Türcülük, kısaca, canlı bireylere sadece ve sadece ait oldukları türden ötürü farklı değer addedilmesi. Oxford Sözlüğü türcülüğü “insan türünün üstünlüğü varsayımına dayanarak belli hayvan türlerinin sömürülmesi ya da ayrımcılığa uğratılması” şeklinde tanımlamaktadır.
Türcülük ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.
Canımız hayvan canından daha üstündür, neden? Çünkü daha fazla biliyoruz. Meleklerin canı da bizim canımızdan üstün. Çünkü onlarda hissi müşterek yoktur. Ehil olanların canlarıysa meleklerin canlarından üstündür, şaşkınlığı bırak! Melekler, Adem'e secde ettiler; çünkü onun canı, meleklerinkinden üstündür. — Mevlana[2]
Cecil'in ölümü tüm dünyayı hüzünlendirdi. Ama her sene 65 milyar hayvan gıda amacıyla öldürülüyor. — Audrey Garric[3]
Birçok insanda, Dünya’nın evrenin merkezinde ve kendilerinin de tüm türlerin merkezinde olduklarına inanmalarını sağlayan büyük bir ego vardır. — Ann Druyan[4]
Diğer hayvanları köleleştiren, hadım eden, üzerinde deney yapan ve onlardan biftek yapan insanların, hayvanların acı hissetmediğine dair anlaşılması kolay bir eğilimi var. İnsanlar ve “hayvanlar” arasındaki keskin ayrım, eğer biz hayvanları zerre kadar pişmanlık ya da suçluluk duygusu hissetmeden irademize boyun eğdirmek, bizler için çalıştırmak, onları giymek, onları yemek istiyorsak hayati öneme sahiptir. Hayvanlar fazlasıyla bizim gibiler. — Carl Sagan, Ann Druyan[7]
İnsanın keyfine nasıl gelirse o şekilde başka bir türe dilediği gibi davranması en aşırı ırkçı teorilerin örneğini oluşturmuştur, yani güçlü olan haklıdır prensibini haklı çıkarmıştır. — Isaac Bashevis Singer[8]
İnsancılık bir önyargıdır, gericilik ve yıkıcı bir üstünlük iddiasıdır; olgunlaşmamış, işlevsiz, antika ve bayat bir dogmadır; Akıl kilisesinden çıkma bir çeşit fundamentalizmdir, bir kabile ahlakıdır- birisinin sizin kabilenizden birisini öldürmesi yanlıştır ama diğer kabileye yönelik barbarlık mazur görülür. İnsancılık sahte bir evrenselciliktir, bir Kant şarlatanlığıdır, etiğe yönelik ikiyüzlü bir hiledir, işlevsiz bir insan kimliği ve bizi daha derin bir evrimsel çıkmaz sokağa sürükleyen kozmolojik bir haritadır. — Steve Best[8]
Hayvanları sevdiğini söyleyen binlerce insan, yemek vakti gelince, hayatlarını yaşanılır kılabilecek her şeyden yoksun, korkunç acılara ve mezbaha terörüne maruz kalan canlıların etinin tadını çıkarmaya koyulurlar. — Jane Goodall[9]
Kişinin kendi türünün üyelerinin başka türlerin üyelerine kıyasla özel ahlaksal değer hak ettikleri duygusu eski ve derindir. Savaş zamanı dışında, insan öldürmek genelde işlenebilecek en ciddi suçtur. Bizim kültürümüzde daha da şiddetle yasaklanmış bir tek şey var; o da insan yemek (ölmüş bile olsalar). Bununla birlikte, başka türlerin üyelerini yemekten hoşlanıyoruz. Birçoğumuz, canilere bile ölüm cezası uygulanması düşüncesinden iğrenirler; Öte yandan da, ılımlı 'hayvan zararlılarının' yargılanmaksızın vurulmasını neşeyle desteklerler. Aslında, diğer zararsız türlerin üyelerini zevk ve eğlence için öldürürüz. İnsansı duyguları bir amipten daha fazla olmayan bir insan dölütü, yetişkin bir şempanzeye gösterilenden çok daha ileri bir saygı ve koruma altındadır. Yine de, şempanzenin duyguları vardır, düşünür ve -son deneysel kanıtlara göre- bir çeşit insan dilini öğrenebilir. Dölüt ise kendi türümüze aittir ve bu nedenle anında özel hak ve ayrıcalıklarla donatılır. — Richard Dawkins[10]
İnsanlar, bir arslanı öldürmek istediği zaman ona spor der, bir arslan onu öldürmek istediğinde ise buna vahşet der. Hayvanlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı yiyemem. — George Bernard Shaw
