Remove ads
Şii mezhebine bağlı İslam devleti Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Fâtımîler (Arapça: الفاطميون, Fâtimiyyun) ya da Fâtımî Devleti (Arapça: الدولة الفاطمية, ed-Devletü'l-Fâtımiyye), Tunus'ta kurulduktan sonra merkezi Kahire'ye taşıyan ve Fas, Cezayir, Libya, Malta, Sicilya, Sardinya, Korsika, Tunus, Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye'de egemenliğini kuran Şii meşrebinin İsmailî mezhebine bağlı Arap devleti.
Fâtımîler ٱلْخِلَافَة ٱلْفَاطِمِيَّة el-Hilâfetü'l-Fâtımiyye | |||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
909-1171 | |||||||||||||||||||||||||
Fatımi İmparatorluğu Haritası (kronolojik) | |||||||||||||||||||||||||
Başkent | Rakkada (909-921) Mehdiye (921-948) Kayrevan (948-973) Kahire (973-1171) | ||||||||||||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | |||||||||||||||||||||||||
Resmî din | İsmailî Şiâ İslam | ||||||||||||||||||||||||
Hükûmet | Irsî hilâfet | ||||||||||||||||||||||||
Halife | |||||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||||
Tarihî dönem | Erken Orta Çağ | ||||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||||
Para birimi | Dinar, dirhem | ||||||||||||||||||||||||
|
Fâtımîler kendilerine verilen Fâtımî adının, Muhammed bin Abdullah'ın kızı ve Ali bin Ebu Talib'in eşi Fatıma Zehra'dan geldiğini iddia etmişlerdir. Fâtımî Devleti'nin Kuzey Afrika'da, Cezayir'de bulunan Berberî kavminin Kutama aşireti içinde doğduğu da belirtilmektedir. 909'da Fâtımîler devletlerinin başkenti olarak Tunus'ta Mehdiye şehrini seçmişlerdir. 948'de başkentlerini Mehdiye'den Mansuriye'ye naklettiler. 969'da Mısır'ı ellerine geçirdiler ve burada Kahire şehrini kurdular. Kahire bundan sonra Fâtımîler Devleti'nin başkenti oldu ve Mısır ülkesi de devletin siyasi, kültürel ve dinsel merkezi haline geçti.
Fâtımîler Devleti'ni idare eden en üst elit grup ve bu devleti idare eden hanedanın üyeleri Şii meşrebinin İsmailî mezhebine bağlı idiler. Bu devleti idare edenler Şiî olmakla beraber kendilerini Halife olarak ilan etmişlerdir. Dört Halife döneminde son halife olan Ali bin Ebu Talib'in halifelik döneminde olduğu gibi Fâtımîler Devleti hükümdarlık döneminde Ali'nin ahfadı Peygamber'in kızı Fatma'dan gelen Şii meşrepliler Halife olarak büyük bir Müslüman (Şiî ve Sünni inançlı) nüfusu idare etmişlerdir. Bu nedenle Fâtımîler terimi sadece Şiî meşrepli kişilere nitelendirmemekte ve Fâtımîlerin hüküm sürdüğü arazilerde yaşayan ve bu ülkeleri idare eden Fâtımî halifelerinin tebaası olan her Müslümanı (ve Müslüman olmayanları) da nitelendirmektedir.
Fâtımîlerin Şii meşrepli halifeleri genellikle, İsmâilî mezhebine dahil olmayan Müslümanlara karşı büyük derecede tolerans göstermişlerdir. Aynı şekilde Müslüman olmayanlara (yani Yahudiler, Kıptî Hristiyanlar, Suriye ve Filistinli Hristiyanlar ve Malta adası Hristiyanlarına) karşı da genellikle gayet hoşgörülü davranmışlardır. Fâtımîler, kuruluş ve gelişme dönemlerinde özellikle askerî ve politika alanlarında Kuzey Afrikalı Berberî kavimlerine dayanmaları ile tarihsel bir önem kazanmışlardır.
Fakat 11. yüzyılın sonlarında ve 12. yüzyılda Fâtımî Devleti gayet hızlı bir çöküş göstermiştir. 1160'lı yıllarda Suriye'deki Zengiler Devleti'nden istedikleri yardım dolayısıyla Mısır'a gelen General Şirkuh tarafından kısa bir süre için idare edilmelerinden sonra onun ölümü ile yerine geçen yeğeni Selahaddin Eyyubi tarafından son Fâtımî halifesi 1171'de tahttan indirilmiş; Fâtımî Devleti'nin idaresi elimine edilerek yerine Sünni Müslüman olan Eyyubiler hanedanı devlet kurmuştur. Eyyubiler, Fâtımîlerin halifeleri yerine eskiden Bağdat'ta bulunan Abbasilerin ahfadından olan bir kişiyi halife olarak tayin edip ona hiç politik güç vermeden Müslümanların dinî lideri olarak kabul etmişlerdir.
