Remove ads
Türkiye Devrimci Komünist Partisi militanı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Erdal Eren (25 Eylül 1961[2][a]; Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980; Ulucanlar Cezaevi, Altındağ, Ankara), Halkın Kurtuluşu[5] ve Türkiye Devrimci Komünist Partisi[6] mensubu militan. 12 Eylül Darbesi'nden sonra 1980-1984 arasında idam edilen 50 mahkûmdan biridir. 2 Şubat 1980 günü Piyade Er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiası ile yargılanıp 19 Mart 1980'de ölüm cezasına çarptırılmış, darbe sonrasında idam edilmiştir.[7][8]
Erdal Eren | |
---|---|
Doğum | 25 Eylül 1961 Şebinkarahisar, Giresun, Türkiye |
Ölüm | 13 Aralık 1980 (19 yaşında) Ulucanlar Cezaevi, Altındağ, Ankara, Türkiye |
Ölüm sebebi | Asılarak idam |
Defin yeri | Karşıyaka Mezarlığı, Ankara |
Akraba(lar) | Erkan Eren (kardeşi) |
Ankara Yapı Meslek Lisesinde sınıfta kaldığı için öğrenciliğe devam eden[9] sol görüşlü Erdal Eren, Halkın Kurtuluşu örgütünün üyesiydi. 12 Eylül Darbesi öncesinde 2 Şubat 1980 tarihinde Ankara'da Sinan Suner'in öldürülmesini protesto için gerçekleştirilen yasa dışı eyleme silahlı olarak katıldı.[10] "Kitlesini koruma görevi" üstlendi, eyleme müdahale eden askerlere ateş açtı,[11] çıkan çatışmada askerî inzibat eri Zekeriya Önge öldürüldü. Eren, Zekeriya Önge'yi öldürme suçundan yargılanarak 19 Mart 1980'de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.[12] Hakkındaki idam kararı Askerî Yargıtay 3. Dairesi tarafından önce usul yönünden, daha sonra ise esastan bozuldu.[13] İlkinde eksik soruşturma nedeniyle bozulan karar, ikincisinde cezada indirim sağlayabilecek TCK 59. maddenin uygulanmaması nedeniyle bozuldu.[14][15] Askerî Yargıtay Başsavcısı'nın bozma kararına itirazı sonucu dosya iki kez Askerî Yargıtay Daireler Kuruluna gitti.[14][16] Kurul, mahkeme kararını uygun görerek idamı 20 Kasım 1980'de kararı onadı. Avukatları, Askeri Yargıtay 3. Dairesinin idam hükmünün bozulması kararının gerekçeleri ile birlikte Eren'in yaşının da yöntemine uygun, tam ve doğru olarak saptanmamış olduğu iddialarıyla itirazda bulundu[13][17][18] ancak bu itirazlar reddedildi. Ayrıca Eren'in babası 21 Kasım 1980'de Kenan Evren'e yazdığı mektupta suç tarihinde oğlunun 18 yaşını 3 ay geçtiğini ifade etti.[19][20] Karar son olarak 12 Aralık 1980'de Kenan Evren başkanlığındaki Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı[21] ve Eren 13 Aralık 1980 günü Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edildi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi ve Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi[22] Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Partili Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü.[23] Erdal Eren, olayı protesto etmek için Suner'in öldürüldüğü Ayrancı Mahallesi'ndeki Hoşdere Caddesi'nde 2 Şubat 1980 günü düzenlenen ve üç bini aşkın kişinin katıldığı[24] eyleme silahıyla katıldı. Erdal Eren'e, kendi ifadesiyle, "kitlesini koruma görevi" de verildi. Gruba müdahale etmek için Zekeriya Önge'nin de aralarında bulunduğu 12 kişilik askerî tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler slogan atan topluluğu dağıtmak ve eylemcileri yakalamak için harekete geçti. Grup sağa sola dağıldı. Askerler slogan atan grubun peşine düştü. Mahkeme belgesinde olayın devamı şöyle anlatılmıştır:[2]
"8 numaralı Ayyıldız Apartmanı'nın bahçesinde sanık elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. İnzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin sanık Erdal Eren'in tabancasından atıldığına dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı."
