Et içeren gıdaları kullanmayı reddeden yaşam tarzı Vikisöz'den, özgür alıntılar derlemesinden
Vejetaryenlik ya da etyemezlik, çeşitli nedenlerle et, balık, kümes hayvanları tüketmemeye denir. Hayvanların ürettiği yumurta, süt, bal vb. ürünleri yemeyenlere ise veganlar denir. Vejetaryenlik ve veganlığın farkı; vejetaryenlikte bal ve kimine göre süt ile yumurta tüketilirken; veganlar, hiçbir hayvansal ürünü kullanmamaktadırlar.
Vejetaryen bir beslenme şeklini benimsemek, çevre için daha az petrol ve benzin kullanmaktan çok daha etkili.[2]
Vejetaryenliğin yayılması kadar insanlığın sağlığına ve dünyada hayatta kalmalarına fayda sağlayacak başka bir şey yoktur.[3]
Artık yağ olmadan, et olmadan, balık olmadan yaşıyorum ve bu şekilde gayet iyi hissediyorum. Daima insanın bir etçil olarak doğmadığını düşünmüşümdür.[4]
Ben her zaman vicdan azabı ile hayvan eti yedim.[5]
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük.[6]
Merhamet dairesini yaşayan bütün varlıkları kapsayacak denli geliştirene dek İnsanoğlu huzur bulamayacaktır.[7]
İnsan ruhu ölmedi. Gizlenerek yaşamaya devam ediyor. İnsan ahlâkının kökü olması gereken merhametin, gerçek genişliğine ve derinliğine, ancak kendini insan türüyle sınırlamayıp bütün yaşayan canlıları kucaklaması sayesinde ulaşabileceğine inanıyorum.[8]
Çoğu insan aslında yedikleri şeyin bir hayvan olduğu üzerine kafa yormaz. Bir biftek veya tavuk eti yediklerinde, bu hayvanların sırf insanlar onları tüketebilsin diye ne büyük acılar çektikleri akıllarının ucundan geçmez.[9]
Çoğu zaman vegan olduğumu belirtmezdim ancak bu durum yavaş yavaş değişti. Artık bundan bahsetmenin tam zamanı çünkü veganlık devrimci anlayışın bir parçası –merhamete dayalı ilişki kurma yolları ararken, yalnızca insanlarla değil, bu gezegeni paylaştığımız diğer canlılarla da merhamete dayalı bir ilişki biçimi nasıl geliştirebiliriz sorusunu sormamız ve bunun için de kapitalist endüstriyel forma dayalı gıda üretimine meydan okumamız gerekiyor.[9]
Tüm o yediklerimiz çok ama çok büyük bir zulmü maskeliyor. Bu ülkede tavukların endüstriyel olarak korkunç koşullar altında üretildiğini aklımıza bir kez olsun bile getirmeden oturup bir tavuk parçası yiyebiliyor oluşumuz, kapitalizmin ve onun zihinlerimizi nasıl sömürgeleştirdiğinin işaretlerinden biri. Önümüzde metadan öte bir şey göremiyor oluşumuz, gündelik olarak kullandığımız metaların ardındaki ilişkileri anlamayı reddediyor olmamız. İşte yediklerimizle ilişkimiz aynen böyle.[9]
Vejetaryen olup kurban olayına kökten karşı çıkarsın... Anlarım. Balık bile yemeyip tek bir hayvanın bile kesilmesine itiraz edersin... Anlarım. Kendini tamamen nebatata verip “Hayvanları rahat bırakın” dersin... Anlarım. Et gördüğünde midesi kalkanlardan olup “Tavuk bile kesilmesin” dersin... Anlarım. Ancak... Hem nar gibi kızarmış et karşısında kendinden geçeceksin, hem de “Hayvanlara yazık oluyor” edebiyatı yapacaksın. Hem etin her türlüsünü afiyetle tüketeceksin, hem de “Ben var ya, kurban olayına acayip karşıyım” diye tutum alacaksın. Hem “hayvanın en güzel yeri” konusunda nutuklar attıracaksın, hem de “Şu Kurban Bayramı çok vahşi” diyeceksin. İşte bunu... Asla ve kat’a anlayamam! [10]
Bana kalırsa insanların yapabileceği en sağlıklı beslenme değişikliklerinden birisi, şu anda yeme alışkanlığınızın olduğu hayvansal besinlerinin bazılarının (ya da hepsinin) yerine soya fasulyesi yemeye başlamasıdır.[12]
Eski Yunan düşünürleri Pisagor ve Platon da sağlığı insan mutluluğunun temel parçası olarak tanımlamışlar ve sağlıklı yaşamak için vejetaryen bir diyet önermişlerdi. Vejetaryenlerin kalp ve kanser gibi hastalıklara hayvansal gıdaları yiyen kişilerden daha seyrek yakalandıkları ve daha uzun yaşadıkları da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.[13]
Bilimsel bulgular; vejetaryen beslenme ile; birçok kronik dejeneratif hastalıkların (aşırı şişmanlık, koroner kalp ve damar rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, şeker ve bazı kanser cinsleri… gibi) risklerinin azaltılması arasında olumlu bağlantılar tespit etmiştir.[14]
(1993)
Amerikan Beslenme Derneği’nin görüşü, tamamen vejetaryen ve vegan beslenme de dâhil olmak üzere, düzgünce planlanan vejetaryen diyetlerin sağlıklı, besin öğeleri açısından yeterli ve belli hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde sağlıksal faydalar sağlayabilir nitelikte olduğudur. İyi planlanmış vejetaryen diyetler, hamilelik, emzirme, bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemleri de dâhil hayat döngüsünün her safhasındaki bireyler ve sporcular için uygundur. (...) Bulgu temelli bir değerlendirmenin sonuçlarına göre, vejetaryen bir beslenme iskemik kalp hastalığından ölüm riskinin azalmasında rol oynamaktadır. Vejetaryenlerde ayrıca vejetaryen olmayanlara nispeten daha az düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol seviyesi, daha düşük tansiyon sorunu, daha düşük oranlarda yüksek tansiyon ve tip 2 diyabet görülmektedir. Ek olarak, vejetaryenlerde vücut kitle indeksi ve tüm kanser oranlarının daha düşük görülme eğilimi vardır. Vejetaryen bir beslenmenin içerdiği daha az doymuş yağ alımı ve daha çok meyve, sebze, tam tahıl, yemiş, soya ürünü, lif ve bitkisel kimyasallar, kronik hastalık riskini düşürebilmektedir.[15][16]
(2009)
Süt ürünleri ve yumurta tüketen vejetaryenler, mükemmel bir sağlık sergilerler. Vejetaryenler, Amerikan Diyet Kılavuzuna uygun beslenmektedir ve tavsiye edilen Günlük Tüketim (RDA) miktarlarına da uyum gösterebilirler. Çeşitli ve yeterli beslenildiği takdirde, gerekli protein alınabilir... Veganlar, sadece bitkisel gıdalarla beslendiklerinden, hayvansal gıdalarda bulunan B12 vitaminini almaya dikkat etmeliler.[17]
Eğer et yiyorsak, insanlara hayvanlarla seks yapması için para veriyoruz demektir. Kendimiz yapsak veya başka birine yapması için para da versek, bu bizim adımıza yapılmıştır ve sorumlusu da biziz. Et yemeyi tercih eden biri her defasında hayvanlara tecavüz eden insanlara şöyle der: ‘Evet, tekrar yap. Evet, tekrar yap. İzin veriyorum.’ [18]
Hepimizin proteine ihtiyacı vardır... Fakat bunu hayvanlardan sağlamak en verimli yol değildir. Bitkisel özlü proteinler çevre için en iyisidir.[19]
Muammer Aksoy o kadar insancıl, o kadar herkese saygılı ve her canlıya saygılıydı ki çocukken bir koyun onun önünde kesildiği için duyduğu hüzün ve dramdan dolayı ömür boyu vejetaryen kaldı. Herkese, doğaya ve her canlıya aynı mesafede muhteşem bir insandı.[20]
Hayvan cesetlerini değil, zenginleri ye! (Almanya'daki siyasal partinin sloganlarından biri.) [21]
Artık baklagiller, fasulye ve meyveyle besleniyorum.[22]
"Neden dahilerin çoğu vejetaryen sizce?" Sorusuna verdiği yanıt:
Kısıtlı deneyimlerimden gördüğüm kadarıyla, vejetaryenler genel olarak alışılmış olan, kabul edilmiş olan düzene meydan okumaya istekli insanlar. Dahası, kendi zevklerini, doğruluğuna inandıkları şeyler uğruna feda etmeye gönüllü kişiler. Bu benzer nitelikler, sanatta ve bilimde büyük devrimler yapmak için ihtiyaç duyulan nitelikler.[23]
"Diğer bilim adamları neden vejetaryen değil sizce?" Sorusuna verdiği yanıt:
Ben de kendime sıklıkla neden büyük çoğunluğun vejetaryen olmadığını soruyorum. Sanırım cevap, çoğu insanın öteden beri gelen et yeme pratiğini sorgulamaması. Bu insanların çoğu, hayvanları ve çevreyi önemsiyor, bazıları derin bir şekilde hatta. Ama bir sebepten dolayı -alışkanlıkların gücü, kültürel normlar, değişime direnme- duyguların davranış değişikliğine dönüşememesiyle ilintili olarak ortada bir bağlantısızlık var.[23]
