Remove ads
savaş yasalarının ciddi bir ihlalini oluşturan devlet destekli eylem Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
İnsanlığa karşı suçlar, fiili bir otorite, genellikle bir devlet tarafından veya onun adına işlenen ve insan haklarını ağır biçimde ihlal eden, yaygın veya sistemik suç eylemleridir. Savaş suçlarından farkı, savaş dışında da işlenebilen, bireysel olmayan eylemler olmasıdır.[1] Suçun resmi bir politikanın parçası olması gerekmiyor ve yalnızca yetkililer tarafından hoş görülmesi yeterlidir.
İnsanlığa karşı suçlar, Türk Ceza Kanunu'nun 77. maddesinde "kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun kılma, bilimsel deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevketme fiillerinin; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi" olarak tanımlanır.[2]
İnsanlığa karşı suçlar için ilk kovuşturma Nürnberg mahkemelerinde gerçekleşti.
Holokost'un ardından uluslararası hukukta yaygın olarak kullanılmaya başlanan insan haklarına ilişkin küresel standart, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde (1948) ifade edilmiştir. Bildirgede sıralanan insan hakları normlarını ihlal eden ya da ihlal edilmesini teşvik eden siyasi gruplar ya da devletler, insanlığa karşı suçlarla ilişkilendirilen siyasi patolojilerin ifadeleridir.
Nürnberg mahkemelerinden bu yana, insanlığa karşı suçlar diğer uluslararası mahkemeler (Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sierra Leone Özel Mahkemesi, Kamboçya Mahkemelerindeki Olağanüstü Daireler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi) ve yerel mahkemeler tarafından kovuşturulmuştur. İnsanlığa karşı suçlar hukuku esas olarak uluslararası teamül hukukunun evrimi sonucunda gelişti. İnsanlığa karşı suçlar için uluslararası bir sözleşme bulunmamakta, İnsanlığa Karşı Suçlar İnisiyatifi öncülüğünde böyle bir antlaşmanın oluşturulması için çaba devam etmektedir.
İnsanlığa karşı suçlar, bir hükûmet ya da fiili hükûmet politikasının gereği ya da hoşgörüsü altında işlenen yaygın bir vahşetin parçası oldukları için münferit olaylar değildirler. Saldırı savaşı, savaş suçları, cinayet, katliam, insanlıktan çıkarma, soykırım, etnik temizlik, tehcir, etik olmayan insan deneyleri, yargısız infaz veya cezalar, kitle imha silahlarının kullanımı, devlet terörü veya terörizme devlet sponsorluğu, ölüm mangaları, adam kaçırma ve zorla kaybetmeler, çocuk asker kullanımı, haksız tutuklama, köleleştirme, işkence, tecavüz, siyasi baskı, ırk ayrımcılığı, dini zulüm ve diğer insan hakları ihlalleri yaygın veya sistematik bir uygulamanın parçası olmaları halinde insanlığa karşı suçlar kapsamında ele alınabilir.
""İnsanlığa karşı suçlar" terimi, insanlık (tüm insanlar) ya da insanlık değeri anlamına gelebilir. Ancak tüm insanlığı kapsaması olağan değil ve insanlık değerlerine karşı suç olarak anlaşılmalıdır.
1814 tarihli, köle ticaretinin kınanmasını ifade eden ahlaki bir dil ve ifadeler içeren ikili antlaşmalar, çok taraflı Viyana Kongresi Nihai Senedi'nin (1815) imzalanmasının habercisi olmuştur. Örneğin, İngiltere ve Fransa arasındaki Paris Antlaşması "doğal adalet ilkeleri"nden bahsediyor, İngiliz ve Birleşik Devletler yetkili temsilcileri Ghent Antlaşması'nda köle ticaretinin "insanlık ve adalet ilkelerini" ihlal ettiğini belirtiyordu.[4]
Köle Ticaretinin Kaldırılmasına İlişkin 8 Şubat 1815 tarihli çok taraflı Güçler Deklarasyonu (aynı yıl Viyana Kongresi Nihai Senedi'nin XV. Bölümünü de oluşturmuştur) ilk cümlesinde "devamı iğrenç" olan bir ticareti sona erdirmenin gerekçesi olarak "insanlık ve evrensel ahlak ilkeleri" kavramına yer vermiştir.[5]
1856 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimi için oluşturulan Cumhuriyetçi Parti Platformu şunları söyledi:
Tüm bunların mevcut Ulusal Yönetimin bilgisi, yaptırımı ve tedariki ile yapıldığını; Anayasaya, Birliğe ve insanlığa karşı işlenen bu büyük suçtan dolayı, bu Yönetimi, Başkanı, danışmanlarını, ajanlarını, destekçilerini, savunucularını ve suç ortaklarını, olaydan önce ya da sonra, ülke ve dünya önünde suçluyoruz; ve bu iğrenç saldırıların gerçek faillerini ve suç ortaklarını bundan sonra kesin ve acımasız bir cezaya çarptırmanın sabit amacımız olduğunu belirtiyoruz.
