Charles Robert Darwin (d. 12 Şubat 1809 Shrewsbury, İngiltere – ö. 19 Nisan 1882 Downe, İngiltere), yaşamın evrimi sürecinin ana hatlarını özetleyen ve evrimin doğal ve cinsel seçilim yoluyla açıklanabileceğini önererek kalıcı bir üne sahip olan İngiliz doğabilimci.
Beagle Yolculuğu (1839)
Bir cumhuriyet, adalet ve onur ilkelerini kafasına yerleştirmiş bir insan kitlesine sahip olmaksızın sağlanamaz.
Bölüm VII
Otobiyografi (1958)
Belki de eğer "bir maymundan geldiğimiz" gerçeğini kabul etseydik, tarih boyunca birçok yıkıma sebep olan o yıkıcı primat dürtülerini daha kolay bastırabilirdik.
Zevk ve acıyı, mutluluğu ve ıstırabı hissetme kabiliyetleri esas alındığında, insanlar ve hayvanlar arasında fark yoktur.[1]
Kölemiz yaptığımız hayvanları, eşitimiz olarak görmek istemiyoruz.[2]
Bir saatlik bir zaman bile kaybetmeye cesaret edebilen bir kimse yaşamın önemini kavrayamamış demektir.
Orijinali: A man who dares to waste one hour of time has not discovered the value of life.
Bir insan hem Tanrı'ya hem de evrim fikrine inanabilir. Bundan şüphe edilmesi bana saçma geliyor.
Din ve bilimin birbirinden ayrı tutulmasını pek anlayamıyorum. Ama şundan eminim ki bu iki ekolün birbirine bu kadar acımasızca saldırması için hiçbir sebep yok.
En aykırı fikirleri savunduğum zamanlarda bile, Tanrı'nın varlığını inkar edecek bir ateist olmadım.
Hayatın başlangıcına ait gizem bizim tarafımızdan çözülemez; o yüzden ben kendi adıma agnostik kalmaktan memnunum.
Gördüğüm en olağanüstü çalışan işçiler; Şili'deki maden işçileri, yalnızca sebze yerler (ayrıca bazı baklagil ve tohumları).[3]
Eğer ki hayatımı baştan yaşayabilseydim, kendime her hafta en azından bir kez biraz şiir okuma ve biraz müzik dinleme kuralı koyardım.[4]
Bu konuyla ilgili teolojik görüşlere gelirsek... Bu hep bana acı verici gelmiştir. Beni şaşkına çeviriyor. Aslında ateist bir dilde yazmaya hiç niyetim yok. Ancak dört bir yanımızın dizayn ve mutlak iyiliğe dair kanıtlarla çevrili olduğuna dair izleri diğerlerinin görebildiği gibi doğrudan göremiyorum, keşke görebilseydim. Dünya'da çok fazla gizem var gibi. Mutlak iyi olan ve her şeye gücü yeten bir Tanrı'nın, canlı tırtılların vücudundan beslenen Ichneumonidae yaban arılarını ya da fareyle oynayan bir kediyi yarattığına kendimi ikna edemiyorum. Buna inanmayan biri olarak, gözün de açık bir şekilde tasarlanmasına gerek olduğunu düşünmüyorum. Öte yandan bu harika evrenin ve özellikle de insan doğasının saf kaba kuvvetin bir sonucu olduğuna inanmak zorunda olduğumuzu da düşünmüyorum. Her şeyin tasarlanmış yasaların etkisi altında olduğunu; detayların ise iyi veya kötü, şans diyebileceğimiz bir sürecin sonucu olduğunu düşünmeye eğilimliyim. Bu nosyon beni tamamen tatmin ediyor değil. Tüm bu konunun insan zekası için çok derin olduğunu hissediyorum. Bir köpek de Newton'un zekası hakkında spekülasyonda bulunabilir. Bırakın herkes istediğini umsun ve istediğine inansın.[5]
22 Mayıs 1860, Asa Gray'e yazdığı mektup
Türlerin Kökeni (1859)
Çeşitli bitkilerle kaplı, çalılıklarında kuşların ötüştüğü, türlü böceklerin uçuştuğu; nemli toprağında tırtılların, solucanların süründüğü bir yamaca bakıp, birbirinden böylesine farklı, ve birbirine böylesine karmaşık bir tarzda bağımlı ve ustalıkla yapılmış bütün o canlı biçimlerin, çevremizde etkilerini sürdüreduran yasaların ürünleri olduğunu düşünmek ilginçtir. Bu yasalar -geniş bir anlamda- Üreme ve Büyüme; Soyaçekim (hemen hemen üremenin kapsamında kalır); yaşam koşullarının ve parçalarının kullanılıp kullanılmamasının doğrudan ve dolaylı etkilerinin sonucu olan değişkenliktir; üreme öylesine hızlıdır ki Yaşama Savaşına yol açar; ve bunun sonucu Iranın Iraksamasını ve az gelişmiş biçimlerin tükenmesini zorunlu kılan Doğal Seçmedir. Böylece, doğanın savaşından, açlıktan ve ölümden, düşünebildiğimiz en yüce ereğe, daha yukarı hayvanların oluşmasına varılır. Bir ya da birkaç biçimde başlayan yaşamı böyle anlayan ve bu gezegen çekimin değişmez yasasına göre dönüp dururken, böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin evrimleşmiş ve evrimleşmekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten ihtişam vardır.
