Loading AI tools
Nazi Almanyası'nın 1941'de Sovyetler Birliği'ni işgal harekâtı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Barbarossa Harekâtı (Almanca: Unternehmen Barbarossa; Rusça: Операция Барбаросса, romanize: Operatsiya Barbarossa), Alman Silahlı Kuvvetleri'nin 22 Haziran 1941 günü başlayan Sovyetler Birliği'nin işgali harekâtına Alman kaynaklarında verilmiş olan kapalı addır.[11][12] Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'ni açan harekâttır. Tarihin en geniş çaplı askerî harekâtı olarak nitelendirilir.[13]
Barbarossa Harekâtı | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
II. Dünya Savaşı Doğu Cephesi | |||||||||
Sol üstten saat yönünde: Alman askerleri Kuzey Rusya'ya doğru ilerliyor, Sovyetler Birliği'nde Alman alev makinesi takımı, Sovyet uçakları, Moskova Muharebesi sırasında Moskova yakınında Alman mevkileri üzerinde uçuyor, Alman esir kamplarına giden Sovyet savaş esirleri, Sovyet askerleri Alman mevkilerine ateş açıyor. | |||||||||
| |||||||||
Taraflar | |||||||||
Almanya Finlandiya İtalya Romanya Macaristan Slovakya | Sovyetler Birliği | ||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||
Adolf Hitler Walther von Brauchitsch Franz Halder Hermann Göring Wilhelm von Leeb Fedor von Bock Gerd von Rundstedt Ion Antonescu Carl Gustaf Emil Mannerheim |
Josef Stalin Georgi Jukov Aleksandr Vasilevski Semyon Budyonni Kliment Voroşilov Semyon Timoşenko Markian Popov Fyodor Kuznetsov Dimitri Pavlov İvan Tyulenev Mikhail Kirponos (ölü) | ||||||||
Çatışan birlikler | |||||||||
Mihver orduları
|
Sovyet orduları
| ||||||||
Güçler | |||||||||
~3,9 milyon, (yedekleri kapsar) 3.200 tank[1][dn 1] 4.389 uçak[2] 46.000 Top parçaları |
~4,2 milyon başlangıçta (sonraki 5 milyondan fazla) 12 - 20.500+ tank, 35 - 40.000 uçak (11.357 adeti 22 Haziran 1941'de savaşa hazır)[3] | ||||||||
Kayıplar | |||||||||
250,000 ölü[4] 500,000 yaralı 25.000 kayıp[4] 2.093 uçak 2.758 kayıp tank |
802.191 ölü[5] 3.000.000 yaralı 3.300.000 esir.[6][7] 21.200 uçak[8][9][10] 20.500 kayıp tank |
Mihver Devletleri'ne bağlı 4,5 milyonun üzerinde asker, 2.900 km.lik bir cephe hattı üzerinden Sovyetler Birliği'ni istilaya girişti.[14] Bu birliklerin yanı sıra harekâta 600 bin motorlu araç ve 625 bin at katılmıştır.[15] Barbarossa Harekâtı'nın planlamasına 18 Aralık 1940 tarihinde başlandı. Alman ordularının 22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla başlayan ve 5 Aralık 1941 gününe kadar süren çatışmalarda Alman orduları neredeyse kesintisiz olarak ilerlemişlerdir. Gizlilik içinde devam ettirilen hazırlıklar ve harekâtın kendisi, neredeyse bir yıl sürmüştür. Kızıl Ordu Wehrmacht'ın güçlü darbeleri karşısında Moskova önlerine ve Leningrad'a kadar geriledi. Alman ilerleyişi 5 Aralık 1941 tarihinde ilk kez Moskova önlerinde durduruldu ve Alman ordularının geri çekilmelerine sebep oldu. Bu tarihten itibaren 1942 ilk üç ayı boyunca cephedeki durum, art ardına gelen Kızıl Ordu karşı taarruzlarıyla bunlara göğüs germeye çalışan Alman ordu birlikleri arasındaki amansız çatışmalar olarak sürmüştür. Sonuç itibarıyla Hitler, umduğu zafere erişemedi, Kızıl Ordu Wehrmacht'ın ileri hareketini durdurmayı başarmıştı. Alman kuvvetleri taktik olarak parlak zaferler de kazandı. Sovyetler Birliği'nin Ukrayna da dahil olmak üzere ekonomik yönden en önemli bölgelerinden bir kısmında geniş toprakları işgal etmeyi başardı.[16] Bununla birlikte harekâtın operatif hedefleri olan Sovyet kuvvetlerinin ülkenin batı kesiminde imha edilmesi ve Moskova'nın alınması gerçekleştirilemedi. Alman ve müttefiklerine bağlı kuvvetler, cephenin genelinde, izleyen yılın ortalarına kadar yaygın bir taarruza bir daha girişemediler.[17] 1942 yılının baharından itibaren ise Alman ilerleyişi yeniden başlayacak ve SSCB topraklarında derin ve geniş ilerlemeler sağlayacaktır. Barbarossa Harekâtı'nın başarısızlığı Hitler'i, Sovyet topraklarında daha sonraki başarısız harekâtlara yöneltmiştir, Leningrad Kuşatması,[18][19] Nordlicht Harekâtı, Stalingrad Muharebesi ve Sovyet topraklarındaki diğer harekâtlar gibi.[20][21][22][23][24]
Barbarossa Harekâtı, katılan insan gücü ve sonuçları itibarıyla askeri tarihteki en büyük çaplı askerî harekât olmuştur.[13] Başarısızlıkla sonuçlanması, III. Reich tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. En önemlisi de harekâtın Doğu Cephesi'ni açmış olmasıdır. Bu cephede, başlangıçta ve süreç içinde tüm dünya tarihi savaş alanlarının hepsinden daha fazla kuvvet savaşa sürülmüştür. Barbarossa Harekâtı ve etkisi altına aldığı bölgelerde ve kentlerde gerçekleşen en büyük muharebelerden bazılarının ölümcül yırtıcılığıyla, yüksek kayıplarıyla ve her iki taraf için de çok zor koşularıyla, tüm bunlar 20. yüzyılda ve II. Dünya Savaşı'nda tarihin akışını etkilemiştir. Hitler, genelkurmay tarafından "Batı Rusya" yı işgal etmenin "Almanya'nın ekonomik durumu için bir rahatlamadan çok bir tahliye" yaratacağı konusunda uyarılmışsa da, Almanya'daki akut işçi kıtlığını gidermek için tüm bölümlerin hareketsiz hale getirilmesi gibi telafi edici faydalar bekliyordu. endüstri; Ukrayna'nın güvenilir ve muazzam bir tarımsal ürün kaynağı olarak sömürülmesi; Almanya'nın genel ekonomisini canlandırmak için zorla çalıştırma ve Almanya'nın Birleşik Krallık'ı izole etme çabalarını iyileştirmek için toprakların genişletilmesi. Hitler, Almanlar Sovyetler Birliği'ne karşı zafer kazandığında, İngiltere'nin barış için dava açacağına ve aksi takdirde Doğu'daki mevcut kaynakları Britanya İmparatorluğunu yenmek için kullanacağına inanıyordu.
Sadece kapıyı tekmelememiz gerekiyor ve tüm çürümüş yapı yıkılacak. —Adolf Hitler
5 Aralık 1940'ta Hitler, Alman Yüksek Komutanlığının Temmuz 1940'tan beri üzerinde çalıştığı işgal için nihai askeri planlarını "Otto Operasyonu" kod adıyla aldı. Ancak Hitler, bu planlardan memnun değildi ve 18 Aralık'ta, kod adı "Barbarossa Operasyonu" olan yeni bir savaş planı çağrısında bulunan Führer Direktifi 21'i yayınladı. Operasyon, 12. yüzyılda Üçüncü Haçlı Seferi'nin lideri olan Kutsal Roma İmparatorluğu'nun Orta Çağ İmparatoru Frederick Barbarossa'nın adını almıştır. 30 Mart 1941'de Barbarossa kararnamesi, savaşın bir imha olacağını ilan etti ve tüm siyasi ve entelektüel elitlerin ortadan kaldırılmasını savundu. İstila tarihi 15 Mayıs 1941 olarak belirlendi, ancak daha fazla hazırlık ve muhtemelen daha iyi hava koşulları için bir aydan fazla ertelendi. (Gecikme nedenlerine bakın.)
Alman tarihçi Andreas Hillgruber'in 1978 tarihli bir makalesine göre, Alman askeri elitinin hazırladığı işgal planları, Fransa'nın "yenilmez" Wehrmacht'ın elindeki hızlı yenilgisinden kaynaklanan kibir ve Rusya'nın geleneksel Alman stereotipleriyle renklendi. ilkel, geri "Asya" ülkesi. Kızıl Ordu askerleri cesur ve sert kabul edildi, ancak subay kolordu hor görüldü. Wehrmacht'ın liderliği, çok dar bir askeri görüş lehine, siyasete, kültüre ve Sovyetler Birliği'nin hatırı sayılır endüstriyel kapasitesine çok az ilgi gösterdi. Hillgruber, bu varsayımlar tüm askeri seçkinler tarafından paylaşıldığı için, Hitler'in, "birkaç askeri liderin" suç ortaklığı ile mümkün olan en insanlık dışı bir şekilde yürütülecek bir "imha savaşı" ile başa çıkabildiğini savundu. bunun kabul edilen tüm savaş normlarını ihlal edeceği oldukça açıktı.
Alman ve Sovyet kuvvetlerinin 1939 yılı Eylül ayında Polonya'yı işgalinin ardından Almanya, 1940 yılı Nisan'ında Danimarka ve Norveç'i işgal etti. Aynı yılın Mayıs ayında da Hollanda üzerinden Fransa'ya saldırdı. Paris, 14 Haziran'da düştü ve Fransa, 16 Haziran'da mütareke istedi. General Erwin Rommel'in ve Afrika Kolordusu'nun Şubat 1941'de bölgeye intikali ile Almanya Kuzey Afrika'da harekâta başlamış oldu.
Alman orduları Paris'i işgal ettiği gün Sovyet Hükûmeti Litvanya'ya dokuz saatlik bir ültimatom verdi ve hemen ertesi gün, 15 Haziran 1940'ta Kızıl Ordu Litvanya'yı işgal etti. Birkaç gün içinde Estonya ve Letonya da işgale uğradı. Bu üç ülkede de 18 Temmuz'da Kızıl Ordu gölgesinde seçimler yapıldı, yeni hükûmet derhal Sovyetler Birliği'ne katılma kararı aldı. Litvanya 3 Ağustos'ta, Letonya 5 Ağustos'ta, Estonya ise 6 Ağustos'ta Sovyetler Birliği'ne katıldılar. Bu üç Baltık Ülkesi'nin Sovyetler Birliği'ne katılmasıyla Sovyetler Birliği, Polonya topraklarından sonra kuzeyde de Almanya ile ortak sınıra gelmişti.[25]
Aynı yılın Haziran ayının 26'sında Stalin, Romanya'dan Besarabya ve kuzey Bukovina'yı boşaltmasını isteyen bir ültimatom verdi. Bir günlük süre tanınmıştı. Aslında Beserabya, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nda Sovyetler Birliği'nin etki alanında kabul edilmişti ama, Bukovina için bir madde yoktu.[26] İngiliz ablukası nedeniyle petrolü deniz yoluyla getiremeyen Almanya, Romanya'dan ithal ettiği petrole bağımlı olmak dolayısıyla, Sovyetler Birliği'in Romanya petrol sahasına bu denli yaklaşmasından ciddi endişe duymak durumundaydı. Besabya ve Kuzey Bukovina 28 Haziran 1941 tarihinde Sovyet birliklerince işgal edildi.