Fatimî ordu yapısında kayda değer sayıda türk asker bulunmaktaydı.[1] Hatta Fatimilerin çöküşünde büyük rol oynayan ve Fatimiler'den sonrasında aynı bölgelerde hüküm sürecek olan Memlükler aslında Fatimi ordusunun Türk askerleri tarafından kurulmuş bir devlettir.
Fatimi Devleti'nin dini temelini oluşturan ideoloji İsmaili Şiiler arasında Suriye'de Sekizinci İsmâilîyye İmâmi Ahmed El Vafı tarafından çıkartılan Yedici İmâmet itikadıdir.[2] Sekizinci İsmâilîyye İmâmi Ahmed El Vafı, İsmâ‘îl bin Câfer el-Mûbarek'in oğlu Yedinci İmâm olan "Muhammed bin İsmâ‘îl eş-Sâkır" ile devam ettiğine ve onun ceddinin Dördüncü Hâlife ve Birinci Şia imâmi olan Ali Bin Ebu Talip'in ve eşi Muhammed'in kızı Fatıma bint Muhammed olduğunu kabul ederler. Bu nedenle kurulan İsmailiyye Şii devleti "El-Fatimayyun" yanı "Fatimi Devleti" ismini almıştır. İsmâilîyye/Mustâlî/Davudî İsmailîlik itıkadına göre dokuzuncu imamdan onbirinci imama kadar olan imamlar (Dokuzuncu İmam Ahmed bin ʿAbd Allâh bin Muhammed et-Takî; Onuncu İmam Ḥüseyn ibn Aḥmed ibn Abd Allāh al-Razī ve Onbirinci İmam Ubeydullâh el-Mehdî Billâh) "gizlenen imam" olarak kalmışlar ve Abbasiler aleyhine ittikadlarının geliştirme kavgası yapmışlardır.
İmam El Mehdi imamlık döneminde Şii mezhebinin İsmailiyye itikadını yaymak için özel yetiştirilmiş da'iler kullanılmakta idi. Bu da'ilerdan biri Abdullah el-Şii idi. Bu kişi mezhebini yaymak için Hicaz'a Mekke'ye Hacca gitmişti. Burada İfrikiye'den gelmiş Berber asıllı bir grup ile karşılaştı ve bunlar arasına yerleşti. Bu grup Berber kendilerinin batı İfrikiye'de yerleşik Berber Katama kabilesinden olduklarını ve bu bölgeyi idaresi altında tutan Aglebiler rejimine tümden düşman olduklarını ve direnişe geçerek nasıl fiilen tümden Ağlabilerden bağımsızlık kazandıklarını böbürlenerek anlatmakta idiler. Bu merkezi Sünni idaresinden hoşnutsuzluk ve kabilenin bağımsızlığı da'i Abdullah el Şii'nin tam istediği politik atmosferdi. Abdullah el-Şii bu Berber grup ile birlikte İfrikiye'ye Katama kabilesinin yaşadığı bölgelere gitti. Buralarda Aglabiler idaresinden gayet hoşnutsuz ve bağımsızlık kazanmış Berberler arasında İsmailiyye Şiilik propagandası yapmaya başladı. Ağlabiler rejimi yıllarca politika ve yönetimde gayet yozlaşmış şekilde Berber tarımcı köylüleri sömürmekte idi. Berber köylüler, özellikle Katama kabilesi mensupları, tümden İsmailliye Şiilik mezhebini kabul ettiler ve da'i Abdullah el Şii onların politik yöneticisi ve askeri komutanı oldu. Fakat Abdullah el-Şii bu yönetim ve komuta görevinin Suriye'de saklı bulunan 11. İmam Ubeydullah el-Mehdi adına kullandığını açıkça ilan etmişti. Abdullah el-Şiii kendi mezhebine dönüştürdüğü Berberlerden bir ordu kurdu ve bu ordu başarılar kazandıkça gittikçe büyüdü. Bu Berber ordusu ile Abdullah el-Şii Ağlabilere bağlı şehirleri de eline geçirmeye başladı. Önce Mila, sonra Setif ve Kayrevan ve ne sonunda Ağlabiler başkenti olan Kayrevan yakında saray ve başkent şehir olan Rakkada bu Şii Berberi ordusunun eline geçti.
Babasını takiben 11. İmam Ubeydullah el-Mehdi Suriye'de Salamiye'de gizli olarak yaşamakta iken etrafa İsmailiyye Şiiliği yaymaya çalışmakta iken Sünni olan düşmanlarının devamlı baskısı altında bulunmakta idi. Suriye'de Abbasiler tarafından İsmailileri tümüyle ortadan kaldırmak amaçlı bir kampanya uygulanmakta idi. Sonunda Ubeydullah el-Mehdi bir tüccar sahte hüviyeti kullanarak uzun bir yolculuktan sonra Mısır üzerinden karadan İfrikiye'ye erişti.