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük. — Albert Einstein[11]
İnsan üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, yavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Yine de, tüm hayvanların efendisidir. — George Orwell
Son zamanlarda, dostluk duygularımızın nesnesi olarak tüm insan türünü alma yolunda, ırkçılık ve vatanseverliğe karşı bir eğilim oluşmakta. Özverimizin bu insancıl genleşmesinin ilginç bir sonucu var ki, "türün iyiliği" fikrini destekliyor. Politik anlamdaki liberaller -türün etiği konusunun en inandırıcı sözcüleri-, şimdilerde özveri sınırlarını biraz daha genişleterek başka türleri de içine alanları küçük görmekteler. İnsanların barınma şartlarını iyileştirmek yerine, büyük balinaların öldürülmesini önlemekle ilgilendiğimi söylediğim takdirde, sanırım kimi arkadaşlarımı epey şaşırtmış olacağım. — Richard Dawkins[12]
Üzerinde çalıştığımız her hayvan bizi şaşırttı. Kurtların, köpeklerin ne kadar akıllı olduklarını gördük. Ama sadece onlar değil, “kuş beyinli” diye dalga geçtiğimiz kuşlar da çok akıllı. Sayı sayabiliyor, alet kullanabiliyorlar. Biz entelektüel olarak çok da farklı değiliz. Sadece öyle olduğumuzu düşünüp egomuzu şişiriyoruz. — Neil deGrasse Tyson[13]
Cambridge Üniversitesi’ne girdiğim zaman -Louis bana araştırmalar için para bulmanın tek yolunun akademik kariyere başlamak olduğunu söylemişti- bana o çalışmada bir buçuk yıl boyunca yaptığım her şeyin yanlış olduğu söylendi. Şempanzelere isim vermemem gerekiyormuş, çünkü bu bilimsel değilmiş, onları numaralandırmalıymışım. Onların karakterleri, zekâları ve en önemlisi duyguları hakkında konuşamazmışım, çünkü duygular ve hisler yalnızca insanlara has özelliklermiş. Yani o zamanlar, hayvan davranışlarıyla ilgili olarak çok çok farklı bir anlayış hakimdi. Pek çok bilim insanı hayvanların yalnızca etkiye tepki yığını olduklarını itiraf ediyordu. Hayvanların insanlara benzer davranışlar sergileyebileceğini söylüyorlardı; ancak bu yalnızca bizim kendi yorumumuzdu. Hayvan davranışları üzerine yapılan çalışmalar çok duygusuzdu. Bunu şefkatsiz bir bilim haline sokmak için mücadele ediyorlardı ve üzerinde çalıştığınız hayvanlar için beslediğiniz en ufak bir duygu, tamamıyla yanlış olarak telakki ediliyordu. — Jane Goodall[14][15]
Auschwitz, bir insan mezbahaya bakıp "ama onlar hayvan" dediği zaman başlar. — Theodor Adorno[16]
Sırf bizimle aynı türe mensup olmadıkları gerekçesiyle onların çıkarlarını göz ardı eder ya da önemsiz görürsek, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin mantığını benimsemiş oluruz. Irkçılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırklarına ve cinsiyetlerine mensup kişilerin, diğer tüm özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak, sırf bu özelliklerinden dolayı daha üstün bir ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünürler. Çoğu insan akıl yürütme yetisi ve diğer zihinsel yetiler açısından insan dışı hayvanlardan daha üstün olabilir; ama bu, insanlarla hayvanlar arasında çizdiğimiz çizgiyi haklı çıkarmaya yetmez… — Peter Singer[17]
Hayvanlar için hayatlarının bizim hayatlarımızdan daha önemsiz olduğunu söyleyen birisi hayatı için çırpınan bir hayvanı ellerinde tutmamıştır hiç. O hayvanın dişiyle tırnağıyla mücadele ettiğini görmemiştir. — John Maxwell Coetzee[18]