Molotov-Ribbentrop Paktı (Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı), Almanya'nın ve Sovyetler Birliği'nin 1939'da Polonya'yı işgalinden kısa bir süre önce imzalanmıştı. Görünüşte bir saldırmazlık anlaşması olmasına karşın geri plandaki gizli protokoller, ana hatlarıyla III. Reich ile Sovyetler Birliği'nin arasındaki sınır devletlerin paylaşılmasını içeriyordu.[27] Pakt, her iki ülke arasındaki karşılıklı düşmanlık ve ideolojik çekişme nedeniyle tüm dünya için bir sürpriz oldu.[28] Paktın bir sonucu olarak Almanya ile Sovyetler Birliği arasında görece sıkı diplomatik ilişkiler ve önemli boyutlarda ekonomik ilişkiler oluştu. İki ülke arasında 1940'ta bir ticaret anlaşması imzalandı. Sovyetler Birliği, bu ticaret antlaşmasıyla bir bakıma Alman ekonomisini rahatlatmıştır. Askeri ve endüstriyel malzeme karşılığında Almanya'ya başta petrol olmak üzere hammaddeler satılmıştır. Bu durum, İngiliz ablukasının Alman ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletti.[29]
Fransa'nın çöküşünün bir başka etkisi de Balkanlar'ın kuzeyinde ortaya çıktı. Macaristan ve Bulgaristan, 1940 yılı yazında Romanya'dan toprak talebinde bulunmaya başladılar. Özellikle Macaristan, I. Dünya Savaşı sonrasında kaybettiği Transilvanya'yı geri alma çabasına girmişti. Bu bölgede çıkabilecek bir çatışma Hitler açısından çok ciddi bir krize yol açabilecektir. Konu yine Romanya petrollerine dayanmaktadır. Gelişmeleri izleyen Hitler, 28 Ağustos'ta durum iyiden iyiye kritik bir hal alınca, öncelikle beş panzer ve üç mekanize tümene (paraşütçülerin de dahil olduğu bazı hava kuvvetlerine bağlı birlikler dahil), Romanya petrol bölgesini 1 Eylül'de işgal için hazır olmaları emri vermiştir. Aynı zamanda kendi Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop'la İtalya Dışişleri Bakanı Galeazzo Ciano'yu Viyana'ya gönderdi. İki dışişleri bakanı, taraflara arabuluculuklarını ve Hitler'in düzenlemesini kabul ettirdiler. Buna göre Rumenler, Transilvanya'nın yarısını Macaristan'a, Güney Dobruca'yı da Bulgaristan'a bıraktılar. İtalya ve Almanya, Romanya'nın geri kalanı için bir garanti verdiler. Romanya'ya verilen bu garanti Stalin'in tepkisini çekmiş, iki ülke arasındaki ilişkileri giderek gerginleştiren bir süreci körüklemiştir.[30]
İtalyan kuvvetleri 28 Ekim 1940 tarihinde Yunanistan - Arnavutluk sınırını geçtiler. Her ne kadar bir hafta içinde bozguna uğradılarsa da bu durum, Balkanlar'da Almanya'nın durumunu tehlikeye düşürmüştü. Ardından İngiliz kuvvetleri Limnos ve Girit'e, sonrasında Yunanistan'a asker çıkardılar. Bu İngiliz askeri varlığı ile gelen havaalanları, Romanya'daki petrol sahasını tehdit ediyordu.
Yugoslavya'da 26 Mart 1941 gecesi gerçekleşen bir hükûmet darbesi, Balkanlar'da Alman istilasını başlatan ateşleme oldu. Hitler'in 27 Mart'ta yayınladığı 25 Sayılı Emir'le hazırlıklara girişildi ve Alman kuvvetleri 6 Nisan 1941 günü sabahı Yugoslavya sınırından taarruza geçti. Nisan ayı sonlarında tüm Balkanlar Alman işgali altındaydı. Yunanistan'a Kuzey Afrika'dan getirilen dört İngiliz tümeni denizden tahliye edilmişti.[31]
Gerek Sovyetler Birliği'in Baltık Ülkeleri ve Romanya'nın bir kısmını işgal etmesi, gerekse de Almanya'nın Romanya'ya garanti vermesi, 1940 yılı Eylül ayında ilişkileri gerginleştirmeyi sürdürdü. Her iki taraf da karşı tarafı, Alman - Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın, danışmayı gerektiren üçüncü maddesini ihlalle suçlamaktaydı. Dahası Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, 16 Eylül'de kuzey Norveç'e gönderilecek takviye kuvvetlerinin Finlandiya üzerinden geçeceklerini bildirmesi Stalin'i rahatsız etti, bu birliklerin Finlandiya'da kalacaklarından kuşkulandı. Ayrıca 27 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Üçlü Pakt da kuşku yaratmıştı.
Yine de Almanya'nın girişimiyle Mihver Paktı'na Sovyetler Birliği'nin de üyeliği konusunda görüşmeler başlamıştır.[32][33]
Ribbentrop, tüm bu gerginlikleri ortadan kaldırmak için, 13 Ekim'de Stalin'e yazdığı mektupta Sovyet Dışişleri Komiseri Vyaçeslav Molotov'u Berlin'e davet etti. Hitler, Molotov'la görüşecekti. Bu görüşmede Führer, "her iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekte alacakları biçim konusundaki gürüşlerini şahsen kendisine anlatabilecekti." [34] Konu da kabaca işaret edilmişti, "… dünyanın dört büyük totaliter devlet arasında bölünmesi." [34]
Bu kışkırtıcı teklif Stalin tarafından kabul edildi ve Molotov 12 Kasım 1940 günü Berlin'e geldi. İlk görüşmelerde Alman tarafı, İngiltere'nin yenilmiş olduğunu, bu durumda dört devletin çıkar alanlarının tanımlamanın zamanı geldiği belirtildi. İngiliz İmparatorluğu'nun geniş topraklarının paylaşılması gerekiyordu.
İlk gün öğleden önceki görüşmelere Hitler katılmadı. Molotov, genelde Alman tarafını dinlemekle yetindi. Öğleden sonra Hitler de görüşmelere katıldı. Molotov'un tutumu, Alman tarafının, özellikle de Hitler'in beklediğinden çok farklıydı. Biri dışında tüm görüşmelerin tutanaklarını yazan "Dr. Schmidt'in sonradan hatırladığına göre "Hitler'e birbiri ardınca sorular yağdırdı. Benim o zamana kadar bulunduğum görüşmelerin hiçbirinde, hiçbir yabancı ziyaretçi kendisiyle böyle konuşmamıştı." O gün ve izleyen gün Molotov Hitler'den bazı bölgeler hakkında net sonuçlar istedi. Öncelikle ele aldığı konu, Almanya'nın Finlandiya'dan askerlerini çekmesini istemek oldu. Hitler, Finlandiya'nın işgal altında olmadığını yeniledi. Ardından Finlandiya konusundaki Sovyet yönetiminin tutumunu sorunca Molotov, "Besarabya çapında bir uzlaşma" yanıtını verdi. Bu uzlaşma doğrudan doğruya ilhak demekti."[35] Stalin'in Finlandiya üzerinden Baltık Denizi'ne açılmayı kafasına koyduğu anlaşılıyordu. Molotov ayrıca Bulgaristan, Romanya ve Türkiye konusunda da net sonuçlar istedi. Öncelikle İtalya ve Almanya tarafından Romanya'ya verilmiş olan garantinin geri alınmasını istiyordu.[36] Stalin'in, Romanya'dan ilave toprak talepleri olabilecek ve bu durum, Romanya petrol bölgesine daha da yakınlaşan bir Sovyet sınırını doğuracaktı.
Hitler görüşmelere bu noktada ara verdi. Akşam yemeğinde (Hitler katılmamıştı) İngiliz bombardıman filoları Berlin'i bombalamaya başladığında sığınağa çekilindi. Sığınakta Ribbentrop, Sovyetler Birliği'nin katılımıyla Dörtlü Pakt haline dönüşecek olan Pakt'ın antlaşma metnini çıkardı. Açıklanacak olan antlaşma taslağı, alışılmış bir saldırmazlık - dayanışma paktı metniydi. Esas önem taşıyan gizli protokollerdi. Özellikle her ülkenin "toprak emellerini" tanımlayan protokol[37] önemliydi. Buna göre Sovyetler Birliği'nin toprak emelleri ulusal toprakları ortasından başlıyor, güneye değin Hint Okyanusu'na sarkıyordu. Ama Sovyet yönetiminin ilgi alanı Hint Okyanusu değildi. Batıya, Baltık Denizi'ne, Balkanlar'a ve Boğazlar'dan Akdeniz'e uzanıyordu.[38] Molotov, bunları söylerken İsviçre'nin tarafsızlığı konusunda bile Almanya'nın tutumunu sormuştur,[39] Avrupa'yla bu denli ilgiliydi.
Molotov'un Berlin'den ayrılmasından iki hafta sonra, 26 Kasım'da, Stalin'in belirli koşullar yerine getirildiğinde Dörtlü Pakt'a katılacağını bildiren bir yazı, Moskova'daki Alman elçiliğine verildi. Stalin'in koşulları şunlardı.
Ayrıca, Türkiye'nin Boğazlar konusunda zorluk çıkarması halinde dört devletin bu ülkeye karşı askeri tedbirler alması istenmektedir.[40]
Almanya buna bir karşılık vermedi.[41][42]
Gerek bu belge, gerekse de Molotov'la Berlin'de yapılan görüşmeler, Hitler'e Stalin'in kesin olarak Avrupa'yla ilgilendiğini göstermişti. Sovyetler Birliği, Baltık Denizi ve Akdeniz üzerinden, kuzeyden ve güneyden Avrupa'yı kuşatmayı amaçlamış görünmektedir. Oysa Hitler, Sovyetler Birliği'ni Avrupa'dan uzaklaştırmak istiyordu. Öte yandan Stalin, Orta Doğu petrol sahalarının da kendi etki alanına bırakılmasını istemektedir. Bu iki gelişmenin ertesinde Hitler kurmaylarına Sovyetler Birliği'nin olabildiğince erken dize getirilmesi gerektiğini söylemiştir.[43]
Ticari antlaşmalarda birkaç açık konu ve sınırlar konusunda Ocak 1941'de belirlemelere gidilmesine karşın Orta Avrupa'da taraflar arasında çekişmeler de başlamıştı.
Harekâta başlama tarihi için, hazırlıkların tamamlanmış olacağı 15 Mayıs'tan itibaren karar verilecekti. Lakin Hitler, Yugoslavya'da Alman muhalifi askerî darbeye ve İtalya'nın Arnavutluk'u işgali karşısında Yunan ordularının ilerleyişine müdahale etme kararıyla Balkan Seferi'ne girişilmiş ve Barbarossa Harekâtı ertelenmişti. Hemen hemen tüm tarihçiler ve pek çok asker, bu erteleme kararının Barbarossa Harekâtı'nın başarısız olmasına yol açtığı görüşündedirler. Ancak bu neden, nedenlerden sadece biriydi. Diğeri ise 1941 yılında Rusya'da ilkbaharın uzun sürmesiydi. Haziran ayında da devam eden yağışlar, ülkenin batısında ana ulaşıma konu olan yolları ağır araçlar için geçilmesi olanaksız hale getirmişti. General Halder de iklim koşullarının 22 Haziran'dan önce elverişli olmadığını belirtmektedir.[44]
Almanlar, Balkan Cephesi'nde savaşın bitmesinden bile önce birliklerini kitleler halinde Sovyet sınırında toplamaya başlamışlardı. Romanya - Sovyetler Birliği sınırına 1941 yılı Şubat ayının ilk üç haftasında 680 bin kişilik kuvvet yığılmıştır.[29] Sovyetler Birliği'ne taarruz için 3,5 milyon Alman askeri, 1 milyon müttefiklerin askeri Sovyet sınırına toplanmıştır. Sovyet toprakları üzerinde birçok hava keşif görevleri başlatıldı ve sınır boylarına muazzam miktarda malzeme yığıldı. Bu gelişmeler Sovyet yönetimini gafil avlamıştır. Bunun nedeni büyük ölçüde Stalin'in, Molotov-Ribbentrop Paktı'ndan sonraki iki yıl içinde Almanya'nın Rusya'ya saldırmayacağını düşünüyor olmasıydı. Diğer yandan Almanya'nın İngiltere ile olan mücadelesinin sonuca erdirmeden ikinci bir cephe açmayacağına inanıyordu. Sadece Stalin değil, neredeyse tüm Sovyet generalleri de bu konuda emindiler, hatta Alman generalleri de. General Guderian anılarında, Doğu'da bir cephe açılacağını öğrendiğinde düş kırıklığına uğradığını yazmaktadır.[45]
Casus Richard Sorge, Alman taarruzunun kesin tarihini Stalin'e iletti. Arne Beurling liderliğindeki İsveçli cryptanaistler de taarruz tarihine ulaştılar. Fakat Sorge ve diğer istihbarat unsurları, (Berlin Polis Departmanından da gelen bilgilerle) farklı taarruz tarihleri bildirmişlerdir. Öte yandan İngiliz istihbaratının ULTRA üzerinden elde ettiğin bilgi de Sovyetler Birliği'nin istilasının başlangıç tarihini, birkaç ay öncesinden 22 Haziran 1941 olarak bildirmiştir.[46] İngiltere'nin istilası için hazırlanan iki Alman harekâtı da, Sovyet sınırındaki yığınakla ilgili yanıltıcı bilgi olarak kullanıldı. Denizaslanı Harekâtı ve Hailisch Harekâtı. Norveç'te ve Manş Kanalı sahillerinde sahte hazırlıklar yapıldı. Tüm bunlar, gemilerin toplanması, hava unsurlarının keşif uçuşları tatbikatlarla destekleniyordu. Bu sahte istila planlarının bazı ayrıntıları bilerek sızdırıldı.
