeyinin bulunduğu Kayseri’yi kuşattı. Fakat taraftarları ağabeyi ile birleşince zor durumda kalarak Ankara Kalesine sığındı. Ankara Kalesi ağabeyi Keykavus tarafından kuşatıldı. Alaaddin Keykubad, bir yıl süren direnişten sonra erzak tükenince; kendisine ve Ankara halkına zarar verilmemesi şartıyla 1213 baharında teslim oldu. Ağabeyi onu önce Elazığ’ın Baskil ilçesindeki Masara (Minşar) Kalesi’ne daha sonra Malatya'daki Kezipert Kalesi’ne hapsetti. İzzeddin Keykâvus'un Keykubad'ı öldürmesine hocası Mecdüddin İshak engel olmuştur.[3]
Keykavus’un oğlu olmadığından 1220 yılında ölümü üzerine tahta kimin geçeceği konusu ümeranın yapacağı toplantıda çıkacak karara bağlıdır. Bu tarihte taht için Selçuklu soyundan üç aday vardır, Malatya’da Kezirpert Kalesinde tutulan Alaeddin Keykubat, Celalüddin Keyferidün bir başka kalede ve amca Muğisüddin Tuğrul Şah ise Erzurum hakimiydi. Yeni sultanın seçimi için toplanan emirler şunlardır, Vezir Mecdeddin Ebubekir, Beylerbeyi Seyfeddîn Ayaba, Emîr-i Âhûr Zeyneddîn Beşâra, Sivas Subaşısı Emîr-i Meclis Mübârizeddîn Behramşâh, Çaşnigir Mübarizüddin Çavlı, Emir-i Ahur Zeynüddin Beşare, Pervane Şerefüddin Mehmed,([6] Şerafettin Muhammed olarak da geçer.[7]), Sahib Mecdüddin Abi, Tuğrai Şemsüddin Hamza, Emir-i Arz Nizamüddin Ahmed Münşi-i Arz Şemseddin İsfahani ve Malatya Subaşısı Melikü’l Ümera Bahâeddîn Kutluğca.[6][8][9] Görüşmelerde vezir ve pervanenin şiddetli karşı çıkmasına rağmen Beylerbeyi ve Emir-i Meclis, Alâeddîn Keykubad’ı “diğerlerine zorla kabul ettirmişlerdir”.[9]
Yeni hükümdarı tutuklu bulunduğu yerden çıkarıp Konya'ya getirme görevi Seyfeddin Ayaba'ya verildi. Böylece İzzeddin Keykâvus'un yüzüğünü yanına alan Emîr Seyfeddin Ayaba, Alâeddin Keykubâd'ı, tutuklu bulunduğu Kezipert Kalesinden çıkararak Sivas'a getirdi. Melik Alâeddin Keykubâd Sivas'ta tahta çıkartıldı. Ardından Konya yolunu tutan Alaeddin Keykubad'a Kayseri, Akşehir ve Konya'da muhteşem karşılama törenleri yapıldı.[4] O tahta çıktığında Abbasi Halifesi Nâsır, İslam filozoflarından Şihabeddin Sühreverdî ile menşur, hil‘at, çetr ve diğer saltanat alâmetlerini göndererek hükümdarlığını tasdik etmiştir.[3]
Alaaddin Keykubad tahta çıktığında ilk işi Asya'yı ve Doğu Avrupa'yı kasıp kavurmakta olan Moğol istilasına karşı önlemler almak oldu. Konya, Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını ve sınır kalelerini yeniden inşa ettirdi. Bağdat’ı Moğollar’a karşı savunmak için asker talep eden Abbasi halifesine Bahâeddin Kutluğca kumandasında beş bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Moğollar’ın Bağdat’ı istila etmekten vazgeçmesi üzerine bu birlik geri gönderilmiştir.[4]
Yazı Kayseri’de geçirdikten sonra "Kalonoros" adıyla bilinen ve Kilikya Ermeni Krallığı'na bağlı olan Kyr Vart adlı şahsın yönetiminde bulunan Alanya Kalesi üzerine seferine çıktı. Ordusu ve Antalya'dan gelen deniz kuvvetleri ile kış mevsiminde kaleyi kuşattı. İki aylık kuşatmanın sonunda kale teslim oldu. Yapılan anlaşmaya göre Sultan Alâeddin kaleyi teslim alarak Kyr Vart'ın kızı ile evlenecek, ona Alanya’ya karşılık Akşehir beyliği ve birkaç köyün mülkiyeti verilecekti. Böylece Sultan Akdeniz sahilindeki bu kaleye kendi adına nisbetle "Alâiye" denilmesini, yeniden imarını ve burada bir tersane inşasını emretti (1221). Kyr Vart’ın kızı ile düğün yaptı. Tarihe Mahperi Sultan (Hunat Hatun) olarak geçen Hristiyan eşinden oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev dünyaya gelmiştir.