İnsanın insanı tahakküm altına alması ve bunun savaş, kölelik ve soykırımla gerçekleştirilmesi genellikle kurbanların dil yoluyla aşağılanmasıyla başlar. Ancak insanlıktan çıkarmanın araçları ve metodları türetilmiş şeylerdir, çünkü türcülük Batı’nın diğer halklara olan gaddarlığını cesaretlendiren, sürdüren ve meşrulaştıran kavramsal paradigmayı sağlamıştır. Tarih boyunca hayvanları kurban haline getirişimiz birbirimizi kurban haline getirişimizin modelini ve temelini oluşturmuştur. Tarih, insanların hayvanları sömürüp katletmesi; ardından diğer insanlara hayvanmış gibi davranıp aynısını onlara yaptığını gösteren bir kalıbın varlığını ortaya koyuyor. Fethedenler ister Avrupalı emperyalistler, Amerikalı sömürgeciler ya da Alman Naziler olsun Batılı saldırganlar kılıç oyunundan önce kelime oyunu oynadılar, kurbanlarına “fare”, “domuz”, maymun” ve “aşağılık hayvan” gibi isimlerle hitap ettiler. — Steve Best[19]
Bizim yasal ve ahlak sistemlerimiz türlere son derece bağlı. Bir hayvanat bahçesi yöneticisinin gereksinim fazlası şempanzeleri “uyutma” yetkisi vardır, fakat fazlalık bir hayvan bakıcısını ya da bilet satıcısını “uyutma” yetkisi müthiş bir öfkeyle karşılanacaktır. Şempanze hayvanat bahçesinin malıdır. İnsanlarınsa bugünlerde kimsenin malı olmadığı varsayılıyor. Fakat yine de şempanze ayrımcılığı bu biçimiyle pek ender dile getirilir ve bunu savunacak bir mantık olup olmadığı konusunda kuşkuluyum. Bizlerin Hıristiyan kaynaklı davranışlarımızın insanın nefesini kesen türcülüğü işte böyle. Tek bir insan zigotunun kürtajla alınması (birçoğu zaten kendiliklerinden düşüyorlar), herhangi bir sayıdaki zeki, yetişkin şempanzenin kesilip biçilmesinden çok daha fazla ahlaki endişe ve erdemli öfke yaratıyor! Aslında canlı şempanzeleri kesip biçme niyeti olmayan, nazik, liberal bilim adamlarının, eğer isterlerse, yasal bir müdahale olmaksızın bunu yapma haklarının olduğunu tutkuyla savunduklarını gördüm. En ufak bir insan hakları ihlalinde tüyleri hemen diken diken olanlar da böylesi insanlardır. — Richard Dawkins[20]
Kültüre doğru ilerlerken, İnsan, hayvanlara karşı baskıcı bir konum elde etti. Ancak bu üstünlüğünden memnun olmadığı için kendi doğası ve onların doğası arasında bir uçurum yarattı. Onlarda akıl olduğunu reddetti, kendisinin ölümsüz bir ruhu olduğunu söyledi, kendisi ve hayvanlar alemindeki bağı yok etmesine izin veren ulvi bir kökten geldiğini iddia etti. — Sigmund Freud
Kliniklere bomba atan ve iyi doktorları öldüren fanatik kürtaj karşıtlarının, incelendikleri zaman su katılmamış birer türcü olduğu ortaya çıkıyor. Yetişkin bir inek, ahlak açısından, her türlü makul ölçüte göre, doğmamış bir bebekten daha çok sevgi ve yakınlığımızı hak eder. Kürtaj doktoruna “Cani!” diye haykıran yaşam yanlısı kişi, eve gidip bifteğini yer. — Richard Dawkins[21][22]
Çoğu insan aslında yedikleri şeyin bir hayvan olduğu üzerine kafa yormaz. Bir biftek veya tavuk eti yediklerinde, bu hayvanların sırf insanlar onları tüketebilsin diye ne büyük acılar çektikleri akıllarının ucundan geçmez. — Angela Davis[23]
Eğer diğer insanların acılarını önemseyeceksek, mantıksal olarak, insan dışı hayvanların acılarını da önemsemeliyiz. Kendi türünü daha yukarıda bir yere yerleştirme yönünde duygusal bir eğilim göstermesi açısından asıl akıldışı davranan, acımasız hayvan istismarcısıdır, hayvanları koruyan kişi değil. Ne mutlu ki hepimiz, başkalarının acılarına karşı doğal bir merhamet kıvılcımı taşıyoruz. Bize gereken, o kıvılcımı yakalayıp körükleyerek akılcı ve evrensel bir merhamet ateşine dönüştürmektir. — Richard D. Ryder[24]
Aydınlamanın anlamı, değişmektir. Onsekizinci yüzyılda aydınlanma dini dogmaları ve zorbalığı yenmek anlamına geliyordu; yirminci yüzyılın sonlarına doğru, aydınlanma ırkçılığı, cinsiyetçiliği, homofobiyi ve diğer önyargılarını yenmek anlamına geliyordu; ve şimdi yirmibirinci yüzyılda aydınlanma, türcülüğü yenerek hayatın tümünü onore eden evrensel bir etiği kucaklamak anlamına geliyor. — Steve Best[25]