Hitler ve generalleri, üç ayrı ordu grubuyla Sovyetler Birliği'nin belirli bazı kent ve bölgelerinin istila edilmesi şeklindeki strateji üzerinde anlaşmışlardı. Esas Alman darbesi, tarihsel istila hattı üzerinde, Napolyon'un Moskova yaklaşımı üzerinde yapılacaktı. Kuzey Ordular Grubu, Baltık Devletleri üzerinden Rusya'nın kuzey kesimine ilerleyerek Leningrad'ı (eski ve bugünkü adı St. Petersburg) düşürecektir. Merkez Ordular Grubu Smolensk'e ilerleyecek ve batı Rusya'nın merkez kesiminden Moskova üzerine yürüyecektir. Güney Ordular Grubu, yoğun nüfuslu ve tarımsal potansiyeli yüksek Ukrayna'ya saldıracak, doğu yönünde ilerlemeyi sürdürmeden önce Kiev'i alacak, doğu yönünde devam ederek güney Rusya'nın bozkırlarına ve zengin petrol yatakları olan Kafkasya'ya yönelecektir.
Hitler, OKW ve çeşitli komutanlıklar, ana hedefler konusunda aynı fikirde değillerdir. Barbarossa Harekâtı'nın hazırlıkları sırasında OKW'nin geneli, doğrudan Moskova'ya yüklenilmesini savunuyordu. Fakat Hitler, kuvvetleri Sovyet başkenti civarında toplamadan önce Ukrayna'nın ve Baltık ülkelerinin zengin kaynaklarını ele geçirmek yönündeki fikrinde ısrar etmiştir. İlk gecikme, harekâtın başlangıç tarihinin Mayıs ortalarından 1941 Haziran'ına ertelenmesinde yaşandı. Bu gecikme, Rusya'da o yılki çamur mevsiminin erken başlamış olması nedeniyle, bir bakıma gerekliydi de. Nitekim General Guderian, çok yağışlı bir mayıs ayı yaşandığını, yaptığı keşif gezilerinde Bug Nehri ve kollarının Mayıs ayı sonlarında dahi taşkın durumunda olduğunu gözlemlediğini belirtmektedir.[47][dn 2] Ancak stratejik hedefler üzerinde Hitler ve OKW arasında görüş birliği oluşmadığı için birçok kez zaman kaybedildi.
Samuel W. Mitcham'ın çalışmasına göre Wehrmacht Doğu Cephesi'ne toplam 148 tümenden oluşan bir kuvvet getirmiştir. Bu tümenlerin 19'u panzer, 15'i de motorize tümendir. Cepheye getirilen silahlar, 3.350 panzer,[dn 3] çeşitli çapta 7.184 top ve havan, 2.770 uçak, 6 bin motorlu araç ve 625 bin attır. Toplam asker mevcudu yaklaşık 2,5 milyondur.[15][dn 4]
General Guderian ise Doğu Seferi için 145 tümen ayrılmış olduğunu belirtirken Wehrmacht'ın toplam tümen sayısından ve dağılımından hareket etmektedir. Guderian'a göre Wehrmacht'ın toplam tümeni 205'tir. Bu tümenlerin dağılımı ise Danimarka'daki bir tümen dahil Batı'da 39 tümen, Norveç'te 12 tümen, Balkanlar'da 7 tümen ve Kuzey Afrika'da 2 tümen. Sonuçta geriye 145 tümenlik bir kuvvet kalmaktadır. Doğu Seferi'ne ayrılan tümen sayısı kaç olursa olsun tarihçiler ve Alman generalleri, Batı'da ve Norveç'te gereğinden çok daha büyük garnizonlar tutulduğu konusunda hemfikirdir.[48] Esasen Wehrmacht'ın elinde 10 panzer tümeni vardır. Fakat Barbarossa Harekâtı öncesinde Hitler'in emriyle bu tümenlerden birer panzer alayı alınarak yeni panzer tümenleri oluşturuldu. Böylelikle panzer tümenlerinin sayısı 21'e çıkmış oldu. Alman generalleri, panzer tümenlerinin vurucu gücünün böylece zayıflatılmış olduğunu ileri sürerek uygulamaya karşı çıkmaya çalıştı. Ancak Hitler, Rusya'nın geniş arazisi için ve Kızıl Ordu birliklerinin bu geniş arazide derinliğine hareketlerle kuşatılabilmesinin, daha çok sayıda zırhlı tümen gerektireceğini düşünmüştü. Öte yandan, tümenlerdeki panzer sayısının azaltılmasının, Kızıl Ordu'nun teknolojik geriliği, panzer tümenlerinde artık hafif tanklar yerine daha gelişkin tankların bulunması ile elimine edileceğini savunuyordu.[49] Gerçekten de panzer birliklerinin bünyesindeki neredeyse tüm Pz-I ve Pz-II hafif tanklar, Pz-III ve Pz-IV orta sınıf tanklarla değiştirilmişti.[1]
Sovyet topraklarına yönelik Alman taarruzu 22 Haziran 1941 tarihinde başladığında Kızıl Ordu, Sovyetler Birliği'nin Avrupa topraklarında dört cephe halinde teşkillenmişti. Sovyet askeri uygulamasında cephe, Alman Kara Kuvvetleri'nde (Heer) bir ordular grubunun ayarında bir askeri organizasyondur.[kaynak belirtilmeli]
Alman taarruzu başladığında Jukov'un emriyle derhal Leningrad Askerî Bölgesi Kuzey Cephesi'ne, Baltık Özel Askerî Bölgesi Kuzeybatı Cephesi'ne, Batı Özel Askerî Bölgesi Batı Cephesi'ne ve Kiev Özel Askeri Bölgesi de Güneybatı Cephesi'ne dönüştürüldü. Odesa Özel Askerî Bölgesi ise 25 Haziran 1941 tarihinde Güney Cephesi olarak yeniden düzenlendi.
İlk stratejik yönetimler 10 Temmuz 1941'de Mareşal Kliment Voroşilov komutasında Kuzeybatı Stratejik Yönetimi, Mareşal Semyon Timoşenko komutasında Batı Stratejik Yönetimi ve Mareşal Semyon Budyonni komutasında Güneybatı Stratejik Yönetimi olarak kuruldu.[50]
Cephe ordularının yanı sıra başkaca altı ordu, Sovyetler Birliği'nin batı kesiminde bulunmaktadır. Bu ordular 16. Ordu, 19. Ordu, 20. Ordu, 21. Ordu, 22. Ordu ve 24. Ordu bağımsız birlikler olarak STAVKA İhtiyat Grubu olarak ayrılmış ve İhtiyat Cephesi olarak teşkillenmişti. Doğrudan doğruya Stalin'e bağlıydılar.
Polonya'daki Sovyet işgalindeki önemli kentler, 22 Haziran 1941 sabaha karşı saat 03.15'te Mihver topçusu tarafından yoğun bir ateş altına alındı. Harekâtın bu ilk evresinde tarafların güçlerini tam olarak belirlemek güçtür. Alman kuvvetlerine ait rakamların çoğu, Doğu Cephesi'ne tahsis edilen fakat henüz muharebelere girmeyen ihtiyat unsurlarını da içermektedir. Kabaca üç milyon Wehrmacht askeri 22 Haziran'da, onlardan biraz daha az sayıdaki ve sınır bölgesine yayılmış Sovyet askerine karşı harekete geçti. Yaklaşık olarak 3,2 milyon Alman kara askeri muharebeye katıldı ya da Doğu Seferi için tahsis edildi. Yaklaşık 500 bin Rumen, Macar, Slovak ve Hırvat ve İtalyan askeri Alman kuvvetlerine katıldı. Öte yandan Finlandiya 22 Haziran'da Sovyetler Birliği'ne karşı kendi savaşını başlattı. Finlandiya kuvvetleri Leningrad'a ya da Alman ordusunun diğer hedeflerine taarruz etmediği gibi Musevi kırımı gibi yıkıcı faaliyetlerde de bulunmadı. Mihver kuvvetleri arasında ayrıca bir İspanyol tümeni de bulunmaktadır. "Mavi Tümen", Falanjist gönüllülerden oluşan bir tümendir. Almanya'nın müttefiklerinin katkısı genellikle daha sonraki aşamalara kadar etkili olmamıştır. Alman taarruzu tam bir sürpriz oldu. STAVKA, Alman birliklerinin sınır boylarına doğru ilerlediğine ilişkin olarak çeşitli raporlarla uyarılmasına karşın ve saat 00.30 dolaylarında sınır birliklerine savaşın yakın olduğu konusunda uyarılma emri vermesine karşın, çok az birlikte zamanında alarm verilebildi.
Luftwaffe keşif unsurları, Sovyet birliklerinin toplanma bölgeleri, geçici ikmal depoları ve havaalanlarının imha edilmesi için belirlenmesinde yoğun bir faaliyet göstermiştir. Luftwaffe esas unsurlarının harekâttaki görevi, Sovyet Hava Kuvvetleri'nin etkisiz hale getirilmesiydi. Harekâtın ilk gününde bu görev tam anlamıyla yerine getirilemedi. Aslında Sovyet Hava Kuvvetleri uçakları farklı havaalanlarına yaymak yerine toplu olarak tutmaktaydı ve dolayısıyla uçaklar kolay hedef olmaktaydı. Luftwaffe, harekâtın ilk gününde 1.489 Sovyet uçağını imha ettiğini ileri sürmektedir.[52] Luftwaffe'nin şefi Hermann Göring, söz konusu rakamlara güvenmedi ve kontrol edilmesini emretti. Daha sonra ele geçirilen Sovyet havaalanlarındaki enkaz üzerinde yapıldığı ileri sürülen incelemede, 2 binin üzerinde Sovyet uçağının imha edilmiş olduğu açıklandı.[52] Luftwaffe ise ilk günkü hava çatışmalarında 35 uçak kaybetmiştir. Almanlar, harekâtın ilk üç günü içinde 3.100 Sovyet uçağını imha ettiklerini ileri sürmektedir. Gerçekte Sovyet uçak kayıpları daha yüksektir. Rus tarihçi Viktor Kulikov'a göre kayıplar 3.922 düzeyinde olmuştur.[53] Sovyet kayıplarına ilişkin rakamlar ne olursa olsun, sonuç olarak Luftwaffe tüm Doğu Cephesi'nde hava hakimiyetini ele geçirecek ve 1941 yılı boyunca sürdürecek bir üstünlük elde etmiştir.[54] Bu durumda Luftwaffe filolarının büyük bir kısmını kara kuvvetlerinin desteklenmesi için seferber edebilmiştir.
Çeşitli kaynaklarda, Sovyet birliklerinin Alman taarruzuna gereken tepkiyi göstermedikleri, silah kullanmaktan kaçındıkları ileri sürülmektedir. Bu durumun, Üst Komutanlıklar'dan gelen "provokasyona kapılmayın" emrine dayandığı iddia edilmektedir. Stalin, Alman genel taarruzunun başlarında, bunun gerçek bir taarruz olmadığına inanmıştı. General İ.V. Tyulenev, Alman taarruzunun başlamasından çok kısa bir süre sonra Kremlin'de General Jukov'la görüşmüş, buna ilişkin anılarını daha sonra kaleme aldığı Üç Savaşı Geçerek adlı kitabında şu şekilde anlatmaktadır. General Jukov kendisine, "Stalin'e haber verdik, ama o her nedense buna inanmak istemiyor, inatla bunun Alman generallerinin prokovasyonu olduğunu düşünüyor." demiştir.[55] Viktor Suvorov, cephelerdeki durumu şu şekilde anlatmaktadır,
Uçaksavar topları Alman uçaklarına ateş etmiyor, Sovyet avcı uçaklarının Alman uçaklarını düşürmesi yasak, Birinci Stratejik Kademe askerlerinin elinden mermiler alındı.[56]
Öte yandan birçok yerde köprüler atılmadı ve Alman kuvvetlerinin eline geçti. Bu yüzden Alman kuvvetleri, nehir geçişlerinde zorlanmadılar. Sovyet birlikleri sınır boyunca dağınık halde tertiplenmişlerdi, savunma hazırlıkları yetersizdi.