Vejetaryen olmak için size ne ilham verdi? Sorusuna verdiği yanıt:
Kelimenin tam anlamıyla, annemin ben dokuz yaşındayken pişirdiği bir yemek -az etli domuz pirzolası- oldu. Pirzolalar, et ve etin direkt olarak geldiği hayvan arasındaki bağlantıydı. Dehşet içindeydim ve bir daha asla et yemeyeceğimi ilan ettim. Ve asla yemedim. Ardından vegan oldum. New York'un kuzeyindeki bir hayvan sığınağını ziyaret ettim ve süt endüstrisiyle ilgili destek vermeye devam edemeyeceğim ölçüde rahatsız edici olan çok fazla gerçek öğrendim. O günler zarfında tüm süt ürünlerini bıraktım.[23]
Vejetaryen olmak, nirvanaya ulaşan bir yolda bir adımdır.[24]
Şimdi artık biliyoruz ki; ister dünya çapında bir atlet olalım, ister hafta sonu koşan bir amatör, isterse de eğlence olsun diye idman yapan biri; sağlığımızı iyileştirmek ve performans hedeflerimize ulaşmak için, enerji gereksinimimizi karşılayacak bitkisel bir diyet yeterli olacaktır. Ben bile, şu anda 93 yaşımda olmama rağmen, bitkisel diyete geçmemle birlikte sağlığımın çok büyük ölçüde iyiye gittiğini keşfettim.[25]
Uzun ve sağlıklı yaşamın sırrı nedir? Yeni bir çalışma bizi tek bir cevaba yönlendiriyor. Dr. Dean Edell; "Birisinin sadık dostu köpek, bir başkasının tabağında yemek olabiliyor. Bizim tabağımızdaki dana eti akşam yemeğimizi oluştururken, 1 milyardan fazla Hindu kültüründe bu hayvan kutsal olarak kabul ediliyor. Oysa milyonlarca vejetaryen tüm hayvanları menülerinden çıkardı" diyor. Seneler boyu, vejetaryen bakış açısını destekleyen pek çok araştırma yapıldıysa da, yeni yapılan çalışmalar, vejetaryen diyetin uzun yaşamanın yanı sıra güzel görünmenin de sağladığını ispatlar nitelikte. Çalışmalardan biri, 10.000 kadar vejetaryen arasında 20 senelik bir araştırma sonucu, et yemeyenlerin diğerlerine oranla ölüm oranının yarı yarıya düşük olduğunu gösterdi. Özellikle çok bol meyve yiyen vejetaryenlerde bu oran daha da düşük çıktı.[26]
Endüstriyel et üretimi sadece hayvanlara işkence yapmakla kalmıyor ayrıca çevreyi yok ediyor ve Küresel Güney'den çok büyük miktarda hayvan yemi ithal etmemizi zorunlu kılıyor. Avrupa, Çin'den sonra dünyanın en büyük soya ithalatçısı. Arjantin ve Brezilya soya ekimini hızla artırıyor; söz konusu ürünlerin neredeyse tamamı bizim kestiğimiz hayvanları beslemekte kullanılıyor. Artan et tüketimi toprak fiyatlarını yukarı itiyor. Bu durum yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Dünya topraklarının neredeyse üçte biri hayvan yemi üretimine ayrılmış. Küçük çiftçiler topraklarını ve geçim kaynaklarını kaybediyor. Tabağımızdaki o şinitzel Küresel Güney'de yaşayan pek çok insanın gıda güvenliğini tehdit ediyor.[27]
Gördüğüm en olağanüstü çalışan işçiler; Şili'deki maden işçileri, yalnızca sebze yerler (ayrıca bazı baklagil ve tohumları).[28]
Bazı kişiler, bitkisel temelli beslenmenin 'ekstrem' olduğunu söylüyor. Her yıl yarım milyon insanın göğsü açılıp bacaklarından alınan damarlar kalbine dikiliyor. Bazıları da bunu 'uç' bulabilir.[29]
Diğer hayvanları köleleştiren, hadım eden, üzerinde deney yapan ve onlardan biftek yapan insanların, hayvanların acı hissetmediğine dair anlaşılması kolay bir eğilimi var. İnsanlar ve “hayvanlar” arasındaki keskin ayrım, eğer biz hayvanları zerre kadar pişmanlık ya da suçluluk duygusu hissetmeden irademize boyun eğdirmek, bizler için çalıştırmak, onları giymek, onları yemek istiyorsak hayati öneme sahiptir. Hayvanlar fazlasıyla bizim gibiler.[30]
Bizler vegan beslenmeye geçerek, şirket kârları uğruna milyarlarca hayvanın işkenceden geçirilmesine suç ortaklığı yapmayı reddedebiliriz ve buna ilaveten, özellikle kalp hastalığı ve kanser konularında yararı ayrıntılı olarak belgelenmiş olan bitkisel beslenmenin getireceği sağlık kazanımlarını elde edebiliriz.[31]
Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”.[32]
Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun.[33]
Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı.[34]
Ben vejetaryen (et yemeyip, sadece ot yiyenlerden) değilim. Ama vejetaryenlere hak veren ve onlardan biri olmaya özenen biriyim. İlginç bir algı düzeyi bu... Hayata onların penceresinden bakmaya başladınız mı, o güne dek sıradan gelen pek çok ayrıntı, tüyler ürpertici görünmeye başlıyor: İte kaka kamyonlara yüklenip infaza götürülen ve haftalarca masum mesut oynadığı bahçede boğazlanan hayvanlar, parçalanmış çeneleriyle pis su dolu bir kovada çırpınarak ölümü bekleyen balıklar, içkili sabahlarda süslenip getirildikleri soframızda keyifle kaşıkladığımız kelleler, beyinler, gözler, bağırsaklar... Dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın; bunun insanoğlunun barbar yüzünün fotoğrafı olduğunu siz de göreceksiniz.[35]
Biz, bütün zulümlerin birbiriyle ilişkili olduğuna inanıyoruz: Bütün canlılar özgür olana kadar, yani kötü muameleden, aşağılanmadan, sömürüden, kirlenmeden ve ticarileşmeden kurtulana kadar, hiçbir canlı özgür olmayacak.
Oysa biliriz ki, hayvan, insanın/çocuğun mutluluğudur, neşesidir. İnsan kalbini yumuşatır, onu anlayışlı biri olmaya hazırlar. Hayvanla kurulan ilişki, insanın insan yanını cilalar, parlatır. İranlı büyük yazar Sadık Hidayet, 'Vejetaryenliğin Yararları' adlı kitabında hayvanların varoluşlarının, dünyaya gelişlerinin, oyun ve sevinçlerinin, acı çekmelerinin, ana şefkatlerinin, ölüm karşısındaki korkularının, vücutlarında uyanan isteklerin, ölüm ve yazgılarının insanlarınkine benzediğini söylerken, eğilip kalbimize fısıldar; "Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun varolacağı açıktır..." [36]
Ben vejetaryenim. Bunun çocukluk tecrübeleriyle de ilişkisi var. Ben bir mezbahanın bitişiğinde büyüdüm. Sık sık da içine girip çıktım. Bu korkutucu bir şey ve yaşamı da etkiliyor. Türk olan ebeveynlerim için bu zor bir karardı. ’Et yemeyen erkek, olmaz böyle bir şey’ düşüncesi hakimdi. Vejetaryen olmak kolay olmadı. Ama annem ve babam da et yemiyor artık.[37]
Özel bir biçimde, bütün insanların, hayvanların da bizim gibi canlılar olduğunu, onları korumamız ve kendimizi sevdiğimiz kadar onları da sevmemiz gerektiğini anlamaları için iki kat daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. Barışın temeli bu işte. Barışın ve huzurun temeli bütün mahlukata hürmet göstermektir... Herkese hürmet göstermedikçe -kendimize, hayvanlara ve bütün yaşayan varlıklara hürmet göstermedikçe huzuru ve barışı sağlayamayız... Onları sömürmeye son vermedikçe -onları bilim adına sömürmeye, spor adına sömürmeye, moda adına sömürmeye, ve evet, yemek adına sömürmeye son vermedikçe, hayvanlara karşı nazik olamayız, onları savunamayız.[38]
Eğer dünyadaki beslenme trendi bu üç beslenmeye dönerse sağlık artacağı gibi şu an bütün arabaların, kamyonların, uçakların, trenlerin ve gemilerin saldığı sera gazı emisyonları oranına eşit oranda emisyon azalmış olacak. Ayrıca beslenmedeki bu geçiş büyüklük olarak ABD’nin yarısı kadar tropikal ormanın ve savanın yok edilmesini engellemiş olacak.[39][40]
Nature dergisinde yayınlanan “Beslenmenin Sürdürülebilir Çevre ve İnsan Sağlığı ile İlişkisi” adlı araştırmayı gerçekleştiren David Tilman'ın vejetaryen beslenme ve bitkisel ağırlıklı diyetler hakkında söyledikleri.
