Remove ads
Moğol İlhanlı Devleti'nin kurucu hükümdarı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Hülâgû Han (1217 - 8 Şubat 1265, Moğolistan), Batı Asya'nın çoğunu ele geçiren Moğol hükümdar. İlhanlılar'ın kurucusudur. Cengiz Han'ın torunu olmakla birlikte Moğol İmparatorluğu'nun diğer büyük hanlarından Mengü Han, Arıkbuka Han ve Kubilay Han'ın da kardeşidir. Annesi Sorgaktani Hatun ve karısı Dokuz Hatun, tıpkı yakın arkadaşı ve komutanı olan Ketboğa gibi dinine bağlı birer Nasturi Hristiyanlardı. Moğol İmparatorluğu'nun dinlere karşı alışılmış hoşgörüsüne karşın Hülâgû'nün Müslümanlara olan düşmanlığında bu üçünün etkisi olduğu düşünülüyor.[kaynak belirtilmeli]
Hülâgû هولاگو | |
---|---|
İran İl Hanı | |
İlhanlı hükümdarı | |
Hüküm süresi | 1256 – 8 Şubat 1265 |
Sonra gelen | Abaka Han |
Doğum | 15 Ekim 1218 |
Ölüm | 8 Şubat 1265 (46 yaşında) Meraga |
Defin | Şahi Adası, Urmiye Gölü |
Eş(ler)i | Dokuz Hatun Guyuk Hatun Kutuy Hatun Ölcey/Olcay Hatun Yesuncin Hatun |
Çocuk(lar)ı | Abaka Han Ahmet Teküder Tandon Han Hıyaksemet Han Tarakay Han |
Hanedan | Börçigin |
Babası | Tuluy |
Annesi | Sorgaktani Hatun |
Dini | Budizm[1][2] |
İmza |
Hülâgû, Cengiz Han'ın oğullarından biri olan Tuluy ile nüfuzlu bir Keraite prensesi ve Tuğrul Han'ın yeğeni olan Sorghaghtani Beki'nin çocuğu olarak 1217'de doğdu.[3] Hülegu'nun çocukluğuna dair, Câmiu't-Tevârîh'te verilen bir anekdot dışında pek bir şey bilinmemektedir ve o bir zamanlar büyükbabası Cengiz Han'la 1224‘te Kubilay ile tanışmıştı. Hülâgû'nun çağdaşı, yakından tanıdığı ve görüştüğü Vardan Arevelçi'ye göre Tatar ailesi; Cengiz, Ögeday, Hülâgû ve Abaka Han, Çin'in yanındaki Bulgar ülkesinden ortaya çıkmışlardı.[4][5]
Hülâgû'nun kardeşi Mengü Han 1251'de Büyük Han olarak atanmıştı. 1255 yılında ağabeyi Mengü, Hülâgû'yu güneybatı Asya'da kalan Müslüman devletleri fethetmek veya yok etmek için devasa bir Moğol ordusuna liderlik etmekle görevlendirdi. Hülâgû'nun seferi güney İran'daki Lurlara boyun eğdirmeyi,[3] Nizari İsmaili devletinin (Haşhaşiler) yok edilmesini, Bağdat'taki Abbasi Halifeliğinin boyun eğdirilmesini veya yok edilmesini, Suriye'nin Şam'da yerleşik Eyyûbî devletlerinin boyun eğdirilmesini veya yok edilmesini ve son olarak Mısır'daki Bahrî Memlük Sultanlığı'nın teslim alınmasını veya yıkılmasını hedefliyordu.[6]
Mengü Han, Hülâgû'ye teslim olanlara iyi davranmasını, karşı koyanları ise tamamen ortadan kaldırmasını emretti.
Hülâgû belki de o zamana kadar toplanmış en büyük Moğol ordusuyla yola çıktı. Mengü Han'ın emriyle her on Moğol erkeğinden ikisi 1253'te Hülâgû'nun ordusu için toplandı. Hülâgû o zamana kadarki en büyük Moğol ordusunun başında sefere çıktı.[7]
1255'te Mâverâünnehir'e vardı. Luristan Atabeyliği kolayca ele geçirildi. Lurs'u kolayca yok etti.
Haşhaşilerden alınmasının imkânsız olduğu düşünülen Alamut Kalesi'ni almak için sefere çıktı ancak kaleler çok sert bir şekilde direniyordu. Haşhaşilerin lideri olan Rükeneddin Hürşah Maymundiz Kalesi'nde bulunuyordu. Hülagu kaleyi 4 gün boyunca kuşattı. Hayatından endişe eden Rükneddin Hürşah Hülagu'ya elçi göndererek eğer kendisinin ve ailesinin canını bağışlarsa bütün kaleleri teslim edeceğini söyledi fakat kaledeki Mülhid suikastçiler Hürşah'ı rehin aldılar. Bunun üzerine Hülagü, Hürşah'ın canını bir şekilde kurtarmasını söyledi. Kaleye girildikten sonra Hürşah teslim oldu daha sonra diğer kalelerin önüne giderek teslim olmalarını emretti.