Bununla birlikte Sovyet birlikleri, Alman genel taarruz başladıktan sonra tümüyle savunmada kalmadılar, hatta bazı birlikler Üst Komutanlık'ın (STAVKA)'dan emir almadan taarruza geçti. Kuzeybatı Cephesi 22 Haziran sabahı Doğu Prusya'daki Tilsit yönünde taarruza kaldırıldı. O günün akşamı STAVKA'dan bu yönde emir gelmiş olmakla birlikte taarruz gün boyu sürmekteydi. Bazı birlikler ve bazı hava unsurları da Üst Komutanlık'tan gelen emre göre taarruz başlattılar. Batı Cephesi, Polonya'nın Suvalki kenti yönünde taarruza geçti. Ayrıca Finlandiya'daki Hanko Deniz Üssü, Finlandiya'ya ait 19 adayı işgal etti.[57] Öte yandan Sovyet Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçakların büyük bir kısmı yerde imha edilmiş olmasına karşın bazı filolar savaşın ilk günlerinde belirli hedeflere akınlar düzenlediler. Örneğin Kuzey ve Baltık Donanmalarına bağlı 487 uçak, Finlandiya havaalanlarına, 22 Haziran'da Königsberg'deki askeri tesislere saldırdı. Güneyde ise 26 Haziran'da Romanya'daki petrol tesisleri bombalanmaya başlandı. Birkaç gün süren bombardıman sonucu petrol üretimi yarı yarıya düşmüştür.[58]
Alman Kuzey Ordular Grubu karşısında iki Sovyet ordusu mevzilenmiş durumdadır. Bu kesimde Wehrmacht, 600 tanklık bir gücü olan 4. Panzer Grubu'yla iki Sovyet ordusunun arahattından taarruz edecekti. 4. Panzer Grubu'nun operatif hedefleri, Leningrad yaklaşımındaki en büyük iki engel olan Neman Nehri'ni ve Daugava Nehri'ni art arda geçmektir. Alman tank birlikleri bir gün içinde Neman'a ulaşarak 80 km.lik bir yarma gerçekleştirdiler. Raseiniai yakınlarında Sovyet 3. ve 12. Mekanize Kolorduları, 300 tankla bir karşı saldırıya girişti. Dört gün süren çatışmalarda Alman kuvvetleri Sovyet birliklerini kuşattı ve imha etti. Kızıl Ordu zırhlı birlikleri bu süre içinde yakıt ve mühimmat sıkıntısı çekmekteydiler ve gerektiği gibi koordine olamadılar. Birinci haftanın sonunda Sovyet mekanize kolorduları, kuvvetlerinin % 90'nını yitirmişlerdir.[59] Panzer Grupları Daugava Nehrini Daugavpils yakınlarında geçtiler. Bu aşamada Alman kuvvetleri artık Leningrad'ın vuruş mesafesindeydiler. Ancak ikmal durumunun kötüleşmesi nedeniyle Hitler, piyade birlikleri geriden gelip yetişmesine kadar panzer gruplarının ileri hareketi durdurmalarını emretmiştir. Bu emirle piyade birliklerinin beklenmesi bir haftadan fazla bir zaman gerektirmiş, bu süre içinde Sovyet komutanlığı Leningrad ve Luga Nehri kıyılarına takviye kuvvetler getirme olanağı bulmuştur. Litvanya'da 22 Haziran'da başlayan Sovyet yönetimi karşıtı ayaklanma, Kızıl Ordu birliklerinin bölgedeki durumunu daha da zorlaştırdı ve ertesi gün Litvanya'nın bağımsızlığı ilan edildi.[60] Tahminen 30 bin Litvanyalı isyancı, kendilerine katılan yine Litvanyalı Kızıl Ordu unsurlarıyla birlikte Sovyet kuvvetleriyle çatışmalara girmiştir. Alman kuvvetleri daha kuzeye ilerlediğinde Estonya'da da Sovyet kuvvetlerine karşı silahlı direniş başlamıştı. Alman 18. Ordu'sunun Finlandiya Körfezine ulaştığı 7 Ağustos 1941 Estonya Savaşı da sona erdi.[61]
Alman Merkez Ordular Grubu'nun karşısında bulunan Sovyet orduları, 3. Ordu, 10. Ordu ve 11. Ordudur. Sovyet orduları, Bialystok civarında Alman hatlarına uzanan bir çıkıntıda yerleşmişlerdi. Bu bölgenin doğusu Belarus Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti başkenti Minsk'e uzanmaktadır ve son derece işlek bir demiryolu ve karayolu kavşağıdır. Merkez Ordular Grubu'nun General Heinz Guderian ve General Hoth komutasındaki iki panzer grubunun hedefi, Bialystok cebindeki Sovyet kuvvetlerinin geri çekilmesine engel olarak kuşatmak üzere Minsk'te temas kurmaktı. İki Sovyet cephesinin arahattı, 3. Panzer Grubu tarafından cebin kuzeyinde yarıldı ve ilerleyen panzerler Neman'ı geçti. Bu arada daha güneyde Polonya SSCB sınırını oluşturan Bug Nehri de 2. Panzer Grubu tarafından, herhangi bir direnmeyle karşılaşılmadan geçildi. Nehrin hemen gerisindeki Sovyet mevzileri çoğu kesimde boştu. Panzer Grupları ileri hareketlerini sürdürürken Merkez Ordular Grubu'nun piyade orduları Bialystok çıkıntısındaki Sovyet kuvvetlerine taarruz ettiler ve sonuçta bu bölgedeki Kızıl Ordu kuvvetleri kuşatıldı.
Moskova başlarda Sovyetler Birliği'nin başına gelen felaketin boyutlarının ağırlığını tam olarak kavrayamadı. Mareşal Timoşenko tüm Sovyet kuvvetlerine genel bir karşı taarruz başlatmaları için emir verdi. Fakat ikmal ve mühimmat depolarının imha olması, iletişimin çökmesi nedeniyle birliklerin eşgüdümünde yaşanan sorunlar, taarruzların başarısını engelledi. General Jukov, daha sonra Stalin'in baskısı altında imzalandığı ileri sürülecek olan Savunma Komiserliği'nin 3 numaralı emrini imzaladı. Bu emirle Kızıl Ordu'ya bir taarruza başlaması emredilmektedir. Bu emirde birliklere "Suwalki civarındaki düşman gruplarının kuşatılması, imha edilmesi ve Suwalki'nin 26 Haziran'a kadar alınması…" ile "Vladimir-Volynia kesimini işgal eden düşman gruplarının kuşatılarak imha edilmesi" ve ayrıca "Lublin bölgesinin 24 Haziran itibarıyla ele geçirilmesi" emredilmektedir.[62] Kızıl Ordu'nun bu karşı taarruz girişimleri başarısız oldu ve birliklerin düzeni bozuldu. Hemen ardından Alman taarruzu, bu birlikleri imha etmiştir.
General Hoth'un kuvvetleri kuzeyden yaklaştıkları Minsk'i 26 Haziran 1941 tarihinde ele geçirdiler. İleri unsurları kentin doğusuna doğru hareket etti. Haziran'ın 27'sinde 2. ve 3. Panzer Grupları Minsk'in hemen doğusunda temas kurdular. Sovyet topraklarında 320 km. ilerlemişler ve Moskova'ya olan mesafenin üçte birini geride bırakmışlardı. Taarruzun başladığı Polonya sınırından Minsk'e kadar olan çok geniş arazide, 32 Sovyet piyade tümeni, sekiz tank ve motorize tümen, süvari ve topçu tümenleri kuşatılmıştır. Minsk, 28 Haziran 1941 tarihinde Alman kuvvetlerinin eline geçti.[63] General Hoth ve General Guderian'ın panzer grupları, geride olabilecek en küçük çapta piyade unsurları bırakarak doğu yönünde ilerlemeye devam ettiler. Ancak General Guderian'ın üst komutanı, 4. Ordu Komutanı General Kluge, Minsk batısında kuşatılan Sovyet birliklerinin tasfiye edilmesinde her iki panzer grubuna bağlı unsurları kullanmak istiyordu. Hitler de onun görüşünü destekleyince panzer gruplarının ileri hareketi durduruldu.
Cephenin güney kesiminde Alman taarruzu Sovyet 5. Ordu, 6. Ordu ve 26. Ordu üzerine olmuştur. Bu kesimde Sovyet komutanlığı daha hızlı tepki gösterdi, sonuç olarak Alman taarruzu başlangıçta daha azimli ve kararlı bir direnişle karşılaştı. Alman piyade orduları, bu Sovyet ordularının arahat kesimlerinde taarruz ederken 1. Panzer Grubu'nun 600 tanktan oluşan öncü unsurları, Brody'yi hedef alarak sağ kanattan 6. Sovyet Ordusu üzerinden taarruz etti. Sovyet mekanize kolorduları, 1.000 tanklık bir kuvvetle 26 Haziran'da Alman 1. Panzer Grubu'na yönelik bir karşı taarruz başlattı. Barbarossa Harekâtı'nın en sert çatışmaları arasında yer alan bu çatışmalar dört gün boyunca sürmüştür. Her ne kadar sonuçta Alman kuvvetleri üstün gelmişse de bu galibiyet 1. Panzer Grubu'na ağır kayıplara mal olmuştur.
Batı Ukrayna'daki son önemli Sovyet tank kuvvetlerinin muharebeye sokulmasıyla girişilen bu karşı taarruzun başarısız olması üzerine bölgedeki Kızıl Ordu kuvvetleri, Alman kuvvetlerinin baskısı altında stratejik geri çekilmeye geçerek savunma durumu almıştır. Harekâtın ilk haftası sonunda üç Alman Ordular Grubu, harekâtın ana operatif hedeflerine ulaşmıştı. Ancak Minsk ve Bialystok civarındaki geniş kuşatmalarda Sovyet birlikleri hâlen direnmeye devam ediyorlardı. Bu kuşatmaların direncini kırmak, kuşatma çemberlerini daraltma Alman kuvvetlerine kayda değer kayıplara mal oluyordu. Yine de bazı Kızıl Ordu birlikleri kuşatma çemberlerini yararak çekilmeyi başardılar. Kızıl Ordu kayıplarıyla ilgili olarak 600 bin ölü, yaralı ve tutsak olarak genel bir tahmin yapılmaktadır. Sovyet Hava Kuvvetleri'nin Kiev üzerindeki uçak kaybı ise 1.561'dir.[64] Savaş çok parlak bir taktik zaferle (Hitler'e göre stratejik) sonuçlanmıştı. Ancak Alman kuvvetlerini Moskova'ya daha erken bir genel taarruzdan uzaklaştırmıştı ve Alman ilerlemesini 11 hafta geciktirdi. General Kurt von Tippleskirch, "Ruslar bir savaş kaybetti fakat bir askeri sefer kazandı" diye yazmıştır.[64]
Moskova radyosu, 3 Temmuz sabahı Stalin'in bir seslenişini yayınladı. Stalin,
Yoldaşlar, vatandaşlar, kardeşler, orduda ve donanmada savaşanlar, size sesleniyorum arkadaşlar
diye başlayan konuşmasında, tüm Sovyet halklarını istilaya karşı savaşmaya çağırmış, işgal edilen bölgelerde partizan faaliyelerinin örgütlenip harekete geçirilmesini, geri çekilme durumunda düşmanın yararlanabileceği hiçbir şeyin geride bırakılmamasını, taşınmasını ya da imha edilmesini emretmiştir.[65]
Daha ağır ilerleyen piyade tümenlerinin kuşatılan Sovyet birlikleri bölgelerine ulaşması ardından 3 Temmuz'da Hitler, panzer birliklerinin doğu yönünde ilerlemeye kaldıkları yerden devam etmeleri için onay vermiştir. Ancak bir yandan Rusya'nın yaz yağmurlarının neden olduğu çamur, diğer yandan sertleşen Rus direnişi, panzer birliklerinin ileri harekâtını yavaşlattı. Bu gecikme Sovyet Üst Komutanlığı'nın Alman Merkez Ordular Grubu'na karşı büyük kuvvetlerle karşı taarruzlar düzenlemesi için zaman sağlamıştır. Yine de 11 Temmuz tarihli Alman savaş bildirisi, sadece Kuzey ve Merkez Ordular Grubu kesimlerinde 329 bin tutsak alındığını, 1.800 top, 3.340 zırhlı araç ele geçirildiğini bildirmektedir. Ayrıca 89 Kızıl Ordu tümeninin, tümüyle ya da kısmen imha edilmiş olduğunu ileri sürmektedir.[66]
General Guderian'ın sol kanadı, Dinyeper'i savunulmayan üç noktadan 10 Temmuz ve 11 Temmuz 1941 tarihlerinde geçti. Kanatlarına yönelen şiddetli taarruzlara karşın Smolensk yönünde ilerlemeyi sürdürerek 16 Temmuz 1941 günü kenti ele geçirdi. Merkez kesim ise 20 Temmuz'da Desna'ya ulaşarak Elnya'yı işgal etti.[67] Merkez Ordular Grubu'nun en uç hedefi, doğudan Moskova'ya gelen ana ulaşım hatları üzerindeki, bu yüzden Moskova'nın giriş kapısı sayılan Smolensk'tir. Smolensk yaklaşımı, daha önceden var olan bir savunma hattında mevzi almış altı Sovyet ordusu tarafından tutulmaktadır. Sovyet kuvvetleri 700 tank tarafından desteklenen bir karşı taarruzla 3. Panzer Ordusu'na 6 Temmuz'da saldırdı. Alman savunması çok büyük güçte bir hava üstünlüğünün yardımıyla sürdürülmüş ve Kızıl Ordu taarruzlarını püskürtmüştür. 3. Panzer Ordusu Sovyet karşı saldırısını püskürttükten sonra Smolensk'e kuzeyden ilerlerken 2. Panzer Ordusu da Dinyeper nehrini geçerek kente güneyden ilerledi. Bu iki taarruz kolu arasında kalan Sovyet orduları bulundukları bölgede tuzağa düşmüş oldular. Panzer birlikleri 26 Temmuz'da kuşatmayı tamamladı ve 180 bin Kızıl Ordu askerini tutsak aldı.[68] Ancak 10 gün süren çatışmalar sırasında 100 binden fazla asker, Alman kuşatma kıskacından kurtulup Moskova yönünde çekilmeyi başarmıştır.