Eğer hayvanlara yönelik davranışlarımızı insanlara yönelik davranışlarımızdan, radikal anlamda, farklı olarak meşru görmenin bir yolu yoksa, o zaman hayatın tamamına değer veren bir toplum geliştirmek zorundayız. (...) Bu görüşle uyum halinde bulunan bir toplum hem hayvanların hem de insanların keyfi sömürüsünden uzak olacaktır. Böyle bir toplumda rodeolara, sirklere yer olmayacaktır. Hayvanlar gıda ve giysi olmaları adına katledilmemeli. Bilimsel araştırmalardaki hayvan modeli; canlı doku kültürleriyle, bilgisayar modelleriyle, in vitro araştırmalarıyla, her şeyden önce sırf merak duygusu yerine merhamet/şefkat duygusuyla yer değiştirmeli.[41]
Eğer önsezileriniz bir köpeğe zevk duymak adına işkence etmenizin kötü olduğunu söylüyorsa o zaman bir ineğin ya da tavuğun etini yeme konusunda da kendinizi eleştirebilmelisiniz. Et yemek hayatta kalmak için gereksiz olduğuna, bir alışkanlık ve zevk meselesi olduğuna göre her iki durum da insanın zevk alma hakkını bir hayvanın yaşama hakkından üstün görmektedir. Sirkler, rodeolar, hayvanat bahçeleri, su parkları, hayvan yemek, ürün deneyleri, kürkler, ve deri ürünlerinin hepsi insanlar zevk alsın, konforlu yaşasın, para kazansın diye hayvanlara zarar veriyor, ve işte bu sebeple insanların temel değerleriyle çelişiyorlar.[41]
Amerika Birleşik Devletleri'nde, yemek için beslediğimiz hayvanlara yedirilen buğdaylarla direkt olarak insanları besleseydik 800 milyon aç insanı doyurabilirdik.[42]
Hayvanlar ve insanlar aynı şekilde ıstırap çekerler ve ölürler. Çekilen acı aynı, kan dökülmesi aynı. Yaşamın küstahca, acımasızca, zalimce çekip alınışı aynı. Bunun bir parçası olmak zorunda değiliz.
Sen ki anlayışta ve dinde hastalıktasın Gel yanıma doğru, belki duyabilirsin doğruluğun sesini Haksız yere sudaki balıkları yemekten vazgeç Ve gıda denilerek kesilen hayvanları yemeyi arzu etme [43]
Tabağımdaki şeyin hisleri olup yaşayan şeyler olduğunu aniden fark ettim ve bu gerçekten daha fazla kendimi soyutlayamadım.
Korkunç engizisyon dönemini hatırlıyorum, kafirlerin sorgulanması henüz sona ermedi, günbegün kaynar sularda işkencecilerinin ellerine teslim edilen diğer canlıları pişirmek için kullanıyorlar. Bu insanların uygar insanlar olduğu fikrinden dehşete düşüyorum, barbar değiller, ama uygarlar! [44]
(Dachau Günlükleri’nden)
Hayvanları yemeyi reddediyorum; çünkü ben kendimi başka canlıların çektiği acı ve ölümüyle besleyemem. Böyle yapmayı reddediyorum; çünkü o kadar çok acı çektim ki kendi acılarımı hatırlayarak başka canlıların acılarını hissedebiliyorum.[44]
(Dachau Günlükleri’nden)
Sığırların ve etçil hayvanların ziyafet münasebetiyle katledilmesi bağlantısıyla, savaşların dehşetinden de bahsedersek konunun dışına çıkmış olmayız. Bireylerin beslenme stilleri, davranışlarıyla yakinen benzeşmektedir. Kan, kanı çeker. Bu noktada, tanıdığı insanları aklından geçiren herkes, vejetaryenler ile bayağı et yiyicilerin, kan içen türlerin, hayatı kolaylaştıran davranışlar bağlamında, karakterlerinin ve hayat düzenlerinin nasıl bir karşıtlık oluşturduğunu görecektir.[45]
Biz artık kesime götürülen kuzuların melemesini, öküzlerin böğürmesini, domuzların inlemelerini ve insanın içine işleyen çığlıklarını duymak istemiyoruz. Biz, kan göllerinin ve bir dizi keskin kancaların bulunduğu kesimevlerinde, üstü başı kanla kaplı, korkunç bıçaklarla silahlanmış adamlar tarafından asılan ölü hayvan bedenlerinin olduğu yerlerden geçerken yaşayacağımız o berbat anı kısaltmayı, bunu yaşamak zorunda olmayacağımız zamanların gelmesini amaçlıyoruz.[45]
Bugün için çok iddialı bir söz gibi gelebilir; fakat gelecekte, dünya barışı için, insanoğlunun vejetaryen olmasının hem çok önemli, hem de gerekli bir aşama olacağını vurgulamak isterim. Daha önce yamyamlığı yaşayıp terk eden insanoğlu, şimdi de, önce kırmızı eti, zamanla da diğer canlıları yemeği terk edecek ve giderek barışçıl, daha az saldırgan bir canlı türü olacaktır.[46]
Buzul çağına kadar vejetaryen bir şekilde beslenen insanoğlu, tartışmasız otoburlara daha yakındır. Son buzul çağında, yaşamlarını sürdürmek için, asıl besinleri olan sebze, meyve ve kuruyemişleri bulamadıklarından dolayı, et yemek zorunda kalan insanoğlu, etle beslenmeye buzul çağı bittikten sonra da hatalı bir alışkanlık olarak devam etmiştir. Buna rağmen tarih boyunca vejetaryen beslenmenin insanoğlu için daha yararlı olduğunu gören birçok topluluk, vejetaryen beslenmeye geri dönmüştür. İnsan için et yemek doğal değildir.[47]
Gündüz yabancı ajanslardan birinin geçtiği fotoğraf gözümün önüne geldi. Filipinler mahreçli fotoğrafta bir bisikletin selesine doldurulmuş birbirinden güzel, birbirinden sevimli köpekler görülüyordu. Ve şöyle bir not vardı: "Bunların hepsi ölüme götürülüyor. Akşam restoranların en gözde yemeği olacaklar..." Tabağımdaki yoğurtlu çoban kavurmaya çatalı batırdığımda, sanki kendi köpeğimi, Junior'ımızı yiyormuşum gibi geldi. O akşam vejetaryen oldum. Bir başka deyişle 17 yıldır ne et, ne tavuk, ne balık... Ne de herhangi bir et suyu... Son nefesimi verinceye kadar da öyle gidecek. İyi ki vejetaryen olmuşum. Çünkü bir gün herkes vejetaryen olacak. İster istemez.[48]
15 yıldır tam etyemezim, gayet sağlıklı, huzurlu ve mutluyum. (...) Hiçbir sinir sistemi gelişmiş canlı sizin için ölmeyecek. Bu öyle büyük bir huzur ki anlatılamaz.[49]
(07 Mar 2013)
Hayvanlar üzerinde test edilmeyen, doğaya saygılı ürünlere ayrı bir ilgim var. Benim için markanın reklam yüzü, şişesi, ambalajı değil; içeriğinde neler olduğu ve markanın dünya görüşü daha önemli. Birkaç yıldır vejetaryen besleniyorum, bunun getirdiği bir duyarlılık oluşuyor. Herkesin üstüne düşeni yapması gerekiyor.[50]
Şimdi sana huzur içinde bakabilirim; çünkü artık seni yemiyorum!