Fas'ta Sijilmasa'ya gelip yerleşip kendini bir tacir gibi saklayıp bu bölgede bulunan halkı kendi itikadına dönüştürme kampanyası başlattı. Ubeydullah El Mehdi'nin yaymak istediği Şii mezhebinin İsmaili ittikadının inançları Sünni mezhebi inançlıları tarafından gayet değişik ve adetlere uymaz olarak karşılandı.[3] Bu bölge Aglabiler hükümdarı III. Zıdat Allah da İsmaili inançlarından hoşlanmadığı için çok geçmeden Ubeydullah el-Mehdi burada tutuklandı. Zaten bu hükümdarın ismen bağlı olduğu Bağdat'taki Sünni Abbasiler halifesini kökünden yıkma amaçlı olarak görülmekteydi ve benzer elemine etme kampanyası bu sefer Ifirikiyye'de de İsmailiyye mezhebini kabullenen Berberlere de uygulanmaya başladı.
Şii İsmailliye mezhebinden olanların arasında yaygın bir efsanevi beklenen mucize hikâyesine göre Ubeydullah El-Mehdi ve oğlu Mezopotamya bölgesinden Sijilmassa'ya gelmesi beklenen kutsal birer Mehdi idiler. Ubeydullah ve oğlu Sicilmassa halkı içinde dört yıl Arap asıllı Midrar aşiretinden olan idarecilerin, özellikle Prens Yasa'nın, gözüne görünmeden yaşadılar.[4]
909'da Katama kabilesi ordusu başında olan dai Abdullah el Şii büyük bir askeri kampanya ile 11. İmam'ı Sijilmasa'dan kurtarma seferine başladı. Bu seferin başlangıcında bu büyük Şii ordusu Hariciler'in Tahert'te kurmuş olduğu devlete karşı bir harekât düzenleyerek bu devleti yıkmayı başardı. Bundan sonra büyük Şii ordusu Sijilmasa'ya yürüdü ve burayı eline geçirip 11. İmam Ubeydullah El Mehdi'yi hapisten kurtardı. Şii ordusunun komutanı da'i Abdullah el Şii kurtardığı 11. İmam Ubeydullah El Mehdi'ye biat etti. Ebu Abdullah Şii ordusunun ve hükmü altında bulunan arazilerin hepsinin idaresini Ubeydullah El Mehdi'ye devretti. Bundan sonra Ubeydullah El Mehdi kendini kurmuş olduğu Fatimiler Devleti'nin ilk halifesi ve açık Onbirinci Mustâ‘lîyye/Nizâr'îyye Sîʿa İsmâ‘îlî İmâmı olarak ilan etti.
İfrikiye'de kurulan bu Fatimiler Devleti'nin ilk halifesi olan Abdullah El-Mehdi 921'de kendi adını verdiği Mahdiyya adlı bir şehir kurup bu şehri yeni devletin başkenti yaptı.[5] Bu yeni başşehrin kurulduğu mevkii deniz kenarında idi ve üzerinde kurulduğu burunda antik Fenikelilerin bir yerleşkesi olup o zamandan beri yüzyıllarca bu mevkinin stratejik askeri önemi haiz bir yerleşke olarak kullanılması idi.[6]
Fatımiler Devleti büyümeye başladı. Önce Sicilya adasını içine aldı. Kuzey Afrika'da Atlas Okyanusu kıyılarından Kibta'ya kadar arazilerin yönetimini üzerine aldı.[2] Ubeydullâh El Mehdi'nin üzerinde hüküm sürdüğü araziler üzerinde günümüzde Fas, Cezayir, Tunus ve Libya ülkeleri bulunmaktadır. Tüm bu arazileri Tunus'ta yeni yaptırdığı başkenti olan Mehdia'dan yönetmekte idi. Fatimi Halife -İmamları olan El-Mansur Nasrillah (h. 946-953) ve El-Muizz Lainallah (h. 953-975) Fatimiler halifeleri olarak hüküm süre dönemlerinde önce başkentleri Kayrevan'dan; sonra Tunus yakınlarında bulunan (kurucusu olan "Mansur" lakaplı "İsmail Ebu Tahir İsmail Billah"'in lakabına atıfla) Mansuriye adı taşıyan başkentten devlet idaresini devam ettirdiler.
Mısır o zaman ismen Bağdat'ta bulunan Abbasiler Devleti'ne bağlı olan ama gerçekte her şekilde bağımsız olan İksitler tarafından yönetilmekte idi. Fatımiler birkaç kere bu ülkeye ele geçirmek için saldırılar yapmışlardı ama başarı kazanamamışlardı. Fatımiler halifesi El-Muizz La Dinallah adına ünlü Fatimi generali Cevher es-Sıkıllî 959'da Mısır'ı eline geçirdi. Cevher o zaman Mısır'ı idare etmekte olan İkşitliler devletini ortadan kaldırdı. Cevher es-Sıkıllî İfrikiye'de bulunan Halife Muizz Li-Dinillah'ın naibi olarak 969-973 döneminde Mısır'da hüküm sürdü. Bu dönem Mısır'da Fatimiler tarihinin en önemli dönemlerinin başında olduğu kabul edilmektedir.