— [6]
4 Haziran 1854 Pazar günü Boston'daki Music Hall'da Unitarian papazı ve kölelik karşıtı Theodore Parker, 1850 tarihli Kaçak Köle Yasası uyarınca Anthony Burns adlı bir adamın Boston'dan Virginia'nın İskenderiye kentine iadesine izin veren adli işlemleri protesto etmek için "İnsanlığa karşı yeni bir suç" başlıklı bir vaaz verdi.[7]
Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı 1860 seçimi için Cumhuriyetçi Platform dokuzuncu maddesinde şu ifadeyi kullandı:
Ulusal bayrağımızın örtüsü altında, yargı gücünün saptırılmasıyla desteklenen Afrika köle ticaretinin son zamanlarda yeniden açılmasını insanlığa karşı bir suç ve ülkemiz ve çağımız için yakıcı bir utanç olarak damgalıyoruz; ve Kongre'yi bu iğrenç trafiğin tamamen ve nihai olarak bastırılması için hızlı ve etkili önlemler almaya çağırıyoruz.
— [8]
"İnsanlığa karşı suçlar" terimi, Amerikalı bir bakan, siyasetçi ve tarihçi olan George Washington Williams tarafından, 1890 yılında Kongo Özgür Devleti'nde Belçika'nın Leopold II yönetimi tarafından işlenen zulümleri anlatan ve ABD Dışişleri Bakanı'na yazdığı bir mektupta kullanılmıştır.[9][10] Bu, erken bir dönemdi, ancak çoğu zaman iddia edildiği gibi, terimin İngilizcede modern anlamıyla ilk kullanımı değildi. ABD Başkanı Harrison, Aralık 1889'daki ilk yıllık mesajında, 1883'te George Washington Williams, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kölelik hakkındaki düşüncelerinde aynı terimi kullanmıştı.[11]
Terim uluslararası antlaşmalarda 1899 tarihli İkinci Lahey Sözleşmesi önsözünde ortaya çıkmış, uluslararası insancıl hukukun yeni kurallarının kodlanmasıyla 1907 tarihli Dördüncü Lahey Sözleşmesinin önsözü ve ilgili düzenlemelerinde genişletilmiş, "insanlık yasalarına" hümanist değerlerin bir ifadesi olarak atıfta bulunulmuştur.[12] (Martens Maddesinin bir parçası)
24 Mayıs 1915'te İngiltere, Fransa ve Rusya ortaklaşa, açık ve ilk kez bir başka hükumeti (Osmanlı) "insanlığa karşı suç" işlemekle suçlayan bir bildiri yayınladılar.
Uluslararası bir savaş suçları komisyonu insanlık yasalarının ihlallerini" yargılamak için savaşın sonunda, bir mahkeme kurulmasını tavsiye etti. Ancak ABD temsilcisi, yapılan atıfların kesin olmadığı ve yeterince geliştirilmediği gerekçesiyle itiraz etti ve kavram takip edilmedi.[13]
Bununla birlikte, 1948 tarihli bir BM raporunda, Ermeni soykırımına ilişkin olarak "insanlığa karşı suçlar" teriminin kullanılmasına Nüremberg ve Tokyo Şartları'na emsal teşkil edecek şekilde atıfta bulunulmuştur. 15 Mayıs 1948'de Ekonomik ve Sosyal Konsey, savaş suçları ve savaş suçluları hakkında bilgi toplamak ve derlemek üzere Londra'da kurulan (Ekim 1943) Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Komisyonu (UNWCC) tarafından hazırlanan 384 sayfalık bir raporu sunmuştur.[14] Rapor, BM Genel Sekreteri'nin "savaş suçlularının, döneklerin ve vatan hainlerinin yargılandığı davalardan, özellikle de Nürnberg ve Tokyo Duruşmalarından kaynaklanan insan haklarına ilişkin bilgilerin toplanması ve yayınlanması" için düzenlemeler yapılması talebine uygun olarak hazırlanmıştır. Rapor, komisyonun hukukçu üyeleri tarafından hazırlanmıştır. Rapor, sadece 1915 olaylarını tarihi bir örnek olarak kullandığı için değil, aynı zamanda Nürnberg ve Tokyo Sözleşmelerinin 6 (c) ve 5 (c) maddelerine emsal teşkil ettiği ve dolayısıyla savaş suçları ile insanlığa karşı işlenen suçlar arasında ayrım yapan ve o dönemde yeni kabul edilen BM Soykırım Sözleşmesinin öncüsü olduğu için Ermeni Soykırımı açısından son derece günceldir. Birinci Dünya Savaşı sırasında toplanan ve 1919 Sorumluluklar Komisyonu tarafından ortaya konan bilgilere atıfta bulunan "Savaş Suçlularının Yargılanmasından Doğan İnsan Haklarına İlişkin Bilgiler" başlıklı rapor, Ermeni vakasını bir devletin kendi vatandaşlarına karşı işlediği suçların canlı bir örneği olarak kullanmıştır. Raporda ayrıca, Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile yapılan Paris Barış Antlaşmalarında "insanlık yasalarına" herhangi bir atıfta bulunulmadığı, bunun yerine suçlamaların "savaş yasaları ve geleneklerinin" ihlaline dayandırıldığı, ancak Türkiye ile yapılan Sevr Barış Antlaşmasının bunu yaptığı belirtilmiştir.Sevr Antlaşması, (Versay Antlaşması'nın 228-230. Maddelerine tekabül eden) savaş teamüllerine ilişkin 226-228. Maddelere ek olarak, 24 Mayıs 1915 tarihli Müttefik ültimatomuna uygun olarak "insanlığa ve uygarlığa karşı işlenen suçlar" ile ilgili 230. Maddeyi de içermektedir.[15] :130
Londra Uluslararası Askeri Mahkeme Tüzüğü, Nürnberg mahkemelerinin yürütüleceği yasa ve prosedürleri İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra belirledi. Belge Holokost'a ve Nazi rejimi tarafından işlenen ağır suçlara nasıl yanıt verileceği sorunuyla ilgiliydi. Savaş suçları için geleneksel anlayışta bir gücün kendi vatandaşlarına karşı işlediği suçlar için herhangi bir hüküm bulunmuyordu. Bu nedenle, Şart'ın 6. maddesi, yalnızca geleneksel savaş suçları ve barışa karşı suçları değil, aynı zamanda, tanımlandığı şekliyle insanlığa karşı suçları da içerecek şekilde hazırlanmıştır.