Smolensk Muharebesi'nin sonuçlandığı tarihlerde Amerikan Times dergisi, "... Hitler'in ... Kızıl Ordu'yu yok edeceğini..." okurlarına ilan etti. Oysa bu tarihe kadarki Alman kayıpları 28 bini ölü olmak üzere 390 bindir. Alman ordularının Polonya'ya taarruz ettiği tarih olan 1 Eylül 1939 tarihinden Barbarossa Harekâtı'nın başladığı 22 Haziran 1941 tarihine kadarki sürede, Polonya, Norveç, Fransa, Kuzey Afrika, Balkanlar, tüm bu bölgelerdeki savaşlarda kayıpların toplamı bu rakama neredeyse eşittir. Her ne kadar bu tarihe kadar tutsak alınan Sovyet savaşçılarının toplamı 700 bin kişiyi bulmuşsa da Alman kayıpları, seferin başındaki kuvvetin yüzde onbirinin bulmuştur.[69] Bununla birlikte Sovyet yönetimi insan kaynaklarını seferber edebiliyordu. Kuzeyde, Temmuz ayı sonunda Kızıl Ordu ölüleri arasından kadın savaşçılara da rastlanmaya başlanmıştır.[70] Harekâtın dördüncü haftası dolduğunda Alman komutanlığı, Sovyet gücünün tehlikeli biçimde hafife alınmış olduğunu fark etti. Alman birlikleri, beklenen stratejik hareket serbestisine ulaşamadan başlangıç ikmal stoklarını tüketmişlerdi. Bütünleme sağlamak için harekât yavaşlatıldı. Yavaşlamayla sağlanan zaman, stratejinin yeni duruma uyarlanması için kullanılacaktı. Kuşatmalardan çok sayıda Sovyet askerinin kurtulması, Hitlerin harekâtın başarısına olan inancını sarsmıştı. Bu aşamada Hitler, Sovyetler Birliği'nin, ekonomik alanda indirilecek bir dizi darbeyle yenilebileceğini düşünmeye başlamıştır. Bu ekonomik darbeler, savaşı sürdürmek için gerekli olan endüstriyel kapasite alanında olmalıydı. Bunun için güneyde önemli endüstri merkezleri olan Harkov ve Donets havzasının ve daha ileride Kafkasya'nın petrol alanlarının alınması gerekmektedir. Ayrıca yine önemli bir savaş endüstrisi merkezi olan Leningrad'ın da kısa sürede alınması gerekmekteydi. Öte yandan Hitler, kuzeyde Finlerle temas kurmaya da önem veriyordu.
General Fedor von Bock ve harekâta katılmış olan diğer generalleri hemen hemen hepsi, harekâta Moskova yönünde devam etmekten yanaydılar. Düşman başkentini ele geçirmenin psikolojik öneminin yanında, Moskova'nın ülkenin en önemli bir ulaşım - iletişim kavşağı olması ve savaş endüstrisi tesislerinin büyük bölümünü barındırması da göz önünde bulunduruluyordu. Asıl önemlisi, Alman istihbarat raporlarına göre Kızıl Ordu'nun büyük kısmının Moskova dolaylarında toplanmış olmasıydı. Ancak Hitler, General Guderian'a üst komutanı General von Bock'u atlayarak, Merkez Ordular Grubu'na bağlı panzerlerin, Moskova yönünde ilerleyişi geçici olarak durdurarak kuzeye ve güneye kaydırılması yönünde emir vermiştir.
General Halder'in de aralarında bulunduğu bazı generaller, Moskova'da ve Moskova önlerinde toplanmış olan Kızıl Ordu kuvvetlerini çevirerek imha etmek için de Moskova yönündeki taarruzun sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Hitler ise Kızıl Ordu'nun Moskova gerisine genel bir geri çekilmeye geçmesinden çekiniyordu. Napolyon da doğrudan Moskova'ya yönelmiş, General Kutuzov da Rus ordularını geriye çekmişti. Hitler'e göre harekâtı kanatlara çevirmenin bu yönden de ek bir kazanımı olacaktı. Moskova üzerindeki ağır tehdit yüzünden şimdi Kızıl Ordu birlikleri orada toplanacak, yeniden Moskova'ya dönüldüğünde bu birlikler kıskaca alınabilecekti.[71] Dahası, Sovyet ihtiyatları bu bölgeye akmaktayken cephenin güneyindeki ve kuzeyindeki harekâtlar kolaylaşmış olacaktı. Hitler bir bakıma "düşmanın dikkatini bir yöne çekerek başka yönden saldırmak" istemektedir. Daha sonra cephenin güney ve kuzeyinden ileri hareketle Moskova'nın kıskaca alınması düşünülüyordu. Burada Hitler'in yapmak istediği devasa ölçekte bir Cannae tipi operasyondu.[72]
Bu çerçevede Hitler, 19 Temmuz'da bir emir yayınlayarak harekâtın ana eksenini değiştirmişti. Bu emre göre Merkez Ordular Grubu cephesinden iki panzer grubu alınacak, General Guderian'ın birlikleri Kiev bölgesindeki Sovyet kuvvetlerinin kuşatılması için güneye, General Hoth'un birlikleri de Moskova - Leningrad bağlantısını kesmek için kuzeye çevrilecektir. Merkez Ordular Grubu emrinde sadece Moskova yönünde ilerlemeye devam edecek piyade unsurları bırakılacaktır. Ancak bu manevranın uygulanması için Desna doğusundaki (Smolensk - Roslavl) Sovyet birliklerinin imha edilmiş olması gerekiyordu. Ne var ki bu operasyonlar beklenenden uzun sürdü, Sovyet direnmesi ve karşı taarruzları nedeniyle operasyon ancak Temmuz ayı sonlarında tamamlanabildi. Bundan sonra da zırhlı birliklerin onarım ve bakımı için bir süre ayrılması gerekiyordu. Hâlen tartışmalar ve zırhlı birliklerin dinlenme süresi devam ederken General Halder ve Mareşal Brauchitsch 19 Ağustos'ta, hedefin Moskova olması gerektiği yönünde bir muhtırayı Hitler'e verdiler. Hitler bunu da geri çevirdi ve Ağustos'un 21'inde panzer gruplarının güney ve kuzeye çark etmesini öngören önceki emrini yeniledi.[73] Ağustos ayında cephenin güney kesimindeki bazı gelişmeler endişe yarattı ve bir bakıma Hitler'in kararının yerinde olduğu fikri uyandırdı. Güney Ordular Grubu'nun sol kanadında şiddetli bir Kızıl Ordu taarruzu başlamıştı. Pripyat Bataklığı'ndan taarruza geçen güçlü Rus süvari birliklerinin bu saldırısının yanı sıra General Reichenau'nun 6. Ordu'sunun Kiev önlerinde durdurulması kritik bir durum yaratmıştı.[74]
Bu arada Temmuz ayı ortalarında Alman birlikleri Pripyat Bataklığı'nın güneyinde, Kiev'e birkaç kilometre yaklaşmışlardı. Uman civarında üç Sovyet ordusu, Alman 17. Ordu'sunun doğu yönündeki taarruzu ve 1. Panzer Ordusu'nun güneye ilerlemesiyle bu iki Alman kuvveti arasında tuzağa düşmüştür. Alman piyade kuvvetleri cebi daraltırken tanklar da kuzeye çark ederek Dinyeper'i geçtiler. Bu arada Merkez Ordular Grubu'ndan ayrılan 2. Panzer Ordusu, 2. Ordu sağ kanadında olmak üzere Desna Nehri'ni geçti. İki panzer ordusu bu hareket tarzıyla dört Sovyet ordusunu ve diğer iki ordunun bazı bölümlerini tuzağa düşürmüş oldu.
Leningrad'a son taarruz için 4. Panzer Ordusu, Merkez Ordular Grubu'ndan tanklarla takviye edildi. Alman 18. Ordu'su ve Estonyalı partizanlar Orman Kardeşleri, Sovyet kuvvetlerini atarak Peipus Gölü'ne ilerledi ve Alman 16. Ordu'su 8 Ağustos'ta kuzeydoğudan taarruz ederek Sovyet savunmasını yardı.[75] Ağustos ayı sonunda 4. Panzer Ordusu Leningrad yönünde 48 km.lik bir girme sağlamıştı. Bu arada Fin kuvvetleri Ladoga Gölü'nün her iki yanında ilerleyerek Kış Savaşı öncesi Sovyet - Fin sınırına ulaştılar.
Bu aşamada Hitler, tutsak alınmayarak kentin imhasını emretmiştir. Bu emrin ardından 9 Eylül 1941 tarihinde Kuzey Ordular Grubu, Leningrad'a nihai taarruza başladı. On gün içinde 11 km. gibi bir ilerleme sağladılar. Ancak son on kilometrelik ilerleme çok yavaştı ve kayıplar da yüksekti. Hitler'in Leningrad'la ilgili tutumu bu evrede değişmiştir. Leningrad'a taarruz edilmemesini, kentin açlığa mahkûm edilmesini emretmiştir. Bu tutum değişikliğinde Moskova'ya yapılacak nihai taarruz için Kuzey Ordular Grubu emrindeki bazı zırhlı unsurların Merkez Ordular Grubu emrine alınması kararı da etkili olmuştur.