Olayın ardından 7 Şubat 1980'de yayımladığı "Susmayalım..." başlıklı köşe yazısında Uğur Mumcu, Zekeriya Önge'nin ölümünden duyduğu üzüntüyü paylaştı:
"Sinan Suner'in yakınları nasıl gözyaşı içindelerse, olaydan iki gün sonra, bu cinayeti protesto etmek için toplanan bir grubun içinden atılan kurşunla öldürülen inzibat eri Zekeriya Önge'nin ana ve babası da gözyaşları içinde, bağırlarına taş basıyor... Akıtılan kanı, bir başkasının kanı ile temizlemeye olanak yoktur; hele akıtılan kan yoksul bir inzibat erinin kanıysa..."[25]
11 Şubat 1980 günü aynı olaya yine değinen Uğur Mumcu, teröre tepki gösterdi:
"Daha önce de Ankara'da bir inzibat erimiz şehit edildi...
Bütün bunlar, terörizmin yeni bir aşamada olduğunu kanıtlayıcı örneklerdir.
Bu saldırı ve cinayetler, devrimcilik, solculuk, ilericilik gibi etiketler altında yapılıyorsa, bunları en ağır biçimde kınamak ilerici basın olarak bizim görevimizdir. Yoksul bekçilere, inzibat erlerine, devlet polisine, jandarmasına kurşun sıkmak, alçakça işlenmiş cinayetlerdir hem de ayrıca bu tür eylemler, devrimciliğe, solculuğa, sosyalistliğe ihanettir."[26]
2 Şubat 1980'de silahı ile birlikte yakalanan Erdal Eren, iddialara göre emniyetteki sorgusu sırasında işkenceye maruz kalmıştır.[24] Askerî Savcılık tarafından idam istemiyle açılan davanın ilk duruşması 13 Şubat'ta gerçekleşti. Erdal Eren, mahkemede şunları söyledi:
"Her türlü demokratik hakkın hâkim sınıflar ve sıkıyönetim tarafından ayaklar altına alındığı şu dönemde biz devrimcilerin, alçakça katledilen yoldaşlara son saygı görevini 'yasaları da çiğneyerek' yapması meşrudur. Meşru olmayan şey, sıkıyönetimin ta kendisidir. En büyük terörist ve katil, devlettir."[27]
Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında "öldürme kastı ile ateş etmediğini" söyledi:[2]
"Kaldı ki eğer isteyerek öldürmüş olsaydım bu öldürme olaylarını sürdürecek durumundaydım. Her şeyden belli olduğu gibi sadece panikten ve heyecandan dolayı havaya iki el ateş ettim. Tabancamda beş mermi vardı ve ayrıca yedek şarjör de doluydu. Askerlerin hepsi benim hedef sınırlarım içerisinde olmasına rağmen ne öleni ne de başkasını öldürme kastım olmadığından ateş etmedim."[28]
Yargılama üç celsede karara bağlandı.[29] Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi, Türk Ceza Yasası'nın 450/9 maddesi gereğince Erdal Eren'i 19 Mart'ta idama mahkûm etti.[30] Erdal Eren ayrıca ruhsatsız silah taşıma suçundan 1 yıl hapis ve üç bin lira ağır para cezasına çarptırıldı.[31] Askerî Mahkeme, kararında, "İnsan sevgisine ve doğal olan yaşama hakkına yer vermeyen insanların bazı kutsal değerlerin savunuculuğunu da yapamayacağını, inzibat eri Zekeriya Önge'nin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda emperyalist ordulara karşı savaşıp kesin zafer kazanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir üyesi olduğunu" belirtti.[32] Kararın ardından Erdal Eren, mahkeme heyetine karşı, "Faşizme ölüm, halka hürriyet!" sloganı attı.[33]
Askerî Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararı önce "delillerin noksanlığı" nedeniyle usulden bozdu, ardından da idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren "TCK’nin 59. maddesinin uygulanmaması" nedeniyle esastan bozdu. 3. Ceza Dairesinin bozma kararı Askerî Yargıtay Daireler Kurulunda oy çokluğuyla bozuldu ve idam kararı 20 Kasım 1980'de onandı. Dönemin 3. Ceza Dairesi Üyesi Hâkim Albay Ahmet Turhan, yıllar sonra verdiği röportajda, olay ile ilgili gerekli balistik incelemenin yapılmadığını ve ayrıca Erdal Eren'in inzibat erini öldürdüğüne dair bir kanıt bulunmadığını iddia etmiştir.[34]