Savaştan önce veya savaş sırasında herhangi bir sivil nüfusa karşı işlenen cinayet, imha, köleleştirme, sürgün ve diğer insanlık dışı eylemler veya işlendiği ülkenin iç hukukunu ihlal etsin veya etmesin, Mahkemenin yargı yetkisi dahilindeki herhangi bir suçun icrası sırasında veya bu suçla bağlantılı olarak siyasi, ırksal veya dini nedenlerle yapılan zulümler.
Tanım kapsamında, insanlığa karşı suçlar, ancak bir şekilde savaş suçları veya barışa karşı suçlarla bağlantılı olabildikleri ölçüde cezalandırılabilirdi.[18] Yetki sınırlaması, Londra Konferansı'nın Amerikan baş temsilcisi Robert H. Jackson tarafından açıklandı ve çok eski zamanlardan beri "başka bir hükümetin iç işlerinin normalde bizim işimiz olmadığı genel bir ilke olmuştur". Bu nedenle, "yalnızca toplama kampları ve tehcirlerin haksız bir savaş yapma ortak bir planı veya girişimi doğrultusunda olması nedeniyle, bireylere veya devletlere müdahale etmemiz veya intikam almaya çalışmamız haklı görülebilir".[18] İlk Nürnberg davasının kararında, 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Almanya'da "sivillere yönelik zulüm, baskı ve cinayet politikasının" ve Yahudilere yönelik zulmün insanlığa karşı suç olmadığı, çünkü "bu suçların birçoğu ne kadar iğrenç ve korkunç olsa da, bunların savaş suçları veya barışa karşı suçların icrası için veya bunlarla bağlantılı olarak yapıldığının tatmin edici bir şekilde kanıtlanmadığı" sonucuna varılmıştır.[19] Sonraki Nürnberg davaları, insanlığa karşı suçların daha geniş bir kapsamda gözden geçirilmiş bir tanımını içeren 10 Sayılı Kontrol Konseyi Yasası kapsamında yürütülmüştür.[20]
Tokyo Mahkemesi olarak da bilinen Uluslararası Uzak Doğu Askeri Mahkemesi (IMTFE), Japon liderleri İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen üç tür suçtan yargılamak için toplandı: "A Sınıfı" (barışa karşı suçlar), "B Sınıfı" (savaş suçları ) ve "C Sınıfı" (insanlığa karşı suçlar)
Duruşmanın yasal dayanağı, 19 Ocak 1946'da ilan edilen Uluslararası Uzak Doğu Askeri Mahkemesi Tüzüğü ile oluşturuldu.
Tokyo Duruşmasında İnsanlığa Karşı Suçlar (C Sınıfı) hiçbir zanlı için uygulanmadı.[21][22] Nanking Katliamı ile ilgili kovuşturmalar, Savaş Yasalarının ihlali olarak kategorize edildi.[23]
IMTFE'ye, her biri muzaffer Müttefik güçlerden (Amerika Birleşik Devletleri, Çin Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık, Hollanda, Fransa Cumhuriyeti Geçici Hükümeti, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Britanya Hindistanı ve Filipinler )oluşan 11 yargıç başkanlık etti.
