Loading AI tools
1965-1989 arasında Romanya'da hüküm sürmüş devlet Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Romanya Sosyalist Cumhuriyeti (Rumence: Republica Socialistă România, RSR) 1947-1989 yılları arasında, Romanya'daki Marksist-Leninist tek parti rejimini tanımlar. Bu devlet, 1947'den 1965 yılına kadar Romanya Halk Cumhuriyeti (Republica Populară Romînă, RPR) olarak adlandırılmıştır. Ülke, anayasasında da belirtildiği üzere, Romanya Komünist Partisi yönetimi altında, Varşova Paktı üyesi, bir Doğu Bloku ülkesiydi.
Romanya Republica Socialistă România Romanya Sosyalist Cumhuriyeti | |||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1947-1989 | |||||||||||||||
Başkent | Bükreş | ||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Rumence (Resmi dil) Macarca, Çingenece | ||||||||||||||
Hükûmet | Üniter sosyalist totaliter tek parti rejimi | ||||||||||||||
Genel Sekreter | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Bakanlar Kurulu Başkanı | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Yasama organı | Büyük Millet Meclisi | ||||||||||||||
Tarihî dönem | Soğuk Savaş | ||||||||||||||
| |||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||
• Toplam | 238391 km2 | ||||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||||
• Sayılan | 23102000 | ||||||||||||||
Para birimi | Ley | ||||||||||||||
| |||||||||||||||
Günümüzdeki durumu | Romanya |
Coğrafi olarak; doğuda Karadeniz, kuzeydoğuda Sovyetler Birliği (Ukrayna ve Moldova SSC); kuzeyde Macaristan; batıda Yugoslavya ve nihayetinde güneyindeki Bulgaristan'la çevriliydi.
II. Dünya Savaşı'na Mihver Devletleri safında katılan Romanya, savaş kaybedilince Müttefiklerin üyesi Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. Geniş kitlelerin katılımıyla gerçekleşen komünizm yanlısı gösterilerden sonra ve Müttefik Kontrol Komisyonu'nun Sovyet üyesinin siyasi baskılarıyla, aralarında önceden yasa dışı ilan edilen Romanya Komünist Partisi üyelerinin de bulunduğu kişilerin olduğu, Sovyet yanlısı bir hükûmet 6 Mart 1945 tarihinde kuruldu. Komünist Parti üyeleri ve komünist sempatizanlar, eski yöneticilerin tamamını yavaş yavaş tasfiye ederek, iktidarın tamamını ele geçirdiler. Aralık 1947'de, Romanya Kralı I. Mihai tahttan indirildi ve Romanya Halk Cumhuriyeti ilan edildi.
İlk önce "SovRom" adı verilen, tüm vergilerden muaf Rumen-Sovyet şirketler kuruldu. Bu şirketler aracılığıyla, savaştan daha yeni mağlup çıkmış Romanya'nın belli başlı ekonomik kaynakları Sovyet kontrolüne geçmişti.[1] Ekonominin belini büken diğer bir kara delik de SSCB'ye ödenen savaş tazminatlarıydı. Böyle olmakla birlikte, 1950'lere gelindiğinde Romanya'nın komünist liderleri, halka daha fazla bağımsızlık sözleri vermeye başladılar. 1958'e gelindiğinde Tüm Sovyet askerler Romanya'dan çekilmişti.
Nicolae Ceaușescu 1965'te Komünist Parti Genel Sekreteri, 1967 yılında Devlet Konseyi Başkanı, 1974 yılında da yeni ihdas olunan Romanya Devlet Başkanlığı görevine seçildi. Ceaușescu'nun 1968 yılında Çekoslovakya'nın İşgali durumuna karşı takındığı muhalif tutum, o esnada ülkenin içinde bulunduğu kısa süreli siyasi rahatlama dönemi, Ceaușescu'nun hem yurt içinde, hem de Batı'daki, imajını olumlu yönde etkiliyordu. Dış borçlarla sağlanan hızlı ekonomik büyüme kademeli olarak azaldı ve büyüme yerini kemer sıkma politikalarına bıraktı. Bu süreç, Aralık 1989'da Romanya Devrimi ile, totaliter Ceaușescu rejiminin yıkılmasıyla son buldu.
Komünist Romanya'da, özellikle de 1950'li yıllarda Stalin döneminde, çok sayıda insan idam edilerek öldürüldü. Hapiste ya da gözaltında ölenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çoktu. 1945-1965 yılları arasında, yargılamalar neticesinde infaz edilenlerin sayısı 137 kişi idi.[2] Buna karşın, gözetim altındayken ölenlerin sayısının on binlerle,[3] hatta yüz binlerle ifade edildiği belirtilmektedir.[4][5] Bunun yanı sıra binlerce kişi çeşitli sebeplerle kovuşturmaya tabi tutuluyor, hapsediliyor ve ölüme varan işkencelere maruz kalıyorlardı.
Ana siyasi partilerin desteklediği Kral I. Mihai Ağustos 1944'te Ion Antonescu'yu devirdikten sonra, Romanya'yı Mihver Devletleri ittifakından koparıp, Müttefikler'in safına geçti. Taraf değiştirse de, Romanya'nın Almanlarla birlikte Sovyet işgaline katılmasından kaynaklanan, ülkesine yönelik husumeti gideremedi. Romanya kuvvetleri Sovyet komutasında çeşitli cephelerde tüm güçleriyle omuz omuza savaşmalarına rağmen, Sovyetler Birliği Romanya'yı düşmandan ele geçirilmiş topraklar olarak görüyordu.[6] Sovyet birlikleri, Rumen devletinin, Kuzey Transilvanya'nın güvenliğini ve istikrarını garanti edemeyeceği gerekçesi ile ülkede işgal güçleri olarak kalmaya devam ediyordu.
Yalta Konferansı'nda, Sovyetler Birliği'nin Romanya üzerindeki menfaat ve talepleri kabul edilmişti. Paris Barış Antlaşması neticesinde, Romanya müttefik bir devlet olarak kabul edilmediğinden, Kızıl Ordu Romanya topraklarında kalmaya devam edecekti. İlk başlarda, diğer tüm siyasi partiler gibi, Komünist Parti de, General Constantin Sănătescu yönetimindeki savaş hükûmetlerinde pek bir varlık gösteremedi. Nicolae Rădescu hükûmetinde varlıklarını biraz daha artırdılar. Mart 1945'te, Frontul Plugarilor (Sabancılar Cephesi) isimli sol eğilimli, komünistlerle sıkı iş birliği içinde olan çiftçi örgütünün lideri Dr. Petru Groza Başbakan olunca, komünistler ağırlıklarını iyice hissettirir oldular. Groza hükûmeti, kâğıt üzerinde çok geniş bir tabana yayılmıştı. Koalisyonda, Demir Muhafızlar Partisi dışında kalan hemen tüm büyük partiler yer almakla birlikte, komünistler tüm kilit bakanlıkları ve görevleri ele geçirmişti. Komünistlere verilmeyen görevler de, görünürde komünist olmayan yandaşlara bırakılmıştı.