İnsan ruhu ölmedi. Gizlenerek yaşamaya devam ediyor. İnsan ahlâkının kökü olması gereken merhametin, gerçek genişliğine ve derinliğine, ancak kendini insan türüyle sınırlamayıp bütün yaşayan canlıları kucaklaması sayesinde ulaşabileceğine inanıyorum. — Albert Schweitzer[26]
Bir zamanlar yalnızca insanlara ait olduğu düşünülen o upuzun liste siz daha “insan üstünlüğü” diyene dek kısalmaya başladı bile. Eskiden o nadide özgünlüğümüzün sembolü olan alet kullanımı bile doğada yaygın aslında, birçok tür kendi aletlerini yapıyor ve modifiye ediyor. Hayvanların ayrıca kendi kültürleri var, başka hayvanlara karşı kasıtlı kötülükler yapabiliyor ya da şefkat gösterebiliyorlar. Aldatıyor, sataşıyor, rol yapıyor, keyifleniyor; yas tutmak, memnuniyet, kıskançlık, neşe ve utanç gibi birçok duyguyu ifade edebiliyorlar. — Jonathan Balcombe[27]
Köpekleri sevip, inekleri yememizin nedeni, köpeklerin ve ineklerin temel anlamda birbirinden farklı olması değil -inekler de tıpkı köpekler gibi hislere, tercihlere ve farkındalığa sahiptirler- bizim onları algılayışımızdaki farklılıktır. — Melanie Joy
İnsan canlıların en şereflisiymiş! Yazık değil mi kurbağaya? Ben şahsen en ufak bir şerefsizliğini görmedim! Kimi arkadan hançerlemiş, kime yalan söylemiş, kimi 'rızkın havadan düşecek' diye avutup açlıktan öldürmüş, kimi kölesi kılıp çalıştırmış, kime iftira atıp süründürmüş? Zindan mı kurmuş, 'sürüm sürüm sürünesin' diye beddua mı etmiş, aklın yolunda gideni, coşkun bakanı ipe mi çekmiş, hakkını arayanı boka mı sokmuş? Toros'un ırmaklarında Soros'un düdüğünü mü öttürmüş? Ne yapmış? Yazık değil mi tilkiye? Kurnaz da yani, din mi icat etmiş? Yalancılığı bülbül mü bulmuş, denize zehirli atığı kumrular mı dökmüş? Ozonu kırlangıçlar mı delmiş, toprağı kirpiler mi hormonlamış? — Nihat Behram[28]
Irkçı kafa yapısı deri rengine dayanarak aşağı/üstün hiyerarşisi yaratırken, cinsiyet ayrımcısı mentalite, erkekleri ve kadınları daha yüksek ve daha aşağı varlık sınıflarına ayırır, tür ayrımcısı bakış ise biyolojik süremi insan ve hayvan şeklinde iki zıt gruba ayırarak hayvanları nesneleştirir ve aşağılar. Irkçılığın nefret dolu bir beyaz üstünlükçülüğünden kök salması, cinsiyet ayrımcılığının geri kafalı bir erkek üstünlükçülüğünün ürünü olması gibi, tür ayrımcılığı da şiddet dolu bir insan üstünlükçülüğünün -yani insanların hayvanları istedikleri her türden amaç için kullanma hakkının olduğu sonucunda meydana gelir, daha geniş bakarsak, refahçılığın ahlaki sınırları içinde bu böyledir, ama aslında bunların hepsi resmi Hristiyanlığın ahlaki bavulundan arta kalanlardan başka bir şey değildir. — Steve Best[8]
Hep söylerim, 1997 yılında çocukları bir porno şebekesinin elinden kurtarsaydım, Detroit sokaklarında binlerce kişi beni omuzlarında taşıyarak tebrik ederdi. Ama bir kürk çiftliğinden 1,542 vizonu özgürleştirmenin sonucunda 77 günü hapishanede geçirdim ve bana terörist dendi. — Gary Yourofsky[29]
Elbette hayvanlardan farklıyız; hayır, onlar elbette uzay gemisi yapamazlar, hayır onlar matematikten anlamazlar, hayır tabii ki Shelley gibi romantik şiir yazamazlar. Lanet olsun! Siz bir balina gibi yüzebilir misiniz? Kartal gibi uçabilir misiniz? Bir yarasa gibi işitebilir misiniz? Bir kedi kadar güzel misiniz? Bir kedi kadar güzel kokuyor musunuz? Kimlerin hak sahibi olacağı ve kimlerin hak sahibi olamayacağı, kimlerin topluma dahil olup olamayacağı türünden bir ahlaki evrende kriterimizi akıl olarak belirlemek tamamen saçmadır ve ayrımcılıktan başka bir şey değildir! Eğer zürafalar insan ırkı kadar geri kafalı, kendini beğenmiş ve önyargılı olsaydı en az 2 metrelik boynunuz olmadığı sürece hiçbir hakkınız olmayacaktı. Sizi dirikesimle kestikleri, yiyecek olasınız diye kesip biçtikleri, sırf o kadar uzun bir boynunuz yok diye size her türden işkenceyi yaptıkları böylesine emperyalist bir zürafa dünyasında yaşamak ister miydiniz? İşte bizim ahlaki kodumuz böylesine ayrımcı ve önyargılı. — Steve Best[30]