Moskova taarruzunun başlayabilmesinden önce Kiev Harekâtı'nın sonuçlanması gerekmektedir. Güney Ordular Grubu, Dinyeper üzerindeki köprübaşlarından kuzeye ilerlerken Merkez Ordular Grubu'nun yarısı da Kiev civarındaki Sovyet kuvvetlerinin gerisine doğru güneye taarruz etti. Kiev civarındaki Sovyet birliklerinin kuşatılması 16 Eylül 1941 tarihinde gerçekleştirildi. Sovyet kuvvetleri tanklar, toplar ve hava bombardımanlarıyla ezildi. On gün süren şiddetli çatışmaların sonrasında almanlar, 600 binin üzerinde Kızıl Ordu askerinin tutsak alındığını iddia ettiler. Gerçek kayıplar 452.720 erat ve subay, 3.867 parça top ve havandır. Sovyet 5., 21., 26. ve 37. orduların 43 tümeni savaş dışı kalmış oldu.[76]
Barbarossa Harekâtı'nın en kritik evresi, Ekim ayı yağmurlarının yol açtığı çamur nedeniyle zaten ikmal sorunları yaşandığı bir dönemde geldi. Merkez Ordular Grubu'na Moskova yönünde ilerlemek için emir verildi. Üç ordular grubunun hem teşkilat yapısında hem de operatif görevlerinde değişiklik yapıldı. Kuzey Ordular Grubu, bünyesinden önemli ölçüde Merkez Ordular Grubu'na birlik aktarılırken, Leningrad kuşatmasını tamamlaması, çemberi daraltması ama kenti almaması görevleri verildi. Güney Ordular Grubu'ndan ikisi panzer, biri motorize tümen olmak üzere üç tümen Merkez Ordular Grubu'na kaydırıldı ve Kırım, Harkov ve Rostov yönünde taarruz emri verildi. Kuvvetlerin büyük bir bölümü Merkez Ordular Grubu'nda toplandı. Bu kuvvetler 46 piyade tümeni, 15 panzer tümeni, 9 mekanize tümen, 6 inzibat tümeni ve bir süvari tümeni olmak üzere 1,5 milyonluk bir kuvvet haline getirildi.[77]
2. Panzer Tümeni'nin 38. Panzer Pioneer Abteilung (zırhlı istihkam taburu)[78] unsurları Kremlin'in kulelerini görecek kadar ilerlediler. Bulundukları mevki, Lobnya'nın hemen güneyindeki demiryolu hattıydı ve Moskova'ya 16 km. mesafedeydi. Tarih, 1 Aralık 1941'dir. Moskova Muharebesi'nde başkenti savunan Kızıl Ordu birlikleri, daha iyi ikmal koşullarından yararlanıyorlardı ve Sibirya'dan gelen taze tümenlerle takviye edilmişlerdi. Sonuçta Alman birliklerini Moskova önlerinden geri atmayı başardılar. Aynı kış şartları altındaydılar ama, en azından giysi yönünden daha iyi teçhiz edilmişlerdi. Bununla birlikte aynı şekilde buz ve kar kaplı arazide ulaşım yaptılar, aynı derecede donmuş toprakta siper kazdılar, kullandıkları akaryakıtın donma derecesi aynıydı. Sovyet karşı saldırılarının büyük bölümü, Moskova'ya en yakın konumdaki alman Merkez Ordular Grubu cephesine yönelmiştir.
Kiev Muharebesi'nden sonra artık Kızıl Ordu'nun Alman kuvvetleri karşısındaki sayısal üstünlüğü kalmamıştı. Daha da kötüsü Sovyet ordularının kullanılabilir durumda eğitimli yedek birlikleri de yoktur. Moskova savunması için Stalin 83 tümende 800 bin kişilik bir kuvvet toplamıştı. Fakat gerçekte etkin olabilecek kuvvet 25 tümenin üzerinde değildir.
Moskova'ya doğrudan yönelen Alman taarruzu olan Tayfun Harekâtı 2 Ekim 1941 tarihinde başlatıldı. Ancak daha önce General Erich Hoepner'in 4. Panzer Grubu, Kuzey Ordular Grubu emrinden alınarak General Kluge'nin emrine verilmiştir. Merkez Ordular Grubu cephesi karşısında iyi düzenlenmiş bir dizi savunma hattı sistemi oluşturulmuştu, ilk savunma hatları Viazma civarında, ikinci savunma hatları ise Moskova bölgesindeydi.
Oryol'un güneyinden, Sovyet ana savunma hatlarının 121 km. güneyinden 2. Panzer Ordusu tarafından başlatılan taarruz, Sovyet savunması için tam bir sürpriz oldu. Üç gün sonra Alman 2. Ordu'su batıya saldırırken panzerler Bryansk'a ilerledi. Sovyet 3. ve 13. Ordu'su kuşatılmış oldular. Kuzeyde 3. ve 4. Panzer Ordusu Viazma üzerine taarruz ederek Sovyet 19. Ordu, 20. Ordu, 24. Ordu ve 32. Ordu'yu tuzağa aldı. Moskova savunmasının ilk hatları dağılmıştır. Kuşatılan 673 bin Sovyet askeri Almanlar tarafından esir alındı. Alman saldırısının başlangıcından beri tutsak edilen Sovyet askerî personelinin toplam sayısı üç milyonu bulmuştur. Moskova savunmasında 90 bin kişi ve 150 tank kalmıştır.
Moskova yönündeki taarruzda 3. Panzer Ordusu 13 Ekim 1941 tarihinde Moskova'ya 140 km. mesafeye ulaşmıştır. Bunun üzerine Moskova'da olağanüstü durum ilan edildi. Tayfun Harekâtı'nın neredeyse başlarından beri hava durumu kötüleşmekteydi. Bölge sürekli yağış altındaydı ve ısı düşmekteydi. Asfaltsız olan yollar kısa sürede çamur batağına dönüştü. Bu olumsuz koşullar, Moskova yönündeki Alman ileri hareketini günde 3 - 3,5 km.ye kadar düşürdü. İkmal durumu da hızla kötüleşti. Alman Yüksek Komutanlığı 31 Ekim'de, ordular yeniden düzenlenirken Tayfun Harekâtı'nı durdurma emri verdi. Bu duraklama Sovyet Yüksek Komutanlığı'na daha iyi bir ikmal durumu sağlamak, mevzilerini toparlamak ve yeni ihtiyat kuvvetleri düzenlemek için zaman sağlamıştır.
Havanın giderek soğumasıyla 15 Kasım'da toprak donmaya başlayınca Alman saldırısı yeniden başladı. Birliklerin ilerlemeye başlamış olmasına karşın ikmal durumunda bir gelişme olmamıştı. Alman ilerlemesi karşısındaki Sovyet savunması 5., 16., 30., 43., 49. ve 50. Ordulardan oluşmaktadır. Alman planı, 3. ve 4. Panzer Ordularının öncülüğünde Moskova Kanalı'nı geçerek Moskova'yı kuzeydoğudan kuşatmak şeklindedir. Tula yönünde taarruz eden 2. Panzer Ordusu Moskova'ya güneyden ilerleyecekti. Bu iki kanattan yapılacak ileri hareketin arahattından gelişebilecek bir Sovyet karşı taarruzu için 4. Panzer Ordusu merkezden taarruz edecekti. İki hafta boyunca akaryakıt ve mühimmat eksikliğiyle ve her şeyi göze alan saldırılara karşın Moskova yönündeki ilerleme adeta sürünür gibiydi. Ancak güneyde 2. Panzer Ordusu durduruldu. Sibiryalı birliklerle güçlendirilmiş oluşan Sovyet 49. Ordu ve 50. Ordu ile şiddetlenen Sovyet karşı taarruzları 22 Kasım'da 2. Panzer Ordusu karşısında beklenmedik bir başarı kazandı. Ancak 4. Panzer Ordusu Sovyet 16. Ordu'sunu geri atarak Moskova Kanalı'nı geçmeyi başardı ve kuşatma manevralarına girişti.
Alman 258. Piyade Tümeni'ne bağlı bazı birlikler 2 Aralık'ta Moskova'ya 24 km. kadar sokulmayı başardılar. Bulundukları noktadan Kremlin'in kuleleri görünüyordu.[79] Ancak hemen sonra kışın ilk kar fırtınası başladı. Alman Doğu Orduları (Ostheer), kış koşullarına göre teçhiz edilmiş değildi. Soğuk ve hastalığın yol açtığı kayıplar, muharebe kayıplarından daha fazla idi ve son üç haftada ölü ve yaralı olarak kayıplar 155 bini bulmuştu. Bazı tümenler muharip güçlerinin yarısını yitirmişlerdi. Aşırı soğuk, silahlar ve teçhizatta ciddi sorunlara neden olmuştur ve Luftwaffe, kara birliklerine gereken hava desteğini sağlayamadı.
Başarı şansı kalmadığı anlaşılınca taarruzun durdurulmasına ve tüm birliklerin Kaluga - Viyazma hattına çekilmesine karar verildi. Ancak son anda Hitler 4. Ordu için "4. Ordu tek bir adım bile çekilmeyecektir." emrini verdi. Bu karar, bir yandan 4. Ordu'nun sağ kanadı açığında bulunan General Guderian'ın Tula civarındaki ağır kayıplar vermiş kuvvetlerinin geri çekilebilmesini sağlamıştır. Kızıl Ordu karşı taarruzları bu birlikleri bir anda Oka Nehri gerisine atmıştı. Öte yandan 4. Ordu'nun sol kanadındaki General Hoepner'in birlikleri de kuşatılma tehdidi altındaydı.[80]
Son takviyelerle Moskova bölgesindeki Kızıl Ordu kuvvetleri yarım milyonu bulmuştu ve 5 Aralık'ta genel bir karşı taarruz başlatan Sovyet birlikleri, Alman kuvvetlerini yer yer 320 km. geri atmayı başardılar. Sovyetler Birliği'nin istilası için girişilen bu harekâtta Alman kayıpları 250 bin ölü ve 500 bin yaralıyı bulmuştur. Bu kayıpların büyük bölümü Ekim ayı başlarından itibaren uğranılan kayıplardı. Öte yandan Waffen-SS kayıplarının yanı sıra Almanya'nın müttefiklerinin, örneğin Macaristan, Romanya ve Fin kayıpları bilinmemektedir.
Hitler, Merkez Ordular Grubu'na Moskova'ya yeniden taarruz için emir verdiğinde Güney Ordular Grubu için de bir harekât planı belirlemişti. Kiev bölgesinde Kızıl Ordu'ya indirilen darbe zaten çok ağır bir darbeydi. Ardından harekât ağırlık noktası Moskova'ya yönelince STAVKA, başkentin savunması telaşına düşecekti. Güneyde girişilecek bir operasyonun daha kolay olacağı düşünülmekteydi. Hatta, harekâta katılan kuvvetlerin sol kanadının 650 km. boyunca açık kalacağı dahi önemsenmedi. Güney Ordular Grubu cephe hattı 1 Eylül itibarıyla kabaca Novgorod - Dnipro - Kırım kıstağı hattında uzanmaktadır.[81] Hitler'in Mareşal Gerd von Rundstedt'e verdiği hedefler, bu hat üzerinden hareket ederek, ilk etapta Voronej - Rostov hattına ulaşmak, buradan sol kanadıyla Don Nehri'ni geçip Stalingrad'a, sağ kanadıyla da Rostov üzerinden Maykop'a taarruz etmekti. Ancak STAVKA, Moskova'ya da güney kesime de yeni tümenler getirmeyi başardı. Mareşal von Rundstedt'in sol kanat birliği olan 6. Ordu, Kursk'u geçtikten sonra durduruldu. Hemen güneyindeki 17. Ordu bu nedenle ilerleyemedi. Sonuçta en güneydeki taarruz kolunu oluşturan General von Kleist'in 1. Panzer Ordusu, Sovyet kuvvetlerinin açıkta kalan sol yanına yönelttikleri karşı taarruzlarla durduruldu. Bununla birlikte 3. Panzer Kolordusu, 22 Kasım'da Rostov'a girdi. Fakat şiddetli Kızıl Ordu taarruzları sonucunda kenti 28 Kasım'da tahliye ederek 80 km. batıdaki mevzilere çekilmek zorunda kaldı. Alman kuvvetlerinin Rostov'dan çekilişi, bu çaptaki ilk geri çekiliştir.[82] İleri harekâttaki bu sonuçlara karşın Mareşal von Rundstedt'in 11. Ordu'su, Sivastopol ile Kerç Yarımadası'nın doğu ucu hariç, Kırım Yarımadası'nı ele geçirmeyi başardı.[83]
Kızıl Ordu, Mihver kuvvetlerin sürpriz saldırısına hazırlıklı değillerdi ve 1941 yılında ağır bir yenilgiye uğradılar. Öte yandan Alman silahlı kuvvetleri 1941 yılına kadar giriştiği savaşlarda, özellikle Yıldırım savaşı konusunda işe yarar bir deneyim birikimi oluşturmuştu. Ayrıca Alman kuvvetleri, hareketlilik, düşman kuvvetlerini imha etme ve kusursuz iletişim üzerine bir doktrine sahipti. Öte yandan düşük zayiatlı zaferlerin süreceği konusundan güven duyuyorlardı.
Buna karşın Sovyet silahlı kuvvetleri, sevk ve idarede, eğitimde ve hazırlık konusunda yetersizdiler. Sovyet üst yönetiminin savaş konusundaki planlaması esas olarak Almanya'nın 1942'den önce saldırıya geçmeyeceği öngörüsüne dayanmaktaydı. Mihver saldırısı başladığında yeni düzenlemeler, umut verici fakat henüz denenmemiş silahlar ve teçhizat, muharip birliklere yeni verilmeye ya da uygulanmaya başlanmıştı. Zırhlı kuvvetlerdeki tankların önemli bir bölümü hafif sınıf tank olan BT Serisi Tanklardı, zor arazi koşullarında sorun yaratmaktaydılar. Zaten bunların büyük bir bölümü yerinde terk edilmek zorunda kalındı. Orta (T-34) ve ağır sınıf (KV-1) tanklar, zırhlı kolordulara yeni yeni verilmeye başlanmıştı.
