Loading AI tools
Türk asker ve siyasetçi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Hüsrev Gerede[1] (1884, Edirne - 20 Mart 1962, İstanbul), Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihinin önemli isimlerinden olan Türk asker, siyasetçi ve diplomattır.
Hüsrev Gerede | |
---|---|
Doğum | 1884 Edirne, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 20 Mart 1962 (78 yaşında) İstanbul, Türkiye |
Defin yeri | Edirnekapı Şehitliği, İstanbul |
Bağlılığı | Osmanlı (1903-1919) Türkiye (1919-1928) |
Hizmet yılları | 1903-1928 |
Rütbesi | Miralay |
Komutası | Atina Askerî Ataşeliği, 1. Kafkas Kolordusu Kurmay Başkanlığı, 25. Kolordu Kurmay Başkanlığı, 9. Ordu Müfettişliği İstihbarat ve Siyasi Şube Müdürlüğü, Heyet-i Temsiliye Başkâtipliği |
Çatışma/savaşları | Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı Türk Kurtuluş Savaşı |
Ödülleri | |
Sonraki işi | Milletvekili |
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıktığı sırada yanındaki kafilde yer alan subaylardandı. Millî mücadelenin teşkilatlanma aşamasında Havza bildirisi ile Amasya genelgesinin hazırlanmasında; Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde alınan kararların belirlenmesinde hizmet etti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Trabzon milletvekili olarak seçildi, Misak-ı Millî kararlarının alınmasında rol oynadı.[2] İstanbul'un işgal edilip Meclis'in fesh edilmesi üzerine Ankara'ya döndü, TBMM'de milletvekili olarak görev yaptı. Kurtuluş Savaşı devam ederken çıkan iç isyanların bastırılmasında rol oynadı.
Cumhuriyet döneminde, Budapeşte, Sofya, Tahran, Tokyo, Berlin ve Rio de Janeiro Büyükelçiliklerinde bulundu. 1934 yılında Urfa, 1942 yılında Sivas milletvekili seçildi ancak diplomatik görevleri nedeniyle her iki seçimden sonra da milletvekilliğinden istifa etti. Gerede, İran, Japonya ve Almanya üzerine kitaplar ile Atatürk hakkında anılarını kaleme almıştır.
1884 yılında Karaağaç'ta doğdu. Hersekli Rıdvanbeyoğlu ailesinden Ferik (Korgeneral) Mehmet Ali Paşa ile Fatma Mahinur Hanım'ın oğludur. Dedesi, İstolca Voyvodası Vezir Ali Paşa'dır.
Hüsrev Bey, ilköğrenimini Edirne'de tamamladı. Öğrenimine, babasının II. Abdülhamid devrinde görevlendirildiği Erzurum'da devam etti. 1894-1900 arasında Erzurum Mülkiye İdadisi'nde eğitim aldıktan sonra babasının ölümü üzerine asker olmaya karar verdi. Erzurum Askerî İdadisi'nin sınavlarına girerek son sınıfa kaydoldu.[3] 1902 yılında girdiği Harp Okulu'nu 1905'te piyade teğmen rütbesiyle tamamladı ve Mekteb-i Erkân-ı Harbiye'ye girdi. 1908 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu; II. Ordu emrine verildi. Adana Olayları’nın bastırılmasında görev aldı.
Balkan Savaşı’nda 7. Fırka Kurmay Subaylığı görevinde bulundu; Trakya sınırını belirleyen komisyonda görev aldı. 1914'te Atina Askerî Ataşesi oldu. Bu görevi sırasında ileride evleneceği, Atina büyükelçisi Galip Kemali Bey'in kızı Lamia Hanım ile tanıştı.[4]
I. Dünya Savaşı'nda Karargâh-ı Umumî'de 2. Haber Alma Şubesi Subaylığı'na, ardından 3. Ordu'ya atandı. Kafkaslarda yapılan muharebelere katıldı. 1917'de askerî incelemelerde bulunmak için Almanya'ya gönderilen heyette yer aldı. Döndüğünde 3.Ordu Harekât Şube Müdürü olarak görevine devam etti. Mart 1918’de Kafkas Cumhuriyeti delegeleriyle yapılan görüşmeler için Trabzon’da toplanan Kafkas Sulh Komisyonu adlı heyette yer aldı.