Erdal Eren, idama mahkûm edildiği süreçte Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) üyeliğine kabul edilmiş, idam kararının ardından infazın önlenmesi için "Erdal idam edilemez." kampanyası düzenlenmiştir.[35]
Erdal Eren'in avukatı Nihat Toktay, dosyada tespit ettiği eksiklikler için 17 Mart 1980 günlü duruşmada mahkemeden soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulunduğunu ve bu talebinin içerisinde Erdal Eren'in yaşının tam teşhis edilmesi konusunun da olduğunu söylemiştir. Yargıtay'ın yıllar süren yerleşmiş kararlarına göre yaş konusunda itirazlar varsa kişinin yaşını tespit etmek için kemik grafiklerinin çekilmesi, kemik grafiklerinden sonra da varsa tanık olarak anne babasının dinlenmesi gerekmekteydi. Sanık avukatının yaş tespit talebi 17 Mart 1980 günlü duruşmada mahkemenin ara kararıyla; "Erdal Eren'in o güne kadar yaşının küçüklüğüne dair bir iddiası olmamasına, doğum tarihinin Şebinkarahisar Nüfus Memurluğu tarafından bildirilmesine, dış görünüşüne, eğitim durumuna ve delil sunulmadığına" bakılarak reddedildi. 19 Mart 1980'de idam cezası verildi, mahkemenin gerekçeli hüküm kararında Erdal Eren'in yaşına ilişkin açıklama yapılmadı. Sonrasında yapılan itirazlar da "doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı" gerekçesiyle reddedildi. 20 Kasım 1980'de idam cezası onaylandı.[36][37]
Erdal Eren'in babası, 21 Kasım 1980'de Kenan Evren'e yazdığı mektupta "suçun işlendiği zaman oğlum 18 yaşına gireli 3 ay olmuştu" diyerek oğlunun 18 yaşından büyük olduğunu belirtti.[20]
Gazeteci Saygı Öztürk, idam cezasına kadar yaş konusunun hiç konuşulmadığını, idam kararından sonra temyiz aşamasında Erdal Eren'in avukatı Nihat Toktay'ın yaş iddiasını gündeme getirdiğini belirtmiştir.[38]
Erdal Eren'in dava sürecinde 12 Eylül 1980'de gerçekleşen askerî darbe ile TBMM ortadan kaldırıldı. 1972'den beri infaz edilmeyen ölüm cezaları Millî Güvenlik Konseyinin onaylaması ile infaz edilmeye ve yeni ölüm cezası hükümleri verilmeye başlandı. Darbenin ardından infaz edilen dördüncü idam kararı Erdal Eren'in idamı oldu.
Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında, "Askerlerin hepsi benim hedef sınırlarım içerisinde olmasına rağmen ne öleni ne de başkasını öldürme kastım olmadığından ateş etmedim." ifadelerini kullanmıştı.
Erdal Eren, Aralık 1980'de Mamak Askerî Cezaevi'nin haberini yapmak için cezaevine gelen gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a[39] ise, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, öldürdüğü iddia edilen jandarma erine (Zekeriya Önge) çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi.[40][41] Olay anını gazetecilere şöyle aktardı:[42]
"Balistik raporunda yanlışlık yaptılar, bana kitlemi koruma görevi verilmişti, birden saldırı gelince ben çektim, bize doğru ateş edeceklerini görünce mecburen ateş ettim. Ben ateş ettim ama o arkadan kendi arkadaşlarının ateşiyle de vurulmuş. O yakın hatta neredeyse bitişik atışmış, çok üzgünüm genç bir askerin ölmesine ama yaptıklarımdan dolayı asla pişman değilim çünkü bunu halk adına yaptık."