Türlerin Kökeni, 1. Baskı Taslağı'ndan çeviri
İnsanlık medeniyet yolunda ilerledikçe ve küçük kabilelerden büyük topluluklar oluştukça, her bireyin toplumsallık güdüsünü ve anlayışını aynı milletin bütün üyelerine doğru -birebir tanımasa da- genişletmek zorunda olduğu kolayca anlaşılıyor. Bu noktaya bir kez gelindikten sonra, bu anlayışın bütün milletlerden ve ırklardan insanlara doğru genişletilmesine engel olan, yalnızca yapay bir sınırdır. Bir grup insan, bizden görünüş veya davranış bakımından farklıysa onu bizimle eşit bir yaratık olarak görmemiz için ne kadar uzun bir zaman gerektiğini, ne yazık ki, deneyimlerimiz bize gösteriyor. 'İnsan' sınırının ötesine uzanan bir anlayış, yani bizden daha aşağı olan hayvanlara da insanlık gösterebilmek ise, en yeni ahlaki kazanımlardan biri gibi duruyor. Vahşiler bu duyguyu taşımaz, yalnızca evcil hayvanları için bunu hissederler. Romalıların da bu duyguyu ne kadar az tattıkları, korkunç gladyatör dövüşlerinden anlaşılıyor. İnsanlığın bu ince düşüncesi, görebildiğim kadarıyla, Pampalı Gaucho'lar için de yeni. İnsanın sahip olduğu en yüce erdemlerden olan bu erdem, anlayışımızın hassaslaşmasından ve yaygınlaşmasından doğuyor gibi gözüküyor. Bu erdem, bir grup insan tarafından değerli görülüp uygulandıkça, eğitim ve örnek olma yoluyla gençlere de geçecek ve sonuçta toplumun paylaşılan düşüncelerinin arasında yerini alacaktır.
Bu yaşamın görünümünde bir müthişlik var; birbirinden farklı güçleriyle bir ya da birkaç biçime yaşam verilmekte ve bu gezegen, sabit yer çekimi yasasına göre devir yapmaktayken çok da basit olan bir başlangıçtan en güzel ve en harika sonsuz biçimlerde evrilerek var oluyorlar.[6]
İnsanın Türeyişi (1871)
İnsan kibirle kendini müthiş bir başarı olarak görür, ilahi bir varlığa layık gibi. Ancak bence kendisinin hayvanlardan geldiğini kabul etmek daha saygıya değer bir şey.
Orijinali: Man in his arrogance thinks of himself a great work, worthy the interposition of a deity. [Yet it is] more humble and, I believe, true to consider him created from animals.
Sen bir ilahiyatçısın, ben ise doğa kanunlarıyla uğraşan bir bilginim. Bu iki alan, birbirlerinden farklı ve ayrı şeylerdir. Ben olayları araştırır ve bilimsel gerçekleri keşfetmeye çalışırım; fakat bunu yaparken İncil'e bakmam ve dayanmam ve bu tür kitaplarda söylenenlere aldırmam.[7]
Varolan, türlerin en güçlüsü değildir, en zekisi de değildir. Hayatta kalan, değişime en çok ayak uydurabilendir.
Kalıtım bilimi konusundaki çalışmalarım su götürmez bir şekilde gösterdi ki Darwin canlıların uzun bir zaman alarak doğal seçilimle nasıl meydana geldiğine, ortak bir atadan nasıl türediğine ilişkin söylediklerinde haklıydı. Darwin'in moleküler biyoloji bilmediği düşünülünce onun ne kadar ileri görüşlü olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi DNA'nın dijital koduna ulaştık ki bu evrimin en sağlam kanıtı. — Francis Collins[8]
Ben o zamanlar 'aceleci bir delikanlıydım'. Darwin ise, derhal kişisel ün sahibi olmaktansa keşfettiği gerçeğin tam bir ispatını arayan sabırlı ve itinalı bir öğrenciydi. — Alfred Russel Wallace[9]
↑ Darwin, Notebooks, pp. 228-9 - Notebook B 231-2. 56 For a further development of this argument, see T. Benton, Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Justice (London: Verso 1993)
↑ Charles Darwin'den aktaran C. W. Leadbeater, "Vejetaryenlik ve Okültizm", 1913, s. 20
↑ Charles Darwin, Charles Darwin'in Otobiyografisi, 1809–82
↑ Charles R. Gibson, "Heroes of the Scientific World", London, 1926, s. 314'ten aktaran İlhan Arsel, Aydın ve 'Aydın', Kaynak Yayınları, Mart 1997, s. 169-170