Hayvan sorunsalı en başından beri bütün yazılarımda değindiğim bir mevzuudur. (...) Hayvanlar hakkında genel bir biçimde konuşmaktan kaçınırım. Bence “hayvanlar” diye bir şeyden bahsedilemez. “Hayvanlar” dediğiniz anda, bir şeyleri anlamamaya ve de hayvanı bir kafese kapatmaya başlamışsınız demektir.. Değişik hayvan türleri arasında dikkate değer miktarda farklar söz konusudur. Hepsini bir araya, tek bir kategori altında toplamanın bir açıklaması yoktur: maymunlar, arılar, yılanlar, köpekler, atlar, eklembacaklılar ve mikroplar.. Tüm bunlar birbirinden radikal bir biçimde farklı canlı organizmalardır ve tüm bunlara hayvan diyerek hepsini bir kategori altına koymak, maymunu ve karıncayı, gayet şiddet barındıran bir jesttir. İnsan olmayan tüm canlıları tek bir kategori altında toplamak, öncelikle, aptalca bir tutumdur, teorik açıdan saçmalıktır ve tam da insanların hayvanlara uyguladığı gerçek şiddete iştirak etmek demektir. Mezbahanelere, endüstriyel muamelelere maruz kalmalarına, tüketilmelerine yol açan şey budur. Hayvanlara yönelik tüm bu şiddet, genel olarak “hayvanlar”dan bahsedilmesine olanak sağlayan bu kavramsal basitleştirme ile vuku bulur. Bu sebeple, dilime dikkat ederek, “hayvanlar” hakkında konuşmam. “Bu spesifik hayvan türü” ya da “şu ya da bu hayvan” diye bahsederim. — Jacques Derrida[31]
Türcülük’ kavramını ilk kez 1970 senesinde, diğer türlere karşı önyargılı tutumumuzu tanımlamak ve ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı gibi önyargılarımız ile benzerliğini ortaya koymak için kullandım. Amacım, aslında hepimizin akraba olduğunu göstermekti. Tüm türler, biyolojik ve evrimsel gelişim bakımından akrabadırlar. Ve bizler de, diğer türlere birer nesneymişçesine değil, evrimsel kuzenlerimiz olduklarını bilerek davranmalıyız.... Aslında birer hayvan olduğumuzu ve tüm diğer türlerle evrimsel bir akrabalığımız olduğunu Charles Darwin'in ilk kez dile getirişinden sonra geçen zaman içinde, gereken ahlaki sonucu çıkardığımızı açıkçası söylemek zor... Diğer hayvan türleriyle ilgili asıl önemli şey, onların acı çekebilen varlıklar olmalarıdır. Üstelik hayvanların acı çekebildiğine dair her gün daha da çok bilimsel kanıt sunuluyor. Bir kere sinir sistemlerimiz çok benziyor; keza acının deneyimlenişiyle ilişkili beyinde bulunan biyokimyasallar da. Dolayısıyla onların da acıyı ve stresi aynı şekilde yaşadıklarından emin olmamamız için hiçbir sebep yok –burada yüzlerce hayvan türünden bahsediyorum. Ben de ahlaki bir açıdan şunu söylüyorum: bir köpek veya bir fil ya da bir kedinin X değerinde çektiği acı, yine X değerinde acı çeken bir insanınkinden daha önemsiz değildir. Dolayısıyla acı söz konusu olduğunda, hangi ırktan veya cinsiyetten olduğunuz nasıl bir fark yaratmıyorsa, hangi türden olduğunuzun da bir önemi olamaz. Çekilen acı aynı acı. O halde ahlaki açıdan hepimiz aynı saygıyı görmeyi hak ediyoruz. Kimileri insanın sözde daha zeki, daha dindar, daha bağımsız veya daha özerk olduğunu ileri sürerek, bu özelliklerin bizi üstün kıldığı iddiasında bulunuyorlar. Ben de bu abartılı ve sözde farkların, ahlaki açıdan bir anlam ifade etmediklerini ve asıl meseleyle hiçbir alakaları olmadığını savunuyorum. Tek bir gerçek var, o da hepimizin acı çekebilen varlıklar oluşumuz... Ahlaki bağlamda en önemli ölçüt zekâ değil, acı çekebiliyor olmaktır. Profesörlere daha zeki oldukları veya rahiplere daha dindar oldukları için imtiyaz tanımayız. Toplumumuz buna müsaade etmez. Peki o zaman türlerle ilişkimiz söz konusu olduğunda, neden sırf biraz daha zeki olduğumuz için kendimize ahlaki bir ayrıcalık tanıyor ve daha fazla hak bahşediyoruz? Bunun hiçbir mantıklı açıklaması yok. — Richard D. Ryder[32]