Sultan, Alaiye’nin fethinden sonra kışı geçirmek üzere Antalya'ya gitti; yolculuk esnasında Kyr Vart'ın kardeşinin idaresindeki Alara Kalesi de fethedildi.
Ümera tarafından tahta çıkması kararıyla sonuçlanan “meşveret meclisi”ndeki (“Meclis-i Meşveret”[6]) emirlerin bir kısmı, bir önceki sultan I. İzzeddin Keykavus'un maiyetindeki emirlerdi ve Keykubat'a karşı tutumdaydılar. Hatta bir zamanlar Keykubat'a bağlı olan, hapse girince yeni sultana hizmet eden emirler de vardır. Buna rağmen Keykubat'ı tahta getirmelerinin ancak, sekiz yıllık bir tutukluluk hayatından sonra, saltanat yönünde bir umudu olmadığı bir sırada tahta geçirmekle bağışlanacaklarını, hatta bir minnet duygusundan yararlanacakları düşüncesi olabileceği ileri sürülmektedir. Böylece emirler arasında eski rekabetin yerini, bir kader birliğiyle birlik olma hali ortaya çıkmıştır. Ayrıca Keykubat, daha önceki sultanlar gibi tahta geçince emirleri değiştirme olanağına sahip olamamış, birkaçı dışında diğerleri makamlarını elde tutumaya devam etmişlerdir. Değiştirilen emirler, Sahib Mecduddin Abi ve Pervane Şerefüddin Mehmed'dir, bunlar yerine Reşüddin ve Celaleddin Keyser (ya da Kayser), Naib-i Sultan'lığa Hokkabazoğlu olarak bilinen Kayseri Subaşısı Emir Seyfüddin Ebu Bekir, Celâleddin Karatay ile Emir-i Candar olarak Mübarizüddin İsa Candar'ın atamalarıdır.[10]
Esasen kendisini tahta çıkaran emirlerin zaten servetleri ve nüfuzları büyüktür. Çok büyük gelir kaynaklarını ellerinde tutmaları sayesinde çok sayıda köleleri ve gulamlardan oluşan maiyet kuvvetleri vardır. Bu maddi güç ve kalabalık maiyetleriyle devlet içinde büyük bir sosyal ve askerî güce sahiptiler. Bu gücün yayılma alanı, kaçınılmaz olarak devlet yönetim mekanizmasında, uzun yıllar boyunca edinilmiş deneyim ve ilişkiler sayesinde onlara geniş bir inisiyatif ve nüfuz vermektedir. Bu ümera içinde gücü ve inisiyatifi en geniş olanın merkez beylerbeyi olan Seyfeddin Ayaba'dır. Sahip olduğu adamlarının sayısı bile Konya sarayınınkinden fazla görünmektedir. Günümüze bu konuda ulaşan bilgi, Konya Sarayı'nda günde 30 koyun kesilirken Emir Seyfedin Ayaba'nın konağında günde 80 koyun kesildiği yönündedir. Kuşkusuz bu rakkamlar, Emir'in maiyetinin, Saray maiyetinden bile çok kalabalık olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak Emir Ayaba ve onunla birlikte hareket eden diğer emirlerin sultan üzerindeki baskısı ağır bir hal almıştır. Emir Ayaba'nın devlet yönetimindeki nüfuzu ve kudreti, sultanınkinin çok üstündedir, tüm önemli devlet meseleleri sultana değil ona sorulmaktadır. Nitekim kısa süre sonra sultan ve ümera arasında gerginlikler ve rahatsızlıklar artmıştır. Emirleri doğrudan doğruya tasfiye edecek gücü olmadığını bilen Alaeddin Keykubat, hiç olmazsa maddi güçlerini zayıflatmak amacıyla olsa gerek, tahta çıktıktan süre sonra başkent Konya, daha sonra da Sivas ve Kayseri surlarının onarılmasını, bunun için gerekecek harcamanın ise emirler tarafından karşılanmasını emretmiştir. Kuşkusuz