Hükûmetin tutumundan ve siyasi duruşundan rahatsız olan Kral, Groza'yı istifaya zorlamak için, hükûmetin çıkardığı hiçbir kanunu onaylayarak yürürlüğe sokmayacağını duyurdu. Bunun üzerine Groza Kral Mihai'nin onayını almaya gerek duymadan yasaları uygulamaya sokmaya başladı. 8 Kasım 1945 tarihinde, Kral Mihai'nin isim gününde, Bükreş'teki Kraliyet Sarayı önünde toplanan, kraliyet yanlıları ve karşıtları arasında, polis ve askerlerin de dahil olduğu, onlarca kişinin öldüğü ve yaralandığı çatışmalar meydana geldi. Sovyet subaylar, polis ve askerin halk üzerine ateş açmasını engelledi ve olayları da Sovyet askerler bastırdı.[7]
Kralın karşı çıkmasına rağmen, Groza hükûmeti toprak reformu yaptı ve kadınlara oy hakkı tanıdı. Fakat bu hükûmet aynı zamanda, Romanya'ya Sovyet hakimiyetini de getirmişti. 19 Kasım 1946 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde, komünistlerin öncülük ettiği "Demokratik Partiler Bloku" oyların %84'lük kısmını elde etti. Bu seçimler; ülke çapındaki seçim yolsuzlukları, rakiplere gözdağı vermek için cinayete kadar varan eylemlerle birlikte anılacak, seçimlerin güvenilirliği üzerine ağır bir şaibe oluşacaktı.[8][9][10] Arşiv belgeleri de, seçim sonuçlarına müdahale edildiğini doğrulamaktaydı.[11]
Hükûmeti kurduktan sonra, Komünistler diğer merkez partileri siyasetten tasfiye etme eylemine girişti. Tasfiye eylemlerinin en dikkat çekeni, Ulusal Köylü Partisi ("Partidul Național Țărănesc") liderlerinin, 1947 yılından ABD yetkilileriyle gizlice görüştüklerinin ortaya çıkmasıyla, bu partinin "vatana ihanetle" suçlanması oldu. Partinin yöneticileri, göstermelik bir mahkemede yargılanarak hapse atıldılar. Diğer siyasi partiler ise, Komünist Parti ile birleşmeye zorlanarak, siyasi yaşamdan silinip gittiler. 1946 ve 1947 yılları boyunca, savaşta Mihver Devletleri'nin yanında alan hükûmetin destekçilerinden yüzlercesi, Holokost'a katılmak ve Sovyetler Birliği'ne saldırmaktan, savaş suçlusu ilan edilerek infaz edildiler. Ion Antonescu da 1 Haziran 1946'da idam edildi.
1947 yılına gelindiğinde, Romanya monarşiye sahip tek Doğu Bloku ülkesiydi. Aynı yılın 30 Aralık tarihinde, Kral Mihai Sinaia'daki sarayında iken, Groza ve Gheorghiu-Dej tarafından Bükreş'e çağrıldı. Kendi ağzından yazılmış ve önceden hazırlanmış bir istifa mektubu kendisine verilerek imzalaması istendi. Saray komünist destekçisi askerler tarafından kuşatılarak ve sarayın tüm iletişimi kesilerek, istifa mektubu zorla imzalatıldı. Saatler sonra Parlamento, monarşinin lağvedildiğini duyurarak Halk cumhuriyeti ilan etti. Komünistler, 1948 Şubat ayında, sosyal demokratların geriye kalanını, kendilerine katılmaya ve Romanya İşçi Partisi adıyla yeni bir oluşumda birleşmeye zorladı. Daha özgür düşünceye sahip az sayıdaki sosyal demokrat da parti dışına itildi ve kurulacak çatı partisinin ismi de Romanya Komünist Partisi olarak değişti. Komünist olmayan politikacılar; ya hapse atıldı, ya infaz edildi ya da sürgüne kaçmak zorunda kaldı.
1936 Sovyet Anayasası'nın neredeyse birebir kopyası olan 13 Nisan 1948 Anayasası ile Romanya resmen komünist rejime geçti. Yeni anayasa, "faşist ve antidemokratik herhangi bir girişimi" yasaklamaktaydı ki, bu komünistlerin hoşuna gitmeyecek herhangi bir partinin ya da siyasi oluşumun yasaklanacağı anlamına geliyordu. Toplu tutuklamalar ve infazlar, her türlü politik baskı, köylülere kolektivizasyon konusunda yapılan baskılar, özel mülklerin kamulaştırılması gibi uygulamalar, 1948 Anayasası'nda (ve daha sonraki 1952 ve 1965 Anayasalarında da belirtilen) yer alan temel hak ve ifade özgürlüklerin sözde kaldığının, bu hükümlerin, 42 yıllık komünist rejim süresince, ne mahkemeler ne de yöneticiler tarafından dikkate alınmadığının göstergesiydi. Tüm bu art arda yazılan anayasalarda "herkesin dini inancında serbest olduğu" yazılmaktaysa da, devlet, ateizmi destekleyen politikalar izliyor ve bu yönde baskı uygulamaya devam ediyordu. Dini kurumların etkinliği yok edilmiş, ibadet mabetlerle sınırlanmış, görünür alanlarda dini gösteriler yapmak yasaklanmıştı. Ruhbanların toplum üzerindeki etkisini azaltmak amacıyla, 1948'de, kiliseye ait, okullar da dahil, tüm mal varlıklarının kamulaştırılması kararı alındı.[12] Ayrıca Romanya Yunan Katolik Kilisesi'nin faaliyetleri yasaklandı ve Rumen Ortodoks Kilisesi ile birleştirildiği ilan edildi.[13]
İlk yıllar yeni rejimden kaynaklanan değişikliklerle ve iktidarı ele geçirmek için mücadele kliklerin savaşı neticesinde sayısız tutuklama olaylarıyla geçti. Romanya'da üretilen emtianın nominal fiyatlarla SSCB'ye ihracına izin veren SovRom anlaşması, ülke ekonomisini zaafa uğratıyordu. 11 Haziran 1948 tarihinde, tüm bankalar ve büyük işletmeler millileştirildi.