Sovyet birliklerinin çoğu, Polonya'nın bir bölümünün, Baltık Devletleri'nin ve Besarabya'nın işgaliyle yeni oluşan batı sınırları gerisinde toplanmıştı. Yeni sınırların oluşmasıyla birlikte Stalin Hattı terk edilmiş, yeni sınırlarda yapımına başlanmış olan Molotov Hattı'nın yapımı da ağırdan alınmaktaydı. Dolayısıyla sınır bölgesindeki Kızıl Ordu birliklerinin yeterli savunma düzeni yoktu ve Alman saldırısında, ilk bir hafta içinde bu birliklerin büyük kısmı yenilgiye uğrayıp imha edildi. İlk birkaç hafta içindeki Sovyet savunmasındaki taktik hatalar bir felakete neden oldu. Stalin Hattı'nın ve önündeki tampon bölgenin tasfiye edilmiş olması daha derinlerde savunmayı güçleştirdi. Kızıl Ordu, iç kesimlerde savunma yapmak durumuna geldiğinde Stalin Hattı'nın örtüsünden ve ateş gücünden yararlanamadı. Wehrmacht kuvvetleri de böylesi bir savunma hattı önünde kuvvet kaybetmekten, belki de durdurulmaktan kurtulmuş oldu. Stalin'in emirleriyle savunmanın zaafa uğratılmasına bir başka örnek Dinyeper Filotillası'dır. Dinyeper Nehrinin orta ve aşağı kesimlerinde faaliyet gösterebilecek durumdaki bu filotilla emrinde değişik tonajda 120 savaş gemisi ve 150 mm.lik topu olan 8 zırhlı (100 mm.) duba, kendi hava gücü, sahil topçu bataryaları ve uçaksavar bataryaları bulunmaktaydı. Bu filotilla daha sonra Stalin'in emriyle tasfiye edildi. Öte yandan Dinyeper üzerindeki köprülere yerleştirilmiş, köprüyü onarılamayacak şekilde havaya uçuracak mayınlar da söküldü.[84] Sadece Dinyeper üzerindeki değil, tüm köprüler korumasız kalmıştır. Pek çok köprü, Alman zırhlı birliklerince sağlam olarak ele geçirildi ve köprü geçişlerinde hemen hemen hiç kayba uğranılmadı.
Başlangıçta Kızıl Ordu, kendi gücünü abartma hatasına düşmüştü. Sovyet mekanize kolorduları, Alman zırhlılarını karşılayamadıkları gibi, Luftwaffe'nin hava taarruzlarıyla ağır kayıplara uğradıktan sonra pusuya düşürüldüler ve imha oldular. Sovyet tankları, yetersiz bakım ve deneyimsiz tank mürettebatı yüzünden ciddi sıkıntılar çektiler. Arızalar dolayısıyla korkunç kayıplar verdiler. Yeterli yedek parça ve kamyon olmaması da ikmal sisteminin çökmesine yol açtı. Öte yandan Luftwaffe'nin hava akınları, sınıra yakın bölgelerdeki ikmal depolarına -ki çok fazla ikmal malzemesi bu depolara getirilmiş bulunuyordu, ölümcül ikmal sorunları yarattı. Piyade tümenlerinin tahkimatlarda mevzilenmemiş olması yıkımlara yol açtı. Tanklar ve motorize unsurlar olmadan Mihver güçlerin hareketli savaşını karşısında durulamazdı.
Öte yandan birinci stratejik kademeyi oluşturan 114 tümen ve ikinci stratejik kademeyi oluşturan 77 tümen, Alman genel taarruzu başladığında batı sınırlarına yaklaşmak üzere hareket halindeydi. Savaş patlak verdiğinde bu tümenler hareket halindeyken, katar üstünde savaşa yakalandılar. Bir kısım birlikler katar üstündeyken Luftwaffe akınlarına uğradılar. Birçok birlik, farklı farklı yerlerde dağınık olarak katarlardan indirilmek zorunda kalındı. Bir kısım teçhizat, tanklar da dahil olmak üzere yerinde terk edilmek zorunda kalındı.[85] Her türden 940 bin ton (47 bin vagon) askeri malzeme, Temmuz ayı başında yollardaydı.[86] Dahası, askeri bölge depolarındaki seferberlik stokları da savaştan önce batı sınırlarına yakın askeri bölge depolarına taşınmıştı.[87]
Stalin'in emriyle, Alman panzerlerinin kolayca yardığı savunma mevzilerinden çekilmek ya da teslim olmak yasaklamıştı. Böyle olunca panzerler yine ikmal hatlarını kesip Sovyet ordularını çevirerek imha ettiler. Ancak daha sonra Stalin, birliklerin geride yeniden gruplanmak, derinlikte savunma düzeni almak ya da karşı taarruz için geri çekilmelerine izin verdi. Aralık 1941'e gelindiğinde 2,4 milyon Kızıl Ordu erat ve subayı Almanlara teslim olmuştu. Artık Sovyet kuvvetleri Moskova'nın dış mahallelerinde savaşmaktaydı. Bu savaş esirlerinin büyük çoğunluğu açlık, hastalık ve sağlıksız yaşam koşulları sonucu yaşamlarını yitirdiler.
Mihver kuvvetlerin Barbarossa Harekâtı'nın planlanan hedeflerine tam olarak ulaşmada başarısız olmasına karşın Sovyetler Birliği'nin uğradığı büyük kayıplar, Sovyet propagandasında değişikliğe neden olmuştur. Almanya'ya karşı düşmanlıkların ortaya çıkmasından önce Sovyet Hükûmeti, Kızıl Ordu'nun çok güçlü olduğunu ifade ediyordu.
Viktor Suvorov, Buzkıran adlı çalışmasında farklı bir açıklama öne sürmektedir. Suvorov'a göre Kızıl Ordu daha kalabalık ve daha iyi teçhiz edilmişti. Aslında, Mihver'e karşı kendi sürpriz saldırı hazırlığı içindeydiler. Esas hedef olarak Romanya'daki petrol alanları belirlenmişti. Görüşlerinin doğrulaması için de Alman istilasının başlamasından iki hafta sonra, 6 Temmuz 1941 tarihinde başlayan Sovyet operasyonu olan, "Thunderstorm" Harekâtı'nı göstermektedir.[88] Alman saldırısının başladığı 22 Haziran 1941 tarihine kadarki Sovyet savaş öncesi planlamalarını inceleyen Rus tarihçi Boris Sokolov Kızıl Ordu'nun, taarruz planları çerçevesi içinde üstlendiği karşı taarruzların ve daha sonrasında Sovyet ordusunun savunma operasyonlarında savunmaya yönelik planlamanın olmadığını, sonuçta tüm bunların bir bakıma doğaçlama yapıldığını ve sonuçta devasa yenilgilerin ortaya çıktığını belirtmektedir.[89]
Ayrıca iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyen antlaşmalar çerçevesinde Almanya'ya yapılan büyük miktarlardaki Sovyet hammadde ihracatının, başlardaki Alman başarısı üzerinde önemli etkisi olmuştur. Bazı önemli ürünlerdeki Sovyet ihracatı olmasaydı üç buçuk ay içinde, Ekim 1941'de bu mallara ilişkin Alman stokları tükenmiş olurdu.[90] Sovyetlerden yapılan ithalât olmasa, harekâtın daha ilk günü Almanya kauçuk ve buğdayda ciddi sıkıntı içinde olurdu.[90] Dört temel malın Sovyetler Birliği'nden ithalâtı ile harekâtta başarı şansı görebilmiştir.[91]
Moskova Muharebesi'nin çabuk bir zafer getirmemesi üzerine tüm Alman planlarının revize edilmesi gerekmiştir. Kızıl Ordu'nun 1941 kışında sürdürdüğü karşı taarruzlar her iki taraf açısından da yüksek kayıplara yol açtı ve sonuçta Sovyet kuvvetleri, Moskova üzerindeki tehdidi de ortadan kaldırmış oldu. Alman istilasının bu başarısızlığına karşın Sovyetler Birliği de askerî gücünün büyük kısmını yitirmiş bulunuyordu. Bu durum, Alman Yüksek Komutanlığı'na 1942 yazında Mavi Durum olarak geniş çaplı bir genel taarruz başlatma olanağı verecektir. Bu harekât, Bakü bölgesindeki petrol sahalarını hedef alacaktır. Bu genel taarruz da sonuçta Barbarossa Harekâtı gibi başarısız oldu. Başlangıçta nüfus yoğunluğunun düşük olduğu çok geniş araziler ele geçirildiyse de nihai operatif hedefler olan Stalingrad ve Kafkasya'da yenilgiye uğranıldı. Savaşın bu aşamasından itibaren Sovyet ekonomisinin ve çok geniş insan kaynaklarının etkisi kendini hissettirmeye başladı. Artık Sovyet ekonomisi Alman ekonomisinden çok daha geniş çaplı olarak uzun süreli bir yıpratma savaşına uyum sağlamıştı. Son Alman genel taarruzunun yol açtığı Kursk Muharebesi de Sovyet kazanımıyla sonuçlandı. Üç yıl boyunca yoğun çatışmaların ardından Alman kuvvetleri fazlasıyla yıpranmıştı ve 1944 yılının yaz aylarında Kızıl Ordu'nun giriştiği on bir genel taarruzla kesin sonuçlu yenilgilere uğradı. Bu yenilgiler, bir dizi Kızıl Ordu zaferiyle Alman kuvvetlerinin Berlin'e gerilemelerine yol açtı. Berlin ise 8 Mayıs 1945 tarihinde düştü.
Moskova önlerinde ağır kayıplar verilerek uğranılan yenilgi üzerine Alman generalleri, güvenli bir kış hattına çekilme görüşündeydi. Fakat Hitler hiç beklenmedik bir emir verdi. "Ordu tek bir adım bile ricat etmeyecektir. Herkes olduğu yerde duracak ve savaşacak." Alman generalleri tarafından başta gizli bir hınçla karşılanan bu emir, daha sonra Hitler'in askeri dehası olarak görülmüştür.[92] Kısa ya da uzun mesafede bir hatta çekilmek, hele ağır kış şartları altında, hele hele birbiri ardı sıra gelen amansız Kızıl Ordu taarruzları altında, kısa sürede bir genel ricata, hatta bozguna dönüşebilir, sonuç Napolyon ordusunun yaşadığı felakete dönüşebilirdi.