Cevher İfrikiye'de bulunan halife Muiz'in talimatına uyarak klasik Fustat şehri kuzeybatısında yeni bir saray şehri olarak (aynı ismi taşıyan diğer bir şehir olarak) Mansuriye ismini de taşıyan bir başkent şehri inşa ettirdi.[7] Kahire ismi "kahır" sözcüğünden geliştirilmiş olup Mars gezegenine atıfla verildiği iddia edilmektedir. Anlatıldığına göre Kahire şehri Fatımiler tarafından kurulmakta iken gök kubbede akşam "Mars" gezegeni gayet bariz olarak görünmekte idi. Kahire yaptırıldığı zaman Fatımi halifesi sarayı olarak ve bu halifenin muhafızı orduyu barındırmak için bir hükümdarlık mahalli olarak öngörülmüştü.
Bir Şii İsmailiyye imamının adına halkın çoğunluğu Sünni olan Mısır'da naiplik ile hüküm süren Cevher es-Sıkıllî döneminde Mısır'da bazı önemli değişiklikler yapıldı. Mısır'da verilen hutbelerden Abbasiler halifesinin ismi çıkartıldı ve yerine Fatımiler halifesi Muizz Li Dinillah'ın adı ikame edildi. Abbasilerin sembolü olan siyah renk değiştirilip Fatımiler sembolü rengi olan beyaz kabul edildi. Böylece mescit ve camilerde vaiz ve hatiplerin beyaz renkli cübbeler giymeleri şartı konuldu. Cevher'in devlet hükmü ile şu dinsel değişiklileri de uygulamaya başlattı: Ramazan ayının ve Ramazan Bayramı'nın tespit edilmesi ayın hilalinin çözümlemesi ile yapılmaya başlanması; müezzinlerin ezanda "hayye ala hayri;'amel" ibaresini ek olarak söylemeleri; namaz kıldıran imamların besmeleyi açıktan okumaları; Cuma namazı ikinci rekatında "kunut duaları"nın okunması.
Ekonomik alanda da Cevher önemli reformlar yaptı. Mısır'da köprülerin onarılıp ve yeni köprüler yapılması için büyük devlet harcamaları yaptı. Cevher devlet gelirlerini artırmak için toprak kullanımı vergisini "bir fidan alan arazi için" 3.5 dinardan 7 dinara yükseltti ve toprak sahiplerinden alınan sahiplilik ücretlerini (kabaletu'l-arazf) de artırdı. Mısır'da para reformu uygulamaya başladı. Mısır'da kullanılan "ed-dinaru'r-radi" ve "eddinaru'i- ebyaz" olarak anılan altın dinar sikkesi yerine İfrikiye'de geçerli daha yüksek ayarlı altın ihtiva eden "ed-dinaru'l-Muizzi" adıyla anılan yeni altın dinar sikkeleri bastırdı.
Fatımiler egemenlik alanlarını Abbasilerin bulunduğu tüm arazilere genişletmek; bu alanlarda egemen olan Buveyhîler idaresine ve Abbasiler hilafetine son vermek ve Şii mezhebini yüceltmek amaçlı idiler. Bu amacı geliştirmek için Cevher Suriye'ye Mısır'dan büyük bir Fatımi ordusu ile istila için sefer açtı ve Suriye'yi istila etti. Fakat 31 Ağustos 971'e Fatımilerin Suriye bölgesi emiri olan olan Cafer bin Fellah Şam yakınlarında o bölgede egemenlik iddiasında olan Karamatiler ile yaptığı bir muharebede yenik düşüp öldürüldü. Böylece Fatımiler'in Suriye'de egemenliği son buldu ve Karmatiler tüm Suriye ve Filistin'i ellerine geçirip Mısır'a doğru ilerlediler. Hatta Fatımiler onların Kahire'ye ilerlemelerinden korkmaya başladılar.
Cevher 973'te şartlar daha iyiye gittiğinde İfrikiye'de bulunan Fatımiler Halifesi Muizz Ladinallah'ı Mısır'a gelmeye çağırdı. Halife Muizz tüm mal varlığı ile Mısır'a göç etti. İfrikiye'nin Fatımilere bağımlı olarak yönetimi Berberi asıllı Beni Ziri sülalesine verildi. Bu sülalenden ilk İfrikiye valisi olan Yusuf Bulukkin bin Zırı'nın kurduğu bağımlı devlet Zîrîler olarak anılmaya başlandı. Sicilya'ya Beni Kelb kabilesinden bir Arap aile; Trablus'a da Abdullah bin Yahlif ei-Kutamı vali ve bağımlı devlet hükümdarı olarak tayin edildi. Bulukkin, Zendler ile mücadele etti. Sebte'ye kadar bütün Mağrib'i zaptetti.
973'te Mısır'a gelip yeni şehrinde yeni sarayına yerleşen Muizz Li Dinilah ilk iş olarak Cevher'e büyük iltifatlar ve övgüler vererek onu naiplik görevinden uzaklaştırdı. Yerine Yahudilikten dönme Yâkup bin Killis'i getirdi. Bin Killis'in mali işlerde yardımcılığı Uslüc bin Hasan'a verildi. Bu iki devlet yöneticisi Mısır'daki Fatımi idaresinin düzenlenmesi ile uğraşmaya başladı. Halife Muizz 973-975 döneminde bundan sonra Fatımiler Devletinin başkenti olarak kabul edilen Kahire'den hüküm sürmeye başladı. Bu tarihten sonra 1169'a kadar Fatımiler devletinin gerçek idari ve ekonomik merkezi 1169'a kadar Fustat ve diğer şehirlerde idi.