Komünist üst yönetime hakim olan, hepsi de Stalinci, politik ve felsefi derinlikten ziyade, kişisel özellikler tarafından belirlenmiş üç farklı önemli hizip bulunmaktaydı:
"Muskovitler (yabancılar) Fraksiyonu" olarak adlandırılan Pauker ve arkadaşları, soldan sağa sapma göstermekle suçlanıyorlardı. Örneğin bu grup, başlangıçta kırsal burjuvaziyi tasfiye etmek yerine, onlarla iş birliği yapmış, ancak çok daha sonra bu tutumunu değiştirmişti.
Tüm bu hizipleşme, Joseph Stalin'in desteğini alan Gheorghiu-Dej'in "Hapishane Komünistleri"' grubunun oldu. Pauker, diğer 192,000 parti üyesi ile birlikte tasfiyeye uğrarken, Pătrășcanu göstermelik bir yargılamadan sonra idam edildi.
Gheorghiu-Dej, inançlı bir Stalinist idi ve 1953'te Joseph Stalin'in ölümünden sonra, Nikita Kruşçev'in başa geçmesiyle başlayan reformlardan hoşnut değildi. Comecon'un Romanya'yı, Doğu Bloku'nun "ekmek sepeti" haline getirme planlarına karşı da karşı çıkıyordu. Ağır sanayiye ve enerji üretimine dayanan bir ekonomik plan sürdürmeye çalışıyordu. Çalışma kamplarını kapattı, Tuna-Karadeniz Kanalı Projesi'nden vazgeçti, karne sistemini kaldırdı ve işçi ücretlerini artırdı. Ayrıca, tarihsel olarak Romanya'nın bir parçası olarak addedilen toprakların, Moldova SSC olarak Sovyet Birliği'ne bağlı olması, halk arasında hoşnutsuzlukla karşılanıyordu. Tüm bu faktörlerin birleşmesiyle, Gheorghiu-Dej önderliğindeki Romanya, görece olarak daha bağımsız ve milliyetçi çizgiye kaydı.
Stalinizm ile özdeşleşen Gheorghiu-Dej, daha liberal bir Sovyet yönetiminin onun otoritesini sarsacağına inanıyordu. Pozisyonunu sağlamlaştırma amacıyla, siyasi ve ekonomik sistemi ne olursa olsun, Romanya'nın içişlerine müdahale etmeyen herhangi bir devletle karşılıklı eşitlik ilkeleri içinde ilişki kurmaya hazırdı. İzlediği bu politika, Self determinasyon ilkesini savunan ve, Sovyet hegemonyasına karşı çıkan Çin ile ilişkilerini güçlendirmesini sağladı.
Gheorghiu-Dej, 1954 yılında Parti Genel Sekreterliği görevinden istifa etti, fakat Başbakanlık görevine devam etti. Gheorghiu-Dej bu görevi iade alıncaya kadar aralarında Nicolae Ceaușescu'nun da olduğu dört kişilik bir ekip Parti Sekreterliği görevini bir yıl boyunca ortaklaşa sürdürdü. Uluslararası alanda takip ettiği politikalara rağmen, Romanya 1955 yılında Varşova Paktı'na üye oldu. Bu da Rumen ordusunun bir bölümünün, Sovyet askeri mekanizmasının emrine verilmesini gerektiriyordu. Romanya, daha sonrasında Varşova Paktı'na ait askeri tatbikatların kendi topraklarında yapılmasına izin vermeyerek, başka ülkelerde yapılan tatbikatlara katılımında da sınırlamalar getirecekti.
Sovyetler Birliği Başbakanı Nikita Khrushchev, 1956 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi'nde yaptığı ve sonrasında "Gizli söylev" olarak anılacak, Stalin dönemini sert bir dille eleştiren konuşmasını yaptı. Gheorghiu-Dej ve Romanya İşçi Partisi (Partidul Muncitoresc Român, PMR) yönetimi de destalinizasyon sürecine kendi ülkelerinde destek oldular. Gheorghiu-Dej, komünist rejimin geçmişteki aşırılıkları konusunda, Pauker, Luca ve Georgescu'yu suçlayarak, onları günah keçisi yaptı. Hatta Stalinci unsurları, 1953'te Stalin henüz hayattayken tasfiye etmeye başladığını iddia etti. Kolektivizasyon işlemleri esnasında uygulanan şiddet ve baskı, büyük olasılıkla bizzat Gheorghui-Dej tarafından emredilmişti, öyle olmasa bile bu işlemi yürütenlere göz yuman da oydu. Gerçekte köylülere uygulanan baskıyı, çekirdek yönetim kadroda, yüksek sesle eleştiren Pauker idi. Zaten ona yöneltilen bu suçlamanın yersiz olduğu, baskıcı uygulamaların onun görevden alınmasından sonra da devam etmesinden anlaşılmaktaydı.
1956'da, Polonyalı komünist yöneticiler, Sovyetler Birliği'nin talep ettiği, daha uyumlu bir politbüro oluşturulması talebini kendi içişlerine müdahale sayarak, askeri tehditlere rağmen bu talebe karşı çıktılar. Bundan birkaç hafta sonra, bir halk ayaklanması ile Macaristan Komünist Partisi neredeyse alaşağı oluyordu. Polonya'nın bu meydan okuyuşu ve Macaristan'daki ayaklanmalar, Romanya'daki işçi ve öğrencilere de ilham kaynağı oldu. Sokağa dökülen halk, daha fazla özgürlük, daha iyi yaşam koşulları ve Sovyet hakimiyetinin sonlanması yönündeki taleplerini dile getiriyorlardı. Macaristan'daki isyanın kendi ülkesine sıçraması endişesiyle, Gheorghiu-Dej bir dizi sıkı tedbirler aldı. Bu tedbirlere muhalifleri, özellikle de Macar asıllı olanları, hapse atmak da dahildi. Ayrıca olası bir tehdide karşı acil müdahale amacıyla, ülkedeki Sovyet askeri varlığını, özellikle de Macaristan sınırında olanakları, artırdı. Romanya'daki ayaklanmalar kolaylıkla bastırıldıysa da, Macaristan'daki ayaklanmalar, ancak kanlı bir Sovyet askeri müdahalesi ile kontrol altına alındı.