burada amaç olarak, olası bir Moğol saldırısı karşısında bu kentlerin savunmasını pekiştirmek ileri sürülmektedir. Halbuki bunun ardında, İbn Bibi ve Anonim Selçukname'ye göre emirleri mali yönden zayıflatmak yatıyordu. Bu harcamaların emirlere son derece ağır bir mali yük getirdiğini günümüze ulaşan kaynaklar ifade etmektedir. Amaç her ne olursa olsun, görünüşe göre ümera ile sultan arasındaki ihtilafı büyütmekten başka işe yaramamıştır. Alaeddin Keykubat'ın tahta çıkışını izleyen üç yıllık ümera – sultan gerginliğinin bu anında, ümera sultandan kurtulmaya karar vermiştir. Bunun için sultanı bir yolunu bulup derdest etmek, onun yerine kardeşi Celalüddin Keyferidün'u tahta geçirmek planlanmıştır. Ne var ki bu plan Alaeddin Keykubat tarafından öğrenilince, Naib-i Sultan olarak atamış olduğu Hokkabazoğlu Seyfüddin Ebu Bekir, babasının kayınpederi olan Emir Manuel Mavrozomes, sadık adamlarından olan Emir-i Candar Mübarizüddin İsa ve kardeşi ile, söz konusu emirleri tasfiye etmek için bir karşı plan kurmuştur. Ancak o sıralar kışı geçirmek için Antalya'da olduğundan ve yanındaki emirler, Antalya Subaşısı Mübarizüddin Ertokuş'un ümera ile sıkı ilişkide olduğunu, bu komplonun Antalya'da yapılmasının riskli olacağını ileri sürmeleri üzerine plan, baharda Kayseri'ye dönüldüğünde uygulanması için ertelenmiştir.[11][12]
Alaeddin Keykubat'ın tasfiye etmeyi hesapladığı emirlerden bazıları Seyfeddin Ayaba, Zeyneddin Başare, Mübarezeddin Behramşah ve Bahaeddin Kutluğca gibi emirlerdir.[13] Anonim Selçukname, öldürülen emirlerin 24 kişi olduğunu belirtmektedir.[14][15]
Baharda Kayseri'ye dönüldüğünde hazırlık olarak emirlerin saraya muhafızsız ve silahsız gelmeleri kuralı getirilmiştir. Daha sonra sarayda, emirlerin katılacağı bir ziyafet düzenlendi. Ziyafetin sonunda saraydan tek tek ayrılan emirler tutuklanmışlardır. Başta Beylerbeyi Seyfüddin Ayaba olmak üzere bir kısmı idam edildi. Emir-i Ahur Zeynüddin Beşare bir odaya kapatılarak açlıktan ölmeye terk edildi. Diğer emirler zindana atıldılar. Aynı gün Emir Manuel Mavrozomes, Ayaba'dan boşalan merkez beylerbeyi olarak atandı. Ertesi gün, bu emirlerin yakınları olan ikinci dereceden ümera ülkeden sürülmüştür. Bunlar arasından Emir Kemalüddin Kamyar ile tercüman Kafioğlu Zahirüddin Mansur, daha sonra bağışlanmıştır. Kemalüddin Kamyar, sonradan Alaeddin Keykubat'ın en güvendiği adamlarından biri haline gelmiştir. Devlet ricali emirlerin bu şekilde tasfiyesinin hemen ardından akrabaları, yakınları ve maiyetlerine sıra gelmiş, akrabaları ve diğer yakınları tutuklanmıştır. Gulamlardan yaşça küçük olanlar taşthanelere gönderilerek eğitimlerine devam ettiler. Yaşça büyük olanlar ise ellerindeki her şey alınarak salıverildiler. Ardından tasfiye edilen emirlerin tüm mal varlıkları hazineye aktarıldı, hazinenin para ve değerli taşlarla dolup taştığı belirtilmektedir.[15] Bu kıyımdan zarar görmeden kurtulan emirler ise Mübarizüddin Çavlı, Celaleddin Karatay ve Şemseddin Altun Aba gibi gulamlıktan gelme ve gayrımüslim emirlerdir.[13]