Nisan 1918’de I.Kafkas Kolordusunun Kurmay Başkanlığına atanan Hüsrev Bey, 1918 yılının yaz başında geçirdiği bir kaza sonucu izinli olarak İstanbul'a gönderildi ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasına kadar İstanbul’da kaldı. 16 Ekim 1918'de Erzurum’da Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu’da kurmay başkanlığına atandı. 30 Ekim 1918’de de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından Genel Karargâh’a çekildi.[3]
Hüsrev Bey, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Bab-ı Ali’de kurulan Karma Basın Sansür Heyeti'ne atandı. Bu heyetin görevi, İtilaf Devletleri’nin aleyhine yayın yapılmaması konusunda çalışmaktı. Fransız İşgal Orduları Kumandanı Frenchet d’ Esprey'in 8 Şubat 1918'de beyaz at üzerinde İstanbul’a gelişi hakkında Hadisat gazetesi yazarı Süleyman Nazif Bey'in kaleme aldığı “Kara Bir Gün” başlıklı yazıyı sansürlemeyip yayımlayan Hüsrev Bey, İngilizler tarafından tutuklandı ve sansür heyetinden istifa etti.[3]
Hüsrev Bey, sansür heyetinden istifasının sonra işgalle matbuat yoluyla mücadele için Rauf Bey ve Nazmi Bey ile birlikte bir gazete çıkardı. İsmail Hami Bey'in de başyazılarını yazdığı Memleket gazetesinde takma adlarla makaleler yazılar yazdı. Dokuzuncu Ordu Müfettişliği'ne atanana kadar yazılarını sürdürdü.[3]
İstanbul'da Damat Ferit Paşa hükûmetinin kurulduğu günlerde Hüsrev Bey, Erzurum'a giderek Kazım Karabekir Paşa'yı ziyaret etti. 9 Mart 1919 günü görüştüğü Kazım Karabekir Paşa'ya işgallere karşı mücadele için ne yapılması gerektiğini sordu. O sırada Osmanlı paşaları arasında mücadeleyi Anadolu'dan sağlamak fikri oluşmuş; İstanbul'daki Osmanlı askerî kanadı İstanbul dışına çıkmanın yollarını aramaya başlamıştı. Kâzım Karabekir kendisine Anadolu'ya geçilmesi gerektiğini söyledi.[3]
Binbaşı Hüsrev Bey, İstanbul'a döndükten sonra Şişli'de Ömer Bey Apartmanı'nda Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Mustafa Kemal, Karadeniz'de yaşanan karışıklıkların önüne geçebilmek amacıyla oluşturulan 9.Ordu Müfettişliğine atanmıştı. Hüsrev Bey'e bu heyette yer alma teklif etti. Teklifi kabul eden Hüsrev Bey, 7 Mayıs 1919 tarihinde Dokuzuncu Ordu Müfettişlik Heyeti'nin İstihbarat ve Siyasiyat Şubesi Müdürlüğü'ne atandı.[2]
Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığındaki Dokuzuncu Ordu Müfettişlik Heyeti ile 16 Mayıs günü yola çıktı, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun'a ulaştı. Heyetin bir üyesi olan Hüsrev Bey, o tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa'nın kurmay heyetinde yer aldı. İstihbarat ve propaganda işleriyle görevlendirilen Hüsrev Bey'e heyette yer alan Yüzbaşı Mümtaz Bey de yardım etti.[3]
Binbaşı Hüsrev Bey, Millî Mücadele'nin hazırlık aşamasında Havza Genelgesi ve Amasya Genelgesi'nin yazımında görev aldı. Erzurum ve Sivas Kongresi sırasında Heyet-i Temsiliye Başkâtipliği görevini yürüttü. Sivas Kongresi'nin ardından Heyet-i Temsiliye ile birlikte Ankara'ya gitti; Mustafa Kemal Paşa'ya tahsis edilen ve hem karargah hem ikametgâh olarak kullanılan Ankara Ziraat Mektebi'nde görev yaptı.
1919 Osmanlı genel seçimlerinde Heyet-i Temsiliye tarafından Trabzon sancağından mebus adayı gösterildi.[5] 199 oy alarak Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Trabzon milletvekili olarak girdi. Heyet-i Temsiliye'nin hazırladığı ve Osmanlı Devleti'nin İtilaf Devletlerine karşı asgari barış şartlarını içeren Misak-ı Millî adlı belgeyi meclise ulaştırma görevi ona verilmişti. Mecliste 22 Ocak günü Felah-ı Vatan Grubu'nun gizli toplantısında Misak-ı Millî'nin maddelerini okudu. Osmanlı Meclisinin 28 Ocak 1920 tarihli gayri-resmî toplantısında Misak-ı Millî oylanıp kabul edildi ve imzalayanlardan birisi Trabzon milletvekili Hüsrev Bey oldu. İstanbul'un işgal edilip Meclisin dağıtıldığı 16 Mart 1920 günü mecliste bulunmayan Hüsrev Bey, İstanbul'dan ayrılarak Ankara'ya geçti veTürkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına Trabzon mebusu olarak katıldı.