1956 Devrimi'nden sonra, Gheorghiu-Dej Macaristan'ın Sovyetler Birliği tarafından göreve getirilen yeni lideri János Kádár ile yakın ilişkiler geliştirdi. Romanya, Macaristan'ın Devrimden önceki Başbakanı Imre Nagy'ı gözaltına alırak, Bükreş'in kuzeyindeki Snagov'da hapsetti. Sovyet ve Rumen yetkililer arasında süren bir dizi görüşme neticesinde, Nagy, yargılanmak üzere (yargılama sonrası idam edildi) Budapeşte'ye iade edildi. Rumen yetkililer Transylvania'da Cluj'da bulunan, Macarca eğitim veren Bólyai Üniversitesi'ni Rumen üniversiteleriyle birleştirerek varlığına son verdi. Ayrıca Macarca eğitim veren orta dereceli okulları, Rumence eğitim veren okullara dönüştürdüler. Gheorghiu-Dej, Macarların Transilvanya'yı işgal edeceği endişesini taşıyordu. Bir yandan Romanya Macarlarının kurduğu Romanya Macarları Demokratik İttifakı adlı örgüt liderlerini tutuklarken diğer yandan SSCB baskısıyla Sekelistan'da, Macar Özerk Bölgesi adıyla bir bölge kurulmasına izin vermek zorunda kalıyordu.
Halkın artan hoşnutsuzluğunu gidermek amacıyla, Romanya hükûmeti ağır sanayi yatırımlarında kısıntıya giderek, tüketim malları üretimini artırdı. Ekonominin tek merkezden yönetilmesi fikrinden vazgeçilmiş, işçi ücretlerini arttırmış ve işçileri teşvik edici yöntemler geliştirilmiş ve onların örgütlenebilmelerinin önü açılmıştı. Küçük çiftçilere belli ürünleri üretmesi konusunda yapılan kısıtlamalar kaldırılmakla birlikte, 1950'li yılların ortasında, öncekiler kadar zalim yöntemler yardımıyla olmasa da, kolektivizasyon işlemlerine hız verilmişti. Yetkililer, 1962 yılında kolektivizasyonun tamamlandığını bildirdikleri zaman, kolektifler ve devlet kontrolündeki tarımsal alanlar, ekilebilir-dikilebilir alanların %77'lik kısmını oluşturuyordu.
Gheorghiu-Dej's partiyi Stalincilerden temizlediğini söylese de, 1944-1953 yılları arasındaki faaliyetleri yüzünden, bu konuda şüpheleri üzerinde taşımaya devam edecekti. 1956 yılı Mart ayında Romanya Komünist Partisi Genel Kurulunda, ikisi de Başbakan yardımcısı ve Politbüro üyesi olan Miron Constantinescu ve Iosif Chișinevschi Gheorghiu-Dej'i açıkça eleştirdiler. Kruşçev tipi liberalizasyonu savunan ve Moskova ile iyi ilişkilere sahip Constantinescu, Gheorghiu-Dej için başlıca tehlikeydi. Ancak 1957 yılında Constantinescu ve Chișinevschi Stalinci oldukları ve Pauker ile işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Komünist Parti'den tasfiye edildiler. Artık Gheorghiu-Dej'in liderliğini tehdit edebilecek kimse kalmamıştı. Constantinescu'nun yerine de Nikolay Çavuşesku çekirdek kadroya dahil edildi.
Komünist rejim güçlendikçe, tutuklananların sayısı da artıyordu. Tutuklananlar arasında toplumun tüm katmanlarından insanlar bulunuyordu. Ama özellikle; savaş öncesi elitler, entelektüeller, ruhban sınıfından insanlar, eski politikacılar, eğitimciler, aralarında sol görüşlülerin de olduğu eski politikacılar, kısaca anti komünist muhalefet yapma kapasitesine sahip aydınlar, hedef alınıyordu.
Toplu tutuklamalar ve muhalif avı sonucu, mevcut hapishanelerde yer kalmadı. Bu yüzden SSCB'deki gulag benzeri çalışma kampları sistemi devreye sokuldu. Bunun yanında, yüz yıllık bir hayal olan Tuna-Karadeniz Kanalı projesinin, hayata geçirilmek istenmesi, çalışma kamplarının bir diğer bahanesiydi ki kanal inşası sırasında birçok mahkûm yaşamını yitirecekti. Sighet, Gherla, Pitești ve Aiud gibi ünlü hapishanelerin yanı sıra çalışma kamplarının çoğu Tuna Deltası'na inşa edilmişti.
Doğu Avrupa tarihinin en kötü ve en bilinen beyin yıkama olaylarından birisi Romanya'da, Bükreş'e 120 km uzaklıkta bulunan Piteşti Hapishanesi'nde yaşanmıştı. Bu hapishane bugün bile, burada 1949-1952 yılları arasında yürütülen ve ‘Piteşti deneyimi’ veya ‘Piteşti fenomeni’ olarak adlandırılan uygulamalar nedeniyle, hala dehşetle anılmaktadır. Hapishanede rejim düşmanı olarak adlandırılan kişilerin yeniden eğitimi hedeflenmekteydi. Tutuklulara psikolojik ve fiziksel işkenceler yapılıyor, insanlıktan uzak, küçük düşürücü aşağılayıcı eylemlere tabi tutuluyorlardı. Sözde "eğitim" uygulamaları neticesinde onlarca kişi yaşamını yitirdi. Burada "yeniden eğitilmiş" bazı tutuklular sonradan bizzat birer işkenceci haline getirilmişlerdi. Buradan kurtulanların bir kısmı sonradan ya akıl hastanesine kapatıldı yahut intihar etti.[14]
Komünist rejim, güneybatı Transilvanya'da Banat'ta yaşayan köylülerin, 18 Haziran 1951'den başlamak üzere, Yugoslavya sınırı yakınında bulunan Bărăgan Bölgesine sürgün edilmelerine karar verdi. Yaklaşık 45,000 kişi zorla yerlerinden edilerek Bărăgan Ovası'nda iskan edildi. Bu eylemle hükûmetin bir amacı Tito'nun Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'ne karşı bir güvenlik çemberi oluşturmak iken, bir diğer amacı da geri kalan köylüleri tarım kolektiflerine katılmaya zorlamak için yıldırıcı bir taktik olarak kullanmaktı. Mecburi iskana tabi tutulan köylüler Bărăgan'da 5 yıl yaşamak zorunda kaldı.