Hayvan hakları, insan türü kimliğine yapılmış bir taarruzdur. Bu taarruz; türcülük pusulasını paramparça ederek, dünyadaki yerini bulmak için kullandığı kozmolojik haritalarını sorgulamaya çağırır insanları. Hayvan hakları, insanların hayvanlar üzerindeki üstünlük iddialarından vazgeçmesini talep eder. İnsanlardan gücün sorumluluk gerektirdiğini, güçlü olmanın haklı olmak olmayabileceğini, ve geniş bir neokorteksin doğal dünyaya tecavüz edip onu yağmalamak için bir mazeret olmadığını idrak etmelerini ister. — Steve Best[33]
Kesmek için besi hayvanı yetiştiririz, ormanları yok ederiz; akarsu ve gölleri hiç balık yaşayamayacak kadar kirletiriz; spor olsun diye geyik, kürkü için leopar, gübre yapmak için balina öldürürüz; yunusları dev balık ağları içine hapsedip soluksuz bırakırız; fok yavrularını sopayla öldürürüz ve her gün bir canlı türünün soyunun tükenmesine sebep oluruz. Tüm bu hayvanlar ve bitkiler bizim kadar canlıdır. Sözümona korunan yaşam değil, insan yaşamıdır. — Carl Sagan[34]
Hayvan hakları modern insanlığın tertiplediği eşitlik, demokrasi ve haklar gibi en yüksek değerlerin geliştirilmesinde bir sonraki sahne. Kendimizi gezegene hükmeden yarı tanrılar olarak gören o sapkın kavramlarımızı, yaşayan büyük ilişkiler ağına ait ve bu ağ içerisinde birbirine bağımlı varlıklar olduğumuzu söyleyen daha alçakgönüllü ve bütüncü bir nosyonla değiştirmek zorundayız. Tahakkümcü ve türcü kimlikler bizi felaketler yokuşundan aşağıya doğru yuvarlıyor. Eğer insanlık ve yaşayan dünya, bir bütün olarak bir geleceğe sahipse, insanlar hayatın tümüne saygı duyan evrensel bir etik kavramını kucaklamak zorundalar. — Steve Best[33]
Veganlığı ciddiye alan kişilerden "Vegan Polis" diye bahsedenler türcüdür. Irk ya da toplumsal cinsiyet eşitliğini tutarlı olarak savunan kişilerden ya da homofobiye sıfır tolerans gösterenlerden asla bu şekilde bahsetmeyiz. Mevzu oldukça basit: Ya türcüsünüzdür ya da değilsinizdir. Eğer türcü değilseniz, vegan olur ve veganlığı ciddiye alırsınız -tıpkı ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve heteroseksizme karşı çıkarken olduğu gibi. — Gary L. Francione[35]
Bizler bu dünyanın canlılarıyla avcı insan elinde mızrağıyla ormana daldığından beri savaş halindeyiz. İnsan emperyalizmi hayvanları her yerde köleleştirdi, baskı altına altı, öldürdü, parçaladı. Etrafımızda canlılar için hazırlanmış köle kampları yer alıyor, endüstriyel çiftlikler ve dirikesim laboratuvarları, Dachau ve Buchenwald toplama kampları var her yanımızda. Hayvanları gıda için katlediyoruz, onları kendi keyfimiz için aptalca numaralar sergilemeleri için zorluyoruz, spor adına onları tüfeklerle vuruyor, kancalar takıyoruz. Hayvanların yuvası olan yabanı paramparça ettik. Türcülük cinsiyet ayrımcılığından bile daha derinlerimize kazınmış durumda, bu kadar derinlik yeter. — Ronnie Lee[8]
(...) Her sene et ihtiyacı için, 10 milyon hayvanı fabrikasyon çiftlik ortamında yetiştiriyoruz, ve de, riyakarca bir durum ki, bunu kendi kedi, köpek ve diğer evcil hayvanlarımız için düşünemeyiz bile. — Graham Hill[36]
Hayvanların sırf insan değiller diye ya da tam insan gibi değiller diye eşit bir tavıra lâyık görülmemesi, saygı görmemesi tür ayrımcılığıdır. Adalet hakkı anlamında hissetme yeteneği ve duyguları bulunan bütün canlılar eşittir. — Joan Dunayer[37]