Bizler hayvanlara ahlâk sahibi varlıklar olarak bakmıyoruz. Ama sizce hayvanlar bizi ahlâklı varlıklar olarak görüyor mudur?
Benim yemeğim insanınki gibi değil; ben iştahım için kuzu veya çocuğu yok etmem; palamut ve dutlar beni yeterince besliyor.[53]
Vegan olmak bize çok aza mal olur. Vegan olmazsak bu, hayvanlara çok pahalıya mal olur.
150 yıl önce köleliğin biteceğini savunsaydın saçmaladığını söylerlerdi. 100 yıl önce kadınların oy verme hakkının olduğunu söylediğinde sana gülerlerdi. 50 yıl önce Afrika kökenli Amerikalıların kanunlar önünde eşit haklara sahip olması fikrine itiraz ederlerdi. 25 yıl önce eşcinsel haklarını savunduğunda sana sapık derlerdi. Bugün de hayvan köleliğinin sona ereceğini iddia ettiğimizde bize gülüyorlar, ama bir gün gülemeyecekler.[54]
Eğer samimi şekilde kendinizi et sektöründe köleleştirilmiş, suni bir dünyaya mahkum edilmiş, uzun, sağlıklı yaşama şansı elinden alınmış, zamanın çoğunda güneş ışığından mahrum edilmiş hayvanların yerine koyup sonra da mezbahada bacağınızdan baş aşağı asılı bir şekilde asılı dururken, birisinin, boğazınızı kesip, vücudunuzu parçalara ayırdığını hayal ederseniz, vicdansız bir gelenek olan et yeme geleneğinin neden ortadan kaldırılması gerektiğini anlardınız. Evrimi destekleyen kuvvet, kibir, hırs ya da açgözlülük değil, merhamet olmalıdır.
Geçen yıl Amerika'da 99 bin kadına tecavüz edildi, bu kadar kadına tecavüz edilmişken neden biz de birine tecavüz etmiyoruz? Bu kadar tecavüz vakasının üzerine gidip de bir kadına tecavüz etmeyişimiz bir fark yarattı öyle değil mi? Aynı şekilde; hamburger, nugget, domuz yemediğimizde ineklerin, tavukların ve domuzların hayatında fark yaratıyoruz.[55]
Bazen bana sorarlar: insanlara yapılan bunca acımasızlık varken neden paranın ve zamanının çoğunu hayvanlara karşı merhametli olmayı anlatmak için harcıyorsun, ben de cevaplarım: olayın köküne iniyorum.
İnsanlar, bir arslanı öldürmek istediği zaman ona spor der, bir arslan onu öldürmek istediğinde ise buna vahşet der.
Benim çapımda bir beyin besinini ineklerden almaz. Vejetaryendir.
Hayvanlar benim arkadaşlarımdır ve ben arkadaşlarımı yemem.
Yaklaşık bir yıl önce, Kendime bir soru sordum: "Bildiklerim doğrultusunda, neden vejetaryen olmuyorum?" Sonuçta, ben bir yeşillik çocuğuyum. Hippi olan anne-babam ile kütük bir evde büyüdüm. Treehugger (ağacı kucaklayan) adında bir site kurdum. Bu konuyu önemsiyorum. Günde sadece bir hamburger yemenin susuzluktan ölme riskimi artıracağının bilincindeydim. Acımasızlık... Farkındaydım ki her sene et ihtiyacı için, 10 milyon hayvanı fabrikasyon çiftlik ortamında yetiştiriyoruz, ve de, riyakarca bir durum ki, bunu kendi kedi, köpek ve diğer evcil hayvanlarımız için düşünemeyiz bile. Çevresel olarak, et ürünleri, şaşırtıcıdır ki, araba, tren, uçak, otobüs, gemi, tüm vasıtlar, tüm toplu taşıma araçlarından daha fazla emisyona yayılımına yol açmaktadır. Biftek üretiminde, birçok sebzenin 100 katı su tüketilir.[56]
İnsanların hayvan yemeyi yamyamlık olarak göreceği günlerin gelmesi -işte budur benim hayalim.
Nazilerin Yahudilere yaptığı her şeyi bugün biz hayvanlara yapıyoruz. Onların başına gelen her şey Nazi soykırımının tamamen aynısıdır.[33]
Sağlık sebepleri dolayısıyla ben bir vejetaryenim. Kendi sağlığım için değil tavuğun sağlığı için.[57]
Bir canlıyı öldürürken nazik olamazsınız, sizden daha zayıf olan bir canlıyı alıp onu öldürürken, işkence ederken adil olamazsınız.[33]
Et yiyen her insan… her bir ısırıkla… güçlü olanın haklı olduğunu haykırır.[33]
İnsanın keyfine nasıl gelirse o şekilde başka bir türe dilediği gibi davranması en aşırı ırkçı teorilerin örneğini oluşturmuştur, yani güçlü olan haklıdır prensibini haklı çıkarmıştır.[33]
Hayvanları öldürmekle Hitler tarzında gaz odaları yaratma ve Stalin tarzı toplama kampları kurmak arasında sadece küçük bir adım var(dır)… İnsan elinde bir bıçak ya da tüfekle durup da kendinden daha zayıf olanları öldürmeye devam ettikçe adalet diye bir şey olmayacak.[33]
Nazilerin Yahudilere yaptığını insanlar hayvanlara yapıyor.[33]
'İnsanoğluhayvanları ezelden beri yiyor' derler. Bu mantığa göre insanların birbirlerini ezelden beri öldürmelerini de önlemeyelim. Ne de olsa bu da erken dönemlerinden beri yapılmakta.[58]
Onlar ne biliyor ki, -bütün bu akademisyenler, bütün bu düşünürler, dünyanın bütün liderleri- ne biliyorlar ki senin hakkında? Onlar bütün türlerin en haini olan insanın yaratılış tacını giydiğine ikna etmişler kendilerini. Diğer bütün canlılar sadece işkence görsünler, yiyecek olsun, giysi olsunlar, sonunda yok edilsinler diye yaratılmışlar onlara göre. Hayvanlar için bütün insanlar bir Nazi; hayvanlar için bu, sonsuz Treblinka’dan başka bir şey değil.[59]
Savaş denen bu dehşeti kim sever ki? Belki et yiyenler, daha önce öldürmüş olmaları itibariyle, (kuşları, memelileri, o narin yaralı geyiği, tilkileri) öldürme ihtiyacını yeniden hisseder. Kasap kanlı önlüğüyle kan akıtmayı, cinayeti körükler. Neden olmasın? Yavrucuk bir buzağının boğazını kesmekle kardeşlerimizin boğazını kesmek arasında yalnızca bir adım var. Bizzat bedenlerimiz katledilmiş hayvanların canlı mezarı konumundayken, yeryüzünde ideal yaşam koşullarını nasıl bekleriz? [60]
Hiçbir şart altında... Bir hayvanı; yemek için öldürme. Ben hayatımda asla et yemedim. Asla, tadının nasıl olduğunu bile bilmem. Vejetaryenlikten gurur duyduğumdan filan değil. Ama bunu yapamıyorum. Ve öldürmek; bir endüstri haline gelmiş. İnsanları doyurmak için hayvanları öldürmek...[61]
Bu sizin için bir sürpriz olabilir, çünkü bunun farkına vardığımda benim için bir sürpriz olmuştu: Bir kişinin iklim değişimine karşı savaşmak için yapabileceği tek ve en büyük şey hayvanları yemeye bir son vermektir.[62]
Şu söyleyeceğim hiç abartılı değil: Kolektif beslenmemizde yapılacak dünya çapında, köklü bir değişiklik medeniyetin hayatta kalıp kalmaması arasındaki farkı belirleyebilir. Bunu epey kafa yormuş biri olarak söylüyorum. Bence bu derecede denli önemli bir konu bu.
Vegan-vejetaryen beslenmeye geçişle ilgili söyledikleri [63]
Karbon salınımını azaltacak en etkili ve uygulanabilir çözüm et yemeyi bırakmaktır.[65]
Koşabilen, yüzebilen ya da uçabilen hiç kimseyi yememeliyiz.
Eğer herhangi bir çocuk, fabrika çiftçiliğinde neler olduğunun farkına varırsa bir daha ete dokunmaz.