Rejim karşıtlarının bir kısmı, 10-40 kişilik antikomünist partizan çeteler kurarak, silahlı direnişe başlamıştı. Aralarında Elisabeta Rizea ve Gheorghe Arsenescu gibi ünlü çetecilerin bulunduğu gruplar, polis karakollarına saldırıyor ve çeşitli sabotaj eylemleri yapıyordu. Çok sayıda askerin katıldığı operasyonlara ve gizli polis teşkilatının (Securitate) atüm gayretine rağmen, silahlı çeteler 1960'ların başına kadar dağlarda varlık gösterdi. Hatta önde gelen partizan önderlerden biri ancak 1974 yılında ele geçirilebildi.
Rejim karşıtı, şiddet içermeyen antikomünist direniş eylemlerinden birisi de 1956 Bükreş öğrenci hareketleriydi,ki etkileri tüm Doğu Bloku ülkelerinde hissedilmişti. Bazı üniversitelerde başlayan eylemler, sayısız tutuklama ve okuldan atılmalarla sonuçlandı. Eylemlerin en büyük ve organize olanı Timișoara'daki idi ve olayların sonunda 3000 kişi tutuklanmıştı.[15] Bükreş ve Cluj'da, Macaristan'da devam eden antikomünist hareketle iş birliği sağlayarak, bu hareketleri koordine edebilmek amacıyla gruplar kuruldu. Hükûmetin buna tepkisi sert ve gecikmesiz oldu. Bazı öğrenciler tutuklanarak okuldan götürülürken, bazıları okuldan atıldı. Kimi öğretim görevlilerinin işine son verildi. Öğrenci faaliyetlerini zapturapta almak amacıyla yeni dernekler oluşturuldu.
Komünist Romanya'da, büyük çoğunluğu Gheorghiu-Dej yönetimi sırasında, gerek kolektivizasyon çalışmaları sırasında, gerekse de süren baskı ve işkenceler neticesinde on binlerce insan yaşamını yitirmişti.[16][17]
Gheorghiu-Dej 1965 yılında, Moskova'da tedavi görmekteyken öldü. Ölümüyle başlayan iktidar mücadelesini, önceleri pek de tanınmayan ve ön planda bulunmayan, Nicolae Ceaușescu kazandı. SSCB'de reformist bir süreç devam ederken, Gheorghiu-Dej oldukça Stalinci bir çizgide durmakta iken, Cevușesku başlangıçta reformist bir görünüm arz ediyordu.
Gheorghiu-Dej iktidarının son iki senesinde, Sovyet–Çin anlaşmazlığından istifade ederek, Sovyet hegemonyasına karşı çıkmıştı. Gheorghiu-Dej'in, Maurer gibi yandaşlarının da desteğini alan Çavuşeski, Dej ile aynı popüler politikayı sürdürdü. Batı ülkelerinin de aralarında olduğu birçok ülkeyle, Romanya'nın çıkarına görülen ilişkiler geliştirdi. 1950'lere damgasını vuran ve tüm ülkede hakim olan SSCB'nin kültürel etkisinden (özellikle Rus) çıkıldı. Batı medyasının ülkeye girmesine izin verildi.[18]
21 Ağustos 1965 tarihinde, Cekoslavakya örneğinde olduğu gibi, ülkenin adı "Romanya Sosyalist Cumhuriyeti" (Republica Socialistă România-RSR), partinin adı da Partidul Communist Român, PCR; Romanya Komünist Partisi olarak değiştirildi.
İktidarının ilk yıllarında, Çavuşesku, hem ülke içinde hem de dışında, gerçekten popüler bir liderdi. Tarım ürünleri bollaşmış, değişik tüketim malları tekrar görünür olmuş, kültürel bir rahatlama dönemi başlamış ve Batı için esas önemlisi, Çavuşesku 1968 Çekoslovakya İşgali'ne açıkça karşı çıkıyordu. Ülke içindeki popülerliğinin azalmaya başladığı dönemde, Batılı ülke ve örgütlerle (IMF ve Dünya Bankası gibi) ilişkilerini geliştiriyordu. Bu da onun izlediği bağımsız dış politikanın sonucuydu. Çavuşesku yönetimindeki Romanya, Sovyetler Birliği'nin çeşitli nedenlerle ilişkilerinin bozuk olduğu, Batı Almanya, İsrail, Çin, Arnavutluk, Pinochet'nin Şili'si gibi ülkelerle olan diplomatik ilişkilerini güçlendirdi.
Ülkede doğum oranının düşüklüğü sebebiyle, Çavuşesku agresif bir doğum yanlısı kampanya başlattı. Doğum kontrolü ve kürtaj yasaklandı.Kadınlara rutin hamilelik testleri uygulanmaya başlandı. Çocuk sahibi olmayan ailelere ilave vergiler uygulandı ve bu ailelere ayrımcılık uygulandı. Çok daha sonra, 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün ve Children of the Decree gibi bu dönemle ilgili filmler ve belgeseller yapılacaktı. Nüfustaki azalmaya karşı, Romanya Komünist Partisi toplam nüfusu 23 milyon kişiden 30 milyon kişiye çıkartma kararı aldı ve bunu sağlamak için, 1966 yılında 770 Sayılı Kararı yürürlüğe soktu.[19]
Doğum yanlısı politikalar bir dereceye kadar başarı sağladı. 1960'ların sonunda doğum patlaması yaşandı. 1967-1968 yıllarında dünyaya gelen nesil, Romanya tarihindeki en kalabalık kuşaktı. Doğum oranları bir müddet yükselmeye devam ettiyse de, bu oran daha sonra, yasa dışı kürtaj olaylarının artmasıyla epey azalacaktı.[20][21] Çavuşesku'nun politikaları yüzünden, yasa dışı kürtaj işlemleri esnasında 9,000'den fazla kadın yaşamını yitirdi.[22] Çocuklarına yeterli bakımı sağlayamayacağını düşünen aileler, çocuklarını yetimhanelere terk ediyorlardı. 1990'larda bu yetimhanelerin çoğu kapanınca, çocuklar kendilerini sokakta buldu. Çavușesku'nun izlediği doğum yanlısı politikalar sonucu dünyaya gelen kuşak, ironik bir şekilde, Çavuşesku'nun devrilip, onun idamla sonuçlanacak yargılamasının kapısını açacak Romanya Devrimi'nde başı çeken kuşaktı.[23]
Gizli polis Securitate'ın özel yaşamı ihlal eden uygulamaları, sansür ve zorunlu iskan gibi uygulamalar, 1950'lerdeki benzerleri gibi çok ağır olmasa da, diğer insan hakkı ihlallerinin başlıcalarıydı.