Milli Mücadele döneminde Bolu ve çevresinde baş gösteren isyanı önlemek üzere TBMM tarafından Heyet-i Nasiha başkanı olarak görevlendirildi. Heyette bulunan diğer milletvekilleriyle birlikte Gerede’de asilerin eline esir düşüp iki aya yakın bir süre Düzce’de tutuklu kaldı. Bu süre içerisinde Ankara hükûmeti ve asiler arasında uzlaşma sağlanması ve isyanın bitirilmesi için çaba sarf etti. Bu çabalarından dolayı Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Atatürk tarafından Hüsrev Bey’e "Gerede" soyadı verilmiştir.
I. İnönü Zaferi'nden sonra İtilaf Devletleri, TBMM'nin kabul etmediği Sevr Antlaşması'nı üzerinde birtakım değişiklikler yaparak kabul ettirmek üzere Londra'da bir konferans düzenlemişti. Hüsrev Bey, Mecliste yapılan oylama sonucu Londra Konferansı'na delege olarak gidecek heyete seçildi. Konferansı için Roma'ya hareket eden Ankara heyetini, Cami Bey ve Galip Kemali Bey' karşılamıştı. Hüsrev Bey, bu sırada alınan bir kararla Galip Kemali Bey'in kızı Lamia Hanım ile 24 Ağustos 1922'de Berlin sefarethanesinde evlenmiştir. Çiftin bu evlilikten Ali Faruk ve Mehmet Selçuk isimli çocukları dünyaya geldi.
Sakarya Savaşı sırasında cephede bilfiil görevlendirilmeyen Hüsrev Bey, hem asker hem mebus olması nedeniyle Başkomutanlıktan gelen harp tebliğlerini alarak meclis kürsüsünde okumayı üstlenmiş; her gün aldığı askerî haberleri kürsüde açıkladıktan sonra çizimlerle birlikte savaşın durumunu da anlatmıştır.[3]
Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin kazanılmasından sonra başlayan TBMM'nin ikinci devresinde Hüsrev Bey Urfa Mebusluğuna seçildi. Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonra kırmızı yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile ödüllendirildi.
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân eden Ankara hükûmeti 1924 yılından itibaren diplomatik ilişkilerini geliştirebilmek için elçiler atadı. Urfa Mebusu Hüsrev Bey Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk elçilerinden biri olarak görevlendirildi. Meclis bu atamadan sonra kendisine tayin işlemleri için izin verdi.[3]
Elçi olarak ilk görev yeri, Orta Elçi unvanıyla 31 Mart 1924 tarihinde tayin edildiği Budapeşte idi. Mayıs ayında görevce başlayan Hüsrev Bey'in askerî rütbesi bu arada 22 Aralık 1924 tarihinden itibaren yarbaylığa yükseltildi. Budapeşte'de olduğu için alamadığı İstiklal madalyası Budapeşte'ye gönderildi. Buradaki görevi 1926 yılında sona erdi. Eylül ayında İstanbul'a gelen Hüsrev Bey, Kasım ayında Sofya'ya tayin edildi.
Rıdvanoğlu Hüseyin Bey, 1926-1930 yıllarında Sofya'da Orta Elçi unvanıyla görev yaptı. İcra Vekilleri Heyeti tarafından hazırlanan kararname ile 1927 Ekim'inde askerlikten emekliye ayrıldı. Sofya'da görev yaptığı sırada iki devlet arasında 6 Mart 1929 tarihinde Türkiye-Bulgaristan Tarafsızlık, Uzlaştırma Yargısal Çözüm ve Hakemlik Antlaşması imzalandı. Hüsrev Bey'in Sofya Elçiliği sırasındaki önemli çalışmalarından birisi Bulgaristan'da yeni Türk alfabesinin kabul edilmesi idi. Bulgar Milli Eğitim Bakanlığınca 10 Ekim 1928 tarihinde Türk harfleriyle öğretimin dört yıl süreyle yasaklanmıştı. Hüsrev Bey'in Başbakan Andrey Lyapçev ile görüşmesi sonucunda bu karardan vazgeçildi.[4]
1930 yılında Ağrı ayaklanmaları nedeniyle İran ile yaşanan sınır problemini çözmek üzere Hüsrev Bey, Memduh Şevket Bey'in yerine Tahran'a büyükelçi olarak atandı. Bu görev, 24 Temmuz 1930 tarihinde, Başvekil İsmet Paşa ve Vakit gazetesi sahibi Hakkı Tarık Bey’in de katıldığı bir yemekte Mustafa Kemal Paşa tarafından kendisine bildirildi. Hüsrev Bey, 1930'un Eylül ayında itimatnamesini İran Şahı Rıza Pehlevi’ye sundu. Türkiye ve İran arasındaki sınır sorununun çözümünde sertliğin ve kararlılığın simgesi olarak görev yaptı.[6] Sınır problem 1931 yılında çözülebildi.