İnsanlığa karşı suç teşkil edebilecek farklı suç türleri, hem uluslararası hem de ulusal düzeydeki tanımlar arasında farklılık gösterir. Yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen belirli nitelikteki münferit insanlık dışı eylemler, ağır insan hakları ihlalleri veya - koşullara bağlı olarak - savaş suçları oluşturabilir, ancak insanlığa karşı suçlar olarak sınıflandırılmaz.[24]
1976'da Güney Afrika apartheid hükûmeti yönetimindeki bir ırksal grubun bir başkası tarafından sistematik olarak ezilmesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından insanlığa karşı bir suç olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler Antlaşmasına (Madde 13, 14, 15), göre Genel Kurul'un kararları Güvenlik Konseyi için tavsiye niteliğindedir.[25] BM Genel Kurulu apartheid ile ilgili olarak, herhangi bir bulgu tespitinde bulunmadı ve apartheid ile ilgili dava yürütülmedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve Michael Lynk (BM Özel Raportörü) İsrail'i Filistinlilere karşı apartheid suçunu işlemekle suçladı.[26][27][28]
10 No'lu Kontrol Konseyi Yasası tecavüzü insanlığa karşı suç olarak kabul etse de, ne Nürnberg ne de Tokyo Sözleşmeleri cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı suçları savaş suçları veya insanlığa karşı suçlar olarak tanıyan açık bir hüküm içermiyordu. Eski Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemeleri'nin tüzüğü, tecavüzü insanlığa karşı bir suç olarak içeriyor. UCM, -tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş, hamilelik, kısırlaştırma ve diğer cinsel şiddet biçimleri de dahil olmak üzere- çeşitli cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı suçları, insanlığa karşı suçların (aynı zamanda uluslararası ve/veya uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda işlenen savaş suçlarının) temelinde yatan bir eylem olarak açıkça dahil eden ilk uluslararası belgedir.[29]
BM Güvenlik Konseyi "tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerinin, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya soykırım açısından temel bir eylem teşkil edebileceğini" kaydeden 1820 sayılı kararı 2008'de kabul etti.[30]
Barış için Özel Yargı Yetkisi 14 Nisan 2021'de, Kolombiya'da silahlı çatışma kurbanı olan "beş LGBTİ kişinin infazının insanlığa karşı suç teşkil etmiş olabileceğine karar verdi".[31]
Nürnberg ilkelerinin oluşturulmasından bu yana uluslararası ceza hukukunda yaygın olarak tanınan ve yasaklanan soykırım ve savaş suçlarının aksine, bu tür suçlar dünya çapında sayısız çatışma ve krizde sürekli olarak işlenmesine rağmen, insanlığa karşı işlenen suçlara ilişkin kapsamlı bir sözleşme hiçbir zaman yapılmamıştır.[32][33][34][35][36] İnsanlığa karşı suçları tanımlayan on bir uluslararası metin vardır, ancak hepsi bu suçun tanımı ve yasal unsurları konusunda kısmi farklılıklar gösterir. 2008 yılında, uluslararası hukuktaki bu boşluğu gidermek için İnsanlığa Karşı Suçlar Girişimi başlatıldı.
BM Hukuk Komisyonu, Özel Raportör Sean D. Murphy tarafından sunulan bir rapora dayanarak insanlığa karşı suçlar konusunu uzun vadeli çalışma programına dahil etme kararı aldı.[37] (30 Temmuz 2013)
M. Cherif Bassiouni, insanlığa karşı suçların jus cogens'in bir parçası olduğunu ve bu nedenle uluslararası hukukun askıya alınamaz bir kuralını oluşturduğunu savunuyor.
1948'de kurulduğundan beri insanlığa karşı suçların kovuşturulmasından birincil derecede Birleşmiş Milletler sorumlu olmuştur.[38]
Nürnberg'den sonra neredeyse 50 yıl boyunca insanlığa karşı suçlar konusunda yargı yetkisine sahip bir uluslararası mahkeme kurulmadı. Ancak Birleşmiş Milletler'de insanlığa karşı suçların tanımını geliştirme çalışmaları devam etti. Örneğin 1947'de Uluslararası Hukuk Komisyonu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Nürnberg Şartı ve kararında tanınan ve pekiştirilen uluslararası hukuk ilkelerini formüle etmekle görevlendirildi ve aynı zamanda 'insanlığın barış ve güvenliğine karşı işlenen suçlara ilişkin bir kod' hazırlamakla görevlendirildi. 50 yıl sonra 1996'da tamamlanan Kanun Tasarısı, insanlığa karşı suçları "cinayet, imha, işkence, köleleştirme, siyasi, ırksal, dini veya etnik nedenlerle zulüm, kurumsallaşmış ayrımcılık, keyfi sınır dışı etme veya nüfusun zorla nakli, keyfi hapis, tecavüz, zorla fuhuş ve sistematik bir şekilde veya büyük ölçekte işlenen ve bir Hükümet veya herhangi bir örgüt veya grup tarafından kışkırtılan veya yönlendirilen diğer insanlık dışı eylemler" gibi çeşitli insanlık dışı eylemler olarak tanımlamıştır. Bu tanım, suç teşkil eden fiillerin "savaştan önce veya savaş sırasında" işlenmiş olması gereken ve böylece insanlığa karşı suçlar ile silahlı çatışma arasında bir bağ kuran Nuremberg'de kullanılan tanımdan farklıdır.[39]