Çavuşesku döneminde, İsrail ve Batı Almanya ile gizli bir ticaret de yürütülmekteydi ki, Romanya devleti, Alman veya İsrail kökenli olduğunu kanıtlayan Romanya vatandaşlarının, bu ülkelerin ödediği para karşılığında, bu iki ülkeye gitmelerine izin verilmekteydi.
Çavuşesku da, Gheorghiu-Dej'in izlediği sanayileşme politikalarını sürdürdü. Ekonomik olarak büyük gelişme kaydedildi. 1951'den 1974'e kadar geçen dönemde, Romanya'nın bürüt sanayi mamulleri üretimi yıllık ortalama %13 oranında arttı. Makine ve alet üretimi, traktör ve otomotiv sektörü, büyük tonajlı gemi üretimi, dizel elektrikli lokomotif üretimi, elektronik ve petrokimya endüstrisi gibi alanlarda büyük yatırımlar yapıldı. Romanya, dış ticaret alanında, makine, tüketim malları, kimyasal maddeler, tarım ve petrol ihraç eden bir ülkeydi.
1970'lerin ortalarından önce Bükreş, çoğu diğer şehirler gibi kentsel gelişime tabi tutularak, özellikle güney, doğu ve batı yönünde büyütüldü. Şehrin dış eteklerine doğru, bazıları önemli şehir planlaması örneklerinden olan, Drumul Taberei, Berceni, Titan veya Giurgiului gibi, yüksek nüfus yoğunluklu yurt bölgeleri inşa edildi. 1960 ve 70'ler boyunca yapılan koruma planları, Çavuşesku'nun Kuzey Kore ve Çin ziyaretinden sonra uygulamaya koyduğu ve Küçük Kültür Devrimi ("Mica revoluție culturală") adını verdiği reform hareketi ile son buldu. Bunu da Temmuz Tezleri adıyla anılan konuşmasında duyurmuştu. 1970'lerin sonuna doğru Bükreş metrosu inşaatına başlandı. İki yıl içinde projenin 10 km'lik kısmı tamamlandı. Sonraki iki yıl içinde de 9 km uzunluğunda tüneller kullanıma alınmıştı. 17 Ağustos 198 tarihine gelindiğinde 9, 49.01 km'lik metro sistemi, 34 istasyonda hizmet vermekteydi.
1977 yılında meydana gelen depremde başkent Bükreş'te pek çok bina yıkılmış, birçoğu da kullanılamaz hale gelmişti. Depremden etkilenen, tarihsel öneme sahip anıtların ve birçok mimari başyapıt sayılan eserlerin yıkılarak yeniden inşa edilmesini sağlayan uygun bir ortam oluşmuştu. Bu binalar arasında; Vǎcǎrești Manastırı (1722), "Sfânta Vineri" (1645) ve "Enei" (1611) Kiliseleri, Cotroceni (1679) ve Pantelimon (1750) Manastırları ve art deco tarzda yapılmış "Cumhuriyet Stadyumu" (ANEF Stadium, 1926) da bulunmaktaydı. Sistemizasyon evraklarına göre, Romanya'nın en ünlü mimarı Ion Mincu tarafından yapılan Adalet Sarayı'nın bile 1990'larda yıkılması planlanmıştı. Uygulanan bir diğer taktik de, hasar görmüş binaları kendi haline bırakarak, yıkılmaya ve çürümeye terk etmekti. Dolayısıyla, depremden sonra oluşturulan proje, yıkılan binaların yeniden inşa edilmesi değil, bu binaların tamamen yıkılarak yerlerine yenisinin yapılması şeklindeydi. 1990 yılında Mimarlar Birliği tarafından yapılan incelemede, 77'si yüksek mimari öneme sahip ve çoğunluğu iyi durumda olan, 2000'den fazla binanın yıkıldığı bildirildi. Hatta Romanya Mimari Miras Listesinde bulunan Gara de Nord (şehrin ana tren garı) yıkılarak, yerine 1992 yılında yenisi yapıldı.
Tüm bunlara rağmen, hatta kafalarda pek çok kuşkuya yol açan, HIV virüsü bulaşmış yetim çocukların tedavisi sorununa rağmen,[24] Romanya oldukça iyi bir eğitim ve okul sistemine sahipti. Ayrıca, Çavuşesku'nun tüm projeleri başarısız değildi. Ülkeye oldukça etkin bir enerji üretim ve iletim sistemi bıraktı. Bükreş Metrosu da onun eseriydi. Ayrıca vatandaşları için, tüm büyük şehirlerde yaşanabilir modern apartman daireleri inşa ettirdi.
Romanya uzun süre ekonomik gelişimini sürdürdü. Üretimdeki artış, halkın yaşam standartlarının yükselmesine yol açıyordu. 1950'den 1980'lerin ortasına kadar, ortalama net ücretler ortalama sekiz kat arttı. Tüketim fonlarındaki artış 22 kat idi. Büyük bir konut ve inşa (kültürel binalar dahil) projesi yürütülüyordu. Ülke nüfusunun %80'i bu dönemde yapılan yeni apartmanlara taşınmıştı.[25]
Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, 1981'de Romanya'da hayat standartları Avrupa ülkeleri arasında en düşük olanlardan birisiydi. Halk, gösteri ve ayaklanmalarla bu durum karşısındaki hoşnutsuzluğunu gösteriyordu. Hatta Ekim ayında Transilvanya üzerinde uçan Çavuşesku'nun içinde bulunduğu helikopter, kızgın göstericiler tarafından taş yağmuruna tutulmuştu. Batı ülkelerinden alınan dış borçları ödeyebilmek amacıyla, aralarında karne sisteminin bulunduğu bir dizi ekonomik kemer sıkma politikalarına başvuruldu. Yiyecek karneye bağlandı, düzenli enerji ve elektrik kesintileri uygulanmaya başlandı. İnsanlar ısınmak için gaz ve kömür sobalarına dönmek zorunda kalmışlardı.