12 Aralık 1980'de Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Konseyi, Erdal Eren'in idamını görüştü. Adalet Komisyonu Başkanı Hava Hâkim Kıdemli Albay Zeki Güngör olaya dair şöyle dedi:
"Elebaşlarından bir kısmı Reşat Nuri sokağa doğru kaçmaya başlamıştır. Bunun üzerine inzibat erleri bu koşanların peşine takılmıştır. Bunlar arasından Erdal Eren 8 numaralı apartmanın bahçesine girmiş ve tabancasını çıkararak 3-4 el ateş etmiştir. Bu ateş sırasında Zekeriya Önge isimli erimiz yaralanmış, kaldırıldığı hastanede maalesef ameliyata dahi alınamadan vefat etmiştir. Durumu gören tim komutanı ve inzibat erleri kesinlikle Erdal Eren'in ateş ettiğini gördükleri cihetle, etrafını sarmışlar ve Erdal Eren bahçede bulunan kalasların arkasına gizlenmiştir. Yapılan ikaz üzerine ellerini havaya kaldırmış, teslim olmuştur."[43]
Millî Güvenlik Konseyi, kararı onayladı. Erdal Eren'in idam cezası 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.[2][44][45][46] Son sözleri, "Kahrolsun faşist diktatörlük, yaşasın TDKP!" sloganı oldu.[47] Cenazesi Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Erdal Eren'in idamını onaylayan dönemin Devlet Başkanı ve Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, yazdığı Kenan Evren'in Anıları adlı kitap serisinin 1991 yılında yayımlanan ikinci cildinde Erdal Eren'in idamı hakkında şu satırları yazdı:[48]
"12 ARALIK CUMA
12 Eylül'den kısa bir süre önce Ankara Ayrancı bölgesinde bir inzibat erini arkadan vurup öldüren 19 yaşındaki Erdal Eren adındaki terörist hakkında verilen idam cezasını bugün onayladık. İdam gece yarısı infaz edildi."
12 Eylül belgeseli için yapılan röportajda Kenan Evren, darbenin ardından gerçekleştirilen infazlar hakkında şöyle söyledi:[49]
"İlk idam kararı geldi önümüze. Ve dedik ki: Sağcı solcu yok. Mümkünse bir sağcı bir solcu, iki sağcı iki solcu. Neyse, kaç tane çıkmışsa ikisini beraber yapalım. Sonra demesinler ki bize: 'Bu gelen yönetim efendim sağı tutuyor, solu tutuyor.' gibi... Töhmet altında kalmayalım. Üzülüyoruz tabii. Bir insanı idam etmek kolay değil. Fakat o idam ettiğimiz kişi, belki 15-20 kişinin hayatına son vermiş. Öyle kimseler geliyor önümüze. Onun için kılımız kıpırdamadan bunu yapıyorduk."
2010 Türkiye anayasa değişikliği referandumuna doğru dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "... 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız." diyerek Erdal Eren ve diğer idam edilenler için ağladı, 12 Eylül liderlerini eleştirdi.[50]
2015 yılında Kenan Evren'in ölümü sonrası CHP'li Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi, Kuşadası ilçesindeki Kenan Evren Caddesi'nin adının "Erdal Eren Caddesi" olarak değiştirilmesine karar verdi.[51] Zekeriya Önge'nin silah arkadaşının oğlu bu karara tepki göstererek Belediyeye ve Valiliğe itiraz etti. Valilik konuyu inceledi.[52] Belediye geri adım attı ve Erdal Eren ismi kaldırılarak caddenin adı Kenan Evren kaldı.[53]
İstanbul'un CHP'li Ataşehir Belediyesi tarafından Ataşehir'deki bir kültür merkezine Erdal Eren'in adı verildi. Yapılan şikâyet başvuruları sonucu kültür merkezinden Erdal Eren'in ismi silindi.[54][55]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.