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, 21 Mart 2013 tarihli 22. oturumunda Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ndeki (KDHC) insan haklarına ilişkin bir Araştırma Komisyonu kurmuştur. Komisyon, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ndeki sistematik, yaygın ve ağır insan hakları ihlallerini, özellikle de insanlığa karşı suç teşkil edebilecek ihlaller için tam hesap verebilirliği sağlamak amacıyla araştırmakla görevlendirilmiştir. Komisyon, insanlığa karşı suçlarla ilgili meseleleri, uluslararası teamül hukuku ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Tüzüğü'nde belirtilen tanımlar temelinde ele aldı.[40] Komisyon'un 2014 Raporu'na göre "alınan ifadeler ve diğer bilgiler, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nde, Devletin en üst düzeyinde oluşturulan politikalar uyarınca insanlığa karşı suçlar işlendiğini ortaya koymaktadır [.... İnsanlığa karşı işlenen bu suçlar, imha, cinayet, köleleştirme, işkence, hapis, tecavüz, zorla kürtaj ve diğer cinsel, siyasi, dini, ırksal ve cinsiyet temelli zulüm, nüfusun zorla nakli, kişilerin zorla kaybedilmesi ve bilerek uzun süreli açlığa neden olma gibi insanlık dışı eylemleri içermektedir. Komisyon ayrıca Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nde insanlığa karşı işlenen suçların devam ettiğini, bu suçların temelinde yatan politikaların, kurumların ve cezasızlık kalıplarının halen yürürlükte olduğunu tespit etmiştir."
Komisyon ayrıca, insanlığa karşı suçların özellikle 1990'lı yıllarda açlık çeken halklara karşı işlendiğini ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti için işgücü ve diğer becerileri için sistematik olarak kaçırılan veya ülkelerine geri gönderilmeyen diğer ülkelerden gelen kişilere karşı işlenmeye devam ettiğini tespit etmiştir.[40]
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 28 Nisan 2006 tarihinde kabul edilen 1674 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı, "2005 Dünya Zirvesi Sonuç Belgesi'nin, halkları soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlardan koruma sorumluluğuna ilişkin 138. ve 139. paragraflarında yer alan hükümleri yeniden teyit etmektedir". Karar, Konsey'i silahlı çatışmalarda sivillerin korunması için harekete geçmeye davet etmektedir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Libya'ya ilişkin 1970 (2011) sayılı kararına göre, Libya Arap Cemahiriyesi'ne doğrudan ya da dolaylı olarak tedarik, transfer ya da satış şeklinde silah ticareti yapılması üye ülkeler tarafından engellenmeliydi. Silah ambargosu, silah, askeri araç, yedek parça, teknik yardım, finansman ve silah sağlayan ülke dışında bir ülke kökenli silahlı paralı askerlerin tedarikini kısıtlamaktaydı.[41][42]
Daha sonra Birleşmiş Milletler Kasım 2019 tarihli raporunda Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Türkiye'nin 1970 tarihli karar uyarınca Libya'ya uygulanan silah ambargosunu ihlal ettiğini iddia etti.[43] Temmuz 2019'da Trablus'taki göçmen gözaltı merkezine düzenlenen ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından gerçekleştirildiği düşünülen hava saldırısı, Birleşmiş Milletler tarafından ifade edildiği gibi savaş suçu olarak nitelendirilebilir. Hava saldırısı, Muammer Kaddafi rejimini deviren 2011 askeri ayaklanmasından daha ölümcüldü.[44]
Nürnberg ve Tokyo duruşmalarından sonra, insanlığa karşı suçlar konusunda uluslararası mahkeme elli yıl daha kurulmadı. 1990'larda işlenen zulümlere yanıt olarak, insanlığa karşı suçlar üzerinde yargı yetkisine sahip çok sayıda ad hoc mahkeme kuruldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemeleri ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemelerinin tüzüklerinin her biri insanlığa karşı suçların farklı tanımlarını içermektedir.
1993 yılında BM Güvenlik Konseyi, eski Yugoslavya'da işlenen üç uluslararası suçu (soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar) soruşturmak ve yargılamakla yetkili Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni (ICTY) kurdu. ICTY Statüsü'nün 5. Maddesi şunları belirtmektedir:
Uluslararası Mahkeme, uluslararası veya iç nitelikte silahlı çatışmalarda işlenen ve herhangi bir sivil nüfusa karşı yöneltilen aşağıdaki suçlardan sorumlu kişileri yargılama yetkisine sahiptir:[45]
- (a) cinayet;
- (b) yok etme;
- (c) köleleştirme;
- (d) sınır dışı etme;
- (e) hapsetme;
- (f) işkence;
- (g) tecavüz;
- (h) siyasi, ırksal ve dini nedenlerle yapılan zulümler;
- (i) diğer insanlık dışı eylemler."