Ticaret yollarının güvenliğine büyük önem veren Keykubad, Antalya ve Çukurova'da saldırıya uğrayıp soyulan tacirlerin Kayseri'ye gelip Keykubad'ın huzuruna çıkarak şikayette bulunmaları üzerine yeni bir sefere karar verdi. Aynı dönemde Antakya Haçlı Princepsi IV. Boemondo, veraset meselesi yüzünden mücadele halinde olduğu Ermeniler'e karşı işbirliği teklifinde bulunmuştu. Keykubad, bu teklifi kabul ettiğini Antakya Princepsine bildirdikten sonra, Selçuklu kuvvetlerini üç koldan bölgeye sevk etti. Haleb Eyyûbi meliki el–Melikü'z–Zahir'in gönderdiği kuvvetlerle gücü artan Keykubad, Ermeni topraklarına girdi. Antalya Sübaşısı Mübarizeddin Ertokuş, sahilden ilerleyerek Manavgat ve Anamur başta olmak üzere 40 kaleyi fethederek Silifke'ye kadar ilerledi. Karadan taarruz eden diğer Selçuklu kuvvetleri iki koldan ilerledi. Selçuklu ordusunun İçel, Silifke ve Çınçın kalesini (Maraş) ele geçirmesi ile çok zor durumda kalan Ermeni Kralı I. Hethum, Keykubad'a elçi göndererek barış isteyince kralın teklifini kabul etti. Yeni anlaşma ile Ermeniler, "her sene bin süvari ve beş yüz çarkçı neferi harp hizmetine göndermeyi, 1218 yılında yapılan antlaşma da belirlenen haracı iki misline, yani 40 bin dinara çıkarmayı ve Ermenilerin keseceği sikkede Sultanın adının da bulunması şartlarını kabul etmek zorunda kalmış ve yeniden Selçukluların tâbii olmuşlardır.[16]
Bu sırada Artuklulardan Diyarbekir hükümdarı olan Mes'ud'un Keykubad adına okunan hutbeyi kaldırması üzerine buraya Mübarizüddin Çavlı kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu, Mesud'un ordusunu yendi ve Çemişgezek gibi bazı kaleleri ele geçirdi. Ayrıca, Eyyûbî hükümdarı Melik Eşref'in yardımcı olarak gönderdiği kuvvetleri de bozguna uğrattı. Moğol istilasına karşı önlem olarak Eyyûbiler ile iyi geçinmek isteyen Keykubad, esir aldığı Eyyûbî kumandanlarını serbest bıraktı ve onlarla akrabalık kurmak amacıyla 1227 yılında Eyyûbî meliklerinden Muazzam Şerefeddin Îsâ'nın kızı ile siyasi bir evlilik yaptı. Karşılıklı hediye alışverişi, törenler ve düğün Şam'da başlayıp Malatya ve Kayseri'de devam etti.[17] Tarihe Melike Âdile (ya da Gaziye Hatun) olarak geçen ikinci eşinden iki oğlu dünyaya gelmiştir.
Sultan Alaeddin, Trabzon Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop'ta bir donanma inşa ettirdi. Karşı kıyıdaki Sudak, 1223'te Moğollar tarafından istila edilmiş ve halkın bir kısmı Selçuklulara sığınmıştı. Trabzon Rum İmparatorluğu'nun durumu fırsat bilerek Sudak Limanı'nı elde etmeye çalıştıklarını öğrenen Keykubad, Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban'ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti. Emir Çoban Sudak'ı fethedip (1227) şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu. Ruslar Suğdak'ın Selçuklu hakimiyeti altına girmesini tanımak zorunda kaldılar. Buradaki Selçuklu hâkimiyeti uzun sürmemiş, muhtemelen 1239 yılında tekrar Suğdak'a gelen Moğollar burayı ele geçirmişlerdir.