Gerçekten de Kızıl Ordu, Alman cephesinde her ne kadar derin girmeler sağladıysa da, yaramamıştır. Ulaşım hatlarının geçtiği kentlerde Alman kuvvetleri tutunabilmeyi başardı. Ama Kızıl Ordu bu girmeleri, bir kuşatmaya dönüştürecek biçimde lojistik yönden destekleyemedi.[92] Alman savunmasının lojistik olarak desteklenmesinde ulaşım hatları da çoğu kez yeterli olmamış, Luftwaffe'nin "havadan ikmal"i gerekmiştir. Bazı durumlarda bir kolordunun tüm ikmalinin "havadan" yapılması gerekmiştir. Bir kolordunun ikmal malzemesi gereksinimi günlük 200 tondur ve bunun için 100 uçuş, çoğu kez 100 uçak gerekmektedir. Bu denli zor kış koşulları, kaçınılmaz olarak uçak ve personel kayıplarına yol açtı. Bu kayıplar Luftwaffe'yi, General Tippelskirch'in ifadesiyle mahvetti.[93] Öte yandan cephe gerisindeki partizan grupları faaliyete geçmişlerdi.[94] Luftwaffe her ne kadar başlangıçta Sovyet hava gücünü büyük bir kısmını daha yerde imha etmişse de, hava üstünlüğünde harekâtın daha ileri evrelerinde tam olarak yararlanamadı. Başlarda tam bir hava hakimiyeti kurulmuştu. Kızıl Ordu birlikleri hava desteğinden tümüyle yoksundu ve Luftwaffe'nin akınlarına karşı tam anlamıyla savunmasızdı. Bununla birlikte Ordular ilerledikçe yeni havaalanları kurulamadı ve giderek daha gerilerde kalan hava üslerinden kara operasyonlarına destek olmada etkin olunamadı. Öte yandan Sovyet cephesi gerisine devamlı olarak yeni filolar getirildi.[95]
Tayfun Harekâtı'nın başarılı olamayacağı anlaşıldığında Alman birliklerinin Tula - Viyazma hattına çekilmesine izin verilmiş, ancak 4. Ordu yerinde kalmıştı. Hitler'in bu kararının sonrasında bu birliklerin durumu daha da kritik bir hal aldı. Kızıl Ordu'ya bağlı bir süvari kolordusu, 4. Ordu'nun sağ yanından derin bir girme sağladı. General Günther Blumentritt şunları anlatmıştır, "Tam da bizi hiçbir şeyin kurtaramayacağını düşündüğümüz sırada Ruslar kuzeye dönüp arkamıza sarkacak yerde batıya doğru devam ettiler." Hitler, 4. Ordu'nun da geri çekilmesine 4 Ocak 1942 tarihinde onay vermiştir.[96]
Cephenin merkez kesiminde Kızıl Ordu taarruzlarının derinlemesine icra edilmesi Alman savunması için cephe hattını fazlasıyla uzattı. Tümenler, genelde 35–40 km.lik bir cephe hattını tutmak zorundaydılar. Kritik bölgelerde bu mesafe 15 – 25 km.ye düşüyorsa da yine de I. Dünya Savaşı cepheleriyle karşılaştırıldığında fazlasıyla uzundu. Ancak, hafif piyade silahlarındaki teknik yenilikler ve hareketli birliklerin varlığı durumu dengeledi. Mekanize piyade ve tanklardan kurulu küçük müfrezeler bile, savunmada bir gedik açılması durumunda, yarmanın genişlemesine fırsat vermeden gediği kapatabiliyordu.[97]
Alman üst kademe komutanları kademesinde de önemli değişiklikler olmuştur. Alman Orduları Başkomutanı Mareşal Walther von Brauchitsch, 10 Aralık 1941 tarihinde görevinden alındı ve 19 Aralık'ta emekli olduğu ilan edildi. Hitler, yerine bir atama yapmadı, Silahlı Kuvvetler (OKW) Başkomutanlığı'nın yanı sıra Alman Orduları'nın (OKH) Başkomutanlığı'nı da üstlendi.[98] Öte yandan Merkez Ordular Grubu Komutanı Mareşal von Bock'un mide sancıları Aralık ayında, muhtemelen yaşanan olayların da etkisiyle artmış ve görevden çekilmişti. Yerine 4. Ordu Komutanı General von Kluge getirildi. 4. Ordu Komutanlığını. Kurmay Başkanı General Günther Blumentritt üstlendi.[99]
Doğu Cephesi'ndeki Alman kuvvetlerinin (Ostheer) toplam kayıpları,
Hitler harekâtın devamında esas taarruz yönünün Moskova'dan, Güney Ordular Grubu'nun Ukrayna'yı ele geçirmesine destek için güneye çevirme emri vermiştir. Bu manevrayla, güneydeki harekâtın sol kanadını güven altına almış olsa da Sovyet başkentine yönelen genel taarruzu geciktirmiş oldu. Merkez Ordular Grubu'ndan güneye gönderilen birlikler Moskova'ya yeniden taarruz için bölgeye döndüklerinde Kızıl Ordu direnci de şiddetlenmişti. Sonbahar yağmurlarıyla oluşan çamur, ardından gelen kar yağışı taarruzda ciddi güçlükler yarattı ve sonunda ileri hareketi durdurdu.
Ayrıca, Sovyet yönetiminin anavatanın savunulması için bir Büyük Vatanseverlik Savaşı ilan etmesiyle ortaya çıkan direnme, Alman komutanlığının beklediğinden çok daha sert olmuştur. Belarus'taki Brest tahkimatı, Rus mücadele azmine bir örnek teşkil etmekteydi. Alman komutanlığınca harekâtın başlangıcında saldırılan bu tahkimatın saatler içinde düşeceği düşünülüyordu, ama haftalarca direndi. Sovyet propagandası daha sonra altı hafta elde tutulduğunu ileri sürmüştür.[101] Alman ikmal meselesi de büyük sorun oldu. İkmal hatları fazlasıyla uzadı ve geri bölgelerde Sovyet partizanlarının eylemlerine hedef oldu. Diğer yandan Sovyet birlikleri boşalttıkları arazilerde yanmış toprak taktiği uygulayarak Almanlara yiyecek, yakıt ve barınak olarak pek bir şey bırakmadılar.
Tüm olumsuzluklara karşın Alman ilerlemesi devam etti, çok sayıda Kızıl Ordu birliği imha edildi ya da kuşatılarak teslim olmak zorunda bırakıldı. Kiev Muharebesi özellikle ağır bir darbe oldu. Güney Ordular Grubu 19 Eylül 1941'de Kiev'in kontrolünü ele geçirdi. Sovyet birliklerinden 665 bin kişi tutsak edildi. Kiev daha sonra kahramanca savunmasından dolayı Sovyet yönetimince Kahraman Kent olarak onore edildi.
Kuzey Ordular Grubu Baltık ülkelerini ele geçirdi ve sonunda Leningrad'ın güney banliyölerine 1941'in Ağustos'unda ulaştı. Burada sert Sovyet direnciyle durduruldu. Kentin alınması büyük kayıplara yol açacak gibi görünüyordu. Bu durumda Alman komutanlığı, kenti almaktan vazgeçerek kuşatmaya karar verdi. Kent, kuşatma altında açlıkla dize getirilecekti. Kent savunması birkaç Alman yarma girişimine, ağır akaryakıt ve gıda maddeleri kıtlığına karşın dayanmayı sürdürdü. Alman kuşatmasının 1944 başlarında kentin yaklaşımlarından geri atılmasına kadar da direnmeyi sürdürdü. Kahraman Kent olarak tanımlanan ilk Sovyet kenti oldu.
Barbarossa Harekâtı'nın esas saldırılarına ek olarak Alman kuvvetleri, Finlandiya'nın Petsomo bölgesini zengin nikel madenlerinin güvenliği için işgal etmiştir. Murmansk'a karşı da 28 Haziran 1941 tarihinde bir dizi taarruz başlattılar. Harekât, Gümüş Tilki Harekâtı olarak bilinmektedir.
Alman kuvvetleri Sovyet karşı taarruzları tarafından yönlendirilmekten kaçındılar fakat savaşlardan ve kış koşullarından dolayı ağır kayıplara uğradılar.
Moskova'nın alınması Almanya için zaferin anahtarı olarak görüldü. Günümüzde tarihçiler Moskova'nın Alman kuvvetlerinin eline geçmesinin, Sovyet yenilgisine yol açıp açmayacağını tartışmaktadır. Öte yandan erken bir zamanda Moskova'ya yönelinseydi bile, hemen hemen tüm Alman generallerinin iddia ettiğinin tersine alınabilirliği hiç de kesin değildir. Sonuçta Barbarossa Harekâtı bu amacına ulaşmakta başarısız oldu. 1941 yılı Aralık ayında Japonya ile Almanya, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı askeri bir ittifak içine girdiler.
Barbarossa Harekâtı'nın sonunda Sovyetler Birliği de en az Almanlar kadar ağır bir darbe yemişti. Almanlar Moskova'yı almakta tam olarak başarısızlığa uğramalarına karşın Sovyetler Birliği'nin batı kesiminde çok geniş bir toprağı işgal etmişlerdi. Bu topraklar bugün için Belarus, Ukrayna ve Baltık Devletleri topraklarını kapsamaktadır. Alman kuvvetleri 1.690 km. ilerlemişlerdi ve 3.100 km.lik bir cephe hattına ulaşmışlardı.[102] Sonuçta 1,3 milyon kilometrekarelik bir toprak Alman kuvvetlerince alınmıştır. Bu topraklar üzerindeki nüfus 1941 sonu itibarıyla 75 milyondur. Kursk ve Stalingrad yenilgileri sonrasında çekilmek zorunda kalacakları ayrıca 650 bin kilometrekarelik bir arazi de izleyen yılda da ele geçirmişlerdir. Ancak işgal edilen bölgelerde hiçbir zaman tam bir hakimiyet söz konusu olmadı, Alman karşıtı hareketler hızla tırmanışa geçti. Alman istilası, Hitler'in harekâtın başlamasından hemen önce verdiği emirler gereği, baştan beri acımasızdı. Hitler'in ideolojisinde Slav halklar "insan-altı" olarak görülüyordu ve işgal edilen topraklardaki Slav halka karşı tutum, bu bakış açısından hareket edecekti. Genelde işgalin bu tutumu yerel halkı karşısına aldı. Ukrayna'nın bazı bölgelerinde ise yerel halk Almanları, onları Stalin'den kurtulmasına yardımcı olacağını düşünerek destekledi ve yarı-askeri teşkilatlanmalara gitti. Kızıl Ordu birlikleri ülkenin kırsal alanlarında dağıldığında bu bölgelerde, Alman karşıtı partizan hareketleri yeraltı güçleri olarak, Alman baskıcı uygulamalarından da güç alarak yoğunlaştı. Alman kuvvetleri, kızıl ordunun karşı saldırılarına inatla direndiler ve bu çatışmalar her iki taraf açısından da ağır kayıplara yol açtı.
Barbarossa Harekâtı'nın bir bakıma açılış bölümü olan 1941 yılında Wehrmacht kuvvetleri, Kızıl Ordu birliklerini birçok yerde kuşatmış ve imha etmiştir. Samuel W. Mitcham, bu kuşatmalardan yirmi tanesini, Sovyet kayıplarını da göstererek listelemiştir.[103] Bu listede yer alan 20 bölge, Rossinzny, Bialistok-Minsk, Simolensk, Roslavl, Gomel, Divina, Staraya Russa, Luga, Reval, Galasya, Uman, Jitomir, Valday Tepeleri, Kiev, Viyazma-Biryansk, Nikolav, Dinyeper kıyıları, Mariupol, Kırım ve Donetz Sahası'dır. Bu bölgelerdeki Kızıl Ordu kayıpları toplamda (subay/erat, tank ve çeşitli çapta top ve havan olarak), 3.067.000 erat/subay, 14.122 tank, 26.803 top ve havan olarak belirtilmektedir. Bu rakamlar, kuşatılan Sovyet birliklerinin, Alman kuvvetleri eline geçen kısmıdır, muharebeler sırasındaki kayıplar değil. Ayrıca muharebeler sırasında ortaya çıkan kayıplar da hesaba katıldığında Kızıl Ordu'nun gerçek kayıpları çok daha yüksektir.
Barbarossa Harekâtı boyunca 1941 yılında Kızıl Ordu ölü, yaralı, kayıp ve tutsak olarak büyük sayıda asker kaybetmesinin de ötesinde, büyük miktarlarda ağır ve hafif silah, mühimmat, akaryakıt, erzak dahil her türlü ikmal malzemesi de kaybetmiştir. Örneğin 1941 yılında savaş bölgesindeki beş Cepheden sadece Batı Cephesi'nin mühimmat kaybı 4.216 vagondur.[dn 5][104]
Doğu Cephesi'nde savaş dört yıl sürdü. Ölü sayısı kesin olarak saptamaya olanak yoktur. Batılı kaynakların genel kabul gören değerlendirmesine göre Sovyet askeri kayıpları (çatışmalar ve tutsaklık sırasındaki ölümler) 7 milyon kişi kadardır. Sovyet sivil ölümlerine ilişkin rakam ise, en sık kullanılan rakam, hâlen tartışmalı olsa da 20 milyon civarıdır. Doğu Cephesi'nde Alman askeri kayıpları açıkça belirsizdir. En son Alman değerlendirmesi (Rüdiger Overmans'a göre) yaklaşık 4,3 milyon Alman ve 900 bin müttefik askerinin çatışmalarda ya da esaret altında öldüğü yönündedir. Doğal olarak bu çapta bir askerî operasyon olan Barbarossa Harekâtı dünya tarihinin en ölümcül savaşları arasında geçmektedir.
Sovyetler Birliği 1929 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi'ne katılmamıştı. Ancak 1941'de Alman saldırısından bir ay sonra I. Lahey Sözleşmesi'ne katılmak için Sovyetler Birliği girişimde bulunmuştur. Bu girişim, Nazi yönetimi tarafından yanıtsız bırakıldı.[105]
Haziran 1941'de Almanlar tarafından işgalinin ilk günleri boyunca Sovyet Batı Cephesi'ni komuta eden Sovyet general Dmitri Pavlov birlikleri savaşın ilk günlerinde ağır bir biçimde yenilgiye uğradıktan sonra görevinden alındı, tutuklandı ve askeri anlamda yeteneksizlikle suçlandı ve 22 Temmuz 1941 tarihinde idam edildi. Yenilginin asıl suçlusunun Pavlov olmadığı ve kendisine verilen emirlerin hiç kimse tarafından yerine getirilemeyeceği Gorbaçov dönemine kadar açıklanmadı.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.