975'te Halife Muizz öldükten sonra yerine geçen oğlu El-Aziz Billah babasının doğuya önem veren stratejisini devam ettirdi. Onun halifelik döneminde bu strateji Fatımiler'in Orta ve Güney Suriye, daha sonra da Halep emirlikleri üzerindeki nüfuzunu güçlendirme amaçlı idi. Suriye'yi ele geçirilmesini diğer Müslüman arazileri, özellikle Sünni Müslümanlığın merkezi olarak görülen Bağdat'ın, ele geçirilip kontrolünün ön şartı olarak görmekteydiler. Halife Aziz Billah, imtiyazlı durumlarını kaybetmekten korkan Berberilerin buna karşı çıkacağını bilmesine rağmen, bu amaçla doğu müslüman bölgelerinden, özellikle Türk'lerden ve Deylamiler'den, asker toplayıp yeni bir ordu kurmaya başladı.
Mısır'ı ellerine geçirdikten sonra Fatımiler Akdeniz etrafında ve Kızıl Deniz etrafında fetihlerine devam ettiler. En geniş sınırları içinde doğuda Suriye'den batıda Tunus'a kadar Akdeniz kıyılarını, yani Kuzey Afrika, Sicilya, Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye'yi ihtiva etmekte idi. Ayrıca Afrika'da Kızıl Deniz kıyıları; Arabistan yarımadasının batısı da Kızıl Deniz kıyıları olan Timaha; Hicaz ve Yemen'i de içine almaktaydı. Mısır, Fatımiler devleti arazilerinin iktisadi merkezi de olmuştu.
Fatımiler, Mısır'dan tüm sahillerine ve Hint Okyanusu kıyılarına yayılan gayet geniş ve büyük bir dış ticaret ağı kurmuşlardı. Fatımilerin ticaret ve diplomasi ilişkileri Song Hanedanı yönetimde bulunan Çin'e de yetişmekteydi. Bu ticari ve ekonomik yayılıp genişleme, sonunda yaklaşık 1001-1300 dönemini kapsayan "Yüksek Ortaçağ" döneminde, Mısır'ın gelecekteki ekonomik yörüngesini de tespit etti. Fatımilerin uzun mesafeli dış ticarete verdikleri önem (özellikle Mısır'da) Nil Nehri sulama sisteminin geliştirilmesini ihmal ederek tarım üretimini umursamayıp tarımın gerilemesine yol açmıştır.
O zamana kadar doğu ve güney Akdeniz'de kurulmuş devletlerin yönetimi içinde bir idarecinin ilerlemesi o kişinin yakınlarına ve cedlerine dayanmakta olmasına karşıt, Fatımiler devleti içinde bir idarecinin ilerlemesi şahsi yeteneklere ve liyakate göre olmakta idi. Bu nedenle devletin hükümdarı ve devlet idare prensiplerine göre resmen Şii Müslüman olmakla beraber diğer Müslüman mezhep (özellikle Sünni) mensupları da devlet yönetimi için önemli idareci rollerine seçilebilmekteydiler. Bu tolerans sadece diğer Müslümanlara değil, Hristiyanlar ve Yahudilere de gösterilmiş ve gayri-müslimler de yetenek ve liyakat gösterdikleri halde önemli devlet yöneticisi mevkilere getirilmişlerdi.[8] Fatımiler halifelerinin orduları da Cenevizli tüccarların kuzey Karadeniz kıyıları ve Kafkaslardan köle olarak getirdikleri Çerkesler ve [[KıpçaklarKıpçak Türkleri tarafından oluşturulmuşlardı. Askeri görevde yetenek gösteren kölemenler de askeri rütbeler arasında yeteneklerine göre en yüksek rütbelere çıkabilmekteydiler. Ama bu tolerans Fatimiler devlet tarihi içinde zaman zaman gösterilmemiştir. Özellikle gayet toleranssız tutum için altıncı Fatimi Halifesi Hakim'in Hristiyanlara karşı gayet hoşgörüsüz davranması örnek olarak verilmektedir.[8]
Fatımiler ordusunun nüvesi genel olarak Fatımilerin Tunus'tan yürüyüşle Mısır'a getirdikleri Berberi aşiretlerinden Kutama aşiretinden olan toplanmış askerlerden oluşmuştu. Tunus Fatımiler devletinden ayrılmaya başlamasına rağmen Fatımiler ordusunun bu nüve birliklerinin niteliği değişmedi ve Berberi asıllı birlikler Fatımi ordusunun önemli bir kısmı olmayı korudular. Fatımiler Devleti Mısır'a başarı ile iyice yerleşince toplanan yerel askerlerden oluşan birlikler de Fatımi ordusuna katıldılar ama Mısır'da Fatımi devletinin bulunduğu dönemde bu yerel toplanan birlikler Fatımi ordusunda nispeten küçük bir rol oynadı.