Keykubad, Moğol tehlikesine karşı doğu sınırlarını güçlendirmek için Erzurum ve Erzincan'daki beylikleri ortadan kaldırarak doğrudan Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlamak istiyordu. 1228'de Mengüçlü Beyliği'ni ortadan kaldırdı. Divriği hariç bütün Mengücüklü ülkesini Selçuklu topraklarına kattı. Oğlu Gıyâseddin Keyhusrev'i Mengücük iline melik olarak gönderdi; Antalya subaşısı Mübârizüddin Ertokuş'u da ona atabeg tayin etti. Erzurum Beyi Cihanşah'ın Eyyûbîler ile birleşmesi üzerine Erzurum seferi ertelendi.
Sultan Keykubad Erzincan'da iken Trabzon Rumları'nın Selçuklular'ın elinde bulunan Karadeniz kıyılarını yağmaladıkları haberini aldı. Oğlu Gıyâseddin Keyhusrev'i Trabzon'un fethine gönderdi. Mübârizüddin Ertokuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Trabzon'u kuşattı. Fakat günlerce yağan yağmur ve şiddetli rüzgâr Selçuklu ordusunun dağılmasına sebep oldu. Gıyâseddin Keyhusrev Rumlar tarafından esir alındı. İmparator Andronikos kendisine saygılı davrandı ve onu fazla bekletmeden babasına gönderdi.[3]
Moğollar önünden kaçan Celaleddin Harzemşah, Azerbaycan'a yerleşip Tebriz şehrini başkent yapmıştı (1225). Başlangıçta Anadolu Selçukluları ile iyi ilişkiler kurdu ancak 1229'da Celaleddin Harzemşah'ın Eyyûbîler'e ait Harput'u kuşatması ve Erzurum meliki Cihanşah'ın ona tabi olması ile dostluk bozuldu. Alâeddin Keykubad, Celaleddin Harzemşah'tan, bu teşebbüsünden vazgeçmesini istedi; Moğol tehlikesi karşısında birlik olmak gerektiğini ifade eden bir mektupla elçi gönderdi. Harzemşah'ın bu uyarıları dinlemeyip Ahlat'ı ele geçirmesi ve arkasından da Selçuklular üzerine harekete hazırlanması üzerine Keykubad bu defa onun karşısında birlik sağlamak için Eyyûbî hükümdarlarına elçi gönderdi. Nihayet Harzemşah üzerine yürüyen Alâeddin Keykubad, Sivas yakınında Eyyûbî Hükümdarı Melik Eşref'le buluştu. Birleşen iki ordu, Harzemşah'ın ordusu ile Yassıçemen'de karşılaştı 10 Ağustos 1230'daki savaş Harzemşahlar çok büyük yenilgiye uğradı.
Bu savaştan sonra Harzemşahlar tarih sahnesinden silinirken Keykubad, Erzurum'u kolayca ele geçirdi. Ahlat hakimiyet menşurunu Melik Eşref'e verdi. Alaeddin Keykubat saltanatının en büyük hatası Celalettin Harzemşah'la savaşmasıdır. Türk ve Müslüman devletler arasında vuku bulan bu savaşlar, Anadolu'ya doğru harekete geçen Moğolların işini kolaylaştırmaktan öte bir işe yaramadı. Bilhassa Harzemşahlar'ın gücünün kırılması, Moğollar önünde durabilecek önemli bir kuvvetin ortadan kalkmasına sebep oldu.
Yassıçemen Muharebesi'nden sonra Cormagon Noyan komutasında Moğollar Sivas'a kadar gelerek, buraları yakıp yıktılar. Selçuklu kuvvetleri, Moğolları Erzurum'a kadar takip ettiyse de yetişemedi. Bu Moğol akınının, Gürcü kraliçesi Rusudan'ın tahrikiyle meydana geldiğinin anlaşılması üzerine, Gürcistan'a sefer düzenlendi. Gürcülerle yapılan savaşlarda, Gürcü kuvvetleri bozguna uğratıldı ve yapılan anlaşmayla Gürcistan'da bazı kaleler, Anadolu Selçuklu Devleti'ne bırakıldı. Anlaşmanın bir maddesine göre Kraliçe, kızını Sultan'ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev'e veriyordu.