Haşhaşiler, 1256'nın başlarında halklarının hayatını bağışlayan bir anlaşmayı kabul ederek, zaptedilemez kaleleri Elemût'u savaşmadan teslim ettiler. Alamut kalesi komutanı Mukaddem el Din ilk önce tereddüt edip direnmeye devam etti ancak 4 gün sonra direnmekten vazgeçip kaleyi Moğollara teslim etti. Kaleye giren Moğollar kaleyi tahrip edip yağmaladı, meşhur kütüphanesini ele geçirip yaktılar.
Hülâgû, Baycu'ya Anadolu'ya çekilme emrini verirken güç üssü olarak Azerbaycan'ı seçti. En az 1257'den itibaren Avrupa, Orta Doğu ve Asya ana karasındaki her büyük dinsel çeşitlilikten Müslümanlar ve Hıristiyanlar Hülâgû'nün ordusunun parçasıydı.[8]
Lemeser kalesi 1 yıl sonra ele geçirildi ancak Girduh kalesi 1270 yılına kadar direndi Mönge Han'ın emriyle başta Nizarilerin imamı Rükneddin Hürşah olmak üzere 100.000'i aşkın Nizari İsmaili katledildi.[9]
Daha sonra Bağdat'a yönelen Moğol ordusu, halifeye yapılan teslim ol çağrısına olumsuz cevap verilmesini, Büyük Han'ın da emrine uygun olarak istila bahanesi olarak kullandı.
Hülâgû'nün Moğol ordusu Kasım 1257'de Bağdat'a doğru yola çıktı. Bağdat'a yaklaştığında Hülâgû, Dicle'nin hem doğu hem de batı yakasındaki şehri tehdit etmek için orduyu bölümlere ayırdı. Böylece şehir her taraftan tehdit edilecekti.
Hülâgû halifeden teslim olmasını istediğinde, halife El-Muta'sim eğer kendisine saldırırsa Allah'ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti. Birçok kaynak Halife'nin saldırıya karşı yeterli önlem almadığını yazmaktadır. Halife ne ordusunu güçlendirdi ne de Bağdat'ı çevreleyen surları. Aslında, en yapmaması gerekenleri yapmıştı; Hülâgû'yü kızdırmıştı, bu da Hülâgû'nün kuşatma için aradığı mazeretti.
El-Muta'sim'in danışmanlarından Ebu Alkuma'nın ihaneti nedeniyle Bağdat ordusunda ayaklanma çıktı ve Bağdat Kuşatması başladı.
Abbasi ordusu, batıdan saldıran Moğol kuvvetlerinin bir kısmını geri püskürtmeyi başardı fakat sonraki çarpışmalarda yenildiler.
Yapılan Düceyil Muharebesi'nde saldıran Moğollar, Düceyil Nehri'ndeki setleri yıkarak Abbasi halifesinin ordusunun arkasındaki toprağı sular altında bırakarak onları tuzağa düşürdüler. Ordunun neredeyse tamamı kılıçtan geçirildi ya da boğuldu.
Çinli general Guo Kan komutasındaki Moğollar, 29 Ocak 1258'de şehri kuşattı,[10] bir çit ve hendek inşa etti ve kuşatma motorlarını ve mancınıklarını harekete geçirdi.
Savaş kuşatma standartlarına göre kısaydı. 5 Şubat'a gelindiğinde Moğollar şehri çevreleyen surların bir bölümünü kontrol ediyordu.
Halife Mustasım anlaşma teklif etti fakat kabul edilmedi. Birkaç gün içinde de şehri çevreleyen surların tamamı Moğol ordusunun kontrolüne girdi.10 Şubat'ta Bağdat teslim oldu. Moğollar 13 Şubat 1258'de şehre girdiler ve şehir bir hafta boyunca yağmalandı, halk katledildi.
Moğollar'ın Bağdat'ı istilasıyla karşılaştırıldığında Alaric'in Roma istilasının vahşeti daha hafif görünür. Kaçmaya çalışanlar yakalanıp öldürüldü.
Tıptan astronomiye kadar pek çok konuda sayısız tarihi belge ve kitabın bulunduğu Bağdat Büyük Kütüphanesi yıkıldı. Vatandaşlar kaçmaya çalıştı ancak Moğol askerleri tarafından yakalandılar.