Fatımiler ordusunda temelden değiştiren değişiklik 15. yüzyılı ikinci yarısı sonlarında Fatımilerin Suriye'ye fethetme girişimlerinden ortaya çıktı. Buralarda Fatımi ordusu Abbasiler halifelerinin kurdukları ve o devlete bölgelerinden önemli rol oynayan Türk asıllı askerlerin önemli rol oynadıkları ordularla karşılaştı. Bu Türk asıllı askerlerden oluşan orduların savaşma üstünlüğüne Fatımi ordusunun topladığı askerlerle karşı durmanın imkânsız olduğu hemen anlaşıldı. Fatımi halifelerinden Mansur ve Hakim dönemlerinde Türk asıllı askerlerden oluşan birlikler kurulup bunlara Fatımiler ordusunda önemli görevler verilmeye çalışıldı. Bundan sonra diğer kökenlerden birlikler de Fatımi ordusuna eklenmeye başlandı. Bunlar arasında Mısır'ın güneyinden toplanan Siyahi Afrikalı askerler ve Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'dan toplanma Ermeni asıllı askerler de önemli roller oynamışlardır.[9]
Fatimi ordularının önemli bir niteliği de ordu birlikleri içlerindeki askerler benzer toplanma mevkilerinden gelmekte ve aynı ırktan olmalarıdır. Değişik ırktan olan askerî birliklere değişin tıp askeri görevler verilmekte idi. Örneğin Berberi asıllı askerlerden birliklere genellikle hafif süvari ve savaşçı piyade görevleri; Türk asıllı askerlerden oluşan birlikler ok atıcı süvariler ve ağır süvari birlikleri; siyahi Afrikalılar, Suriyeliler ve Araplardan oluşan birliklerin ise ağır piyade ve piyade okçuluk görevleri bulunmaktaydı. Arap olmayan ırklardan toplanmış olan askerlerin büyük bir kısmının hukuki hüviyetleri "kölelik" idi. Fatımi ordusunun birliklerini içlerinde etnik olarak homojen olması ve değişik ırktan birliklere değişik görevler verilmesi sadece Fatımi Devleti'nin askeri niteliği olmadı ve Fatımiler yıkılıp onların Mısır'da yerini alan diğer devletler de Fatımi ordusu niteliklerini aldılar.
Müslüman bölgeler ve halklar tehlikeler ve tehditler altında kalıp savunmaları gerektiğinde Fatimiler bütün askerî güç ve imkânlarını bu halkların savunmasına yöneltmişlerdir. Orndin Fatimi halifesi Muiz döneminde Bizans İmparatorluğu imparator I. Nikiforos tarafından yönetilmekteydi. İmparator Nikiforos eski Doğu Roma'ya ait olan arazileri geri almayı hedeflenmişti. Önce 961'de Girit'teki Müslüman Girit Emirliği ile savaşa girdi. Sonra Doğu Akdeniz'in kuzey sahilleri ve yakınlarında bulunan Tartus, El Masaisa, Ayn Zerbe gibi kale ve şehirlerini eline geçirdi.
Bu başarılarına bir neden de buralarda birbirine komşu bulunan Müslüman hükümdarlarının aralarının gayet kötü olması ve birbirleriyle devamlı silahlı mücadele içinde olmalarıydı. Bizans İmparatoru, Müslüman arazilerini yakıp yıkıp harabeye döndürme hedefindeydi. Uyguladığı taktik küçük köy ve kasabalara hücum etmek, yağmalamak, yakıp yıkmak, halkı yıldırıp korkutup yerleşkelerini ve arazilerini böylece bıraktırmaktı. Bir zaman sonra Bizanslı (belki Balkanlı) göçmenleri buralara yerleştirmeyi de planlamaktaydı. İmparator bunu Irak kuzeyinde ve Suriye kuzeyinde uygulamayı başarmıştı. Müslümanlar onun Suriye, Filistin, El Jezire, Diyarbakır, Kuzey Irak, Irak ve hatta Mısır'a gözlerini diktiğini anlamışlardı. Fatimi orduları ve donanmalarına büyük gayretlerle ekler yapıp bunların harp eğitimlerine dikkat ve önem vererek bu Bizans tehlikesini karşı koyabildiler ve Bizans imparatorunun emellerini sıfıra indirdiler.
Değişik etnik unsurların değişik askeri görevlere verilmesi ile oluşturulan Fatımiler Devletinin ordusu genel olarak savaş alanında başarılı olmakla beraber, bu çeşit kurulan ordu Fatımi Devleti içişleri politikasına negatif aksi etkiler ortaya çıkardı. Önceleri gelenek olarak Fatımi ordusunda bulunan Berberi asıllı birlikler devlet içişleri politikasında önemli rol oynamaktaydı. Fakat Türk asıllılardan kurulan birlikler ordu içinde önem kazanmaya başlayınca, bunlar Berberlerin önemine karşı olmaya başladılar. 1020'li yıllarda ise Siyahi Afrikalılardan oluşturulan ordu birlikleri Berberi asıllı ve Türk asıllı birliklerin siyasi arenada üst rol oynamasına karşı gelip bunların politik etkilerini azaltmak için bir seri ayaklanmaya önayak olmaya başladılar.