1933 yılı Kasım ayında İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ilkbaharda ağırlamak üzere Türkiye’ye davet eden Büyükelçi Hüsrev Bey, Pehlevi'nin Türkiye'ye gidişi ve ağırlanması ile ilgili hazırlıkları yürüttü ve Şah'a refakat eden heyette yer aldı. Şahın Türkiye gezisi sonunda Tahran'a geri dönmeyerek büyükelçilikten istifa etti.
1935 yılında yeni görev için Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile görüştüğü sırada Mustafa Kemal Paşa tarafından kendisine Gerede soyadı verildi. 1935 yılı TBMM seçimlerinde Sivas milletvekili oldu. 24 Aralık 1935'te Tokyo Büyükelçisi olarak atandı ve mebusluk görevinden istifa etti.
23 Mart 1936 tarihinde Japon imparatoru tarafından kabul edildi. Büyükelçiliği döneminde Japon Bahriye Nezaretinde staj gören öğrencileri yakından takip etti. 1890'da gerçekleşen Ertuğrul faciası anısına Kuşimoto'da bir anıt yaptırılması onun büyükelçiliği döneminde gerçekleşti.
Hüsrev Gerede, II. Dünya Savaşı yıllarında Berlin’de büyükelçi olarak görev yaptı. Savaş, 1 Eylül 1939 sabahı Adolf Hitler’in Polonya’ya saldırmasıyla başladı. 1 Ağustos 1939 tarihinde Reisicumhur İsmet İnönü tarafından imzalanan kararname ile Berlin'e atanan Hüsrev Bey, 4 Eylül'de Berlin'e vardı ve 28 Eylül'de itimatnamesini Hitler'e sundu. Hitler ile dostluk kuran Gerede, Türkiye'nin savaşa girmemesi ve topraklarının işgalini önlemek amacıyla diplomasi faaliyetleri yürüttü.[6] Siyasi faaliyetlerin yanı sıra kültürel, sosyal alanda da çalışmalarda bulundu; 1940 başlarında Talat Paşa’nın naaşını Türkiye’ye naklettirmesi, Almanya'da öğrenimini sürdüren Türk gençlerinin durumuyla ilgilenmesi bu çalışmalarındandır.[4] 18 Haziran 1941'de Türk-Alman Dostluk Antlaşması'nın imzalanmasında rol oynadı. 1942'de bir basın açıklamasında "Hitler’in söylediği gibi Almanya’nın Türkiye’nin hayat sahası olduğu gibi, Türkiye’nin de Almanya’nın hayat sahası olduğu" şeklindeki sözleri Hariciye Vekaleti tarafından merkeze çağrılmasına sebep oldu.[3]
Gerede, II. Dünya Savaşı'nın son bulmasından sonra 10 Ekim 1946'da Rio de Janeiro büyükelçisi olarak görevlendirildi. 1949 yılında büyükelçilik otomobilini kullandığı sırada, direksiyon hakimiyetini kaybetmesiyle bir trafik kazası yaşadı. Çarptığı bir kişinin ölümü dört kişinin yaralanması ile sonuçlanan bu olay sonrasında 1949 yılının Temmuz ayında emeklilik yaşını doldurması sebebiyle Türkiye'ye geri çağrıldı.
Emekliliğini ertesi yılında Ankara'da Yedek Subay Okulu'nda askerliğini yapmakta olan oğlu Faruk Gerede'yi 16 Eylül 1950'de yaşanan bir bomba kazasında kaybetti. Bu olay sonrasında anılarını yazmaya devam etti. Anılarının sadece Tahran bölümü Hüsrev Gerede'nin sağlığında yayımlandı.
Gerede, Yugoslavya'dan göç ederek Türkiye'ye gelen vatandaşların yaşadığı emlak sorunu ile ilgilendi; Yugoslavya'da Emlaki Bulunanların Haklarını Koruma Cemiyeti'ne başkan seçildi.[4]
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel'e mektup yazarak yeni yönetimde tarafsız bir senatör olarak görev almak isteğini ileten Gerede, bu mektuba yanıt alamayınca İstanbul'dan bağımsız senatör adayı oldu ancak seçilemedi. Geçirdiği kalp krizi sonucunda 22 Mart 1962'de öldü. Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi.
Ölümünden önce İstanbul Nişantaşı'ndaki Demirağ Apartma'nında ikamet etmekte olan Gerede'nin anısına caddeye ismi verilmiş, caddenin Teşvikiye tarafındaki girişine 2001 yılında bir anıt dikilmiştir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.