İnsanlığa karşı suçların bu tanımı, insanlığa karşı suçları hem uluslararası hem de uluslararası olmayan silahlı çatışmalarla ilişkilendirerek, silahlı çatışma ile orijinal 'Nuremberg' bağını yeniden canlandırmıştır. Ayrıca Nürnberg'de kullanılan suç eylemleri listesini hapis, işkence ve tecavüzü de içerecek şekilde genişletmiştir. Cherif Bassiouni, eski Yugoslavya'daki çatışmanın hem uluslararası hem de uluslararası olmayan nitelikte bir çatışma olarak görülmesi nedeniyle bu tanımın gerekli olduğunu savunmuştur. Bu nedenle, insanlığa karşı suçların bu şekilde değiştirilmiş tanımı, mahkemeye bu suç üzerinde yargı yetkisi sağlamak için gerekliydi.[46]
BM Güvenlik Konseyi, Ruanda soykırımının ardından 1994 yılında Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kurdu. ICTR Statüsü uyarınca, insanlığa karşı işlenen suçlar ile herhangi bir silahlı çatışma arasındaki bağlantı kaldırılmıştır. Bunun yerine, insanlık dışı eylemlerin "ulusal, siyasi, etnik, ırksal veya dini gerekçelerle herhangi bir sivil nüfusa yönelik sistematik veya yaygın bir saldırının" parçası olması şartı eklendi.[47] Eski Yugoslavya'daki çatışmanın aksine, Ruanda'daki çatışmanın uluslararası olmadığı kabul edildiğinden, silahlı çatışmayla bağlantısı devam etseydi insanlığa karşı suçlar muhtemelen uygulanamazdı.
2002 yılında Lahey'de (Hollanda) Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kurulmuştur ve Roma Statüsü UCM'nin soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları üzerinde yargı yetkisine sahip olmasını öngörmektedir. UCM yargılamalarında "insanlığa karşı suç" tanımı, orijinal yasal tanımından veya BM tarafından kullanılan tanımdan önemli ölçüde farklılaşmıştır.[48] Esasen, Roma Statüsü, saldırının 'ulusal, siyasi, etnik, ırksal veya dini gerekçelerle' gerçekleştirilmiş olması şartı hariç, ICTR Statüsü ile aynı insanlığa karşı suç tanımını kullanır. Ek olarak, Roma Statüsü tanımı, bugüne kadar insanlığa karşı suç oluşturabilecek belirli suç eylemlerinin en kapsamlı listesini sunmaktadır.
Antlaşmanın 7. maddesi şöyle diyordu:
Bu Statü'nün amacı doğrultusunda, "insanlığa karşı suç", herhangi bir sivil nüfusa yönelik yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak, saldırının bilgisi dahilinde işlendiğinde aşağıdaki fiillerden herhangi biri anlamına gelir:[49]
- (a) Cinayet;
- (b) İmha;
- (c) Kölelik/Köleleştirme;
- (d) Nüfusun sınır dışı edilmesi veya zorla nakledilmesi;
- (e) Hapis veya uluslararası hukukun temel kurallarına aykırı olarak fiziksel özgürlükten diğer ciddi mahrumiyetler;
- (f) İşkence;
- (g) Tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamilelik, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkta başka herhangi bir cinsel şiddet biçimi;
- (h) Bu paragrafta atıfta bulunulan herhangi bir eylem veya Mahkeme'nin yargı yetkisi dahilindeki herhangi bir suçla bağlantılı olarak, siyasi, ırksal, ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsiyet veya 3. paragrafta tanımlandığı üzere uluslararası hukuk uyarınca kabul edilemez olduğu evrensel olarak kabul edilen diğer gerekçelerle tanımlanabilir herhangi bir gruba veya topluluğa karşı zulüm;
- (i) Kişilerin Zorla kaybedilmesi;
- (j) Apartheid suçu;
- (k) Kasıtlı olarak büyük acılara veya vücutta ya da zihinsel veya fiziksel sağlıkta ciddi yaralanmalara neden olan benzer nitelikteki diğer insanlık dışı eylemler;
Roma Statüsü Açıklayıcı Mutabakat Zaptı, insanlığa karşı suçların
insan onuruna yönelik ciddi bir saldırı veya bir ya da daha fazla insanın ağır bir şekilde aşağılanması veya küçük düşürülmesi anlamına gelmeleri bakımından özellikle iğrenç suçlardır. Bunlar münferit veya münferit olaylar olmayıp, ya bir hükümet politikasının (faillerin kendilerini bu politika ile özdeşleştirmeleri gerekmese de) ya da bir hükümet veya fiili otorite tarafından hoş görülen veya göz yumulan geniş bir zulüm uygulamasının parçasıdır. Bununla birlikte, cinayet, imha, işkence, tecavüz, siyasi, ırksal veya dini zulüm ve diğer insanlık dışı eylemler, ancak yaygın veya sistematik bir uygulamanın parçası olmaları halinde insanlığa karşı suç eşiğine ulaşır. Bu nitelikteki münferit insanlık dışı eylemler, insan haklarının ağır ihlallerini veya koşullara bağlı olarak savaş suçlarını oluşturabilir, ancak tartışılan suç kategorisine atfedilen