Hayvanları sevdiğini söyleyen binlerce insan, yemek vakti gelince, hayatlarını yaşanılır kılabilecek her şeyden yoksun, korkunç acılara ve mezbaha terörüne maruz kalan canlıların etinin tadını çıkarmaya koyulurlar.[66]
1970'lerin ortalarında Peter Singer’in endüstriyel tarımın korkunç yönlerini anlattığı “Hayvan Özgürleşmesi” adlı kitabını okumuş ve dehşete kapılmıştım. İnsanların hayvanlara, birer makine gibi muamele ettiğine inanmakta güçlük çekmiştim. Daha sonra tabağımdaki ete bakarken düşündüm: “Bu neyi simgeliyor? Korkuyu mu? Acıyı mı? Ölümü mü?” Ve bir daha asla et yemedim.[67]
İnsanlar, yiyecekleri nereden geliyor, nasıl yetiştiriliyor ve bunun içinde ne var, bunu gerçekten düşünmüyorlar.[67]
(...) Ve mezbahalar. Her bir saniye para demek. Bu yüzden bir hayvanı kesmeden evvel bayıltmak kanuni olsa da, ortada bayıltıcı bir alet yoksa, ki çoğu zaman böyle oluyor, elektrik veriliyor hayvanlara ve canlı canlı kesiliyorlar. Bu defalarca ve defalarca gösterildi. Ama benim söylemek istediğim şu: Eğer insanlara bunları anlatırsanız pek çok kişi “Lütfen bana bunları anlatma, ben çok hassasım ve hayvanları seviyorum” diyor. Ben de şöyle düşünüyorum o zaman: “Ama bunun kimseye bir faydası yok".[67]
Buzağılar… Küçücük buzağılar o derme çatma kafeslerde güç bela yatabiliyorlar. Zorla ayakta durabiliyorlar ve insanlar dana etinin beyaz olmasını istediği için sonlara doğru demirden de mahrum bırakılıyorlar. Öyle ki artık kendi idrarlarını içmek istiyorlar ve içiyorlar da. Sonunda mezbahaya giderken de bacakları kırılıyor çünkü yürüyemiyorlar. Aynı şey domuzlar ve başka hayvanlar için de geçerli. Bu, çok çok zalimce! Muazzam miktarlarda et üreten endüstriyel tarımın, zalim olduğu gerçeğinden kaçamazsınız! [67]
Kral, kraliçeler gibi yemek her zaman insanları hasta etmiştir. Fark şu ki, artık herkes kraliyet gibi yiyor ve netice aynı. Doğal vegan beslenme insan için idealdir. Bitkilerde protein, aminoasitler, esansiyel yağlar, mineral, vitamin (kolesterol ve yabancı madde, organizma kirliliği olmadan) vardır ve bu kaybolan saglığı ve dış görünüşü kazanmaya yardımcı olur. Bitkisel beslenme tamdır.[68]
Açık açık söyleyeyim: Hitler’in yapabileceği her şeye meydana okuyan, hatta onu cüceleştiren bir aşağılama, zulüm ve katliam yatırımıyla her yanımız sarılmış durumda; bizimki sonu olmayan bir yatırım, öyle ki kendi kendini yeniliyor, dünyaya sadece onları öldürmek amacıyla tavşanlar, kümes hayvanları, büyükbaş hayvanlar getiriyor.
Vegan olmaktaki gerçek mücadele yemeği içermez. Vegan olmanın en zor kısmı insanlığın karanlık tarafıyla yüz yüze gelmek ve umutlu kalmayı denemektir. Neden iyi ve şevkatli insanların kendi zevkleri uğruna hayvanlara karşı gereksiz şiddet gösterdiğini anlamaya çalışmak, şiddetin doğru olmadığını vurgulamaktır.
Ben sadece birkaç senedir vejetaryenim, Rams takımından Fred Dryer ise 10 senedir. Bu da gösteriyor ki, futbol oynamak için et yemek gerekmiyor.[69]
İnsan et yemeden yaşayıp sağlıklı olabilir; o nedenle et yerse, sırf iştah için hayvanların öldürülmesinde payı olur. Ve böyle davranmak ahlaksızlıktır.[70]
Gençliğimden bu yana et yenilmesine karşıyım. Bir gün insanların hayvanları öldürmeyi tıpkı insan öldürmek gibi cinayet kabul edeceğine inanıyorum.[72]
İnsan, hayvanların şahıdır. Yabanilikte hiçbir hayvan insanın eline su dökemez. Hayvanları öldürerek yaşarız biz, birer mezarlığız biz.
Benim için Işid ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır, Işid beni şaşırtmıyor.[73]
Benim için de (koçun etinden) bir parça hazırladılar. Aldım eve getirdim, koydum dolaba. Dolabı her açtığımda göz göze geliyorum onunla. Bana bahçede baktığı gibi bakıyor. Sanki ben de gözlerimi kaçırıyorum. Onu yemem. Yiyebilmem mümkün değil. Belki uzun bir süre et de yiyemem. Bakarsınız vejetaryen olmuşum... Kim bilir?...[75]
Küresel ısınma ile mücadele için et yemeyi bırakmalıyız. Aksi halde gezegenimizi kurtaramayacağız.[76]
Bir ulusun büyüklüğü ve ahlaki gelişmesi, hayvanlara nasıl davrandığıyla yakından alakalıdır.
Hissediyorum ki; bir safhaya geldiğimizde, artık manevi ilerlememiz; fiziksel tatminimizden vazgeçerek, hayvan dostlarımızı öldürmemekle sağlanacak.
Bir kuzunun hayatı bir insanın hayatından daha değersiz değildir.[78]
Bu sene sadece kendi öldürdüğüm hayvanların etini yediğim için bir çeşit vejetaryen oldum. Benim görüşümce bir sürü insan sizin et yiyebilmeniz için bir canlının hayatını verdiğini unutuyorlar, yani benim hedefim bunu unutmamamı sağlamak ve sahip olduğuma şükretmek.[79]
Bitkisel beslenmeye deyince millet aç kalacağını zannediyor. Halbuki daha çok yiyorsunuz. Hayvansal gıda haricinde istediğiniz her şeyi yeme özgürlüğüne sahipsiniz.[80]
Küçük bir çocukken bile hayvanları yediğim için kendimi çok suçlu hissederdim ama bu konuda yapabileğim bir şeyler olduğunu bilmezdim. Yaşım ilerledikçe verebileceğim kararlar ve yapabileceğim seçimler olduğunu anlamaya başladım.
Et, yiyene göre yaşamı tatmak, vejetaryene göre ölümü tatmaktır.[81]
Köpekleri sevip, inekleri yememizin nedeni, köpeklerin ve ineklerin temel anlamda birbirinden farklı olması değil -inekler de tıpkı köpekler gibi hislere, tercihlere ve farkındalığa sahiptirler- bizim onları algılayışımızdaki farklılıktır.