Gıda maddelerinde uygulanmaya başlayan karne sistemi neticesinde, Komünist Parti, insanlara aldıkları gıdadaki kalori oranının %25 azaltarak nasıl beslenmeleri gerektiği konusunda bir beslenme rehberi bile yayınladı. Ortalama gelire sahip bir Rumen için gıda kıtlığı ve açlık söz konusuydu. 1984'e gelindiğinde, yüksek tahıl rekoltesine ve gıda maddeleri üretimindeki artışa rağmen, çok geniş çaplı bir karne sistemi hayata geçirildi. Devlet bu kısıntıları "Rasyonel beslenme" ve Obeziteye karşı mücadele" kisvesi ile kitlelere kabul ettirmeye çalışıyordu. En fazla ulaşılabilen mallar, ihracat fazlası ürünlerdi. Zira ülke üretiminin büyük kısmı, rayiç bedelinin altında olsa da ihraç edilmekteydi. Zira dış borçları ödeyebilmek ve ağır sanayi hamlesini sürdürmek için, neredeyse tüm ekonomik amaç döviz elde etmek haline gelmişti.
Tarımda makineleşme ve gübre kullanımı ile, tarımsal üretim miktarı artmıştı. 1950'de kişi başına hububat üretimi 300 kg iken, 1982'ye gelindiğinde bu rakam 1 tona ulaşmıştı.[25] 1980'lerin sonunda, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu Romanya'yı; ortalama 71 yıl yaşam ortalaması, %96 okur-yazarlık oranı ve 3000 $ kişi başı yıllık gelirle, yüksek insani gelişim noktasında görüyordu.[26]
Romanya'nın devasa rafineri kapasitesine rağmen, üretimdeki sert düşüşe paralel, petrol ürünleri, 1985 yılında sıkı bir karne sistemine bağlandı. Pazar günleri sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başladı. Otobüsler yakıt olarak yanıcı metan gazı kullanmaya başladı (halk otobüsleri şaka yollu "bomba" olarak adlandırıyordu); taksiler araçlarını benzin ya da mazot yerine, yanıcı metanol kullanacak hale getiriyorlardı. Ağır sanayi şirketlerinin enerji ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla, her ailenin elektrik kullanımı aylık 20 kWh ile sınırlandırıldı. Bu miktarın üzerindeki kullanımlar ağır biçimde vergilendiriliyordu. Her beş sokak lambasından biri yanıyordu. Ancak tek bir televizyon kanalı, günde ancak iki saat yayın yapabiliyordu.
Sistemizasyon (Rumence: Sistematizarea), Çavuşesku döneminde uygulamaya konulan şehir planlama yöntemidir. Çavuşesku 1971 yılında Kuzey Kore'ye yaptığı ziyarette, bu ülkenin ideolojisinden etkilenerek, ülkesine döndükten sonra büyük bir kampanya başlattı.
1974'ten başlayarak "sistemizasyon" hareketine başlandı. Mevcut köy, kasaba ve şehirler, kısmen ya da tamamen yıkılarak yeniden inşa ediliyordu. Amaç Rumen toplumunu "çok yönlü gelişmiş bir sosyalist toplum" haline getirmekti. Bu politika blocuri adı verilen, yüksek yoğunluklu toplu konut projelerini de kapsıyordu.
1980'lerde, Çavuşesku kendisi için devasa bir saray inşaatı başlattı. Sarayın etrafına aynı görkem ve büyüklükte Centrul Civic adında bir meydan inşa edildi. Tüm bunların inşası için, 1980'lerde, 8 km2'lik tarihi merkezde, aralarında kiliseler, manastırlar, sinagoglar ve bir art deco stadyumun da bulunduğu onlarca bina yerle bir edildi. Parlamento Sarayı ve Sivil Meydan, sistemizasyon işleminin adeta birer canlı tezahürü idiler.
Toplum üzerindeki baskı ve kontrol günden güne artıyordu. Telefon dinlemeleri artmış, Securitate daha fazla eleman istihdam etmeye başlamış, sansür şiddetlenmiş, toplumun geniş kesimi fişlemeye tabi tutulmuştu. Yapılan bir araştırmaya göre, 1989 yılına gelindiğinde, her üç kişiden biri gizli polis teşkilatının muhbiri haline gelmişti. Ülkenin içinde bulunduğu bu ağır koşullar yüzünden, Romanya'yı ziyaret eden turist sayısı %75 oranında azaldı. Romanya'ya seyahat düzenleyen üç büyük tur şirketi, 1987'de ülkeyi terk etti. Çavuşesku putlaştırılıyor, tüm cadde ve kamu binalarına resmi asılıyordu.
1988'de SSCB'de perestroyka ve glasnost politikaları etkiliydi. Çin'de devam eden bir ekonomik reform süreci vardı. Romanya'nın Stalinist sosyopolitik sistemi sıra dışı bir hale gelmişti. Mevcut rejimin tüm çabası ülkeyi dış dünyadan izole ederek, halkı dış dünyada olup bitenlerden uzak tutmaktı. Çavuşesku'nun Sovyet karşıtı duruşu sebebiyle, Batı, onun insan hakları konusundaki kötü karnesini görmezden gelmeye razıyken, Soğuk Savaş rüzgarları dinmeye başlamışken, bunun da artık çok önemi kalmamıştı. ABD ve Batılı müttefiklerinin Romanya'ya yönelik eleştirileri artmaya başladı. Tüm suçlama ve eleştiriler "yabancıların ülkemize müdahale çabaları" söylemiyle geçiştirilmeye çalışılıyordu.
Aralık 1989'daki "Devrim" ile sona erecek çöküş süreci, Braşov'da başladı. 15 Kasım 1987 tarihindeki isyan, Romanya'da komünizmin çöküşünün ilk habercisiydi.[27]
İsyan Braşov'daki kamyon fabrikasında başladı. 14 Kasım gece vardiyası esnasında başlayan grev, işçilerin ertesi sabah şehir merkezindeki Komünist Parti binası önüne yürümeleriyle devam etti. Kalabalık, ilk başta ücret taleplerini yüksek sesle dile getiren kalabalığın bağırışları, bir müddet sonra komünizm ve Çavuşesku karşıtı sloganlara dönüşmüştü. Halkın katılımıyla daha da büyüyen isyanı ve sendikaların tutumunu, Çavuşesku rejimi yanlış değerlendirecek bu olayları doğru analiz edemeyecekti.