damgayı hak etmekte yetersiz kalabilir. Öte yandan, bir kişi yukarıda belirtilen suçlardan bir ya da ikisini işlese ya da sadece birkaç sivile karşı bu tür bir suç işlese bile, bu suçların o suçu işleyen kişiyle bağlantılı bir dizi kişinin (örneğin, aynı tarafta silahlı eylemde bulundukları ya da ortak bir plana taraf oldukları için ya da benzer herhangi bir nedenle) tutarlı bir yanlış davranış modelinin parçası olması koşuluyla, insanlığa karşı suç işlemekten suçlu olabilir. Sonuç olarak, bir veya daha fazla kişi insanlık dışı bir politika planlamak veya yürütmekle değil, sadece belirli zulümleri veya kötü eylemleri gerçekleştirmekle suçlandığında, gerekli eşiğin karşılanıp karşılanmadığını belirlemek için aşağıdaki test kullanılmalıdır: bu zulümlere veya eylemlere kendi bağlamları içinde bakılmalı ve bunların genel bir politikanın veya tutarlı bir insanlık dışı modelin parçası olarak kabul edilip edilemeyeceği veya bunun yerine münferit veya düzensiz zulüm ve kötülük eylemleri oluşturup oluşturmadığı doğrulanmalıdır.[50]
Roma Statüsü kapsamına girmek için, Madde 7.1'de tanımlanan insanlığa karşı bir suçun "herhangi bir sivil nüfusa yönelik yaygın veya sistematik bir saldırının parçası" olması gerekir. Madde 7.2.a'da "1. paragrafın amacı doğrultusunda: 'Herhangi bir sivil nüfusa yönelik saldırı, 1. paragrafta atıfta bulunulan fiillerin herhangi bir sivil nüfusa karşı, bu tür bir saldırıyı gerçekleştirmeye yönelik bir Devlet veya örgüt politikası uyarınca veya bu politikanın devamı olarak birden fazla işlenmesini içeren bir davranış biçimi anlamına gelir'" denmektedir. Bu, tek başına bir suçun, hatta bu türden bir dizi suçun, bir Devlet politikasının ya da örgütsel bir politikanın sonucu olmadıkça Roma Statüsü kapsamına girmeyeceği anlamına gelmektedir. Bu durum Luis Moreno Ocampo tarafından Mart 2003'te Irak'ın işgali sırasında işlenen ve UCM kapsamına girebilecek suçlara ilişkin iddialar hakkında vardığı sonuçları yayınladığı açık mektupta teyit edilmiştir. "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlarla İlgili İddialar" başlıklı bölümde Ocampo, "eldeki bilgilerin insanlığa karşı suç için gerekli unsurları, yani 'herhangi bir sivil nüfusa yönelik yaygın veya sistematik bir saldırıyı' makul göstermediğini" belirtmiştir.
UCM, insanlığa karşı suçları yalnızca yargı yetkisine sahip olduğu durumlarda kovuşturabilir. UCM sadece Roma Statüsü'ne taraf bir Devletin topraklarında işlenen ve statüsünde yer alan suçlar (soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar), taraf olmayan bir Devletin kendi ülkesindeki bir durumu mahkemeye havale etmesi veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bir davayı UCM'ye havale etmesi halinde yargı yetkisine sahiptir.[51] 2005 yılında BM, Darfur'daki durumu UCM'ye havale etti. Bu sevk, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in 2008 yılında soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından itham edilmesiyle sonuçlandı.[52] UCM Başkanı, insanlığa karşı işlenen bu suçlarla ilgili davada kaydedilen ilerleme hakkında BM'ye rapor verdiğinde, Yargıç Phillipe Kirsch "Mahkeme bu kişileri tutuklama yetkisine sahip değildir. Bu Devletlerin ve diğer aktörlerin sorumluluğudur. Tutuklamalar olmadan yargılama da yapılamaz".[53]
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 30 Nisan 2002'de kadınların şiddete karşı korunması konusunda üye devletlere bir tavsiye kararı yayınlamıştır. "Çatışma ve çatışma sonrası durumlarda şiddete ilişkin ek tedbirler" bölümünde, 69. paragrafta üye devletlerin şunları yapması gerektiği belirtilmektedir: "Tecavüz, cinsel kölelik, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıktaki diğer cinsel şiddet biçimlerini insan haklarının kabul edilemez bir ihlali, insanlığa karşı suçlar ve silahlı çatışma bağlamında işlendiğinde savaş suçları olarak cezalandırmalıdır"
69. paragraf dikkate alındığında bu tavsiyeye ilişkin Açıklayıcı Notta:
Temmuz 1998'de Roma'da kabul edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü'ne atıfta bulunulmalıdır. Statünün 7. Maddesi tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamilelik, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıktaki diğer cinsel şiddet türlerini insanlığa karşı suçlar olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, Statünün 8. Maddesi tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamilelik, zorla kısırlaştırma veya diğer herhangi bir cinsel şiddet biçimini Cenevre Sözleşmelerinin ciddi bir ihlali ve savaş suçu olarak tanımlamaktadır.[54]