YouTube’a erişimin varsa, et endüstrisinin sizin görmenizi istemediği görüntüleri izleyebilirsiniz. Bu görüntüler sizi etkilemezse muhtemelen taştan bir insansınızdır. Hayvan eti yemekle pedofili arasında bir fark göremiyorum. İkisinde de tecavüz, şiddet ve cinayet var. Canlıları yiyen biriyle tanıştığım zaman, ondan uzaklaşıyorum. Bir gece kulübünde birisi gelip size ‘Merhaba. Ben kan akıtmayı, gırtlak kesmeyi ve öldürmeyi seviyorum’ dese herhalde o insana telefonunuzu vermezdiniz. (...) Eğer mezbahaların gerekliliğine inanıyorsanız, o halde Auschwitz’i de desteklemelisiniz. Arada bir fark yok.[82]
Hayvan dostuyum deyip, işkenceyle öldürülmüş hayvanları yemek! Hayvanlar insana dosttur, insan dostunu yemez.[83]
Hayvanlara yapılanların video ve fotoğraflarını izleyerek vejetaryen oldum. Görmek vicdanları eğitiyor.[84]
Yaratılış Kitabı'nın en başında bize Tanrı'nın insanoğlunu balıklar kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaratılış Kitabı'nı yazan insandı elbette, at değil. Tanrı'nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yakın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı'yı yaratmış olması. Evet, bir geyiği ya da ineği öldürme hakkı insanoğlunun üzerinde görüş birliğine vardığı tek şey, en kanlı savaşlar sırasında bile. Bu hakkı verili saymamızın nedeni hiyerarşinin en tepesinde olmamız. Ama hele oyuna üçüncü kişi girsin -kendisine Tanrı tarafından, 'bütün öteki yıldızlardaki yaratıklar üzerinde egemenlik kuracaksın' denen, başka gezegenden bir yaratık- Yaratılış Kitabı'nı elde bir saymamız o an imkansızlaşır. Bir Marslının arabasına koşulan ya da Samanyolu sakinleri tarafından şişte kızartılan bir insanoğlu belki tabağındaki dana pirzolasını hatırlar da, inekten (çok geç olarak!) özür diler.[85]
Yaratılış Kitabı, Tanrı’nın insanlara hayvanlar üzerinde egemenlik verdiğini söylüyor, ama bunu O’nun hayvanları insanlara emanet ettiği biçiminde de yorumlayabiliriz pekala. İnsan gezegenin efendisi değil, sadece yöneticisiydi ve sonuçta yalnızca gezegenin yönetiminden sorumluydu. Descartes önemli bir adım attı; insanı “maitre et proprietaire de la nature” ( doğanın efendisi ve sahibi ) yaptı. Hiç kuşkusuz bu adımla hayvanların ruhu olduğunu kesinkes reddedenin o olması arasında da derin bir bağ var. İnsan efendi ve sahiptir, diyor, Descartes, hayvansa sadece bir otomat, hareket eden bir makine, bir machina animata. Hayvan yakındığında, bu yakınma değildir; sadece kötü çalışan bir makinenin hırıldamasıdır. Bir vagon tekerleği gıcırdadığında, vagon acı çekiyor anlamına gelmez bu; sadece tekerleğin yağlanması gerekmektedir. Demek ki, laboratuvarda canlı canlı kesilen bir köpeğe üzülmek için neden yoktur.[85]
Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı, onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.[85]
Çok eskiden değil, kırk yıl kadar önce, köydeki bütün ineklerin adı varmış. (Ve eğer adı olmak ruhu olmanın bir göstergesiyse, hepsinin de ruhları varmış diyeceğim, Descartes’a inat.) Ama sonra köyler büyük birer ortaklaşmacı fabrikaya dönüştürülünce inekler bütün yaşamlarını ağılda kendilerine ayrılan birkaç metrekarelik bir alanda geçirmeye başlamışlardı. O günden sonra, adları olmamış, sadece birer "machina animata" olmuş çıkmışlar. Dünya Descartes’ı haklı çıkarmıştı.[85]
Bir de şu sahne geliyor insanın gözünün önüne: Turin’deki otelinden çıkan Nietzsche. Bir arabacının atını kırbaçladığını gören Nietzsche atın yanına gidiyor, kollarını hayvanın boynuna doluyor ve gözyaşlarına boğuluyor. Bu 1889’da oldu; o sırada Nietzsche de insanların dünyasından elini eteğini çekmişti. Başka bir deyişle, tam akıl hastalığının patlak verdiği sıralar. Ama tam da bu nedenle, yaptığı harekette derin anlamlar buluyorum ben; Nietzsche attan Descartes adına özür diliyordu. Deliliği at için gözyaşlarına boğulduğu an başladı. işte benim sevdiğim Nietzsche bu.[85]
Et yemeye dayalı bir beslenme biçiminin sonuçlarını görmezden gelmeye devam edebilir miyiz? Bütün bu faktörleri bir araya getirdiğimizde sorunların karmaşıklığı ve iç içelikleri ortaya çıkıyor: çevre yıkımı, hayvan istismarı, acı ve insan sağlığının bozulması (kanser ve kalp hastalıkları). Diğer bir deyişle, ucuz bir hamburger ve ete yüklenmiş psikolojik bir katkının ağır bir bedeli var. Yiyecek seçimlerimiz artık kişisel lezzet meselesi değil, ahlâki sonuçları var. Altı milyardan fazla insanın et yemeye dayanan beslenme biçimi sebebiyle havanın, suyun, toprağın sadece kendi çevremizde değil gelişmekte olan ülkelerde de zehirlenmesi kaçınılmaz olacak. Konunun aciliyeti düşünülünce sağlıklı bir vejetaryen beslenme biçimine geçmek daha mantıklı geliyor. Bu beslenme biçimi, şiddet içermeyen, vicdanî ve nezaket barındıran bir beslenme biçimi. Ayrıca bu tür bir seçim sonucunda sadece kişisel sağlığımız değil bütün dünya da olumlu anlamda etkileneceği için hem ilkeli hem de sorumluluk barındıran bir seçim.[86]
Bir hayvanın gözlerinin içine bakıp şöyle diyebilir misiniz: "Benim iştahım senin ıstırap çekmenden daha önemli?"
Yiyenlere asla bir sözüm yok ancak canlı her varlığı yerken her zaman bir rahatsızlık duyuyordum. Artık kuzuların, danaların, balıkların gözlerine daha rahat bakabileceğim. Bu konuda en zoru Karadeniz’e ve Güneydoğu’ya gitmek. Karadeniz’de ‘Balık yemiyorum’ dediğimde ‘Hamsi getirelim’ diyorlar. Güneydoğu’da ise ‘Et yemiyorum’ dediğimde ‘Öyleyse lahmacun hazırlatalım vekilimize’ karşılığını veriyorlar. Siyasetçi olarak zor bir durum, insanlar pek anlayamıyor. En güzeli sessiz kalmak, ortaya getirilenleri reddetmeyip kendine uygun olanı yemek. Bazen arada kaçıyor tabii, çorbada, pilavda et suyu var mı diye sorgulamak zor. Henüz yolun başındayım lakin ‘vejetaryenim’ dediğimde ‘Balık yiyelim o zaman’ önerisi gelmesine de alışmalıyım. Oysa o da canlı. Tabii vejetaryenleri alaya almak isteyenler ‘Bitki de canlı, ona da yazık’ derler.[87]
Kedileri ve köpekleri biz evcilleştirip, hayatımıza dahil etmişiz. Başka bir idrakla bakıyorlar bize. Ben gözleri olan hiçbir canlının ölüsünü yeme hakkını kendimde görmediğim için vejetaryenim. Tıpkı vicdan gibi. İnsanı durup dururken vicdanlı yapamazsınız. İçin hazır olduğunda, tekamül ettiğinde, buraya gelirsin. Zaten bizim bilgiyle ilişkimiz de sakat. Bilgiyi çeşitlendirmeyi bilmiyoruz. Entelektüel camianın en büyük hasarlarından biri, bilgiyi güzel kılamamasıdır.[88]
Et endüstrisi bu yüzyılın bütün savaşlarının, doğal felaketlerinin ve trafik kazalarının sebep olduğu ölümlerden daha çok sayıda Amerikalının ölümüne neden olmuştur. Eğer, "Et, gerçek insanlar için gerçek yiyecektir" diye düşünüyorsanız, gerçekten iyi bir hastaneye yakın otursanız iyi edersiniz.[89]
Ben çocukluğumdan beri vejetaryenim. Etin tadını falan bilmiyorum yani. Sebzelerle ne istesen yaparım.[90]
Genel ilkeler adına, sığırı gıda sağlayan bir araç olarak yetiştirmek sakıncalıdır. Kesinlikle sebze yetiştirmek buna tercih edilmelidir ve bu nedenle de vejetaryenliğin, kurulu olan barbar alışkanlık sisteminden övgüye değer bir ayrılış olduğunu düşünüyorum. Bitkisel gıdayla geçinebileceğimiz ve hatta bu yolda çalışmalarımızı avantaja dönüştürebileceğimiz, yalnızca bir teori değil, müspet bir gerçektir. Birçok ırk, neredeyse yalnızca sebzelerden gelen üstün fizik ve güce dayanarak yaşar. Örneğin, yulaf ezmesi gibi bazı bitki besinlerinin, etten hem daha ekonomik hem de mekanik ve zihinsel performans konusunda etten daha üstün olduğuna şüphe yoktur. Dahası, bu tür gıda, sindirim organlarımızı kesinlikle daha az vergilendirir ve bu gıda miktarı bizi daha mutlu ve girişken yapar. Bu gerçekler ışığında, her çaba, ahlakımıza aykırı bir şekilde hayvanların nedensiz yere vahşice katledilmesini durdurmaya yönelik olmalıdır.[91]
Gerçekleşmesi yüzyıl mı alır onu bilemem ama eğer toplumların gelişimleri bir felaketle ya da bugünden öngöremediğimiz bir etkiyle kesintiye uğramazsa, İnsanlığın vejetaryenliğe geçişi ve hayvan haklarının yükselişi beni kesinlikle şaşırtmayacaktır.[92]
Vejetaryen olmamın bir sebebi de, tüm gün boyunca yaşama duyulan sevgi ve saygıyı tekrar tekrar tecrübe etmeyi mümkün kılması; yani günde üç defa, ızdırap çekerek öldürülmemiş olan şeyleri yeme tercihini yapıyor oluşumdur.[93]
Mezbahaların cam duvarları olsaydı herkes vejetaryen olurdu.[94]
Vejetaryenim, çünkü bu gerçekten çok iyi bir fikir. Acıma duygularıyla alakası var, aynı zamanda daha sağlıklı. Küçücük hayvanların öldürülmesine karşı duyulan acıma duygusu...[95]
Medyada özellikle sözümün ortasını cımbızla alıp çekenler var. Önüne ve sonuna uzun cümleler yazıp bir sözümü ortasına koyarak aslında demediğim bir sözü demişim gibi gösteriyorlar. Bu konuda da hayvanların kesilmesine dayanamadığımı söyledim. Vejetaryenim.[96]
Vejetaryen/vegan olmayanların hayvan sevgisine inanmıyorum, tam bir mış gibi yapan sahtekarlık.[97]
Dünyada büyük, küçük bütün canlıların yaşamaya hakkı var.[98]
Bütün hayvanları seviyorum. Bir kediye, köpeğe, tavuğa ya da bir ineğe zarar veremem. Ve başka birisinden onlara benim adıma zarar vermesini isteyemem. Bu yüzden veganım.