1060'li yıllara gelince Mısır çok ciddi bir kuraklık ve açlıktan dolayı büyük bir buhran içine girdi ve bu buhranlı yıllarda değişik etnik unsurlardan oluşan değişik ordu birlikleri arasında daha önce bulunan zayıf bir denge ortadan kayboldu. Kaynakların çok az bulunur hale gelmesi ile bu az bulunur kaynakları kendi ellerine geçirmek için değişik etnik gruplara ait değişik ordu birlikleri arasında yapılan mücadele bir iç savaşa dönüştü. Bu iç savaşa Türk asıllı ile siyahi Afrika asıllı birlikler arasında yapılan çarpışmalar halinde oldu ve Berberi asıllı birlikler ise bazen bir tarafı bazen de diğer tarafı tutar olarak göründüler.[10] Fatımi ordusunda bulunan Türk asıllı birlikler Kahire'nin büyük kısımlarını kendi kontrolleri altına aldılar ve şehri ve bu şehirde yaşayan Fatımi halifesini ellerinde bir rehine olarak tutmaya başladılar. Buna karşılık Berberi asıllı ordu birlikleri ve çoğu Sudan'lı olan siyahî Afrikalı birlikler Mısır ülkesine diğer bölgelerinde değişik araziler arasında dolaşarak birbirleri ile mücadele ederek kendi kontrolleri altında araziler oluşturmayı ve bu araziler üzerinde kontrollerini pekiştirmeye başladılar. Böylece sanki devlet merkezinde olan karışıklık yetişmezmiş gibi bu karışıklık Mısır ülkesinin tümüne de yayıldı.
1072'de bu duruma bir çare arayan Fatımi Halifesi Mûstensir Mısır'ı kurtarmak için gayet cüretli girişim yaparak o zaman Fatımi Devletinin kuzey sınır kapısı olan Akka şehri valisi olan Emir Bedr el-Cemâli'yi Kahire'ye çağırdı. Bedr el-Cemâli emri altında bulunan sınır ordusu ile Mısır'ın içine girdi ve bu orduyu kullanarak kısaca bir süre için değişik grup ordu ayaklanmacıların ordularını başarı ile tepeledi. Bu harekâtta en büyük kaybeden asker grubu Türk asıllılar oldu. Bu harekâtla Fatimi Halifeliği gayet acil olan ortadan kalkma tehlikesinden kurtarıldı. Fakat uzun asker ayaklanmaları ve mücadeleleri Mısır ülkesi arazilerine büyük zarar vermekle kalmamış, devlet kurumlarını sanki içten çürütmüş idi. Bu çürük yapılı devlet kurumlarının Fatimi halifelerinin eline geçmesi, eğer köklü reformlar yapılmazsa, onlara yapabilecek pek efektif icraat bırakmamıştı. Bu başarısından dolayı ordu komutanı bir asker olan Bedr el-Cemâli'ye o zamana kadar bir sivil idareci tarafından yüklenilen Vezir yetkileri de verildi. Bu hem sivil devlet yönetim yetkileri hem de askeri başkomutanlık yetkileri olan Vezirlere Fatimiler Devleti içinde "Vezir-ül-Juyuş" adı verildi. Bu tip Vezir-ül-Juyuş" nitelikli devlet idarecileri bundan sonra Fatımi Devleti son dönemlerinde diğer idarecilerin tümüne baskın tek büyük idareci olarak politik rol oynamaya başladılar. "Vezir-ül-Juyuş" olarak görev verilen vezirler neredeyse bir devlet hükümdarı rolü aldılar ve halifeler ise yönetim gücünden yoksun sembolik rol almaya başladılar.
Fatımi Devleti'nin politik idaresinin değişmesinin bir göstergesi Vezir-ül-Juyus Bedr el-Cemâli'nin Kahire içinde yaptırdığı "Cami El-Juyuşî (Ordularını Camii)" olmaktadır. Bu camii 1085'te Halife ve İmam Ma'ad al-Mûstensir Billah'in adına yaptırılmıştır. Aynı zamanda Halife Mustansır'ın ayaklanmacılara karşı galip gelmesinin anısına yapılan bir zafer anıtıdır. Bu zafer anıtı Halife'nin iktidar gücü göstergesi olarak Kahire'nin güneydoğusunda bulunan en yüksek tepe olan Mukattam Tepesi'nin şehre bakan ucunda kayalıklar üzerinde kurulu olup, şehrin her semti bu camiden görülebilmekte ve şehrin her semtinden de yüksek tepedeki camii görülebilmektedir.[11]
İlk "Vezir-ül-Juyuş" olan Bedr el-Cemâli öldükten sonra yine "Vezir-ül-Juyuş" yetkileri ile oğlu El-Efdâl Şehinşâh Vezir olmuştur.