Kaynaklar, 20. yüzyılın dünya tarihinin en kanlı dönemi olarak kabul edilebileceğini söylüyor.[55] Milyonlarca sivil bebek, çocuk, yetişkin ve yaşlı insan savaşta öldü. Öldürülen her savaşçıya karşılık bir sivil hayatını kaybetti. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin çabaları, insancıl yasalar ve savaş kuralları insanlığa karşı işlenen bu suçları durduramadı. Bu terminolojiler, önceki kelime dağarcığı bu suçları tanımlamak için yeterli olmadığından icat edilmiştir. Savaş suçluları İkinci Dünya Savaşı öncesinde kovuşturulmaktan, yakalanmaktan ya da hapsedilmekten korkmuyorlardı.[56] İngiltere Başbakanı Winston Churchill savaş suçlularının doğrudan idam edilmesinden yanaydı. Amerika Birleşik Devletleri ise daha hoşgörülüydü ve adil bir yargılama yapılması çağrısında bulundu. İngiliz Hükûmeti, ardında birçok miras bırakan Nürnberg Duruşmasını başlatmaya ikna oldu. Bunlar, ağır savaş suçları için dünya çapında yargı yetkisi, uluslararası savaş suçları mahkemelerinin kurulması, devasa suçların tarihini etkili bir şekilde belgeleyen adli prosedürler ve BM mahkemelerinin tarafsız yargılamalardaki başarısıdır.[57]
BM, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü'nün özellikle bir bölgenin sivil halkına yönelik geniş çaplı şiddet eylemlerini tanımlayan 7. Maddesine dikkat çekti. Bu eylemler cinayet; imha; köleleştirme; esaret; nüfusun zorla yer değiştirmesi; uluslararası yasaları ihlal eden hapis veya fiziksel özgürlükten mahrum bırakma; kötü muamele; zorla fuhuş ve tecavüz; belirli gruplara karşı ayrımcılık ve zorbalık; apartheid (ırk ayrımcılığı ve ayrımı); ve diğer insanlık dışı eylemlerden oluşmaktadır.[58] Trial International'ın bir yayınında, insanlığa karşı suçların 1990'dan itibaren düzenlenmeye başlandığı belirtildi. Bunlar, 1993 Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüğü, 1994 Ruanda Uluslararası Mahkemesi Tüzüğü ve 1998 Roma Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüğü idi. İkincisi, sivillere karşı işlenen suçların en son ayrıntılı ve en kapsamlı listesini içerir.[59]
Richard Goldstone tarafından 2008-09 Gazze Savaşı hakkında hazırlanan bir rapor, İsrail ve Hamas güçlerini insanlığa karşı "muhtemelen" suç işlemekle suçlar; Raporda İsrail'in orantısız güç kullandığı, sivil altyapıyı tahrip ettiği, Filistinli sivilleri hedef aldığı ve onları canlı kalkan olarak kullandığı sonucuna varılmıştır. Hamas'ın ise ayrım gözetmeksizin roket saldırıları düzenleyerek İsrailli sivilleri ve İsrail altyapısını kasten hedef aldığı tespit edildi. Hem İsrail hükûmeti hem de Hamas raporu reddetti.[60][61][62]
2019 yılında Birleşmiş Milletler müfettişleri İsrail askerlerinin insanlığa karşı suç işlemiş olabileceğini açıkladı. Müfettişler, Gazze protestoları sırasında 189 Filistinlinin öldürüldüğünü, 183'ünün gerçek mermiyle vurulduğunu, bunların arasında 35 çocuk, üç sağlık çalışanı ve iki gazetecinin de bulunduğunu söyledi.[63][64][65] Uluslararası Af Örgütü, İsrail'i Filistinlilere karşı apartheid suçu işlemekle suçladı.[26][66]
2022 yılında, BM İnsan Hakları Ofisi'nin Sincan'daki insan hakları endişelerine ilişkin değerlendirmesi, 2017 yılından bu yana Çin'de Uygur ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman gruplara mensup kişilerin yasa ve politika uyarınca keyfi ve ayrımcı bir şekilde gözaltına alınmasının, bireysel ve toplu olarak yararlanılan temel hakların kısıtlanması ve daha genel olarak bunlardan mahrum bırakılması bağlamında, uluslararası suçlar, özellikle de insanlığa karşı suçlar teşkil edebileceği sonucuna varmıştır.[67][68][69]
Myanmar ordusunun 25.000'den fazla kişinin öldürüldüğü ve 18.000'den fazla kadın ve kız çocuğunun sistematik olarak tecavüze uğradığı Rohingya Müslümanlarını hedef alması, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Af Örgütü tarafından insanlığa karşı suçlar olarak etiketlendi.[70][71] OHCHR Bağımsız Olguları Bulma Misyonu, Tatmadaw'ın insanlığa karşı suçlar, soykırım ve etnik temizlik işlediğini tespit etti.[72][73]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.