Darwinci bakış açısını kabul ettiğimizde, yani bizlerin özel olarak yaratılmış bir tür olmadığımızı ve Tanrı tarafından verilmiş, diğer canlılara hükmetme hakkımızın bulunmadığını kabul ettiğimizde, hayvanlardan gelen ve onların çektiği acıları somutlaştıran tüm bu ürünleri satın almamamız gerekecektir.[99]
Bizim gücümüzün merhametine kalmış türlerin gaddarca sömürülmesine son vererek gerçek bir fedakarlık kapasitemiz olduğunu kanıtlamak için ayağa kalkacak mıyız? Asiler ya da teröristler tarafından zorlandığımız için değil de yaptığımız şeyin ahlaken savunulamaz olduğunu idrak ettiğimiz için?
Herkesin belli bir miktar zaman ve enerjisi vardır, ve bir amaç uğruna aktif şekilde harcanan zaman diğer bir amaç için varolan zamanı azaltır; ama insanlığın problemlerine zaman ve enerjilerini adayanların tarım-şirket ürünlerinin boykotuna katılmasına engel olan hiçbir şey yoktur. Vejetaryen olmak hayvan bedenlerini yemekten daha fazla zaman gerektirmez... Vejetaryen olmayanlar “insanların sorunları önce gelir” dediklerinde, insanlar için tam olarak ne yapıyorlar da çiftlik hayvanlarının müsrif bir acımasızlıkla sömürülmelerine destek olmaya devam ediyorlar diye merak etmekten kendimi alamıyorum.[100]
Dünya etrafında seyahat ederken, fakir ülkelerin kendi çocukları kollarında açlıktan ölürken, buğdaylarını batılı ülkelere sattıklarını gördüm. Bunu bir suç olarak gören sadece ben miyim? Bana inanın, yediğimiz her lokma et, gözleri yaşlı, açlıktan ölmekte olan çocuğun suratına atılan bir tokattır. O çocuğun gözlerine bakıp da sessiz mi kalmalıyım? Dünya herkesin ihtiyacını karşılayabilecek kadar besin üretebilir, fakat herkesin açgözlülüğünü karşılayacak kadar değil.
Hayvanlar menülerden çıkarılmalıdır. Çünkü; onlar mezbahalarda, kafeslerde, parmaklıklar arasında korku içinde çığlık atıyorlar. Şeytani, alçak, umutsuzluk hapishanelerinde...
Et ve kandan oluşan canlılar, et ve kanla beslenmemeli; bu, kendini zehirlemekten başka bir şey değildir.[101]
İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı tohumları eken sevinç ve sevgi biçemez.[102]
Bana, Pisagor'un o zamanlar et yemekten ne sebeple uzak durduğunu soruyorsunuz. Kendi adıma, ne gibi bir mizaçla, ruh hali veya sebeple yapılmış olursa olsun, ağzına ilk defa et süren, ölü bir hayvanın etini diline değdiren, birilerinin önüne bu ölü bedenleri ve onların hayaletlerini koyan insanların, bu parçalara nasıl et ve erzak olarak isim verebildiklerini, ki bu hayvanlar kısa süre önce boğazlanmış, çığlıklar atmış, taşınmış ve ardından doğranmış hayvanlar oluyor. Bu insanlar; gözlerinin önünde öldürülen, derisi yüzülen ve parçalara ayrılan hayvanların kanının görüntüsüne nasıl tahammül edebiliyor, bu hayvanların başına gelen şey, lezzetini nasıl etkilemiyor, başkalarının etlerini nasıl çiğneyebiliyor, bu ölümcül yaralara baharat gibi şeyler katarak nasıl yenebilir hale getiriyorlar, cidden çok taktir ediyorum.[103]
Yemeğinizi bir güzel yediniz; ama her ne kadar mezbahalar kilometrelerce uzakta sizden gizlense de, suç ortaklığı diye bir şey var.[104]
Bir kandırmacının ortasında ölüyor koyunlar. Kurban etmeyi, hatta korkunç ve alışılmış ifadesiyle kurban “kesmeyi” kutsayan, teşvik eden zihniyet yılın kalan 364 günü bir halkı “kurban” ediyor. Onun da kendince tanrısı var elbet.[105]
Ben vejetaryen olmak istiyorum. Herkesin vejetaryen olmasını isterdim. 100 veya 200 yıl sonra bugünkü hayvanlara karşı davranış şekillerimizle dedelerimizin kölelere davranış şekillerine baktığımız gibi bakabiliriz. Çiftliklerde ve kesimhanelerde hayvanlara karşı zalimce muameleye karşı çıkmak bizim için çok önemlidir.[106]
Kliniklere bomba atan ve iyi doktorları öldüren fanatik kürtaj karşıtlarının, incelendikleri zaman su katılmamış birer türcü olduğu ortaya çıkıyor. Yetişkin bir inek, ahlak açısından, her türlü makul ölçüte göre, doğmamış bir bebekten daha çok sevgi ve yakınlığımızı hak eder. Kürtaj doktoruna “Cani!” diye haykıran yaşam yanlısı kişi, eve gidip bifteğini yer.[107][108]
Bizlerle aynı türden zevklere, tutkulara ve organlara sahip olan canlıların leşlerini tüketiriz... Ve mezbahaları günlük olarak acı ve korku çığlıkları ile doldururuz.
Yamyamlıktan daha çok midemizi bulandıran hiçbir şey yoktur, fakat biz de Budistlere ve veganlara aynı izlenimi veriyoruz; bebek yediğimiz için, her ne kadar kendi bebeklerimizi yemesek de...
Özgür düşünceli bir insan için hayvanların çektiği acı, insanların çektiği acıdan daha katlanılmazdır. Zira ikincisinde, hiç olmazsa, çekilen acı lanetlenir ve neden olan suçlu ilan edilir. Oysa her gün binlerce hayvan en ufak pişmanlık duymadan, hiç lüzumu yokken katledilir. Birisi bundan söz edecek olsa alay edilir. Ve bu affedilemez bir suçtur.
İnsan ve hayvan özgürlüğü hareketleri birbirinden ayrılamaz; çünkü hepsi özgür olmadan hiçbiri özgür olamaz. İnsanlar hayvanları sömürdüğü sürece huzurlu, insancıl ve sürdürülebilir toplumlar geliştiremez. Aynı şekilde hayvanlar da toplumlarda derin psikolojik ve kurumsal değişiklikler yapılmadan özgürlüklerine kavuşturulamazlar.