Ölü sayısı hakkında tahminde bulunmak epey güç olsa da, kaynaklarda değişik rakamlar söz konusudur. Bazıları yaklaşık 90,000 kadar olduğunu savunurken,[11] daha yüksek ölü tahmini 200.000 ile bir milyon arasında değişir.[12] Müslüman tarihçi Abdullah Wassaf birkaç yüz bin veya daha fazla Bağdatlının öldürüldüğünü tahmin etmektedir. Hülâgû Han, zamanın Fransa kralı IX. Louis'ye mektubunda ordusunun yaklaşık 200.000 kişiyi öldürdüğünü söylemektedir. Daha önceki örneklere baktığımızda Moğollar sadece dirençle karşılaştıkları şehirlerde, ele geçirdikten sonra halkıyla birlikte büyük bir yağma ve katliam yapıyorlardı. Eğer şehir savaşmadan teslim alınmışsa halkı bağışlanıyordu, Bağdat kuşatmasında da olduğu gibi kısa süren çarpışmalar sonucunda alınmışsa yağma yapılmakla birlikte bu kadar büyük bir vahşet olmuyordu. Bağdat'ın yağma edilirken sergilenen vahşet Moğol tarihinin de en acımasız olayıydı. Bazı Çin şehirlerinin de Bağdat ile aynı kaderi paylaştığı söylenir fakat bunlar belgelenmemiştir.
Yapımı nesiller boyu süren camiler, saraylar, kütüphaneler, hastaneler, büyük binalar yağmalandı, yakılarak yerle bir edildi. Bundan yüzyıllar sonra bile Bağdat nüfusu azalmış, terkedilmiş, harabe şehir görünümünden kurtulamadı.
Halife yakalandı ve öldürülmeden önce halkının katledilmesi, hazinesinin yağmalanması ve şehrinin talan edilmesini izlemeye zorlandı. Venedikli tüccar Marco Polo, seyahatlerini konu alan Il Milione adlı kitapta Hülâgû'nün halifeyi açlıktan öldürdüğü belirtilir ancak bunu doğrulayacak hiçbir kanıt yoktur. Moğolların Bozkır kültürüne göre asil kan yere akarsa tüm alem düşmanları olacağına inandıkları için, Moğol ve Müslüman kayıtlarında tarihçilerin çoğu Halifenin bir kilime sarılıp atlar tarafından çiğnetildiğini yazar. Halifenin oğullarından biri hariç hepsi öldürüldü.
Tüm bu anlatılanlar Hülâgû'nün Moğol hanları arasında niye en korkulan ve en büyük kan dökücülerden olduğunu açıklamaktadır.
Bölgedeki daha küçük devletler Hülâgû'ye sadakatleri konusunda güvence vermek için acele ettiler ve Moğollar 1259'da Suriye'ye dönerek Eyyubi hanedanını fethetti ve Gazze kadar ileri devriyeler gönderdi.
Orta Doğu'yu fethi sırasında Hülâgû'ye binlerce kuzeyli Çinli sapper müfrezesi eşlik etti.[13]
1260 yılında Moğol kuvvetleri, aralarında Ermenistan Kralı I. Hethum yönetimindeki Kilikya Ermeni Krallığı'nın ordusu ve Antakya Kralı VI. Boemondo'nun Frankları da dahil olmak üzere bölgedeki Hristiyan vasallarıyla birleşti. Bu güç, Eyyubi hanedanının bir bölgesi olan Müslüman Suriye'yi fethetti. Halep'i kuşatarak, ele geçirdiler ve Hristiyan general Ketboğa komutasında 1 Mart 1260'ta Şam'ı ele geçirdiler. [a] Emevî Camii'nde Hristiyan ayini kutlandı ve çok sayıda camiye hakaret edildi. Pek çok tarihi kayıt, üç Hristiyan hükümdar Hethum, Bohemond ve Ketboğa'nın Şam şehrine birlikte zaferle girdiğini anlatır,[16][17] ancak David Morgan gibi bazı modern tarihçiler bu hikâyeyi uydurma olarak sorgulamıştır. [18]
İşgal, o zamana kadar Levant, Mısır ve Arap Yarımadası'nın büyük bir bölümünü yöneten güçlü bir hanedan olan Eyyubileri etkili bir şekilde yok etti. Son Eyyubi kralı An-Nasir Yusuf aynı yıl Hülâgû tarafından öldürülmüştü.[19] Bağdat'ın harap olması ve Şam'ın zayıflamasıyla İslami gücün merkezi, Memluk sultanının başkenti Kahire'ye kaydı.