İnsan üstünlüğü en az erkek üstünlüğü kadar yalandır. Goriller insanlardan daha güçlü ve bir o kadar da yumuşak huyludurlar; çitalar süratli ve zarif; yunuslar şen ve coşkundurlar. Mor ötesi ışığın farkına varan, açı ve mesafenin dansını eden arılar; sonsuz çeşitlikte tropik renkler içinde yüzerken eş zamanlı olarak ileriyi, yukarıyı, aşağıyı, ve arkayı gören balıklar; dünyanın manyetik alanını hisseden ve sürülerinin geri kalanıyla ritim halinde uçan yerkürenin üzerinde seyir halindeki kuşlar; on yıllar boyunca okyanusun engin genişliklerinde yaşayan deniz kaplumbağaları – onların bilgeliği ve vizyonu nedir? Diğer hayvanlar farklı bilgi tarzlarına sahiptir. — Joan Dunayer[38]
Köpek yemek tiksinti verici olsa da biz de yemek seçimlerimizde tutarlı olmalıyız. Köpeklerin bir kamyondaki küçük kafeslere sıkış tıkış doldurulması ile domuzların ve ineklerin kamyonlara doldurulması, ya da tavukları üreme kafeslerine tıkıştırılması arasında pek bir fark yok. Hepsini gözlerimle gördüm ve hepsi de gözlerimi yaşlarla dolduruyor. — Marc Bekoff[39]
Genelde olan şey şudur, belirli bir konuda diğer hayvanlardan daha iyi bir performans sergilediğimizde onlardan daha zeki ve akıllı olduğumuzu iddia ederiz ama eğer bizden daha iyi performans sergileyen onlarsa o zaman bu iddiayı nadiren dile getiririz. O halde bizim daha zeki olduğumuz sonucu her şekilde tür ayrımcısı bir içerik barındırır, bizim daha önemli ve değerli olduğumuzu iddia eder ve bu iddialar da hayvan istismarına giden yola sokar bizi. — Marc Bekoff[40]
Türcülüğün reddi, diğer önyargı biçimlerinin de reddedilmesi gereğini içerdiği için güçlüdür. Hayvan hakları savunucuları hayvanların sömürülmesine ahlaken yanlış olduğu için karşı çıkarlar. Çünkü hayvanların sömürülmesi, ahlakî cemaate ait olma kriterinin keyfî ve ahlakla ilgisiz bir biçimde belirlenmesine dayanır - tıpkı ırkçılık, cinsiyetçilik ya da homofobi gibi. — Gary L. Francione, Anna E. Charlton, Sue Coe [41]
Türcülük insandışı hayvanların iktisadî çıkar adına sömürülmesine göz yumar, tıpkı iktisadî adaletsizliğin işçi sınıfının sömürülmesine yol açması gibi. — Gary L. Francione, Anna E. Charlton, Sue Coe [41]
İnsanlar, yabansı bir alışkanlıkla, kendilerini korkutan hayvanların adını alırlar, kendilerine bağlı olan hayvanların adlarını hiç almazlar. Kendilerine kurt denmesinden hoşlanırlar da köpek denmesinden hoşlanmazlar. — Amin Maalouf
Eğer hayvan özgürlüğü hakkında ciddiysek, o zaman insan ve hayvan herkesin özgürlüğü için çalışmak zorundayız. Eğer feminizm konusunda ciddiysek, o zaman cinsiyet ayrımcılığını kınadığımız gibi tür ayrımcılığını da kınamak zorundayız. Başkaları baskı görürken hiç kimse özgür değildir. Ve eğer beraber çalışırsak, birbirinden farklı görünen mücadelelerin birbirine bağlı olduğunu anlarsak, işte o zaman, bir gün, özgür olabiliriz. — Pattrice Jones[42]
Hayvanların hakları olmadığı ve onlara davranışımızın ahlaken önemsiz olduğu iddiası Batı barbarlığının ve ilkelliğinin mükemmel bir örneğidir. Ahlakın yegane garantisi evrensel merhamettir. — Arthur Schopenhauer[43]
İnsan kendin hayvandan ayırmak için her zaman ve öncelikle zekâsıyla övündü mesela. Ya da “İnsan gülen hayvandır” diyerek kendisine çok özel ve naif payeler atfetti. Oysa insanı hayvandan farklı kılan hiç de bunlar değildi. İnsan ne kadar böbürlenirse böbürlensin, gülmeyi becermek ya da zekâsı onu özel kılmadı. Çünkü zekâsını türünü geliştirmeye değil, köleleştirmeye adadı. O yüzden dünya nüfusunun toplamıyla kıyaslandığında binde bir bile etmeyen küçücük bir kesim, dünyanın bütün zenginliklerinin yarısından fazlasını elinde tutarken, diğer binde 999, bir avuç efendiye kulluk etme yarışındalar. — Ertuğrul Mavioğlu[44]