Soykırım gibi, insanlar hayvanların başına ne geldiğini öğrenmek istemiyorlar, reddetme hali içerisindeler; yakılmış insanların dumanları arasında işini görmeyen devam eden “İyi Almanlar”ın bir benzerini ahlaki iyilik ve merhamet numarası yapan; ama yiyecek seçimleri hayvanlara yönelik soykırımı devam ettirmeye yarayan önyargılı iki yüzlülerden başka bir şey olmayan “İyi İnsanlar”da görebiliriz.[33]
Elbette hayvanlardan farklıyız; hayır, onlar elbette uzay gemisi yapamazlar, hayır onlar matematikten anlamazlar, hayır, tabii ki Shelley gibi romantik şiir yazamazlar. Lanet olsun! Siz bir balina gibi yüzebilir misiniz? Kartal gibi uçabilir misiniz? Bir yarasa gibi işitebilir misiniz? Bir kedi kadar güzel misiniz? Bir kedi kadar güzel kokuyor musunuz? Kimlerin hak sahibi olacağı ve kimlerin hak sahibi olamayacağı, kimlerin topluma dahil olup olamayacağı türünden bir ahlaki evrende kriterimizi akıl olarak belirlemek tamamen saçmadır ve ayrımcılıktan başka bir şey değildir! Eğer zürafalar insan ırkı kadar geri kafalı, kendini beğenmiş ve önyargılı olsaydı en az 2 metrelik boynunuz olmadığı sürece hiçbir hakkınız olmayacaktı. Sizi dirikesimle kestikleri, yiyecek olasınız diye kesip biçtikleri, sırf o kadar uzun bir boynunuz yok diye size her türden işkenceyi yaptıkları böylesine emperyalist bir zürafa dünyasında yaşamak ister miydiniz? İşte bizim ahlaki kodumuz böylesine ayrımcı ve önyargılı.[109]
(05 Eylül 2012)
'Hayvan Hakları Akımı' şu anda gezegenin en önemli, en dinamik ve en güçlü akımıdır. Tüm 'insan hakları' akımlarına bakın, nerdeler? Feminizm akımı nerede, sivil hakları akımı nerede, Savaş karşıtı akım nerede? Tamamen bitik haldeler. Etkisizler, tamamen bir kenara atılmış, yok olmuş durumdalar. Fakat eğer, "Hayvan Hakları Akımı nerede?" diye sorarsanız; her yerdedir! Şiddeti ve korkunç trajediyi durdurmak için kişi, barış şarkıları söylemekten biraz daha fazlasını yapmalıdır. Bu akımın evrim geçirip, 'İrlanda Cumhuriyet Ordusu' gibi bir akıma dönüşeceği ve şimdiki kullanılan taktikleri değil de -şimdiki kullanılan taktikler terörizm değildir- masum ve silahsız kişiler ya da hayvan deneyleriyle ilgisi olmayan bir kişi zarar gördüğünde, gerçek terörist taktikler kullanacağı imkansız bir şey değildir. Fakat bunun doğuracağı sonuçlar bazen kaçınılmazdır. Eğer rahatlık içinde olan bir çocuk ile, mutlak sıkıntı içinde olan bir hayvanı korumak arasında bir seçim yapmam gerekse, her seferinde hayvanı korurum. Savaşların varolmasının sebepleri, mantığı kullanmanın, ikna etmenin, diyalogların başarısız olması ve iki değişik tarafın kavgasının sabitleşip, şiddete dönüşme tehdidi içinde olmasıdır. 19. yüzyıl Amerika'sında insan köleliği konusunda iç savaş vardı. İleride bir gün, 21. yüzyılda ya da ötesinde hayvan hakları konusunda da iç savaş çıkabilir![110]
Hayvan haklarına aslında "insan hakları" mücadelesinden geldim. 1980'lerin başlarında bir üniversite öğrencisiyken, Orta Amerika ve Güney Afrika gibi meselelerle ilgileniyordum, bunlar da 1980'lerin başlarında oldukça önemli politik konulardı. Hem Marks’ı hem de sol literatürden başka isimleri bol bol okuyordum, anti-emperyalist ve ırkçılık karşıtı gruplarda çalışıyordum, politik bir eğitimden geçiyordum. 24 yaşımdayken bir aydınlanma anı yaşadım, bir gece double cheeseburger yerken oldukça açık ve net bir şekilde, hayatımda ilk kez yediğim şeyin boğazlanmış bir hayvanın cesedi olduğunu anladım. Bu görüntü aklımdan çıkmak bilmiyordu, bu görüntüyle hayvandan meydana gelmiş o sözde yiyecek arasında bağlantı kuruyordum ve öylesine rahatsız oldum ki yediğim şeyi tükürdüm, yeniden et yemeye çalıştım ama yiyemedim. İçsel anlamda bir şeyler oluyordu, bu konuda hiçbir bilgim yoktu, herhangi bir kitap okumamış, bir konferansa filan da gitmemiştim, olay tamamen içsel bir durumdu, bir çeşit önsezi gibiydi. Bu olaydan kısa bir süre sonra vejetaryen oldum.[111]
Et yeme gereksinimi ya da lezzetinin her gün binlerce hayvanın öldürülmesine neden olduğunu biliyor musunuz acaba? Avlaklarda, balıkçılarda, tavukçularda her gün kurban edilmeye mahkum biçare ve sayısız hayvan ordusunu sayacak olursak, bu hassas varlıkların sayısı milyonları aşar. Bunlar her yıl insanoğlunun fasitleşmiş tat alma duygusu ve mide düşkünlüğü uğruna öldürülmektedirler.[112]
Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun var olacağı açıktır. Ve yine hiç kuşku yok ki, insanlar yedikleri hayvanları bizzat kesmek zorunda kalsalardı, çoğu et yemekten vazgeçerdi.[113]
Yargıç, imam, öğretmen, şair, edip, ressam, yazar ve hayatta para ve boğaz düşkünlüğünden daha yüce emellerin olduğunu sanan herkesin midesi, düşünmek istedikleri vakit, bu canlıların leş ve pıhtılaşmış kanlarıyla dolu. Bu hal, hayvanlara işkence etmek bir yana, hiç gerek yokken insanın acıma duygularını ve doğadaki varlıklarla birleşmesini kendi içinde zorla bastırması nedeniyle çok korkunçtur.[113]
Hayvanları yeme arzumuzu sürdürdükçe; mutluluğu elde etmek, dolayısıyla da adil bir toplum yaratmak için gereken şartları sağlamak nasıl mümkün olacak.[114]
Et yemenin insanlığa ve gezegendeki tüm canlılara bedeli ağır. Hayvansal protein tüketimi sadece kanser, şeker ve kalp hastalıklarından erken ölüme yol açmakla kalmıyor; kesimlik hayvanlar sera gazı salımının en önemli kaynaklarından biri olduğu gibi ormanların yok edilmesinin başlıca sorumlularından. Bu bulgular, sağlıklı ve uzun yaşamak yanı sıra yeryüzünde yaşamı tehdit eden iklim değişikliğiyle mücadele için de vegan olmaktan başka çaremiz olmadığını gösteriyor.[115]
Auschwitz, bir insan mezbahaya bakıp "ama onlar hayvan" dediği zaman başlar.[116]
Önümüzdeki 10, 15 sene içerisinde hayvansal proteinlerin en toksik ürünlerden biri olarak nitelendirildiğini duyacaksınız. Diyetinize ekleyeceğiniz bir parça hayvansal protein bile hasta olma riskinizi bir hayli yükseltmektedir.[117]
Zavallı hayvanlar, nasıl da özenle bedenlerini koruyorlar; bizim için sadece bir akşam yemeği, fakat onlar için ise hayatın ta kendisi.[118]
Ben hayata farklı bakıyorum. Ama bazı gelenekler maalesef değişemiyor, keşke biraz değişse. Haberlerde kurbanlık hayvanları görüp üzülüyorum. Hayvanlar ölümlerini adeta geri sayım gibi bekliyorlar. Keşke daha az hayvan öldürsek.[119]
Ben bir vejetaryenim. Etin sanılanın aksine çok büyük yararları olduğuna, vücut için büyük ihtiyaç olduğuna inanmıyorum. Et ve et ürünleri kesinlikle yemiyorum ve sağlıklıyım.[120]
Vejetaryenlik, vücut sağlığı ve canlılığı üzerinde olduğu kadar zihin ve zihin faaliyetleri üzerinde de güçlü bir etkiye sahiptir. Diğer canlılara zarar vermeyi sonlandırmadıkça bizler, canavar ruhlular olarak kalacağız.[121]
Et yemekten hoşlanmıyorum çünkü; domuzların ve kuzuların nasıl öldürüldüğünü gördüm. Onların acısını gördüm ve yaşadım. Yaklaşan ölümü hissediyorlardı. Dayanamadım, çocuk gibi ağladım. Koşarak bir tepeye çıktım, nefes alamıyordum boğuluyorum sandım. Kuzunun ölümünü yaşadım.[122]
Hayvanları sevdiğim için vejetaryen değilim; vejetaryenim çünkü bitkilerden nefret ediyorum.[123]
İnsanlık bir gün, biyolojik olarak kendisine benzeyen, bir ana-babası, yavrusu, yüzü, duyguları olan, acı çeken, mutlu olan, başka canlıları hunharca öldürüp yeme cinnetinden kurtulacak. Bundan adım kadar eminim. İlerideki kuşaklar bizim çağımızı hayretle okuyacak ve “Sahiden mi? Canlıları ödürüp onların ölü gövdelerini mi yiyorlarmış?” diye inanamayacaklar.[124]
↑ Attribution to Pythagoras by Ovid, as quoted in The Extended Circle: A Dictionary of Humane Thought (1985) by Jon Wynne-Tyson, p. 260; also in Vegetarian Times, No. 168 (August 1991), p. 4