Hülâgû, Filistin üzerinden güneye, Kahire'ye doğru kuvvet göndermeyi amaçlıyordu. Bu yüzden Kahire'deki Memluk Sultanı Kutuz'a bir elçi tarafından Kutuz'un şehrini açmasını, aksi takdirde Bağdat gibi yıkılmasını talep eden bir tehdit mektubu gönderdi. Daha sonra, Suriye'deki yiyecek ve yem, tam kuvvet sağlamak için yetersiz hale geldiğinden ve yaz için birliklerini daha serin dağlık bölgelere taşımak Moğolların olağan bir uygulaması olduğundan,[20]
Hülâgû, yeterli gördüğü Ermeni, Gürcü ve Frenk gönüllülerin eşlik ettiği Ketboğa komutasında bir tümeni arkasında (10.000 veya daha az adam) bırakarak ana kuvvetini Azerbaycan yakınlarındaki İran'a çekip orada kaldı. Hülâgû daha sonra, yaklaşık sekiz ay önce Büyük Han Möngke'nin ölümünün yol açtığı imparatorluk veraset çatışmasındaki rolünü oynamak için şahsen Moğolistan'a doğru yola çıktı. Ancak bölgede artık az Moğol kaldığı haberini alan Kutuz, iyi eğitimli ve teçhizatlı 20.000 kişilik ordusunu hızla Kahire'de topladı ve Filistin'i işgal etti.[21] Daha sonra yalnızca kendi geleceğini Moğollardan korumakla kalmayıp, Moğolların Şam'ı ele geçirmesi, Bağdat'ı yağmalaması ve Suriye'yi fethinin İslam'ın intikamını almaya da hevesli Suriye'deki Memluk lideri Baybars‘la ittifak kurdu.
Moğollar ise, Akka merkezli olan Kudüs Haçlı Krallığı'nın kalıntılarıyla bir Frenk-Moğol ittifakı kurmaya çalıştılar (veya en azından onların teslimiyetini talep ettiler), ancak Papa IV. Alexander böyle bir ittifakı yasaklamıştı.
Franklar ve Moğollar arasındaki gerilim, Saydalı Julian'ın Ketboğa'nın torunlarından birinin ölümüyle sonuçlanan bir olaya neden olmasıyla da arttı. Öfkelenen Ketboğa, Sidon'u yağmaladı. Moğolların temas kurduğu Akka Baronlarına Memlükler de başvurarak Moğollara karşı askeri yardım istedi. Memluklar Frankların geleneksel düşmanları olmasına rağmen, Akka Baronları Moğolları daha acil bir tehdit olarak görüyorlardı. Haçlılar taraf tutmak yerine iki güç arasında ihtiyatlı bir tarafsızlık pozisyonunu tercih ettiler. Ancak alışılmadık bir hareketle Mısırlı Memlüklerin Haçlı topraklarında hiçbir engel olmadan kuzeye doğru ilerlemelerine ve hatta ikmal için Akka yakınında kamp kurmalarına izin verdiler.
Bağdat'ın alınmasından sonra çevredeki daha küçük şehirler Hülâgû Han'a bağlılıklarını bildirdiler. Moğol ordusu Suriye'ye Eyyubiler üzerine döndü ve Akdeniz kıyılarına kadar birlikler gönderildi. Mısır da bir sonraki hedef gibi görünüyordu fakat Büyük Han Mengü'nün ölümü Hülâgû Han ve ordusunun büyük kısmını bu seferlerden vazgeçmek zorunda bıraktı. Arkasından gelen taht kavgaları bir kardeşinin hapse girmesi ve diğerinin de Büyük Han seçilmesiyle sonuçlandı.
Mengü Han'ın ölümünden sonra Moğol birliğinden bahsetmek güçtür. İmparatorluk dört bölüme parçalanmıştır ve Hülâgû Han'ın kurduğu İlhanlı Devleti bunlardan biridir. Orta Doğu'da kalıp sefere devam eden Moğol ordusu Ayn Calut Muharebesi'nde Türk askerlerinden teşkil edilmiş Memluklere yenildi. Filistin ve Suriye toprakları kaybedilmişti. 1262'de Hülâgû hakimiyetindeki bölgeye döndü fakat yokluğundaki mağlubiyetlerin intikamını alma fırsatı bulamadı. Hülâgû Han ordusunu toplayıp Ayn Calut yenilgisinin intikamını almak üzere sefere çıktığı sırada Berke Han, Nogay Han komutasındaki ordusunu İlhanlılar üzerine göndermişti. Bunun üzerine Hülâgû Han seferden vazgeçip kuzeye döndü. Kafkaslar'ın kuzeyindeki bölgeyi alma girişimleri sonuç vermedi ve Nogay Han tarafından bozguna uğradı. Bu Moğol orduları arasındaki ilk savaştı ve imparatorluk birliğinin bozulmasının açık göstergesiydi.
Hülâgû Han 1265 yılında öldü. Atı ve cariyeleri kurban edilerek onlarla birlikte gömüldü. Cenazesi Şamanist geleneklerine göre yapılan son hükümdardır. Mezarı Urmiye Gölü'ndeki bir adadadır. En büyük oğlu Abaka Han yerine geçti ve babasının politikasını devam ettirdi.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.