Türcülük insanların merdivenin en üstünde yer aldığı bir düzende hayvanların hiyerarşik olarak “daha aşağıda” veya “daha yukarıda” tarzında sınıflandırılması sonucuna yol açar. Bu türcü bakış hem türler içi hem türler arası davranış varyasyonları göz ardı eder, böylece hiyerarşik türcülük tükenmek bilmeyen zararlara yol açmış olur, aynı zamanda kötü bir bilim örneğidir. — Marc Bekoff[45]
Ahlaksal ilerleme, bir grubun diğer bir grup üzerindeki tahakkümün meşrulaştırmaya çalışan kadim ataerkillik ve kralların ulvi haklarından Sosyal Darwinizm’e ve türcülüğe dek her türden mitin yapıbozumu ve gizlerini ortaya çıkarılması sürecinde meydana gelir. Ahlaksal ilerleme, hiyerarşik vizyonların eşitlikçi vizyonlarla yer değiştirmesi ve buna bağlı olarak daha geniş ve daha kapsamlı etik bir toplum oluşturulması dinamiğiyle gelişir. Siyahları, kadınları ve diğer dezavantajlı grupları ezmek için kullanılan mantıksız ve haksız akıl yürütmeleri idrak ederek, toplum, türcülüğün de bir başka temelsiz baskı ve ayrımcılık örneği olduğunu kavramaya başlıyor. — Steve Best[46]
İnsanbiçimci düşünce, tür ayrımcılığının kehâneti gibidir. İnsanmerkezci kuramsal bir pozisyon olan tür ayrımcılığı, değer yargılarımızı konumlandırdığımız bir ölçüttür. Plato’dan Heidegger’e dek temelde varoluşun doğası konusunda odaklanan (insana göre) ontoloji diğer canlıları ahlâki çemberimize dahil etmeye yönelik genel bir direnişten etkilenmiştir. Neden? Çünkü onların görünüşleri bizimden farklıdır. — Mira Fong[47]
Baconinsanın "doğa üzerinde sahip olduğu hakları" kullanmasından söz ediyordu. Aristoteles "doğanın tüm hayvanları insan için yarattığını" söylüyordu. Immanuel Kant’a göre "insan olmasaydı, yaratılmış her şey yaban kalır, bir hiç olur”du. Çok uzak olmayan bir geçmişte doğayı "fethetmek"ten ve uzaya "hâkim olmak"tan söz ediliyordu; sanki doğa ve kozmos, haklarından gelinmesi gereken düşmanlarmış gibi. Din adamları topluluğu da bu konuda önemli bir rol oynadı. Batı dünyasının dînlerine göre, insanlar nasıl Tanrıya boyun eğmek zorundaysa, doğadaki başka her varlık da insana boyun eğmek zorundaydı. (...)Descartes ve Bacon dinden çok etkilenmişlerdi. "Doğaya karşı biz" düşüncesi dinsel geleneklerimizden bize miras kalmıştır. Tekvin’de Tanrı insanlara “her canlı varlık üzerinde egemenlik” tanımış ve “her canavar”ın bizden “korkması” ve karşımızda “huşu duyması” buyurulmuştur. İnsanoğlu doğaya “boyun eğdirmeye” teşvik edilir ve “boyun eğdirme” ifadesi askeri anlamlar ima eden İbranice bir sözcükten çevrilmiştir. — Carl Sagan[34]
Doğal seçilim kuramı, insanların aslında hayvan olduğunu ve hayvanlar gibi aynı evrimsel dinamiklerine göre evrim geçirdiğini ortaya koydu. Darwin, insan ve insan türünden olmayan hayvanların aslında biçim değil derece anlamında birbirinden farklı olduğunu ortaya sürdü. Evrim biyolojide baskın paradigma olduysa bile, bilim adamları Darwin’in düşüncelerinin evrimsel süreklilikteki anlamlarını anlayamadılar. Darwin ‘İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi’ adlı eserinde bizimle hayvanlar arasındaki benzerliklerin altını çizdi; ama bilim adamları Darwin’in argümanını iğrenç buldular. Hayvanları maruz bıraktığı zulümde hiçbir sınır tanımayan bir araç olarak mekanikçilik, hayvan deneyleri yapanların geceleri rahat uyumalarını sağlayan en geçerli dünya görüşü olarak kabul gördü. — Steve Best[48]
↑ Darwin, Notebooks, pp. 228-9 - Notebook B 231-2. 56 For a further development of this argument, see T. Benton, Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Justice (London: Verso 1993)
↑ (Ann Druyan, Carl Sagan, "Shadows of Forgotten Ancestors")