1040'li yıllarda Fatımiler Devleti'nin Kuzey Afrika'da babadan oğula geçen valileri olan Berberi asıllı Ziriler Mısır'da bulunan Şii Fatımi halifelerinden bağımsızlık ilan edip Bağdat'ta bulunan Sünni Abbasiler halifelerinin Müslümanların halifesi olduğunu ilan ettiler. Buna misilleme olarak Fatımiler Devleti Kuzey Afrika'yı tekrar eline geçirmek için Banu Hilal Savaşı adı verilen bir istila savaşını başlattılar. Bu istila savaşı Akdeniz'in Kuzey Afrika kıyılarının yakılıp yıkılıp yaşanamayacak hale gelmesine yol açtı.
Fatımi Devleti'nin merkezi idaresi yerel idare için ikta sistemine çok dayandığı için ülkenin uzak köşelerine gönderilen askerî komutanlar gittikçe kendilerine verilen ikta arazilerinde yarı-bağımsız yaşamaya başladılar ve merkezi devlet idaresi için büyük sorunlar ortaya çıkarttılar.
Fatımiler Sicilya adasındaki idarelerini önce Müslüman bağımsız Sicilya Emirliği'ne sonra da güney İtalya'dan gelen Norman I. Ruggero'ya kaybettiler ve 1190'da Sicilya adası tümüyle tekrar Hristiyan Normanlar eline geçmişti.
1070 civarlarında Fatımilerin Doğu Akdeniz ve Suriye üzerindeki arazileri Türk asıllı Büyük Selçuklu Devleti ve bunlara bağlı Türkmenlerin hücumlarına maruz kaldı ve bu araziler Fatımiler idaresinden çıktı. Birinci Haçlı Seferi'ne yol açan olaylar başında Kudüs'ün Artuklular Sökmen Bey ve İlgazi Bey tarafından ele geçirilmesi gelmekteydi. Ama Temmuz 1098'de Fatımi Devleti Veziri El-Efdâl Şehinşâh komutasında bir büyük Fatımi ordusu Kudüs'ü tekrar Fatımiler'in eline geçirmiş idi. Birinci Haçlı Seferi Frank Haçlılar ordusu Kudüs önüne geldiğinde Kudüs'ü Haçlıların kuşatmasına karşı savunan Fatımi ordusu ve komutanı İftikar el-Devla idi. Fatımiler Komutanı 15 Temmuz 1099'da Kudüs'ü anlaşma ile Haçlılara terk etti. Bundan sonra Fatımi Devleti, orada kurulan Frank Haçlı Kutsal Kudüs Krallığı ve aynı bölgedeki diğer Frank Haçlı devletlerine tüm Filistin arazilerini terk etmek zorunda kaldı. Fatımi Devleti elinde 1088'den itibaren sadece Mısır kalmıştı.
1160'larda Fatımilerin siyasi sistemi artık çürümüştü. Fatımiler veziri olan Şavar çeşitli entrikalarla kendi siyasi gücünü koruma peşinde idi. Son Fatımi halifeleri devletin idaresini Vezirler eline bırakmışlardı. 1163 ile 1169 arasında birkaç kere Fatımiler Veziri olan Şavar, Selçuklu Şam Emiri olan Nureddin Zengi ile Kudüs Kralı I. Amalrik arasında büyük siyasi oyunlar oynadı. I. Amalrik komutasındaki Frank Haçlı orduları ile bazen Fatımilere müttefik bazen onlara karşı olarak Mısır'ı dört defa işgal etti. Nureddin Zengi ise bir Suriye ordusu ile Emir Esedüddin Şirkuh'u dört kez Suriye'den Mısır'a sefer yapmaya teşvik edip destek sağladı. Şirkuh'un 1169'daki son seferinde Şirkuh Mısır'ın idaresini Şavar elinden zorla aldı. Şirkuh son Son Fâtımî Halifesi genç Sultan El-Âzıd tarafından Vezir olarak görevlendirildi. Fakat bu görevde iki ay kaldıktan sonra Şirkuh beklenmedik bir şekilde öldü. Yerine yeğeni olan Selahaddin Eyyubi 1169'da 31 yaşındayken Mısır'daki Suriye birliklerinin komutanlığına, melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı.[12]
1169-1171'de Selahaddin Eyyubi Fatimi halifesi genç Sultan Âzıd altında vezir olarak görev yaptı. Ama tüm iktidar gücü kendi elinde idi. Çok geçmeden kendine bağlı kişiler devletin en kilit noktalarında görevlendirdi ve Fatımilere bağlı olanlar bu görevlerden uzaklaştırıldı. Selahaddin Eyyubi Mısır'ın tek yöneticisi durumuna geldi. 1171'de Fatımi Halifesi genç Âzıd 21 yaşında iken öldükten sonra Selahaddin Eyyubi camilerde hutbeyi kendi adına okuttu. Böylece Mısır'da Şii Fâtımîler Halifeliğine son vererek Sünnilige dönüldüğünü ve Bağdat'taki Abbasiler Halifeliğine bağlılığını ilan etti. Bu olay ile Fatımiler Devleti resmen son buldu.[12]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.