Komünist Parti içinde önde gelen muhaliflerden bir kısmı, 1989 Mart ayında, Çavuşesku ve onun ekonomik politikalarını eleştiren bir mektup yayınladılar. Ancak bundan kısa bir süre sonra Çavuşesku çok önemli siyasi başarılar elde etti: Romanya, Çavuşesku'nun bile öngördüğü süreden önce, 11 milyar US$ civarındaki dış borcunu kapattı. Komünist Parti'nin 14 Kasım tarihindeki XIV. Kongresinde Çavuşesku yeniden Genel Sekreter olarak seçildi
Parti kongresinden önce, Kaloşvar ve Bükreşli öğrenciler, 11 Kasım 1989 tarihinde, başkentin Brezoianu Caddesi ve Kogalniceanu Bulvarı'nda, ellerinde taşıdıkları, reform taleplerini ve hükûmet karşıtı sloganları içeren pankart ve dövizlerle toplandılar. Gösterilerden sonra öğrencilerin bir kısmı tutuklanarak, sosyalist toplum düzenine karşı propaganda yapmakla suçlandılar. Öğrenciler 22 Aralık 1989 tarihinde serbest bırakıldı. Toplumun değişik kesimlerinden, Romanya'daki ekonomik duruma, siyasi ve kültürel baskılara dikkat çeken mektuplar yayınlandıysa da, bu mektuplar polis baskısını artırmaktan başka işe yaramadı.
16 Aralık'ta, muhalif papaz László Tőkés'in gözaltına alınmasını engellemek amacıyla, Timişoara'da bir protesto eylemi yapıldı. Tőkés, kısa bir süre önce rejim aleyhine Macar basınına demeç vermişti.[28] Hükûmet de buna karşı onu "toplumdaki etnik düşmanlığı körüklemekle" suçladı. Cemaati, onun tutuklanmasını ve bir saldırıya uğramasını engellemek amacıyla evinin etrefına toplandı. Yoldan gelip geçenlerle birlikte, öğrencilerin de katılımıyla kalabalık kısa sürede büyüdü. Kısa süre içinde polis olay yerine ulaştı. Akşam saatlerinde, gösterilerin asıl amacıyla alakası kalmamıştı. Göstericileri bir kısmı, Komünist Parti'nin bölge temsilciliğinin bulunduğu binayı yakmaya kalkıştı. Bu girişime, gizli polis gaz bombaları kullanarak müdahale etti ve göstericilerin bir kısmını döverek gözaltına aldı. Akşam saat 9.00'da göstericiler geri çekilerek, Timișoara Ortodoks Katedrali etrafında yeniden bir araya gelerek, şehir merkezine doğru yürüyüşe geçtiler, ancak kısa bir süre sonra tekrar güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya geldiler.
Olaylar ertesi gün de devam etti. Protestocular partinin bölge binasına girmeyi başardılar. Ordu, olayları bastırmakta ve düzeni sağlamakta başarısız oldu. Kaos; silah sesleri, çıkan kavgalar, yakılan araçlar, yaralananlarla çok daha büyüdü.
Sovyetler Birliği'nin aksine, Romanya'da büyük bir yönetici elit kitlesi bulunmamaktaydı. İktidarın tamamı Çavuşesku ailesinin kontrolündeydi. Komünist Parti yetkilileri, çok da yüksek ücretlere sahip değildiler ve sıklıkla görev rotasyonuna tabi tutuluyorlardı. Bu da SSCB'de ve Macaristan'da, Gorbachev döneminde gelişen reformcu yapının oluşumunun önüne geçiyordu. Polonya örneğinde görülenin aksine, Çavuşesku, çıkan olayları, uyguladığı baskıları daha da arttırarak önleyeceğini düşünüyordu. Doğu Bloku'nda, Romanya neredeyse en son devrilen komünist rejim oldu ve rejim değişikliği çok sert şekilde gerçekleşmişti.
17 Aralık'ta Timișoara'da patlak veren olaylarda, güvenlik kuvvetlerinin, halka ateş açması sonucu, 100'e yakın insan öldü. İran'a taptığı iki günlük resmi ziyareti yarıda keserek ülkesine dönen Çavuşesku, 20 Aralık tarihinde yaptığı televizyon konuşmasında, olaylarda yabancı gizli servislerin parmağı olduğunu iddia ederek, dış mihrakların Romanya'nın egemenliğini hedef aldığını, ülkede karışıklık çıkarmayı hedeflediğini söyledi ve ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildiğini ve ertesi gün Bükreş'te bir miting düzenleyeceğini duyurdu. Ancak Timișoar'daki ayaklanma tüm ülkede duyulmuştu ve 21 Aralık sabahı protestolar diğer şehirlere sıçramıştı.
21 Aralık tarihinde Merkez Komite Binası önünde düzenlenen rejime destek mitingi birdenbire bir kaos ortamına dönüştü. Kitle, kimsenin aklına gelmeyen bir eylemde bulunmuştu. Çavuşesku konuşurken, onu dinleyen kitle tarafından, ilk kez yuhalanarak aleyhine sloganlar atılıyordu. Kendi taraftarlarının bile desteğini yitiren Çavuşesku, konuşmasını bırakarak, kendini binadan içeri attı. 21 Aralık gecesi, güvenlik kuvvetleriyle göstericiler arasında çatışma çıktı. Devrimin, izleyen sonraki günlerinde 1100'den fazla gösterici öldü. 22 Aralık sabahı, General Vasile Milea'nın düzenlenen bir suikastle öldürüldüğü duyuruldu. Milea'nın gerçekten öldürüldüğünü düşünen rütbesiz ve düşük rütbeli askerler, gruplar halinde isyancıların safına geçti. Ayaklananlar kısa bir süre içinde Parti merkezini kuşatarak, Çavuşesku'nun birkaç metre yakınına kadar ilerlediler.[29] Securitate, onu kurtarmak için parmağını bile kıpırdatmadı. Çavuşesku, Parti binasının tepesinden helikopterle Târgoviște'ye kaçtı. Daha sonra yakalanarak, karısıyla birlikte, bu şehirde olağanüstü harp divanında yargılandı. Suçlu bulunan Çavuşesku çifti, 25 Aralık tarihinde kurşuna dizilerek infaz edildi.[30] Bu olaydan sonra Romanya Komünist Partisi de dağıldı. Diğer eski Doğu Bloku ülkelerinin aksine, Romanya'da hiçbir siyasi oluşum, Komünist Parti mirasına sahip çıkmadı.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.