Moğol tehlikesini gören Alaeddin Keykubad, doğu sınırlarını sağlamlaştırdı. Moğol akınları yüzünden Eyyûbîler Ahlat bölgesini terk etmişlerdi. Keykubad'ın görevlendirdiği Kemaleddin Kamyar, Ahlat bölgesinde başıboş dolaşan Harezmli askerlerin Selçuklu hizmetine girmesini sağladı.<muammer/> Kaleler onarıldı, Ahlat büyük bir subaşılığın merkezi oldu. Ancak Ahlat'ın Selçuklu idaresine girmesi, Eyyubîlerle ilişkilerin bozulmasına yol açtı. Mısır hükümdarı Melik Kamil'in emrindeki 100 bin kişilik ordu Anadolu'ya doğru ilerledi. Halep-Kayseri kervan yolunu takip eden bu ordu durdurulunca Eyyûbîler bu defa Adıyaman üzerinden Harput'a geldiler; Torosların güneyinde yenilgiye uğradılar (1234) ve Harput Kalesi’ni Selçuklular teslim aldı. Böylece Harput Artuklu kolu sona ermiş oldu; Melik Kamil Mısır’a döndü.
Alaadin Keykubad ertesi yıl orduyu yine Kayseri’de Meşhed ovasında toplayıp Eyyubiler üzerine yürümek için Malatya’ya geldi. Kemalaeddin Kamyar komutasındaki ordu Siverek, Urfa, Harran ve Rakka’yı ele geçirdikten sonra kış yaklaştığı için geri döndü. Ancak Melik Kamil fethedilen yerleri dört ay içinde geri aldığı gibi Selçuklular’a destek vermiş olan Mardin Artuklu Hükümdarının ülkesini de istila etti. Buna karşılık Selçuklu ordusu Âmid’i kuşatmış (1236); bu sırada Selçuklu ordusunda yer alan Kayır Han kumandasındaki Hârezmli askerler Mardin ve Musul Eyyûbîleri’nin hâkim olduğu beldeleri yağmalamışlardır. Ne var ki Selçuklu ordusu Âmid’in sağlam surları karşısında başarılı olamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı.
Âmid'i almak arzusundan vazgeçmeyen Sultan Alâeddin Keykubad, 1237 baharında bütün ordusunu Kayseri’de topladı; amacı Eyyûbîler’i Güneydoğu’dan tamamıyla çıkarmaktı. O, orduyu toplamakla meşgulken Moğol Büyük Kağanı Ögeday’ın elçileri geldiler. Alaaddin, Ögeday’ın cihan hakimiyetini kabul ederek ona hediyeler gönderdi. Böylece Anadolu’yu Moğol istilasından kurtardı.
Amid seferi için hazırlıklara devam ederek Hârzemli, Ermeni, Rum, Gürcü, Frank, Rus, Kıpçak ve Kürtlerden oluşan ordusuna Kayseri'nin Meşhed ovasında bir resmi geçit yaptırdı. Büyük oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’i eskisi gibi Erzincan meliki olarak bıraktı; küçük oğlu İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliaht ilan ederek ve bütün devlet ileri gelenlerine bu veliahtlığı kabul için yemin ettirdi. Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü Kayseri’de huzurunda bulunan yabancı elçiler için büyük bir ziyafet verdi ve bu ziyafette yediği kuş etinden zehirlenerek o gece öldü (31 Mayıs 1237).[4] Oğlu Gıyâseddin Keyhusrev tarafından zehirlendiği ileri sürülmüştür.
Sultan Mesud (1116-1157) tarafından zamanında Alâeddîn tepesinde yaptırılmış olan ve “Kümbed-hâne” adı ile anılan anıt mezarda defnedilmiştir.
Alaeddin Keykubad, büyük bir siyasetçi ve asker olduğu kadar da ilim adamıydı. Âlimleri sarayında toplar, onları korurdu. Necmeddîn Dâye, Ahmed bin Mahmudi Tûsî el-Kâniî, Ahi Evren gibi dönemin pek çok önemli siması onun saltanatının ve kişiliğinin özellikleri nedeniyle yaşamak için Anadolu'yu tercih etmişlerdi. Yine Bahaeddin Veled ve sultanın döneminde ve çevresinde yetişen oğlu Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve yine onun döneminde yetişen Sadreddin Konevî Anadolu kültür hayatında büyük öneme kavuşmuşlardır.
Gayet olumlu şartlarda devraldığı ülkeyi on yedi yıllık saltanatı boyunca her yönü ile daha da geliştirerek zirveye taşımayı başarmıştır. Başarısındaki en büyük etkenlerden birisi hiç şüphesiz ticarete verdiği büyük önemdir. Babasının Selçuklu hakimiyeti altına aldığı iki önemli liman şehri olan Antalya (1207) ve Sinop'tan (1214) hareketle ülkesinin sahil şeridini genişletmiş, donanma inşaatına ve ticarete kuzey-güney ekseninin de dahil edilmesine büyük önem vermiştir. Özellikle Alâiye'nin (Alanya) mamur bir Selçuklu limanı haline getirilmesi (1221-1222) ve Kıbrıs Krallığı ve Venedik Cumhuriyeti ile yapılan anlaşmalarla Selçukluların ve onlara tabi tüccarların bölge ticaretindeki konumu son derece güçlenmiştir.
Alâeddîn Keykubad'ın Müslüman tebasının yanı sıra gayrimüslim tebası ile ilişkileri de her zaman iyi olmuştu. Genceli Giragos'un naklettiğine göre, Sultan Yassıçemen Muharebesi'nden dönerken Kayseri'ye yaklaşınca Müslümanlar imamlarıyla, Hristiyanlar da papazlarıyla ve ellerinde haçları ve çalgıları ile Sultanı karşılamaya çıkmışlar, Müslümanlar, Hristiyanları geriye iterek, tebrik ve dostluk dileklerinde ön sırada olmalarına meydan vermek istememişler, Hristiyanlar da bunun üzerine bir tepeye çıkarak bir şekilde kendilerini göstermişlerdir. Hristiyan tebaasının ayrı durduğunu fark eden Alâeddîn Keykubad ordugahından kalkıp yanlarına gelmiş ve aralarına karışıp, çalgılarını çalmalarını ve yüksek sesle şarkılarını söylemelerini buyurmuştur.
I. Alaeddin Keykubad'ı, Türkmenler "Uluğ Sultan" ve devrin kaynak yazarı İbn Bibi de, "Uluğ Keykubâd" ad ve unvanı ile anmışlardır.
Saltanatı müddetince Anadolu'da geniş çapta imar hareketlerinde bulundu. Yaptırdığı kervansaray, kale ve sarayların kalıntıları Anadolu'nun çeşitli yerlerinde hala bulunmaktadır. Sultan Alâeddîn Keykubad devri eserleri arasında inşa tarihi tam olarak bilinmeyen iki saraydan biri Kayseri yolu üzerinde bulunan Keykubadiye Sarayı ile Konya-Beyşehir yolu üzerindeki Kubadabad Sarayı'dır. Bunların haricinde bugün izi kalmamış olsa da, vakfiyesi kayıtlarda yer alan Konya Darüşşifası (Darüşşifâ-i Alâiye) da yer almaktadır. Yine bilindiği kadarıyla Konya'daki sağlık tesisleri arasında Sultan Alâeddîn Keykubad tarafından 1236 yılında yaptırılmış bir ılıca da vardır.
Niğde'deki Aladdin Cami, Alaaddin Keykubat adına Beşare Bin Abdullah (İmrahor Zeyneddin Beşare Bey) tarafından yaptırılmıştır.[18]
Keykubad, diğer Rum Selçuklu sultanları gibi güzel sanatlarda oldukça bilgiliydi ve şarap içme partilerinde Farsça dörtlükler okurdu.[19]
Mahperi Hatun ile evliliği Fransız asıllı yazar Gisèle tarafından kaleme alınan Mahperi Hatun (2009)[20] ve Amerikalı yazar Katherine Branning'in kaleme aldığıAy Sultan (2014)[21] adlı romanlarda konu edilmiştir.
2014-2019 yılları arasında TRT 1 de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinde Burak Hakkı tarafından canlandırılmıştır.
2018 yılında yayınlanan sinema filmi Direniş Karatay'da Cahit Kayaoğlu tarafından canlandırılmıştır.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.